28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 SORUNUN KESİN ÇÖZÜMÜ TÜRK VE RUM TOPLUMLARININ EŞİT EGEMENLİK HAKLARININ TANINMASIDIR C inceleme LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL AĞUSTOS CUMA Rumların inat politikası MÜFİDE ZEHRA ERKİN ‘‘Kıbrıs sorunu’’, Kıbrıs Rumlarının ‘‘Ada’’nın yönetimi konusunda ‘‘tek taraflı egemenlik hakkı’’na dayanarak Yunanistan’la birleşmek (Enosis) amacı ve bu yönlü sürdürülen mücadelelerdir. Bu amaçla, Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin, Kuruluş Anlaşmalarını (ZürihLondra Antlaşmaları) çiğnediler, bu anlaşmalara göre hazırlanan ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası”nı çiğnediler, dolayısıyla BM Yasası’nı çiğnediler; Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs Rum ve Türk toplumları ortaklığına ve Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı ile Kıbrıs Türk Cumhurbaşkan Yardımcılığı rejimine göre kuruldu. 198 madde, 44 bin kelimeden oluşan anayasası ise, Birleşik Krallık Majeste Kraliçesi’nin beyanatı düzeyinde, B. Milletler Anlaşması’nın 102’nci maddesine göre BM Sekretaryası’na tescil ettirildi. Bu nedenle, her iki topluma ayrı ayrı milli topluluklar olarak tanınan eşit hak ve yetkileri, Rum ortak sürekli olarak çiğnemesine değin, bunlar siyasi statü sağlayan uluslararası anlaşma olmaları nedeniyle ortadan kaldırılamadı. Özetle, Kıbrıs Cumhuriyeti, başlı başına bir Rum Devleti olarak kurulmaVe Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın aslının bir eşi ekleriyle birlikte Türkiye’de mahfuz olduğu halde hükümet ve Dışişleri Bakanlığımız Rumları kesinlikle durduramıyor. Kıbrıs sorununun kesin çözüm koşullarından en önemlisi Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının, eşit siyasi egemenlik hakları bulunduğunun salt Türk kamuoyu değil, dünya kamuoyu tarafından da bilinip bilinçlenmesidir. Böyle bir oluşum, ne Avrupa Birliği’nin ve ABD, ne de Kıbrıs Rumlarının veya herhangi bir uluslararası kuruluşun Türkiye üzerinde KKTC nedeniyle süregelen baskı ve siyasi hukuk dışı isteklerini herhalde sona erdirecektir. Daha da önemlisi KKTC çatısı altındaki Türklerin huzur ve güvenlik içinde yaşamasını sağlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adadan çekilmesini dillerine dolayan Rumların kesinlikle susmasına, dolayısıyla ileri günlerin güvenliğinin de sağlanmasına neden olacaktır. Bu konudaki hak ve yetkileri belirleyen ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’ndaki 50. maddeyi’’ belgesellikle buraya almamız mümkündür ve yeterlidir. Ancak, öncelikle her kafadan bir türlü değerlendirilen siyasal egemenlik konusunda bilimsel açıklamalar gerekecektir. Patikler dan birinin, ağzına kadar hem de, gözlükle dolu olduğunu gösterir o fotoğraf. Nazi deliliğinin vurduğu Musevi kıyımında, nedendir bilinmez, katiller gaz odalarına gönderdikleri kurbanlarının gözlüklerini toplayıp, bir odaya yığmıştır. Siz o gözlüğü entelektüel bir yaşamın ya da bir emekçi çabanın aksesuarı sayabilirsiniz. Ama o, Musevi’nin yaşamla bağının daha ölmeden önce kopartıldığını simgeler benim gözümde. ‘‘Birazdan ölecek olana gözlük gerekmez’’ denmiştir gibi gelir bana. Bir yaşam söndürülürken, ayrı bir odaya gözlük koyma ihtiyacı nereden kaynaklanmıştır, h?l? anlamış değilimdir. Canlı bir bedeni ateşe, bir kullanım aracını da koruma altına almak insana özgü gariplik. Dünün kurbanı olan Musevi, bugün, çekilmesine kendisinin yol açtığı ‘‘fotoğraflarda’’ küçücük bebek patiklerinin yer aldığını bilip de dünkü trajedisini nasıl unutabilir? Nazi’nin, kendisinden daha değerli saydığı gözlüğü korumasını bugün nasıl insanlık onuruna aykırı buluyorsa, ki haklıdır, bedenini yok ettiği, ama patikleri ‘‘yaşayan’’ küçük çocuk bedenlerini hangi insanlık onuruna yakıştırabiliyor? Henüz toprağı da yaşamı da yeni yeni ‘‘adımlamaya’’ başlamış Lübnanlı bebeğe minicik ayaklarını korusun diye giydirilen patik, patlayan bombada fırlayıp gitmiştir. Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de, sahile yüzlerce terlik, ayakkabı heykeli yaptı bir sanatçı bundan birkaç yıl önce. Sanki bir yere doğru topluca yürüyen, sadece ayakkabıları ya da terlikleri fark edilen hayaletler geçiyormuş sanırsınız gördüğünüzde. Bir gece yarısı toplanıp gemilere bindirilen, daha sonra topluca öldürüldükleri ortaya çıkan Macar Musevilerinin anısına yapılmış bir hatıra çalışmasıdır bu. O ayakkabı ya da terliklerin sahibi Museviler, yıllar sonra, en az kendileri kadar masum küçücük bebeklerin patiklerinin de bir gün bir gösteride topluca sergileneceğini akıllarına bile getirmezlerdi şüphesiz. Onlar da son yolculuklarına çıplak ayaklarla gitmişlerdi, Lübnanlı çocuklar da. O çocukların tabutları da Başbakan Blair’in önüne atılan patikleri kadar küçüktür. Hiçbirinin birer yetişkin olarak ayakkabı giyecek zamanları da olmamıştır. kemalerdemol@yahoo.co.uk M Londra ve Zürih anlaşmalarına göre kurulan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti yok sayıldı. (Cumhuriyet Arşivi) dı ve bugüne kadar da tek taraflı Rum toplumunun egemenliği altına giremedi. Buna değgin, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Ortaklık Devleti’nin kurulması sırasında, ortaklık hükümeti için Türkler ve Rumlar tarafından ayrı ayrı seçilen bakanlardan, Türk tarafının ‘‘Dışişleri Bakanlığı’’nı Rumlara bırakması, bu konuda yanlış anlayış ve değerlendirmelere neden oldu. Bilineceği gibi, genellikle devletler, uluslararası arenada ve BM’de dışişleri bakanları ile temsil edilirler. Bu alanlarda Kıbrıs Cumhuriyeti adına bir Rum temsilci görenler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin siyasi egemenliğinin, başlı başına Rumların elinde olduğu sanısına kapılabildiler. Doğal olarak, kuruluş anlaşmalarını ve anayasasını titizlikle inceleyenlerin böyle bir yanlışa kapılabilmesi olanaksızdır. Ancak, Kıbrıs Rumları günümüzde de, bu durumdan yararlanmakta bir inat politikası sürdürüyorlar. ‘Kıbrıs hükümeti anayasal değil eto hakkı’’ bir kanun veya kararın bütününe veya herhangi bir kısmına karşı kullanılabilir ve sonuncu halde kısmen veto edilmemiş kanun veya karar, veto edilmemiş kısmının bu anayasanın ilgili hükümleri gereğince ilan edilmek üzere sunulup sunulmayacağı hakkında bir karar verilmesi için temsilciler meclisine iade edilir. Bilineceği gibi, Kıbrıs’taki 1963 RumTürk saldırılarından sonra Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklık devleti organlarından (Temsilciler Ada için sinsi planlar , tüm dünya devletleriyle saKKTC dece ticari değil, doğrudan her yönlü anlaşma hakkına sahiptir. Rumlar ise, henüz kendi statülerine dayanarak bir Rum devleti kurmadılar. Kıbrıs Cumhuriyeti statüsüne dayalı anayasa altında yürüttükleri ilişkiler gayrimeşrudur. Bunu tüm dünyaya özellikle AB’ye göstermek gerekir. Özellikle AB’ye diyorum, çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş antlaşmaları ve bu düzeydeki anayasasında, ‘‘Kısıtlamalar’’daki temel hüküm maddesi bu konuyla ilgilidir ve aynen şöyledir: Madde I Kıbrıs Cumhuriyeti istiklalini, ülke bütünlüğünü ve güvenliğini idame ve teşkilati esasiyesine (anayasasına) riayeti temin etmeyi taahhüt eder. Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devlet ile hiçbir siyasi ve ekonomik birleşmeye tamamen veya kısmen iştirak etmeme vecibesini deruhte eder. Kıbrıs Cumhuriyeti bu bakımdan, gerek birleşme, gerek taksimi doğrudan doğruya veya dolayısıyla teşvik edecek tüm faaliyetlerin memnu olduğunu beyan eder. KISITLAMALAR ÇİĞNENDİ Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Cumhuriyeti statüsü altında tüm kısıtlamaları çiğnediler. AB’nin, Türkiye’ye, Kıbrıs Rumlarına limanlarımızı açması ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bir Rum devleti olarak tanıması konusunda dünya önünde yaptığı baskılar, uluslararası anlaşmalar hukukuna olduğu gibi, BM Yasası’na da aykırıdır. Ve de AB üyelerinin her şeyden önce, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran asil devletlerden birinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunu bilmesi ve bugüne kadar yaptığı bu tür gayrimeşru işlemler ve baskılar konusunda Türkiye’den af dilemesi gerekir. Türkiye ise statüer haklarına dayalı bir devlet kurduğu için KKTC ile ve özellikle 50. maddede belirlenen tüm siyasi, askeri, ekonomik vb. her yönlü antlaşmayı yapmak hak ve yetkisine sahiptir. Ve de Kıbrıs Rumlarının henüz kendi meşru devletlerini kurmadan, Fransa gibi yabancı devletlerle askeri işbirliği anlaşması yapması, üs vermesi gibi durumları da yetkilerine dayanarak önlemesi gereklidir. Özetle, Rumların Kıbrıs’ın bütünü üstünde egemenlik yürütmesi bir an önce önlenmelidir. Kıbrıs Cumhuriyeti bir Rum devleti değildir. Ve Rumların tek taraflı egemenlik iddia ve gösterilerini önlemenin tek alternatifi, bugüne kadar edinilen tecrübeler de gözetilerek bir daha Kıbrıs Rum ve Türk ortaklığına dayalı üniter yapıda bir devletin kurulmamasıdır. Kıbrıs sorununun her yönlü siyasi ve kesin çözümü yan yana iki devlet yani konfederasyondur: Adanın savunması konusunda, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na ekli Kıbrıs CumhuriyetiTürkiye ve Yunanistan arasında ‘‘İttifak Anlaşmaları’’ vardır. Ancak Rumlar ve Yunanistan bu anlaşmları da çiğnediler. Kıbrıs Rumları, Yunanistan ile askeri işbirliği anlaşması yaptı. Böylece, Kıbrıs adasını Türkiye dışında başlı başına kendi stratejik çıkarları açısından kullanmak isteyen AB ve ABD’nin sinsi planları dolayısıyla doğabilecek ileri kavgalar önlenebilir ve Akdeniz barışı yeniden sağlanabilir. ‘‘V Meclisi ve Hükümet), Kıbrıs Türk siyasi yetkililer ayrılmıştır. ‘KIBRIS HÜKÜMETI’ Ancak, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, devletin şekli ve rejiminin ayrıntılı madde ve açıklamaları ve de anayasal ekleriyle birlikte B. Milletler Sekretaryası’na tescilli olduğu için, B. Milletler açısından Kıbrıs Cumhuriyeti tescilli olduğu şekliyle anılır, yazılır ve değerlendirilmektedir, 1963 Rum saldırıları üzerine BM Güvenlik Konseyi’nden 4 Mart 1964 tari hinde alınan kararlarda yer alan ‘‘Kıbrıs Hükümeti’’ deyimi, o günün hükümetinde Kıbrıs Türk bakanlar yer almadığı düşüncesiyle, kararlardaki ‘‘hükümet’’ deyiminin Rumlara değindiği sanıldı. Ne var ki, bu anayasal meşru bir değerlendirme değildir. BM Sekretaryası’na tescil ettirilmiş olan hükümet ki bu Türkler tarafından seçilen ve Rumlar tarafından ayrı ayrı seçilen bakanlardan kurulmuş ve bu anayasal haliyle tescil ettirilmiş olması nedeniyle kararlarda tanımı yapılan hükümet de budur, yanlış değerlendirmelerin gereği ve yararı yoktur. Buraya kadar yaptığım yazılı belgelere dayalı açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, 1983’ten beri KKTC çatısı altında bulunan Kıbrıs Türkleri, tüm dünya devletleriyle, bağımsız ve egemen bir devlet olarak her yönlü ilişkide bulunabilir ve de anlaşma veya Antlaşma yapabilirler. Bu konuları Kıbrıs Rumlarının engelleyebilmesi uluslararası anlaşmalar ve BM açısından olanaksızdır. (*) Prof. Mahmat Beliğ’in Üniversite Öğretim Teksirleri, Uluslararası Teşkilatlar, Uluslararası Anlaşmalar Hukuku, say. 9. (**) A. Gazioğlu, İngiliz İdaresinde Kıbrıs, say. 189. ‘‘O’’ A. Gazioğlu, İngiliz İdaresinde Kıbrıs, say. 240241. atta İncil’inde vardı aklımda yanlış kalmadıysa. Kral Herot, Betelhaym bölgesinde yeni bir kralın dünyaya geldiği haberini alınca iki yaşın altındaki tüm çocukların öldürülmesi emrini vermiştir. Herot, tüm güç sahipleri gibi, davranıp gelişine kutsal anlamlar yüklenmiş bir bebeğin, gelecekte krallığını elinden alacağı kaygısıyla vermiştir bu emri. 28 Aralık o gün bugündür Masumlar Günü olarak kutlanır. Herot’unki o çok bildik tavır olan toptancılık tavrı aslında. Hangisi olduğunu bilmiyorsan, öldürürsün tüm çocukları sorun biter. Ama öyle olmamıştır, marangoz Yusuf ile Meryem’in oğulları bu katliamdan kurtulur. O çocuk hepimizin bildiği İsa’dır. Yusuf da babalığıdır aslında. Yani zalimlikte ustalığı işe yaramamıştır Herot’un. Ama geriye, kendisine rahmet okutacak diktatörlerin kullanması için vicdansız bir yok etme yöntemi bırakmıştır. Bir bakın tarihe ne kadar çok Herot benzeri zalim var, görürsünüz. Kral Herot’un çocuk katliamının nasıl gerçekleştiğini, katliamda hangi dramatik görüntülerin oluştuğunu bilmiyorum. Ama her çağda, her yerde çocuk ölümleri aynı görüntüleri verir. ABD’nin Vietnam’da yarattığı vahşette, küçük bedeninde henüz cinsiyetini ortaya koyacak belirtiler bile bulunmayan çırılçıplak bir kız çocuğunun korku içinde bombalardan kaçarken çekilmiş fotoğrafı nasıl unutulur? Ölen bir çocuktan geriye ne kalır? Ya emziği, ya o küçük bedenini sarıp sarmalayan elbiseleri, ya da küçük mü küçük patiği. Küçük insan yavrularının, onu deli gibi sevenlerde bıraktığı acı bir yana, şu dünyada bırakabileceği bunlardan ibarettir sadece. O nedenle geçen hafta İsrail’in kınandığı gösteride İngiltere Başbakanı Tony Blair’in ofisinin önüne yüzlerce patik fırlatılması önemlidir. Lübnan’da bombalanmış evlerin altında cesetleri parçalanmıştır çocukların ama patikleri sağlam kalmıştır her nasılsa. Lübnan trajedisinin akıllardan silinmeyecek fotoğrafıdır bu. ??? İkinci Dünya Savaşı’nda Alman faşistlerinin kurbanı olan Musevilerin ölüme yollandığı kamplardan birinde çekilmiş bir fotoğraf vardır ki, onu tam da şimdi anımsamak durumundayız. Odalar Newsweek: Türkler AB’den sıkıldı ANKARA (ANKA) Türkiye’de AB üyeliğine desteğin ‘‘hızlı bir şekilde düştüğü’’, AKP’nin siyasi tabanının da ‘‘süreçten sıkıldığı’’ belirtildi. AKP’nin AB sürecinden siyasi çıkar sağlayamayacağını gördüğü, bunu üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da milliyetçiliğe döndüğü ileri sürüldü. Newsweek dergisinin son sayısında Owen Matthews imzalı makalede, Türkiye’de AB üyeliğine destekte büyük düşüş yaşandığı belirtilerek nedenleri irdelendi. Türklerin, Kıbrıs konusunda daha fazla ödün istendiği duygusuna kapıldığı belirtilen makalede, ‘‘Ulusal onurun yara alması birçok Türk’ün AB hayalini yerle bir etti’’ görüşüne yer verildı. Makalede, asıl isteksizliğin 80 bin sayfalık AB’ye uyumun neden olacağı ‘‘devasa faturalardan’’ kaynaklandığına işaret edildi. Makalede, ‘‘Avrupa bir zamanlar bir şeker dükkânıydı ve Türkiye yüzünü cama yapıştıran hevesli bir çocuktu. Sadece iki yıl önce Türklerin yüzde 70’inden fazlası üyeliği zenginlik, sağlık ve özgürlük getireceği gerekçesiyle destekledi. Ancak müzakerelere birkaç ay önce başlamışken AB’ye destek yüzde 43’lere düştü’’ denildi. ‘KOBİ’LER DE HEVESLERINI KAYBETTI’ Makalede, KOBİ’lerin de ‘‘sessizce’’ üyelik konusundaki heveslerini kaybettikleri ifade edildi. ‘‘Birçok Türk müzakerelerin çökmesine izin vermenin ciddi bir ekonomik şok yaratacağını anlıyor’’ denilen makalede, İngiliz milletvekili Daniel Hannan’ın, ‘‘Artan sayıda insan TürkAB üyeliğinin gerçekleşmeyeceğini fark ediyor ancak illüzyona sarılıyor’’ sözlerine ve AB’li bir diplomatın, ‘‘AB üyelik hedefi yok olursa Türkiye içe dönük milliyetçiliğe kayabilir’’ endişesine de yer verildi. Anayasanın maddesi yok sayıldı kaydına dayanarak önce, 1975’te ‘‘Kıbrıs Türk Federe Devleti’’ni kurdu. Rumlara da kendi federe Rum devletini kurmalarını ve daha sonra ‘‘dış işleri’’ndeki egemenlik haklarını ortaklaşa kullanmak için anlaşma çağrısı yaptılar. Ne var ki Rumlar, KTFD’yi tanımadıkları gibi, kendi federe devletlerini de kurmadılar. Böylece, Kıbrıs Türk tarafı sadece içişleriyle egemenlik, yani basit devlet statüsünde kalamazdı, 50. maddede yer alan hak ve yetkilerini de anayasasına almak suretiyle 1983’te KKTC’yi bağımsız ve egemen bir devlet olarak kurdu. Türkiye, Kıbrıs Türk toplumunun her yönlü anayasal hak ve yetkilerini koruyup yaşatmayı, kabul ve garanti eden bir devlet olarak, KKTC’yi derhal tanıdı. Anayasasındaki 50. maddeyi olduğu gibi buraya almamız mümkündür ve siyasi eşitliğin nitelik ve niceliğini aydınlatacaktır. Aynen şöyledir: Mad. 50 Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan Muavini Temsilciler Meclisi’nin aşağıdaki konularla ilgili herhangi bir kanun veya kararına veya onun herhangi bir kısmına karşın kesin veto hakkına ayrı ayrı veya müştereken sahiptirler: a Yunanistan Krallığı veya Türkiye Cumhuriyeti’nin ikisinin birden katıldığı milletlerarası teşekküller ve İttifak Anlaşmalarına Cumhuriyetin katılması müstesna olmak üzere dışişleri. Bu bend amaçları bakımından ‘‘Dışişleri’’ aşağıdaki konuları içine alır: (i) Devletlerin tanınması, diğer memleketlerle diplomatik ve konsolosluk münasebetlerinin tesisi ve bu münasebetlerin kesilmesi. Diplomatik temsilcilere agreman ve konsolosluk temsilcilerine exequatur verilmesi. Dışişleri hizmetinde bulunan hususi temsilcilerin ve konsolosluk temsilcilerinin yabancı memleketlerde görevlendirilmeleri. Dışişleri hizmetinde olmayan şahısların yabancı memleketlerde diplomatik temsilci veya konsolosluk temsilcisi olarak herhangi bir göreve tayin ve gönderilmeleri ve dışişlerinde olmayan şahısların hususi temsilci olarak yabancı memleketlerde görevlendirilmeleri, (ii) Milletlerarası anlaşma, sözleşme ve antlaşmların akdi, (iii) Harp ilanı ve sulh akdi, (iv) Cumhuriyet vatandaşlarının ve menfaatlerının yabancı memleketlerde korunması, (v) Cumhuriyet vatandaşlarının yabancı tabiyetini iktisapları ve yabancı bir hükümetin görevini kabul etmeleri veya hizmetine girmeleri, b Aşağıdaki savunma konuları, (i) Silahlı Kuvvetlerin terkibi ve vüsati ve bu kuvvetlere ayrılacak tahsisat, kadrolara tayinler ve bunlardaki terfiler, (ii) Harp malzemesinin ve herhangi nevi patlayıcı maddelerin ithali, (iv) Müttefik memleketlere üsler verilmesi ve diğer kolaylıklar tanınması, c Aşağıdaki emniyet konuları, (i) Kadrolara tayinler ve bu konulardaki terfiler, (ii) Kuvvetlerin dağıtımı ve yerleştirilmesi, (iii) Fevkalade tedbirler ve sıkıyönetim, (iv) Polis kanunları. Yukarıdaki (c) bendi gereğince veto hakkının polis ve jandarmanın normal çalışmasını ilgilendirenlerin dışındaki, tüm istisnai tedbir ve kararları kavradığı belirtilir. U David Grossman luslararası hukukta yazılı tanımlara göre, bir devletin egemenliği demek uluslararası hukuk alanında ‘‘hak ve vecibe’’ yaratan anlaşma yapmak veya bu gibi anlaşmalara ‘‘taraf’’ olarak katılma yetkisine sahip olmak demektir. Her ne kadar, anlaşma yapma hakkı sadece tam egemen devletlere değil, basit veya ortaklık anlaşmasında yer almışsa, federe devletçiklere de tanınabilirse de, burada işaret edilen yetki, ‘‘hak ve vecibe’’ yaratan anlaşmalarla ilgilidir.Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet şekli Kıbrıs Türk ve Rum toplumu ortaklığına, rejimi ise Rum cumhurbaşkanı ve Türk cumhurbaşkanı yardımcılığı rejimine göre kurulduğu açıklanmıştır. Ortaklık devleti anayasasındaki 50. madde de bu konudaki hak ve yetkiler, ‘‘ayrı ayrı veya müşterek kullanılabilir’’ kaydına dayandığı için (eşit hak ve yetkiler) 1963 Rum saldırıları ve 197374 Enosis ilan etmelerinden sonra, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklık devletinin hükümeti, kâğıt üstünde yazılı ve BM Sekretaryası’na tescilli kaldı. Kıbrıs Türk toplumu burada belirttiğim, ‘‘ayrı ayrı kullanma’’ Barışçı yazarın oğlu savaşta öldü KUDÜS (AA) İsrail’in önde gelen yazarı ve barış eylemcisi David Grossman’ın İsrail ordusunda görev yapan oğlu Uri Grossman’ın Lübnan’da öldüğü bildirildi. İsrail ordusundan yapılan açıklamada, 20 yaşındaki Uri Grossman’ın Lübnan’a yönelik kara harekâtında tanksavar füzesinin isabet etmesi sonucu öldüğü belirtildi. İsrail’in önde gelen yazarı David Grossman, Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Amos Oz ve yazar A.B. Yehoshua, Ehud Olmert hükümetine ‘‘Lübnan’a yönelik saldırılara son vererek derhal ateşkes ilan etmesi’’ çağrısında bulunmuştu. Grossman ve diğer yazarlar, İsrail’in yüksek tirajlı Haaretz gazetesinde yayımladıkları açık mektupta, İsrail hükümetine acil ateşkes çağrısı yapmakla birlikte, Hizbullah örgütüne karşı askeri harekâta destek vermişlerdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle