26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 29 HAZİRAN 2007 CUMA ’da çıkan yorumda, Rusya ve İran ile ittifak üzerinde çalışıldığı öne sürüldü ‘TSK yeni ittifak arayışında’ Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Fransız Le Monde gazetesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Rusya ve İran ile ittifak arayışları içinde olduğunu öne sürdü. Gazetenin Daniel Vernet imzalı yorum yazısında ayrıca AB’nin Ankara’ya üyelik için 2023 yılını önermesi çağrısında bulunuldu. Yazıda Türk ordusunun açık bir biçimde Kuzey Irak’a operasyon düzenlemeyi tasarladığı belirtilerek askerlerin böylesi bir girişim sonucu “AB ve ABD ile gerilimlerin artmasını pek önemsemedikleri, çünkü kendilerine enerji ve silah sağlayacak Rusya ve İran ile ittifak üzerinde çalıştıkları” savlandı. Yorum yazısında bu yöndeki bir ittifakın “Sovyetler Birliği’nin yok olmasından sonra fazla sürmeyen Pantürkizm rüyasının yeni bir serüveni olacağı” ifadeleri yer aldı. ÜRKLER SARKOZY’İ SEVMİYOR’ Türkiye’nin AB üyelik sürecine de değinilen yazıda Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Türkiye karşıtlığı nedeniyle Türkler tarafından hiç sevilmediği buna karşın Fransa’nın bu yeni tutumunun AB’nin ikiyüzlülüğüne son vereceği görüşü öne sürüldü. Yazıda “birkaç AB ülkesi tereddütsüz Türkiye’nin üyeliğinden yana olsa da diğerleri 2005 yılında katılım müzakerelerinin açılmasını, başarısızlıkla sonuçlanması, tıkanması ya da en iyisi imtiyazlı ortaklığa dönüşmesi ümidiyle kabul ettiler” yorumu yer alıyor. Sarkozy’nin “içtenliğinin” Türkiye’nin Avrupa ile olan ilişkilerindeki belirsizlikleri açığa çıkardığı savunulan yazıda “Türk toplumunun farklı kesimlerinde Avrupa bir hedef ve itici güç ya da iktidar savaşında bir araç ve şamar oğlanı olarak görülüyor” denildi. Yazıda ayrıca “Müzakerelerdeki tıkanmanın siyasi suikastlar, darbe tehditleri, Cumhurbaşkanlığı seçimleri fiyaskosunun ardından kurumsal TSK ve Savaş ifade duymadım. Kaldı ki gazetede yer alan ifadeler bugün 9.2 milyon Yunanlının en azından yüzde sekseninin kafasının arkasında bulundurduğu bir gerçektir. Yunanlı için “tüm dünya ayrı, Türkiye ayrı bir konudur.” Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin kalbi olan “Pentagon”da olası bir Türkiye savaşının senaryosu “72” saatlik süreç üzerine hazırlanıp, tartışılır. Uzun soluklu bir savaş, özellikle Ege dikkate alındığında kesinlikle Yunanistan’ın aleyhine sonuçlanacaktır. Bunun her daim bilincindedirler. Yunanlı kurmaylar, PKK’nın eylemlere başladığı 1984 yılından itibaren TSK’nın tüm hareketlerini ve savaş tekniklerini dikkatle izlemektedirler. Edinilen izlenim, Türk ordusunun, 1990’lı yılların başından itibaren düzenli bir savaşla terör örgütünün çökertilemeyeceğinin bilincine vararak, bu konudaki stratejisini değiştirdiğidir. TSK artık bir terör militanı gibi düşünüp, aynı doğrultuda (gerilla) savaş yapmaktadır. Bu savaş şekli ise silahlı kuvvetlerimizin gücünün misliyle artmasına neden olmuştur. İşte Yunanlı gazetecinin “ABD Türkiye ile bir savaşı göze alamayacağı gibi, kazanamaz da” şeklindeki görüşü, bu noktada önem kazanmaktadır. Aslında bir dönem Yunanistan’da en fazla tartışılan konu buydu! Bazı çevreler “Biz PKK’ya yardım ederek kendimize karşı iyilik mi, yoksa kötülük mü yapıyoruz?” sorusunu gündeme getirdiler. Söz konusu çevrelere göre Türk askeri bir taraftan PKK ile savaşırken, aynı zamanda en sert savaş şekli olan gerilla taktiklerini en iyi şekilde öğrenip uyguluyordu. Bu çerçevede “Gerilla savaşını en iyi yapan bir ordu ile biz nasıl savaşabiliriz? sorusu her gün sorulup, tartışılıyordu. İşte geçen hafta Pontiki gazetesinde yer alan haberyorum bu düşüncenin ürünü olup anlatılmak istenen şudur: “Türkiye olası bir savaşta Yunanistan’ı çoktan aşmış, ABD’nin bile korkulu rüyası olmuştur. Başta Ege olmak üzere ilişkilerde aklımızı başımıza alıp ona göre hareket edelim.” Atalarımız “doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar” demiş. Yunanlı gazeteciyi yakında “darağacında” görürsem hiç şaşırmayacağım. [email protected] Türk ordusunun açık bir biçimde Kuzey Irak’a operasyon düzenlemeyi tasarladığı belirtilen yazıda, askerlerin böylesi bir girişim sonucu “AB ve ABD’yle gerilimlerin artmasını pek önemsemedikleri, çünkü kendilerine enerji ve silah sağlayacak Rusya ve İran’la ittifak üzerinde çalıştıkları” savlandı. kriz gibi Türkiye’nin yerleşik hastalıklarının altını çizdiği” yönündeki yoruma yer verildi. AKP hükümetinin 2004 yılı sonundan bu yana “askerleri karşısına almamak” ya da “ılımlı İslam denen inançlarıyla bağdaşmadığı” için reform sürecini durdurduğuna işaret edilen yazıda AB Komisyonu’nun bu yıl açıklayacağı ilerleme raporunda reformların özellikle de ifade özgürlüğüyle ilgili olanların kesilmesinin altının çizileceği belirtildi. Seçimlerin 22 Temmuz’da yapılacak olmasının ortamı düzeltemediği savunulan yazıda ülkede milliyetçi rüzgârların estiği, “İslamcıların gizli gündemini uygulaması” veya bir “askeri darbe” gibi “korku senaryolarının” ortaya çıktığına dikkat çekiliyor. Yazıda ordu etkisinde kalan laiklerin bir kısmının, Türkiye’nin AB tarafından reddedilmesine hazır oldukları öne sürülüyor. Bu çelişkilerden çıkmak için, AB’nin Ankara’ya bir üyelik tarihi vermesinin en azından bir politik umut yaratacağını belirten yazıda “Bu tarih neden Cumhuriyetin 100. yıldönümü 2023 olmasın” sorusu yöneltiliyor. ‘T Avrupa Komisyonu Başkanı AB zirvesi öncesinde yaptığı açıklamada, İngiltere ve Polonya’yı kastederek “Katı bir tutum takınmak hiçbir üyenin çıkarına değildir” dedi. Brüksel’de zirve öncesinde sendikalar da çalışanları gözeten politikalar üretilmesi için gösteri yaptı. (Fotoğraf: REUTERS) AKP’den cılız başlık tepkisi BRÜKSEL Fransa’nın Türkiye’nin müzakere sürecinde “Ekonomi ve Parasal Politika” başlığını engellemesi sonucu Brüksel’de düzenlenen Hükümetler Arası Konferans’ta (HAK) yalnızca “İstatistik ve Mali Kontrol” başlıklarında müzakereler açıldı. HAK toplantısına katılan Devlet Bakanı ve Baş Müzakereci Ali Babacan Fransa’ya açık siyasi bir tepki vermekten kaçınarak “Bu başlıkla ilgili teknik gerekçelerden tatmin olmadık. Portekiz Dönem Başkanlığı’nda yeniden ele alınması konusunda ısrarlı olacağız’’ demekle yetindi. AB’nin Ankara’ya 3 başlık açılacağı yönünde telkinlerde bulunduğunu bildiren Babacan, “AB Komisyonu bu başlık altında ülkemizin teknik olarak hazır olduğunu tespit etmiş olmakla birlikte kapsam dışında engellerle karşılaşıldı’’ dedi. AKP hükümetinin 3 yerine 2 başlık açılmasını “bir kazanç’’ olarak değerlendirdiği öğrenildi. AKP Fransa’nın Türkiye ile olan ilişkilerini kötü bir noktaya getirmeyi “göze alamayacağı’’ görüşünde. aberi Cumhuriyet’te okudunuz. Yunanistan’da yayımlanan haftalık “Pontiki” gazetesinde geçtiğimiz günlerde yayımlanan haberyorumda “ABD, muhtemel bir savaşta Türkiye’yi yenemez” deniliyordu. Yunanlı meslektaşım gerekçeleri ise şu şekilde sıralıyordu: Amerikalıların süper güçlü Türk ordusunu yenme olasılığı çok azdır. Amerikan ordusu artık Irak’ta daha fazla dayanamayacak ve güçlü Türk ordusuyla karşı karşıya gelemeyecek durumda. Türkiye ne Irak ne de Afganistan’dır. Dünyanın en çağdaş ve güçlü ordularından birisine sahiptir. Amerika, bütün askeri gücünü harekete geçirirse Türkiye’ye üstünlük kurabilir ancak çok büyük kayıplara da uğrar. Amerikan toplumu, çıkarları açısından belirsiz bir neden için bu kadar güçlü bir ülkeyle, geniş bir bölgede savaşa karışmasını zor kabul eder. Türkiye’nin her geçen gün daha da gelişen güçlü bir sanayi ve teknoloji temeli var ve muhtemel bir Amerikan ambargosu karşısında, bugün değilse de, önümüzdeki yıllarda Amerikan imalatı sistemlerini, örneğin F16 savaş uçaklarını desteklemek durumunda olacak. Aşırı da sayılsa, Türkiye’nin ABD ile çatışmadan korkmaması bir yana, sembolik düzeyde de olsa ABD ile bir çatışmayı istemesi olasılığını da düşünmeliyiz. Böylece “imparatorluk” ve bölgenin “doğal lideri” imajı iyice yerleşecektir. Böylesi bir gelişme, Kemalistlerle Islamcılar arasındaki sürtüşme nedeniyle tehlikede olan ulusal birliği sağlayacaktır ve ülke içindeki rekabette asker sınıfına kritik önem de verecektir. ??? Sizce Yunanlı gazeteci gerekçelerinde haksız mı? Bence haklı, hem de yerden göğe kadar haklı. “Türkiye ve savaş” söz konusu olduğunda öncelikle şu noktayı bilmemizde yarar var. Türk insanı ve Türk ordusunun gücünün ne olduğunu daha iyi anlamak istiyorsanız, kesinlikle yurtdışında temaslarda bulunup, bu konuda yapılan haber ve yorumları takip etmelisiniz. 20 yıl boyunca kendileri ile görüştüğüm yüzlerce yabancı diplomat, gazeteci ya da askeri uzmandan Türkiye’nin (askeri anlamda) gücü konusunda bir tek olumsuz H AB ‘UMUTLU’ Fransa’nın Türkiye’nin müzakere sürecinde tam üyelik hedefi taşıyan başlıkları engelleyeceğine yönelik somut bir sinyal vermesine karşın AB, sürecin devamı konusunda “umutlu’’ olduğu yönünde mesajlar verdi. AB Dönem Başkanı Almanya’nın Dışişleri Bakanı FrankWalter Steinmeier, toplantı sonunda Türkiye’ye yönelik iki başlığın daha açıldığı ve “müzakerelerin rayında olduğu’’ yönünde açıklama yaptı. Almanya’nın HAK toplantısında Türkiye’ye yönelik 3 başlığın daha açılması yönündeki hedefinin bir “sır’’ olmadığını söyleyen Steinmeier, “Ekonomi ve Parasal Politika” başlığının Portekiz Babacan, AB’nin Ankara’ya 3 başlık açılacağı yönünde telkinlerde bulunduğunu söyledi. (Fotoğraf: AFP) Dönem Başkanlığı sırasında açılmasını umduğunu ifade etti. Fransa’nın bu başlığı engellemesine yönelik olarak müzakerelerin sürmesi yönünde çaba harcayacakları mesajını veren Steinmeier, “Her şey pürüzsüz bir biçimde sürüyor. Ahde vefa ilkesine bağlıyız” dedi. AB Komisyonu Genişleme Komiseri Olli Rehn ise Türkiye’nin müzakere sürecinde iki başlığın daha açılmasının müzakerelerin sürdüğünü gösterdiğini söyleyerek Portekiz Dönem Başkanlığı’nın da bunu sürdüreceğine inandığını ifade etti. HAK toplantısı sonunda Türkiye’de küçük bir kızı taciz ettiği gerekçesiyle tutuklu yargılanan 17 yaşındaki Alman Marco Weissman’ın davası da gündeme geldi. Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier, “Türk yargısına güveniyoruz ve insani unsurlar göz önünde bulundurularak Marco Weissman’ın serbest bırakılması beklentisi içindeyiz’’ dedi. Kimyasal Ali’ye idam Dış Haberler Servisi Irak’ta, ABD’nin işgalinin ardından eski rejim hakkındaki suçlamalara bakmak üzere kurulan mahkeme, Kürtlere soykırım suçlamasıyla ilgili görülen davada, aralarında Saddam Hüseyin’in kuzeni “Kimyasal Ali” lakaplı Hasan Ali el Mecid’in de bulunduğu 3 kişi hakkında idam kararı verdi. El Mecid soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlemekten asılarak ölüm cezasına çarptırıldı. El Mecid ile diğer 5 eski yetkilinin yargılandığı “Enfal” operasyonuyla ilgili davada, El Mecid’in yanı sıra eski Savunma Bakanı Sultan Haşim el Tayi ve eski Irak ordusu operasyonlar başkan yardımcısı Hüseyin Raşid el Tikriti ölüm cezasına çarptırıldılar. operasyonu sırasında savaş, soykırım ve insanlık suçları işlemekten yargılandığı davada, eski askeri istihbarat doğu bölgesi sorumlusu Ferhan el Cuburi ile eski askeri istihbarat başkanı Sabir el Duri, ömür boyu hapis cezası aldılar. Eski Musul Valisi Tahir Tevfik el Ani hakkındaki suçlar kanıt yetersizliğinden düştü. Yargıç Muhammed Ureybi el Halife, El Mecid’in, güvenlik güçlerine kimyasal silahlar kullanılması emrini vermekten, soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçundan asılarak idama mahkum edildiğini belirtti. Kararı sessizce dinleyen El Mecid, salondan çıkarken “Allah’a şükür” ifadesini kullandı. Kürtlere kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle “Kimyasal Ali” lakabı takılan El Mecid, daha önceki duruşmalarda Kürt köylerinin yıkılması, köylülerin başka yere taşınması, köylerden ayrılmayı reddedenlerin öldürülmesi emrini verdiğini itiraf etmiş, ancak kimyasal silah kullanılması emrini verdiğini reddetmişti. El Tikriti, mahkemeye “Biz Irak’ı savunduk, suçlu değiliz” derken, El Tayi de “Sizi Allah’a havale ediyoruz. Masumum” diye konuştu. Ölüm cezaları otomatik olarak temyize gitti. Temyizden sonuç çıkmazsa, sanıklar 30 gün içinde asılacaklar. Davanın 7. sanığı Saddam Hüseyin hakkındaki suçlamalar, devrik liderin aralık ayında, Şiilere yönelik katliamla ilgili Duceyl davasından idam edilmesi nedeniyle düşmüştü. İnsan hakları grupları, işgal altında kurulan mahkemede görülen davayı eleştiriyordu. 2 ÖMÜR BOYU HAPİS ürkiye, tarihinin en ilginç seçim dönemini yaşıyor. İktidar AKP de dahil olmak üzere tüm partiler için ateşten gömlek!.. Gömleği giyen iktidar olamayacağının, iktidara memur olacağının bilincinde. Bunu bilmek için de çok bilmek gerekmiyor. Ülkenin finans kesimindeki egemenlik ilişkilerine bakmak yeterli. Aksi takdirde ülke kalkınmasının hangi kaynaklarla ve kimin lehine gerçekleştiğini görmez.. Meksika örneğinde olduğu gibi, sadece rakamlara dayalı “başarı öyküleri”ne takılıp kalıveririz. Ya da Oyakbank ve Erdemir örneklerinde olduğu gibi yerli sermaye oranıyla soluklanır!.. Kırmızıbeyaz tişörtlerin büyüsüne nasıl kapıldığımızı düşünüp hayıflanıp dururuz. Oysa, globalizme eklemlenmenin birinci evresi finans kesiminde serbestleşmeyle başlar. Türkiye örneğinde olduğu gibi bankacılık sektörünün yüzde 25’i doğrudan, borsadaki hisselerle birlikte yüzde 42’si dış sermaye güçlerine geçer. Diğer sektörler finans kesimi üzerinden sisteme uyumlandırılır. Bir de bakarsınız ki, 500 büyük ölçekli sanayi işletmesinin toplam kârının yüzde 44.4’ü dış sermayeli firmalarca sağlanmış!.. İhracatın yüzde 49’unu onlar gerçekleştirmiş! Bankacılık sektörü “dış”laşınca da doğrudan sermayenin kârları da dışarıya transfer oluvermiş! Dahası, bankacılık sisteminin “dış”laşması, sigorta, özellikle de emeklilik sigortacılığının dışa T GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Oyakbank Sosyal Güvenlik Reformunun Halkası mı? şan tasarruf hacmini yatırıma yönlendiren bir bankacılık kurumu. Dolayısıyla, ordu mensuplarının maaşlarından yapılan kesintilerin hangi yatırımların finansmanında değerlendirileceğinin kararını veren mekanizma. Bu durumda Oyakbank’ın satılması: Silahlı Kuvvetler’in bankacılık faaliyetleri nedeniyle pazarın büyümesiyle oluşacak rekabet bir yana... Temelini ordu mensuplarının gelirlerinin oluşturduğu birikimlerin hangi kanallarla, nasıl ve kimin lehine değerlendirileceği sorununu gündeme getirmektedir. Doğrusu bu da “Kırmızıbeyaz tişörtleri şirketin logosu olduğu için giydik” tümcesiyle geçiştirilemeyecek kadar önemlidir! Hal böyle olunca... Gelin de Oyakbank’ın satışına şaşıranlara şaşırmayın. Hele hele bankacılık sistemini globalizme uyumlandıran BASEL I ve BASEL II’nin gereklerini biliyorsanız!!! Gelelim Oyakbank’ın satışının diğer yanındaki Erdemir’e... Başka deyişle OYAK Grubu’nun Erdemir’i Oyakbank’sız yüklenip yüklenemeyeceği so açılmasını da kolaylaştırmış!. Halihazırda yabancı yatırımları ve sosyal güvenlik reformu kapsamında yapılan düzenlemelerle sigorta sektörünün yüzde 41’i yabancıların denetiminde ki… Bunun anlamı sigorta fonlarında toplanan tasarrufların yatırıma dönüştürülmesinde karar mekanizması çokuluslu ya da ulusötesi sermayeli sigorta şirketlerinin! Geçtiğimiz hafta Oyakbank’ın satışının tamamlanmasıyla bu sürecin önemli bir aşamasına gelindi. Zira Oyakbank’ın satışıyla bankacılık sektöründe dış sermayenin payı artarken sosyal güvenlik reformunun da önemli bir halkası tamamlandı!. Malum OYAK: Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup olanların maaşlarından yüzde 10, yedek subayların maaşlarından yüzde 5’lik kesintilerle kurulmuş özel bir emeklilik kurumu. Dolayısıyla, özel hukuk hükümlerine göre kurulmuş ama mevcut sosyal güvenlik sisteminin SSK, Emekli Sandığı gibi bir parçası. Oyakbank ise, bu kesintilerden olu rununa! Malum Türkiye, son 16 yılın OECD ülkeleri arasında yüzde 154.2 büyüme oranıyla en büyük çelik üreticisi. Erdemir ise Türkiye yassı çelik üretiminin devi. Yassı çelik dediğiniz ise, imalat ve savunma sanayiinin en temel girdisi. Erdemir’in bu yılın ilk üç ayındaki performansı ise hiç de küçümsenmeyecek boyutta. Geçen yılın aynı dönemine göre ilk çeyrekte: Konsolide net kârı operasyonel kârdaki büyümenin etkisiyle yüzde 401.9 artırarak 138 milyon 176 bin YTL’ye... Net kârını ise yüzde 906.20 artırarak 180 milyon 228 bin YTL’ye çıkardı. Aynı dönemde net satışlar da yeniden yapılandırmanın yanı sıra ürün fiyatlarındaki artış nedeniyle yüzde 39.17 artarak 1 milyar 349 milyon YTL’ye ulaştı. İlk çeyrek sonundaki borç tablosu ise: 1 milyar 710 milyon YTL kısa vadeli, 1 milyar 712 milyon YTL uzun vadelinin yanı sıra 495 milyon 123 bin YTL’lik kısa vadeli finansal borç. Aktif büyüklüğe gelince, ilk çeyrekteki artış yüzde 4.21 yani 9 milyar 30 milyon YTL. Bu büyüklükteki bir işletmeyi Oyak Grubu nasıl elinde tutar bilemem ama... Dünyanın ünlü çelik işletmecileri için umutla beklenen bir lokma olduğu kesin. [email protected] www.turkelminibas.net Eski Baas yetkililerinin 1988 yılında 180 bin Kürt’ün öldüğü ve 3 bin köyün haritadan silindiği bildirilen Enfal (Savaş Ganimetleri) askeri KÜRTLER SEVİNÇLİ Saddam Hüseyin’in Kürtlere soykırım suçundan asılmasını isteyen Kürtler için adı Enfal’le özdeşleşen El Mecid, ikinci en iyi seçenek olarak görülüyor. Süleymaniye’den Kürt memur Şahin Mahmud, ölüm cezası kararına çok sevindiğini belirterek “Mecid’in Kürdistan’da (kuzey Irak) asıldığını görmek bizim için daha büyük bir mutluluk olacak” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle