05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 EGE ÇİFTÇİLER DERNEĞİ BAŞKANI TANMAN KÜÇÜK İŞLETMELERİ BİTİREN POLİTİKALARLA TARıM ÇALIŞANLARININ GÖÇE ZORLADIĞINI SÖYLEDİ C dizi AĞUSTOS CUMA ‘Topraklar tefecinin eline geçti’ E ge Çiftçiler Derneği Başkanı Hulusi Tanman, IMF, AB, ABD, Dünya Bankası destekli politikalarla küçük işletmelerin tefecilerin eline geçmesini sağlayıp üreticilerin ırgat veya göçe zorlandığını iddia etti. Türkiye’deki pamuk tarımının durumu nedir? Durumu en kritik ülke biziz. Zira en yüksek akaryakıt giderleri ve girdi maliyetleriyle karşı karşıya olan Türk pamuk çiftçisi, IMF ve Dünya Bankası’nın da kısıtlayıcı politikalarıyla yüz yüze. Halbuki pamuk, Türkiye için çok önemli ve stratejik bir ürün. Çünkü ihracat gelirlerimizde en büyük pay sahibi olan tekstilin hammaddesi. İkincisi büyük üretim açığımız olan ve her yıl yaklaşık 1 milyar dolar ödeyerek ithal etmek zorunda olduğumuz yağın hammaddesi. Hayvancılığımızın, birçok sanayi ürününün hammaddesi. Ayrıca dolaylı dolaysız 7 milyon insanımıza istihdam sağlayan bir ürün. Biz pamuk ihracında da en büyükler arasındaydık, şimdi ABD’den, yanı başımızdaki Yunanistan’dan ithal ediyoruz. Tüketimimiz yaklaşık 1.5 milyon ton. Her yıl ortalama 600 bin ton ithal ederek açığı kapatmaya çalışıyoruz. Yaklaşık 1 milyar dolar para çıkıyor cebimizden. Halbuki iktidar destek olsa, kapasitemiz 2 milyon tonu bile ge Türkiye’de yedi milyonun üzerinde yurttaşın pamuk sektöründen ekmek yediğini belirten Ege Çiftçiler Derneği Başkanı Hulusi Tanman, en yüksek akaryakıt giderleri ve girdi maliyetleriyle karşı karşıya olan Türk pamuk çiftçisinin, IMF ve Dünya Bankası’nın da kısıtlayıcı politikalarıyla yüz yüze olduğunu söyledi. Tefecilerin yüzde 1012 faizle para dağıtmaya, tarım topraklarını üreticinin elinden almaya başladığını iddia eden Tanman, “IMF, AB, ABD, Dünya Bankası destekli veya yönlendirilmiş ekonomik politikalar, tarımda küçük işletmelerin yerine büyük şirketlerin yer almasını söylüyor. Küçük işletmelerin yaşam şansları ellerinden alınıyor” dedi. çer. Tam tersini yapıyorlar. Pamuktan vazgeçiyorlar. Böylece geçen yıl Ege’de ekim alanları yüzde 30’lara varan oranlarda azaldı. Çukurova’da sembolik rakamlara indi. Geçen yıl mısır ekmişti köylü pamuk yerine. Orada da ters getirildi. Alternatif ürün olarak mısırı seçen üretici, bu üründe de açıklanan düşük fiyatlar karşısında çuvalladı. Sonra primi biraz arttırdılar, yeniden dönüldü. GAP ÜRETİMİ ARTTIRABİLİR Hani biz tekstil ülkesiydik? Bakın bugün tekstilcilerimiz fabrikalarını söküp dışarda açıyor. Hatta Çin’e gidenler oldu. Abaloğlu Mısır’a gitti. Bu gidişte iç talebin azalma tehlikesi var. ABD’den pamuk alan tekstildeki birçok kuruluş, planlarını yabancı pamuğa göre yapıyor. ABD’nin, ‘‘Benim pamuğumu kullanırsan ABD’de pazar bulmana olanak yaratırım’’ demesi üzerine, üreticiler, kotalardan yararlanmak için ABD pamuğu tercih ediliyor. Bu durumda kendi ayağımıza ateş ediyoruz. 6 yıldır Ulusal Pamuk Konseyi (UPK) kurulması için çalışıyoruz. Nihayet ilgili üretici kuruluşların ve odaların, ihracatçı birliklerinin temsil edildiği UPK’nin kurulması, yeni tarım kanunuyla son aşamaya geldi. Bu bir yana.. gelelim kullanmadığımız bir hazineye. GAP Projesi’ne... Şimdi GAP’ın esamisi okunmuyor. Haberlere göre yabancılar bölgede toprak satın alıyor. TEFECİLİK DÖNEMİ Onu bilmem ama GAP durdu. Halbuki Güneydoğu’da bir yandan nüfus hızla artıyor, öte yandan işsizlik. Sonra göçün, dolayısıyla kapkaçın getirdiği sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Oysa GAP ülke pamuk üretiminin en çok arttırılabileceği bölgedir. Şehit cenazelerinin kaldırılmasında baş nedenlerden birisi de tarım politikalarının iflasıdır. Pamuktaki durum vahimin de ötesinde. Bakın benzer sorunları yaşayan Brezilya, pamuk üretiminin önemini bizden çok önce an ladı. Büyük yatırım ve teşviklerle yıllık 150 bin ton üretimden bugün 1 milyon 150 bin tonlara ulaştılar. Bu durumda yapılacaklar belli sanırım? Makro ekonomik dengelerin yerine oturması lazım. Bu anlamda ne yapılmak istendiğinin bilinememesi nedeniyle ekonomik politikalar oluşturulamıyor.Dolayısıyla tarım politikaları da engelleniyor. Ardı ardına gelen ithal ikamesi ve şimdi uygulanan ithalatı arttırma politikalarıyla Türkiye ekonomisi rayına oturamıyor. Dünyada, 2.33 YKr’ye mazot dolduran başka bir ülke yok. Zamların oranı son dönemdekilerle birlikte yüzde 40 oldu. Bunun yanında, Ziraat Bankası kredileri düşük. Ticaret bankaları kredilerinin faizleri ise yüzde 25, hatta yıllık yüzde 35 olan bankalar var. Tefecilik hortladı. Tarımda tefecilik dönemi! Evet, tefeciler 1012 faizle para dağıtmaya, tarım topraklarını üreticinin elinden almaya başladı. Topraklar tefecinin oluyor. Bakın, IMF, AB, ABD, Dünya Bankası destekli veya yönlendirilmiş ekonomik politikalar, tarımda küçük işletmelerin yerine büyük şirketlerin yer almasını söylüyor. Küçük işletmelerin yaşam şansları ellerinden alınıp, tarım çalışanlarını göçe zorlamak veya tefecilerin yanında ırgat haline getirmek doğru değildir. ‘EĞLENECEK DERMAN MI BIRAKTILAR?’ Her hasatla borç kabarıyor OZAN YAYMAN B enim çiftçim toprak kokar. Toprağını alın teriyle harmanlar. Toprağı yağmur kokar. Bilen bilir, bilmeyene anlatması ne zordur... Zahmeti de kavgası da çoktur yaşamını topraktan kazanmanın. Beşikteki kızın çeyizi, askerdeki oğlanın harçlığı hep onun verdiğiyle karşılanır. Toprak küsmeye görsün, sekteye uğrar hayatlar. Küstürmeye gör, el ayak çekilir şehirden, düğünlerin sesi kesilir de hep ötelenir hayaller. Güneydeki tarım alanlarının gerçeği, şimdilerde öteleme üzerine. Oysa bu tarihler davulun sesinin kesilmediği zamanlardı. Üstelik bir başka olurdu düğün dernek, su kıyısındaki kasabalarda. Üç gün üç gece sürerdi düğünler. Cuma akşamından masalar kurulur pazar gece yarısına kadar çalardı, gırnatalar. Şimdi mi? Köyceğiz’in Akyaka’dan Hüseyin Kardaş anlatıyor: ‘‘Davetiye bastırılıp dağıtılıyor. Sonra kına yakma, bir iki saat tören faslı hepsi bu... Yapılanlar da, çocukların boynu hepten büyük kalmasın diye... İnsanda eğlenecek derman mı bıraktıla?..’’ GEÇMİŞİN ŞENLİKLİ EVLERi BUGÜN SESSİZ Ülkenin bozkır alanlarının kültürel dokusunun aksine, güney yerleşimlerinde ‘‘Suyun olduğu yerde hayat var’’ denilircesine akardı yaşamlar. Sabah daha gün ağarmadan kalkılır, tarladaki ürün özenle işlenir. Öğle paydosundan sonra akşam serininde yeniden yol alırlardı çoluk çocuk. Gece vakti tarlalarda yanan ve adına ‘‘lüks’’ denen lambaların seyri bir başka olurdu. Gökyüzünde yıldızlar, toprağın üzerinde yüzlerce ışıldak. Ama bu kompozisyonun yerinde artık karanlık bir örtü var. şleyecek tarla yok ki ortada ışıldaklar yansın... Güneyde tablo her anlamda karanlık. Ülkenin tarım hayatında da yaşadığı karanlık günlerin baş sorumlusu ABD, bundan 76 yıl önce 1930’da büyük bir tarımsal buhran yaşar. Çözüm yolları aranır ve kırsaldaki dramı geniş kitlelere duyurmakta karar kılınır.Bunun için ülkenin önde gelen belgesel fotoğrafçıları Çiftçi Güvenliği Dairesi (FSA) çatısı altında görevlendirilir. Görüntüler aracılığıyla değişim yönlendirilmeye çalışılır ve proje tutar. Aslına bakılırsa bu dizi yazı da bu çerçevede değerlendirilmeli. Birkaç fotoğraf karesi sunalım imgelerinize, güney yerleşimlerinden:‘‘Sabahın ilk ışıklarıyla, hâlâ ekilip biçilebilen tarlaların yoluna düşen kadınların kamyon kasalarındaki görüntüsü. Uzaktan bakıldığında, rengârenk yemenileri ve birbirine yaslanmış halleriyle, o kamyon kasasında üzüm sepetleri mi var? dedirten ve yaklaştığınızda ‘illüzyon gibi’ dedirten kompozisyon.’’ ‘‘Hasat zamanı vakit o kadar değerli ki.. Köye gidip gelirken zaman kaybetmemek için tarlanın kenarına kurulan ve adına Ege’de ‘çardak’ denen, kimi hasırdan kimi kerpiçten yapılmış tek göz mekânlar. Her biri bomboş, insansız evler. Gidip kalmayı gerektirecek neden yok artık.’’ ‘‘Her hasadın ardından borç hanesi kabaran ve şimdilerde balıkçılık yapan, ama suya da bir türlü alışamadığını söyleyerek, ürkekliğini ve uğraşına yabancılığını gizleyemeyenler...’’‘‘Yöre insanının ekip biçtiği alanları satın alan çoğunluğu İngilizler ile halkın iç içe geçmiş yaşamı. Kültürel birliktelik mi yoksa absürd haller mi?’’ ‘‘Geçmişte halk pazarına yetiştirdiği ürünü getirdiğini söyleyen ve artık bu mekânlarda tekstil ürünleri sattığını aktararak, ‘dilim bluza pek dönmüyor ama’ diyerek, çaresizliğini yansıtanlar...’’ ‘‘Hasat sonrası Fethiye’den atladımıydık otomobile soluğu yapıştırlarda alır, cömertçe takardık paraları dansöze’’ diyen dünün hovardası, bugünün hüzün bakışlı ihtiyarının, uzaklara dalan gözleri. KARANLIK BİR PERDE Hemşehri diye de dilimizde yer ettiyse toprak; güneydeki topraklarımızın üzerinde karanlık bir perde var. Kalkar da ortalık yeniden ışıldaklarla dolar mı? Meşakkatli mevzu... Ülkenin tarım deposu Güney bölgesinde ekonomik çöküntünün yanı sıra bir de kültürel erozyon yaşanıyor. Değerler yer değiştiriyor. Yoksulluğa, yoksunluk da ekleniyor.Tümden değişen yaşamlar hepten yok olup gitmeden, toprak insanlarına soluk alacak bir zemin yaratmak gerek, vakit çok geç olmadan...Pencere diyelim, en iyisi pencere. Şairin dediği gibi: ‘‘En iyisi pencere, uçan kuşları görürsün hiç değilse dört duvar göreceğine...’’ Fethiye’de yazarımız Hikmet Çetinkaya ile DYP İlçe Başkanı Mustafa Toklu, MHP’li Belediye Başkanı Behçet Saatçi, MHP İlçe Başkanı Süleyman Taşkın, CHP İlçe Başkanı Emrah Doğu’nun ev sahipliğinde tarımın sorunlarını ve çözüm yollarını konuştu. (Fotoğraf: OZAN YAYMAN) Yerli elma ineklere ithaller marketlere HİKMET ÇETİNKAYA Kaş’tan Fethiye’ye gidiyorum... Hava sıcak!.. O güzelim koylarda tek tük insan görüyorum. Kaş ve Kalkan’da otellerin çoğu boş... Fethiye’de hem tarım hem de turizm yapılıyor... Ölüdeniz ve Göcek turizm... Öteki bölgeler tarım... Yolda üreticilerle konuşuyoruz... Kavun ve karpuz üreticileri römorklarda satış yapıyor.. Fethiye’ye giriyoruz. Fethiye büyüdükçe büyümüş. Çalış Plajı sakin. Kimseler yok... Konuştuğumuz üreticiler ‘‘mazot’’ diyor, ‘‘tohum’’ diyor, ‘‘gübre’’ diyor... Hemen hep aynı sorun!.. Öğle sıcağında Fethiye’ye giriyorum... Eski Muğla milletvekili Sami Gökmen’i aradım, İstanbul’daymış. Gökmen Fethiye’de oturur... Dedim ki: ‘‘Hava çok sıcak, serin bir yer arıyorum Fethiye’de...” Gökmen: ‘‘CHP ilçe binasına git. Serindir. Genç bir de ilçe başkanı var. Adı Emrah Doğu. Teoman Doğu’nun oğlu...’’ Fethiye çarşısına girdik. Sora sora CHP ilçe örgütünü bulduk... HERKES ŞİKÂYETÇİ Erdal Orhun kapıda karşıladı... Kırk yıldır tanırım Erdal’ı. Eski, deneyimli bir gazetecidir. Uzun yıllar Demokrat İzmir’de çalışmıştı... Eski TİP’li, 12 Mart’ın prangalı mahkumu Erdal’ın saçları bembeyaz olmuş ve tıpkı Datça’da karşılaştığım Necati Sağır’ınki gibi... CHP İlçe Başkanı Emrah Doğu 1968 doğumlu... CHP binası çok çağdaş... Toplantı salonuna geçiyoruz... Peki öteki parti başkanlarıyla konuşabilecek miyiz? Erdal Orhun, ilçe sekreteri... özgü mercimek de, özellikle Kemalpaşa ve Menemen ilçelerinde organik yöntemle üretiliyor. Bir zamanlar az da olsa pirinç üretiminin yapıldığı Söke, Menemen gibi alanlarda ise, gerek su sıkıntısı, gerekse sivrisinek sorunu nedeniyle artık üretim izni yok. EGE ÜRETİYOR İzmir Ticaret Borsası (İZTB) 2004 İktisadi Raporu verilerine göre Ege Bölgesi, Türkiye bakliyat üretiminin yüzde 9’luk bölümünü karşılıyor. 2003 yılı verilerine göre, ülkemiz bakla üretiminin yüzde 84’ü, börülce üretiminin de yüzde 50’si Ege’den sağlandı. Ege, özellikle bakla üretiminde öncü. Bakla, başta Balıkesir olmak üzere Çanakkale, Muğla, Manisa ve İzmir’de üretiliyor. Özellikle Balıkesir, 2003 rakamlarına göre toplam ülke üretiminin yüzde 33.6’sını tek başına karşılıyor. Balıkesir’i yüzde 22’yle Muğla, yüzde 20’lik oranla da Çanakkale izliyor. Baklada dikkat çekici bir nokta, gerek ekim alanları, gerekse üretimde sürekli düşüş yaşanması. 1995 yılında 26 bin hektar olan ekim alanları geçen yıl 15 bin hektara dek geriledi. Aynı dönemde üretim de yıllık 49 bin tondan 30 bin tona dek Elma üreticileri emeklerinin karşılığını alamadıklarını söylediler. Bir iki telefon... On beş dakika sonra DYP İlçe Başkanı Mustafa Toklu, MHP’li Belediye Başkanı Behçet Saatçi ve MHP İlçe Başkanı Süleyman Taşkın CHP ilçe binasına geliyor... Ben bu arada turizmci Aytekin Aras’la konuşuyorum... Aras diyor ki: ‘‘Bu yıl turizm çok kötü...’’ Soruyorum: ‘‘Nasıl düzelecek?’’ Aras: ‘‘Çok zor!..’’ DYP’li Mustafa Toklu söze giriyor? ‘‘Tarım da yitik, turizm de...’’ Şikâyetler başlıyor.. Mustafa Toklu: ‘‘Narenciye ağaçta kaldı, çürüdü. Bedava verecektik, toplayacak tüccar bulamadık. Zeytin de bitti, tütün de...’’ Sadece bitenler onlar değildi Türkiye’de... Bakla, nohut, pirinç, fasulye... Bizim Yusuf Özkan bu konulara değindi yıllarca... Ses çıkmadı!.. ARTIK DIŞA BAĞIMLIYIZ Yusuf Özkan diyor ki: ‘‘Türk tarımında yaşanan çöküşü anlatmak için sık kullanılan, ‘Bir zamanların kendi kendine yetebilen ülkesi artık dışa bağımlı’ sözü, bakliyat üretimi için de geçerliliğini koruyor. Yaşananlar ve rakamsal veriler değerlendirildiğinde, pamuk gibi stratejik bir üründeki kan yitiminin, pirinç, fasulye, susam gibi diğer ürünlere yansıdığı görülüyor. Üzüm, incir, zeytin gibi geleneksel ürünlerin bulunduğu Ege’de, bakliyat tarımı önemli bir yer tutmuyor. Bölgede bakla dışında sınırlı olmak üzere börülce, nohut, fasulye, bezelye üretimi söz konusu. Ancak son yıllarda talepteki artışa bağlı olarak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne düştü. Baklada bir başka boyutu da ihracatithalat dengesi oluşturuyor. İZTB verilerine göre, geçen yıl toplam 168 bin tonluk ihracatın önemli bölümünü ABD, Almanya ve İngiltere’ye gerçekleştiren ülkemiz, yine geçen yıl Özbekistan, İtalya, Avusturya, İspanya ve Mısır’dan 124 ton bakla ithalatı gerçekleştirmiş.’’ Fethiye’nin Seki Yaylası’nda elmayı inekler yiyor, Türkiye Hollanda’dan elma ithal ediyor... Sohbet uzadıkça uzuyor... DYP’liler ve MHP’liler CHP binasında ‘‘tarım’’ı tartışıyor.. Kendi kendime soruyorum: ‘‘12 Eylül 1980 öncesi CHP çatısı altında AP’liler ve MHP’liler bir tartışma yapabilirler miydi...’’ Fethiye izlenimlerime devam edeceğim. S Ü R E C E K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle