Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 AB’nin temel değerlerinin Hıristiyan ve Yahudi kökenli geçmişe dayandığını söyledi C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 30 MART 2007 CUMA Merkel’den din vurgusu AB’nin 50. kuruluş yıldönümü Berlin’de resmi törenle kutlandı. AB Komisyonu Başkanı Barroso, birliğin ne kadar genişleyeceğine gelecek kuşakların karar vereceğini söyledi. Dış Haberler Servisi AB’nin kuruluşunun 50. yılı nedeniyle Berlin’de düzenlenen törende konuşan AB Dönem Başkanı Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel, demokrasi, insan onurunun korunması ve düşünce özgürlüğü gibi konuların AB’nin temel değerleri olduğunu ve bu değerlerin kendi inancına göre Avrupa’nın Hıristiyan ve Yahudi kökenli geçmişine dayandığını söyledi. AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ise birliğin ne kadar genişleyeceğine gelecek kuşakların karar vereceğini söyledi. AB’nin kuruluşunun 50. yıldönümü Berlin’de düzenlenen resmi törenle kutlandı. Alman Tarih Müzesi’ndeki törene AB ülkelerinin liderleri eşleriyle birlikte katıldı. Törende konuşan Almanya Başbakanı Merkel, AB’nin yurttaşlarına barış, özgürlük ve refah getirdiğini belirterek, 25 Mart 1957’de 6 ülke tarafından kurulan topluluğun günümüzde büyük bir birlik olduğuna işaret etti. Avrupa anayasasının da 2009’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine kadar yürürlüğe girmesi isteğini yineleyen Merkel, bu konuda başarısız olunmasının siyasi bir ihmalkârlık anlamına geleceğini belirtti. Rusya ile de yeni bir Ortaklık Anlaşması imzalanmasını isteyen Merkel, Avrupa’nın gelecekte hiçbir konuda bölünmemesi gerektiğini, istihdam ve ekonominin canlandırılması için de dinamizmin şart olduğunu söyledi. İtalya Başbakanı Romano Prodi konuşmasında, birliğin Avrupa’da geçmişte yaşanan acıların panzehiri olduğunu söyledi. AB’nin önünde küresel ısınma ve terörizmle mücadele gibi önemli sorunların bulunduğunu belirten Prodi, hiçbir ülkenin bu sorunları tek başına çözemeyeceğine dikkati çekti. Konuşmaların ardından, törene katılan AB ülkeleri hükümet ve devlet başkanları, bağlayıcı olmayan Berlin Bildirisi’ni imzaladılar. Berlin’de bulunan Barroso, Alman Welt am Sonntag gazetesine yaptığı açıklamada, “AB’nin sınırlarını yapay olarak belirlemenin ve bunu sonsuza kadar korumanın anlamı olmadığını’’ belirtti. “Biz kendimizi bu şekilde sınırlandırmamalıyız. Avrupa’nın stratejik çıkarı, koşullar elverdiği ölçüde büyümektir’’ diyen Barroso, birliğin Balkanlar’ın batısındaki ülkelere, şartları yerine getirdikleri takdirde üye olabilecekleri sözü verdiğini anımsattı. Barroso, “Biz sözümüzde duracağız. Türkiye ile de üyelik müzakereleri sürüyor. AB’nin büyüyüp büyümeyeceğine gelecek kuşaklar karar verecek’’ dedi. Avrupa’nın şekillendirici bir güç olmasını istediğini ifade eden Barroso, “Bu bağlamda genişleme, dünyada etkili bir Avrupa için temel şartlardan biriydi. Bazı kişiler, günümüzde Avrupa’nın vizyonu yok diyor ve 6 ülkeden oluşan topluluk zamanını özlüyor. Asıl bu kişilerin vizyonu yok. AB’nin genişlemesi, tarihin en büyük başarılarından biridir’’ diye konuştu. Aracılar kek erkeğe yaptıkları toplu seks âlemleri, içki âlemleri defalarca yazılı ve görsel basına yansımıştır. Kadınları kandırıp paralarını yerler. Ticaretle uğraşırlar, kilisenin arazilerini kiralarlar, ana kara ve adalarda sahip oldukları topraklara beş kuruş vergi ödemezler. Arabalarına da vergi ödemezler üstelik plakalar kiliseye ait olup özeldir. Sözde günah çıkartırlar, çocuklara musallat olurlar. İnsanları kandırıp kiliseye getirmek için tahtadan yapılmış ikonaların ağladığını bile iddia ederler. Eğer ölünüz varsa kilisede yapılacak törenin her detayı paradır. Fazladan şamdan isterseniz paradır, yanacak her lamba, döşenecek halılar ayrı paradır, koronun her adamı için ayrı para ödemek zorundasınızdır. Çiçekler paradır çünkü gece mezarlıktan alınıp tavernalara satılır. Siyaset onların yapısı gereğidir. Hükümetleri baskı altına almak için her türlü oyunu çevirirler. “İstediklerimizi yapmazsanız kilise ve cemaatimizden oy alamazsınız” diyerek tehditler savururlar. Türkiye konusunda çok hassaslardır. Düşmanlık tohumu ekmek için her fırsatı değerlendirirler. Okul kitaplarının içeriğine kadar karışırlar. Eğer tüm bu oyunları deneyip yeterince halkı kandıramıyor, para çalamıyorlarsa, o zaman “B” planının devreye sokarlar. O planın mimarı ise Atina Metropoliti’dir. Bu kişinin emri ile tüm papazlar anında sokaklara dökülürler. Gençlerin gittiği internet kafeler ve çingene dernekleri dahil her mekana adım atmaktan çekinmezler. Üzerlerindeki cüppelerden utanmayıp, sözde şirinlik yapıp sempatik görünerek halkı kandırıp kiliseye çekmeye çalışırlar. Çünkü bu “aracılar” için “cemaatin azalması” demek, “ceplerine girecek paraların azalması, gücün ve çıkarların tehlikeye düşmesi” demektir. İster Müslüman aracı olsun ister Hıristiyan, sistem aşağı yukarı aynıdır. ??? İşte tüm bunlardan dolayı Yüce Tanrı ile kulu olan benim arama “aracıların” girmesini istemiyorum. Benim üzerimden çıkar sağlamalarını, beni kullanmalarını ise hiç istemiyorum. Yukarıdaki örnekleri yok sayan dünyalıysanız bildiğiniz yolda devam edin. Eğer var diyorsanız başınızı göğe kaldırıp yüce tanrıya karşı dualar okuyup, dini vecibelerinizi yerine getirin. Ben öyle yapıyorum ve huzur buluyorum. Çünkü Yüce Tanrım her kulunu bilir, görür ve ona göre değerlendirir. murilem@otenet.gr ? 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) Belçika, Batı Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda’dan oluşan 6 üye ile kuruldu. ? 1957’de, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu (Euratom) kuran Roma Anlaşması imzalandı. ? Birleşik Krallık, Danimarka ve İrlanda, 1973 yılında topluluğa katıldı. ? 1981’de Yunanistan’ın, 1986’da İspanya ve Portekiz birliğe katıldı. ? Avrupa Tek Senedi 1987’de yürürlüğe girdi. ? Türkiye 14 Nisan 1987’de AB’ye tam üyelik başvurusunda bulundu. ? 1992’de parasal birlik, ortak savunma ve iç güvenlik gibi hedefleri öngören Maastricht Anlaşması imzalandı. ? 1995’te Finlandiya, Avusturya ve İsveç’in üyeliğiyle üçüncü genişleme yaşandı. ? Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği Anlaşması 1 Roma’dan Nice’e... Roma Anlaşması’nın 50. yıldönümü için bastırılan paralar ve özel hatıra pulları Berlin’de sergileniyor. (Fotoğraf: AP) Ocak 1996’da yürürlüğe girdi. ? 1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam Anlaşması ile sınır kontrollerinin kalktığı Schengen bölgesi yaratıldı. ? Türkiye AB’den 1011 Aralık 1999 doruğunda adaylık statüsü aldı. ? Nice Anlaşması 2003’te yürürlüğe girdi. ? AB, 17 Aralık 2004’te Türkiye’ye müzakerelere başlama tarihi verdi. ? Mayıs 2004’te Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya ve Kıbrıs Rum Kesimi AB’ye katıldı. ? 2005 yazında Fransa ve Hollanda’da AB anayasası reddedildi. ? Türkiye 3 Ekim 2005’te AB müzakerelerine başladı. ? Aralık 2006’da Türkiye ile müzakereler sekiz başlıkta askıya alındı. ? Ocak 2007’de Bulgaristan ve Romanya AB’ye katıldı. Üyelik umudunun Türkiye’ye faydası Dış Haberler Servisi Avrupa Birliği (AB) 50. kuruluş yıldönümünü kutlarken İngiltere’de yayımlanan The Independent gazetesi AB’yi sevmek için 50 neden sıraladı. “Avrupa bizim için ne yaptı” sorusuna yanıt arayan gazetedeki listenin 26. sırasında Türkiye yer aldı. 1. sayfayı kaplayan “Avrupa Birliği’ni sevmek için 50 neden” listesinin ilk sırasında AB’nin “Avrupa ülkeleri arasındaki savaşı bitirmesi” yer aldı. 2. sırada “27 ülkede demokrasinin gelişmesi”, 3. sırada ise “İrlanda, Yunanistan ve Portekiz gibi yoksul ülkelerin zenginleşmesi” gösterildi. “AB’ye üyelik umudu Türkiye’yi modernleşmeye ‘Küçük AB bürokrasisi oluştu (BBC’de çalışan sayısından 24 bin kişi daha az)’ diyen Independent gazetesinin verdiği uzun listenin en sonuncu maddesi de şöyle: Son olarak, bu gibi listeler Avrupa karşıtlarını deli etmeye başladı. verdi. 27 ülkede demokrasi dört başı mamur hale geldi. İrlanda, Yunanistan ve Portekiz gibi yoksul ülkelerde refah düzeyi yükseldi. Dünyanın en büyük iç pazarı yaratıldı. Avrupalı tüketicilere benzersiz haklar verildi. Göçmen politikasında kıta işbirliğine gidildi. Europol sayesinde suça karşı işbirliği yapıldı. İngilizlerin Avrupa’da gayrimenkul almalarını kolaylaştıran yasalar getirildi. Avrupa’da daha temiz plaj ve nehirler kendini gösterdi. Ölüm cezası kaldırıldı. Özel şirketler arasındaki rekabet telefon ücretlerini ucuzlattı. Küçük AB bürokrasisi oluştu (BBC’de çalışan sayısından 24 bin kişi daha az). İrlandaca, Gal ve Katalan gibi azınlık diller korundu. Karbondioksit oranlarında düzenleyici azaltmalara gidildi. Arabalar, otobüsler ve ha itti” şeklinde özetlenen başlığın iç sayfadaki ayrıntısında, batısında zengin ve istikrarlı bir blokun olmasının, Türkiye’deki çağdaşlık yanlılarına, demokratik anayasal değişiklikler için destek verdiği ifade edildi. Gazete, Türkiye’deki bu gelişmelerde, Avrupalı bir gelecek beklentisinin etkili olduğunu yazdı. Listedeki maddelerin bazıları şöyle: AB, Avrupalı uluslar arasında savaşlara son va araçları için daha katı güvenlik ölçütleri getirildi. Ucuz seyahat ve eğitim programları Avrupalı gençlere daha fazla hareket olanağı sağladı. Gıda maddelerinin etiketleri daha açık hale geldi. Kozmetik sanayi için hayvan deneylerine katı yasaklar uygulandı. İngilizler kendilerini daha az tecrit edilmiş hissediyor. Güçlü ekonomik büyüme geçen yıl ABD’den daha büyük oldu. İnsan hakları yasaları kişilerin haklarını koruma altına aldı. AB ulus devletlere daha az değil, daha çok egemenlik tanıyor. Son olarak, bu gibi listeler Avrupa karşıtlarını deli etmeye başladı. enüz dokuz yaşındayken babaannemin tabutu üzerine konan “başörtüsünü” almak için imam ile mezarcının kavga etmelerine tanık olmam, benim din adamlarına onan inancımı törpülemiştir. Dönemin müftüsünün olaya karışan din görevlilerine işten el çektirme kararı bile, benim bu insanlara olan inancımı hiçbir zaman geri getirmedi. O gün yani daha dokuz yaşımda “Yüce Allah” ile arama bu “aracıları” sokmamaya karar verdim. Sonraki hayatımda yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım benim bu kararımı adeta perçinledi. Din adamları konusunda genelleme yapmıyorum. Bir elin parmaklarının aynı olmadığını da biliyorum. Üstelik namuslu olanlara saygımın sonsuz olduğunu da belirtmeliyim. Ancak bu “aracıların” içlerinde çürüklerin hâlâ var olduğunu da dünya âlem biliyor. Göbek yazarlar, büyü yaparlar, siyaset yaparlar, muska yazarlar, şeytan çıkartırlar, tanrının kutsal evi olan camileri soyarlar, kadınları taciz ederler, yardım paralarını götürürler (!), kısaca dini istismar ederek yapmadıkları çirkinlik kalmaz. Üstelik bunları yaparken “Yüce Allah” ile biz kulları arasına girmekten utanmazlar, sıkılmazlar. ??? Müslüman din adamlarından “bazıları” inancımızı istismar ederek bu çirkinlikleri yapar da Hıristiyan din adamları boş durur mu? Hayır, onlar da boş durmuyorlar. Daha geçen günlerde kilisenin yardım kutusundan para çalan papazın görüntüleri yansıdı Yunan televizyonlarına. Tabii ki gizli çekim yapmışlar. Kilisenin içindeki cemaat gitmeden papaz işbaşı (!) yapıyor. Bir taraftan Hıristiyan Ortodokslar kutulara yardım parası atıyor, arkalarını döndüklerinde bizim papaz paraları tek tek götürüyor. Üstüne üstlük onluk, yirmilik avroları alıyor, yani paraların büyüklerini özenle seçiyor. Ya mum paraları? Kiliseye gider gönlünüzden ne koptuysa kutuya para atıp mum yakarsınız. Ama daha kiliseden çıkmadan hem paraların bir kısmı gider, hem de sizin inanç içinde adak olarak yaktığınız mum, görevli tarafından hemen söndürülür. Sebebi basit, yaktığınız mum yanıp biterse bir daha eritilip kullanılmak üzere imalatçı firmaya geri satılamaz. Kutsal günlerde mezarlığa gidersiniz papazlar çılgınca koşturmaktadır. Aynı bizim mezarlıklardaki sahte imamlar gibi. Çağırırsınız koşturur gelir şipşak saniyede duayı okuyup (okuduğu duayı kimse anlamaz) paraları cebe indirip, ortadan kaybolurlar. Er H Rumlar yeni bir kriz çıkardı Cumhuriyet, düzenlenen Ortaklık Komitesi Toplantısı’nda Rumlar nedeniyle Türkiye ile AB ilişkilerinde yaşanan gerilimleri ortaya çıkardı. Toplantıda Rum tarafının petrol konusunda kendi yaklaşımını AB’ye kabul ettirdiği anlaşıldı. Bahadır Selim DİLEK ANKARA Avrupa Birliği, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Doğu Akdeniz’deki petrol oyununu haklı buldu. Rumlar, Türkiye ile AB arasında önemli danışma mekanizmalarından biri olan Ortaklık Konseyi’nin toplantısında, Türkiye’ye karşı olan bütün politikalarını AB politikası haline getirmeyi başardılar. Bu durum, haziran ayında bakanlar düzeyinde yapılacak Ortaklık Konseyi toplantısını da tehlikeye düşürdü. Cumhuriyet, Türkiye ile AB arasında yapılan Ortaklık Komitesi Toplantısı’nın perde arkasındaki bilgilere ulaştı. Türkiye’yi Dışişleri Bakanlığı AB Genel Müdürü Naci Sarıbaş başkanlığında bir heyetin temsil ettiği toplantıya Kıbrıslı Rumların talepleri damgasını vurdu. Rumların bütün talepleri, AB’nin Türkiye’den talepleri olarak tescil edildi. Toplantıda krizin başlangıç noktası, Rum yönetiminin Doğu Akdeniz’deki petrol arama çalışmaları oldu. AB, münhasır ekonomik bölge sınırlandırılması konusunda yaptığı anlaşmalarda Rumları “haklı” buldu. AB yetkilileri, Türkiye’ye, “Kıbrıs, AB üyesidir ve egemen bir devlettir. Akdeniz’deki diğer kıyıdaş ülkelerle ikili ekonomik anlaşmalar yapması hukukidir. Türkiye, Rumların bu hakkına saygı göstermelidir. Rumların yaptığı anlaşma, AB müktesebatına da uygundur” mesajını verdi. Türk heyeti de AB bürokratlarının bu tavrına tepki gösterip Rumların Kıbrıs Adası’nın bütününü temsil etmediği vurgusu yaptıktan sonra, “Yapılan bu anlaşmalar, uluslararası hukuka aykırıdır” görüşünü ortaya koydular. Türk yetkililer, Türkiye’nin bu anlaşmaları tanımadığının altını çizdi ve “Bu adımlar, Doğu Akdeniz’de barış ve istikrarı olumsuz yönde etkiler” mesajını verdi. AB bürokratları, Türkiye’nin Ankara protokolünü bir an önce onaylayıp uygulamaya koymasını isterken Türk heyeti, “Kıbrıslı Türklere birçok söz verdiniz ama tutmadınız. Kıbrıslı Türklere yönelik ambargo kalkmadan, limanların açılmayacağını birçok kez açıkladık. Bu tutumumuzdan geri adım atmıyoruz” karşılığını verdiler. Toplantıda AB yetkilileri Türkiye’den GKRY’ye yönelik uyguladığı NATO vetosunu da kaldırmasını istedi ve “Türkiye’nin aday ülke olarak tam üyelerden birini tanımaması sıkıntı yaratmaktadır” görüşünü ortaya koydu. ayılıyorum şu bizim Maliye Bakanı’nın özgüvenine! Tayyip Beyi saymazsak ondaki rahatlık hangi bakanda var? Sanırsınız açıklanan bütçe rakamları Türkiye’nin değil de Afganistan’ın!.. Ne bütçedeki yoksullaşma umurunda. Ne IMF’nin “harcamalarda önlem alınması gerektiği” yönündeki açıklamaları! Ne de seçmenin ne düşüneceği! Hoş, doğru dürüst muhalefet partileri olmayan bir ülkede seçmenin düşüncesinin de pek önemi yok ya! 2006 sonunda 4 milyar olan bütçe açığı 2007’nin daha ikinci ayında 8.2 milyar lirayı bulmuş. Dişimizi tırnağımıza takarak tutturmaya çalıştığımız faiz dışı fazla ise 2006’nın ocakşubatında 8.5 milyar lirayken 2007’nin ocakşubatında topu topu 3.8 milyar lira olmuş!.. Tabii ki, ocakşubat rakamlarına bakarak 2007 bütçesinin çöktüğünü söylemek yanlış ama... AKP’nin iktidar hedefinin bütçe hedeflerinden önce geldiğini, yani maliye politikasının iplerini gevşetmeye başladığını söylemek mümkün. 2007 bütçesinin ilk iki ayındaki gerçekleşmelere göre: Bütçe gelirlerinde yıl sonu hedefin % 13.6’sı, giderlerde ise % 16.5’una ulaşılmış. Bu durumda yılın geriye kalan kısmında gelirler ile giderler ancak % 8.5 civarında artarsa yıl sonu hedefini tutturmak mümkün olacak.! Bütçe açığı iki ayda yıllık hedefin % 48.6’sına varmış! Bu da AKP’nin seneyi IMF’yle anlaşıldığı gibi bitirebilmesi için bütçe açığı hedefinden geriye kalan % B GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ 2007 Bütçesine Bakın 4 Kasım Sonrasını Görün! lir ki! Malum 2006 bütçesi, TELSİM gibi yüksek özelleştirme gelirleri ve vergi afları nedeniyle bütçe gelirlerinin yükseldiği bir yıldı. Ne var ki, bu tür gelirler bir kereliğine elde edilen sürekliliği olmayan gelirlerdir. Dolayısıyla, 2006 bütçesindeki daralma geçiciydi. 2007’de bu tür gelirler yaratılamayacağı için de açık artacaktır. Öte yandan... 2006, kapanan işyerleri, artan nitelikli genç işsizliğiyle de sorunları yüksek bir yıldı. Bu tablonun AKP’nin 2007’deki seçim yolunu karartmaması büyük ölçüde 2006’daki makro ekonomik verilerin parlaklığına bağlıydı. Bu nedenle birçok harcama kalemi 2006’nın bütçe giderlerine yansıtılmamıştı. “Nerden biliyorsun” diye hiç sormayın! 2006 bütçesi ortada. Kaldı ki bir kamu işyerinde çalıp da 2006’ya ait sağlık giderlerinin 2006 bütçe giderleri arasında yer almadığını bilmeyen kaldı mı ki!! Ocaktan şubata sıçrayan sapmanın önümüzdeki aylarda da sürebileceğini ve.. Gerçekleştiği halde 2006’nın gider hanesinde yer almayan harcamaların 2007 51.4’ü seçime yakın genişletip 4 Kasım itibarıyla da iyice sıkmasına bağlı!! Faiz dışı harcamalar bütçe hedefinin % 14.3’üne, faiz harcamaları da yıllık hedefin 22.6’sına ulaşmış. Faiz dışı harcamalarda fahiş artışların olmaması yukarıdaki savımı doğrularken, AKP’nin seçime doğru muslukları açmayı planladığını da düşündürtmekte. Faiz dışı fazla ise bütçedeki yıllık hedefin % 10.6’sı kadar. Bu da AKP’nin, IMF kadar seçmenini de ürkütmemeye kararlı olduğu izlenimi yaratmakta! 2007’nin bu verilerini 2006’nın ilk iki ayıyla karşılaştırdığımızda ise: Bütçe gelirleri 2006’nın aynı dönemine göre % 3 azalırken giderler % 25.6 artmış.! Faiz dışı harcamalar % 21.9, faiz harcamaları da % 32.8 artmış. Faiz dışı fazla ise, 2006’nın ocakşubat dönemine göre % 55.3 düşmüş. “IMF, AKP’nin bütçe dışına çıkmasına izin vermez” diyenler buyursun bakalım, “Önce iktidar sonra IMF bütçesi” sloganını bu rakamlardan daha anlaşılır ne kılabi bütçesine kaydırılmasının yanı sıra... Kamu personel alımlarının 2006’dan, seçim yılı 2007’ye ertelenmesi nedeniyle 2006 bütçesinde düşük çıkan faiz dışı harcamalarının 2007’de yükseleceğini; 2006’ya ait bazı borçların faiz ödemelerinin 2007’ye kaydırılmasıyla faiz harcamalarında sağlanan rahatlığın, 2007’de devam edemeyeceğini... Dolayısıyla 4 Kasım itibarıyla “pek sıkı” para ve maliye politikalarının uygulanacağı bir dönemin başlayacağını bilmek ve hiç unutmamakta yarar var. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın şubat bütçe verileri öncesinde gazetecilere söylediği; “...Bazı blokajlar yapabiliriz, bazı önlemler alırız, sonra gelişmelere göre bu blokajları kaldırır, bazı önlemler alırız. Bunlar normal şeylerdir” demesi de bu zaten. Unakıtan’ın sözleri IMF’nin “harcamaları kısın” sopasına da bir nevi “endişelenmeyin, 4 Kasım’ı bekleyin” mesajı!.. Malum, IMF’nin “harcamaları kısın” diye bastırmasında: AKP’nin oy kaybetme riski olan reformları askıya alması... Özellikle de sosyal güvenlik reformunu ertelemesinin payı büyük. Sosyal güvenlik reformunun temel hedefi, sermayenin emek üzerinden yüklendiği maliyeti düşürmek olduğna göre IMF’nin seçime kadar beklemeyeceği kesin. AKP’nin IMF’yi nasıl bir havuçla ikna edeceğini derseniz, onu da “bir bilene” sormakta yarar var. turkmini@superonline.com www.turkelminibas.net