Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 Emekli Albay Sarızeybek Türkiye’nin Barzani’ye verdiği silahların PKK’lilerin üstünden çıktığını söyledi C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 28 EYLÜL 2007 CUMA ‘ABD muhbirlerin adını istedi’ Aykut KÜÇÜKKAYA Son kitabı “İhaneti Gördüm” önümüzdeki günlerde okuyucuyla buluşacak olan emekli Albay Erdal Sarızeybek, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Üst rütbeli bir subay olarak Doğu ve Güneydoğu’da uzun yıllar komutanlık yapan Sarızeybek, gazetemize PKK terörüne ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ye karşı Irak’ta yürüttüğü en önemli harekât olarak gösterilen 1992 Ekim Harekâtı’nda Şemdinli Jandarma Tabur Komutanı olarak görev yapan emekli Albay Sarızeybek, “Bu harekât esnasında Barzani ve Talabani bize yardım edecekti ve birlikte PKK’ye karşı savaşacaktık. Barzani’nin sağ kolu Doktor Said, zaman zaman Yeşilova’ya gelir, görüşmeler yapardık. Hükümetle Barzani ve Talabani arasında imzalanmış bir anlaşma olup olmadığını bilmiyorum ama bu iki adamla birlikte müşterek harekât yaptığımızı biliyorum. Barzani Irak kuzeyindeki PKK kamplarına dönüşen köyleri temizleyecek ve köylüler tekrar eski köylerine dönecekti. Barzani peşmergelerine elbise verdik, çünkü gördüm, bizim giydiğimiz eğitim elbiseleriydi. Yiyecek verdik. Maaş bağlandığı konusunu net bilmiyorum ama yetkililer benden daha iyi bilir bunu. Ekim harekâtı planlandığı gibi başladı ve ilk birkaç gün Barzani ve Talabani bize yardım etti. Ama hemen sonra bu adamlar PKK ile anlaştı ve savaşmaz oldu” dedi. KK DEMEK BARZANİ, TALABANİ DEMEKTİR’ Barzani ve Talabani’ye verdikleri silahları daha sonra öldürülen PKK’lilerin üzerinde bulduklarını ve bu durumu üst makamlara rapor ettiklerini açıklayan Sarızeybek, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Barzani söz verdiği şekilde köyleri iskân etmedi ve o köyler PKK kampı olarak kalmaya devam etti. Biz bunları gördük ve yaşadık. Bir devlet, kendi mücadele etmesi gereken Lucifer’in Kahkahası salcılığı faşizm diye damgalamaya, işlevini unutmuş sendikaya sarı övgü düzmeye pek meraklıdır. Arada bir durup, “Biz bugün Amerika için ne yaptık” diye sorması bundandır. Lucifer’in hizmetindeki neoliberal, aşkında azıcık bir eksilme gördüğünde efendisinin şimşeklerini çekeceğini bildiğinden, bin dereden su getirerek, türbanlı siyasete övgüler düzmeyi sürdürür. En büyük korkusu da AB ile ABD ile pek beğendiği muhafazakâr siyaset önderlerinin arasının açılmasıdır. ??? Ama ne yapalım ki hayat zengindir. Renkler denetlenmesi güç gerçeklerdir. Görünen nesnelliğin; seçim zaferinin arkasından hızla kendini gösterebilecek bir başka nesnelliğin; açlığın, yoksulluğun, geleceğe güvensizliğin, krizlerin, isyanın, “artık yeter” demenin bulunabilme ihtimali, uykuları kaçıracak kadar güçlü olabilir. Sanatçı duyarlılığı yürekle beynin insanı yücelten sentezidir. Sıradan yazının kuru gürültülüsü, nasibini soyutlamadan, edebiyatın inceliğinden almamış olanı uçar gider. Cesur, iyi, güzel olanıysa insanı uykusundan uyandırır. Kimi zaman ezberi bozulan liberal de bu nedenle öfkelenir. Her gün biraz daha hırçınlaşan, eteklerinde zillerle “kaptık gidiyoruz, ha gayret” diye celallenen liberal tayfanın, duyarlı sanatçıların yazıp çizdiği Sanatçının Atölyesi’nin son sayısını zahmet edip okumalarını isterdim. Lucifer’in, gönlünü ona kaptırmış, belki de şu sıralarda sapkınlığın vahametini usul usul sezmeye başlamış olanların hikâyesi var orada. ??? Zaferler coşturur. Kimi zaman da yoldan çıkarır. İnsanoğlu genellikle zaferin anlamı üzerinde düşünmeyi unutur. Gölgesi ruhunu örter. Hırsı boyunu aşar. Oysa o hız ve şımarıklıkla gidilecek yol kısa, kalabalıklar geçici olabilir. Bir de bakarsınız arkanızda kimse kalmamıştır. Bir gerçeği bir başka gerçek süpürüp götürmüştür. Siz tam iktidar meyvesinin tadına bakacakken, Karanlıklar Prensi Araf’taki yuvasına uçup gitmiş, yüzünüze bir zaman gülen Lucifer, çınlayan kahkahalardan başka bir şey bırakmamıştır size. guray.oz@cumhuriyet.com.tr SARIZEYBEK KİMDİR 1956 yılında Kırşehir’in Kaman ilçesinde doğdu. Kuleli Askeri Lisesi’ndeki öğreniminin ardından 1976 yılında Kara Harp Okulu’ndan jandarma teğmen olarak mezun oldu. Şemdinli Jandarma Hudut Tabur Komutanı olarak görev yaparken Türk Silahlı Kuvvetleri Liyakat Madalyası ile taltif edildi. Fransız Yüksek Seviyeli Jandarma Subay Okulu’nda öğrenim yaptı, 199698 yıllarında Paris Yardımcı Askeri Ataşeliği’ni üstlendi. 19992005 yılları arasında sırasıyla Van, Manisa, Şanlıurfa İl ve Hudut Jandarma Komutanlığı görevlerinde bulundu. 2005 yılında atandığı Ankara Uzman Jandarma Alay Komutanlığı görevinde iken, albay rütbesinde kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Şemdinli’de Sınırı Aşmak, Hesaplaşma ve Ya Gazi Paşa Duyarsa isimli kitapları yazdı. Sarızeybek, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 1992’de 19 askerin şehit olduğu Alan Jandarma Sınır Karakolu’nu ziyareti sırasında aralarındaki diyaloğu ise şöyle anlattı: “Özal, ‘Bu teröristlerin İran’dan geldiği doğru mu?’ diye sordu. Ben de, ‘Evet sayın cumhurbaşkanım. Çatışma sonrası teröristler kaçarken hemen karşıdaki İran karakolu destek verdi onlara ve araçlarla Urumiye’ye doğru gittiler. Uçaklara bu karakolun koordinatlarını verdim ama vurmadılar’ yanıtını verdim. Sağına baktı Özal, soluna baktı, etrafındakilere dönerek sakin bir sesle, ‘Ben olsaydım vururdum’ dedi...” Sarızeybek, Özal’ın söylediğinin aksine, İran’ı nota ile bile uyarmadığını, ziyaretten bir hafta sonra da Aktütün Karakolu’na yapılan saldırıda 22 askerin şehit edildiğini söyledi. Özal, ‘Ben olsaydım İran’ı vururdum’ dedi, vurmadı ‘P bir tehdit için, o tehdidin zaten bir parçası olan kişilerle anlaşma yapar mı? İşte şimdi görüyoruz, Barzani PKK ile savaşıyor mu? Hayır. Onlara terörist bile demiyor, üstelik bizi tehdit ediyor. PKK demek Barzani demektir, Talabani demektir, ne zaman anlayacağız biz bunu?” 1999 yılında Van İl Jandarma Komutan Vekili iken resmi makamların izniyle Amerika’nın uyuşturucuyla mücadele eden Polis Teşkilatı DEA yetkilileriyle Van’da görüştüğünü açıklayan Sarızeybek, ABD’li yetkililerin kendisinden ısrarla Doğu ve Güneydoğu’daki muhbirlerin kimliklerini istediklerini, ancak böyle bir bilgiyi kendilerine vermediğini söyledi. Sarızeybek, bu bilgiyi şimdi açıklamasını ise şu sözlerle ifade etti: “Aradan yıllar geçti, DEA yetkilisinin bizim muhbirlerle ne işi olabilir, diye düşünmeye başladım. Hele ki son Körfez Harekâtında tarihimize ağır bir leke olarak giren çuval olayı, PKK’ye göz yumulması aklıma geldikçe, bunların da Doğu’daki illerimizde bir örgütlenme yapabileceği şüphesi uyandı bende. Yoksa Amerikan DEA’sının bizim vatandaşımızla doğrudan ilişkiye girmek istemesinin sebebi ne olabilir? İstihbarat örgütlerimize bir bilgi olsun diye bunu açıklıyorum. Çünkü bu işbirliği halen devam etmektedir.” AÇAKÇILIK BİTMEDEN PKK BİTMEZ’ Kitabının ilk sözler bölümünde, “PKK bir oyundur, içinde para var, ‘K siyaset var, ihanet var” diye yazan Sarızeybek, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sert suçlamalar yöneltiyor. “Kaçakçılık bitirilmeden PKK bitirilemez” diyen Sarızeybek, emekli bir asker olarak siyasileri neden suçladığını ise şu sözlerle açıklıyor: “Birincisi, 7998 arasındaki Öcalan’ın Suriye’deki faaliyetleri engellenmemiştir. 91 ve 2003 Körfez harekâtlarında PKK’nin Irak’taki faaliyetlerine göz yumulmuş, müdahale edilmemiştir. Sırf bu yanlış politik uygulamalar yüzünden binlerce şehit verdik. Olayları tarih sırasına göre dizin, PKK’nin faaliyetlerini, eylemlerini içte ve dışta yazın, yerleri yazın, karşısına yetkililerin isimlerini koyun, ne demek istediğim ortaya çıkacaktır.” Onursal başkanlığını Gülen’in yaptığı Rumi Forum’un yemeğine Nabi Şensoy da katıldı Büyükelçi, Gülen’in iftarında WASHINGTON (AA) Onursal başkanlığını Fethullah Gülen’in yaptığı, merkezi Washington’da bulunan din ve kültürler arası diyalog kuruluşu Rumi Forum, ABD Kongresi’nde iftar yemeği verdi. Yemekte İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, ABD Başkanı George Bush’a övgüler düzerken Amerika Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios, Fener Rum Patriği Bartholomeos’tan “Konstantinopolis Ekümenik (Evrensel) Patriği’’ diye söz etti, Gülen’e ise hayranlığını ve sevgisini bildirdi. ABD Kongresi’nin Cannon çalışma binasında düzenlenen iftar yemeğine, Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy, İKT Genel Sekreteri İhsanoğlu, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan, Amerika Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios, AKP Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu, Mısır’ın Washington Büyükelçisi Nebil Fehmi, Eritre’nin Washington Büyükelçisi Ghirmai Ghebremariam katıldı. Amerikan Kongre üyelerinden de çok sayıda katılımın olduğu gözlendi. Toplantıda konuşan İKT Genel Sekreteri İhsanoğlu, Müslüman dünyasında ılımlı, hoşgörülü, barışçı ve adil yaklaşımların önemine işaret etti. İhsanoğlu, ABD Başkanı George Bush’un, İKT’ye bir özel temsilci atama kararı almasını da “heyecan verici’’ olarak niteledi ve Bush’un bu tutumunu takdirle karşıladıklarını söyledi. İhsanoğlu, “Bush’un özel temsilcisiyle el ele çalışmaya, işbirliği yapmaya hazırız’’ dedi. amam, artık inandım; Amerikan askerleri üç vakte kadar Irak’ı terk edecekler. İşler umdukları gibi gitmedi. Direniş kırılamadı. Ama ABD’yi hepten başarısız saymak biraz acelecilik olmaz mı? ABD’nin yenildiğini söyleyebilmek için önce onun dünyaya ilan ettiği yalanlara inanmak gerekmez mi? ABD Irak’a “demokrasi” götürecekti. Götüremedi. Bu sahtekârlığa inanmışsanız eğer, neocon çetesi gerçekten de başarısızdır. Yok, “onun hedefi yeni bir haçlı seferi düzenlemek, kültürler savaşını kızıştırmak, geriliği önce beslemek, sonra terörün sahibi ve kurbanı yapmak, Ortadoğu’da köprübaşı tutmak, daha birkaç gün önce eski FED Başkanı Greenspan’ın itiraf ettiği gibi petrol kaynaklarını denetime almak, Irak’ı üçe dörde bölmek, kuzeyde güvenli yeni bir bölge yaratmak, İsrail’i güvenceye almaktı” diyorsanız, ABD pekâlâ da başarılıdır. ??? Peki Amerikan askerleri “yakın” zamanda Irak’ı terk edeceklerse nereye gidecekler? İran diyorlar. Suriye diyen de var. “Pakistan’da işler çok iyi gitmiyor, bir yumuşak Soros darbesi başarılı olmazsa, ikili oynayan Müşerref’i değiştirmek için orada da bir ‘görev’ düşebilir Lucifer’e, çıkarları tehlikeye girerse ‘stratejik ortak’ falan dinlemez o” diye yorum yapan var. Evine döner, emperyal saldırganlığı bırakır diyen var mı? Yok! Bildiğim, çağımızın Lucifer’i, şeytanı ABD, Büyük ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nden vazgeçmiş değildir. Kolay kolay da vazgeçmez. Bu proje, gelecek seçimlerin şansı pek yüksek olmayan adayı Hillary kazansa bile, öyle kolay terk edilebilir bir proje değildir. Bu nedenle Hillary, “Tamam çekilelim, ama Kuzey’i de sağlam tutalım, çıkarlarımızı çöle gömüp de gelmeyelim” demedi mi? ??? Kavramlar dünyasını zücaciye dükkânı zanneden postmodern liberal, “muhafazakârlık tarikiyle ilerleme” sahtekârlığının numaracı kalpazanı, beğendiğini alıp beğenmediğini bırakırken, epeycesini de hortumu, kulağı, kabasıyla kırıp döker, zevkle ziyan eder. Yurtseverliği bu nedenle modası geçmiş ilan etmeye, ulu T ‘EKÜMENİK PATRİK’ Amerika Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios da kısa süre önce Fener Rum Patriği Bartholomeos ile yaptığı bir konuşmaya işaret ederken Bartholomeos’tan “Konstantinopolis Ekümenik (Evrensel) Patriği’’ olarak bahsetti. Demetrios, “Burada, Bartholomeos’un, Fethullah Gülen’e olan sevgi ve takdirlerini iletmek üzere bulunuyorum. Ben de ayrıca Gülen’e çok değer veriyorum. Ofisimde, Fethullah Gülen’in hediyesi bir porselen kâse var’’ dedi. Dinler ve kültürler arası uzlaşma mesajlarının verildiği video gösterilerinin yanı sıra Fethullah Gülen’in görüntüleri ve şarkıcı Mahsun Kırmızıgül’ün, uzlaşma mesajı veren bir şarkı söylediği görüntüleri yayımlandı. TIBBİ ONKOLOJİ DERNEĞİ ‘Kanser tedavisinde çok iyiyiz’ İstanbul Haber Servisi Tıbbi Onkoloji Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. İdris Yücel, “Kanserde standart tedavilerde Avrupa’dan daha iyi olduğumuzu söylemek mümkün. Türkiye, kanser tedavisinde yurtdışına gitme aşamasını bitirdi. Halkımız bu konuda bize güvensin’’ dedi Tıbbi Onkoloji Derneği’nin Elmadağ’daki merkezinde geçen günlerde “MedyaTıbbi Onkoloji Derneği Buluşmaları” başlıklı bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda konuşan Prof. Dr. Yücel, bilimselliği henüz kanıtlanmamış ancak Hekimler, kanser deneysel aşamada başarılı sonuç vermiş tedavilerinde olan çalışmaların basında yer almasının Avrupa’dan yanlış yorumlara neden olabileceğini daha iyi söyledi. Yücel, “Bilimsel olmayan tedavi yöntemlerinin olduklarını basına yansıması sonucu belirterek çaresizlik duygusuna kapılan “Türkiye, insanlar, bu yöntemlere ilgi kanser tegöstererek tedavilerini olumsuz etkileyebilecek birtakım davisinde uygulamalarda bulunuyorlar” yurtdışına değerlendirmesinde bulundu. gitme Dernek Başkan Yardımcısı Prof. Dr. aşamasını Ahmet Demirkazık, Türkiye’de her yıl bitirdi. 100150 bin yeni kanser vakasının ortaya çıktığını anımsatarak “Kanserin Halkımız görülme sıklığı 40 yaşından sonra bu konuda bize artıyor. Bu nedenle nüfusumuz güvensin” dedi. yaşlandıkça kanser vakaları artacaktır” diye konuştu. Çin’de uygulanan gen tedavisinin bilimsel olmadığını öne süren Demirkazık, Çin’e gidilmemesi gerektiği konusunda hastaları uyardı. Dernek Genel Sekreteri Doç. Dr. Gökhan Demir ise “Bilinçli olarak yapılan tamamlayıcı tedaviye karşı değiliz. Ancak kullanılan bitki, çay, ot gibi maddelerin, doktorlardan gizlenmemesi gerekir” dedi. ayın Cumhurbaşkanı’nın , seçim kampanyası sırasında Köşk’ü halka açmak için verdiği sözün ilk aşaması, Başkanlık Medya ve Basın Başdanışmanı tarafından yerine getirilmiş! 100’ü aşkın medya mensubundan oluşan bir grubun gezi izlenimleri, televizyonların başlıca haberleri arasındaydı. O haberlerde, bazı gazete ya da televizyon muhabirlerinin Cumhurbaşkanı’nın makamına oturmak için, 23 Nisan çocukları gibi sıraya girdiklerini şaşkınlık içinde izledim. Gazetelerin birinci sayfalarında da Atatürk’ten Ahmet Necdet Sezer’e kadar uzanan on eski “Başkan”ın ikamet edip devleti yönettiği bu 438 dönümlük kompleksi gezen meslektaşlarımızın, “yatak odaları” ile Özal’ın vefat ettiği spor odası dışındaki cumhurun konutundan izlenimleri yer almıştı. Bazı meslektaşların, konuya daha magazin yönü ile bakarak Milli Güvenlik Kurulu’nun toplandığı salon hakkında Köşk Müdürü’nden ayrıntılı bilgiler istediği, kimisinin bu salonun duvarlarını kaplayan büyük ve kabartma haritaların varlığı ile ilgilendiği anlaşılıyordu!.. 100’ü aşkın gazeteci arkadaşımız, gelmiş geçmiş başkanların, o arada öncelikle Onuncu Cumhurbaşkanımızın, hizmet binasının makam katındaki vitrinlerde geride bıraktığı, yabancı ülkelerden gönderilen “kılıç, madalyon, altın mask, aslan heykelciği, kolye” gibi armağanları izlemişler. Bu armağanlardan en göze çarpanının, Kazakistan Cumhurbaşkanı’nın Semra Se S DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT zer’e armağan ettiği göz kamaştırıcı pırlantalarla süslü altın gerdanlık olduğu, Sabah gazetesinde anlatılıyordu. Cumhurbaşkanı’nın Basın ve Halkla İlişkiler Başdanışmanı Ahmet Sever, cevelan sırasında gazetecilere, Köşk’ün, önümüzdeki ayın sonuna doğru tıpkı Beyaz Saray gibi isteyenlere de açılması için gezi turları düzenleneceğini söylemiş. Sayın Gül’ü vatandaşlara daha çok sevdirmek ve benimsetmek için kolları sıvadığı anlaşılan Sever’in, Çankaya’yı Beyaz Saray’laştırma düşüncesi ile görevine soyunduğunu ortaya koyan örnekler, sadece düzenlenecek halk gezileri ile mi sınırlı kalacaktır? Abdullah Gül ile AB Parlamentosu’ndaki çalışmaları sırasında tanışıp dost olduklarını, verdiği demeçlerden öğrendiğimiz Başdanışman’ın, Cumhurbaşkanlığı için 22. yasama dönemi ile 23. dönemi oluşturan genel seçim kampanyasında da etkin görev yaptığını tahmin etmek, sanırım yanılgı nedeni olmayacaktır. O bağlamda Kayseri Milletvekili ve Dışişleri Bakanı olarak bu kampanyalara katılan Sayın Gül’ün, alanlarda toplanan seçmenlere o sı Popülizm Köşk’te... rada Türkiye Cumhurbaşkanı olarak görev yapan selefini yuhalatan yöntemlere başvurmasını, medya başdanışmanı keşke önleyebilseydi. Çünkü Köşk gezisine katılan gazetecilerin de en çok ilgisini çeken ve elbette yarın Çankaya halk turlarına katılacakların da belleklerinde, bu debdebesiz, sade ve vekarlı konuttan ayrılma zamanı gelmiş olan Sayın Ahmet Necdet Sezer ile Semra Sezer’in, Türkiye Cumhurbaşkanı ve eşi olarak yabancı devlet başkanlarından aldıkları o çok değerli armağanları, asıl sahibi olarak gördükleri “cumhur”a bırakmış olduklarının anısı kalacaktır. Onlar, böylesine gözü tok bir cumhurbaşkanı ile eşini yuhalatmaktan bugünkü halefinin nasıl bir zevk aldığını da sorgulayacaklar; yarın Sayın Gül çiftinin de Çankaya Köşkü’ne veda ettikleri zaman, kaç vitrin dolusu kolye, heykelcik, altın mask, halı gibi armağanları, gerçek sahipleri olması gereken halkımıza bırakıp bırakmayacaklarını merak edeceklerdir. Ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın, yedi yıl yaşadıkları Çankaya Köşkü’nden ayrılırken bunca paha biçilmeyen armağanı, o Köşk’ün sahibi olan ulusa bıraktığı için Sezer çiftine teşekkür ettiğini henüz duymadım. Ama gazetelerde, Sayın Semra Sezer’in cumhurbaşkanı eşi olarak yürüttüğü “Ulusal Eğitime Destek Kampanyası”na, Sezerler Çankaya’dan ayrılır ayrılmaz son verilmiş olduğunu üzülerek okudum. Kendisi de “emekli” bir öğretmen olan Sayın Semra Sezer’in bu kampanyası ile 373 bin kursta 8 milyon 54 bin 940 kişinin eğitim gördüğü, aynı haberde yer almıştı. Bayan Sezer’in Çankaya Köşkü’nden yürüttüğü çalışmalar arasında bulunan Yaşlıların Yaşam Kalitesini Yükseltme kampanyasının da tıpkı Ulusal Eğitime Destek Kampanyası gibi sona erdirildiği biliniyor ama, bu konuda düğmeye basan parmakların sahiplerinin kimler olduğu belirsizliğini koruyor. Arkasında Onuncu Cumhurbaşkanı’nın eşi bulunduğu için bu hayırlı oluşumları karartan o gizli el, ister misiniz, günün birisinde Köşk vitrinlerinde “Bunlar milletin malıdır” anlayışı ile muhafaza edilen o paha biçilmez armağanların üstüne kapkara bir şal örtsün. Ve öylelikle, Çankaya’da misafir olarak oturan başkanlarla eşlerine verilen armağanlar Köşk’te bırakılmazlar, “eski” başkanların kişisel eşyaları arasında, sandıklara konularak götürülürler, denilecek bir dönem başlatılsın... Hatta böyle bir işlev “sivil anayasa”ya da konulsun!..