25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 EYLÜL 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY ‘Plan yapmayın plan’ diyenlere Yavuz Bingöl ‘Bizim planımız sevgi, kardeşlik, barış ve dostluk’ diye yanıt verdi C Amerikan Dersi Tabii, Avrupa, “dersini almış da ediyor ezber” moduna girmeye başlamıştır. Almanya, AB’nin motor ülkesi madem, ilk belirtileri öncelikle fark etmek durumunda kaldı. Ücretler genel düzeyinin düşüklüğü, sistemin önünü kesmeye başladı. Sağın da... Dolayısıyla, 20 yıldır reel ücretlerin gerilediği bir ülkede, bazı şeylerin yeniden düşünülmesi gerekecektir. Düşünmez ve değiştirmezlerse, burun üstü düşerler. Ama bu, sonuçta, neoliberal rüyanın sadece şizofren bir siyaset sınıfına değil, onun “hık demiş burnundan düşmüş” bir halka da ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. ??? Geniş halk yığınlarının emeğini kiralayarak geçinemez hale gelmesi ve hızla yoksullaşması, neoliberal kalkınma veya büyüme ekonomisinin temelidir, dedik. Bu, zenginlerin mal varlığında artış, hatta patlama anlamına da geliyor. Görüyoruz zaten. Henüz daha yeni başlamış olan uluslararası “finans endüstrisindeki” kriz, elbette önce Türkiye gibi zayıf halkaları vuracak; ama zengin metropollerdeki yığınları da vuracak. Sistem sürdürülemez hale geliyor. Eğer sol bir seçenek varsa, neoliberal imparatorlar ve uşakları korkmakta haklıdır. Almanya’ya bir göz atılabilir. Herhalde CDU ve CSU, hatta neoliberal bir proje olan SPD, Yeşiller vs durup dururken endişelenmiyor. Tuzu kuru sermaye memurları şimdilerde harıl harıl yığınların satın alma gücünü arttırıcı “sol önerilerde” bulunup duruyorlarsa, bunun arkasında mutlaka güçlenen bir sol parti vardır. Sağın ezberi bozuluyor. Solun çok önceleri bozulmuştu. Şimdi harıl harıl ezberlerini gözden geçiriyorlar. “Saadet zinciri” fena dökülüyor çünkü. cutsay@gmx.net 7 Güvercini bir kez daha vurdular Hatice TUNCER Nasıl da yüreğimiz yanmıştı 19 Ocak günü... Hep birlikte, Osmanbey’e koştuk, duyduklarımız gerçek olmasın istedik. Hep birlikte, Fırat türküsüyle, dudukla uğurladık, katillere, arkasındaki güçlere lanet ettik. Birbirimizin elini daha sıkı tutmaya karar verdik. “Ah kardeşlerim” diye acısını paylaştı Rakel Dink ve “Çatağ”ına seslendi: “Kucağımdan ayrıldın, ülkenden ayrılmadın”. Hep birlikte aramızda böyle çocuklar yetiştirdiğimiz için utandık. “Güvercinleri vurmazlar” diyordu Hrant Dink. Güvercini bir kez daha vurdular. Notaları, mısraları kirlettiler, Karadeniz’i kararttılar. Müzisyenler, şarkıcılar, bağlama, gitar utandığımız sözleri Karadeniz’e de sanata da yakıştıramıyor: “Bir kere en can sıkıcı olan Karadeniz Bölgesi’nin şarkılarını, türkülerini söyleyen bir insanın ırkçı tutum sergilemesi. Aşırı sağcı bir politikacı olsa, ‘politikacıdır’ diye belki anlardık. Karadeniz türküleri özeldir, önemlidir. İfade özgürlüğü açısından bakarsak, insanlar düşüncelerini şarkıyla anlatabilirler. Ama sevgisizce yazılmış, sevgisizce okunmuş bir şarkı. Sanatın dili değil bu. Sanatçıların durması gereken yer, toplumlar arasında kin, öfke ve sevgisizliğe neden olacak şeyler söylemek değil. Irkçılık, sanatın çerçevesi içerisine sığmaz. Birbirimizi ve birlikte yaşamayı sevmeliyiz. Toplumların duygusal bağlarının kopmaması yalnızca sanatçıların değil herkesin görevi. Benim memleketim Kars’ta Türkler, Çerkeşler, Kürtler, Terekemeler, Ermeniler 72 millet bir arada yaşıyoruz. Sıvas, Maraş, Taksim’i kimler planladı? Bizim kalbimizde ise sevgi, kardeşlik dostluk planları var.” Türkiye’de rock müziğin önemli isimlerinden Nejat Yavaşoğulları ise müzik, yazarlık, sinema, tiyatro, gazetecilik gibi toplumun önünde olmayı gerektiren mesleklerle uğraşanların ürettikleri işlerde dikkatli davranmaları gerektiğini düşünüyor: “Meslekleri nedeniyle kitleleri etkileme durumunda olanlar bunun getirdiği sorumluluğun farkında olmalıdırlar. Din, dil, ırk ayrımı yapmak artık tarih sayfalarında kalmıştır. Savaşa karşı barışı, düşmanlığa karşı dostluğu, ölüme karşı yaşamayı savunmak günümüz uygarlık düzeyinin bir gereğidir bence. Fikir özgürlüğü var diyerek bu değerleri hiçe saymak ve intikam, nefret, düşmanlık dolu söylemlerde bulunmayı kabul etmek mümkün değil.” Karadeniz’in kültürlerini derlemek, incelemek ve sunmak amacıyla 2000 yılında kurulan “Helesa Dans ve Müzik Grubu”ndan Ayşe Kolivar, Kadıköy’de ramazan etkinlikleri kapsamında kurulan bir stanttan “Plan Yapma Plan” şarkısının hoparlörlerle yüksek sesle çalındığını söyledi ve “Bir Karadenizli olarak ne kadar üzüldüğümü anlatamam” dedi. hep ayakta tutulduğuna ilişkin gözlemlerini anlatan Karadenizli sanatçılar, 2002 yılında Trabzon milletvekili Şeref Malkoç’un verdiği bir soru önergesine dikkat çekiyorlar. Önergede, “8 yıllık kesintisiz eğitim ve misyonerlik ya da Pontusçuluk faaliyetleri arasında bir nedensonuç ilişkisi olup olmadığının” sorulduğunu anlatan sanatçılar, “Bizim görüşümüz, Doğu Karadeniz’de ‘bebekten katil’ yaratan kin ve nefret ortamının arka planında, ‘sanatsal’ meşrulaştırmaların ciddi bir katkısı olduğudur.” Kurban kim, cellat kim? asemin Göksu, iki yıl önce Beylerbeyi’nde yürürken bir duvarda büyük harflarla yazılı “Ermeni girer, ..spor giremez” ifadeleri karşısında irkilişini anlatarak bugünü değerlendirdi: “Sokaktaki en yalın ve gerçek yansımasıydı aslında bu basit cümle... Ve aynı zamanda da bugünkü kafatasçı zihniyetin çoktan basılmış bir fotoğrafıydı. İnsan duygusuna ulaşmanın en kolay yolu olan sanat dallarının ve özellikle de müziğin, bu vahşi oyunun dışında bırakılması düşünülmezdi elbette... Çeşitli sanatsal faaliyetlerin arkasına sığınarak acınası bir cehalet içersinde düşünme yetisini kaybetmiş insanları, ucuz şovenist söylemlerle kullanan, aslında kendi gerçek tarihini bilmekten aciz ve amaçları yalnızca göbek ve cüzdan şişirmek olan bu çıkarcıları affetmek olası değildir, olmamalıdır. Hrant Dink bu yolda kurban edilen ilk aydın değildi elbet. Bu karanlık oyun devam ettikçe son da olmayacaktır. Ama bu nasıl zehirli bir öfkedir ki, bir kez öldürmek yetmiyor bu insanlara?.. Bir daha, bir daha öldürüyorlar. Aslında ‘kurban’ kim ‘cellat’ kim bilmeden... Y Tarih sayfalarında Türkiye’nin görünmeyen sanatçılarını gün ışığına çıkarmak için yıllardır çırpınan bir yazar ve organizatör olan Akın Ok “Türkülere sıkılan kurşunlarla nereye varılmak isteniyor” diye soruyor. Akın Ok’un güzel kaleminden aynen aktarıyoruz: “Gerçek türkü direnişcileri mezarlarından kalksa ne der di ki! Mevlana’dan Pir Sultan Abdal’ a akan ve dalganan türkü bayraklarını iyi okuyup, iyi anlamak tarihsel bir vefadır ki artık türkü çocuklarına dokunmadan, rant eylemeyen bütün türkü aşıkları anadolu uygarlığına daha çok yakışır...” Sanatçı Gülay, şarkıdaki sözlerin ozan sıfatına yakışmadınığı anlatırken “Ozanlar gerçek sevgi insanlarıdır ve yaradılmış her şeyi yaradandan ötürü severler” diyor ve devam ediyor: “Hangi vatan haini fikrini söyledikten sonra öldürüleceğini bile bile ülkesinde yaşamaya devam eder? Bu ülkenin birçok zorluğuna rağmen hepimiz hep birlikte Atatürk’ün ‘ayrım gözetmeksizin, bölgelere ayırmadan’ hepimize emanet ettiği bu vatanda, bu topraklar üzerinde yaşıyoruz ve yine böyle yaşamaya da devam etmek istiyoruz, hangi fikirden, hangi düşünce bütünlüğünden olursak olalım… Vatan sevgisinin bölgesi yoktur ve bu ülke de, vatanını canı pahasına da asla satmayacak yürekli vatanseverlerle dolu.” Türkülere kurşun Ozan sevgi insanıdır tutan, ezgileri bize ulaştıranlara “Bu kin, bu ırkçılık, sanatla, müzikle, Karadeniz’i mavisiyle yeşiliyle bağdaşır mı” diye sorduk. “Plan yapmayın plan” diyenlere Yavuz Bingöl’ün yanıtı “Bizim planımız sevgi...” oldu. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Yavuz Bingöl bağlamasıyla, Ermeni duduk sanatçısı Civan Gasparyan Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’ndaydı. “Türküler kardeştir” diyorlardı. Gözyaşlarıyla hep birlikte Anadolu’nun ve tüm dünyanın kardeşliği için söylemiş, yitirdiklerimizin ardından gözyaşı dökmüştük. Kimsenin sevgi, barış ve kardeşlikten başka bir planı yoktu. Yavuz Bingöl, o duymaktan Sanatsal meşrulaştırma merikan dersi bu: Yoksulluğu bir maliyet avantajı olarak görenlerin burnunu fena sürtüyor. Nasıl mı? Belki, şöyle: Küreselleşme de denilen modern zamanlar kapitalizminde, mal ve hizmetleri rakiplerinden daha ucuz üretip satabilen, kazanır. Bir mal veya hizmeti kim daha ucuza mal ederse o daha bir zenginleşiyor veya kalkınıyor. Kalkınanı gören pek yok, ama zenginleşenleri iyi biliyoruz. Oyun, bu. Kuralları da böyle. Herkesin inanması bekleniyor. “Kaybeden kazanıyor”. Ne demekse artık?.. Neyse... Küreselleşmenin gereği olarak, dünya ölçeğindeki bir ölüm kalım yarışıdır sürüp giden. Her ekonomik birim, devletin küçültüldüğü neoliberal gasp döneminde de özellikle dev şirketler, rakiplerinden daha ucuza üretmek için, bir ürünün maliyeti içindeki emek payını küçültmek amacıyla didiniyor. Bunun tek anlamı, teknolojinin yardımıyla işgücü (daha doğru bir Türkçeyle “emek”) verimliliğini arttırmak, yani kullanılan emek miktarını, dolayısıyla ona ödenen ücreti düşürmek ve bunun için de makinelere yatırımı (otomasyon) hızlandırmaktır. Bu tek anlamın da tek tercümesi var: Emeklerinden başka satacak bir şeyleri olmayan insanlar bu korkunç yarış ortamında yoksullaşmaya mahkumdur. İşini kaybetmeyenlerin de reel gelirleri düşecektir. İyi. İyi de, “saadet zinciri” tam bu noktada kırılıyor işte! Üretilen mal ve hizmetleri kim satın alacak? “Mortgage” felaketi ve konut hayallerinin suya düşmesi, sistemin bir gereği olarak merkezi ülke ABD’de patlak veriyor. Çok öğretici: Yoksullar yoksullaştıkça, sistemi taşıyamaz hale geliyorlar. Sistemin avantajları, bir anda dezavantaja dönüşüyor. Herkes şaşkın. ??? Biz buna “Amerikan dersi” diyelim. A Önergeye dikkat çekiyorlar Grup Helesa ve Karadeniz’in çeşitli renklerinde müzik yapan Birol Topaloğlu, Dalepe Nena’dan Nilüfer Taşkın ve Hikmet Akçiçek’in “Yasin’i tersinden okumak” başlığıyla kaleme aldığı yazıda son on üç yıl içerisinde Doğu Karadeniz’de bölücülük, misyonerlik, Pontusçuluk yapıldığı propagandasının Takva Oscar’a gidiyor Kültür Servisi Yönetmenliğini Özer Kızıltan’ın yaptığı, senaryosunu Önder Çakar’ın yazdığı “Takva” Türkiye’nin Oscar adayı oldu. 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden 8 ödülle dönen, Toronto ve Saraybosna gibi yurtdışı festivallerinden de önemli ödüller alan film, hayatını dine adamış bir adamın gitgide akli dengesini yitirmesini konu ediniyor. 80. Akademi Ödülleri için “En iyi yabancı film” aday adayını Kültür ve Turizm Bakanlığı ile 12 meslek örgütü temsilcileri ilk oylama sonucunda 40 film içinden ilk 5 film olarak “Takva”, “Beynelmilel”, “Mutluluk”, “Kader” ve “Hokkabaz”ı belirledi. İkinci tur oylama sonucunda ise “Takva”nın, Türkiye’yi temsilen 80. Akademi Ödülleri “en iyi yabancı film” aday adayı olarak gönderilmesine karar verildi. Tunç: Barış isteyenlere ceza anatçı Ferhat Tunç, Hrant Dink’in katillerine övgülerle dolu klibi sonuna kadar izleyemediğini anlatıyor. “En başta Karadenizli insanlarımız bu şekilde töhmet altında bırakılmayı asla kabul etmeyeceklerdir” diyor. Tunç, kendisinin halen Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesinden yargılandığını, yaşananların bir zihniyetin sonucu olduğunu anlatarak şöyle devam ediyor: “Suç olarak nitelenen şey, tamamen, konserlerimde yaptı ‘Karadeniz’de ırkçılığa yer yok’ Ayrımcılığa prim vermeyiz enç yaşta yitirdiğimiz Kazım Koyuncu’nun açtığı müzik anlayışından ilerleyen Erdal Bayrakoğlu, “Halkların kardeşliği yerine şiddet ve linç kültürüne çağrıda bulunan, toplumsal barış ortamına ciddi zarar veren bir şarkı olduğu düşüncesindeyim” diyor. Karadenizliyi şöyle anlatıyor: “Karadeniz birçok kültürü bir arada barındırmış ve ayrımcılığa hiçbir zaman prim vermemiştir. Karadenizliler bir arada yaşamı devam ettirerek buna en güzel cevabı vermektedir.” S ğım kısa konuşmalarda verdiğim mesajlardır. Ve ben bu konuşmalarımda, ‘barış’ istedim, ‘savaşa hayır’ dedim. Bu duruşum nedeniyle yargılanıyorum, tehditler alıyorum ve bunaltıcı bir maddimanevi izolasyon yaşıyorum. Birileri, cinayeti, katilleri alenen övecek, bu nedenle televizyon televizyon dolaşarak hiçbir inandırıcılığı olmayan açıklamalar yapacak, gazetelerde boy gösterecek; ama ben ve benim gibi sanatçılar, savaşa, şiddete karşı çıktıkları için yargılanacak. ‘Katillere övgü, barış ve kardeşlik isteyenlere ise ceza ve tehdit’ mantığını kınıyorum.” G rabzonlu sanatçı Fuat Saka, Karadeniz ezgileriyle tanınsa da yıllardır Nâzım şiirlerini de besteler, Alevi deyişleri de okur, Güneydoğu türküleriyle coşturur. Sorumuzu “Anadolu’da ırkçı söylemlerde bulunmuş kaç tane ozan sayabilirsiniz bana?” diye karşıladı ve devam etti: “Eğer bir insan kendine ‘ozan’ diyorsa onun sorumluluğunu taşımak zorundadır. Bu aklı başında Karadenizlilerin onaylamayacağı bir durumdur. Karadeniz’in kültüründe ırkçılığa yer yoktur. Karanlık güçler tarafından fakir kesimden bazı gençlerin katil olarak yetiştirildiği ortada. Ama bu Karadeniz’in yeni kültürü değildir. Bu ülkenin birçok bölgesinde de sahneye konmuş eski bir oyunun, Karadeniz’deki yeni versiyonudur.” T ABD’Lİ BİLİM İNSANLARI: üseyin Turan: Türküleri yakmaya devam ediyorlar. Toplumun bir kesimini hastalıklı bir şekilde ajitasyonlarıyla etkileri altına alan, diğer kesimini de aynı şekilde ötekileştiren bu bağnaz zihniyeti şiddetle kınıyorum. Sanat barışı isteyen ve özendirenlerin ayrıca yetmiş üç millete bir nazarla bakabilenlerin işi olmalıdır. Seyfi Yerlikaya: Son zamanlarda ülkemizde kutuplaşmanın ne kadar ciddi boyutlara taşındığını görüyoruz. Sanırım birilerinin ekmeğine iyi yağ sürülüyor. Sanat barıştan, kardeşlikten ve sevdadan yanadır... Savaştan, zulümden ve cinayetten ya H Tepkiler çığ gibi na değil... Yeni nesli bu tür faşizan zihniyetlerle kışkırtmanın ülkemizin geleceği açısından endişeli bir durum olduğunu belirtmek isterim. Kardeş Türküler Müzik Topluluğu müzisyenlerinden Fehmiye Çelik, İsmail Türüt’ün şarkı sözlerini ve internet ortamında youtube’da yayılan görüntüleri değerlendirdikten sonra şöyle devam etti: “Vahşet görüntüleri, zafer görüntüleri olarak sunuluyor. Hrant Dink’in katilinin Türk bayrağı altındaki resmi, görüntüye giriyor. ‘Fatihalar, Yasinler/Bitmez Karadeniz’de’ sözlerini işittiğimizde de yine Yasin Hayal’in suratı çıkıyor karşımıza. Bu zihniyet, bir sanat eseri görünümünde ortaya çıkıp müziğin kuşatıcı gücü aracılığıyla paylaşıma sokuluyor; Plan Yapmayın Plan ve benzeri şarkılar popülerleştirilirken ırkçı, milliyetçi, cinsiyetçi söylemlerle işlenen suçlar da bu yolla meşrulaştırılıyor. Kendisine kültürel çoğulcu bir yaklaşımı eksen alan ve farklı kimliklerin, kültürlerin, inançların, cinsi yetlerin, bir arada özgürce, barış içinde yaşamasını savunan Boğaziçi Gösteri Sanatları TopluluğuKardeş Türküler projesinden müzisyenler olarak, bizler de bu şarkıyı kınıyoruz!” Uzay, bakterinin genetiğini bozuyor Çeviri Servisi ABD’li bilim insanları, bakterilerin uzayda daha zararlı hale geldiklerini belirlediler. BBC’deki habere göre, çalışmayı yürüten ekibin başında yer alan Arizona Devlet Üniversitesi Enfeksiyonel Hastalıklar ve Aşıbilimi Merkezi’nden Cheryl Nickerson, 2006’da uzay mekiğiyle gönderildikleri yerçekimsiz ortamda bakterilerin genetik yapılarının önemli ölçüde değişime uğradığını söyledi. Fareler üzerinde yapılan denemelerde uzaydakilerin yeryüzündeki gıda zehirlenmesine yol açan salmonella’nın “üç katı” kadar ölümcül olduğunun altını çizen Nickerson, insanların her yere beraberinde götürdükleri bakterilerin uzayda uğradığı değişimi anladıklarında bulaşıcı hastalıklarla mücadelede önemli bir yol kat etmiş olacaklarını açıkladı. Denemelerde, uzay yolculuğu yapan salmonella’nın verildiği farelerin sadece yüzde 10’u, dünyadakilerin verildiği farelerin ise yüzde 40’ı hayatta kaldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle