26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Oyak Genel Müdürü Ulusoy, ‘Bu, ana işimiz değildi. Bütün iştirakler gibi alınır ve satılabilir’ dedi C ekonomi 29 HAZİRAN 2007 CUMA ‘Ordunun bankası’ değildik Bankanın satışından gelen 2.7 milyar doların Erdemir’e ilişkin ödemelerle ilgili olmadığını belirten Coşkun Ulusoy, bunu yeni yatırımlarda değerlendireceklerini belirtti. Ekonomi Servisi Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, Oyakbank’ın Hollandalı ING Grubu’na satışına ilişkin olarak düzenlenen basın toplantısında, satıştan elde edilecek fonu enerji başta olmak üzere getirisi daha yüksek alanlarda değerlendireceklerini açıkladı. Ulusoy, “Biz kendi ufak payımızla da olsa yarattığımız değerle Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcıların ülkelerine Türk bayrağını taşıyabileceğimizi ümit ediyoruz. Biz zaten Türkiye’de yatırım yapıyoruz, yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Ama ufkumuzu öteki alanda öteki yönde geliştirebileceğiz’’ dedi. Satışın onaylanması halinde Oyakbank’ın yeni sahibi olacak ING Gurubu Üst Yöneticisi (CEO) Michel Tilmant’ın da katıldığı toplantıda ilk sözü alan Ulusoy, banka ile ordu mensupları arasındaki ilişkiyi, “Oyak orduya ait değil. Orduda çalışanların kurduğu sosyal yardımlaşma kurumu. Ordu iktisadi bir şey yapmıyor, sınırları bekliyor. Biz ordu mensuplarının gelirlerini değerlendiriyoruz. Bütün iştirakler gibi ihtiyaca, stratejilere bağlı olarak alınır ve satılabilir. Bu insanlar maaşlarını kazandıktan sonra kanunlar çerçevesinde bunu bir yerlere koyup ‘Biz emekli olduğumuz zaman bize emekli maaşı ver’ diyorlarsa, bunu yapıyor olmamızın yanlış olduğunu düşünmüyoruz. Aynı şeyi Emekli Sandığı da yapıyor” dedi. Ulusoy, özetle şöyle devam etti: “Erdemir’i aldıkları için bu bankayı satıyorlar, düşüncesine de lütfen kapılmayın. 2005 yılı başlarında bankayı şartlar oluşursa satabileceğimizi açıklamıştık. Biz 2001’de krize rağmen Oyakbank’ı almaktan korkmadık. Or İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER TersYüz bildikleri, örgütlülük ve moral değerlerinde çöküşte kurumlar olarak karşımızda duracaklar. ??? Hoş bu seçimlerde demokrasilerde gelenek olan işçi çıkarları yolunda sendikal siyaset politikalarının belirlenmemiş olması kimselerin umuru değil. Çünkü bu ülkede yaşayan her birey emeğin örgütlerinin moral ve örgütlülük gücünde diplerde süründüklerinin ayrımında. Zaten yıllardır siyaset, partiler ve iktidarlar, medyamız her gün her konuda işveren örgütlerinin kapılarını çalıp görüşlerini almayı seçerlerken sadece ideolojik yaklaşım içinde değiller. Elbette tek ideolojili düzende sermaye çıkarlarının gözetimi ilkesi ile işveren örgütleri öne çıkarılıyor. Ancak emek örgütlerinin, meslek örgütleri de dahil ne yazık ki, siyaset üretmede caydırıcı güç olma niteliklerini yitirdikleri gerçeği belirleyici oluyor. Sermayenin güdümündeki medya, emek örgütlenmesini ciddiye almak, takmak zorunda kalmıyor. Siyasetsermayemedya çıkar ittifakı çok daha kolay işletiliyor. Sadece 12 Eylül artı küresel saldırının emek hareketi örgütlülüğü üzerindeki tahribatından söz etmiyoruz. Sorun sadece örgütlü üye gücü kaybı değil. Moral değerlerin yitirilişi ile bağlantılı bu gücün bile değerlendirilebilmesinin çok altına düşmüş olma gerçeği var. Yani sendikalarımız Ankara’da Türkİş, Zonguldak’ta Genel Madenİş yönetimleri toplanıp seçime yönelik kararlar alsalar. Gerekçeleri ile, emek politikalarına karşı AKP iktidarına oy verilmemesini isteseler.. Belki moral anlamda bir değeri vardır. Oy anlamında çok şeyi değiştirmez. Şimdi yaptıkları gibi sendikal ilkelilik anlamında, organ kararları alarak bir şeyler söylemeyip, eveleyip geveleyerek, tersinden AKP’ye oy istemiş olma noktasındaki kimi sendikacıların açıklamalarının da oya yansıma anlamında bir değeri yok. Baksanıza bu kadar çok seçim programı, haberi var. İşçiler, emekçiler, örgütleri ne yapıyorlar sorgulaması bile gündemde olmuyor... İşçiler sendika üyesi olsalar bile sendikalarla olan moral değerler, örgütlülük bağlarından çok şeyi yitirdiler. Kelimenin tam anlamı ile sınıf refleksi, bilinci anlamında savrulmuş konumda, bireysel refleksleri ile ancak, el yordamı ile oy kullanacaklar.. Belki Zonguldak’ta başkaldırının kazanımları, zamanla boyun eğmenin kaybettirdikleri belleklerde, bilinç altında çok canlı olduğu için, emek kenti ve halkının tavrı, tepkisi biraz daha görünür, sınıfsal olacak... Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy ile Oyakbank’ı alan ING Grubu Üst Yöneticisi Michel Tilmant ile ortak bir basın toplantısı yaptılar. ‘Onlar kısıtlıyor, biz açıyoruz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Gaziantep Milletvekili Abdülkadir Ateş, yabancıların bankacılıktaki paylarının eski Doğu Bloku ülkelerinde yüzde 100’lere yaklaştığını, Meksika’da yüzde 82, Arjantin’de yüzde 48, Şili’de yüzde 45, Peru’da ise yüzde 47’ye çıktığını belirterek “Ama aynı oran Almanya’da yüzde 5, İtalya’da yüzde 8, İspanya’da yüzde 10, Hollanda’da yüzde 11. Daha yüksek olanlarda Danimarka’da yüzde 17, Avusturya ve Fransa’da yüzde 19, Yunanistan’da ise yüzde 20’nin altında” dedi. Ateş “Latin Amerika’da yabancılar devreye girdikten sonra banka sayısı üçte bir oranında azaldı. Yabancılaşma oranı Meksika’da yüzde 82, Arjantin’de yüzde 48, Şili’de yüzde 45, Peru’da yüzde 47’ye ulaşmıştı” dedi. CHP’li Ateş, “Yerli bankaların yabancılara satılması iyi bir şey ise Almanya başta olmak üzere ‘gelişmiş Avrupa’ ülkelerinin hükümetleri çok mu aptallar ki, bankalarının milli sermaye elinde kalması için uğraşıyorlar” diye sordu. taya konulan inanç ve iddia 2.7 milyar dolarlık bir değerin oluşmasına yol açtı. İnşallah gün gelir doğru algılanır. Ben bu bankayı isteseydim kendi paramla da alırdım. Bizim buraya ödediğimiz para, o günün parası ile 50 milyar, şimdi 3 bin 500 kişiye iş vermişim, bugün 5 bin 500 kişi olmuşuz. Bir değer yaratılıyor ve milletler arası boyutta değer kazanıyor.’’ Ancak Ulusoy, gazetecilerin “2005’te yabancı sermayeye karşı olduğunuzu söylemiştiniz. Bu, yaptığınız satışla çe lişmiyor mu’’ sorusu üzerine, Antalya’daki toplantıda “sohbet olsun diye” kendi şahsi görüşünü açıkladığını belirterek kayda geçmesi bakımından, “Telekom, Tüpraş ve Erdemir’in özelleştirilmesini istemiyorum. Bunlar stratejik kuruluşlar. Eğer satılacaksa, muhakkak ki bizlerin elinde olsun. Bugün özelleştirmeye giden kurumların birçoğu devlet kurumları. Sanki Türkiye devleti ‘ben istemiyorum, başka devletler var mı, buyrun alın’ diyor’’ ifadelerini içeren yazıyı cebinden çıkararak okudu. Ulusoy, “Bu sözlerimin sonuna kadar arkasındayım. Burada gördüğünüz gibi benim söylemediğim, mesela ‘Milli kuruluşlar yabancı sermayeye satılmamalı’ diyen bir Oyak yönetiminin sözleri filan değil bunlar. Var mı öyle ‘Milli kuruluşlar yabancı sermayeye satılmasın’ diyen bir cümle? Bazen bunları gördüğüm zaman da üzülüyorum’’ dedi. Toplantıda söz alan ING’nin CEO’su Tilmant da “Oyakbank 12 ay içinde ING adını alacak, şube sayısı 450’lere çıkarılacak” dedi. Londra Borsası, Milano Borsası için 1 milyar 600 milyon Avro ödeyecek Sahibinden satılık borsa Ekonomi Servisi Dünya ekonomisinde artan rekabet, borsaları da satılığa çıkardı. ABD borsaları karşısında varlığını sürdürmeye çalışan Avrupa borsaları, çareyi birleşme ve satın almalarda ararken konsolidasyon sürecine yeni bir halka daha eklendi. Londra Borsası (London Stock Exchange), Milano Borsası (Borsa Italiana) ile birleşmek için anlaşmaya vardı. Yapılan ortak açıklamada, London Stock Exchange’in Borsa Italiana için 1 milyar 600 milyon Avro ödeyeceği ABD borsaları karşısında varlığını sürdürmeye çalışan Avrupa borsaları, çareyi birleşme ve satın almalarda arıyor. Son olarak Londra Borsası, Milano Borsası ile birleşmek için anlaşmaya vardı. kaydedildi. İki borsanın bir araya gelmesiyle ortaya çıkan yeni oluşum, FTSE Eurofirst 100 endeksinin yüzde 48’ini oluşturacak. Borsalar yeni oluşumu “dünyanın sermaye piyasası” sloganıyla hayata geçirecek. Borsa Italiana ile New York Borsası da ilgileniyordu. ABD’deki Wall Street ve teknoloji borsası Nasdaq, 50 trilyon dolarlık hisse senedi ve tahvil hacimleriyle dünyanın en büyük borsaları konumunda bulunuyor. New York Borsası’nın geçen yıl Amsterdam, Brüksel, Paris ve Lizbon’da merkezleri bulunan dünyanın beşinci büyük borsası Euronext’i satın almasının ardından Avrupa’daki borsalar arasında da dirsek temasları arttı ve hisse senetlerinde yaşanan hareketlilik, borsalara da sıçradı. Almanya’nın Frankfurt Borsası, sonuncusu 2005 yılında olmak üzere, iki kez Londra Borsası ile birleşme girişiminde bulunmuş ancak sonuçlandıramamıştı. Londra Borsası’nı satın alma girişimleri sonuçsuz kalan ABD’nin Nasdaq Borsası da, İskandinav ve Baltık ülkelerinin ortak borsası olan OMX’in peşini bırakmıyor. Türkiye’de de 2003 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın özelleştirme programına alınmasıyla, İstanbul Borsası’nın geleceğine ilişkin endişeler artmaya başlamıştı. ünümüz tüketim çılgınlığı, kültüründe, kumaşın tersyüz edilerek eski elbisenin yenilendiğini göreni unutun, duyanları azınlıkta kalırlar.. Gelin görün ki deyim anlamında gerçekleri tersyüz etmede günümüz toplumu çok yetenekli. Hele de gerçek ürünü, kaliteyi değil, tüketim çılgınlığını, markayı, imajı, sanalı pazarlamaya uyarlanmış, her şeyin ama her şeyin pazarlandığı, tüm değerlerin satılık olduğu çağımızda.. Hafta sonu miting ve seçim taraması bağlantılı Zonguldak’taydım. Dünya emek tarihinin en büyük işçi kitleli en uzun süreli grev ve direnişini, bir kent halkının baş kaldırısını gerçekleştiren kentte 15 yıllık bir aradan sonra her şey tersyüz... Büyük direniş, başkaldırı Özalizmi teslim almıştı. Madenlerin kapatılması, ithal kömüre dönüşüm, sendikal hakların budanması, ücretlerin aşağı çekilmesi projelerinin tümü rafa kalkmıştı. Maden işçileri, Zonguldak halkı büyük direnişleri ile sadece kendilerini kurtarmakla kalmamışlar, o dönem için bütün işçi ve emekçilerin pek çok yıllık hak kayıplarının geri alınmasını sağlamışlardı. Açıkça üretici köylü dahil paylaşımdan, eşitlikten yana bir denge değişimi rüzgârını yaratmışlardı.. Bugünün Zonguldak’ında Özal’ın o gün yapmak isteyip yapamadıkları fazlası ile geçerli. Madende çalışan işçi sayısı dörtte bir eksilmiş. Elbette üretim de. Özel sektör akıl almaz ucuz emek, iş kazası riskli üretimde maden kaynaklarını israf etmekle kalmıyor, toplam üretim ülke gereksinimi yanında bir anlam taşımıyor. Zonguldak göç alan kentten göç veren kente, en hızlı yoksullaşan merkezlerden birine dönüşmüş. AKP iktidarı bütün bu olumsuzlukları katlamakla yetinmemiş, ne söylemiş, vaat etmişse iktidar icraatı olarak tersini yapmış. Gelin görün ki moral değerleri yerlerde bir kentle yüz yüze geliyorsunuz.. Ne Zonguldak’ta başkaldırıya öncülük yapacak bir Genel Madenİş ne Ankara’da “varım” diye ses veren bir Türkİş. AKP Hükümeti ile sürdürdükleri toplusözleşmenin imzalanması halinde, açıktan olmasa bile mahcup, işçinin AKP’ye oy vermesi eğilimli sendika liderleri var. Tabii bu toplusözleşme ile almayı düşledikleri en yüksek rakamlar bile, AKP iktidarı sürecindeki hak kayıplarını karşılamak söz konusu olmayacak. Dahası sözleşme kapsamındaki küçülme, bağlantılı patlayan işsizlik, sözleşmeli, kayıt dışı çalıştırmalar yerli yerinde duracak. Sendikalar çok daha küçülmüş, sendika başkanlarının sadece yerlerini koruya G soner?cumhuriyet.com.tr Yurtdışındaki şirketlerin bankacılıktaki payı yüzde 40’ı, sigortacılıkta ise yüzde 70’i aştı Ekonomi yabancıların elinde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Oyakbank’ın satılmasıyla, bankacılıkta yabancı sermaye payı yüzde 40’ın üstüne çıkarken, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu sigorta sektörünün 10 büyük şirketinin 7’sinde de yabancı şirketlerin hâkim ortak konumuna geldiğini söyledi. Hisarcıklıoğlu, “Sektördeki yabancı payı yüzde 70’e ulaştı” dedi. Hazine verilerine göre Türkiye’ye 2006 yılında gelen 17 milyar 817 milyon dolarlık yabancı sermayenin yüzde 39.3’ü finansal aracılık, yüzde 37’si de taşımacılık, depolama ve haberleşme sektörlerine girdi. Bilkent Oteli’ndeki “Sigortacılıkta Yeni Dönem” panelinde konuşan Hisarcıklıoğlu, yabancıların sigortacılığa bu kadar ilgi göstermesinin iki nedeni olduğunu belirterek “Birincisi Türkiye’de sigorta sektörünün milli gelir içindeki payı diğer ülkelerle karşılaştırıldığında epeyce geri. Öte yandan ülkemiz genç bir nüfusa sahip olduğundan emeklilik sigortaları büyük potansiyel vaat ediyor” diye konuştu. Hazine Müsteşarlığı’nın, yayımlanan “Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2006 Yılı Raporu”na göre 2006’da finansal aracılık sektörüne 7 milyar dolar, taşımacılık, depolama ve haberleşme sektörüne ise 6.6 milyar dolar yabancı sermaye girişi oldu. Bu iki sektörü yüzde 10.4’lük payıyla 1.8 milyar dolar yabancı sermaye girişi olan imalat sanayi ile yüzde 6.5’luk payıyla 1.1 milyar dolar giriş olan toptan ve perakende ticaret sektörleri izledi. Hazine Raporu’na göre yabancı yatırımların yüzde 95’i İstanbul’a yapıldı. Çokuluslu şirketlerin Türkiye’ye bu ilgisine karşın, yabancıların 2006’da Türkiye’de yaptıkları yeni yatırımlar 1.8 milyar dolarda kaldı. Türkiye’de 1954’ten bu yana toplam 16 binin üzerinde yabancı şirket kurulurken, bunların yüzde 60’lık bölümü AKP döneminde faaliyete geçti. skerin darbe falan yaptığı yok, aklının ucundan bile geçmiyor; askerin derdi başka. Asker içimizdeki oligarşinin Washington ve Brüksel ile yürütmekte olduğu sivil ve sessiz darbeyi Türkiye’nin nasıl engelleyeceğinin derdine düşmüş. Irak, Lübnan ve Filistin ABD, AB ve İsrail tarafından parça parça ediliyor. Sesli ve bombalı bir biçimde. Türkiye’nin içindeki işbirlikçi köktendinciler ve büyük sermaye, Washington ve Brüksel’in bölgemizdeki oyununa destek vermeye çalışıyorlar. Bölücüler zaten emperyalizmin Truva atı. Bu sacayağı aracılığı ile Türkiye’nin hem içinin boşaltıldığını hem de altının oyulduğunu TSK en iyi görecek durumda. Televizyonlarda bir yandan halk, “cambaza bak” diye eğlendirilirken, binanın temellerine dinamit lokumlarının bir bir yerleştirildiğini görüyor. Irak’ın kuzeyinde ABD, AB ve İsrail tarafından temeli atılan Kürdistan’ın ilk ayağının yavaş yavaş Türkiye, Suriye ve İran’a uzatılmakta olduğunu fiilen yaşıyor. Batılı “müttefiklerimizin” her türlü desteği sağladıkları teröristler, askerlerimizi, halkımızı tek tek öldürüyor. Sıranın yavaş yavaş Türkiye’ye geldiğini en iyi gören TSK. A BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Asker, Darbeyi Engellemeye Çalışıyor nin ne kadar büyük olduğunu gösteren en önemli kanıttır. Son aylar içinde TSK’nin sergilediği uyarılara, duyumlara ve çağrılara bir bakalım: 1) Çekiç Güç hataydı. Tercümesi, ABD ve İngiltere bizi kandırdı, Irak’ı kuzeyini hazırladı. 2) NATO şimdi kendine tehdit aramaya başladı. Tercümesi, NATO misyonunu tamamlamıştır; Türkiye’nin NATO içindeki durumu yeniden değerlendirilmelidir. 3) Irak’ın kuzeyinde PKK değil arkasındakiler önemli; orada Amerika var. Tabii ABD ile birlikte İsrail ve kimi AB ülkeleri de etkili. Tercümesi: Esas karşımızda duran ABD, AB ve İsrail’dir. 4) AB ile yapılan çerçeve anlaşmaları Türkiye’yi bölmek isteyen maddeleri içeriyor. Tercümesi: AB ile ilişkiler yeniden değerlendirilmelidir. Bu süreç durdurulmalıdır. 5) İçimizdeki kimi sivil toplum örgüt Ordu bunun çırpınışı içinde. Üstelik içerdeki oligarşi askerin elini kolunu bağlamaya çalışıyor. Washington ve Brüksel ne isterse onu yapıyor: Onların emrinden çıkmıyor. TSK’nin halktan destek istemesi boşuna değil; Cumhuriyeti parçalamak isteyen emperyalizme karşı halkı bilgilendirmekle kalmıyor; ulusalcı cepheyi oluşturarak demokratik haklarını, emperyalizme karşı kullanmasını istiyor. Türkiye, genelde bir sivil darbenin içinde sürüklenirken dış güçler kanalı ile iç çatışmaya yavaş yavaş itilmek isteniyor. TSK’nin bunu seyretmemesi, bir şeyler yapması gerekiyor. Bir taraftan, “oligarşinin, özellikle oluşturduğu siyasi irade boşluğunu”, ulusal cepheyi güçlendirerek fiilen doldurmaya çalışırken, öte yandan TSK halkı uyarıyor. Türk halkını ulusal cephede yer almaya davet ediyor. Bu durum, tehlike leri Türkiye’yi parçalamak istiyorlar. Bu arada, bir tanesinin adı da anıldı. Soros’tan yardım alan en ünlü vakfımız! 6) Türk halkı, toplumsal tepki göstermelidir. Tercümesi: Bıçak kemiğe dayandı; halk ve ulusalcı kurumlar ulusal cephede birleşerek Türkiye üzerindeki emperyalist hesapları bozmalılar. TSK’nin darbe yaptığı falan yok; asker, Batı emperyalizminin Türkiye’yi parçalamak istemesine karşı yeni bir tutum içine girmiştir. ABD ve AB’nin yeni Türkiye planları var; NATO’dan hayır yok; içerdeki oligarşinin tasfiye edilmesi gerekiyor. Emperyalizmin Türkiye üzerinde yürüttüğü sessiz darbenin önlenmesi gerek. Askerin derdi bu. Askerin bu uyarılarının yarattığı halkçı ve ulusalcı gelişmelerden ürken iç ve dış çevreler, “Asker darbe yapacak” haberini yayarak kendi sivil ve sessiz darbelerini yürütmek istiyorlar. TSK bu nedenle oligarşinin, Washington’ın ve Brüksel’in hedefi haline gelmiş. Aslında esas hedef Türk halkıdır, Türkiye Cumhuriyeti’dir. 73 milyonun ve bütün kurumların bu gerçekler doğrultusunda hareket etmesi gerekiyor. Asker darbe yapmıyor; emperyalizmin içimizde yürütmekte olduğu sivil darbeyi engellemeye çalışıyor. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle