Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 N Ş S U N U tek görmediğim e , a d ız m ra Yazı a ha önc alya idi. Da kıta Avustr me zemini oluştu git birkaç kez luşmadı. Bu yılın ilk o ı n a Atatürk ama zam Avustralya ca “bu e d in ğ ın çeyre p a y ezi çağrı Kültür Merk dedim. 4 hedefle yola ” kez tamam çıktım: yılında göçün 40. unu n e ’d e iy rk 1 Tü durum i Türklerin i bu ülkedek ek, onların öykülerin rm ö g e d n yeri dinlemek. ’nın karşı rı ale Savaşla 2 Çanakk ki Anzakları kendi e cephesind de görmek. le e ülk rin ki izlerini ’nin orada Çanakkale 3 Kıtanın gerçek . araştırmak jinlerle tanışmak, ri o b A i ib h a en güzel s Dünyanın kabul 4 . k a m ş u n k o k n biri olara kentlerinde ey ve çevresini n d edilen Sy , tanımak. e m gez k ili bir tümüyle ilg in m ri e fl e Bu hed klerimi, tım. Gördü şeyler yap ilgileri, çektiğim b edindiğim huriyet okurlarıyla m u C fotoğrafları mayı görev saydım. ş la y da pa C dizi 28 EYLÜL 2007 CUMA Gelişlerinden yaşadıklarına, yeni hayatlarından gelecek kaygılarına kadar her birinin ayrı bir öyküsü bulunuyor Bir göçün 40 yıl hatırı var ? Umudu Türkiye dışında arayanların büyük çoğunluğu Avrupa’ya akın etti. Avustralya yollarına düşenlerin ise çoğu bu kıtanın nerede olduğunu bile doğru dürüst bilmiyormuş. İşte bir anı: “Daha önce sorup soruşturmuştuk, yol birkaç saat sürer demişlerdi. Uçağa bindik. Git babam git, bitmiyor. 3 saat, 5 saat... Sonunda dayanamayıp sordum; Avusturya’ya ne zaman varacağız, bu yol uzamadı mı diye. Meğer Avusturya değil, Avustralya yolundaymışız...” Bir başka anı: “Yola koyulduk, sonunda Sydney’e vardık. Kimse bizim dilimizi bilmiyor. Öğrendim ki, dünyada Türkçeden başka diller de konuşuluyormuş...” ? Cengiz Lütfullahoğlu, Sydney’in en eskilerinden. Çocukları burada doğmuş büyümüş. 2 kızı var. Biri, annesi Pakistanlı, babası Avustralyalı bir gençle evlenmiş. Öteki de bir İtalyanla. “Birleşmiş Milletler gibi aileyiz” diyor. Cengiz Bey’in komşuları da BM’yi aratmıyor. Lübnanlı, Çinli, Filipinli, bir ara Yunanlı da varmış. 33 yıldır Sydney’de yaşayan Fevzi Özdemir’in oğlu Serdar yaşı 20’ye gelince tutturmuş: “Ben Türkiye’de askere gideceğim.” Avustralya vatandaşı Serdar’ın askerliği en az 3040 kitap sayfası tutacak kadar renkli bir macera. sordu: Yorgun musunuz? “Hayır” dedim, “biraz yolgunluk var, o kadar.” Gerek uzaklığın getirdiği yakınlık gerekse ortak kaygılarortak değerler gezi boyunca güzel bir iklim oluşturdu. Gezinin güzel bölümlerinden biriyle başlayalım; ikinci gün akşam Türklerin en yoğun yaşadığı semt Auburn’deki Gözde Restoran’dayız... Yemekleriyle, sohbetiyle tam bir Türk sofrası... Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, sohbetten özetler aktaralım... Geliş öykülerinden burada yaşadıklarına, kurdukları yeni hayatlardan gelecek kaygılarına kadar sohbet ettiğim her insan ayrı bir anlatım konusu... Cengiz Lütfullahoğlu, en eskilerden. Çocukları burada doğmuş büyümüş. 2 kızı var. Biri, annesi Pakistanlı, babası Avustralyalı bir gençle evlenmiş. Öteki de bir İtalyanla. “Birleşmiş Milletler gibi aileyiz” diyor. Cengiz Bey’in komşuları da BM’yi aratmıyor. Lübnanlı, Çinli, Filipinli, bir ara Yunanlı da varmış. Lübnanlılardan biraz yakınıyor: “Çok yüksek sesle konuşuyorlar... Birine beddua edeceksen; komşun Lübnanlı olsun, diyeceksin. Yunanlarla iyiydik. Özel yemekler yapınca birbirimize verirdik.” Levent Ağaçayak’ın önce soyadına takıldım. Dedesi Çanakkale cephesinden gazi dönmüş. Ayağının birini o günün koşulları içinde “takma” yapmışlar. Soyadı oradan geliyormuş. Dede Çanakkale’de, torun Çanakkale’nin öteki cephesindeki askerlerin ülkesinde... Levent meslektaş. Sydney’de gazete çıkarıyor. “Benimle ilgili ayrıntı istersen, gugıla gir, istediğin kadar bulursun” diyor! Levent’in verdiği bilgilere göre, 40 yılda tam 158 Türkçe gazete çıkarılmış. Bunlardan 5’i ayaktaymış. 3 duraklı, 28 saatlik uçak yolculuğundan sonra Sydney Havaalanı’nda bizi çiçeklerle karşılayan Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM) yöneticileri ‘Dünyada Türkçeden başka dil de varmış’ demişlerdi. Uçağa bindik. Git vustralya gezisi öncesinde babam git, bitmiyor. 3 saat 5 sabilgisine başvurduğum ilk at... Sonunda dayanamayıp sorkişilerden biri daha önce dum; Avusturya’ya ne zaman vabu ülkede büyükelçilik görevinracağız, bu yol uzamadı mı diye. de bulunan Bilal Şimşir oldu. Meğer Avusturya değil, AvustKendisiyle Gelibolu’dan göçmen ralya yolundaymışız...” Türklere kadar her şeyi konuşBir başka anı: “Kocam bir tuk. Yaptığı çalışmaları göndergün geldi, hanım varımızı yoğudi. Şimşir’in hazırladığı, Avustmuzu satacağız yeni bir ülkeye ralya Türk Edebiyatı Antolojisi gideceğiz dedi. Düğünde verdikadlı iki ciltlik eser, buradaki lerini al dedim. Altınları götürTürklerin durumunu bütün yöndü, sattı. Köyden çıktık. Bir süleriyle ortaya koyuyordu. rü muamele... Yola koyulduk, Sydney’de konferanstan sonra tasonunda Sydney’e vardık. Kimse nıştığım Ali Asker Aktaş “Her bizim dilimizi bilmiyor. Öğrenİnsan Bir Roman” adıyla kitapdim ki, dünyada Türkçeden başlaştırdığı insan sohbetlerini verka diller de konuşuluyormuş...” di. Ardından Aşkın Baran babaGel de plansızlığımıza, insanlası Ümran Baran’ın benzer içerikrımızı bir göçmen kuş gibi hiç teki “Umut Zamanı” kitabını ve eğitmeden ülke dışına gönderişiöteki çalışmalarını “istediğin gibi mize kızma! kullan” deyip önüme koydu. Kitapları okurken bazen güldüm bazen hüzünlendim. 40 yıl önce Avustralya hükümeti ile Türkiye arasında bir anlaşma yapılmış ve Türkler bu topraklara ayak basmış. Yola çıkarken onlara hiç değilse birkaç günlük genel bir kurs verilseydi, sanırım burada anlatılanların çoğu yaşanmazdı. Umudu Türkiye dışında arayanların büyük çoğunluğu Avrupa’ya akın etti. Avustralya yollarına düşenlerin ise çoğu bu kıtanın nerede olduğunu bile doğru dürüst bilmiyormuş. İşte bir anı: “Daha önce sorup soruşturmuşTürklerin yoğun yaşadığı Auburn tuk, yol birkaç saat sürer semti Japon bahçesiyle ünlü. A Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM) yöneticileri bizi Sydney Havaalanı’nda çiçeklerle karşılıyor. Sydney’den er kışlasına demişler. Bunu aşmışlar; bu kez “Arkadaş bizde diplomasız görünüyorsun” demişler. Bunu aşmışlar, “Arkadaş emin misin” diye sormuşlar. Kışlada da aynı sorularla karşılaşmış. Kendisine en çok şu iki soru sorulmuş: “Sahi kendi isteğinle mi geldin?” “Beni de Avustralya’ya aldıramaz mısın?” Serdar “Şimdiki aklım olsa yine de giderdim askere, Türkiye’yi orada tanıdım” diyor. Kızdığı, eleştirdiği çok şey var. Onu en çok üzen gençlerin eğitimsizliği olmuş. En çok neyin etkilediğini sordum: “Kıdem işi... Öyle ki akşam gazinoda televizyon seyrederken bile en öne en kıdemli erler oturuyor. Kumanda onların elinde oluyor...” Fevzi Bey ve Cihan Hanım da çocuklarıyla birlikte askerlik yapmış. 1.5 yılda sadece telefon parası 22 bin dolar tutmuş. Başta yemin töreni olmak üzere birkaç kez Türkiye’ye gidipgelmişler; toplam masraf 70 bin doları bulmuş. Fevzi Bey “Oğlumun kararıydı, feda olsun” diyor. Sydney’de bir akşamı Serdar’la sohbet ederek geçirdim. Burada liseyi okurken dünyanın ünlü devlet büyüklerinin okutulduğu tarih dersinde Atatürk’ü göremeyince itiraz etmiş. Haklı bulmuşlar. Kabul ettirişini övünçle anlatıyor. ‘İKİ GÖÇ BİR YANGIN DEMEKTİR’ Sohbet yoğunluğu nedeniyle soğuyan Adana kebapları görevliler ısıtmaya götürürken söz sırası Zülfikar Şanlı’ya geldi. Zülfikar ithal damat. Eş durumundan gelmiş. İthal damatithal gelin söylemi akşamın başlıca konularındandı. Zülfikar “Tek övüncüm” dedi, şöyle devam etti: “Kızımın çok iyi eğitim almasını sağladım. Üniversitenin ikincisi. Buradaki eğitimi iyi ama Türkçesinin de iyi olması gerekiyordu. Özel Türkçe dersi aldırdım.” Hayrullah Bey, suyun öte yakasından. 1970’li yıllarda Kırcaali’den Türkiye’ye gelmişler. Herkes onlara çıkışmış: “Siz deli misiniz? Aklınızı peynir ekmekle mi yediniz? Millet Türkiye’den kaçmaya çalışıyor, siz buraya geliyorsunuz.” O da soluğu Avustralya’da almış! İzzet Öztürk de ithal damat. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nde okurken yaz tatilinde, memleketi Denizli’ye gelmiş. Eşi de ailesiyle Avustralya’dan tatile gelmiş. Tanışıp evlenmişler. Sydney’e Denizli ve yöresinden gelenlerin sayısının çokluğu şöyle anlatılıyor: “O dönemin İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun ilgili müdürlerinden biri Denizliliymiş. Hemşerilerine yol göstermiş, işsiz olan varsa koşsun demiş...” İzzet Bey, 12 Eylül döneminin tüm acılarını yaşamış. Hâlâ onları içinde hissediyor. “Öyle bir ortam olmasa belki de gelmezdim” diyor. Sohbet 12 Eylül döneminde yurtdışına çıkanların bugünkü durumuna geldi. Büyük çoğunluk Türkiye’ye hâlâ o günlerin psikolojisiyle bakıyor! Katolik üniversitesinde Fethullah Gülen kürsüsü oframızın renkli ev sahiplerinden Fevzi Özdemir 33 yıldır Sydney’de. Auburn’ün fiili muhtarı desek yeridir. Sahibi olduğu Elif Market’te Türkiye’deki ürünlerin en kalitelisini bulmak mümkün. Öyle ki, “dün üretilip getirildi” dese yeridir. Zeytin, helva Türkiye’den. İyi pastırmayı Sydney’deki Ermeniler yapıyormuş. Fevzi Bey’i ve eşi Cihan Hanım’ı son bir yıldır ayrıca öne çıkaran küçük oğlu Serdar. Burada S doğduğu için Avustralya vatandaşı olan Serdar, yaşı 20’ye gelince tutturmuş: “Ben Türkiye’de askere gideceğim.” Annebaba “Emin misin, son kararın mı” diye sormuşlar. “Evet” demiş, “neresi çıkarsa çıksın Türkiye’de askere gideceğim.” Serdar’ın askerliği en az 3040 kitap sayfası tutacak kadar renkli bir macera. İlk başvurduğunda “Arkadaş sen asker kaçağısın” 1 ‘GELİŞ O GELİŞ’ LeylaMurat Özer genel tarifin dışında. 1996’da tatil için gezmeye gelmişler. Geliş o geliş! İnsanın Sydney’e gelip gözünün arkada kalmadan dönmesi olanaksız! Dr. Adnan Fırat’ın gidişdönüş ve gidişdönmeyiş öyküsü pek çok kişinin ortak yazgısı. Önce eğitim için Sydney’e gelmiş. Doktorasını tamamladıktan sonra burada kalmayı tasarlamış. İşi de çok iyiymiş. Ama “ille de vatanım”. Türkiye’ye dönmüş. Üniversitelerde uygun bir çalışma zemini aramış, bulamayınca yeniden Sydney’e. Adnan Fırat, Türkiye’nin sorunlarından söz ederken gözleri dolan bir kişi. Türkiye ile nefes alıp verenlerden. Ancak yine de buradaki iş ve yaşam olanaklarının güzelliğinden söz etmeden geçemiyor. Sohbet derinleşirken sofranın ucundan bir arkadaş durumu özetledi: “Bizde bir söz vardır; iki göç bir yangın demektir. Çoğumuz bir kez Türkiye’ye dönmeye niyetlendik. Döndük, yapamayınca yine buraya geldik.” ‘TÜRKİYE... HAAA... ALLAHU EKBER’ 0 yıldır fırsat buldukça dünyayı dolaşıyorum. Hiç kimliğimi gizlemedim. Çoğunlukla İtalyan sandılar. Hayır Türküm dedim. Özellikle uzak coğrafyalarda Türkiye deyince ilk söylem dönemlere göre değişti. Çoğunlukla Türkiye deyince şu tepkiyi aldım: “Aaa İstanbuuul...” 80’li yılların sonundaki gezilerimde İstanbul’u şu izledi: “Midnight Express... Midnight Express...” 90’lı yılların ortasında da şu öne çıktı: “Haa Turkey... Kurdish 2 problem...” Sydney’de opera binasının karşısındaki tarihi turistik Rocks alanında gece yarısına doğru yürüyoruz... Hafif yağmur çiseliyor. Gitarıyla sokak müziği yapan bir gençle karşılaştık... Düşük tonda hoparlörü de var. Cepteki bozuklukları verdikten sonra iki parça çaldı. Ardından ayaküstü sohbet ettik. Adı Adams. Türkiye’den geldiğimi söyleyince iki elini ezan okuma biçimine yakın bir şekilde yanaklarına götürdü, bağırdı: “Allahu Ekber... Allahu Ekber... Turkey haaa...” 990’lı yıllardan sonra Orta Asya coğrafyası başta olmak üzere çevremizdeki bölgelerin çoğunda Fethullah Gülen hareketinin yansımaları öne çıktı. “Orta(daki) Asya Ülkeleri” kitabını yazarken Gülen hareketinin ABD’nin yeni etki alanlarındaki yükselişini enine boyuna gözlemlemiştim. Avustralya’da da benzer bir tablo ile karşılaştım. Gülen taraftarları önce bir Diyalog Grubu oluşturmuşlar, buradaki tüm ilişki halkalarını kurmuşlar. Ayrıntılar bir dizi yazısının boyutlarını aşacak düzeyde. Burada sadece Avustralian Catholic University (ACU) bünyesinde açılan şu kürsüden söz edelim: İslami Araştırma ve MüslümanKatolik İlişkileri Fethullah Gülen Kürsüsü. Sydney’de de büyük ölçüde bedava dağıtılan ZamanAvustralya gazetesinin 30 Temmuz 2007 tarihli sayısının 3. sayfasındaki duyuruya göre, Fethullah Gülen Kürsüsü’ne eleman alınacak. Başvuruların 7 Eylül tarihine dek yapılması gerekiyor. Adaylardan istenenlerle ilgili bir paragraf şöyle: “Adaylar, yükseköğrenimlerinde İslami ve dinler arası diyalog çalışmalarına dair araştırmalara, bilimsel faaliyetlere, bunların eğitim ve öğrenimine öncülük etmiş başarılı bir akademik çizgiye sahip olmalıdır. Başarılı görülen aday, üstün insani ilişkiler ve iletişim yeteneği sergi lemeli, üniversitenin misyonuna, Katolik ilke ve değerlerine bağlılık göstermelidir.” Katolikliğe saygıya evet, bilgiye evet... “Bağlılık” ne anlama geliyor? Fethullah Gülen Kürsüsü’nde görev yapıp Katolikliğe bağlı olmak! Gülen grubunun buradaki öteki etkinlikleri de dikkate alındığında nasıl bir “küresel güç” olduğu daha net ortaya çıkıyor. Avustralya halen İngiltere’ye bağlı olarak yönetilen, trafiği İngiliz usulü soldan akan, para biriminin adını ABD’den alan bir ülke. Buradaki Katolik Üniversitesi böyle bir kürsüyü Amerikanİngiliz politikalarının bir parçası olarak açmıyorsa niçin açıyor? Kürsüde görev alacakların maaşı da fena değil; yıllık 143 bin 110 Avustralya Doları. Bir Avustralya Doları 1.20 YTL. HAFTAYA: