04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Irkçılık “ırk” gözetmiyor Diğer Avrupa ülkelerinin ve Amerika’nın da buralardan farkı yok. Özellikle Amerika’daki ırk ayrımı, siyah nefreti veya korkusu filmlerde dalga konusu olarak bile ele alınıyor. Örneğin, korku filmleriyle dalga geçen “Korkunç bir Film”de, başroldeki kıza maskeli bir katil saldırıyor, kız bir odaya saklanıyor. Odada telefon yok, Deniz YAVAŞOĞULLARI ama internet var. Bir an kendisiyle acilen ilgilenmeleri için ne yapması rtaokuldaki Almanca gerektiğini düşünüyor, ardından imdat öğretmenim, derslerden çağrısının yanına bir cümle daha birinde Almanya’dan nasıl, ekliyor: Saldırıda bulunan kişi 1.80 neden döndüklerini anlatmıştı. Olay boyunca, erkek, siyah! Amerika’da bu 1983’te Düsseldorf'ta geçiyordu: olay öyle çok kullanılıyor ki… Michael “Komşumuzun çocuğu ilkokula o gün Moore’un “Benim Cici Silahım” başlamıştı. Ben de Almanya’nın iyi belgeselinde buna örnek olarak karısını okullarından birine girmeye hak öldürüp, saldırganın siyah olduğunu kazanmıştım, o okulda okuyan ilk Türk söyleyerek polisi yıllarca oyalayan olacaktım. Sabah evden beraber çıktık, birinin hikâyesi mutluyduk. yer alıyordu. Döndüğümde ise ailem Fransa’da da perişan haldeydi. Araplar, Türkiye’ye geri Faslılar, dönmeye karar Cezayirliler ve vermişlerdi. Neden Türkler diye sorduğumda sevilmiyor. komşumuzun yedi Danimarka’da yaşındaki oğlunun da, Norveç’te telefon kulübesine ve İsveç’te de… sokularak canlı canlı Ancak İsveç ve yakıldığını öğrendim.” Norveçliler de Anlatırken de gözleri birbirlerini dolmuştu. Bense 2. sevmiyor. Dünya Savaşı Türklerin, filmlerinin, sadece Cezayirlilerin, filmden ibaret Faslıların da olmadığını bir kez daha onları pek idrak etmiştim. Geçen sevdiği hafta benzer bir olay söylenemez. daha gerçekleşti yine Hisler Almanya’da. “Hass” kelimesinin “S”leri karşılıklı. Yine Ludwigshafen şehrinde “SS” işareti şeklinde... Danimarkalı Türklere ait bir bina bir arkadaşım yandı, sonucunda ise bana, ülkelerinde tecavüz olaylarının beşi çocuk, dokuz kişi hayatını git gide arttığını, zanlıların neredeyse kaybetti. Olayın kundaklama olup hepsinin Türk ve sakallı olduğunu, olmadığı hâlâ belli değil ancak yanan sözlerine “belki sizde de aynı sorun evin yanındaki duvara yazılmış Hass vardır” cümlesini ekleyerek anlatmıştı. (Türkçede nefret anlamına geliyor) Daha da kötüsünün, bu tecavüzcü kelimesi buna işaret ediyor. Ayrıca 15 Türklerin “onlar mini etek giyip tahrik yıl önce binanın alt katında neoediyorlar” diye kendilerini Nazilere ait bir lokal olduğu da savunduklarını söylemişti. Danimarkalı biliniyor. Dünyada ırkçılık artıyor, arkadaşımla bu muhabbeti toplumların kendinden olmayanlara yaptığımızda Alanya’daydık. Aynı yıl, tahammülü ise git gide azalıyor. Sadece aynı yerde iki turist tecavüze uğrayıp gazetede yazılanlar değil, öldürüldü. çevremdekilerden duyduklarım, Avrupa ve Amerika’daki ırkçılığa, belki yabancılarla konuştuklarım da buna filmlerden kitaplara kadar birçok örnek. İngiltere’de konuştuğum İngiliz, alanda söz edilmiş olmasından dolayı sol görüşlü biri, ona konu arasında, alışkınız, bu yüzden enternasyonalist siyahların tacizine uğradığımızı geleneğe sahip Rusya’daki ırkçılık anlattığımda “İnsan ırkçılık yapmak insanı daha çok rahatsız ediyor. Üstelik istemiyor, ama gerçekten böyle, hepsi Rusya’daki ırkçılık Avrupa’dakinden aynı” diye cevap vermişti. Aynı C röportaj YANSIMA OSMAN İKİZ 22 ŞUBAT 2008 CUMA AB’nin Politikası Gerginliğe Yol Açıyor etti. AB üyeliğini garanti etmiş Rumlar, anlaşmaya yanaşır mıydı Allah Aşkına… Avrupalı politikacılara sorduğunuzda, ‘’Yunanistan genişlemeyi veto etmekle tehdit etti o yüzden Kıbrıs konusunda Atina’nın istediği politikayı izledik’’ diye yanıtlıyorlar. Şapkama anlatsınlar. Kıbrıs politikasını aynen Kosova’ya da uyguladılar. Taraflar barış görüşmelerinde anlaşamadı. Rumlar gibi Arnavutlar da anlaşmaya yanaşmadı. Çünkü AB’nin kodamanları, Kosova’ya bağımsızlığını tanıma ve AB üyeliği sözü vermişlerdi. Her iki tarafa da aynı zamanda AB üyesi olacakları yolunda garanti verilseydi böyle mi olurdu acaba? Şimdi gelişmeleri izleyelim. Kosova’nın bağımsızlığıyla birlikte Balkanlar’da gerginlik gene tırmanışa geçti. Sırp milliyetçiliğini bundan sonra kim dizginleyecek? Makedonya’daki Arnavutlar ne yapacak? Dahası kaldıracın öteki ucu Kafkasya’ya uzanıyor. Putin, Kosova’nın rövanşı olarak Abhazya ve Güney Osetya’da ayrılıkçıları destekleyeceğini ima etti. İki bölgede gerginlikler çatışmaya dönüşecek olursa gene çok kan dökülecek. Brüksel bu kadar miyop mu? Manipülatif politikaların ne gibi sonuçlara yol açacağını göremiyor mu? KKTC’ye yönelik ambargo sürüyor. İzolasyonun kaldırılacağı sözünü vermişlerdi. Sözlerinde de durmuyorlar. Şimdi müzakerelerin devamı için limanların, hava alanlarının açılması koşulunu hatırlatmaktalar. Türkiye’de ise Kosova ile paralellik çizilerek KKTC’nin tanınabileceği hayalleri kuruluyor. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt’e sorduk. ‘’Paralellik kurulamaz. Benzerlik yok’’ diyor. osman.ikiz?tele2.se Dünyada ırkçılık gitgide artıyor, insanların “başka”larına, kendinden olmayanlara tahammülü azalıyor... Geçen haftalarda Almanya’nın Ludwigshafen şehrinde, Türklere ait bir bina yandı. Beşi çocuk, dokuz kişi öldü. Olayın kundaklama olduğuna dair net bir kanıt yok. Ancak yan binanın duvarına yazılmış “Hass” (nefret) kelimesi buna işaret ediyor. dönemde Londra’da yaşayan Türk bir arkadaşım ise mahallelerindeki Pakistanlı çocuğa, İngiliz çocukların taş attığını anlatmıştı. 2007’de Stoke Nevington’da 16 yaşındaki “Türk” lakabını kullanan melez David Nowak ve 17 yaşındaki Ethem Çelebi de ırkçılar tarafından öldürüldü. EVRENSEL SORUN O St. Petersburg’da bir grup öğrenci ırkçılık karşıtı gösteri yaparken... çok daha fazla. 2005 yılında Uluslararası İnsan Hakları Bürosu uzmanlarından Semen Çarnıy, Rusya’da 50 bin dazlak varken, tüm dünyadaki dazlak sayısının 70 bin civarında olduğuna dikkati çekmişti. Sosyolog Mark Urnov da Rus toplumunun radikalizme yönelmesinin ürkütücü boyuta ulaştığını, Rusya’da saldırganlık ve baskı yanlısı yönetime karşı büyük bir sempati bulunduğunu söylemişti. Bu açıklamalardan tam bir yıl sonra Rusya’da ırkçı saldırılar zirveye ulaştı, tam 53 can aldı. Sova Araştırmalar Merkezi Başkan Yardımcısı Galina Kozhevnikova’nın Interfax’a verdiği bilgilere göre ise, 2006’da Rusya genelinde 500 nefret suçu işlendi. Irkçı saldırılarda 53 kişinin ölmesinin yanı sıra, 460 kişi de yaralandı. 2007'de yakalanan, 18 yaşındaki Ermeni asıllı Arthur Ryno ise ırkçı sebeplerden ötürü, sekiz ay gibi kısa bir süre içinde 37 kişiyi öldürdüğünü, Rus kökenli Paul Skachevsky’nin de kendisine 20 cinayette yardım ettiğini itiraf etti. İki genç de üniversite öğrencisiydi. 2005 yılındaki seçimlerden ırkçı sloganı ve reklamı nedeniyle men edilen Rodina (Anavatan) Partisi’nin, geçen yılın aralık ayındaki seçimlere katılması ve yüzde 7.74 oranında oyla 38 sandalye kazanması da ırkçılığın yükselişini kanıtlıyor. Partinin 2005’te seçimden men edilmesine neden olan reklamında, sarışın bir Rus kadın, çevresinde Orta AsyaKafkasya kökenli oldukları kolayca anlaşılan esmer tenli kişilerin olduğu bir çöplükte yürüyor, reklam “Şehrimizi pisliklerden temizleyelim” sloganı ile bitiyordu. Rusya’da artan ırkçılığın, görüntülerini youtube’tan izlemek, takip etmek de mümkün. Aratma kısmına “Russian racist skinheads” yazdığınızda karşınıza çıkan videolar gerçekten ürkütücü. Bazıları ise gerçekten çok fazla şiddet içeriyor... Peki ya Türkiye? Avrupa’da, Rusya’da, Amerika’da ırkçıların hedefinde olan Türklerin Türkiye’de hümanist olduklarını söylemek de mümkün değil… (Ancak bu cümle de ırkçılık mantığıyla bağdaşan bir genelleme oldu, farkında olmadan!) 70’li yıllarda Kahramanmaraş, Çorum ve Malatya’da Alevilerin evlerini önce işaretleyip sonra yakmak, onlarca kişiyi öldürmek, doksanlarda Sıvas’ta aydınları yakmak, son bir yılda Tarlabaşı Karakolu’nda siyah Festus Okey’in ölümü, Rahip Andrea Santoro ve Hrant Dink’in katledilmesi tarihimizin sayfalarına kazındı... İnsanın aklına, Malina’nın da yazarı Ingeborg Bachmann’ın sözleri geliyor: İnsan faşist doğar, sonra bundan arınmak için çırpınır… B’nin tarihin en büyük barış projesi olduğu söylenir. Projenin amacı tarihleri boyunca birbirleriyle savaşmış Avrupa ülkeleri arasında kalıcı barış sağlayıp insanların yaşam standardını yükseltmek diye özetlenebilir. AB yeni üyelerle genişleyerek barış vahasını genişlettiği iddiasında. Avrupalı liderler, mitolojinin barış tanrıları edasındalar ama sınırların hemen dışında savaş tanrılığına soyunmaktan da geri kalmıyorlar. Ortadoğu’yu cehenneme çeviren George Bush’un sağ kolu Tony Blair’i nasıl unutabiliriz. O’nun izinden yürüyen Dışileri Bakanı David Miliband’ın geçen hafta Oxford’da uzun bir konuşma yaptı. Özeti şöyle: Gerektiğinde nerede olursa olsun bir ülkenin yönetimini devirmek, orayı işgal etmek, düşüncelerimizi oradakilere zorla kabul ettirmek bir hakkımız hatta kutsal bir görevimiz var. Bundan vazgeçmedik. Medeniyetin beşiği denilen Avrupa’da bir politikacı bu sözleri söyleyebiliyor ve Türkiye’de kendileri dışında kalanları geri kafalılıkla suçlayan AB’ci aydınlar kulaklarını tıkıyor. Belki öfkeli, yüklü frekanslı konuşmalara alışık olduklarından bu sesleri duymuyorlardır. Ne de olsa Avrupalı politikacılar, zariftir, kibardır, seslerini yükseltmezler, idam fermanı anlamına gelen konuşmaları bile melodiktir. Kosova’da yaptıklarına bakın. Kıbrıs’ta ne yaptılarsa Kosova’da da aynısını yaptılar. Kıbrıs ve Kosova’da yapılanları beceriksizlik diye açıklamak da mümkün değil. Hesap içinde hesap olduğu besbelli. Kıbrıs’ta her iki tarafa da AB üyeliğinin çözüme bağlı olduğu söylenseydi, Rumlar referandumda ‘’Hayır’’ diyebilir miydi? Ama AB öyle yapmadı. Rum kesimine AB üyeliğini garanti A İslami Cihad lideri öldürüldü Patlamada Fayid’in yanı sıra eşi ve çocuğunun da aralarında bulunduğu 7 kişi öldü, 9’u ağır 80 kişi yaralandı. Örgüt, evin İsrail hava saldırısında vurulduğunu bildirdi. İslami Cihad, İsrail’e misilleme saldırıları düzenleyeceğini açıkladı. Dış Haberler Servisi Gazze Şeridi’nin orta kesimlerindeki El Bureyc kampında, İslami Cihad’ın askeri kanadı Saraya el Kuds liderlerinden Ayman Atallah Fayid’in (42) evinde meydana gelen patlamada, Fayid ile eşi ve çocukları dahil 7 kişi yaşamını yitirdi, 9’u ağır 80 kişi de yaralandı. Yerel kaynaklar, bir İsrail F16’sından atılan füzenin Fayid’in evini vurduğunu ileri sürerken İsrail oldusu, patlamayla bir ilgisinin olmadığını ve bölgede bir yeri vurmadığını savundu. İslami Cihad sözcüsü Ebu Hazma da evin İsrail ordusu tarafından vurulduğunu açıkladı. İslami Cihad örgütünden yapılan açıklamada, İsrail’e misilleme tehdidinde bulunuldu. El Kuds Tugayları’nın sözcüsü Ebu Ahmed de İsrail’e misilleme saldırısı düzenleyeceklerini açıkladı. Patlamada yaralananlar, Deir El Balah’taki El Aksa Şehitleri Hastanesi’ne taşınırlarken yaralılardan 9’unun durumunun ağır olduğu bildirildi. Görgü tanıkları, patlamada Fayid’in oturduğu 3 katlı evin yerle bir olduğunu, yakınındaki 6 evin de ağır hasar gördüğünü söyledi. “Aleviler”in “başkası” olduğu Sıvas... azımı Başbakan’ın birkaç gün önceki konuşmasında geçen “beyaz çarşaflarla yola çıktık” sözü üzerinde kurmayı tasarlamıştım. Nitekim Atatürkçü Düşünce Derneği Kadıköy Şubesi’nin “Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Yerleşkesi”nde düzenlediği toplantıda, “Türkiye’de Sanat ve Sanatçı” konulu oturumdaki konuşmamda değinmiştim buna. “Haydarpaşa Yerleşkesi”, daha önceki “Haydarpaşa Lisesi”, İstanbul’un yüz akı yapılarındandır. Önünden sayısız kez geçmiş, ama içine hiç girmemiştim. İçi de dışı kadar görkemli bu tarihi binada toplantının yapılacağı salona girdiğimizde, kendimi 1920’lerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmiş gibi duyumsadım. Yukarıdaki ve aşağıdaki kürsüleriyle, oturma düzeniyle, bu salon bana Kurtuluş Savaşımızın yönetildiği Büyük Meclis’i anımsatmıştı… Konuşmalar ilerledikçe, konuşmacılar ve salon dolusu izleyici kaynaşıp bütünleştikçe bu duygum daha da güçlendi… En ön sırada ADD Genel Başkanı Sayın Eruygur ve belli bir yaşın üstünde başka izleyiciler vardı. Kadın, erkek, her yaştan, her meslek grubundan bütün izleyiciler konuşmaları dikkatle dinlediler ve bitiminde de konuşmacıları soru yağmuruna tuttular. Genç, yaşlı, herkesin içinde bir daralma duygusunun gittikçe yoğunlaştığı, patlamak için kıvılcım bekleyen bir başkaldırı dalgasının yükselmekte Y CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU ‘Beyaz Çarşaf’ Kime Karşı? Nitekim, padişah hükümetince idama mahkum edilmek de içinde olmak üzere, bütün bunlar ve benzerleri yaşanmış, çok şükür ki atlatılmıştır… Peki, Recep Tayyip Erdoğan, acaba neye, kime karşı yola çıktı bu “beyaz çarşaf”la? ??? Aynı ya da yakın doğrultularda çalışan akılların yolu birdir… “Cumhuriyet”te gördüğüm, Sayın Onur Öymen’in açıklaması da aynı konudaydı. “Rejime cihat açtılar” başlığı ile verilen açıklamada Sayın Öymen özetle şunları söylüyor: “Demokrasilerde hükümetlerin anayasa çerçevesinde istedikleri icraatı yapmaları için çarşaf giymeleri gerekmiyor. Çarşaf giymekten kastettiği ‘kefeni elimize aldık, öyle yola çıktık’ diyor. Bu sizin rejimi değiştirmek istediğinizin işaretidir.” Şu anda henüz görmediğim başka açıklama ve yazılarda da Başbakan’ın bu sözü, eleştirilerek çoğunlukla da kendi yandaşlarınca desteklenerek muhakkak konu edinilmiştir… Ben de kendimce, sözünü ettiğim toplantıdaki akıl yürütmemi burada yineleyeyim: Başbakan (ve yakın çevresi), yanla olduğu o kadar belirgindi ki… ??? Başbakan’ın konuşmasında geçen “beyaz çarşaf” sözüne bu toplantıdaki açış konuşmamda değindim. İki Meclisi, 1920’lerin Meclisi ile bugünkü Meclis’i karşılaştırarak sordum: Meclis’in hedefi ülkenin kurtuluşuydu. Bugünkü Meclis’in büyük çoğunluğuyla hedefi sizce nedir? İzleyiciler arasından bir ses “Şeriat!” diye yükseldi. Salon alkışlayarak bu yanıta desteğini gösterdi. Sözü “beyaz çarşafla yola çıktık”a getirerek konuşmamı ve sorularımı sürdürdüm: Mustafa Kemal yola beyaz çarşafla (yani kefeniyle) çıkmıştı. Nitekim, Kurtuluş Savaşı öncesinde çekilmiş, bu izlenimi uyandıran bir fotoğrafı da vardır… Mustafa Kemal’in beyaz kefeniyle yola çıkmasının nedenleri çok açıktı. Emperyalizme, ülkeyi içeriden ve dışarıdan kuşatan karanlığa karşı savaşımı başlatmıştı… Bu savaşımın ucunda kuşkusuz ki ölüm vardı; kurşuna dizilmek, asılmak, sayısız suikastın, alçaklığın, ihanetin hedefi, kurbanı olmak vardı… rına kefenlerini alarak neye karşı yola çıktılar? Emperyalizme karşı mı? Daha Başbakan olmadan ABD’den icazet alanlardan bu beklenemez… Yoksulluğa, eşitsizliğe karşı, toplumsal adalet için mi? Yakın çevrelerini paraya doyuran, çocuklarını Körfez şeyhlerine yakışacak düğünlerle evlendiren; halk insanını, işsizi, yoksulu azarlayan, sövüp sayarak kovan kimselerden bu beklenemez… Ülkenin mutluluğu, bağımsızlığı, ulusal zenginliklerin çoğaltılması için mi? Borsada ülkeyi yabancı yatırımcıya soyduran; ülke topraklarını, yollarını, köprülerini, kıyılarını, ormanlarını, fabrikalarını, en çok kâr getiren kurumlarını yabancı sermayeye satanlardan böyle bir şey beklenemez… Öyleyse nedir bu “kefen” edebiyatı? Sözü edilen kefen kime, neye karşı, ne için yanda taşınıyor? Hiç kuşkusuz Cumhuriyetin en temel kazanımlarına, çağdaşlığa, demokrasiye, insan haklarına, kadın erkek eşitliğine, düşünme ve yaratma özgürlüğüne, ülkenin bağımsızlığına, esenliğine, özgürlüğüne, mutluluğuna karşı… Başbakan ve çevresinin bu “kefen” kararlılığı, kendi bilecekleri şeydir diyerek küçümsenip geçiştirilebilir mi? Hayır! Öyleyse yapılması gereken, bu kararlılığa, her alanda ve her anlamda aynı kararlılıkla gereken karşılığı vermektir… ÜNLÜ PİYANİST AVRUPA TURNESİNDEYDİ Say’a İsviçre basınından ‘Mozart’ övgüsü... ANKARA (AA) Piyanist ve besteci Fazıl Say’ın, Avrupa turnesi kapsamında 13 Şubat’ta Zürih’te verdiği konserdeki Mozart yorumuna İsviçre basınından övgü geldi. Müzik eleştirmeni Jürg Huber, İsviçre’de yayımlanan Neue Zürcher Zeitung’daki yorumunda: ‘’Cüretkâr Türk Marşı (Alla Turca) düzenlemesiyle ağzına kadar dolu salondaki dinleyicileri koltuğundan fırlatması, onun bir şov ustası olduğunu ortaya koyuyor. Mozart da sanki aynı anda salondaydı’’ dedi. Fazıl Say’ın konserinin büyük ilgi gördüğü belirtilen yazıda Say’ın, Mozart’ın ünlü yapıtı ‘’Türk MarşıAlla Turca’’ yorumunun başarılı ve ‘’cüretkâr’’ bulunduğu belirtildi... Say, 20 Şubat’ta İsviçre’nin Luzern kentinde ‘’Haremde Binbir Gece’’ adlı eserinin prömiyerini yapacak. Sanatçı, 25 Şubat’ta Hollanda’nın Nijmwegen kentinde, 28 Şubat’ta Almanya’nın Kaiserslautern kentinde, 29 Şubat’ta ise Saarbrücken şehrinde konser verecek. ataolb?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle