29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 G8 toplantılarının yansımaları… Ali KÜLEBİ oğuk Savaş benzeri havanın esmeye başladığı Avrupa’da, Soğuk Savaş’ın bir kutbu, ABD’nin Avrupa Temsilcisi Federal Almanya ile öteki kutup Rusya Federasyonu’nun görüş farklılıkları, bundan iki yıl öncesine göre giderek belirginleşti. Sosyal Demokrat Şansölye Schröder’den sonra iktidarı devralan Angela Merkel Almanya’yı ve dolayısıyla bir anlamda AB’yi tren hattının ABD makasına iyice yerleştirdi. Geçtiğimiz hafta Almanya’da yapılan G–8 toplantısı da kutuplaşmanın görüntülerini ve büyük güçlerin uzlaşmazlıklarını azaltmada başarılı olamadı. Toplantı aleyhine gösteri yapan binlerce protestocu, G–8 zirvesinde küreselleşmenin, daha doğrusu kapitalizmin tekelleşmesinin dünya halkları üzerindeki olumsuz etkisinin azaltılması, küresel iklim ve çevre sorunlarına çare bulunması, Afrika’da çaresiz insanlara yardım gibi hususların ne ölçüde ele alındığından ziyade bu sorunlara çare bulunmasında ne ölçüde adımlar atılacağını önemsiyordu. C strateji 29 HAZİRAN 2007 CUMA AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK Almanya’da yapılan G8 toplantısına ABD ile Rusya arasındaki sorunlar damgasını vururken, AB ülkeleri bu çatışmadan zararsız çıkmanın yollarını arıyor. Almanya ve Fransa, eski müttefik ABD’yi gözden çıkaramıyor. Ama enerji bağımlılığı nedeniyle de Rusya’yı üzemiyor. Çiçeği burnunda üç buçuk milyon seçmen oğruyu söylemek gerekirse, içinde bulunduğumuz seçim süreci, öğrenmek, bilmek isteyene çok şey öğretiyor. Yarışma, dizi ve magazin programlarına kilitlenmiş televizyonlar, belki de ilk kez gerçek bir iletişim aracı olmalarının keyfini yaşıyorlar. Pek çok kanalda değişik, hepimizi damardan ilgilendiren sorunlar uzmanları tarafından anlatılıyor. Özellikle haber kanalları, siyasetin ve yönetmenin ne olduğunu geniş kitlelere anlatmaya çalışan içeriği yepyeni programlar yayımlıyorlar. Örneğin kent ulaşımı, yeni enerji kaynaklarının bulunması ve kullanımı, eğitimin yeniden örgütlenmesi, bölgeler arası dengesizliğin giderilmesinde yeni alternatifler, sektörler arasındaki teşvik dağılımı, kültür mirasının korunması ve yeni kültür politikaları, turizmin yeniden ele alınması, örneğin şu “her şey dahilin Türkiye turizmine verdiği zararlar”, sendikal hakların Avrupa Birliği normlarına uygun hale getirilmesi, çocuk mahkemelerinin sağlıklı işlemesi için getirilmesi gerekli kurallar ve daha sayısız sorun sabahlara kadar masaya yatırılıyor. Bir ilk gelişiyor, hep birlikte öğreniyoruz, siyasiler de öğreniyorlar, artık öyle işkembeden atma yok, dersini iyi çalışacaksın. Çünkü ağır aksak da olsa Türkiye değişiyor, köylü toplumundan, sessiz çoğunluk olmaktan çıkıp, daha bilgili, birey haklarına daha çok önem veren bir ülke olmaya doğru ilerliyor. Devletten korkmamayı öğreniyor, milletvekilliğinin iş takip yeri olmadığını öğreniyor, milletvekilinin neden kendisinden çok farklı bir emekli maaşıyla yeni hayatına başladığını merak ediyor, neden onların yedi göbek akrabalarının sağlık masraflarının en iyi dereceden, bizzat devlet kesesinden ödendiğini merak ediyor. Bu seçim başka şeyler de öğretiyor, örneğin; nüfusunun büyük çoğunluğu genç olan bu ülkede, partiler ve politikaları bayağı yaşlı. Ayrıca iletişim araçlarını kullanmayı bilmiyorlar ve hiç önemsemiyorlar. Trilyonlar dökerek kent mimarisine aykırı, rüküş ve çok masraflı parti binaları yaptırıyorlar. Gençlerin özellikle motosiklet ve bisiklet sevdasının farkında bile değiller, her tarafı siyah camlarla kaplı ciplerde gezinmeyi güç ve iktidar gösterisi sanıyorlar tıpkı vazgeçemedikleri siyah takım giysileri gibi. Ayrıca pek çok partinin reklam kampanyaları, kullandıkları şarkılar da eski. Vaatleri de pek bir tutarsız. Geçenlerde Okan Bayülgen’in NTV’de yaptığı gayet zeki ve bilgilendirici, “Bu Sizi İlgilendiriyor” programına çıkan çok başarılı, siyasi kampanyalar da yapan bir reklam uzmanından çok ilginç şeyler öğrendim. Örneğin, serbest piyasa ekonomisi de olsa reklamda bazı kurallar ve cezalar var. Örneğin herhangi bir mal için haksız rekabet yaratacak bir reklam sloganı yayımladığınızda, hemen bu işi denetlemekle yükümlü kurumlar harekete geçiyor, iş cezaya kadar varıyor. Ancak bu kurallar siyasi partiler için geçerli değil. Yani atan atana, örneğin bir zamanlar Demirel bana “500 gün verin!” diye meydanlarda bağırabiliyor, şimdilerde bazı partiler, “ÖSS’yi kaldıracağız !” diye en olmayacak sloganları atıp kafaları karıştırıyorlar. Aynı kişi aynı programda çok önemli bir olguyu da gündeme getirdi. 3.5 milyon yeni seçmenin devreye girdiği bu seçimlerde seçim öncesi hiçbir partinin doğru dürüst bir internet iletişimi yok. Oysa, bu genç insanlar, Türkiye’nin neresinde olurlarsa olsunlar, gelir düzeyleri ne olursa olsun, internetle iletişim kuruyorlar. Yeni reklam mecralarının en önemlisi internet ve hiçbir parti bunu ciddiye almıyor. “Neden acaba?” diye, kendi kendime sordum, belki de yaşlılık böyle bir şey, internetin gücünü önemsemiyorlar daha doğrusu bunun farkında bile değiller. Sözün kısası, seçimlerden ne sonuç çıkarsa çıksın, iyi oldu, hep birlikte yeni bilgiler ediniyoruz ve doğrusu ben kendi adıma şaşıyorum, bu denli güçlü kadroları olan bu ülke hâlâ neden böyle kötü yönetilmek zorunda, bu bir yazgı mı? Bunun yanıtını herhalde seçim sonrası aramaya başlayacağız, dedim ya, Türkiye artık soru soranların ülkesi olmaya doğru gidiyor, yok olmamak için de gitmek zorunda. S BUSH VE MERKEL Ancak bu toplantıda, dünya çapındaki finans sistemine risk yükleyebilecek ve ABD Merkez Bankası ve genellikle öteki denetim mekanizmalarının da dışında çalışan Hedge Fonları ile küresel ısınmanın kontrolünde 2050 yılına kadar azami 2 derecelik bir sıcaklık artışına izin verilmesi hususlarında her ÜZE KALKANI GERGİNLİĞİ halde Almanya Şansölyesi’nin en çok ters düştüğü kişi George Bush olacağı için uluslararası ilişkilerde konsensüs sahibi bu iki Ancak ABD’ce Avrupa ülkelerinin görüşleri alınmadan ülkenin arasının açılmaması amacıyla bu konuların üstünkörü Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne kurulması düşünülen füzesavar ele alındığı söylenebilir. Kyoto Anlaşmasını dikkate alan ve sistemleri konusunda ABD’nin ve Rusya’nın görüşlerinden geri uygulanmasında kararlı olan başta Federal Almanya olmak adım atmamış olmaları, AB’yi bu konuda bekleyen sıkıntıların üzere AB ülkelerinin ABD’nin Kyoto’ya alternatif başka işareti olacak. Bu bağlamda bir anlamda belki Putin’in Temmuz düzenlemeler yapmasına el altından karşı çıktıkları söyleniyor. başlarında Amerika’ya gerçekleştireceği ziyaretin gergin havayı Özellikle 2 derecelik sıcaklık artışı sınırlamasına karşı çıkan yumuşatmasını ve Soğuk Savaş günlerine benzer bir döneme ABD’yi destekleyen başka ülkelerin de olması, dünyanın dönüş olmaması konusunda dua etmekten başka çareleri yok geleceği ile ilgili daha duyarlı davranan Avrupa toplumunu ve Avrupalıların. dolayısıyla hükümetlerini de sıkıntıya sokup umutsuzlaştırıyor. Bu konuda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ısrarla, Doğu Her ne kadar fosil yakıtlarının kullanımının azaltılması Avrupa'da kurulması planlanan füze savunma sisteminin ciddi konusunda temelde ve özellikle toplumların geneli bazında bir tehdit oluşturduğunu, bunun süreç içinde ABD ve Avrupa büyük ölçüde silahlanmaya yol açacağını söyledi. Lavrov’un uzlaşmış gibi görünüyorsa da, bunu sağlayacak yöntemler konusunda aynı şey söylenemez. Atmosfere salınan zararlı gazların sınırlandırılması konusunda Çin ve Hindistan’ın anlaşmaya yanaşmamalarını bugüne kadar bahane ederek direnen ABD’nin bu konuda toplantı sonunda tek olumlu adımının meselenin BM şemsiyesi altında çözümlenebileceği işaretini vermesi oldu. Özellikle nükleer enerjiye yeniden önem veren ABD ile bazı AB ülkelerinin yaklaşımı ile nükleer G8’e katılan liderler enerjiye karşı çıkan Almanya’nın duruşları önemli. Yine başta G–8 üyesi Avrupalı devletlerin özellikle Afrika’ya yardım konusunda, yardımların iki katına çıkarılması gibi almış oldukları kararları ve vaatlerini geçmişte olduğu gibi yerine getirmeyecekleri ve Afrika’ya yardımın yine havada kalacağı da büyük bir olasılık. Ne var ki, aralarındaki ciddi görüş ayrılıkları nedeniyle dünyanın geleceği ile ilgili bu denli önemli konuların çok düşük düzeyde ele alınması ve geçiştirilmesi G8’ler gibi dünyanın kaderinde söz sahibi ve sorumluluğu olan devletlere hiç yakışmadı. G–8 toplantısında dünyanın özel önem verdiği bir başka hassas konu da ele alındı; İran. Bu konuda belli hususlarda görüş birliği olmasına karşın kesin kararların alınamaması ve konunun BM önünde daha ayrıntılı şekilde ele alınmasının kararlaştırılması ile yetinilmesi dikkate değer bir husus. İran’a yaptırımların uygulanması ve İran’a yeni seçenekler sunulması konusu ABD’nin de baskılarıyla G8’in AB kanadınca ele alındı. Bu konuda geçmişte İran ile yoğun ticari ilişkileri olan ve İran’ı bir pazar olarak gören Almanya’nın ABD’nin de etkisiyle artık ekonomik yaptırımlar ve özellikle yeni teknolojilerin İran’a satılmaması hususunda daha hassas olmaya başladığı dikkatle ele alınması gereken bir olgu. Bu bağlamda İran'ın G8’ler başta dünya ülkelerinin çoğunun endişelerini hala gideremediğini ifade eden Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier da, İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini artırdığını ve müzakerelere başlamak için de bu faaliyetleri durdurmak niyetinde olmadığını söyledi. F "Sınırlarımızda yabancı bir füze savunma sistemi bulunması hiç de komik bir durum değil. Bu size karşı değil demekle yetinmek olmaz'' şeklindeki açıklamalarına rağmen ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Doğu Avrupa'da kurulacak füze sisteminin, Rusya'nın nükleer caydırıcı gücünü zayıflatmaya yönelik olmadığını belirterek, ''Doğu Avrupa'daki füze savunma sistemi, Rusya'yı tehdit etmiyor'' diye konuşması iki nükleer gücün meselelere bakış farklılığını bütün açıklığıyla ortaya koydu. Ayrıca yine G–8 üyesi ABD ve Rusya’nın Kosova konusunda bir anlaşmaya varamamış olmaları da Avrupalıları rahatsız etmeyi sürdüreceğe benzer. Ancak bu konuda, Avrupa ülkelerinin somut olarak taraf olmaları ve bundan böyle G–8 görüşmelerinin de ışığında Kosova sorununa çözümünde yardımcı olmaları söz konusu. Ne var ki bu sorunun çözümünde önemli iki ülke olan ABD ve Rusya Federasyonu’nun görüş farklılıklarına da değinilmesi gerekir. Kosova'nın gelecekteki statüsüyle ilgili Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ''Bu konuda yakınlaşma imkânı görmüyorum. Batılı ülkeler, 'Bağımsızlığı hemen tanınsın, bu konuda bekleyemeyiz' diyorlar. Biz tarafların doğrudan işbirliği yapmasını gerekli görüyoruz. Böyle bir işbirliği olmadan çözümü mümkün görmüyoruz'' dedi. Buna karşın Rice’ın da, Kosova'nın statüsünün tüm ülkeleri ilgilendirdiğini belirterek, bu konuda yakınlaşma sağlamak için görüşmeleri sürdüreceklerini, Kosova'nın Sırbistan'ın bir parçası haline gelmesini istemediklerini söylemesi Rusya’nın uyarılarına kulak tıkandığını gösterdi. Rusya’nın demokrasi anlayışı ve Batılı ülkelerin eleştirileri konusunda ABD’nin aksine Avrupalıların ve özellikle Almanların Rusya’yı incitmekten kaçınmaları da bu zirvenin önemli özelliklerinden biri oldu. Çünkü Transatlantik ilişkilerin tarihsel derinliği ve özelliğinden dolayı kendilerini ABD’ye özellikle siyasal alanda mecbur hisseden G–8 üyesi Avrupalılar, Rusları da bir anlamda ekonomik ortak olarak kabul etme ve dengeleri buna göre ayarlama durumundalar. Enerji bağımlısı Avrupalıların bu bağlamda özellikle demokrasi konusunda Rusları incitmemeye çalışmış olmaları özel anlam taşıyor. Özellikle Almanya ve Fransa gibi G–8 üyesi Avrupalı ülkelerin her platformda olduğu üzere bu toplantıda da bir Birleşmiş Avrupa Ülkeleri Devleti’nden ziyade, hala eski ulus devlet anlayışlarının izinde AB çıkarları yerine kendi özel çıkarlarını ön plana aldıkları su götürmez bir gerçek olarak ortaya çıktı. D Çetin pazarlıklara sahne olan dorukta, Almanya tavizler karşılığında Polonya ve İngiltere’yi ikna etti AB doruğunda uzlaşma Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Avrupa Birliği’nin (AB) gelecekteki kurumsal yapısını belirleyecek antlaşma metni üzerinde görüşmek için Brüksel’de bir araya gelen AB liderleri, çetin pazarlıkların ardından uzlaşma sağladılar. Dorukta Hollanda’nın, antlaşma metninde Türkiye’nin önünü tıkayabilecek Kopenhag siyasi kriterlerine güçlü bir atıf yapılması konusunda ısrarları, kabul edildi. AB’nin yeni antlaşma metninde “Uygunluk koşulları ve birliğe katılım prosedürü” başlıklı 49. maddeye “AB Konseyi’nin kararlaştırdığı uygunluk koşulları dikkate alınmalı” ifadesi eklendi. AB’nin 1993’teki Kopenhag Doruğu’nda aday ülkelere yönelik üyelik koşulları belirlenmiş daha sonra bu koşullar Kopenhag Kriterleri şeklinde adlandırılmıştı. Siyasi kriterlerin antlaşma metnine girmesiyle aday bir ülkenin katılımı Lüksemburg’taki Avrupa Adalet Divanı’na taşınmasının önü açılırken konu siyasi özelliğinin yanı sıra hukuki bir düzeye taşınmış oluyor. Doruğun ilk iki gününde anlaşma metnine itirazlar eden Polonya, İngiltere, Hollanda ve Çek Cumhuriyeti ile ikili görüşmelerde bulunan AB Dönem Başkanı Almanya Başbakanı Angela Merkel, özellikle yeni antlaşmanın üyelerin nüfuslarına göre belirlenen oylama sistemine karşı çıkan Polonya’yı ikna etmekte zorlandı. OLONYA NAZİ İŞGALİNİ HATIRLATTI Polonya Başbakanı Jaroslaw Kaczynski’nin doruk öncesinde oy ağırlığı belirlenirken İkinci Dünya Savaşı’nda yaşamını yitirmiş insanların da sayılması gerektiği yönündeki açıklaması dorukta gerginliklere neden oldu. Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski ile defalarca biraraya gelen Merkel, sonunda Polonya’yı var olan oylama sisteminin 2017’ye kadar uzatılmasını önererek ikna edebildi. Polonya yeni antlaşma metninde nitelikli oy çoğunluğunun hesaplanmasında “ikili çoğunluk sistemi” diye tanımlanan ve üye ülkelerin yüzde 55’inin yanı sıra AB toplam nüfusunun yüzde 65’inin desteğini arayan oylama sistemine oy hakkını kaybedeceği için karşı çıkıyordu. Sonuçtan memnun olduğunu söyleyen Polonya Cumhurbaşkanı Kaczynski “Daha acı hapları sindirmek zorunda kalmadıklarını” ve “Yeni sistemde Polonya’nın daha iyi bir konuma geldiğini” söyledi. Doruk sonunda basın toplantısında Polonya’yı dolaylı olarak eleştiren Merkel, uzlaşma sağlanamamış olmaları durumunda “felaket” yaşanacağının bilinciyle hareket ederek “kimsenin eve dönerek köşesinde bırakıldığını düşünmemesi için işleri yoluna koymayı başardıklarını” söyledi. Yeni anlaşma metnine dair “dört kırmızı çizgisi” olduğunu belirten İngiltere Başkanı Tony Blair ise talep ettiği değişikliklerin çoğunu elde etti. İşçilere yeni grev hakları getiren Temel Haklar Sözleşmesi, 26 üye için bağlayıcı hale gelirken yalnızca Londra bunun dışında kaldı. Suçla mücadele, vergi, istihdam ve sosyal güvenlik konularında ulusal yetkilerini korumayı başaran İngiltere, ayrıca AB’nin “süper devlet” görüntüsüne yol açacak “AB Dışişleri Bakanı” makamının oluşturulmasını da engelledi. Doruk kararları AB Dönem Başkanı Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Manuel Barroso’nun katıldığı basın toplantısında açıklanan sonuç bildirgesi şu kararları içeriyor: AB’nin dış politikasından sorumlu üst düzey bir temsilci seçilecek. AB üye ülkeleri NATO’da olduğu P gibi dış saldırılara karşı tüm üyelerin korunmasını öngören ortak savunma maddesinden yararlanacak. Ulusal parlamentolar AB Komisyonu’nun ulusal konuları ilgilendiren önerilerini geri gönderme hakkına sahip olacak. ‘AB Anayasası’ terimi ortadan kaldırılarak AB’nin yeni antlaşması “Reform Anlaşması” adını alacak. AB’ye yönelik tüm bayrak ve marş gibi semboller kaldırılacak. (Fotoğraf: AFP) [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle