04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 MART 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 50 Yaşındaki Avrupa ve Türkiye... vrupa Birliği ellinci yılını pazar günü Berlin’de yapılan törenlerle kutladı. Milyonlarca insanın ölümüne neden olan iki dünya savaşının beşiği olan yaşlı kıtada ikinci savaş sonrası iki umut doğmuştu. Bunlardan biri, değişik etnik grupların birbirlerine saygı ve eşitlik içinde bir arada yaşamalarını öngören Tito Yugoslavya’sı, öteki ise 1957 Roma Anlaşması ile temeli atılan, zaman içinde gelişerek Avrupa Birliği’ne dönüşen Avrupa projesi idi. Yugoslavya projesi feci biçimde çöktü, etnik temizlikten soykırıma kadar uzanan olaylar zinciri ile “Balkanlaşma” bir kez daha, kitle kıyımlarını da içererek yaşandı. Avrupa projesi ise 50. yılında amaçladığı hedeflerden bir bölümüne başarıyla ulaşmış görünüyor. Hele hele iki bloklu sistemin çökmesiyle birlikte, artık yaşlı kıta, eski Yugoslovya parantezi dışında, savaşların odağı olma tehdidini aşmış, barış her zamankinden daha sağlam biçimde kurulmuş, Birlik üyeleri için hudutların sınırlayıcılığı azalmış, büyük bir pazar oluşmuş, eskinin bir araya gelemez denen iki düşmanının temelini oluşturduğu birlik önemli başarılara imza atmış bulunmaktadır. Elli yıllık bu bilançoya bakıldığı zaman Avrupa’nın yarım yüzyılı başarısız geçirdiğini söylemek mümkün değildir. ??? Yine de Avrupa’nın sınırları gibi başarının sınırları da belirsizliklerle doludur. Her şeyden önce, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan, Avrupa’nın çevreleşme sürecinin tersine döndüğünü gösteren belirtiler mevcut değildir. Elli yıllık süre içinde, Avrupa, ne ekonomik ne siyasi ne de askeri güç açısından yeniden merkez olma durumuna gelebilmiştir. Elli yıllık süre içerisinde, küreselleşmenin getirdiği dayatmaların da etkisiyle, sosyal devlet, çalışanların güvenceleri, sağlık ve emeklilik güvenceleri gibi kurumlar büyük darbeler yemiştir ve Avrupa’nın önde gelen ülkeleri bu alandaki kayıplara karşın yine de küreselleşmeye ayak uydurmakta zorlanmaktadırlar. Büyük pazarın gerçekleşmiş olmasına karşın, ne ABD’ye eşit veya yakın değerde bir güç oluşturulabilmiş, ne de dünyanın yeni devi Çin karşısında (daha sonra arkadan gelecek olan Hindistan da var) onlardan daha geriye düşmeyecekleri bir gelişme hızı yakalanabilmiştir. Birliğin üyesi devletlerin bireylerinin daha barışçıl bir ortamda yaşamalarına karşın geleceklerine eskiye oranla daha umutla bakabildiklerini söylemek de mümkün değildir. Avrupalılar, henüz bir anayasa metni üzerinde bile anlaşabilmiş değillerdir ve yakın bir gelecekte anlaşmaları da son derecede güç görünmektedir. Ve nihayet gittikçe yaşlanan Avrupa, bu özelliğinin getirdiği sorunlarla karşı karşıya kalırken, istese de istemese de göçe kucak açmak zorunda kalacak duruma düşmüş bulunmaktadır. ??? Bunlara ek olarak, Avrupalılar hangi değerlerin çevresinde birleştikleri konusunda bile tam bir anlaşmaya varabilmiş değillerdir. Avrupa’nın tutucuları, Hıristiyan değerler kavramında direnerek, Birliğin kapılarını Türkiye’ye kapatmayı öngörmektedirler. Sürecin başında adaylığa davet edilmiş olan Türkiye, şu anda Avrupa’ya elli yıl öncesinden de çok daha uzakta görünmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki AB ülkelerinin kamuoyunda da Türkiye’ye bakış büyük ölçüde olumsuzdur. Ancak bu olumsuz bakışı hiçbir zaman tersine çevrilmesi mümkün olmayan bir süreç olarak görmemek gerekir. Eğer Avrupa evrensel değerlerden hareket edecek ve küresel bir iddiaya sahip olacaksa, Türkiye’ye karşı olumsuz bakışını değiştirmek zorundadır. Avrupa’nın yaşlılığı dolayısıyla, zaten kendisini, hem “öteki”nden koruyan bir kaleye hapsetmesi hem de gelişmeye ayak uydurması beklenemez. Ancak Türkiye’ye Avrupa yolunun açılması, yalnızca Avrupa’nın elinde olan bir husus değildir. Türkiye’nin, bugün işbaşında bulunan iktidarın demokrasi görüşü ve karşı karşıya bulunduğu nüfus patlamasının da daha derinleştirdiği, büyük sosyal ve ekonomik sorunlarıyla AB üyeliğine hazır olmadığını görmemiz gerekir. Bir gerçeği unutmamamız gerekir; AB üyesi olarak ve adaylık görüşmelerinde ilerleyerek sorunlarımızı çözmek düşüncesi gerçekçi olmadığı gibi utanç vericidir. Büyük Kürdistan Projesi... ürkiye’de siyaset Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelmiş durumda. Oysa Türkiye’nin Güneydoğu’sundaki gelişmeler kaygı verici... Kuzey Irak’ta PKK’nin yerleşik konumu, Kerkük sorunu, bağımsız Kürt devletinin kurulma olasılığı karşısında Türkiye’nin nasıl bir politika izlediğini toplum biliyor mu? Kuzey Irak’taki siyasal yapılanma 1991 yılından bugüne dek 16 yıllık bir sürecin sonuçlarını gözler önüne seriyor... Barzani ve Talabani... Bir dönem Türkiye’nin kırmızı pasaport verdiği, el üstünde tuttuğu bu iki kişi, bugün amaçlarına ulaşmak için zaman kolluyor... Amaçları çok açık: “Bağımsız Kürt devletini hayata geçirmek.” Henüz koşullar sağlanmış değil!.. Belirli bir zaman dilimine gereksinimleri var... Kimi zaman yaptığım görüşmelerde ortaya çıkan şudur: Kuzey Irak’taki “Bağımsız Kürt Devleti” projesinin sonuçta ulaşacağı nokta “Bağımsız Birleşik Büyük Kürdistan”dır. Zaten bu konuda ABD’nin de bir projesi yok mu? Geçen yıl Suriye’nin başkenti Şam’da konuştuğum yetkililer, böyle bir projenin yaşama geçmesi için İran ve Suriye’nin hedef alındığını, sıranın Türkiye’ye geleceğini söylemişlerdi... Bir süre önce bir dostum New York’tan Türkiye’ye dönerken uçakta bulunan on kişilik bir grup olan Amerikalılara sormuş: “Türkiye’de nereye gideceksiniz, İstanbul dışında?” Amerikalı grup başkanı şu yanıtı vermiş: “İstanbul’dan Kürdistan’a uçacağız, Diyarbakır’a...” ??? ABD ve AB ülkeleri yaşadığımız Anadolu coğrafyasının büyük bölümünü “Kürdistan” olarak görmüştür... Kuzey Irak da aynı biçimde görür... Ortada Lozan’la birlikte sınırları çizilmiş bir Türkiye vardır ama Anadolu coğrafyasının büyük bölümü “Kürdistan”dır... Leyla Zana’nın ve DTP’li il başkanlarının açıklamalarını dinlediğinizde bu gerçek ortaya çıkar... DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu’nun bir süre önce verdiği açıklama ilginçti... Ne demişti Aydoğdu: “Kerkük’e yapılacak müdahaleyi Diyarbakır’a yapılmış sayarız...” Kürt kökenli bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı böyle düşünürse, Barzani ve Talabani nasıl düşünür? Güneydoğu’yu “Kürdistan toprağı” olarak düşünen kafalar birlikten, barıştan, kardeşlikten, üniter devletten nasıl söz edebilir anlamış değilim!.. Elbet, Kürt aydınlarımızın, siyasetçilerimizin tümü “büyük Kürdistan” hayali kurmuyorlar. Kendi kültürlerini yaşatmanın, kendi dilleriyle konuşmanın, yazmanın, müzik yapmanın en doğal hakları olduğunu söylüyorlar. Bu görüşe saygı duyuyor ve en doğal hakları olduğunu düşünüyorum... ??? Amerikalı öğretim üyesi William R. Polk’un NTV Yayınları’ndan çıkan “Irak’ı Anlamak” kitabını bilmem okudunuz mu? Önemli bir başucu kitabı “Irak’ı Anlamak” bence. Polk, Bush yönetiminin Irak’ı, bölgeyi ve tarihini bir türlü anlamadığını vurguluyor kitabında. Diyor ki: “Çoğu kez keskin iç bölünmeler yaşamalarına rağmen, Kürtler öteden beri bağımsız devlet kurma özlemi içindedir ve son yıllarda bu hayali gerçekleştirmeye yaklaşmış durumdadır. Yardım fonları, Türkiye, İran, Suriye ve Arap Irak kesimiyle ticaret sayesinde, hatırı sayılır ekonomik ilerleme sağlamışlardır. Bu da büyük çoğunluğa bağımsızlık yönünde bir dilekçeye imza atma ve ülkelerini Kürt bayraklarıyla donatma cesareti vermiştir.” Acaba bizim ABD’li “Soros çocukları” bu konuda ne düşünüyorlar? İnanın çok merak ediyorum!.. A T SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTME USTALARI.. İşsizlik günden güne artıyor Mehlika AKGÜN Türkiye’de gizli işsizler ve iş aramayanlarla birlikte 5 milyon 400 bin işsiz olduğunu belirten yetkililer, günlük uygulanan politikalar ve uzun vadede işsizliğin önlenmesine yönelik yapılanmaların olmaması nedeniyle işsizliğin günden güne arttığı görüşünde birleşti. Türkiye İşveren Sendikaları Konferderasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, iş aramayanların sayısının giderek artttığını belirterek “Her yıl çalışabilir nüfus 1 milyon kişi civarında artıyor, isgücü piyasasına 600 bin genç giriyor. 2000 yılında ortalama yüzde 13.1 seviyesinde olan genç işsizlik oranı, 2006’da 18.7’ye yükseldi. Bugün gerçek işsizlik yüzde 29 düzeyinde” dedi. Kentsel kesimde eksik istihdamla birlikte atıl işgücü oranının yüzde 24.6’ya çıktığını dile getiren Kudatgobilik, “Her 4 gençten biri atıl durumda. Özellikle yükseköğrenim mezunu gençler arasında işsizlik yüzde 31.1 ile çok yaygın. Her üç eğitimliden biri işsiz” verilerini kaydetti. Kutatgobilik, Türkiye’deki 1519 yaş arasındaki okula gitmeyen ve çalışmayan gençlerin oranının kızlarda yüzde 44.3, erkeklerde ise yüzde 22.6 olduğunu da belirtti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nden Doç. Dr. İlkay Savcı, Türkiye’de sağlıklı bir işgücü planlaması yapılmadığını belirterek “Gençlerde mezuniyet sonrası nitelikli iş beklentisi ortaya çıkıyor ve gençler yüksek statülü, iyi ücretli işler istiyor. Ancak işverenler ise daha makul ücretle ve daha az vasıflı elemanlarla işlerini yürütüyor. Dolayısıyla eğitim sistemi de işgücü piyasasının taleplerini karşılamakta yetersiz kalıyor” diye konuştu. Üniversite mezunlarının istihdam edilebilme şanslarını artırmak amacıyla sahip oldukları vasıf düzeyini geliştirmek için bir yandan yüksek lisans yapma diğer yandan da aktif işgücü programlarına katılma gibi arayışlar içine girdiklerini anlatan Doç. Dr. Savcı, “Son 5 yılda yüksek lisansa veya doktoraya kayıt yaptıran öğrenci sayısında yüzde 50’nin üzerinde artış oldu. Bu eğilim ‘Ben işsiz değilim, kendimi geliştirmeye çalışıyorum’ düşüncesini yansıtmakta. Bu düşünce gençlerin, işsizliğin olumsuz etkilerine karşı kendilerini savunma stratejisi olarak karşımıza çıkıyor” dedi. İşgücü piyasasında kadına yönelik ayrımcılığın olduğunu söyleyen Doç. Dr. Savcı, “Kadının yeri evidir” düşüncesinin hâlâ toplumda yaygın olduğunu ifade etti. İşsizlik sorununu çözmek için yapısal ve uzun vadeli yönelimlere ihtiyaç olduğunu belirten Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ali Akay: “Bu durum, değişen dünyanın yeni ihtiyaçlarını takip ederek düşünülmeli. ‘Hangi ihtiyaçlara bugün nasıl cevap verilmeli’ sorusunu sormadan, eski ve bildik laflarla ilerlemek mümkün değildir” diye konuştu. Bugün gençlere “Gidin iş arayın” demenin anlamlı olmadığını söyleyen Prof. Dr. Ali Akay, “Üniversite mezunlarının bile işsiz olduğu düşündüğünde sokağa ait satıcılık, otoparkçılık gibi işler yapılıyor ve geçici arayışlarda takılıp kalınıyor. Ortaya çıkan bu durum Tükiye’nin eğitim modelinin yanlışlığından kaynaklanıyor. Bu sonuçlar, kalifiye eğitim vermektense ideolojik bir eğitime yönlenen bir eğitim sisteminin açmazlarını ve çıkmazlarını gösteriyor” görüşünü kaydetti. Susuzluk kâbusu Dünyada her gün 3 bin 800 çocuk su yetersizliği veya kirli su yüzünden yaşamını yitiriyor. Türkiye ‘su fakiri’ ülke olma yolunda hızla ilerliyor ANKARA (AA) Dünyadaki su kaynakları, yetersiz yağışlar, aşırı buharlaşma, mevcut su kaynaklarının tüketimi ve kirletilmesi nedeniyle hızla azalıyor. Bu nedenle 2025’te 2 milyar, 2050’de ise 7 milyar kişinin susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı belirtiliyor. Dünya Su Günü için hazırlanan BM verilerinden derlenen bilgilere göre günümüzde 1.1 milyar kişi, sağlıklı içme suyuna ulaşamıyor. Su yetersizliği ve kirli sulardan kaptığı hastalıklar nedeniyle de her gün 3 bin 800 çocuk ölüyor.Jeoloji Mühendisleri Odası Genel Başkanı İsmet Cengiz, uluslararası kriterlere göre, kişi başına yılda 1000 metreküpün altında su düşen ülkelerin “su fakiri” ülkeler olarak tanımlandığını anımsatarak şöyle konuştu: “Yaklaşık 70 milyon olan ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı, 1600 metreküp. Nüfus artışına ters orantılı olarak kullanılabilir su miktarımızın değişmemesi, göç ile yüksek düzeyde ekonomik etkenler de göz önünde bulundurulursa önümüzdeki yıllarda bu miktar daha da azalacak ve Türkiye, su fakiri ülkeler arasında yer alacak.” Su Vakfı da su kaynaklarının korunmasının önemine işaret ederek şu önerilerde bulundu: ? Türkiye’nin özerk ‘Su Enstitüsü’ veya ‘Su ve Çevre Enstitüsü’ gibi kurumlara ihtiyacı var. Kuraklık izleme ve araştırma merkezi kurulmalı. ? Ulusal su modeli oluşturulmalı. Ülke su kaynaklarının yerüstü ve yeraltı envanterleri çıkarılmalı. ? Türkiye’nin su potansiyelinin sayısal değerleri mutlaka güncelleştirilmeli. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle