23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Sağlık ve eğitime 500 milyon doların üzerinde bağış yapan Kadir Has yaşamını yitirdi C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER amam, ABDAB siyasi liderlerinin istediklerini yaptırabilecekleri, danışmanlarının deyimi ile; “Sifon çekilecek yerde kullanılacak siyasi lider”, kadrolar konumundalar. Bu anlamda dışardan destek, güç alıyorlar. İçerde piyasaların koalisyonlardan ödü patlıyor. Medya tam gaz destek veriyor. Büyük sermaye iktidarda kalabilecek AKP kadroları ile iyi geçinme zorunluluğunu duyuyor. Bir ara İslamcı sermayenin destek görmesine tepki niteliğinde öncelikle TÜSİAD aracılığı ile kimi usturuplu eleştiriler yapılmış olsa da.. Sonradan kapalı kapılar arkasında ne olduysa oldu, TÜSİAD’da yönetim değişikliğinden önce söylem değişti. Şimdilerde tam destek var... Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına kibarca itiraz çıkışları gündem dışı kaldı. Belki hâlâ sermaye ve piyasalar içten içe Erdoğan’ın Başbakan olarak kalmasını istiyorlar. Ama kızdırmaktan korktukları için, Erdoğan ve AKP’ye yönelik kendi çıkar alanlarına ilişkin eleştirileri bile dondurdular. Sendikalar ne zamandır nefes almaktan korkar haldeler. Sesleri, solukları duyulmuyor... Başbakan Erdoğan, AKP kadroları bu tablodan mı güvenli bilinmez, devleti ele geçirme projelerinde giderek daha pervasız çıkışlar yapıyorlar. Toplumda büyüyen cepheleşme, tehdit algılaması umurlarında değil. Sanki meydan okuma halleri var. Bir yanı ile de her istediği olduğunda şımarıklığın dozunu artıran arsız çocuklar gibiler.. Şöyle uzaktan, serinkanlı bakmaya çalıştığımızda, “Zaten cumhuriyet, laiklik adına kaygı duyulan, ılımlı siyasal İslam açık kimliği, radikal İslam ve şeriat düzeni özlemleri ile arasına sınır çekememiş bir siyasal yapılanma, yeni ataklar peşinde iken böylesine dikkatsiz, özensiz olabilir mi?” diye düşünmeden edemiyoruz.. Yani şimdi küçücük bir ayrıntı gibi görülse bile, bir taktik olarak 23 Nisan törenlerinde Meclis Başkanı’nın yerine oturtulacak, çocukluğu bırakın, delikanlılığı bile geçmiş imam hatipli bir gençte diretilmesinin akılcı, medyatik bir yanı olabilir mi? Üstüne üstük milyonları çocuk gibi kandırma adına, imam hatiplilik kavgasını iktidar kimliği olarak benimseyip dünya âleme ilan etme anlamına gelen, direnmenin simgesi bu militan delikanlıdan vazgeçmeyip, 23 Nisan töreninin bir ay ertelenmesinin; kamuoyuna, “seçim taktiği” olarak duyurulmasının mantığı var mı? Ya cumhurbaşkanlığından önce seçime yanaşmayıp, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra biriki ayı bile göze alamamak anlamına gelen, bir son dakika erken seçiminin yoklaması ne anlama geliyor? “Biz anayasaya göre tarafsız bir kurum olarak korunması gereken cumhurbaşkanlığını ele geçirdikten sonra, icraatlarımızın devleti ele geçirme boyutlarını toplum görüp de korkmasın. Tepki olarak seçimlerde partimiz oy kaybetmesin. Çoğunluk iktidarımız elden gitmesin 30 MART 2007 CUMA Bağış rekortmeni veda etti Ekonomi Servisi Hayırseverliğiyle tanınan ünlü işadamı Kadir Has, kalp krizi geçirerek helikopterle kaldırıldığı Amerikan Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. 86 yaşında hayatını kaybeden Kadir Has’ın, kendi adını taşıyan, kurucusu olduğu Kadir Has Üniversitesi’nde öğrencilerle buluşmasının ardından eve döndüğünde rahatsızlandığı, bunun üzerine hastaneye kaldırıldığı öğrenildi. 1921 yılında NuriZekiye Hasoğlu’nun oğlu olarak Kayseri’de doğan Kadir Has, 1942 yılında Boğaziçi Lisesi’nden mezun Fazla Tamah.. diye hemen seçim..” projesi, AKP kadrolarınca sık sık dillendiriliyor. Başbakan Erdoğan, birinci ağızdan, cumhurbaşkanlığı öncesi erken seçim isteyenlere o kadar ağır hakaretler yağdırdıktan sonra, “Neden olmasın? Bakacağız” diyebiliyor. Tamahın bu kadarı olabilir mi? Başbakan’ın oğlu bu kadar kritik iki seçim arifesinde, hiç sakınca görülmeden gemi satın alıyor. Başbakan pervasız.. bunu hak olarak savunuyor. Zaten kendisi ortak olduğu pazarlama şirketinin ürünlerini iftar sofralarının ardından yoksul evlere dağıtırken de, bunu annesinin ak sütü gibi helal olarak pazarlayabiliyordu. Sonradan kamuoyundan çok fazla eleştiri alınca, demokrasilerde büyük bir haksız rekabet, belki yasal değil ama ahlaki suç olan bu tablo değiştirildi. Ortaklık hisseleri devredildi. Ama Başbakan’ın gazetecilerle özel sohbette, bundan hiçbir rahatsızlık duymayıp, “Sizin yüzünüzden hisselerimi satmak zorunda kaldım. Param boşta duruyor” diye hayıflandığını biliyorum. Şimdilerde oğlunun ücretli çalışırken birden bu büyük zenginleşmesini, kendisi de ömür boyu devlet ücretlisi konumunda iken aile servetinin büyümesini en doğal bir hakmış gibi savunuyor. Besbelli toplumun hesap sorabileceğini aklından bile geçirmiyor. Şimdi azınlık oyu ile Meclis çoğunluğunu almış, milletin değil partinin, hatta liderin vekili parmaklarla istediğini yaptırabilmenin güveninde, anayasal hukuk düzeni, demokrasinin tüm değerleri, cumhuriyet kavramlarının altüst edilmesine yönelik tehdit algılamaları ile dalga geçercesine icraatlar gündemde.. Zaten AKP iktidarında, rejimin, demokrasinin güvencesi kurumlar, güçler ayrılığının çiğnenmesi değil mi en çok kaygı duyulan? Anayasal işlevi, varlık nedeni, iktidar icraatlarının cumhuriyet, anayasa anlamında denetimi görevi olan Cumhurbaşkanlığı Kurumu’nun ele geçirilmesi, tarafsızlığının yok edilmesi değil mi en çok korkulan? Cumhurbaşkanı Sezer icraatları ile AKP hükümetini çok kızdırmış, engel olarak görülmüş, kamuoyunda ise tam tersi, bu anlamda toplumsal güvence kaynağı olmuştu. Şimdi Erdoğan hükümeti üniversiteler, yargı organlarındaki boşalan kadrolar için Sezer’in görev süresi içinde atama yapılmamasını sağlamak üzere çamura yatıyor. Yargı organlarının görev yapamaz konumda olmasına bile aldırılmıyor, sorumlu Bakan, müsteşarı, toplantılara katılmayarak atamaları önlüyorlar. AKP, cumhurbaşkanlığı makamını, yetkilerini de ele geçirdikten sonra partizanca kadrolaşmaya, bu bağımsız olması gereken kurumları ele geçirmeye öylesine kararlı ki.. En kritik bir dönemeçte, birkaç kişinin daha AKP militanı kadrolar olmalarına katlanamıyor. Hayırseverliği ile tanınan ünlü işadamı, 1.4 trilyon lira ile bir defada yapılan en büyük bağışın da sahibiydi. Has, kendi adını taşıyan üniversitede öğrencilerle sohbet ettikten bir süre sonra kalp krizi geçirdi. oldu. Kayseri’nin tanınmış ailesi ve eşrafından olan MehmetŞehime Germirli’nin kızı Rezan Hasoğlu ile 1942 yılında evlendi. Babası Nuri Hasoğlu, Akbank’ın kurucularındandı. Mercedes Otobüs ve Kamyon Fabrikası’nı kuran, bu kuruluşun uzun yıllar yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliği görevini yürüten Has, ülkemizde ilk CocaCola fabrikasının da kurucusuydu. Koç ailesi ile Bursa’da “Karsan” adıyla Peugeot marka minibüs fabrikasının ortakları arasında yer aldı. Fransızların meşhur Michelin lastiklerinin Türkiye distrübütörlüğünü üstlendi. Has, Sabancı ailesinden sonra Akbank’ın en büyük kurucu hissesine sahipti. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi tarafından, yaptığı bağışlar nedeniyle fahri doktorayla ödüllendirilen Has, 1991 yılında kurulan “Türk Eğitimine Özgü Kadir HAS VakfıHASVAK” ile başta eğitim ve sağlık olmak üzere kalkınmaya yönelik hayır işlerine imza attı. Servetinin tümünü HASVAK’a bağışlayan Has, kendi adını taşıyan Kadir Has Üniversitesi’ni kurdu. Yaptığı bağışlar 500 milyon doları bulan Has, 1.4 trilyon lirayla bir defada yapılan en büyük bağışın da sahibiydi. Ünlü işadamı, üniversite, ilkokul, lise, hastane, öğretmenevi, müze olmak üzere 17 kurumun kurucusuydu. T Anlaşma ile şirketin karo bölümünün tüm üretim ve pazarlama faaliyetleri Eczacıbaşı tarafından yürütülecek Villeroy&Boch’a Türk damgası Eczacıbaşı Holding, dünyanın en eski seramik markalarından Villeroy&Boch AG’nin karo bölümünün yüzde 51 hissesini satın aldı. Ekonomi Servisi Uluslararası pazarlardaki gücünü ve etkinlğini artırmayı hedefleyen Eczacıbaşı Holding, dünyanın en eski seramik markalarından Villeroy& Boch AG’nin karo seramik alanındaki iştiraki Villeroy& Boch karo bölümünün çoğunluk hisselerini satın aldı. Anlaşma sonrasında Villeroy& Boch karo bölümünün tüm üretim ve pazarlama faaliyetleri Eczacıbaşı tarafından yürütülecek. Satın alma ile ilgili düzenlenen basın toplantısında konuşan Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, küresel oyuncu olmadan, sadece Türkiye’de ve Türkiye pazarında üstünlük sağlamaya çalışarak ve buna güvenerek ayakta kalmanın mümkün olmadığını kaydetti. Eczacıbaşı, bu işbirliği ile Eczacıbaşı’nın karo seramik bölümünün toplam 8 üretim tesisine sahip olacağını ve yıllık üretim kapasitesinin 35 milyon metrekareye, karo seramik net satışlarının 300 milyon Avro’ya yükseleceğini kaydetti. Eczacıbaşı, yapı grubunda stratejik anlaşma ve satın almalar yaparak faaliyetleri genişletme planları yaptıklarını kaydederek karo seramikte kullanımda ve ilk akla gelen markalar arasında ilk 3 arasına girmeyi hedeflediklerini aktardı. Eczacıbaşı, bu yılın ilk yarısında Rusya’da bir seramik sağlık gereçleri üretim Bülent tesisinin inşaatına da Eczacıbaşı başlayacak. Willeroy&Boch Denetleme Kurulu Başkanı Peter Prinz Wittgenstein, Bülent Eczacıbaşı, Wendelin von Boch ve Eczacıbaşı Holding CEO’su Dr. Erdal Karamercan anlaşmayı birlikte imzaladılar. S S eramik aşkı ortaklık getirdi czacıbaşı’nın, Villeroy&Boch karo bölümünün çoğunluk hisselerini alması ile ilgili imza töreninde konuşan Villeroy&Boch AG Yönetim Kurulu Başkanı Wendelin von Boch da, iki kurum arasında bazı ortak noktalar bulunduğunu vurgulayarak bunları, “seramiğe olan sevgi, pazarlama stratejileri, marka değerleri, kalite ve hizmet anlayışları konusunda benzer düşünceler ile aile şirketleri E olma’’ olarak tanımladı. Boch, Eczacıbaşı’nın Fransa ve Almanya’daki üretim tesislerini koruyarak buradaki bin çalışanı koruma taahhüdünün kendileri için ayrıca sevindirici olduğunu kaydederek “Biz Türkiye’yi, Asya’ya açılan bir köprü olarak görüyoruz. Almanya ve Fransa’daki Villeroy&Boch ortaklığı ile siz de Avrupa’nın kapısını ardına kadar açtınız’’ görüşünü aktardı. Türkiye’deki genç nüfusa dikkat çekerek Almanya’da durumun tam tersi olduğunu ve gençlerle ileri yaşlarda olanların tüketim alışkanlıklarının farklılık gösterdiğini belirten Boch, büyüyen pazarların Asya’ya doğru genişlediğini ve kendilerinin de bu yöne genişlemesi gerektiğini dile getirdi. soner?cumhuriyet.com.tr Alman TIR’cıdan çelme Ekonomi Servisi Alman nakliye şirketi Willy Betz, Bulgaristan yolunda Türk nakliyecilerinin geçişini engellemek amacıyla cumartesi günü 500 TIR ile yolları kapatacağı tehdidinde bulundu. Bulgar kara nakliye derneği BASAT’ı temsil eden Alman Willy Betz, Türk nakliyecilerin Bulgaristan’daki transit geçişlerinden ücret alınmasını istiyor. Bulgaristan ile Türkiye arasında 1979 yılında imzalanmış olan Karayolu Taşımacılık Anlaşması’nı 2006 yıl sonu itibarıyla Bulgaristan’ın tek taraflı feshetme isteği üzerine, iki ülke yetkilileri arasında yapılan görüşmeler neticesinde yeni bir anlaşma yapılması kararlaştırıldı. Taraflar arasında 1 Mart 2007 tarihinde İstanbul’da yapılan son toplantıda geçiş belgesi ile ilgili konuları her iki ülkenin taşımacılarının müzakere etmesine ve çıkacak olan ortak kararların iki ülkenin ulaştırma bakanlıklarına aktarılmasına karar verilmişti. 20 Mart 2007’de Svilengrad’da yapılan toplantıda nakliyecilerin anlaşmasına rağmen BASAT’ı temsil eden Alman Willy Betz temsilcisi, Türk nakliyecisine 500 Alman Willy Betz şirketi, Bulgaristan yolunu kesme tehdidinde bulundu ürkiye büyük iktisadi, siyasi, sosyal ve güvenlik sorunları ile yüz yüze; bu gidişi durdurmak zorundayız. Bu sorunları çözmek için “izlenecek politikalar biliniyor”. İktisattan siyasete nelerin yapılması, nelerin yapılmaması gerektiği çok açık. “İzlenmesi gereken politikaları uygulamak istemeyen yönetimler” işbaşında olduğu için sorunlar çözülemiyor, daha da ağırlaşıyor. Yönetimler neden gerekenleri yapmıyorlar? Nedeni çok açık: Washington ve Brüksel, bunların yapılmasını istemiyorlar. Yönetimler “demokratik değil, oligarşik ve antidemokratik” bir biçimde iktidara geliyorlar. Bu nedenle yapılması gerekenleri değil yapılmaması gerekenleri yerine getiriyorlar. Meseleyi biraz açalım; Türkiye’de siyasi, iktisadi ve sosyal olarak öylesine bozuk bir zemin oluşmuş ki bu zemin, “halkın çoğunluğunun yararına değil oligarşinin yararına çalışıyor”. “Oligarşinin milli gelirden aldığı payın artması için” Batı kapitalizminin (ve emperyalizminin) öngörülerinin yerine getirilmesi gerekiyor. Bunun sonucu olarak da Japonya’dan, Fransa’dan, İtalya’dan daha fazla, 26 adet dolar milyarderimiz ya T BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Dayanışma ve Bütünleşme Türkiye’yi Kurtarır lam kalmış bürokratik kurumlarından işçi sendikasına kadar “aralarındaki işbirliğini artırmaları’’ kaçınılmaz bir görev haline geldi. Yatay ve dikey tamamlaşmalarla elde edilecek halkçı ve demokratik güç olağanüstüdür. Güney Amerika’da en mütevazı, en zayıf koşullar altında, “sadece cep telefonlarını kullanarak bile dev bir eylem ortaya koydular”. Türkiye’nin mevcut “kurumsal ve örgütsel olanakları onların üzerindedir”. Bu olanakların harekete geçirilmesi gerekiyor. Meslek kuruluşlarının harekete geçirilmesi önemli. Meslek kuruluşlarından derneklere, bürokratik kesimden sağlam kalmış medya kurumlarına kadar herkes harekete geçmek zorundadır. Amaç bir boyutu ile halkın, çoğunluğun, demokratik iradenin güç kazanmasıdır. Diğer boyutu ile “birleşmeler ve işbirliğinden doğacak dev gücün”, sömürgecilerin ve işbirlikçilerin yolunu ratılıyor. Köylünün, işçinin, memurun, esnafın milli gelirden aldığı pay iyice azalırken “oligarşi, Batı kapitalizmi ile birlikte payını artırıyor”. Bu arada ulusal kaynakların yabancılara satılması, dış açığın ve dış borcun artması ile gelecek nesiller borçlandırılıyor. Türkiye’nin geleceği ipotek altına alınıyor. İktisatta, siyasette, kültürde, güvenlikte bu çöküşün durdurulması için nelerin yapılması gerekiyor? 1) Türkiye’deki bütün kurumların içinde azınlıkta ya da çoğunlukta “ulusalcı bir doku, bir kök, bir damar vardır. Bu sağlam damarların harekete geçirilmesi gerekir”. 2) Eşzamanlı olarak, “sağlam ve halkçı kimliği ağır basan kurumların ve örgütlerin öne çıkarak daha etkin duruma gelmeleri” zorunludur. Kamu ve özel bu nitelikteki bütün kurumlara görev düşüyor, çünkü Türkiye çökertiliyor. 3) Barosundan üniversitesine, sağ kesmesidir. Halkın çoğunluğunun çıkarını, hukukunu, düşüncesini, duygusunu yansıtan kurumların aralarındaki işbirliğini geliştirmeleri sonucu ortaya çıkan gücün karşısında kimse duramaz. Emperyalizm Güney Amerika’da nasıl kaçtıysa burada da kaçacaktır. Üstelik bugün işbirlikçi cephede görülenler hemen taraf değiştirmeye başlarlar. Sonunda oligarşi ve işbirlikçiler birdenbire kayboluverirler. Yakın tarihimizde bunları sık sık gördük. Siyasal partilerin “Türkiye’nin tarafında, emperyalizmin karşısında olduklarını söyleyenler” ve buna gerçekten inananlar, aralarında sağsol ayrımı yapmadan dayanışma ve işbirliği içine girmelidirler. Türkiye bugünlerde, “geri dönülmeyecek darboğazlara sürükleniyor”. Siyasal partilerimiz bu gerçek doğrultusunda sorumluluk almalıdır. Basit milletvekilliği hesapları ile işi yokuşa sürenler, yalnızca oligarşinin güçlenmesine hizmet ederler. Ayrım bellidir; Washington, Brüksel, oligarşi ve emperyalizm ile işbirliği yapanlara karşı siyasal partiler birleşmek zorundadırlar. Kimse kendine özel bir yer aramasın; gemi batarsa ortada kamara falan kalmaz. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali TIR ile sınır kapısını kapatacaklarını belirtti. Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Başkanı Çetin Nuhoğlu, konu ile ilgili yaptığı yazılı açıklamada, bu zamana kadar böyle bir uygulama olmadığını belirterek, böylesi bir uygulamanın Türk taşımacılarının maliyetini yükselteceğini ve üçüncü ülke bayraklı araçların lehine bir durum doğacağını söyledi. Nuhoğlu, “Bulgar taşımacıları da bu durumdan bir menfaat elde edemeyecekler, güçlenen 3. ülke taşımacıları önce Türk sonra da Bulgar taşımacıları taşeron olarak çalıştıracaklar, böylece taşıma payları yabancı bayraklı araçlara kayacak. BASAT tarafından yansıtılan tehditleri üzüntü ile karşılıyoruz” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle