23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 SPOR DÜNYASINDAKİ İLK KADIN MUHABİR OLMANIN GÜZEL VE ZOR YANLARINI ANLATTI C söyleşi SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ AĞUSTOS CUMA Kadın da futbol sever SEVİM ERTEMUR Değiştirmek Değiştirilmek Ulus olma bilincini yakalayamayan antiamerikanizm, Amerikan politikalarına boyun eğmeyi engelleyemez. Kaldı ki, kendi ülkemizden biliyoruz, ulus olma bilinci sınıflar meselesine yükselmediği, uluslararası sermaye ile kapışmadığı sürece emperyalistlerin karşısında dik durmak kolay olmuyor. ??? Ortadoğu’da Türkiye açısından daha başka karmaşık durumlar da vardır. Biz bir yandan emperyalistlerle savaşan direnişçilerle dayanışma içinde olmak, İsrail’e karşı Hamas’ın hükümet ortağı olduğu Filistin’in var olma hakkını savunmak, Lübnan’da hükümet üyesi Hizbullah’ın milislerine saldıran, Lübnan’ı yakıp yıkan zorba İsrail’e karşı çıkmak zorundayız. Ama aynı zamanda İsrail’e yönelmiş ırki ve dinsel nefrete de prim vermemeliyiz. Öte yandan ülkemizde gittikçe palazlanan, savundukları sistem ve yöntem bakımından Hamas’tan, Hizbullah’tan farklı olmayan şeriatçı tırmanışla da amansız bir mücadeleyi sürdürmek durumundayız. Karışık mı? Evet karışık, ama gerçeği görmenin ve değiştirmenin başka yolu yok. ??? Peki, gerçeği değiştirmenin, sağlıklı bir bakışa sahip olabilmenin anahtarı nerede? Sis içinde olduğumuz ve puslu havayı seven kurtlar arasında dolaştığımız kesindir de, anahtarın kayıp olduğu doğru değildir. Anahtarlardan ilki, nerede ve kime karşı olduğumuz sorusuna açık bir cevap verebilmektir. İkincisi ise, gerçeğin değişme, değiştirilme sürecinin, bizzat o sürecin içinde emperyalistler ve taşeronları ile mücadele edenleri ileriye doğru değiştirebileceğini görmektir. Geriliği savunan her akımla ödünsüz savaşarak, bu değişime destek olmak gerektiğini unutmamaktır. ‘‘Hayır, bunlar kapıyı açmaz’’ mı diyorsunuz? Sosyalpolitik gelişmelerde ‘‘garantili hizmet’’ yoktur. Yalnızca olup biteni bilmekte ve gerçeği değiştirmeyi denemekte yarar vardır. guray.oz@cumhuriyet.com.tr G G Sen ne yapışkan kızmışsın! azetelerde spor servisleri ilginçtir. Adeta özerk bir bölge gibidir. Kadına kapalı, erkek egemen bir dünya hakimdir. Erkek erkeğe rahattırlar. Yerine göre şaka, şamata, gırgır yapabilirler, argo konuşabilirler, küfürler havada uçuşabilir. Onun için de karşı cinsten birinin serviste çalışması onları çoğu kez rahatsız eder. Eh bu maço dünyadaki bazılarına göre ise kızlar, kadınlar ne derseniz deyin karşı cins biraz da ‘eksik etek’tir. Açıkçası, sporun beyefendi yazarlarından Ahmet Çakır arkadaşımın deyimiyle de, amiyane kaçacak belki ama biraz hergeleliği gerektiriyor yapılan iş. Ama son zamanlarda gazetelerin hemen hemen her sayfasında spor özellikle de futbol muhabiri hemcinslerimizin röportajlarını görmeye alıştık. Artık hemen hemen hepsi de iyi eğitimli, bir kaç dil bilen, bu arada vitrin için kullanılanları bir kenara bırakırsak pekçok (bana öyle geliyor ama Ahmet Çakır sayının göründüğü kadar çok olmadığını söyledi) kadın muhabir arkadaşımız başarıyla görev yapıyor spor servislerinde... Eminim ki, şimdi ‘‘futbol’’ muhabirliği yapan arkadaşlarım da bilmiyordur bu işin ilk duayenin kim olduğunu. Ben de bilmiyordum. Ama o kadar yakınımdaymış ki: Gül Sökmen... Yıllarca Dünya, Milliyet, Güneş, İnterpress, Show Basın, Olayspor gibi birçok gazete ve dergide çalışan Gül Sökmen, Türkiye’nin ilk kadın futbol muhabiri... Daha sonra istihbarat ve magazin muhabirliği de yapan Sökmen, gazetecilikten hiçbir zaman kopmayan, tam bir basın emekçisi. Emekli olmasına rağmen şimdilerde Kadıköy Belediyesi’nin çıkardığı Gazete Kadıköy’de birbirinden güzel söyleşiler yapıyor. Gazetecilikten büyük zevk duyduğunu sık sık vurgulayan Gül Sökmen, futbol meraklısı bir ağabeyin küçük kardeşi. Eh böyle olunca da tam bir futbol delisi olarak yetişmiş. Öyle ki annesi o çocukken yemek yedirebilmek için ‘‘Bak bu lokmayı da bitirirsen bu hafta Turgay (Galatasaray kalecisi) gol yemeyecekmiş’’ diye onu kandırırmış.Üniversiteyi okurken, 1974 yılında Dünya Gazetesi’nde futbol muhabirliğine başlayan Sökmen, tabii ki meslekte ilk kadın olmanın büyük zorluklarını yaşamış. Erkek arkadaşlarının ‘‘Abi ne işi var bu kadının burada yaa’’ serzenişleriyle sık sık karşılaşmış. Yadırgamalar aslında o dönem hiç de son bulmamış. Bu sevdası uğruna mini eteğini de terk edip sürekli pantolon giymek zorunda kalmış... Bugün yine de futbol muhabirliği yaptığı dönemi özlemle anıyor. Adının baş harflerine aşık. Yani hasta bir Galatasaraylı. Belki kızacaklar okuyunca ama futboldan gelme spor yazarlarını ise hiç mi hiç beğenmiyor. Spor yazarlığının çok ciddi bir iş olduğunu vurgulayan Sökmen’le geçmiş güzel günleri konuştuk... ‘Kadro yapın onu da satalım’ Gazeteciliğe ilk nerede, hangi tarihte başladın? Dünya gazetesinde Bedii Faik’in zamanında başladım. Üniversite birinci sınıftaydım. Stajımı tamamlamak için gidip geliyordum. Bedii Faik beni görüyor. Dünya gazetesini İhsan Altunel’e satacağı dönemler. Gazetede, o dönemde kadın olarak 3 kişi var. Türkan abla muhasebede, temizlikçi Ayşe ve bir de ben varım. Beni görünce dikkatini çekiyor. Bu da kim, demiş. Gazetecilik birde okuyor, burda da staj yapıyor, demişler. İyi bari onu da kadro yapın, onu da satalım, diyor.. Ve böylece bir anda kadrolu oldum. Ondan sonra bana dediler ki, yaa sen hızlı daktilo yazıyorsun spor haberlerini alır mısın? Körün istediği bir göz, allah verdi iki göz. Çok mutlu oldum. Zaten futbol hastasıyım. Ortaokuldayken düşünün Halit Kıvanç maç anlatıyor, 1970’ler ben de dinliyorum. Hemen ona mektup yazdım, ‘‘Futbol muhabiri olmak istiyorum’’, diye. O da bana, ‘‘Bak bunun okulu var’’ diyerek fikir verdi.. Ve gazeteci olmaya karar verdim. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın’a girince tabii solcu oldum. Ama hayalimden vazgeçmedim... Spor muhabirliği derken telefonla haberleri alıyordun yani? Yok canım maçlara gidiyordum. İlk olarak Beşiktaş muhabirliği, sonra da Galatasaray muhabirliği yaptım.. Emekli olana kadar da futbol muhabirliği sürdü mü? Hayır. Dünya gazetesinin satıştan sonra Beyhan Cenkçi Genel Yayın yönetmeni oldu. O da merak etmiş, ya bu kız kim, demiş. Demişler spor muhabiri. Bir süre sonra beni çağırdı. Kıllı bacakları ne yapacaksın, daha güzel bacaklar var, dedi. Beni televizyon muhabiri yaptı. Bu arada gazeteciliğe başlamamın üzerinden 3 yıl geçmişti ve televizyon muhabirliği de yeni yeni şekilleniyordu. Daha yeni TRT kurulmuş, yıl 1977’ler. İlk televizyon muhabirlerinden de biri oluyordum. Çok erkek bir iş Ahmet Çakır (Spor Yazarı) : Futbol ve futbol muhabirliği kuruluşundan bu yana fazla erkek bir iştir. Şimdilerde kadın futbol muhabiri arkadaşlar var. Ama sayıları aslında çok fazla değil. Eğer kıyaslama yapılırsa her alanda olduğu gibi yine de az sayıları. Bin kişide 10, bilemedin 15 kişidirler. Televizyonlarda göründükleri için göz dolduruyorlar. Örneğin Kılıçoğlu kardeşler, Gülengün Altınsay gibi. Ebru da, Banu da Galatasaray mezunu, yani iyi eğitimli, 23 dil bilen insanlar. TRT’de Sabahat yıllardır spor spikerliği yapar. Radikal’de Ebru Köksaldı ağırlıklı olarak Fenerbahçe ile ilgili futbol yazıları yazıyor. Beşiktaş Dergisi’ni çıkaran Çiğdem Işık yine yıllardır bu işin içinde. Ama yine de sayıları az. Çünkü çok erkek bir iş. Dolayısıyla bu gelişmeleri sadece tırmalar boyutta görmek lazım. Meclis’te kadın yok deniyor ya, aslında o bile bizden iyi. Meclis’te 25 kadın milletvekili var. Ama spor muhabirliğine bakınca çok daha perişan durumda. Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin bin 6 üyesinden sadece 10’u kadın. Kısacası durum daha vahim. Bu arkadaşlarımız öncüler. Spor, futbol muhabiri olmak isteyen çok ama kapılar açık değil o kadar. Çünkü iş hergeleliği gerektiriyor. Peki kötü davranan oldu mu? Şöyle oldu. Bir maçı izlemek için gitmiştim. Basın tribününe girdim. Dünya gazetesi için ayrılan sandalyeler vardı. Şansal Büyüka oraya oturmuştu. Ben de gittim, burası benim yerim kalkar mısınız, dedim. Kalktı, kalktı ama arkamdan da, ‘‘Nerden çıktı bu karı ya’’ diye konuştuğunu duydum. Sen bir şey dedin mi? Ne söyleyeyim. O zaman daha çaylağım. Sanki bir suç işlemişim gibi utandım, kıpkırmızı oldum, sesimi çıkarmadım. Çünkü basın tribünü hep erkeklerle dolu ve bir tek ben varım. Ama şimdi nerede görsem, hatırlatıyorum Şansal Beye. O da bana, ‘‘Hadi yaaa öyle mi dedim’’ diyerek gülüyor. O dönemde peki hangi futbolcular var? Mustafa Denizli, Fatih Terim, kaleci Eser, Rasim Kara, Cüneyt Tanman, Şenol hep o dönem oynuyor. Peki futbolcular seni görünce ne tepki verdiler? Daha ilk başlamışım, gazeteden bana dediler ki, ‘‘Madem gazetecisin git Gökmen’le röpörtaj yap.’’ Gökmen’de o zaman Galatasaray’ın en iyi futbolcularından. 9 numara oynuyor. Telefon ettim. Bir, iki. Aaa beni hiç ciddiye almıyor. Baktım olmuyor ben de Cem’le antrenmana gittim. Kendimi tanıttım. Size telefon etmiştim, röportaj yapmak istiyordum, dedim. Bana, ‘‘Aaa sen ne yapışkan kızmışsın’’ demez mi. Ben mosmor oldum birden bire. Ben gazeteci olduğumu anlatıyorum, inanmıyor. Sonra bir yönetici geldi. O, ‘‘Gökmen bak ne güzel artık futbol muhabiri kadın gazeteciler var’’ deyip beni tanıştırdı. Bu kez de o mosmor oldu. Herhalde ünlü olduğu için ona zorla asılan kızlardan biri sanmıştı beni. Bir şey daha anlatayım. Galatasaray kampına gittim bir gün. Coşkun Özarı teknik direktör. Benim çalıştığım dergide o zaman Zuhal diye bir arkadaş var. Tutturdu, ben de geleyim, diye. Ben onu ektim gittim ama fotomuhabiri ekememiş. Bir baktım beraber geldiler. Hatta sizde sayfa sekreterliği yapıyor sanırım, baktım Yunus almış gelmiş. Tabii etten duvar oluştu bir anda etrafımızda. Güzel bir kız görmüşler, eee 20 gündür kamptalar. Derken Cüneyt Tanman koştura koştura geldi. Gül, Coşkun abi seni çağırıyor, dedi. Gittim, ‘‘Efendim Coşkun Bey’’ dedim. Aynen laf şöyle: Sakın bir daha buraya yanına kız alıp gelme. Önce şaşırdım. Sonra ‘‘E, ben neyim’’ dedim. ‘‘Sen bizdensin, alıştık artık sana’’ dedi. Sana asılan oldu mu? İlk başladığım dönemdi. Git antrenman gör, dediler. Üstümde mini erçekler karmaşık ve inatçıdırlar. Aynı zamanda değiştirilmeye müstahaktırlar. İnsanoğlunun sorumluluğu onları değiştirmektir. Ortadoğu’daki etken ve edilgen, savaşçı ya da sığıntı politik güçlere, ortada dönüp duran hile ve desiseye şöyle bir bakın. Kargaşayı, kaosu göreceksiniz. Tablodaki aktörlerin iç içe geçmişliği, tuluatları ya da rol çalmaları ise, durumu daha da karmaşık hale getiriyor. ??? Ortadoğu’ya çıplak gözle ya da dürbünle bakanlar, dürbünün tersini deneyenler, hepsi, hepsi aynı fikirde birleşiyorlar: Bölgede ABD’yi, neoconları, Bush’u seven bir Allah’ın kulu yoktur! Meydanlar ABD emperyalizmini telin eden mitinglere ev sahipliği yapıyor, yollar aşınmasa da öfkeli yürüyüşlerin ayak sesleriyle inliyor. Daha da önemlisi silahlar konuşuyor. Irak’ta direniş bir gün bile susmamıştır. Tam tersine her geçen gün şiddetini arttırma eğilimindedir. ABD’yi sevmeyen Şiiler, bölge çapında ABD ile kıyasıya bir kavgaya girişmişlerdir. Bölgede etkin bir güç olmaya soyunmuş İran ve Hizbullah bu kavgada başı çekiyor. Irak’ta, İran’ın dinsel otoritesine bağlı Şiiler, ABD ile işbirliğini, deyim uygunsa ‘‘geçici yol arkadaşlığını’’ savunuyor, şiddeti direnişçi Sünnilere yöneltiyorlar. Bu çok bilinmeyenli denklem içinde Iraklı Kürtler de, ABD ve İsrail ile işbirliği içinde bir ‘‘ulusal’’ devlet yaratma peşindedirler. Başarı şansını yüksek görüyorlar. Gerçekten de Irak’ın parçalanması, Kürt, Şii ve Sünni ağırlıklı devletlerin ortaya çıkması artık yakın geleceğin bir konusudur. Direniş ‘‘başarıya’’ ulaştığında, yani ABD çekip gittiğinde, parçalanmış Irak, canına okunmuş Ortadoğu zafer kazanmış olacak mı? Doğrusu kuşkuludur. Üstelik bu devletlerin, Kürt devleti dahil, birer din devleti olarak şekillenmesi kuvvetle muhtemeldir. Peki, bütün bunlar, Ortadoğu halklarındaki Amerikan karşıtlığını değersizleştirir mi? Değersizleştirmez. Ama hemen ulaşılabilecek bir zaferi de işaret etmez. Çünkü ‘‘ümmet’’ten ‘‘millet’’e geçemeyen direniş, kalıcı bir zafere kapı açmaz. PROJE İÇİN DESTEK ARANIYOR Şiddete karşı spor FİGEN ATALAY ocuklar, performans Ç baskısından uzak, oyun formundaki sporla şiddetten uzaklaşıyor, başkalarına karşı nazik, hoşgörülü, yardımsever ve dürüst olmayı öğreniyorlar. Oyunumsu sportif pedagojik çalışmaları, Almanya ve Kanada’da uzun yıllardır uygulayan profesyonel judo antrenörü Osman Yanar, bu projeyi Türkiye’de de gerçekleştirmek istiyor. Hiperaktif, çekingen, narsisist ve davranış bozukluğu olan çocuklara da olumlu etkisi olan bu program, ayrıca zekâ geliştirici oyunlar ve sosyal aktivitelerle de destekleniyor. şöyle saptanmış: Sorumluluk duygusu Düşünerek ve denetimli davranış Özgüvenin güçlenmesi Yakın çevredeki insanlara karşı saygı Kendine değer verme duygusu Bedensel ve zihinsel enerjiyi bilinçli kullanma Sürekli ve yoğun yüzleşme yeteneği Dakiklik, motivasyon. Bu programın, Almanya’da halen 600 klüp tarafından uygulandığına dikkat çeken Osman Yanar, bu projeyi Türkiye’de de gerçekleştirebilmek için destek bekliyor. etek var. Dereağzı’nda Fenerbahçe antrenmanına gittim. Cemil Turan ve Alparslan sürekli topları bana doğru attılar. Söyleyin şunlara kale o tarafta, dediğimde de toplar daha çok gelmeye başladı. En sonunda yöneticilerden birisi gelip adeta beni kovdu. Ondan sonra etek giymeyi bıraktım. Daha sonraki dönemde bana alıştılar ve çok saygılı davrandılar. UYUŞTURUCUYA KARŞI SPOR Bu çalışmalarda yer alan programlar şöyle: 4 Okullarda şiddete ve hoşgörüsüzlüğe karşı spor programı (611 yaş) 4 Kızlarda özbenliğine güvenme ve geliştirme çalışmaları 4 Sporla uyuşturucu bağımlılığını önleme çalışmaları (1118 yaş) 4 Sporla şiddete ve uyuşturucuya bağımlılığı önleme çalışmaları (16 yaşından büyükler) Yanar, bu programda sporun amaç değil araç olduğunu vurgulayarak, ‘‘Çocuklar, oynayarak öğrenme ortamında, hiçbir baskıyla karşılaşmadan (yenmek, yenilmek ya da öğrenme zorunluluğu olmadan) yaptıkları pedagojiksportif etkinliklerle özgüven kazanıyor, şiddetten uzaklaşıyor, başkalarına saygıyı öğreniyorlar’’ dedi. Bu çalışmaların çocuk ve gençler üzerindeki olumlu etkileri Soyunma odalarında atlanan haberler Cem Buba o dönemde Dünya gazetesinde, hep o götürdü beni maçlara. Sonra sonra ben tek başıma gitmeye başladın. En çok yardım eden Ümit Aktan’dır. Mustafa Denizli ilk yaptığımız röportajda beni bayağı zorladı. Otellerde süründüm adamla konuşacağım diye. O zaman Altay’ın kaptanıydı. Dediler ki, Altay kampa geliyor git Mustafa Denizli ile röportaj yap. Hiç unutmuyorum Tarabya Oteli’ndeler. Gittim. Ayy afrasından, tafrasından geçilmiyor. Yok çocuklar uyuyacak, yok çocuklar dinlenecekler, diyor. O gün, önce bana kan kusturdu ama sonra iyi bir röportaj çıkardık... İlk sormam gerekirdi belki ama konu konuyu açtı ve sona kaldı. Futbol alanında ilk kadın muhabir olmanın zorlukları desem... Benden önce kadın spor muhabirleri vardı ama onlar atletizm, yüzme vs. o tür sporlarla ilgilenmişlerdi. Ben futbolda ilkim... Ee futbol malum erkek sporu. Koridara giriyorum ama soyunma odalarına gidemiyordum. Bütün haberler aslında soyunma odalarından çıkar ama ben gidemiyordum. Haber atlıyordum ister istemez. Bu sefer de başka yerlerde okuyunca üzülüyordum kendi kendime. Şimdiki kadın futbol muhabirlerini izliyor musun? Nasıl buluyorsun? Önerilerin olabilir mi? Doğan Heper üniversitede hocamdı. ‘‘Efendiler içinden kovulmayacak kadar serseri, serseriler içinden kovulmayacak kadar efendi olursanız iyi bir gazeteci olursunuz’’ demişti. Onların yani futbol dünyasının içinde tabiri caizse serseri olmayı öğrendim ama onların da bana saygılı olmasını sağladım sanırım. Özetle çok laubali olmayacaksın, çok içli dışlı olmayacaksın, işini iyi yapmaya çalışacaksın. Bu her yerde önemli ama futbolda daha da önemli... rojeyi, Almanya ve Kanada’da uzun yıllar uygulayan profesyonel judo antrenörü Osman Yanar, çalışmalarda; en hızlı, en güçlü, en yüksek nitelemeler yerine katılım, çocuğun becerebildiği kadar yapmasını ve yaparken öğrenmeyi ön planda tutuyor. P CESUR SAYGILI Spor programlarının amacı, çocuğun kendisine ve başkalarına karşı Kibar ve nazik Alçakgönüllü Adil ve dürüst Ciddi ve samimi Hümanist ve yardımsever Cesur Saygılı Sağlam karakterli ve Çalışkan olması.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle