05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AĞUSTOS CUMA bilim/vaziyet Yağmur Ekim RUHSAT DIŞI İLAÇ KULLANIMI C TRT’nin Vekili için muhasebeye talimat gönderdi. Sonuçta 15 bin yeni lira Ali Güney’in banka hesabına yatırıldı. Güney, Belçika dönüşü anasının ak sütü gibi helal olan bu parayı harcamaya başladığı gibi, daha önce sicili bozuk olan mali yardımcısının bir komisyon vasıtasıyla sicili de düzeltildi. Bugüne dek TRT defalarca vekâletle yürütüldü ve yasal gerekçe olmadığı için vekalet edenlerden hiçbiri bu tür bir girişimde bulunmadı. Kısmet, eski imam ve daha sonra Teftiş Kurulu Başkanlığı da yapan Ali Güney’inmiş! Ali Güney çevresine ‘Vallahi olaylar ben yurtdışındayken gelişti, herhangi müdahalem yok’ dese de akla şu fıkra geliyor: Adamın biri yüzlerce kaçak saatle yakalanmış. Gümrükçü ‘Bunlar Birliğimizin adı ‘‘Fiyasko Birlik’’ olarak değiştirilmiştir. Kürdistan Teali Cemiyeti’nin desteğiyle gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Bu cemiyet isyandan önce resmen dağılmış, yerine Kürt Bağımsızlık Komitesi kurulmuştu. Bu komite İngilizlerle bağlantı kurarak anlaşma yapmıştı.’’ Nurer Uğurlu isyanın başlaması, yayılması, bastırılması; isyancıların yargılanması sürecini ayrıntılarıyla inceledikten sonra şöyle diyor: ‘‘Şeyh Sait isyanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. İsyan nedeniyle çıkartılan Takriri Sükun Kanunu, Türk Devrimi’nin önünü açmıştır. Bu yasayla Milli Mücadele Dönemi (19191925) bitmiş, Türk Devrimi Dönemi (19251934) başlamıştır. Siyasal ve sosyal hayatta çok önemli yenilikler bu dönemde yapılmıştır.’’ Uğurlu, günümüze ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: ‘‘Bugün PKK’nın köklerini Şeyh Sait isyanında aramak yanlış bir tarihsel değerlendirme olmamalıdır. Dün Şeyh Sait’te odaklanan Kürt milliyetçiliği bugün Abdullah Öcalan ve arkadaşları tarafından sürdürülmektedir. Türkiye’nin siyasal ve toplumsal gelişiminde Kürt milliyetçiliğini gözden uzak tutmak, çok yanlış bir değerlendirme olur.’’ 17 Sağlık kumarı REYHAN OKSAY alp ritminde orta şiddette seyreden bir düzensizlik ani ölüm riskini de beraberinde getirir. Bu gibi hastalara aritmi (düzensiz kalp ritmi) tedavisinde kullanılan ilaçların verilmesi uygundur; böylece bu risk ortadan kalkar. En azından 1980’li yıllara kadar böyle düşünülüyordu. Ne var ki söz konusu bu ilaç yaşam kurtaracağına çok sayıda yaşama mal oldu, çünkü ilaç ilk başta şiddetli aritmisi olan hastalar üzerinde denenmişti ve resmi kurumlar ilaca ruhsat verirken yalnızca şiddetli aritmi vakalarında kullanılmasını önermişti. İran koyun kopyalamış. Orada koyun çok değil miydi? K D oktorların ilaçları ruhsat dışı kullanımı (off label ilaç kullanımıdüzenleyici otoritelerin verdiği ruhsatta yazılı olan durumların dışında ilaç kullanımı) bazı durumlarda yaşam kurtarırken, bazen de hastanın ilaçtan zarar görmesine neden oluyor. Sonuçta, ilacın hiç beklenmedik bir şekilde, ölüm riskini ikiye, hatta üçe katladığı görüldü. Bu deneyler, bugün Tucson’daki Arizona Üniversitesi’nde farmakolog olarak görev yapan Raymond Woosley’in liderliğinde yürütülmüştü.Woosley, "Doktorları bu ilaçları hastalarına vermemeleri yönünde ikna etmek uzun zamanımızı aldı, çünkü araştırma sonuçlarına inanmak istemiyorlardı" diyor. Zaman içinde söz konusu kalp ilaçlarının 50.000 kişiyi öldürdüğü ortaya çıktı. Woosley, "Bu çok yüksek bir rakam. Beklerdim ki insanlar bu olaya daha büyük tepki göstersinler…" diyor. Bu, ilaçların ruhsatlarında belirtilen durumların dışında kullanılması durumunda neler olabileceğini gösteren tipik bir örnektir. Kalpilacı skandalının üzerinden 20 yıl geçtikten sonra aynı şeylerin tekrar yaşanmayacağı düşünülüyordu.Bu yılın başlarında yayımlanan bir rapora göre ABD’de kullanılan ilaçların beşte biri, hastanın spesifik şikâyetinin tedavisi için ruhsat almış bir ilaç değil. Daha da önemlisi rapor, doktorların ilaç tavsiyelerinin dörtte üçü bilimsel temelden yoksun. Woosley bu konuda şöyle konuşuyor: "İlaçların mutlaka yarar sağlayacağı beklentisine girmenin yanlış olduğunu düşünüyorum.Bu inancım her gün biraz daha pekişiyor." Bir görüşe göre ilaçların ruhsat /etiket dışı kullanımı bir çeşit insan deneyidir. Fakat kurallarına uygun tıbbi deneyler gönüllüler üzerinde yapılır ve elde edilen sonuçların dikkatli bir şekilde kayıtları tutulur. Oysa doktorlar hastalarına ilaç yazarken, ruhsat dışı ilaç önerdiklerini hastalarına söylemezler ve ilaçlardan kimin yarar sağladığını kimin zarar gördüğünü araştırmak zahmetine de katlanmazlar. Kaldı ki ilaçlar bu şekilde yıllarca ruhsat dışı kullanılır ve kimse sonuçlarını kontrol etmez. Bu da, hastaların ruhsat dışı ilaç kullanımı nedeniyle ölüm riskiyle burun buruna yaşadıkları anlamına gelir. "Bu konuda garanti verebilirim" diye konuşan Woosley, "Bütün ilaçlar zarar verebilir" diyor. Peki bu durumda doktorlar, yararlı olup olmayacağını bilmedikleri halde bazı ilaçları ruhsat dışı kullanmakta niçin ısrar ediyorlar? Bu soruna nasıl bir çözüm getirilebilir? İLAÇLARDA DENETİM MEKANİZMASI Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) veya İngiltere’deki İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurulu gibi ilaç kullanımını düzenleyici otoriteler, ilaç şirketlerinin spesifik bir hastalığın tedavisinde kullanılacak bir ilacın güvenilirliğini ve etkisini kanıtlamak için çok ciddi klinik deneyler yapmasını şart koşar. Daha sonra bu kurumlar ilaca ve ruhsatına onay verir. Böylece ilacın nasıl kullanılacağı, kimin kullanacağı, hangi dozda kullanılacağı belirlenmiş olur. Fakat bu kurallar bağlayıcı değildir. Doktorlar, çok az istisna dışında, ilaçları istedikle ri gibi önerebilirler. Profesör Dr. Yankı Yazgan doktorların ruhsat dışı ilaç kullanmasını şu gerekçe ile açıklıyor: "Doktorlar, hastalarının zarara uğramasını önlemek ve gelişmelerine engel olan durumları ortadan kaldırmak amacıyla ruhsatta belirtilen sınırlamalar dışında ilaç kullanabilirler. Bu yetkiyi kullanırken hastanın tedavisiz bırakılmasından doğabilecek zararları ve bu alanda yapılmış bilimsel yayınlardaki bilgileri göz önüne alırlar." Pek çok vakada doktorların da elinde çok fazla seçenek yoktur. Prospektüs dışı kullanıma bir örnek, hamileler, bebekler ve çocuklar gibi üzerinde çok fazla deney yapılmamış bir yaş grubuna ilacın verilmesidir. İLAÇSIZ BIRAKMAMA BAHANESİ Bu tür ruhsat dışı kullanılan ilaçların, hastanın sorununa çözüm getireceği konusunda kimsenin kuşkusu yoktur; burada önemli olan güvenlik ve dozaj konusudur. Kaldı ki spesifik bir hastalık için geliştirilen bir ilacın başka bir hastalığın tedavisinde kullanılması önceden kestirilmesi olanaksız sonuçlara yol açabilir. İlaçların bu şekilde kullanılması genellikle ağır bir hastanın standart tedavilere cevap vermediği durumlarda veya ruhsatlı bir ilacı bulunmayan nadir görülen hastalıklarda söz konusudur. Ancak bir ilacın prospektüsünde yazılan durumların dışında kullanılması bu yukarıdaki istisnalar ile sınırlı değildir. Şöyle ki spesifik bir hastalık için ruhsat dışı bir ilacın en iyi seçeneği oluşturduğu durumlarda, o hastalığı tedavi eden ilaca resmi kurumlar henüz ruhsat vermediği için hastayı ilaçsız bırakmak doğru mudur? Bazı ilaçların ruhsat dışı kullanılması için doktorların elinde sağlam gerekçeleri var. Yine de bir ilaç spesifik bir hastalık veya spesifik bir hasta profili için onaylanmamış ise, doktorlar o ilacın yararlı olup olmadığını, hangi dozda kullanılması gerektiğini nasıl bilecek? Doktorlar ilacın misoprostol gibi yaşam kurtarıp kurtarmayacağını veya aritmi ilacı gibi zarar verip vermeyeceğini nasıl bilecekler? TRT’DE uzun yıllar ‘‘teknik’’ alanda sorumluluk üstelenen bir dostumuz, TRT Genel Müdür vekili eski imam Ali Güney’e Başbakanlık tarafından yapılan ‘‘idari’’ bir işlemden söz ediyor: ‘‘TRT’ye Ağustos 2004’ten bu yana vekâlet eden Ali Güney’e, sanki asilmiş gibi vekâlet ettiği süreler için geriye dönük olmak üzere TRT Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanlığı için verilen mali haklar kazandırıldı. Olay aynen şöyle gelişti: Ali Güney bir toplantı için Belçika’ya gittiğinde aynı gün TRT Personel Dairesi, Başbakanlığa bu mali hakların Ali Güney’e ödenip ödenemeyeceğini sordu. Yine aynı günün akşamı Başbakanlık olumlu görüş bildirdi ve özel kurye ile TRT’ye bu görüşü yazılı olarak iletildi. Ertesi gün Personel Dairesi konuyu makama onaya sundu. Makamda Ali Güney’in yerine bakan mali yardımcı vardı. O da onay verip paranın ödenmesi ne’ diye sorunca adam ‘Tavuklara yem’ demiş. Gümrükçü ‘Saatten yem olur mu’ deyince bizimki ‘Bilmem’ ben önlerine atarım’ isterlerse yerler istemezlerse yemezler’ demiş! 2954 sayılı TRT Kanunu’nun 13. maddesi ‘Genel Müdürün raporlu, izinli, yurtdışında görevli olması gibi sebeplerle geçici süre ile görevde bulunmaması; istifa, ölümü, görevden alınması gibi sebeplerle sürekli olarak görevinden ayrılması hallerinde, atanmasındaki usule göre atama yapılıncaya kadar, Genel Müdüre, yardımcılarından bu hizmette en kıdemlisi, kıdemde eşitlik halinde en yaşlısı vekâlet eder’ diyor. TRT, geçmiş yıllarda da defalarca vekâleten yürütüldü ama böyle uygulama görülmedi. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, konuyu araştırırsa kim bilir daha neler çıkacaktır.’’ Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Ziyaret Akif Kökçe: ‘‘Dini inançlarına ters düştüğü için Anıtkabir’i ziyaret etmeyen Suudi Arabistan Kralı, ülkesini ABD üsleriyle donatmak dini inançlarına ters düşmediği için ülkemizdeki Amerikan üslerini ziyaret etseydi bari!’’ Şeyh Said K Yasa dışı pazarlama S tafford, ruhsat dışı kullanıma örnek olarak "risperidone" isimli ilacı gösteriyor. Bu ilaç başlangıçta şizofreninin tedavisinde kullanılmak üzere ruhsat almıştı. Oysa Stafford doktorların bu ilacı üçte iki oranında başka hastalıklar için kullandığına dikkat çekiyor. Kaldı ki bu üçte ikilik oran hiçbir şekilde bilimsel bir temele dayanmıyor. Halihazırda doktorlar risperidone’u nasıl çalıştığı bilinmemekle birlikte genellikle bunama vakalarında kullanıyor. "Bunama kesin bir tedavisi olmayan hastalıklardan biridir. Oysa hastalar ve aileleri ne şekilde olursa olsun tedavi olmak istiyor" diye konuşan Stafford, "Ancak bir ilacın güvenilir bir kanıt olmadan birkaç yüz bin hastada kullanılması bence kaygı duyulması gereken bir olaydır" diyor. Ruhsat dışı kullanımın ABD’de diğer ülkelerden yüksek olduğu düşünülüyor. Bir görüşe göre İngiltere’de sağlık bütçesi daha kısıtlı olduğu için ilaç kullanımı daha sıkı düzenlemelere bağlıdır. Ne ver ki bugüne de İngiltere’de ilaçların ruhsat dışı kullanım sıklığı konusunda güvenilir bir çalışma yapılmış değildir. DOKTORLARIN GEREKÇELERİ Sağlam bir gerekçesi yoksa, doktorlar niçin ilaçları ruhsat dışı kullanır? Genellikle doktorların bu davranışı mantıklı bir gerekçeye dayanır. Örneğin misoprostol’ün diğer prostaglandin’lerle benzer etkiyi yaratacağını düşünmek mantıklı bir çıkarımdır. Kaldı ki sonuçlar da bunu gösteriyor. Ancak aritmi ilaçlarının orta şiddette seyreden vakalarda da yarar sağlayacağını düşünmek mantıklıydı. Oysa bu ilacın bu gibi orta şiddetteki vakalarda vahim sonuçlara yol açtığı biliniyor. Aritmi ilaçlarında görülen "işlev sapması" sıklıkla görülen bir gelişmedir. Doktorlar, doğal olarak hastalığın bir türüne iyi gelen bir ilacın, hastalığın bir başka türüne de iyi geleceğini düşünür. Örneğin manik depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların test edilmesi için yapılan klinik deneylerinde, genellikle hastalığın ciddi boyutlarda seyrettiği hastalardan yararlanılır. Şimdi bu ilaçlar hastalığın orta derecede seyrettiği hastalarda da kullanılıyor. İlaçların farklı vakalarda kullanılmasının bir başka nedeni de hasta ve doktorların yeni ilaçların daha iyi olduğuna inanmaya meyilli olmalarıdır. Stafford’a göre bu tehlikeli bir eğilimdir, çünkü daha yeni olan ilaç her zaman daha iyi olmayabiliyor. Ancak daha yeninin daha pahalı olduğu bir gerçek. Bazen doktorlar, ilacın ilk denemelerinden alınan olumlu sonuçlarının açıklandığı konferanslarda etki altında kalabilirler. Oysa bu olumlu sonuçlar ileri deneylerde tekrarlanmayabilir. Bazen de doktorlar ilaç şirketlerinin pazarlama taktiklerinin etkisi altında kalabilirler. NE YAPILABİLİR? Aritmi skandalının tekrarlamaması için ne yapılabilir? İlaçların ruhsat dışı kullanılmasını engellemenin çözüm getirmeyeceği konusunda herkes hemfikir. Mehlman, "Eğer ilaçların ruhsat dışı kullanılmalarını yasaklarsak veya bu ilaçları resmi araştırma faaliyetleri ile sınırlarsak pek çok insan ihtiyacı olan tedaviyi alamaz" diye konuşuyor. Weeks, bu sorunun İngiliz sağlık denetleme enstitüsü (NICE) gibi kurumların denetim ve kılavuzluğu ile çözümlenebileceğine inanıyor. NICE’ın görevi varolan kanıtlara dayanan öneriler sunmaktır. Weeks, "Eğer NICE bir ilacın nasıl kullanılması gerektiği konusunda bir öneri getirirse herkes o ilacı kullanır ve kimse o ilacın belirtilmiş kullanım alanı içinde olup olmadığı konusuna kafa yormaz" diyor. Mehlman ve Stafford ise otomatik bir uyarı sisteminin kurulmasını öneriyor. Bu sistem doktorların ruhsat dışına çıkması durumunda tetiklenecek. Sistemin bir işlevi de ruhsatlı alternatif ilaçlar sunmaktır. Eğer doktor ilk verdiği ruhsat dışı ilaçta inatçı bir tutum sergilerse sistem doktorun bu tutumunun altında yatan gerekçeleri kaydedecek. Bu uygulama ilaçların ruhsat dışı kullanımını sınırlarken, kimlerin ruhsat dışı kullanıma başvurduğunu net bir şekilde ortaya dökecek. Mehlman, ayrıca daha köklü tedbirlerin de alınmasını istiyor. Mehlman’a göre bir şirket spesifik bir ilacın ruhsat dışı kullanımından çok büyük kârlar elde ederse, o kullanım alanında deney yapmaya mecbur bırakılmalıdır. Ve eğer ilacı o alan için satmaya devam etmek isterse FDA’dan onay almak zorunda kalmalıdır. Mehlman ilaç şirketlerinin yükümlülükleri konusunda şöyle konuşuyor: "İlaç üreticileri ruhsat dışı kullanımlar konusunda daha fazla kontrol sağlamaları yönünde yükümlülük altına sokulursa, bu konuda konuşmaya da hakları olur. Bence bu çok adil bir alışveriş olur." Woosley, Mehlman’ın bu önerisine sıcak bakmıyor, çünkü bu tür yükümlülüklerin şirketlerin batmasına neden olmasından kaygı duyduğunu açıklıyor. Ruhsat dışı kullanılan ilaçlar için hükümetlerin araştırma fonları ayırmasını öneren Woosley, devletin finanse edeceği teknolojinin ilaçların güvenliği için daha sağlam bir altyapı oluşturacağına inanıyor. Woosley, ayrıca ulusal bir bilgisayar şebekesinde doktorların ilaçların olumsuz etkilerine ilişkin gözlemlerini yazmalarını ve bu şekilde herkesin sorundan haberdar olmasının sağlanmasını öneriyor. Kaynak: New Scientist, 29 Temmuz 2006 İTABIN adı; Kürt Milliyetçiliği; Kürtler ve Şeyh Sait İsyanı. Örgün Yayınevi’nden çıkan kitabın yazarı; Nurer Uğurlu.. 600 küsur sayfalık kitapta Uğurlu, Kurtuluş Savaşı yıllarından başlayarak çoğu İngiltere destekli Kürt isyanlarını ele alıyor ve 13 Şubat28 Haziran 1925’te Nakşibendi tarikatı lideri Şeyh Sait’in başlattığı ayaklanmayı titiz bir çalışmayla mercek altına yatırıyor. 80 yıl sonra geriye dönüp bakınca İngiltere’nin yerini Amerika’nın, Şeyh Sait’in yerini de Abdullah Öcalan’ın aldığı görülüyor. Aynı senaryo, farklı ‘‘prodüktör’’ler tarafından farklı ‘‘figüranlar’’la bir kez daha sahneleniyor. Kitaptan bir bölüm: ‘‘Ayaklanma dış görünüş olarak, cumhuriyetin laiklik ilkesine karşı, halkın ‘din elden gidiyor’ propagandasıyla kışkırtılmasıdır. Ancak, olayın derinliğine inildiği zaman, Şeyh Sait’in başkanlığında bir Kürt devleti kurmak amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Çünkü, kovuşturma ve yargılama sırasında ele geçen belgeler ve yakalanan isyancıların üzerinde çıkan yabancı silah ve askeri malzeme, hareketin dışarıdan yardım aldığını, özellikle İngiltere’nin kışkırtması ve Eylem Özen Özaymak: ‘‘İmamların sürekli kayrılarak idari görevlere atandığını gören ölü yıkayıcılar, kendilerinin unutulduğunu düşünüp eyleme geçerse hükümetin ne kadar ömrü kalır!’’ Şarkı Deniz Tuncay Akkapılı: ‘‘Bir avuç yurtsever, tarihsel bilinçle halkımıza ‘Uykuda mısın sevgili yarim’ derken bir avuç satılmış da ‘Sevr kardeşim elini ver bana, sevr kardeşim canım feda AB/D’ye, sevr kardeşim gül oyna’ şarkısını söylüyor!’’ Sevimli ay Üçüncü Sene Ağustos Nüshası Cumartesi Günü Çıkıyor Bu Kadın Kimdi?; Nejad Kadri Bir Çocuğun İzzeti Nefsinin Bir Cam Kadar da mı Kıymeti Yok?; Münire Handan Manş Denizi’ni Geçen İlk Adam; Selim Sırrı Giyinmenin Muvaffakiyetinize Ne Tesirleri Var? Dünyanın En Güzel Kadınları Arzularınız mı Sizi İdare eder? Kendinizi Tanıyor musunuz? Kadınlar mı Daha Çok Aldatıyor, Erkekler mi? Define; Mehmed Rauf Ve sair nefis münderecat, fevkalade resimler, tablolarla çıkacak bu nüsha, şimdiye kadar neşredilenlerin en güzelidir. H er nüshada gösterdiği tekâmül (gelişme) ile karilerinin (okuyucularının) teveccüh ve mahabbetini (sevgisini) kazanan Sevimli Ay’ın bu nüshasındaki münderecatı (içeriği), resimleri, her nüshanın fevkinde (ötesinde) bir itina ile intişar etmiştir. Münderecatından bazıları; Boğaziçi’nde Bir Aşk Macerası; Burhan Cahid Bir Psikoloji Hatası; Münire Handan Erkeklerden Kadınlar Hakkında Neler İşittim?; Nigar Salih Galib Hakkı Bey Fıkralara Niçin Düşmandır?; Mehmed Seyid Burhan Cahid (Morkaya)... Amerika’da Kocaları Himaye Cemiyeti Bu yazıyı mutlaka okuyunuz! âlumdur ki, Resimli Ay muharrirleri (yazarları), Kanunisani’den (Ocak) itibaren M Sevimli Ay’ı neşretmektedirler. Resimli Ay’ın geçmiş nüshalarının ötede beride fiyatından dun (aşağı) nisbetlerle satıldığı haber alınmıştır. Bu nüshaların idarehanemiz tarafından sattırılmadığı görülen lüzuma binaen ilan olunur. 29 Temmuz 1926 Perşembe
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle