05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 İSLAM TİCARET VE SANAYİ ODASI BAŞKANI LÜBNAN’A YARDIM İSTEDİ C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER AĞUSTOS CUMA Zirveden barış çağrısı uudi Arabistan ve Türkiye arasında işbirliği zemininin arandığı toplantıda Kamel, kralın Lübnan’a 2 milyar dolar yardımda bulunduğunu hatırlatarak “Yaşınız cepheye gitmeye elvermiyorsa, paranızla destek olun” çağrısında bulundu. Ekonomi Servisi Suudi Arabistan ve Türkiye arasındaki işbirliğinin arttırılması, ekonomik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesi amacıyla düzenlenen toplantıda, İslam dünyasının güçlendirilmesi ve Lüban’a destek verilmesi çağrısı da yapıldı. Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el Suud’un Türkiye ziyareti çerçevesinde, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından Çırağan Sarayı’nda iş yemeği ve toplantı düzenlendi. “GÜÇLERİNİZİ BİRLEŞTİRİN” Toplantıda konuşan İslam Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Saleh bin Abudllah Kamel, Lübnan’da yaşananları hatırlatarak destek verilmesi gerektiğini söyleyerek ‘‘Bizim dışımızdaki alınan kararlar bizlere uygulatılıyor. Yaşınız cepheye gitmeye el vermiyorsa, paranız da mı yok’’ dedi. Kral Abdullah bin Abdülaziz el Suud’un Lübnan’a 2 milyar dolar yardım yaptığını hatırlatarak Türk iş dünyası’nda da barışa katkı sağlamaları gerektiğini söyledi. İki ülke arasındaki ekonomik ve ticari potansiyelin iyi kullanılmadığını belirten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ilişkilerin gelişmesi için vize kolaylığının sağlanması gerektiğini söyledi. Erdoğan, Suudilere yatırım çağırısında bulunan ve 3 milyar dolar civarında olan ticaret hacminin birkaç yılda iki katına çıkacağı öngörüsünde bulundu. Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el Suud da iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin son üç yılda hızla arttığına dikkat çekerek toplantıya katılmaktan memnuniyet duyduğunu dile getirdi. ‘‘İki ülke işadamlarına çağrıda bulunuyorum, ortak projeler geliştirin, güçlerinizi birleştirin’’ diyen Suud, önümüzdeki dönemde ilişkilerin üst seviyelere çıkacağını öngördü. Kral Abdullah’ın salona girdikten sonra konuşmacılar için hazırlanan platforma çıkarak salondakileri selamlaması üzerine, konuklar ayakta alkışladı. Ölü Bebek İle İkinci Eylül eylem aşamasında gerçekleşememiş ikinci bir 11 Eylül girişimi yok. İsrail’in Lübnan işgalinde işlediği suçları kamufle etmeye yönelik ABDABİsrail gizli örgütlerinin düzenledikleri provokasyon eylemi var.’’ İki taraf da aklı bir yana atmış, çok çıplak, açık bir neden sonuç ilişkisini, göbek bağını yok saymaktalar.. Emperyal, petrol çıkarları adına Ortadoğu’da oyanan büyük oyunlar, haritaların kanla yeniden çizilmesi olduğu artık ortaya çıkmış BOP projesi de, yaratılmış canavar terorizm, günümüzde güçlenen radikal İslami terör ve eylemleri de cepheleşen taraflarca görmezlikten gelinmeye çalışılıyor. Bu işin çivisi öylesine çıktı ki... Evrensel hukuk, insan hakları adına ulaşılmış ne kadar değer varsa.. Birlemiş Milletler, demokratik rejimle yönetilen ülkeler siyasi iktidarlarınca çiğnenmesine göz yumulması ile yetinilmiyor... Sonucu, işgal altındaki topraklarda, yoksul Güney’in halklarının ırklar ve dinler ekseninde iç savaş batağına gömülmelerinden ders alan çıkmıyor. Yetmiyor, Irak’ta ırk ve din eksenindeki iç savaşta her gün kanlı çatışmaların, terör eylemlerinin, işkencelerin yaşanması tablosuna, İsrail’in Lübnan’ı işgali ile tüm Ortadoğu ülkelerine yayılması projesi gündeme geliyor. En kötüsü de aralarında kanlı çatışmalarla haritaları yeniden çizilmek istenen ülkelerin siyasi iktidarları, ABD karşıtları ve ABD uşakları olmak üzere iki cephede odaklanıyorlar. Böyle olunca da Lübnan’da Müslüman bebek ölüleri fotoğraf karelerine girerken, İstanbul’da Suudi Kralı için düzenlenen padişah sofraları, Sevda Tepesi’nin pazarlanması, görgüsüz uçaklar, prensler, TIR’larla gelen eşyaların şovu yaşanıyor. Aslında ABD’den yana bir iktidar cephesi oluşturulmaya çalışılıyor. Bu kör dövüşünün ortasında insanca yaşamak isteyen çoğunluk, insanca yaşam adına akıllarını başlarına toplayamıyorlar. Amerikalılar, Avrupalılar, barıştan yana tavır koymuş dünya insanları, ülkemiz insanları, dünyada, ülkemizde, birbiri ile göbekten bağlı bu son ürkütücü iki gelişmeye karşı bile ortak duruşlarını koyamıyorlar.. S Makarem S. Batterjee, N İstanbul’a milyar dolara sağlık kenti önerisi S uudiGerman Hospital Üst Yöneticisi Makarem S. Batterjee, İstanbul’da bir sağlık kenti kurmayı planladıklarını, bunun 1.3 milyar dolarlık bir yatırım olacağını kaydetti. Batterjee, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) Türk ve Suudi işadamlarına Çırağan Sarayı’nda verdiği yemeğin ardından soruları yanıtladı. Türkiye’deki yatırım planlarının sorulması üzerine Batterjee, İstanbul’da, Avrupa ve Ortadoğu’yu birleştiren megakent olacak bir sağlık kenti kurmayı planladıklarını bildirdi. 1.3 milyar dolarlık yatırımın hem çok rekabetçi bir hizmet anlayışına sahip hem de çok konforlu olacağını ifade eden Batterjee, ‘‘Bu sağlık kentinin dünya çapında büyük bir başarı yakalayacağına inanıyoruz’’ dedi. Yatırımın ne zaman başlayacağı sorusuna da Batterjee, ‘‘Başbakan Erdoğan ve Türk hükümeti ile bu konudaki görüşmelerimiz sürüyor’’ karşılığını verdi. Batterjee, ayrıca, Türk şirketleriyle ortaklık planlarının olup olmadığının sorulması üzerine de ‘‘Bu yatırım doğrultusunda Türkiye’de adını şimdi açıklayamayacağım bazı ailelerle, bankalarla ve İslam Kalkınma Bankası ile görüşmelerimiz sürüyor.” SEVDA TEPESİ TARTIŞMASI AKP Ecyad Kalesi’ni unuttu BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el Suud’un Türkiye ziyareti sırasında tartışma konusu olan Sevda Tepesi, Mekke’de bulunan Osmanlı mirası Ecyad Kalesi’nin Suudi hanedanı tarafından yarım milyar dolarlık rant için yıktırılmış olmasını da gündeme taşıdı. Kralı, bugüne kadar Türkiye’yi ziyaret eden devlet başkanlarına gösterilmemiş bir ‘‘itinayla’’ ağırlayan AKP hükümetinin bu konuyu hiç gündeme yansıtmamış olması dikkat çekti. Sevda Tepesi gibi tarihi ve doğal bir zenginlik üzerine mevcut yasal düzenlemeleri hiçe sayarak saray inşa ettirmek için kulis yapan Kral Abdullah’ın bu tutumu, Ecyad Kalesi örneği ile birlikte, Suudi hanedanının rant için tarihi ve doğayı hiçe saydığını stanbul’da Sevda Tepesi’ne inşaat izni isteyen Suudiler, Osmanlı mirası Ecyad Kalesi’ni yıkmışlardı. AKP’nin, Ecyad’ı hiç gündeme getirmemiş olması ise dikkat çekti. İ da göstermiş oldu. Üvey ağabeyi Fahd bin Abdülaziz el Suud’un iktidarda olduğu 2002 yılında yıktırılmış olan, Ecyad Kalesi, iki ülke ilişkilerinde gerginliğe neden olmuştu. Kral Abdullah’ın Türkiye ziyareti sırasında bu konunun hiç gündeme taşınmamış olması dikkat çekti. Ecyad Kalesi’nin iki ülke arasında gerginliğe neden olduğu günlerde, söz konusu Osmanlı mirasının yok edilmesinde, buradan sağlanması öngörülen 534 milyon dolarlık rant peşinde koşan, Fahd’ın en sevdiği karısından olduğu söylenen Prens Abdülaziz’in büyük pay sahibi olduğu ortaya çıkmıştı. Kalenin yıkılıp yerine yaptırılan site için Suudi Arabistan yönetimi 534 milyon dolar bütçe ayırmıştı. Ecyad Kalesi yerine inşaa edilen kulelerden, restoranlardan ve alışveriş merkezlerinden meydana gelen 231 bin 300 metrekarelik ‘‘699’’ sayılı projenin tamamı Prens Abdülaziz’e aitti. Intercontinental Grubu’nun Suudi Arabistan’daki temsilcisi olan Prens Abdülaziz, 2001 yılında da Kâbe’nin önünde uzanan ve metrekaresi 50 bin dolar olan caddeye büyük bir Intercontinental Oteli inşa ettirmişti. UNESCO UYARMIŞTI Suudi yönetiminin kaleyi yıkacağını, yerine otel yapılacağını açıklaması üzerine dönemin Kültür Bakanlığı, UNESCO’ya başvurmuş, UNESCO da 1972 tarihli kültür ve doğa mirasının korunması sözleşmesine uygun davranmaları gerektiğini, Suudi yetkililere bildirmişti. Suudiler de olumlu yanıt vermiş ancak söz tutulmamıştı. edensonuç ilişkisi içinde aralarında kopmaz göbek bağı var. Lübnan’da ABD tetikçisi, AB’nin destek verdiği İsrail’in bombalarının öldürdüğü çocukların fotoğraf kareleri ile İngiltere’de son dakikada önlendiği bildirilen ikinci 11 Eylül terör girişimi arasında tabii ki... Sıvı patlayıcılarla en az 10 uçağa eşzamanlı saldırı düzenleme girişimi, zengin Kuzey, Batı dünyasında radikal İslami terör örgütleri adı altında İslama yönelik öfke ateşini yükseltti. Kalkmayan uçaklar, havaalanlarında önlem alma adına yaşanan işkence, tatile, acil bir işe gitmekte olan uygar (!) Batılının kendinden olmayanlara yukardan bakışını, öfkesini biledi. Ötekiler ve biz ayrımcılığını, kültürler çatışması savaşımını yaratanların ekmeklerine yağ sürüldü. Hiç kuşkunuz olmasın ki sıradan demokrat, Avrupalı, hele de Amerikalıda ötekilere, hele de Müslümanlara yönelik insan hakları ihlallerine duyarsızlıkta patlama yaşanacak. Öte yandan radikal İslami terör örgütleri ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan, insanca yaşamak isteyen dünyanın yoksul çoğunluğu, dışlananlar için seçenek yok. Yoksul Güneylileri giderek daha acımasız bir yaşam bekliyor. Hele de emperyal çıkarlar, petrol oyunları içinde kanlı çatışmaların içine sokulmak istenen topraklarda yaşayanları.. Gerçek şu ki ikinci 11 Eylül terör girişimi, ABD, AB medyası için Lübnan’da yaşananları gündem dışına attı. Zaten suç ortaklığı yapan siyasi iktidarlar yanında, savaş suçlarına duyarsız bir medya sunumu söz konusu idi. İsrail’in yaptılarının çaresiz savunma, olayın asıl suçlu ve sorumlusunun radikal İslami terör örgütleri, Hizbullah, Hamas, arkalarındaki güçler Suriye, özellikle de İran’ın olduğu imajı işleniyordu. Özetle İsrail’in uçaklardan attığı broşürlerdeki propagandanın izinde, ‘‘İsrail bombaları ile ölen bebeklerin katilleri İslami terör örgütleridir’’ gibi bir çerçeve çiziliyordu. Londra’daki operasyon, yine de uygar Batılının vicdanını rahatsız edecek ölü bebek fotoğraflarının gündem dışı kalmasını sağlamış oldu. Bu nedenle de İslami cephede üretilen komplo teorilerine göre: ‘‘Ortada Deutsche Bank’ta ‘Efsane Türk’ Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank’ın ilk Türk çalışanı olmayı başaran Artvinli Metin Yılmaz, sözlük Almancasıyla bankacılık işlemlerini yaptırmaya çalışan Türk işçilere tercümanlık yaptı. Bankada 30 yılın ardından ‘‘Efsane’’ diye anılan Yılmaz, ‘‘İlk zamanlar yabancı çalışanlara yönelik önyargılı yaklaşım benimle birlikte ortadan kalktı. Şu anda bankanın 400 Türk çalışanı var’’ dedi. E ge’nin tütün, pamuk, zeytin üreticileriyle konuştukça... Kozak’ta kesilen yüzlerce fıstık çamına baktıkça içim bulanıyor. Kahvehaneler maden ve inşaat şirketlerinin ofisi gibi çalışıyor. Eldorado tüm mahkeme kararlarına rağmen bazen Koza antetiyle, bazense ona bile gerek duymadan üretime devam ediyor. Yüzlerce yıllık zeytinlikler altın madencilerine, baraj, konut, otel projelerine kurban edilmek için masaya yatırılmış! Kimi köy bir çeşmeye, kimi kanalizasyon yoluna karşılık kabullenmiş kurbanlığı!.. Kimisiyse kızgın, toprağını savunmaktan yana ama... ‘‘Maliyetle satış fiyatı neredeyse başa baş olunca zeytin üretmenin faydası ne’’ diye sormaktan da kendini alamıyor. Aslında, Ege köylüsünün yaşadıkları eski ve bildik bir senaryonun küreselleşmeye uyumlaştırılmış şekli. Malum, Türkiye dünyanın önde gelen zeytin ve zeytinyağı üreticilerinden. Tarım topraklarının neredeyse yüzde 3’ü zeytinlik. Dünyada ağaç sayısında 4’üncü, sofralık zeytin üretiminde İspanya’dan sonra 2’nci, zeytinyağı üretiminde ise 5’inciyiz. Dahası, Türkiye zeytinliklerinde hiç de küçümsenmeyecek kalitede sofralık zeytin ve yemeklik yağ üretilmekte. Ne var ki, aynı Türkiye, tohumluklarda olduğu gibi zeytinyağında da yıl GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ İkinci Büyük Zeytinciye Neler Oluyor? ki sorumluluğu sadece AKP hükümetine yüklemek haksızlık olur. Ulusalyerel çıkar demeden sadece kâr marjlarını yükseltmeyi hedefleyen tüccarların bu söylentilerdeki etkinliğini göz ardı etmemek gerek! Zeytinle uğraşmayanlar unutmuştur ama... Ege’nin zeytin üreticisi, Ege İhracatçı Birliği’nin geçen eylüldeki toplantı gündeminin ‘‘zeytin ithalatının serbest bırakılması’’ olduğunu unutmadı. Kaldı ki, adı ister zeytin, isterse pamuk olsun; dünya pazarında öncü rol üstlenen sektörlerde politika belirlemek ihracat birliklerinin görevi değildir. Olmamalıdır da! Zira, ihracat birlikleri temel hedefi kârını en çoğa çıkarmak olan yerli ve yabancı ortaklı özel kesim firmalarından oluşmaktadır. Zeytinse: En çok Akdeniz ve Ege olmak üzere belli alanlarda yetiştirilen, her yıl aynı oranda ürün alınması mümkün olmayan bir üründür. Küçük ve ortak ölçekli üretim nedeniyle bölge dışından gelenlere de larca patentsiz, marka tescilini yapmadan ihracat yaptığı için zeytinyağı pazarındaki egemenliğini yitirmek üzere! Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da dünyadaki zeytinyağı gereksiniminin önemli kısmı ‘‘dökme’’ olarak tanımlanan Türkiye’nin fason üretimiyle karşılanmakta! AB kendi zeytin üreticisini toplam 6 milyar Avro ile desteklerken bizim Tayyip Erdoğan Hükümeti bırakın desteklemeyi...! Zeytin üreticisini üretimden vazgeçirmek için iptal edilmiş maden işletmelerine bile izin çıkması için her türlü hoşgörüyü gösteriyor!.. Son 26 yıldır tütünde, şeker pancarında, pamukta başlatılan üreticiyi bıktırma politikaları şimdi zeytin ve zeytinyağcılara uygulanıyor. Zeytin ekim alanlarının genişlediği, ürünün elde kalacağı gibi söylentilere şimdi de Türkiye zeytinyağının İtalyan ve İspanyollarınkine göre daha düşük kaliteli ve pahalı olduğu masalı eklendi. Böylelikle, üretici arazilerini elden çıkarmaya ikna ediliyor. Tabii istihdam yaratan bir sektördür. Beslenmeden ilaç sanayiine kadar sonsuz ve sürekli talebi vardır. Dolayısıyla stratejik ürün vasfına sahiptir. Bu nedenle de zeytin üreticisi Türkiye uluslararası spekülatörlerin hedef alanıdır. Ne var ki, Ege İhracatçı Birlikleri bunları bilmesine rağmen zeytin ve zeytinyağının ithalatının serbest bırakılmasında ısrarlı. İhracatta ise şişeleme yerine yine kolaycı bir yöntem olan dökme ihracatın yapılmasından yana. Hem de Gasparini gibi firmalar piyasada boy gösterdiği bir sırada! Gasparini’yi Ege’nin saygın zeytinyağcılarından Murat Narin’e sorduğumda aldığım cevap benim bile dudaklarımı uçuklattı: ‘‘Gasparini zeytinyağında dünyada en büyük tedarikçi firmalardan biridir. İtalyan firmasıdır. 1970’li yıllarda Türk zeytinyağının motor yağı senaryolarını gerçekleştirenlerdir. Yıllardan bu yana hedefi Türkiye’yi tedarikçi tutmak, kilosu bir dolara üreticinin elinden zeytinyağlarını almak’’ diyor Narin ve devam ediyor... ‘‘Komisyon ve tatlı kârlarla kasalarını doldurmak için şimdi oyunun yeni bir versiyonu piyasaya sürülüyor.’’ Senaryo ne kadar bildik değil mi? Sanırsınız, 1919’dan beri hiçbir şey değişmemiş ve bu tür senaryoları bozanlar bu toprakların sahibi değil! Garanti en iyi internet bankası seçildi Ekonomi Servisi Garanti Bankası, Global Finance dergisi tarafından Türkiye’nin en iyi bireysel internet bankası seçildi. Garanti Bankası’ndan yapılan açıklamaya göre banka, Global Finance tarafından yapılan ‘‘Dünyanın En İyi İnternet Bankası’’ değerlendirmesinde, 2000 yılından bu yana altıncı kez üst üste bu ödüle layık görüldü. Garanti Bankası, aynı zamanda ‘‘kurumsal internet şubesi’’ alanında da Avrupa’nın en iyi web sitesi tasarımı ve en iyi yatırım yönetimi hizmetleri ödüllerini aldı. Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Fuat Erbil, ‘‘İnternet bankacılığı alanındaki gelişmeleri yakından takip ederek müşterilerimizin bankacılık işlemlerini en hızlı ve en kolay şekilde gerçekleştirmelerini sağlamaya devam edeceğiz’’ dedi. Dünya trilyon dolara koşuyor Dünya sigorta piyasasına dair hazırlanan Sigma raporuna göre, ABD 1.14 trilyon dolarlık prim toplamıyla sıralamada birinci sırada yer aldı. Japonya 476 milyar dolarla ikinci olurken, 300 milyar dolar net prim toplamıyla İngiltere üçüncü oldu. Raporda ayrıca, dünya sigorta piyasası toplam primlerinin ortalama yüzde 2.5 artarak 3.4 trilyon dolara ulaştığı belirtildi. Kişi başına düşen sigorta primi sıralamasında ise İsviçre 5 bin 558 dolarla başı çekerken İngiltere 4 bin 599 dolarla ikinci, İrlanda da 4 bin 144 dolarla üçüncü sırada yer aldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle