Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AĞUSTOS CUMA ekonomi PARİS’TEN ‘BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI’NIN YAZARI JOHN PERKINS: Bİr ülke ekonomisi nasıl çökertilir? NECDET ÇALIŞKAN Görevleri azgelişmiş ülkeleri borç batağına düşürmek. En ‘‘sihirli’’ araçları ise gayri safi milli hasıla fetişizmi ve azgelişmiş ülkelere pazarlanan kalkınma(ma) stratejileri. Üçüncü dünya ülkelerini dolandırmak için özel olarak eğitildiklerini ve bunun karşılığında ‘‘devasa’’ paralar kazandıklarını itiraf eden ve mesleğini ‘‘Ekonomik Tetikçi’’ (ET) olarak özetleyen ABD’li yazar John Perkins ile ABD’de çoğu yayınevinin yayımlamaktan kaçındığı ‘‘Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları’’ kitabı üzerine konuştuk. ‘‘Görevimiz, ülkelerin hiçbir zaman ödeyemeyecekleri borçların altına girmelerine yardımcı olmak. Bu amaca ulaşmak için ise kullandığımız araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunuyor’’ diyen Perkins, dünya ekonomisi ve siyasetinde ET’lerin rolüne dikkat çekerken üçüncü dünya ülkelerinin 2.5 trilyon dolara yükselen dış borcunun ve bu borcun 375 milyar dolara ulaşan faizinin altını çiziyor. LATİN AMERİKA ÖRNEK OLMALI 26 yaşında MAIN adlı mühendislik firmasında ekonomist olarak göreve başlayan ve 1980’de istifasına kadar olan süreci anlatan Perkins, çokuluslu şirketlerin ‘‘tuzağına’’ düşmemek için Chavez, Morales ve diğer Latin Amerikalı liderlerin örneklerini izlemek gerektiğini söylüyor. Irak’taki savaşı bir ‘‘ET başarısızlığı’’ olarak yorumlayan Perkins, ‘‘Çünkü Saddam, Suudilerin kabul ettiğine benzer bir anlaşmayı kabul etmedi’’ diyor. Türkiye’de April Yayıncılık tarafından yayımlanan kitabı yazmaya karar verdikten sonra aldığı tehditlerden ve rüşvet tekliflerinden bahseden Perkins, gelecek yıl çıkacak olan yeni kitabında Bush ailesi ve Suud hanedanı arasında tanık olduğu ‘‘özel’’ ilişkileri de ayrıntılarıyla itiraf edeceğini belirtiyor. Perkins ayrıca gelecek kitabında kendisi gibi ET’lerin öykülerine de yer verecek. Ekonomik Tetikçi (ET) kimdir? Ne yapar? Kısaca özetleyebilir misiniz? Bir ET’nin görevi, dünyanın ilk gerçek anlamda küresel imparatorluğunu yaratmaktır. En tipik metot şudur: Bizim (ABD) şirketlerimizin isteyeceği kaynaklara sahip (ör. petrol gibi) bir üçüncü dünya ülkesi belirle ve Dünya Bankası’ndan büyük bir kredi ayarla bu kredi aslında o ülkeye değil, o ülkede büyük altyapı projeleri gerçekleştirecek bir ABD şirketine gider. Bu projeler sadece o ülkenin en zengin ailelerinin işine yararlar ve ülkeyi geri ödeyemeyeceği bir borcun altında bırakırlar. O zaman da ET geri gider ve o ülkeden, kaynaklarını şirketlerimize ucuza satması, bir sonraki Birleşmiş Milletler (BM) oylamasında bizim istediğimiz yönde oy kullanması, Irak’a asker göndermesi gibi taleplerde bulunur. ET doğrudan veya dolaylı olarak yaptıklarının ve sonuçlarının ne kadar farkında? ‘‘Hayır’’ deme şansı şansı yok mu? Benim gibi bazılarımız olayların son derece farkında, yanımda çalışanlar gibi bazılarımız ise o kadar farkında değil. Eğer ‘‘hayır’’ dersek derhal kovulur ve belki de yok ediliriz. Sizin dışınızda ET’lerden örnek verebilir misiniz? Baba Bush (George Bush), başkan olmadan önce CIA’nın başındaydı. Onun ve George Schultz, Donald Rumsfeld ve Dick Cheney gibi diğerlerinin inkâr edeceğine eminim, ama geçmişte yaptıklarını ve şu anda yapmaya devam ettiklerini düşünecek olursanız, bundan sadece bir sonuç çıkarabilirsiniz. Son zamanlarda darbeler, silahlı müdahaleler ve savaş gibi ‘‘yöntemlerle’’ artan bir sıklıkla karşı karşıya kalıyor olmamızın nedeni, ET’lerin bu ülkelerde artık başarılı olamayışları olabilir mi? Bu tür olaylar çok fazla oluyor. Chavez ve diğerlerinin başarılı olmalarının ardındaki nedenlerden birisi de, ABD’nin, gücünün oldukça önemli bir bölümünü Irak’ta bağlamış olması. Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları’nı nasıl bir kitap takip edecek? Evet, yakın geçmişteki ET aktivitelerini ortaya döken ve tüm bunları değiştirmek ve çocuklarımızın Amerikan, Türk, Nijeryalı, tüm çocukların bizden miras almaktan gurur duyacakları bir dünya yaratmak için hepimizin neler yapması gerektiğinin ayrıntılarına giren bir devam kitabı. Turizm’ler( ) C 9 UĞUR HÜKÜM 7 Borç tuzağına düşürülür KİTAPTAN... Ekonomik tetikçiler, yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı ‘yardım’ kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para akıtırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır... Nereden mi biliyorum; ben de bir ekonomik tetikçi idim. Ekvador’daki yağmur ormanlarından çıkarılan her 100 dolarlık ham petrole karşı, petrol şirketleri 75 dolar elde ederler. Kalan 25 doların dörtte üçü dış borç ödemelerine gider. kalanın da çoğu, askeri ve diğer devlet harcamalarına gidince, sağlık, eğitim ve yoksullara yardıma yönelik diğer programlar için yaklaşık 2.5 dolar kalır. Ağustos tarihli Lib?ration gazetesinin kapaktan verdiği haberler arasında şöyle bir başlık gözümüze çarptı. ‘‘Turizm: BRIC’ler geliyor.’’ Gazete 2’nci ve 3’üncü sayfalarını tümüyle bu manşete ayırdığı için biraz daha yakından baktık. 2005’te ağırladığı 76 milyon yabancıyla Fransa’nın yaklaşık 10 yıldır dünyanın en fazla turist çeken ülke olması rastlantılarla açıklanamaz. Herkesin kendince olağanüstü doğal güzellikleri, eşsiz kültürel zenginlikleri, istisnai özellikleri, vs vs vs’leri var. 1015 yıl önce turist sayısını 20 milyona kadar çıkartabilen Yunanistan acaba bugün niçin onun yarısı bir rakamla yetinmek zorunda? Veya 2005’te 20 milyona varıp, klasik ve aşılmış yöntemler eşliğinde 2006’ya 25 milyon turist hedeflediğini açıklamak, acaba Türkiye gibi ülkeler için altın yumurtlayan tavuğu yaşatmaya yetecek mi? Varsayalım ki sayı bu yıl 2004’teki gibi 15 milyonda kaldı, Irak ve Lübnan savaşları, Ermeni ve PKK sorunları kafası çalışanları yüzde 25’lik düşmeye ikna edebilecek mi? ??? Elbette ‘‘konjonktürel’’ etkenler, belli iniş ve çıkışları bir noktaya kadar açıklayabilir. Tavuğuna altın yumurtlatan Fransız horozunun 2 yıldır çektiklerini dünya, özellikle de Anglosakson ve onun çömezi Türk basını peeek iyi bilir. ‘‘Paris yanıyor, Fransa çöküyor!!!’’ diye haftalarca çarşaf çarşaf döşenip, kameralarıyla banliyölerde kamp kuranlar, medyacılar acaba azıcık da Horozƒ Tavuk çiftinin ilişkisine yakından bakmak zahmetine katlandılar mı? Akdeniz kıyılarına, görmemişin bilezikleri gibi dizi dizi lüks beton blokları yığmak; yakasına dünya güzelinin gülümsemesi iliştirilmiş, Boğaz Köprüsü üstünde kanatlı atları uçuran nakaratları kitlesel mekanlarda döndürmek veya uçaklar dolusu yabancı gazeteci ve yöneticiyi bedava yedirip içirmek altın yumurtlayan tavuğun neslini idame ettirmeye yeter mi? Hasankeyf’i keyiflerince suya gömenler; karikatürist kovalattırıp, gazeteci kovuşturup yazar yargılayanlar, sağlıklı bir strateji saptayabilirler mi? Yurtdışı vitrinlerini kendilerinin görüp gezdiği sen ben bizim oğlanın eğlendiği otlaklara dönüştürenler; gurbet eldeki ikinci üçüncü nesilleri oy çuvalı, koyun sürüsü misali ‘‘baskı’’ grubu düşleyenler; onların köken bağlantısını üç hilalli bayraklarla Arapça Kuranı Kerim hatmetmek sınırlarında tasarlayanların uzun vadeli ‘‘turizm’’ politi kaları olabilir mi? ??? Dünya Turizm ve Seyahat Konseyi’nin 2005 verilerine göre turizm sektörü dünyanın yıllık gayri safi hasılasının yüzde 11.7’sini üretiyor. Pasta büyük. Fakat bazı ülkeler diğerlerinden daha eşit veya şanslı. Horozlar tavuklarını doğru beslemedikleri takdirde ‘‘bugün var olanın, yarın yok olacağını’’ da kavramak zorundalar. Kavramanın kanıtı da çok ‘‘yönlü’’ düşünebilmek ve ‘‘yaratıcılığı’’ yalnızca Tanrı’ya bırakmamaktan geçiyor. Lib?ration gazetesi, turizm kalemini güçlendiren binlerce çok ‘‘yön’’den bir tanesine değiniyordu: ‘‘BRIC’’ler. Fransa’nın eğilmesi, daha fazla (!) ilgisini çekmesi gereken ‘‘yeni turist kategorileri’’. BRIC kısaltması Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in Fransızca baş harflerinden oluşuyor. Gerek hızlı gelişmeleri, gerek şu anda birden yeni zenginlere sahip olmaları nedeniyle bu ülkeler turizm sektörü için gelecek vaat eden kategorilere giriyor. Örneğin, 2005’te 31 milyon Çinli turist ülke sınırları dışına çıkmış. Bunların büyük çoğunluğu Fransa ve de Paris’e gelmek üzere 705 bini Avrupa vizesi almış. 2005’te 15,4 milyonu Paris il merkezi, gerisi Büyük Kent’e yayılan 22 milyonu aşkın (artı 10 küsur milyon da yerli) turisti ağırlayan Paris otelleri, 10 yıl sonra, dikkatinizi çekeriz, yalnızca Paris’e 1 milyon Çinli turistin geleceğini öngörüyor. Büyük mağazaların enternasyonal servislerinin hesaplarına göre ortalama bir Çinli turist ortalama bir Japon kadar alışveriş yapıyor: 500 Avro. Taze yayınlanan bir Goldman Sachs (New York merkezli, ünlü yatırım ve mali işletme firması) raporuna göre Çinli turistlerin ‘‘gümrük iadesi/ƒ detaks girdileri’’ dünyanın en yüksekleri arasında yer aldığı gibi 20032005 arasında yüzde 41 de artmış. ??? Öyleyse? Öyleyse, Milli Eğitim Bakanlığı, Paris Belediyesi ve tüm ilgili kurum ve kuruluşlar, kolları sıvamış vaziyetteler. 45 yıldır ortaokul ve liselerde Çince teşvik ediliyor, Çince paralel tedrisat uygulayan özel okullar gelişiyor; Çin giyim, kuşam, yiyecek, içecek, tüketim zevkleri araştırılıyor. Ve daha neler, neler... Ne demiş bir Çin atasözü, ‘‘Kızarmış ördeğin ağzına gelmesini bekleyen çok bekleyecektir.’’ Başka bir deyişle, ‘‘Armudun pişip ağzına düşmesini’’ bekleyenler ise daha asırlar boyu beklemekte serbestler... ugur.hukum@gmail.com Wal Mart’a isyan büyüyor ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK İstanbul Sanayi Odası, İSO ülkenin 500 en büyük sanayi kuruluşu ile ilgili 2005 verilerini geçen günlerde açıkladı. Veriler, geçen yıl, 500 büyük sanayi kuruluşunun temel göstergelerinde bir önceki yıla göre bir gerileme olduğunu kanıtlıyor. Gerçek şudur, ülke sanayisinin ‘‘en büyükleri’’ küçülüyor. Nedenlerine geçmeden verileri özetleyelim. Üretim süreci, yarattığı ‘‘ek değer’’, yani katma değer ile ölçülür. Ürün fazlası da denilen katma değerin fazlalığı asıl amaçtır. ‘‘Brüt’’ katma değer, bir ürünün satış fiyatı ile o ürünün üretiminde kullanılan hammadde ve ara malları gideri arasındaki farktır. Bu farktan sabit sermayenin o üretimdeki aşınma ve eskime payı da çıkarıldığında ‘‘net’’ katma değere ulaşılır. Katma değer, esas olarak, üretimde yer alan işgücü, sermaye ve işveren arasında paylaşılır. Bu paylar, sırasıyla ücret, faiz ve kâr olarak adlandırılır. Sonuçta, katma değerin aslan payı sermaye kesiminin olur. Geçen yıl net katma değer de yüzde 9.6 oranında az olmuştur. Sermayenin yaşam suyu; gıdası kârdır. En büyük 500 büyük sanayi Küçülerek Büyüme! gereken, küçülmenin, serbest piyasayı kutsal bulan; devleti ekonominin dışına atmaya kararlı bir tutum sergileyen ve özelleştirmenin en aşırı uygulamasına sarılan bir dönemde ve de ‘‘siyasal ve ekonomik istikrar ortamında’’ gerçekleştiğidir. Bu nedenle olacak, İSO Başkanı ‘‘Gerekenler yapılmazsa bu yıl 2005’ten kötü çıkacak’’ diyor. Gerekenler de yıllardır yapıldığı gibi yine ‘‘özelleştirme’’nin sürdürülmesi; AB sürecinin önemsenmesi; ve uygun döviz kuru; enerji, işçi, vergi gibi konularda maliyetlerin düşürülmesi olarak sıralanıyor. En büyüklerin bu küçülmesini, ‘‘yalnızca’’ borsa, döviz ve faiz gibi parasal göstergelerdeki ‘‘günlük’’ değişmelere ve dalgalanmalara bağlamak da doğru bir yaklaşım olmaz. Eğer tersi doğru olsaydı, kuruluşunun, 2005’teki net kârı, bir önceki yıla göre, sabit fiyatlarla, yüzde 28.8 oranında azalmıştır. Tek başına bu olgu, büyük sanayinin küçüldüğünü gösteriyor. Sanayideki küçülme, bu en önemli iki değişkenle sınırlı kalmıyor. Büyük sanayide ücretle çalışanların sayısı 2005’te bir yıl öncesine göre 16 bin kişi azalarak 514 bine düşmüş. Büyüklerin en büyüğü TÜPRAŞ, yargıya götürülse de 2005’te özelleştirildiğinden, toplam sanayi üretiminde kamu kesiminin payı da azalmış; ‘‘2002’’ de yüzde 20.6 olan kamu payı, 2005’de yüzde 7.0’ye düşüyor. Sanayinin en büyüklerinin 2005’te yaşadığı bu ‘‘küçülme’’ nasıl açıklanabilir? Eğer küçülmenin ‘‘gerçek nedenleri’’ bulunmazsa, ekonominin geleceği açısından çok daha olumsuz sonuçlarla karşılaşılabilir. Öncelikle belirtilmesi çözüm kolay olurdu. Parasal değişkenlerin, diğer üretim süreçleri gibi, sanayi üretimi üzerindeki etkisi de ‘‘kısa dönemde’’ sınırlıdır. Döviz kuru, enerji, işgücü maliyeti gibi konularda yapılacakların da sanayiin en büyüklerinin daha da büyümesine katkıları çok sınırlı kalır. Kaldı ki IMF’nin asgari ücretin yüksekliğiyle ilgili ‘‘uyarıları’’ ne olursa olsun, ülkemizde ücretler düşük; çalışma süreleri çok uzundur. Özelleştirmede deniz bitmiş; işin sonuna gelinmiştir. Sanayinin büyüyememesi, tersine küçülmesi, esas olarak ‘‘yapısaldır’’. En büyüklerin pek çoğu aile ortaklığı özelliğinden kurtularak kurumlaşmayı gerçekleştiremiyor. Günümüzde dış piyasalarda kalıcı biçimde rekabetin asıl itici gücünün, yüksek katma değer yaratmanın, ‘‘teknolojik yenilik’’ olduğunun bilincine varamıyor; özellikle de teknolojik yeniliği, sürekli dışarıdan satın alacak yerde, ‘‘kendisi’’ üretmeyi iş edinmiyor; böyle bir üretim sürecine geçişi içselleştiremiyor. yakupkepenek06@hotmail. com Ekonomi Servisi Dünyanın en büyük perakendecisi WalMart’ın başı, Uluslararası Gıda Sendikası’nın da desteklediği, firmadaki maaşların düzeltilmesini isteyen bir organizasyonla dertte. wakeupwalmart.com internet sitesi üzerinden örgütlenen katılımcılar, WalMart’ta maaşların arttırılması ve çalışanların haklarının genişletilmesi için ABD çapında bir kampanya başlattılar. Bir ay boyunca özel olarak hazırlanan bir otobüsle ABD’de 19 eyaleti gezecek ve 35 ayrı noktada bilgilendirme toplantısı düzenleyecek olan grubun sloganı da ‘‘WalMart’ı değiştir, ABD’yi değiştir’’. wakeupwalmart.com’un iletişim direktörü Chris Kofinis, ‘‘WalMart bizim bütçelerimiz üzerindeki olumsuz etkisinin farkına varmalı. Toplum ihmal edilemez’’ diye konuştu. Kampanyayı ‘‘siyasi’’ olarak nitelendiren WalMart’ın sözcüsü David Tovar ise firmanın her yıl on binlerce kişiye iş sağladığını belirterek ‘‘Yanlış firmaya saldırıyorlar’’ dedi. WalMart, beklenen performansı gösteremeyen Almanya’daki mağazalarını, ülkenin en büyüğü olan Metro’ya satma kararı almıştı. Şirket, mayıs ayı sonunda da yerel rakiplerle rekabet baskısına dayanamayarak Güney Kore pazarından çıkmıştı.