06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AĞUSTOS CUMA müzik YORUMLAR İSGALCİYE NÜKLEERE KÜRESELLEŞMEYE KARŞI PARASIZ ÖZGÜR VE ÇEVRECİ BİR FESTİVAL: C ‘ ’ Değil Öyle mi? (...) Orwell’in kitabı gibi kitaplar çok etkili birer uyarıdır, eğer okur kendini beğenmiş tavrıyla ‘1984’ü stalinist barbarlığın sayısız betimlemelerinden sadece biri olarak görür ve burada bizim de söz konusu olduğumuzu fark etmezse, çok yazık.’’ ??? Aslında, bir Almanya’dan hareketle sorabiliriz: Başka türlüsü mümkün mü? Değil. Sadece Bush çetesine veya yakınlarına değil, tüm Batı toplumlarına egemen bu histeri, ancak yaşanan olayların ardındaki gerçek nedenler saklanırsa, kalıcılaşabilir. Serbest piyasa, gerçeklerin saklanması demektir. Fakat, gerçeklerin üzeri baskıyla değil, artık rızayla örtülmektedir. Eğer böyle değilse, bu korkunç sömürünün, yaşanan yağmaların, imhaların, askeri işgallerin maddi nedenleri niçin yok sayılıyor? Bütün bu olanların nedenini, ‘‘kafayı yemiş’’ katil adaylarıyla açıklamak mümkün mü? Başka türlü bakalım: Almanya ihracat rekoru kıracak, ama içerideki talep, yani hayatı yaratan milyonlarca insanın geliri düşecek. Teknolojinin sıçramalı büyümesiyle kanatlanan ‘‘prodüktivite’’, ücretleri iyice geride bırakacak ve ulusal gelirin neredeyse tamamı şirket ve servet gelirlerindeki artıştan oluşacak. Sadece özel yatırımlar değil, kamu yatırımları da yeterince artmayacak... Böyle bir ekonomiye, güvenlik adı altındaki izleyici önlemler yakışmayacak da başka şey mi yakışacak? Zaten Batı’da bir sorun yok: Halk bu tür önlemlere hazır ve istekli. İhracat fazlasının dışarıya reel yatırım ve en önemlisi dünya finans piyasalarına sanal yatırım olarak akmasının, kanlı işgallerin nedeni olduğuna niye inansın? Azgelişmişlerde durum farklı olamaz. O nedenle 82 milyonluk bir ülkede, zihinsel yeteneklerinin ne düzeyde olduğu bilinmeyen 20 yaşındaki ve muhtemelen savaşın ‘‘manyak ettiği’’ çocukların peşinde koşturarak rahat rahat siyaset yapıyorlar. Histeri fırtınası, bu. Tersi olabilir miydi? Müslümanların tanımadığı, ama Batı’nın iyi bildiği bir iğrenç çağın içindeyiz: Cadı avına çıkmış bulunuyoruz, yeni engizisyonlar gündemdedir. cutsay?gmx.net 7 Barış için ‘Barışarock’ HATİCE TUNCER Barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve dayanışmadan yana olanların ‘‘şen sesi’’ Barışarock 2006’ya bir hafta kaldı. ABD müdahalelerine, sendikasızlaştırmalara, paralı eğitime, cinsiyetçi baskılara, ırk ayrımcılığına, yoksulluğa, açlığa, adaletsizliğe, militarizme, özelleştirmelere, küresel iklim felaketine, milliyetçiliğe, nükleer santrallara direnenler 2627 Ağustos tarihlerinde Sarıyer’deki Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı’nda buluşacak. Moğollar’dan, Kurtalan Ekspres’ten Bulutsuzluk Özlemi’ne yılların Türkiye’de rock müziğin öncülerinin yanı sıra genç gruplar da şarkılarını barış için, ‘‘başka bir dünya’’ için söyleyecek. Sponsorsuz, organizatörsüz, yöneticisiz Karşı Festival Barışarock gönüllüleri son hazırlıklarını yoğun bir çalışma içinde yapıyor. BARIŞAROCK GÖNÜLLÜLERİ Beyoğlu’ndaki Karakedi Kültür Merkezi’nde toplanan gönüllüler afiş ve pankartlara son şeklini veriyor; broşürler, basın bültenleri hazırlanıyor, sivil toplum örgütleriyle bağlantılar sağlanıyor. Barışarock gönüllüleriyle söyleşi için Karakedi Kültür Merkezi’ne gittiğimizde gençler ellerinde fırça, masaya yaydıkları bir beze tüm yaratıcılıklarıyla barış dileklerini resimliyordu. Üniversite öğrencisi, işsiz, devlet memuru, müzisyen, ortak noktaları ‘‘dünyada barış için umut etmek’’ ve çaba göstermekti. Barışa inanıyor ve savaş karşıtı her oluşumun içinde olmak istiyorlardı. Hasan Tahsin Yılmaz, 2003 yılında CocaCola firmasının rock festivali düzenlemesine tepki olarak ‘‘Rock şişede durmaz’’ diye ortaya çıkışından bu yana Barışarock için çalışıyor. Baskı işlerinin ayarlanması, matbaaların bulunması gibi işlerle uğraşıyor: ‘‘Barışarock artık çocuğum gibi diyebilirim. Barışarock artık yalnızca CocaCola karşıtlığı mantığını yendi. Çevreye duyarlı, OSMAN ÇUTSAY u yıl dördüncüsü düzenlenen Barışarock, ‘karşı olanlar’ın elbirliğiyle ortaya çıkıyor. 50 bin katılımcının beklendiği festivale Fransa’dan öğrenci sendikaları temsilcileri de konuk olacak. 2627 Ağustos’ta Sarıyer’de yapılacak etkinlikte 29 grup ve sanatçı sahne alacak. B S hükümetlerin baskıcı politikalarına ve sistemin dayattığı her şeye karşı durabilen ve ‘Başka bir dünya mümkün’ diye bağıran bir yapı.’’ Gönüllüler şubat ayından bu yana yaptıkları toplantılarda çok yol almışlar. Dünyanın çeşitli ülkelerinden küreselleşme karşıtlarıyla bağlantı kurmuşlar. BİR BAŞKALDIRI HALİ Bu yıl aralarında Fransa öğrenci sendikalarından temsilcilerin de olduğu yurtdışından küreselleşme ve savaş karşıtları festivali izleyecek. Genç gazeteci Cihat Demirtaş da ilk festivalden bu yana Barışarock için çalışıyor. 2003’te Bakırköy’de stand açıp bilet satmış, şimdi basın ilişkilerini düzenliyor: ‘‘Çekirdekten savaş karşıtıyım. Bizim müziğimizi çalan bu festival için çalışmam kaçınılmazdı.’’ Barışarock’ın ilk gönüllülerinden Özhan Önder, ‘‘kapitalist endüstriyel ilişkilerin müzik üzerindeki tahakkümünden şişelenmeye çalışıldığından’’ söz ediyor: ‘‘Rock’ın temelinde bir başkaldırı hali var. Rock müzik 68’lerden bugüne taşıdığı değerler nedeniyle barış yanlısı. Karşı olduğu savaşa, işgalciye, nükleere, ayrımcılığa karşı olmanın kültürünü bu festivalde birlikte oluşturmak gibi (Fotoğ raf: BA bir derdimiz var.’’ RIŞ ACARL I) Özgür yaratıcılık ’larda Moğollar’la Anadolu rock’ın öncülüğünü yapan Taner Öngür, 1960 2003’te rock müziğin savaş karşıtı ve muhalif duruşunu göstermek üzere bayrak açan Barışarock’ın öncülerindendi. Her yıl festivalin yeniden düzenlenmesi için gönüllülerle birlikteydi. Yine gönüllü, yine toplantılarda, gençlerle fikir üretip çalışıyor. Toplantıların en önemli özelliği, herkes önerdiğini kendisi hayata geçiriyor: ‘‘Barışarock yalnızca bir müzik festivali değil, sivil toplum kuruluşlarının kampanyalarını duyurduğu; belgeselleri, tiyatroları, atölyeleriyle bir barış aktivitesi. İşini gücünü, her şeyini bırakıp uğraşan bir gönüllüler kadrosu sayesinde gerçekleşiyor. Destek adı altındaki sponsorlar bir süre sonra o sanatı kendi reklam malzemesi olarak kullanır hale geliyor. Rock’n Coke’a karşı çıkışımız bu noktadan hareketleydi. İnsanın hayatını biçimlendiren Taner Öngür bir kültür, bir felsefeyle ortaya çıkıyor. Cola sonuçta kahverengi, gazlı bir içecek, ama insanın hayatını biçimlendiren bir kültür, bir felsefeyle ortaya çıkıyor. Gençlerin kafalarında tamamen bir kültür manipülasyonu çalışması yapılıyor. Barışarock, özgür ve alternatif yollar gösteriyor. Kapitalist bir destek olmadan, tamamen gönüllü insanların, bastırılan ve yok edilmeye çalışılan kendi yaratıcılıklarını özgür bir ortamda birlikte ortaya çıkarmasını sağlıyor. Bütçeler, strateji üretenler, yönetim kurulları yok. ‘KENDİNİZİ FARK EDİN’ Renkli, eğlenceli ve insani çalışmalarıyla diğer festivallerle karıştırılmamalı. Hayatın her alanında insanlar biçimlendirilmeye çalışılırken Barışarock ‘Bunlara inanmayın. Kendinizi fark edin’ gibi bir direnme noktası oluyor. ‘Kendi yaratıcılıklarınızı birleştirirseniz ‘müşteri olmaktan başka birer insan olarak bir şeyler üretebiliyorsunuz’ düşüncesi ortaya çıkıyor.’’ Öngür, Barışarock’ın, düzenlenmesinden eğlence ve eylemi birleştiren anlayışına kadar İstanbul’un kültür ortamına farklı bir katkı getirdiğini düşünüyor: ‘‘Kültürsüzlük yoğun bir şekilde yaşanırken kültür faaliyetleri, festivaller, bienaller çok zenginleşiyor. Gerçekten İstanbul, Doğu ile Batı’nın tam ortasında, kendiliğinden gelişen bir şekilde önemli bir kültür başkenti olma yolunda. Barışarock’ın yeri de bu noktada çok önemli. İran’dan, Arap ülkelerinden, Kafkaslar’dan müzisyenler, sivil toplum kuruluşları gelsin, AvrupaOrtadoğu Sosyal Forumu bir şey gerçekleştirelim isterdim.’’ Öngür, rock müziğin piyasasının artmasıyla para kazandıracak reçetelere yönelen genç müzik gruplarına karşı da Barışarock’ı bir alternatif olarak görüyor: ‘‘Rock müziğin bir patlama yapması ‘Tutulanlara benzer biriki örnek yaparsak biz de yırtarız’ gibi bir anlayışa tetikleme getirdi. Direnen müzisyenlerin yanı sıra her yolu deneyecek dürüstlükten uzak insanlar var. Pop piyasasının şu anda rock çoğunluğundan daha dürüst olduğunu söyleyebiliriz. Pop’un kuralları belli, para kazanmak için ortaya çıkıyor. Ama rock’ta ikircikli, ‘biz şöyleyiz deyip başka şeyler yapan’ gibi ikircikli durumlarla karşılaşıyoruz. Kimseyi suçlamak için söylemiyorum, ama aniden para getiren bir sektör; medyanın ilgisi bu durumları ortaya çıkarıyor. Barışarock o yüzden müzisyenlerin de bir direnme noktası, denize düştüğünde sarılacağı bir tahta parçası niteliğini taşıyor.’’ erbest piyasanın mantığına esiriz ister istemez. Büyük bir ikiyüzlülüğün ve hep halının altına süpürülen kanlı kirlerin seyircisi olduk. Tarih, sömürü kanallarını bu kadar belirsizleştirici bir ekonomik sisteme hiç tanık olmamıştı. Aradan zaman geçtikten sonra gelişmelerin seyrine ‘‘uyanabiliyoruz’’. O gelişmelere müdahale etmek için gereken zamanın elimizden kayıp gittiğini de görerek tabii. Ne demek istiyoruz? Çok basit bir soruya yanıt arıyoruz aslında: Bir coğrafyada, diyelim bir ülkeler birliğinde (AB) veya bir zengin ülkede (Almanya ya da Fransa), içeride her ne gerekçeyle olursa olsun güvenlik önlemleri arttırılır, neredeyse her metre kareye bir kamera veya mikrofon yerleştirilirken, bu merkez ülkeleri besleyen yoksul ülkelerde (‘‘azgelişmişler’’) bunun tam tersi önlemler gündeme gelebilir mi? Daha açığı: Almanya veya Fransa ya da İngiltere’de, ‘‘güvenlik hizmetlerinde’’ teknolojinin tüm olanaklarından yararlanılır ve bilişim teknolojisinin, örneğin sadece cep telefonları sayesinde bile herkesin neredeyse öksürüğünü 24 saat aralıksız dinlemek mümkün olurken, bunun tam tersini, örneğin Türkiye’de, bekleyebilir misiniz? Metropollerde temel hak ve özgürlükler halkın rızasıyla kısıtlanırken, aynı hak ve özgürlükler azgelişmişlerde genişletilemez. Eşyanın tabiatına yakışan, budur. Peki, bu işte bir yanlışlık hiç mi yok gerçekten? İngiliz gizli servisine bol bol hizmet verdiği artık kitaplara geçen ve edebi bir başarısı da görülmeyen, çünkü verdiği hizmetlere gerek kalmayan eski bir ‘‘liberal solcu’’ yazarın, George Orwell’in kitabı, 40’ların sonundan beri birçok değerlendirmeye konu olmuştu. Çok övülmüştü. Değerlendirenlerden biri, dünyası Orwell’a çok da yabancı olmayan Erich Fromm’du. Ruhbilim çözümlemelerine geniş yer ayıran ve Sovyet deneyimine hep mesafeli kalmış bu yine de çalışkan düşünür, ‘‘1984 ve George Orwell’’ başlıklı bir yazısında şu uyarılara yer veriyordu: ‘‘Fakat kim Orwell’in betimlemesinde yalnızca stalinizmin yeniden yargılanmasını görürse, çözümlemelerindeki esaslı bir öğeyi gözden kaçırır. Gerçekte Orwell, belki Rusya ve Çin’dekinden daha ağır bir tempoyla, Batılı sanayi toplumlarında da gündemde bulunan bir gelişmeden söz ediyor. 12 Dev Adam’ın Japonya’daki Dünya Basketbol Şampiyonası’nda ikide iki yapmasının verdiği mutluluğun ardından, sorun yumağı arasındaki iplerden birinin ucunu yakalamak zorunda kalmak, doğrusu mutlulukla bağdaşmıyor. 12 Dev Adam’ın mutlaka başarılı olacakları inancının ilk kez potalara yansımış olması, bu spor dalındaki ilerlemenin de somut bir göstergesi. Ama ilerlemenin basketbolla sınırlı kalması da, geriye gitmenin seçkin (!) örneklerine tanık olduğumuz şu günlerde insanı düşündürüyor. Düşünürken de mutluluklarınız değerini yitiriveriyor. ??? Siyasal iktidarların ‘‘cicim ayları’’ ya da eski tanımıyla ‘‘bahar havası’’ dönemleri sona erdiğinde gazetecilere ve dolayısıyla medyaya duydukları kızgınlık, içgüdülerini etkilemede öncelik kazanıyor. ‘‘Nasıl bir ceza keseriz?’’ sorusu ister istemez akıllarına düşüveriyor. Son somut örnek de çizerlerle yazarlara vergilerini ödemede sağlanan kolaylıkları geri almanın yollarını arama girişimi. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Mutluluğun Değeri eserlere ödenen ücretin peşine düşse, muhabir meslektaşlarımızın sömürülmesine de engel olur, ama o taraklarda bezi olmadığı zaten biliniyor. Turgut Özal’ın çırakları olmakla övünenlerin vergi bürokrasisini yeniden hortlatmaya kalkışmaları, geriye gidiş çabalarının yeni bir örneğini oluşturuyor. ??? ‘‘Cevap ve düzeltme hakkı’’ basın meslek örgütlerinin en fazla önem verdikleri haklar arasında. Bir gazetecinin, yaptığı yanlış bilgi aktarımını düzeltmesi, kendisinden beklenen başlıca ödevlerden biri. Ancak doğru ile geçerli arasında son dönemlerde oluşan ve gittikçe açılan makas, zaman zaman gazetecileri de zor duruma sokuyor. 5187 sayılı Basın Yasası’nın en çok Kimileri bu girişimi ‘‘tanınan bağışıklığın geri alınması’’ olarak yorumlasa da gerçek öyle değil. Çünkü Maliye, telifle çalışanlardan yalnız Gelir Vergisi geliri değil, yüzde 18 Katma Değer Vergisi (KDV) geliri de sağlıyor. Telifle çalışanların tek avantajı, defter tutma, levha tasdik ettirme, Gelir Vergisi ve KDV beyannamesi verme zorunluluğundan kurtulmuş olmaları. Anılan vergiler, ödemeyi yapan yayın organı tarafından ödeme sırasında kesilip izleyen ayda vergi dairelerine yatırılıyor. Ücretle çalışanlarınkine benzer bir uygulama. Bu yöntemi bırakıp vergileri bir yıl sonra ve iki taksitte almaya kalkmanın nasıl bir Hazine çıkarı olduğunu (kızgınlık dışında) anlamak zor. Maliye gücüne güveniyorsa, Gelir Vergisi Yasası’nda telif sayılmayan tartışılan biriki maddesinden biri de ‘‘Cevap ve düzeltme’’ uygulamasını düzenleyeni olmuştu. Yürürlükten kaldırılan madde, gönderilecek yazının gönderenin imzasını taşıması koşulunu öngörüyordu. Yürürlükteki madde ‘‘kişi’’ deyip geçiveriyor. Ancak aynı maddedeki son paragraf ‘‘Düzeltme ve cevap hakkına sahip olan kişinin ölmesi halinde bu hak, mirasçılardan biri tarafından kullanılabilir’’ dediğine göre maddede geçen ‘‘kişi’’nin gerçek kişi olduğu anlaşılıyor. Tüzelkişi adına cevap ve düzeltme yapılamaz mı? Elbette yapılabilir, ama ana sözleşmede hangi görevli tüzelkişiliği temsile yetkili kılınmışsa o yapabilir. Son günlerde gazetelerde ‘‘Tekzip Metni’’ başlıklı mahkeme kararlarını okuyoruz. Tekzip, yalanlama demek. Yasadan çıkarılalı yıllar oldu. Artık ‘‘Cevap’’ ya da ‘‘Düzeltme’’ denilmesi yasa emri. Sonundaki imza da ‘‘Keşideci vekili: Av.’’ diye başlıyor. Asilin kim olduğu belli değil. Gazetelerin hukuk bürolarının daha dikkatli olmalarını istemek sizce de gerekli değil mi? Tarihi gar talan ediliyor İstanbul Haber Servisi Toplum Kent ve Çevre Haydarpaşa Dayanışma Platformu, Haydarpaşa Gar Binası ve limanın düzenlenmesini öngören kentsel dönüşüm prjesini protesto ederek, ‘‘üstü örtülü rant projeleri’’ne bir an önce son verilmesini istedi.Platform üyesi bir grup, Haydarpaşa Garı içinde biraraya geldi. ‘‘Koruma Kurulu üzerindeki baskılara son. Kurulun SİT kararı derhal açıklansın’’ pankartı açan grup, ‘‘Anadolu’nun tarihi giriş kapısı kapatılamaz’’, ‘‘Kıyılar halka kapatılamaz’’ yazılı dövizler taşıdı. EŞSİZ ÖRNEKLERDEN BIRI Grup adına basın açıklaması yapan Haydarpaşa Dayanışması Grubu Koordinatörü Mücella Yapıcı, hizmete açılışının 98. yılını yaşayan Haydarpaşa Garı’nın dünya endüstri mirasının nadide örneklerinden olduğunu söyledi. Yapıcı, Kentsel Dönüşüm Projesi adı altında Türkiye’ nin en kârlı gar ve limanının işlevsizleştirilerek kapatılmak istendiğini, kaçak inşai faaliyetlerle Haydarpaşa Garı’na, tarihi dokusuna zarar verildiğini vurguladı. İŞGALE İZİN VERMEYİZ Yapıcı, ‘‘Bu ülkenin yurttaşları olarak İstanbul’un tarihi, doğal ve kültürel zenginliğine sahip çıkarak, bu değerlerin kısa süreli ekonomik çıkarlar uğruna talan edilmesine ve küresel güç merkezlerinin ülkemizi Haydarpaşa üzerinden işgal etmesine izin vermeyeceğimizi bir kez daha yineliyoruz’’ dedi. oerinc?cumhuriyet.com.tr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle