Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 Antalya ve İzmit’te işletme imtiyazına kavuşan ulusötesi oluşumlar, ÇeşmeAlaçatı ve Bursa için de devrede C dizi 28 EYLÜL 2007 CUMA Küresel şirketler imtiyaz peşinde aha önceki bölümlerde sözü edilen su üzerine küresel politikaları belirleme ve uygulamaya koyma çabaları, Dünya Bankası, Dünya Su Konseyi, Birleşmiş Milletler, Küresel Su Ortaklığı gibi birçok uluslararası örgüt ve toplantılar eli ile sürdürülmektedir. Bu çalışmalar belirli bir aşamaya gelmiş olup, artık ülkelerde yapısal ve kurumsal değişikliklerin önerilmesi ve desteklenmesi sürecine girilmiştir. Su kaynakları üzerinde küresel çapta ilerleyen hegemonya çabaları Arjantin, Bolivya, Gana, Filipinler, Güney Afrika ve Nikaragua gibi ülkelerde büyük toplumsal muhalefetle karşılaşmıştır. Türkiye’de ise bu süreç ilk sonuçlarını her yönüyle ortaya koymuş durumdadır. Dünyanın en büyük su şirketleri, Antalya’da belediye su işletmeciliği imtiyazına 10 yıllık süre ile el koymuş; İzmit’te Yuvacık Barajı işletme imtiyazı 16 yıllığına yine bir küresel şirkete devredilmiş; Çeşme Alaçatı ile Bursa su işletmeciliğinde benzer imtiyazlar çıkarılması için Dünya Bankası devreye girmiştir. D ren DSİ ve İller Bankası gibi merkezi kurumsal yapıların ortadan kaldırılmasının da içerisinde yer aldığı bir su yönetimi politikasının uygulanmasına doğru hızla yol almaktadır. Her ülkenin kendine özgü koşulları ile sosyokültürel ve sosyoekonomik yapısını da dikkate alan bir su politikasına ihtiyacı vardır. Bu nedenle su üzerine küresel ölçekte oynanan oyunun sonuçlarını yaşayan ülke deneyimleri de esas alındığında, suyun toplumsal bir değer olarak kamu mülkiyetinde ve kamu işletmeciliğinde kalmak zorunda olduğu ve artan oranda küresel ticaret konusu yapılamayacağı ortaya çıkmaktadır. ELENEKSEL DİRENCİN KIRILMASI Özellikle azgelişmiş ülkelerde son on yılda, devlet su yönetiminin su kaynakları üzerindeki planlama ve kontrolünün zafiyete uğraması yönündeki süreç, dikkat çeker niteliktedir. Azgelişmiş ülkelerde su hizmetleri yönetimi son 10 yıldır küresel güce sahip şirketlerin ilgi ve iş alanı olmuştur. Bu durum ancak su hizmetleri yapısındaki geleneksel direncin kırılması ve bir başıbozukluğun yaratılması ile daha kolay gerçekleşebileceği için bu sürecin yaşanması çeşitli yöntemlerle ivmelendirilmiştir. Geliştirilmeyi bekleyen su potansiyelimize karşı su yönetimindeki çok parçalı yapının ortaya çıkardığı olumsuzluklar su kaynakları yönetiminin kurumsal yapısının kapsamlı bir biçimde yenilenmesini zorunlu kılmaktadır. Bu yeni kurumsal yapının tercih edilecek teknik, ekonomik ve sosyal politikalar temelinde şekillenmesi gereklidir. KAYNAKLARIN HÜKÜM VE TASARRUFU Serbest piyasa yoksulu vuruyor u kaynakları birçok ülkede devletin hüküm ve tasarrufu Sların altında bulunmaktadır. Su kaynaklarının tüm kullanıcıhizmetine sunulması, devletin önemli görevleri içinde yer almakta ve bu hizmetler kamu hizmeti olarak adlandırılmaktadır. Pek çok ülkede su teminine yönelik faaliyetler halen kamu kurum ve kuruluşları eliyle yürütülmektedir. Ancak özellikle azgelişmiş ülkelerin mali kaynaklarının verimli sektörlere tahsis edilememesi, iç ve dış borçlarının artışı, bütçe kısıtlamaları ve açıkları gibi nedenlerle artan finansman sorunları, bu hizmetlerin arzında büyük aksamalara neden olmaktadır. Bu durum yeni yöntem arayışlarını başlatmakta ve kamu hizmeti olarak bilinen birçok alanda özel sektörün gerek yatırım ve gerekse işletme aşamalarında yer almasını sağlayacak modeller oluşturulmaktadır. Bir diğer deyişle, kamu hizmeti verilen alanlar daraltılmakta ve bu hizmetler piyasa koşullarının serbest pazar ilişkilerine terk edilmektedir. Su kaynakları birçok değerlendirmede bir yandan “yaşamın vazgeçilmez unsuru ve yerine bir başka şeyin ikame edilemeyeceği bir doğal kaynak” olarak ele alınmasına rağmen diğer taraftan yoksulların yeterince yararlanamayacağı serbest piyasa koşulları içinde bir ticari mal olarak görülmektedir. G ZGÜN KOŞULLAR DİKKATE ALINMALI Tarımsal sulama yönetiminde “katılımcı sulama yönetimi özelleştirmeleri” projesi yine Dünya Bankası kredileri ile uygulamaya girmiştir. Bütün bu gelişmeler karşısında hem merkezi hem de yerel yönetim düzeyinde zafiyete uğratılmış ve yenilenmemiş kamu kurumlarından esasa yönelik herhangi bir değerlendirmenin yapılmadığı görülmektedir. Doğal olarak, kamu kurumlarındaki bu zafiyetin sürmesi küresel ölçekli politikaların uygulanmasını kolaylaştırmaktadır. Süreç, bu alanda hizmet ve Ö İnsan hakkı olarak su SU HİZMETLERİNDE DEĞİŞİM VE DIŞ ETKİLER üresel ölçekte geliştirilen su hizmetleri K yönetimi politikalarının ana ekseni, mevcut kamu kurumlarının görev ve sorumluluklarının bir bölümünün özel şirketlere devredilmesi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum azgelişmiş ülkelerin birçoğunun önünde alternatifsiz politikalar olarak dayatılmaktadır. Azgelişmiş ülkelerde toplumsal kesimler, bölgeler, kent içindeki semtler arasındaki gelir dağılımı bozukluğu bir gerçektir. Bunun sonucunda esas olarak düşük gelirli toplumsal kesimler, su hizmetine sağlıklı biçimde erişemeyen kesimler olmaktadır. Suyun sosyal bir kaynak olduğunu ileri süren kesimler toplumsal zenginlikten pay ayırarak önce bu kesimlerin su gereksinimlerinin karşılanması gerektiğini ve daha sonra bu kesimlerden gelir elde etmenin düşünülebileceğini iddia etmektedir. Bunun yanı sıra su hizmetlerinden elde edilecek gelirin kamu finansman mekanizması içinde kalması ve böylece hizmetin sürekliliği ve genişletilmesi için kullanılabilir kılınması çok önemlidir. Uluslararası borsalarda hisse senedi olan ulusötesi firmaların azgelişmiş ülkelerdeki su işletmeciliğinden elde edecekleri gelirler ülke dışına çıkarılabilecektir. Bu nedenle bu hizmetlerin kamu kurum ve kuruluşları tarafından görülmesi büyük önem taşımaktadır. Ancak son dönemdeki gelişmeler, yerel yönetim işletmeciliği düzeyinde su hizmetlerinin özelleştirilmesi için bazı kurumsal altyapıların hazırlanmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Suyun yaşamsal öneme sahip bir doğal kaynak olması, su yönetimi politikalarının tespitinde bu sosyal boyutunun mutlaka dikkate alınması gereğini ortaya koymaktadır. Her insan sağlıklı ve güvenilir suya erişme hakkına sahip olmalıdır. Ancak bu şekilde ifade edilen genel anlayışın uygulamada geçerli olabilmesi suya erişme konusunda fırsat eşitliğinin aynı zamanda tüm toplumsal kesimler için olanak eşitliğine dönüştürülmesi ile mümkün olacaktır. Bu durumun yaratılamadığı yerlerde öncelikle suya erişmenin bir insan hakkı olduğu kabul edilmeli ve suyun kamu yararı ilkesi doğrultusunda olabildiğince ucuz olarak yurttaşın kullanımına sunulması sağlanmalıdır. 19 Mayıs 2005 tarihinde Belçika Federal Hükümeti “Sağlıklı suya ulaşılması bir insan hakkı olup bu husus Belçika Anayasası’nda yer almalıdır” şeklindeki bir kararı kabul etmiştir. Alınan kararda ayrıca “suya ulaşım ve dağıtım hizmetlerinin kamu eliyle yürütülmesi ve gelişmekte olan ülkelerin su pazarlarının liberalleştirilmesi için uluslararası finansal ve ticari kuruluşlar ile baskı altına alınmaması” gerektiğinden söz edilmiştir. Kurumsal yapı yenilenmeli Yönetim yapısı, su kaynaklarının ülkedeki sosyal ve ekonomik kalkınma faaliyetleri bütünlüğünden ayrılmadan koordineli bir şekilde yönetilmesini sağlayabilmelidir pı olarak ortaya çıkmıştır. Bu yapıda en önemli rol DSİ Genel Müdürlüğü’ne düşmüş ve ülkemizdeki kurumsal yapı çok parçalı yapının ortaya çıiçinde henüz açıkça tanımlankardığı olumsuzluklar, su kaymamış birçok fonksiyon, tanakları yönetiminin kurumsal mamen sistematik olmamakla yapısının kapsamlı bir biçimbirlikte bu kurude yenilenmesini zorunlu kılmakAB SU ÇERÇEVE DİREKTİFLERİNE UYUM ÇALIŞMALARI luş tarafından yerine getirilmiştir. tadır. Doğal olaBu koşullar rak bu yeni kuDicle gibi iki ana su kaynağımız açısından B Su Çerçeve Direktifi’nde “Bütüncül DSİ Genel Mürumsal yapı, terönemli olup bu kaynaklarımızın geliştirileHavza Yönetimi” olarak tanımlanan su dürlüğü’nde ülke cih edilecek ekomemesi sonucunu yaratacak taahhütlerin sıçapında büyük nomik ve sosyal kaynakları yönetimi anlayışı ülkemizin su kıntı yaratacağı görülmektedir. AB Su Çerçe bir birikim, depolitikalar teme kaynakları yönetimi anlayışındaki önceliklerve Direktifi’nin 12’nci maddesinde, üye ülneyim ve donanılinde şekillene le tam anlamıyla örtüşmemektedir. AB’nin kelerin birbiriyle entegre havza yönetimi zoSu Çerçeve Direktifi öncelikle su kaynaklarımın oluşması socektir. runlu kılınmış, üyelerin üye olmayan ülkeler nucunu yaratKurumsal ya nın geliştirilmesinin çevresel etkilerinin hasmıştır. pının yenilenme sas bir şekilde incelenmesi ve giderilmesi için le entegre havza yönetimi ise sadece teşvik Su kaynakları si döneminde önlemlerin alınmasına odaklı bir yönetim an edilmiştir. Direktifte bu şekilde yer almasına rağmen Türkiye ile ilgili layışıdır. yönetimi yapısı, kaynaklarımızın ilerleme raporlarında, en AB’nin önde gelen ülkesu kaynaklarının geliştirilmesinin erken 20 yıl sonra üyeliği leri su kaynakları geliştirülkedeki sosyal aksamaması, kekonuşulan bir Türkiye ve ekonomik kalsintiye uğrama me projelerinin büyük bir için, Fırat ve Dicle nehirkınma faaliyetleması konusunda bölümünü tamamlamış ve lerinin İsrail ve komşuları ri bütünlüğünduyarlı olunmalı su kaynakları yönetiminin ile ortak yönetimi konubir diğer evresi olan “mevden ayrılmadan dır. sunda AB’nin şimdiden cut kaynakların daha etkoordineli bir şeDünyada “taçok duyarlı olması dikkat kin kullanılması”, “talep kilde yönetilmelep yönetimi” yönetimi” ve “çevresel etçekmektedir. Halen AB sini sağlayacak şeklinde geliştiri kilerin giderilmesi” aşamalarına geçmişlerile mevzuat uyum çalışmaları yapılmakta bir yapı olmalılen yeni su kay dir. Bu durum da su kalitesi ve su ekolojisi olan yönergelerin büyük bir bölümü su kalidır. nakları yönetim odaklı bir Su Çerçeve Direktifi’nin ortaya tesi, atıklar ve ekolojik denge ile ilgili yönerBu yapı, enteganlayışı, kurum çıkması sonucunu doğurmuştur. geler olup daha çok suların kalitesinin kove kuruluşlar ararunması, kirliliğin önlenmesi ve azaltılmasına re bir yönetim Uzun zamandır gündemde olan Çerçeve anlayışı ile arz ve sında koordinas Su Yasası, su kaynaklarımızın geliştirilmesi yöneliktir. Bu durum, uyumlulaştırma süretalebin her ikisiyon ve entegras ile ilgili her türlü faaliyetin sadece çevresel cinde, daha çok su kaynakları kirliliğinin önne de yönelik yonun tam ola değil aynı zamanda sosyal ve ekonomik “etlenmesi konusunda bir anlayış ile kurumsal uyumlu faaliyetrak oluşturuldu ki” değerlendirmeleriyle beraber ele alınmadüzenleme ihtiyacı yaratabilir ya da yapılalerde bulunacak ğu gelişmiş bir sı gereği dikkate alınarak hazırlanmalıdır. cak olan çalışmaların bu eksen etrafında şegüçlü ve etkili bir toplumsal yapıya Diğer taraftan AB Su Çerçeve Direktifi, killenmesine neden olabilir. Çalışmalarda sagereksinim du uluslararası entegre havza yönetimine de dece bu boyutun öne çıkmamasına özen gös kamu yönetimini içeren kurumsal yar. Sosyopolitik özel bir önem vermektedir. Bu konu Fırat ve terilmelidir. yapı olmalıdır. faktörler, ülkeeliştirilmeyi bekleyen G su potansiyelimize karşı su yönetimindeki mevcut mizde su kaynakları yönetimini düzenleyecek mekanizmaların oluşmasına ve daha verimli bir su yönetimi yapısının yaratılmasına engel olan nedenlerden birisi olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizdeki su kaynakları yönetiminin mevcut kurumsal yapısı, birçok ülkede olduğu gibi geçmişte belirlenen kalkınma hedeflerine uyumlu olmaya ve büyük ölçüde su talebini karşılamaya çalışan bir ya Türkiye’de suyla ilgili gelişmeler S on yıllarda IMF ve Dünya Bankası ile yapılan görüşmelerde verilen taahhütler 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na da yansımış ve özelleştirme programının içine birçok sektörün yanı sıra su sektörü de alınmıştır. Bu kapsamda ulusötesi şirket bağlantılı özelleştirmeler öngörülmüştür. 10 Mart 2000 tarihinde Dünya Bankası’na sunulan 29 maddelik mektubun ardından 8. Plan’da da yer almış ve ulusötesi şirketlerin Türkiye’nin su kaynaklarını özelleştirme yoluyla ele geçirebilmesinin ilk adımı atılmıştır. “Temel İnsan İhtiyaçları” arasında yer alan suyun eğitim, sağlık, enerji, telekomünikasyon, sosyal güvenlik, belediye hizmetleri ve diğer tüm hizmet alanları ile birlikte ve GATS Anlaşması üzerinden ulusötesi şirketlere aktarılma çalışmaları DTÖ’de aralıksız sürdürülmektedir. Türkiye’de 1981 yılında çıkarılan 2560 sayılı İSKİ Yasası’nın hizmetin özelleştirilmesine olanak sağlayan maddeleri ile TC Maliye Bakanlığı’nın iznine bağlı olarak uluslararası kuruluşlara borçlanabilme olanağının da sağlanmasıyla su ve kanalizasyon sektöründe yeni bir idari yapılanma ortaya çıkmıştır. Bu yeni yapılanmanın temel çizgisi, şirketleştirmeözelleştirme, kısaca suyun ticarileştirilmesi olarak adlandırılabilir. İSKİ Yasası’na tabi idarelerin, yasanın tanıdığı olanağı kullanarak uluslararası finans piyasalarından kredi talep etmeleri ile kredi verecek kuruluşların ve özellikle Dünya Bankası’nın birtakım koşullarını da beraberinde getirmiştir. Finansman ihtiyacı içindeki idareler, kredi kuruluşları ve Dünya Bankası’nca dayatılan bu koşulları kabullenmektedir. Bunun sonucu olarak da kredi anlaşmaları ve projelerle yeni bir kurumsal yapılanma içine girmektedirler. A İTHAL REÇETEYLE ÇÖZÜM ARAYIŞI ızlı nüfus artışı, kirlenme, küresel ısınma ve küresel güçlerin kontrolünün H baskısı altında olan su kaynaklarımızla ilgili sorunlara, su yönetimindeki çokbaşlılık ve ulusal bir politika oluşturmadaki eksikliklerin de yardımıyla yeni sorunlar eklenerek sorun kronik bir duruma getirilmiş ve buna karşılık da yönlendirilmiş ithal reçetelerdeki yönetim modelleri çözüm olarak sunulmaya başlanmıştır. Uluslararası sermayenin diğer ülkelerdeki su pazarına girişi ancak su hizmetleri yapısındaki geleneksel direncin kırılması ve bir başıbozukluğun yaratılması ile daha kolay gerçekleşebileceği için bu sürecin yaşanması çeşitli yöntemlerle ivmelendirilmiştir. Bunun sonucu olarak özellikle azgelişmiş ülkelerde devletin su yönetimi kurumlarının su kaynakları üzerindeki planlama ve kontrolü zafiyete uğratılmıştır. Bu nedenle su yönetimine ilişkin önerilen model ve politikalar değerlendirilirken dışküresel parametrelerin yönlendirici etkileri de dikkate alınmalıdır. BİTTİ