25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Avrupalıların yüzde 70’i ekonomilerinin ABD’ye benzemesine karşı çıkıyor C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER vlilik sözünde “İyi günde, kötü günde..” diye başlanır. Aslolan kötü günlerin paylaşılabilmesidir. Sevginin, dostluğun, ayakta kalabilmenin, örgütlülüğün.. her şeyin ama her şeyin sınavı kötü günlerde geçerlidir. AKP’nin birinci iktidar döneminin ekonomik programına tam destek vermiş, başarısı üzerine övgüler düzmüş sermaye cephesi, piyasacılar, bugünlerde çok çığırtkan olmayan bir sesle, ilginç homurdanmalar içindeler.. “Seçimlerden sonra şu kadar gün geçti, yeni seçim almış iktidar ve hükümet olsa bile bugüne kadar yeni bir program çizmiş, yapacakları üzerine söz söylemişti. İktidarına devam eden bir hükümet var. Olup bitenler ortada. Bütün dünya ABD bağlantılı krizin boyutları üzerine kafa patlatıyor. Kendi koşullarına göre önlem almaya bakıyor. Erdoğan Hükümeti dünya dengelerini değiştirebilecek, hele de Türkiye’yi çok fazla etkileyecek ekonomik gelişmeleri yok sayıyor. Daha ekonomi ile ilişkili bakanlar, kadrolar ortalıkta yoklar. Neler, ne gibi önlemler düşünülüyor kimse bilmiyor. İş yapan herkes, hükümetin öngörüleri, alacağı önlemler üzerine en küçük bir ipucu edinemediği için de herkes kendi kararlarını, işlerini bekletiyor. Pek çok önemli, yaşamsal ekonomik konuda karar, önlem almada gecikiliyor..” Birkaç haftadır giderek daha yüksek sesle dillendirilen bu türden yakınmaların, piyasaca, ekonomist yorumcuların söylenmelerine dün eklenen yeni boyutta, acil karar bekleyen konular sayıldıktan sonra, Başbakan’dan başlayarak ilgili tüm bakanların yurtdışında oldukları yakınmaları eklenmişti. Yakın günler için de yol gösterici, önlem alınacak anlamlı bir kararın gelemeyeceği, olsa olsa kimi bürokratların ön hazırlık yapabileceği gerçeğinin altı çizliyordu. Özetle sermayepiyasa dünyasında, Erdoğan Hükümeti’nin ikinci dönem iktidar icraatında, kriz karşısında bu vurdumduymazlığın şaşkınlığı var. Kendilerine özgü dil ve üslupta bu kadar önemli dengelerin oynaması aşamasında, bu kadar vurdumduymazlığın nasıl olabileceğini sorguluyorlar. Şüphesiz çok haklı da olabilirler. Doğrusu kendi adıma, ben daha çok onların şaşırmalarına şaşırıyorum. Erdoğan Hükümeti’nin aslında birinci iktidar sürecinde yürüttüğü siyaset çizgisinden en küçük bir sapma olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan Hükümeti’nin, sermaye ve piyasa düzeninin çok işine geldiği için çok alkış tutuğu, başarı hanesine yazdığı birinci iktidar sürecinde, ekonomi, piyasalara yönelik yaptığı özel, özgün bir işi, programı anımsayan, söylebilecek çıkabilir mi? Ecevit Hükümeti’nin, 28 EYLÜL 2007 CUMA Sam Amca sendromu Avrupa’nın en büyük beş ülkesi Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa ve İspanya, ABD türü kapitalizme olumsuz bakıyor. “Avrupa ekonomisi ABD’ye daha çok benzemeli mi” sorusuna da Avrupalıların büyük çoğunluğu ‘hayır’ dedi. LONDRA (ANKA) Financial Times tarafından yayımlanan bir anket, Avrupa’nın en büyük ülkelerinde halkın, ABD türü kapitalizme olumlu bakmadığını gösterdi. Ekonomi gazetesi Financial Times, Harris’in işbirliği ile AB’nin en büyük beş ülkesi Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa ve İspanya ile ABD’de halkın ekonomik konulara ilişkin nabzını tuttu. Anketin sonuçlarına göre ABD modeline ilişkin olumsuz görüşler, özellikle Almanya ve Fransa’da yoğunlaşıyor. “Avrupa ekonomisi ABD’ye daha çok benzemeli mi” sorusuna Almanların yüzde 78’i, Fransızların yüzde 73’ü ve İspanyolların yüzde 58’i “hayır” yanıtını verdi. Buna karşın, İngiltere ve İtalya’da “hayır” diyenlerin oranı yüzde 46 düzeyinde kaldı. Öte yandan, ABD’de Avrupa ekonomisinin daha çok ABD ekonomisine benzemesi gerektiğini düşünenlerin oranının yüzde 30 düzeyinde kalması da dikkat çekici bulundu. Anket ayrıca halkın üçte ikisinin, Avrupa’nın, Çin ve Hindistan gibi Asya’daki yükselen ekonomiler ile etkin bir biçimde rekabet edemeyeceğine inandığını da gösterdi. İyi Günde... IMF, Dünya Bankası kökenli, Kemal Derviş imzalı krizden çıkış acı reçetesinin devamına uymanın ötesinde. Erdoğan Hükümeti çok şanslı idi; krizden çıkışların ardından gelen iyi günlerde iktidarı devralmıştı. Programın, acı reçetenin gereklerine uymanın ötesinde, bir şey yapmadan, dişe dokunur tek bir önlem almadan her şeyi oluruna bırakmak yetti de arttı bile. Araya insanlık için dram, AKP iktidarı için büyük şans, kanlı emperyalist Irak işgali girdi. Petrolün önlenemez yükselişinden gelen para bolluğu, dünyada gidecek yer aradı. Zengin kuzey ülkeleri doydu, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere de pay düştü. Gerçi Erdoğan Hükümeti iktidarı, dünyada en yüksek faizle sıcak paracıları zengin ederek, ülke yatırımlarını geriye püskürterek, ülkenin her şeyini satarak, borcuna borç katan tehlikeli bir IMF reçetesini uygulamakla yetindi. Ama bizim sermaye, piyasacılar, halka rağmen emeksiz, bedel ödemeksizin gelirlerine gelir katmaktan çok hoşnut kaldılar. Hepsi bu... İyi günlerde Erdoğan Hükümeti ile sermaye, para piyasaları evliliğinden hoşnut olmak kolaydı yani. Şimdilerde, evliliğin yeni gündeme gelen zorlu, kötü günlere doğru yol alışında, ilişkileri güzel güzel yürütmek gerçekten zor. Sermaye piyasa cephesi, kritik ekonomik kararlar beklerken, Erdoğan Hükümeti’nin yeni anayasa değişikliği peşinde koşturmasını anlayamıyor. Ben de niye anlayamadıklarını anlayamıyorum. Ne yani devleti siyaseten ele geçirme operasyonlarında kendileri için bu kadar yaşamsal sorunlar varken, önce ekonomik kararları alıp, rüyalarından vaz mı geçecekler? En önemsiz örnekleri ile elektrik zammı, sosyal güvenlik reformu, bütçe kısıtlamaları, sadaka düzenine ayrılan payların kaldırılması.. peş peşe gelse, seçim kazanmış iktidarın zafer gücü balon gibi sönecek. Zaten iradeleri dışında kalan dünya krizi kapıda, kendi siyasal iktidar sorumluluklarının ürünü olan başta açıklar, alınmamış önlemlerin ödenecek bedelleri çok ağır.. vurdu vuracak. İktidarlarını borçlu oldukları dış desteğin faturası çok ağır. Emperyal güçlere, İran’la yapılmış doğalgaz anlaşmasının iptali isteminden Suriye bombardımanına, Irak, Kıbrıs politikalarına uzanan ödün borçları sırada... Elbette yangından mal kaçırır gibi, Cumhurbaşkanlığı’nı dayatıp kazanmanın da zafer sarhoşluğunda, demokrasi dengeleri değişmeden, demokrasi güçleri toparlanıp ayamadan anayasa değişikliklerinde de acele edecekler... E Hibeler AKP’li belediyelere Murat KIŞLALI ANKARA Hazine Müsteşarlığı aracılığıyla 15 yerel yönetime kullandırılan yabancı kaynaklı hibelerin 12’sinin AKP’li belediyelere verildiği ortaya çıktı. Toplam 113 milyon 413 bin Avro’luk hibeden 70 milyon 251 bin Avro’luk bölümü AKP’li yerel yönetimlere giderken DTP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne de 32 milyon 98 bin Avro’luk hibe yapıldığı anlaşıldı. Yardım yapılan belediyeler arasında CHP’lilerin bulunmaması ise dikkat çekti. Sayıştay Başkanlığı’nın “2006 Yılı Hazine İşlemler Raporu”nda yurtdışından yapılan hibelerin Hazine Müsteşarlığı tarafından takip edilmediği de ortaya çıktı. Raporda “Hibe şeklinde sağlanan kaynakların elde edildikten sonra kullanım amaçları ve şartlarına uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibine ilişkin bir mekanizma mevcut değildir” denilerek “mevcut durumda anlaşma ve kullanım bilgilerinin sistemde izlenmesi ve dosyalanması dışında izleme ve kontrol anlamında bir işlem gerçekleştirilmediği” tespit edildi. MEDIA MARKT AÇILDI Promosyon izdihamı üyükelçi Ross Wilson ile ABD Dışişleri Müsteşarı Nicholas Burns’ün Ankara çıkarması kaç kişinin ilgisini çekti? Kaç kişinin aklına Orta Asya’nın zengin maden ve hayvancılık alanlarına ulaşma hayaliyle başlatılan Bağdat Demiryolu, Alman silah sanayiinin Osmanlı’ya ederinin 1015 kat üstünde fiyattan sattığı modası geçmiş silahlar geldi? Bir elin beş parmağından fazla olmadığından emin olabilirsiniz. Oysa, Wilson ve Burns, George W. Bush’un Irak’ta görünmesinden hemen sonra!.. Yani, petrol ve doğalgaz yataklarının yönetim ve denetiminde patronluğun ABD’de olduğunun sürekli dayatıldığı bir zamanda geldi. ABD’nin Türkiye’nin İran’la yaptığı/yapacağı hiçbir ekonomik anlaşmayı hoşgörmeyeceğini açıkça beyan etti ve gitti. ABD’nin İran’la yapılan doğalgaz anlaşmasının üzerinden iki aya yakın zaman geçtikten sonra sopa göstermesi tabii ki boşuna değil. Malum, Türkiye için doğalgaz giderek artan önemdeki bir enerji kaynağı, ama Türkiye doğalgazın üreticisi değil. İran’la yapılan anlaşmanın basına yansıyan hükümlerine bakılırsa: • İran, Türkiye’ye ihraç ettiği elektrik enerjisi miktarını artıracak!.. • Yılda 36 milyar kilovat saat arasında iki ülke arasında enerji değiştokuşu yapılacak!.. Değiştokuş saat farkları dikkate alınarak elektrik enerjisinin yoğun olarak tüketildiği saatlerde gerçekleşecek!.. • İki ülkede her biri 2 şer bin megavat ol Ekonomi Servisi Avrupa’nın en büyük elektromarket zinciri Media Markt’ın Türkiye’deki ilk mağazasının açılışında izdiham yaşandı. Binlerce yurttaşın gece boyunca kuyrukta beklediği mağaza önünde izdiham yaşanırken polisin ve güvenlik görevlilerinin baş edemediği kuyruklarda sıkışan yurttaşlar, ölüm tehlikesi geçirdi. Ümraniye’deki mağazanın açılışı dolayısıyla gerçekleştirilen kampanya ürünleri birkaç saat içinde tükenirken 28 Eylül 2007 Cuma gününe kadar sürdürülmesi planlanan kampanya, promosyonlu ürün stoklarının tükenmesi sebebiyle ilk gün sonlandırıldı. Media Markt Ümraniye Mağazası Genel Müdürü Jan Mitilyan, konuya ilişkin yaptı ğı açıklamada, Türk tüketicisinin Media Markt’a diğer ülkelerden daha fazla ilgi göstermesi sebebiyle stokların kısa sürede tükendiğini belirterek önümüzdeki dönemde açılış kampanyasına benzer kampanyaların devam edeceğini, amaçlarının Türk tüketicisine en son teknolojiyi en uygun fiyatlarla ulaştırmak olduğunu söyledi. soner?cumhuriyet.com.tr Türkiye edevletin başlangıç aşamasında BRÜKSEL (ANKA) AB Komisyonu’nun yayımladığı eDevlet İlerleme Raporu’na göre, Türkiye kamu hizmetlerinin internet üzerinden görülmesinde geçerli olan sunumhizmetin tamamlanması aşamalarının ikisinde başlangıç aşamasında bulunuyor. İlerleme raporuna göre ülkelerin eDevlet uygulamalarındaki durumu şöyle: Fransa, Almanya ve İrlanda kamu hizmetlerinin internet ortamında görülmesi için gerekli olan ilk aşamalara (preawarding) destek vermeyi kabul etti. AB ve çevresinde incelemeye alınan 30 ülkeden 11’i, yani Kıbrıs, Danimarka, Finlandiya, Macaristan, İzlanda, Letonya, Malta, Polonya, İsveç, Slovakya ve Türkiye ön aşamanın başlangıç safhasında yer aldı. B GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ mak üzere toplam 6 bin megavatlık 3 elektrik santralı inşa edilecek. İlk iki santraldan biri Türkiye’de, diğeri İran’da yapılacak ve üretilen elektriğin tamamı Türkiye’de kullanılacak!.. • Türkmenistan’da üretilecek elektrik enerjisi mübadele esasına göre İran üzerinden Türkiye’nin kullanımına verilmesi için 3 ülkenin katılımıyla bir konsorsiyum kurulacak!.. Kısacası Türkiye, İran’la yaptığı anlaşma sonucunda hem doğalgazda üretici hem de dağıtıcı konumuna gelerek ithalatçı ülke olmaktan kurtulacak! Ünlem işaretleri kimseyi şaşırtmasın. Zira, Türkiye ile İran arasındaki enerjide yeni işbirliği anlaşmalarının ana hatlarını çizen bu “cek” ve “cak”lı cümleler, ancak ABD böyle bir anlaşmayı hoşgörseydi uygulanabilecekti. Gelin görün ki, Büyükelçi Ross Wilson’un ve ABD Dışişleri Müsteşarı Nicholas Burns’ün Ankara çıkarması ABD’nin böyle bir anlaşmayı hoşgörmek bir yana!.. Türkiye’yi İran’a karşı koz olarak kullanmaktaki kararlılığını da gösterdi!. ABD bu hakkı kendinde bulup, Türkiye’yi bir dış politika aracı olarak kullanadursun… Enerjide ABD ve AB Hegemonyası! Türkiye’nin AKP’si de enerji meselesinin ülkenin güvenlik sorunu olduğunu görmemekte hâlâ direnmekte! Oysa bugün, ABD’nin İran ile yapılan doğalgaz anlaşmasından vazgeçilmesi karşılığında: Irak’taki petrol ve doğalgaz alanlarından yeni sahalar vaadi… “Nabucco Projesi”ni önemli bir fırsat olarak ileri sürmesi İran cephesinde güçlü bir ortağa ihtiyaç duymasından. Malum, kapitalizmin tarihi genellikle enerji kaynaklarının denetim ve yönetiminin paylaşımı üzerine kuruludur. O tarih ki, kendini enerji kaynakları üzerine kurulu hegemonya savaşlarıyla sürekli yeniler! Askeri darbeler, sivil baskı rejimleri, suikastlar hep bu hegemonya savaşı doğrultusunda gerçekleşir. Örnek mi? Musaddık’tan Pehlevi’ye, Taliban’lardan Saddam’a, Humeyni’den Evren’e kadar uzanan Türkiye, Irak, İran, Suriye, Lübnan, Azarbeycan, Türkmenistan’ın son dönem tarihine bakmak yeter. Her ne kadar başrol oyuncusu ABD ise de oyun petrol, doğalgaz, maden şirketleri arasında döner. 1994’te sonlanan “Uruguay Roundu”nun GATS anlaşmasıyla oyun tamamen kurumsallaşmıştır. Şimdi sıra, ülkelere oyunu aksat madan oynamayı öğretmeye gelmiştir. İran’la yapılan doğalgaz anlaşması gibi durumlara da Wilson ve Burns’ün teftişiyle el konulmaktadır. Kaldı ki İran’la enerji anlaşmasına gidilmesini hoşgörmeyen sadece ABD değil. Avrupa Birliği de bu işten hiç memnun olmamıştır! Kökeni ister ABD, ister AB olsun global şirketlerin Türkiye gibi konuttan sanayiye kadar her alanda enerjide dışa bağımlı bir müşteriden kolayca vazgeçmeyeceğini de unutmamak gerekir. Afganistan’dan Irak’a, Irak’tan İran ve Kafkasya’ya kadar uzanan hegemonya kavgasının en belirgin örneklerinden biri de “Nabucco Projesi”dir.. Azerbeycan’dan 30 milyar metreküp civarındaki doğalgazı Türkiye üzerinden 3 bin km’lik boru hattıyla AB’ye ulaştırılması hedeflenen proje, bana sorarsanız Türkiye’den ziyade AB’nin enerji sorununu çözmeyi hedeflemekte!. Yani? İran’la yapılan anlaşmadan vazgeçmenin karşılığı: Enerji üreticisi Türkiye değil, Asya ile Avrupa arasında doğalgaz köprüsü oluşturan bir Türkiye’dir. Türkiye’nin köprü rolü yerine, enerji üreten ve dağıtan bir ülke olması içinse öncelikle: Çerçevesi belli bir enerji stratejisi oluşturmasına ve.. Enerji kaynaklarında planlamaya ve kaynak çeşitlenmesine gitmesine bağlıdır. Neyleyim ki, Türkiye’nin AKP’si tüccarlığa yatkın, bu vizyondan da memnun.! DELOITTE: SEVİNMEK İÇİN ERKEN 1929 krizi kapıda olabilir Ekonomi Servisi Uluslararası danışmanlık ve denetim hizmeti veren Deloitte, ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz indirimi yaparak küresel kredi piyasalarında yaşanan sıkıntıların kısa vadede atlatılması yönünde bir adım attığını, ancak bu krizden etkilenen şirket sayısının açıklanandan fazla olması halinde 1929’da yaşanan büyük krizin bir benzerinin eşiğinde olunabileceğini söyledi. Deloitte Türkiye Denetim Ortağı Murat Aytoğlu, dünya ekonomisinde şu anda biri ABD’de mortgage kredilerinin geri ödemelerinde yaşanan sorunlar ile bunun Avrupa’da yol açtığı likidite sıkıntısı olmak üzere iki krizin yaşanmakta olduğunu belirtti. Aytoğlu, “Birçok kişi şu ana kadar yaşananların buzdağının sadece su üzerindeki kısmını gösterdiğini düşünüyor. Eğer durum böyleyse o zaman 1920’lerde yaşanan büyük krizin bir benzeri kapımızda olabilir” dedi. turkmini@superonline.com www.turkelminibas.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle