Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 “ABD KARADENİZ’E GİRERSE BİR DAHA ÇIKMAZ” C söyleşi AĞUSTOS CUMA VAKİT GAZETESİ SELÇUK’U HEDEF GÖSTERDİ “Yağmacılar Devrimi” MUSTAFA KEMAL ERDEMOL Kışkırtıcı gazete İstanbul Haber Servisi Dinci Anadolu’da Vakit gazetesi, gazetemiz imtiyaz sahibi, başyazarımız İlhan Selçuk’u, ‘‘Başörtüsü düşmanlığını gösterdi’’ başlığıyla hedef gösterdi. Dinci gazete, kışkırtıcı ve saldırgan üslubuyla adeta yeni Alparslan Arslan’lar yaratmaya çabalıyor. Bilindiği gibi, kamusal alanda türban takılmaması kararını alan Danıştay üyelerine ve gazetemize yönelik bombalı saldırıyı gerçekleştiren Arslan’ın arabasında dinci Anadolu’da Vakit gazetesi bulunmuştu. Selçuk’un Hacı Bektaş Veli’yi anma töreninde yaptığı konuşmada türbanın kadının toplumsal yaşamdan dışlanmasının göstergesi olduğunu belirterek ‘‘Türban insan hakkı değildir’’ sözlerini Selçuk’un fotoğraflarıyla yayımlamayı sürdüren dinci gazete, Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mustafa Başoğlu’nun, ‘‘Kuran’dan kaynaklanan dini vecibenin inkârıdır, eğer İslama inanıyorsa tövedinen her kurumun yanında olacağını belirten sözlerini de ‘‘itiraf’’ olarak değerlendirdi. Dinci Anadolu’da Vakit gazetesi 19 Ağustos tarihli sayısında ise Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Genel Başkanı Başoğlu’nun sözlerine yer vererek saldırısını sürdürdü. Dinci gazete, Selçuk için ‘‘Eğer İslama inanıyorsa...’’ gibi, kışkırtıcı ve Selçuk’u hedef gösteren ifadelere yer vererek, adeta ‘‘yeni Alpaslan Arslan’lar yaratmaya çabalıyor’’. ‘GÜNEŞİ GÖREMEYEN YARASALAR’ ‘‘Selçuk, İslamın nurundan rahatsız oluyor’’ cümlesini kullanan gazete, haberinde şu ifadelere de yer verdi: ‘‘Önüne gelenin İslama sataşması, İslamın ışığından duyduğu rahatsızlığı gösteriyor. İslamın nuru bunların gözlerini kamaştırıyor. İslamın nurundan rahatsız olanlar, güneşi göremeyen yarasalar gibi karan LONDRA Middlesex Üniversitesi Politika ve Uluslararası İlişkiler Öğretim Görevlisi, Karadeniz ekonomileri uzmanı Dr. Tunç Aybak, Ortadoğu ve Karadeniz’deki son gelişmeler ile AB konusundaki görüşlerini Cumhuriyet’e anlattı. CUMHURİYET Lübnan trajedisi ile başlasak mı sayın Aybak? TUNÇ AYBAK Lübnan aslında Ortadoğu’nun bir anlamda özeti gibi. Ortadoğu’da olup bitecekler önce Lübnan’da yaşama geçiriliyor. Ortadoğu’daki tüm mezhep ve din ayrılıklarının bir arada olduğu mikrokozma bir alan Lübnan. CUMHURİYET Peki başına gelen bu felaketlerin görünmeyen nedenleri neler? AYBAK Lübnan’da bir cezalandırma yapılıyor, bunu biliyoruz. Söylediğim türde bir denek taşı olma çerçevesinde aslında İran cezalandırılmak isteniyor, Hizbullah ya da Lübnan çok. Mevcut durum ABD’nin doğrudan İran’ı vurmasına uygun değil. Ama Lübnan yıkılıyor haliyle. Lübnan’da 2000’li yılların başından beri dengeler çok değişti. İsrail’in askeri bir güç olarak bu ülkeden nasıl çıkacağı ciddi bir sorun. İsrail 2000’li yılların başında en büyük tokadı Hizbullah’tan yedi biliyorsunuz. CUMHURİYET Lübnan’ın bir denek taşı olduğu belirlemenize katılıyorum ben de. Peki, bu son ‘‘deneme’’den nasıl bir sonuç çıkarmamız gerekir? Lübnan’da ABD müdahalesiyle başlatılmış yeni bir süreç vardı. Suriye’nin adı geçen ülkeyi terk etmeye zorlanmasından söz ediyorum. ABD neden memnun kalmadı kendi lehine geliştirilmiş durumdan? AYBAK Büyük Ortadoğu Projesi’nin demokratikleşme yalanlarıyla gerçekleşemeyeceğini, bu sözümona demokrasilerin (!) silahlı müdahalelerle gerçekleştirilebileceğini anladı belki de. Son zamanlarda bir hayli renklileştirilmiş demokrasi hareketlerine tanık olduk. Eski Sovyet cumhuriyetlerinde, Karadeniz’e kıyı olan ülkelerde. Lübnan’da da Sedir Devrimi olarak nitelendirilen ABD yanlısı bir ‘‘devrim’’ gerçekleşti. Şimdi buradaki temel çelişki ABD’den onay alan bir ‘‘devrimin’’, İsrail kullanılarak müdahaleye uğratılmasıdır. Bu gerçekten ABD açısından çelişkili bir durumdur. CUMHURİYET Rice’ın ‘‘Yeni Ortadoğu’’ deyip durmasını nasıl değerlendirmek gerek? AYBAK Ortadoğu’nun tanımı değişiyor, bu gerçek. Soğuk savaş döneminin Ortadoğu’su farklıydı. Artık sadece coğrafi değil kültürel bir tanımdır. Sürekli de genişliyor. Kafkas ya’dan başlayıp, Asya’nın ortalarına kadar gidiyor Ortadoğu. ENERJİ VE GÜVENLİK KORİDORU CUMHURİYET Karadeniz’in durumu ne olacak peki, bu kadar genişleyen bir Ortadoğu karşısında? TUNÇ AYBAK Karadeniz’in önemi artıyor, bu kesin. Stratejik denklem içinde yeni bir odak olarak ortaya çıktı Karadeniz. CUMHURİYET Neden? AYBAK İki nedeni var. Birincisi Karadeniz’in enerji akışlarının kavşağında bir bölge olması. İkincisi Karadeniz coğrafi olarak Ortadoğu üzerinde bir şemsiye rolüne sahip. Demokratik denilen ‘‘devrimler’’ Karadeniz’de başladı bilindiği gibi. Bu ‘‘devrimlerle’’ birlikte Karadeniz çevresinde Amerikan üstleri açılmaya başladı. Romanya ve Bulgaristan’dan Kırgızistan’a kadar uzayan üsler bunlar. CUMHURİYET ABD’nin Karadeniz’e ilişkin niyetlerinden haberdarız. AB’nin Ankara Büyükelçisi geçtiğimiz ay Karadeniz’de söz sahibi olmak istiyoruz demişti... AYBAK Evet. ABD burada yeni bir enerji ve güvenlik koridoru oluşturmak istiyor. Enerji akımlarının kesintiye uğramadan Batı kapitalizminin merkezlerine güvenle ulaştırılmasını istiyor. Petrol boru hatları ile ABD üslerinin aynı paralellikte ilerlemesi rastlantı olamaz. ABD’nin üs kurduğu alanlar petrol borularının geçtiği alanlar hep. Ortadoğu hâlâ dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahiptir. Dünya, petrol ihtiyacının yüzde 70 ya da 80’ini İslam coğrafyasından sağlıyor. Bu coğrafyada İslam ile ABD arasında sorun çıktıkça, ABD’ye ve Batı’ya petrol akışı zorlaşacak. CUMHURİYET Bu durumda Karadeniz bir alternatif bölge mi oluyor?. AYBAK Evet. Hazar denizi ve Rusya rezerv olarak eşdeğerde olmasa da çok önemli petrol vanaları. Doğrudan İslami coğrafyayla ilgisi yok. ABD’nin petrolde dışa bağımlılığı artmakta her geçen gün. İhtiyaç duyduğu yüzde 70 80 oranındaki petrolü bu bölgeden sağlayacak. Bu nedenle Karadeniz koridorunun önemi gittikçe artıyor. SÖZDE DEMOKRATİK HAREKETLER CUMHURİYET Bu nedenle mi Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerdeki ‘‘demokratikleşme’’ hareketlerine destek veriyor ya da verdi ABD? AYBAK Bu sözde demokratik hareketler yaratma niyetinden gittikçe vazgeçmeye başladı artık. Ukrayna’da Luşenko’nun yüz kızartan yenilgisi, Gürcistan’da Gül Devrimi’nin sonunda oluşturulan hükümetin hiç de demokratik olmayan yöntemleri, Kırgızistan’da Lale Devrimi denen devrime Kırgız halkının ‘‘Yağmacılar Devrimi’’ demesi, bu dışarıdan dayatılan sözümona demokratikleşmelerin vardığı sonuçları göstermesi açısından ilginçtir. Kırgızistan’da durum bir hayli vahim. Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 80’i dış borçlar toplamına eşit. En önemli geliri Rusya’da çalışan Kırgızların gönderdikleri paralar ve ABD üslerinden alınan kiralar. be etsin’’ sözleriyle de açıkça hedef gösterdi. PANELI DE ÇARPITTILAR 18 Ağustos tarihli sayısında Selçuk’un konuşmasına geniş yer ayıran dinci gazete, İlhan Selçuk’un, ‘‘Bilimsel Devrim ve Kemalizm’’ konulu paneldeki ‘‘Mesela, ‘Türban takmak insan hakkıdır’ diye düşünenler var. Türban takmak insan hakkı değildir. Kadını erkekten aşağı gören, insan haklarına aykırı bir fikrin hayata uygulanmasıdır. Kadına ‘Sen günahsın’ dediğin zaman insan hakkı olabilir mi?’’ sözlerine yer verdi. Dinci gazete, Selçuk’un, Cumhuriyet gazetesinin, laik Cumhuriyeti korumayı amaç “Demokratik Devrim” ‘‘Ortadoğu hâlâ dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip. Dünya, petrol ihtiyacının yüzde 70 ya da 80’ini İslam coğrafyasından sağlıyor. Bu coğrafyada İslam ile ABD arasında sorun çıktıkça, ABD’ye ve Batı’ya petrol akışı zorlaşacak.” ‘‘AB, Batı Avrupa bütünleşmesi olarak doğmuş bir hareket ama soğuk savaştan sonra AB Avrasyalaşmaya başladı.’’ CUMHURİYET Beyaz Rusya’da ABD manevraları pek başarılı olmadı. Neden sizce? AYBAK Beyaz Rusya’da daha temkinli davrandı ABD, evet. Çünkü bölgedeki diğer ülkelerde var olan objektif koşulları Beyaz Rusya’da bulamadı ‘‘devrim’’ için. Çünkü Beyaz Rusya’da işsizlik oranı sadece yüzde 1.5. Ortalama maaş 200 doların üstüne çıktı. Halk otoriter de olsa rejimden memnun. Yeni AB üyesi olmuş olan Polonya’da ise işsizlik yüzde 18’lerde. ABD patentli ‘‘demokratik devrim’’ hareketlerinin sonu geldi. Ama ABD’nin Karadeniz’de yayılma niyeti de ortada. ABD yanlısı yeni ‘‘müşteri devletler’’ yani Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Gürcistan bir tarafta, ABD yayılmacılığından açıkça tedirginlik duyan Rusya ile açık olmasa da tedirginlik duyan Türkiye öte tarafta. CUMHURİYET Böyle bir ortamda AB’yi nereye oturtabiliriz? AYBAK Avrupa Birliği 2003 yılında ‘‘yeni komşuluk politikası’’ diye bir politika attı ortaya. Bu politikada da Karadeniz’e verilen önem çok büyük. Avrupa sermayesi Karadeniz’e yerleşmek için can atıyor. Kendi bünyesinde de Karadeniz ülkelerine tam üyelik vermeden ilişki kurmak istiyor. Tabii AB, ABD gibi değil, İstediklerini diplomatik yollardan, koşullu ekonomik yardıma dayanan bir politika ile gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu noktada AB ile ABD arasında uzlaşmaz çelişkiler yok. AB sermayesi ile ABD sermayesi arasında uzlaşılabilir çelişkiler var. AB Batı Avrupa bütünleşmesi olarak doğmuş bir hareket ama soğuk savaştan sonra AB Avrasyalaşmaya başladı. Eğer Bulgaristan, Romanya ve Türkiye AB üyesi olurlarsa bölgesel bir hareket olan AB Avrasya’nın içlerine doğru ilerlemeye başlayacak. Siyasal olarak başkenti Brüksel olarak görülen AB’nin coğrafi eksende başkenti Budapeşte’dir artık. ANLAŞMANIN İKİ ÖNEMLİ SONUCU CUMHURİYET Karadeniz’i konuşurken Montrö Sözleşmesi’ni atlayamayız değil mi? Ne düşünüyorsunuz bu konuda? AYBAK Çok doğru. Soğuk Savaş’ın bitişinden bu yana boğazlar rejiminin küreselleşme ve rekabetler ışığında sorgulanmaya başlanması da ilginç bir gelişme. ABD’nin Karadeniz’de yükselen askeri varlığı boğazlardan geçişlerin ABD açısından önemini arttırdı. ABD, Karadeniz’in kilidinin boğaz olduğunun farkında. Bu ABD’nin resmi siyaseti olmasa da stratejik merkezlerde Montrö rejiminin revize edilmesinden söz ediliyor. Rusya ve Türkiye aslında Montrö’de statükonun devam etmesinde kararlılar. Son zamanlarda NATO’nun askeri tatbikatlarını Karadeniz’e uzatmasına Rusya ve Türkiye itiraz ettiler. Montrö rejimini anlamak için onun ruhuna bakmak lazım. Anlaşmanın iki önemli sonucundan biri Türkiye’nin egemenliğinin boğazlarda restore edilmesiydi. Bu, Türkiye için önemlidir. İkincisi, bu anlaşma Karadeniz’e kıyısı olan devletlerle Karadeniz dışındaki devletler arasında sağlıklı bir denge kurmuştu. Yani Karadeniz’in güvenliği için dış güçleri Karadeniz’den uzak tutmak. Soğuk Savaş döneminde Karadeniz demek Sovyetler Birliği ve Türkiye demekti. Şimdi bu statüko değişime zorlanmaktadır. ABD, Romanya, Bulgaristan, Ukrayna ve Gürcistan gibi Atlantikçileri yanına çekmek istiyor. Anlaşmaya taraf olan ülkelerin revizyon isteme hakları var ama ABD’yi Karadeniz’e bir kere sokarsak, bir daha çıkarmak mümkün olmaz. lığa bürünüp aydınlığa çıkmaktan korkuyorlar. Ne İlhan Selçuk ne de başkaları, başörtüsüne karşı çıkarak böyle bir dini vecibenin ortadan kaldırılmasını başaramayacaklardır.’’ Dinci Anadolu’da Vakit gazetesi, aralarında yazarımız Ahmet Taner Kışlalı ve Gümüşhane Barosu Başkanı Ali Günday’ın da bulunduğu birçok kişiyi hedef göstermiş, Kışlalı ve Günday katledilmişlerdi. Son olarak da Danıştay’a ve gazetemize yönelik de bombalı saldırıyı düzenleyen Arslan’ın aracında Vakit gazetesi bulunmuştu. Söz konusu gazetedeki haberde, kamusal alanda türban takılamayacağı kararı alan Danıştay üyeleri hedef gösterilmişti. TİYATRO DÜNYASINDAN BİR YILDIZ DAHA KAYDI Sanatçı Tuncer Necmioğlu’nu kaybettik Kültür Servisi Tiyatro ve sinema oyuncusu Tuncer Necmioğlu, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Sanatçının cenazesi, Hasdal Kabristanı’na defnedildi. 1936 yılında doğan Necmioğlu, tıp fakültesi ve İTÜ Makine Bölümü’nde öğrenim gördü. Öğrenim yıllarında tiyatro çalışmalarına başlayan Necmioğlu, Arena, Ankara Sanat, Küçük Sahne gibi topluluklarda profesyonel olarak çalıştı. 50. SANAT YILINI KUTLAMIŞTI Necmioğlu, aralarında ‘Hudutların Kanunu’, ‘Kızılırmak Karakoyun’, ‘Pir Sultan Abdal’ ve ‘Kuma’nın da bulunduğu çok sayıda sinema filmi ve dizi filmde rol aldı. Ayrıca 1972 yılında ‘Zulüm’ adlı filmin müziklerini hazırlayan Necmioğlu ertesi yıl ‘Başlık Parası’ adlı filmin senaryosunu yazmıştı. Necmioğlu, 1990 yılında 27. Antalya Film Şenliği’nde ‘Karılar Koğuşu’ adlı filmdeki, 1992 yılında 29. Antalya Film Şenliği’nde de ‘Yağmur Beklerken’ filmindeki rolleriyle ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ ödüllerine değer görüldü. Necmioğlu, 42. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de ‘Yıldırım Önal Anı Ödülü’ aldı. Ödülünü alırken 8 yıldır hazırladığı bir senaryo çalışmasının olduğunu ve 2010 yılından önce ‘Boynu Bükükler’ adıyla film olarak hayata geçirileceğini söyleyen Tuncer Necmioğlu, bunun Yılmaz Güney’e verilmiş bir söz olduğunu da ekledi. S triptease, 1950 sonrasında, benim de hatırlayabildiğim yıllarda, önce Ankara’da, sonra İstanbul’da çalkantılara yol açmıştı. Akile Hanım Sokağı’nın bazı sayfalarında bu sahne gösterisi etkileyici bir anlatımla karşımıza çıkar: Sadi Arslan, ‘‘bir akşam sonra ‘StripTease’ yani ‘SoyunTakıl!’ yahut ‘SoyunTaciz et!’ demeye gelen, dünyaca meşhur, erkeklere takılıp kalan ve taciz eden dans numarasını, Taksim Bahçesi’nde görmek üzere bir arkadaşıyla sözleşmiş ve yer tutmuşlardı.’’ SoyunTakıl, Taksim Bahçesi’yle sınırlı kalmamıştır. Laleli’de yoldan çıkmış bir hizmetçi, romanın kişilerinden ‘‘Cıbıl Gız’’ Ayşe de semtin tutuculuğuna aldırmayarak, her gece kendi kendine bu dansı oynamaktadır... ??? Sadi, arkadaşı, sosyoloji bölümü doçentlerinden Fehmi, yeni zengin İsmail Bey, hep birlikte Taksim Bahçesi’ne giderler. ‘‘Yemek tam bir milyoner ziyafeti’’dir. İçkiler karmakarışık; servis masasında, rakı, viski, votka, ‘‘en pahalı’’ şampanyalar yan yana duruyor. Orkestra başlamış, ışıklar sahneyi aydınlatmış. Çok geçmeyecek, Dört YAZI ODASI SELİM İLERİ İstanbul’da Amerikan Rüyası( ) çalıyor, kız sahnede garip bir dans gösterisi yapıyordu. Bu gösteri, en çok memelerinin yanında, ve arkasındaki püsküllerin müzikal hareketlerine dayanıyordu. O kadar ki, kız da, vücudu da unutulmuş gibiydi. Bu dört püskül, mızıkanın havasına uyarak bazen ayrı ayrı hareket halinde. Bu, hakikaten inanılmaz bir marifet. Bunu nasıl beceriyor?’’ Değişen, Amerikanlaşan ortamda yeni zengin İsmail Bey, ‘‘ağalıktan beyliğe sıçrayan bu Konyalı müteahhit’’ dansözün maskarası olup çıkacaktır. Taksim Bahçesi’nin seyircilerine Amerikan ruhunu çırılçıplak aşılayan Dört Motorlu, Konyalı İsmail Bey’e takılıp kalır. Bu kez oturak âleminin rolleri değişmiştir. Dört Motorlu, İsmail Bey’i oynatmak ister. Oynatırken de soymak. Ceket zorla çıkartılır. O sırada ‘‘iki muzip genç’’ boyunbağlarını çözmekte, dansöze gel gel Motorlu lakabı verilen meşhur dansöz sahneye çıkacak. Sırtında uzun bir pelerin. Sahneden inip biraz dolaşıyor, sonra yine sahneye çıkıyor ve pelerini fırlatıp atıyor. Romandan iz sürelim: ‘‘Çırılçıplak vücudunun üstünde sımsıkı bir balık ağı, yahut file vardı. İki memesinin yanında birer, tam arkasında da iki uzun püskül sallanıyordu. Vücudunun hatları o kadar kusursuzdu ki, yalnız erkek seyirciler değil, kadınlar da gözlerini ona dikmişlerdi. Fakat dikkati çeken, güzellik kadar bu püsküllerdi de. İsmail Bey’in ağzı açık kalmış, bir tarafından, tükürüğü omuzuna akmaya başlamıştı. Bütün vücutlar ve başlar hep ileriye doğru meyletmişti. Hepsinde aç insanların nefis ve tadamadıkları bir yemek karşısında duyacakları hırs ve iştah görülüyordu. Orkestra azgın ve coşkun bir hava işaretleri yapmaktadır. Dört Motorlu onlara kayıtsız kalır. Halide Edip şöyle devam ediyor: ‘‘Nihayet iskemlesini çekince İsmail Bey yere yıkılıyor, kız biraz üstünde durduktan sonra geyikvari sıçrayıp kalkıyor, bir şey olmamış gibi etrafta başka bir ihtiyar arıyor.’’ ??? Laleli’den Taksim Bahçesi’ne, Amerika’nın çılgın dünyası bütün İstanbul’da hüküm sürmektedir. SoyunTakıl’ın yanı başında Rock and Roll, yani Sallan Yuvarlan. Laleli’de yüzyıllık Kırmızı Konak, Harbiye’de Hilton... Romancıya gelince, kararsızlıklar içinde bocalamaktadır sanki. Hangi İstanbul’u savunacak? Çocukluğunun Mor Salkımlı Ev’ini mi, yeni zamanın Amerikanlaşmış yaşama biçimini mi? Boş bir çabayla, eskiyle yeniyi, gelenekçiyle demokratı, ahşapla betonu kaynaştırmaya didinir. Birleşmiş Milletler’i çağrıştıran Birleşmiş Çocuklar, bu ortamda, yarın nasıl bir Türkiye yaratacaklar? Halide Edip sormamayı tercih etmiş... Öneriler: Sözlük / Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü, TDK, 1948.