04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AĞUSTOS CUMA söyleşi BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI “NE KADAR YETENEKLİ OLSANIZ DA ALMANYA’DA ÖNCELİKLE ‘TÜRK’SÜNÜZ” C 11 Frau Turna Türkiye’de ÖZLEM ALTUNOK İçimizdeki Çatışma En Önemlisi Ö zay Fecht, “40 Metrekare Almanya”nın Turna’sıydı. Bilmediği bir ülkede, 40 metrekareye kıstırılmış, kapatılmış bir kadını canlandırdı. 1986’da bu filmle Avrupa’da tanınan bir oyuncu oldu. Zaten Almanya’da yaşıyor, oyunculuk yapıyor, caz söylüyordu... Turna’dan çok farklı ve belki de şanslı bir kadın olsa da, daha çok Türk kadını ya da anne rollerinde oynadı. Yılmadı, oyunculuk atölyelerine katıldı, seyahat etti, araştırdı, biriktirdi... Şimdi koltuğunun altında onlarca rol ve dört caz albümüyle oyunculuk yapmak, ondan da önce oyunculuk eğitimi vermek için Türkiye’ye yerleşiyor. Bu kararını pekiştirense son dönem Türk sinemasını heye şıma, artist olmaya Almanya’ya gittim. Peki neden burada ya da başka bir ülkede oyunculuk eğitimi almak değil de, Almanya? Aklına koyduğunu yapan biriyim. Kendimi bildim bileli oyuncu olmak istiyordum ve bunun için de gitmem gerektiğini düşünüyordum. Aslında Paris’e gitmek isterdim, ama ailemin beni tiyatro okuluna gönderecek parası yoktu. Ben de önce Almanya’ya gideyim, sonra başka ülkelere geçerim diye düşündüm... Yani aileniz bir şekilde sizi destekledi, öyle mi? Evet. İkisi de sanatçı ruhlu insanlardı. Babam caz piyanistiydi, barlarda çalar, müzisyenlerle arkadaşlık ederdi, ama para kazanmak için, kravat takmaktan nefret et kare Almanya”, “Yara” ve “Mavi Sürgün”le tanınıyorsunuz. Bu üç film de dramatik filmler. Oysa yurtdışında komediden polisiyeye farklı işlerde yer aldınız... Doğru, şimdiye kadar 5060 filmde çeşitli rollerde oynadım. Yine de “40 Metrekare Almanya”dan sonra pek de etkilendiğim bir rolde oynamadım. Bu aralar Türkiye’ye sık gelmemin sebebi de biraz bu. Hem oyunculuk dersleri vermek, koçluk yapmak hem de iyi projelerde yer almak için buradayım. Ayrıca yakında ilk kez Türkçe bir plak yapacağım... BİR ALMODOVAR KADINI... 35 yıl sonra, neden şimdi dönmek? Şimdiye kadar buradaki sinema ortamıyla pek bağım yoktu. Burayla bağlantıyı da daha çok oradaki Türk yönetmenler aracılığıyla kuruyordum. Son dönemde Türk sinemasındaki hareket beni heyecanlandırıyor. Oynamakla oynamayı öğretmek arasında nasıl bir fark var? Aslında bu, iyi oyunculuktan çok, tecrübeyle ilgili. O kadar yaşadım ki, bunları artık gençlere aktarmak istiyorum. Atölye çalışmanızın adı, “Kamera Karşısında Oyunculuk”. Nasıl bir eğitim bu? Eğitim, Nicole Kidman, Tom Cruise gibi oyuncuları da çalıştıran Susan Batson’dan öğrendiğim oyunculuk tekniği üzerine kurulu. Eğitim süresince doğaçlama, duygu, beden, rol çalışmaları, kült filmlerin kilit sahneleri üzerine karakter incelemeleri, sohbetler yapıyoruz. Amaç küçük, ince oynamayı, hatta oyunculuk tecrübeniz olmasa bile görünüşünüzle, şahsiyetinizle kamera önünde nasıl durulacağını öğretmek. Çünkü kamera önünde önemli olan karakteri çözmek ve bunu yansıtmak. Sizce bir karaktere hayat vermek ne demek? Onu çok derinden hissetmek demek... Ancak o zaman, canlandırdığınız kişiyi yüzünüzde, bedeninizde taşıyabilirsiniz. Ona ulaştığınızda da oynamanıza gerek kalmadığını anlarsınız. Sizin oynadığınız en gerçek karakter hangisiydi? “40 Metrekare Almanya”da canlandırdığım Turna. Tabii bunda yönetmeni Tevfik Başer'in rolü de büyüktü. Çok iyi canlandıracağımı düşündüğüm bir karakter de herhangi bir Almodovar kadını... Ne zamandan beri caz söylüyorsunuz? Kendimi bildim bileli... Caz eğitimi almadım, ama birçok atölye çalışmasına katıldım. 79’dan beri Almanya’da, daha sonra da turnelerle beraber Avrupa’da caz şarkıcısı olarak tanındım. Size orada Türk Billie Holiday diyorlarmış... Evet, İngilizce caz söyleyen bir Türk kadını olarak dikkatlerini çekmiştim. Billie Holiday şarkıları da söylüyordum. Zaten Almanya’da dört caz albümüm var. Şimdi de burada aranjör Osman İşmen’le birlikte Türkçeye çevrilmiş İspanyol şarkılarından oluşan bir albüm hazırlıyoruz. Albüm, yalnız yaşayan bir kadının söylediği şarkılardan oluşacak. O kadın siz misiniz? Evet. Sürekli hareket halindeyim. Durmuyorum. Böylece yeni insanlar tanıyorum, değişik fikirlerle karşılaşıyorum. Yarın ne yapacağımı bilmek, bağlılık, mal, mülk istemiyorum. Bir şey alacak olursam, bu, en fazla bir tekne olur. T E n sevdiği karakter, “40 Metrekare Almanya” filminde canlandırdığı Turna. Gözü ise bir Almodovar kadını olmakta. “Bir karaktere ulaştığınızda oynamanıza gerek kalmaz” diyor. Özay Fecht, 35 yıldır oyunculuk yapıyor, dünyayı geziyor, şarkı söylüyor. Şimdi biriktirdiklerini paylaşmak için Türkiye’de oyunculuk eğitimi veriyor. ürkiye içinde her alanda bir çatışma içindeyiz. Çatışma yerine sürtüşme veya çelişki sözcüklerini tercih edenler çıkabilir. 1 İş hayatında Sinan Aygün’ün yaklaşımı içinde ona destek verenlerle Washington’ın ve Brüksel’in gözlüğü ile Türkiye’ye bakan iş çevreleri arasındaki çatışma. 2 İkinci Cumhuriyetçiler ve köktendinci değerleri öne çıkaran odaklarla Cumhuriyetçi ve Atatürkçü değerleri savunanlar arasındaki kavga. 3 Liberal ekonomik yapıyı savunanlarla ‘‘Sosyal devleti bırakmamak gerekir’’ diyenler arasındaki çekişme. 4 Avrupa ve ABD ile Ortadoğu’da ortak çıkarlarımız var; onlarla birlikte hareket etmeliyiz görüşünü savunanlarla ‘‘İşgalcilerle işbirliği yapmayalım, Ortadoğu batağına saplanmayalım’’ diyenler arasındaki kavga. 5 Lozan’a ve Türkiye’nin bütünlüğüne dört elle sarılanlarla ABD ve AB’nin yeni haritalarını ‘‘tepki göstermeden seyredenler ve hatta destekleyenler’’ arasındaki çatışma. Bunlar gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında açıktan açığa görülen karşıtlıklar. Gazete haberleri, köşe yazarları, ekran yorumcuları bu cepheleşmenin tarafları olarak karşı karşıya geliyorlar. Bunların çok büyük bölümü ‘‘fikir farklılığının ve tartışmanın çok ilerisinde bir cepheleşme’’ biçiminde derinleşiyor. Türkiye adeta bir iç çatışmaya sürükleniyor. ALTTAKİ İKİNCİ HALKA ÇATIŞMALAR Görünen bu cepheleşmenin altında ‘‘cephelerin içinde de keskin farklılıklar ve bölünmeler var’’. Birkaç tanesini sıralayalım: 1 AKP’nin orta ve alt kademelerinde üst yönetime karşı geniş bir muhalefet var. Hangi konularda? Washington ve Brüksel ile ‘‘öl çüsüz ve tek yanlı işbirliği istemeyenler’’ büyük çoğunlukta. Bunlar üst yönetimden hoşlanmıyorlar. İsrail ile ‘‘el altından sürdürülen yakınlık’’ rahatsızlık yaratıyor. Gayri milliliğin ucunda ‘‘Batı emperyalizminin iyice ortaya çıkışı’’, maskeleri düşürüyor. Batı’nın emrinde bir İslamcılığa tepki gösteriyorlar. 2 Gayri milli sermaye çevrelerinin içinde, ‘‘Lozan’ın ve Cumhuriyetin tartışmaya açılmasından’’ rahatsızlık duyanlar var. Amerika ve Avrupa ile işbirliğine varız, ama nereye kadar diye sorgulayanlar artıyor. ‘‘Lozan’ı da bozacak bir işbirliğinden korkanlar’’ içten içe tepki gösteriyorlar. Hele AKP hükümetinin ‘‘yabancı tekellerle aşırı ve özel işbirliği’’ eklenince işin boyutlarının daha da ağırlaştığını görüyorlar. 3 Doğu’daki Kürt kökenli vatandaşların da çoğunluğu sınırların değişmesinden, emperyalizmin bölgedeki operasyonlarından hoşlanmıyor. 4 Ulusal cephede olduğuna inanılan sosyal demokrat partilerin de tabanları kıpır kıpır. Ulusalcı ve sosyal demokrat cephenin ‘‘bu felaket günlerinde daha eylemci ve net olması gerektiği’’ görüşünde olanlar çoğunlukta. Üst yönetimler ılımlı baksa bile aşağısı kaynıyor. Fındık olayında bunu yaşadık. Üstte görülen genel cepheleşmenin yanında, cephelerin içinde de bölünmeler var. Aslında ‘‘genel ve özel bölünmelerin’’ gerisinde çok net iki yol ortaya çıkıyor: ABD ve AB’nin giydirmek istediği deli gömleğini giyerek yavaş yavaş parçalanmak ve sömürgeleşmek, Ya da solcusu, tutucusu, milliyetçisi ‘‘Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkarak Lozan’a dört elle sarılmak’’ ve emperyalizme karşı ulusalcı cephede bütünleşmek. Herkes seçimini bu iki yola göre yapmak zorunda, başka bir yol yok. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali can verici bulması. Sırada yalnızlığı seçen bir kadını anlatan caz albümü de var... Bir oyuncuyu en çok ne rahatsız eder? Mesela siz Almanya’da sürekli “Frau İncegül” benzeri kadın rollerinden sıkılıyor muydunuz? İyi bir senaryo ve iyi bir karakter, bir oyuncu için en güzel şeydir. Bunlar olmayınca sıkıntı da başlar. Ben de Almanya’da, özellikle son dönemde Türk anne rollerinde sıkça oynadım. Bu, aynı zamanda tüm dünyada yaşı ilerlemiş kadın oyunculara uygun görülen bir yaklaşım. Bunun kimliğinizle de ilgisi var herhalde... Bu, bütün yabancıların sorunu. Ne kadar yetenekli olsanız da, Almanya’da öncelikle “Türk”sünüz. Ben kentli, “40 Metrekare Almanya” filminden... birkaç dil bilen, eğitimli biri olduğum halde bile orada hep “başkası”ydım. Ama ne mutlu ki, şimdi genç jenerasyon bu tür sorunlar yaşamıyor. Siz onların önünü açan bir kuşaktansınız sanırım... Evet. Benim zamanımda Almanya’da pek Türk oyuncu yoktu. Ben 71’de, liseyi bitirir bitirmez, bavulumu aldım ve tek ba se de, başka işler de yaptı. Annemse terziydi, ama çok iyi bir jonglördü, hayali ise ip cambazı olmaktı. Babam eve misafir geldiğinde ona elma, portakal verirdi çevirmesi için. İkisi de sirkte çalışmak isterdi... 70’lerde dünyanın hareketi de etkilemiş miydi sizi? Evet. 68 kuşağındanım. 71’de hippilere takıldım, Hindistan’a gittim. Seyahati, yeni şeyler görmeyi çok seviyorum. Almanya’da yaşıyorum, ama şimdiye kadar bir yerde altı haftadan fazla kalmadım, sürekli hareket ediyorum. Gittiğiniz yıllara dönecek olursak, ne yaptınız Almanya’da? Gittikten altı ay sonra Londra’daki bir tiyatro okulunun sınavlarını kazandım, ama çalışma iznim olmadığı için Berlin’de kaldım. Angela Winkler ve Peter Steinen gibi önemli oyunculardan oyunculuk dersleri aldım. Üç yıl pantomim okuluna gittim, tiyatrolarda oyunculuk yaptım. Bir yandan da garsonluk, yer hostesliği gibi işler yaparak geçinmeye çalışıyordum. Hayatınızı oyunculukla kazanmaya ne zaman başladınız? “40 Metrekare Almanya” filmiyle beraber... Film, Cannes’da, Locarno’da önemli ödüller aldı, ben de “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü alınca, ardından büyük rollerde oynamaya başladım. Türkiye’de de daha çok “40 Metre Dansın nefesle uyanışı TAMARA PUR L KRALİÇE’NİN MBE ÖDÜLÜ VERDİĞİ TÜRK DOKTOR TEOMAN SIRRI İngiliz hükümetine Türk danışman MUSTAFA KEMAL ERDEMOL LONDRA Bir süre önce İngiltere Kraliçesi tarafından MBE unvanı verilen Kıbrıslı Türk doktor Teoman Sırrı, şimdi de İngiltere hükümetinin uyuşturucu konularındaki danışmanı oldu. Dr. Teoman Sırrı, bu göreve İngiltere Parlamentosu tarafından desteklenen ve başkanlığını Kathy Gyngell’in, yardımcılığını da MP David Barrowe’ın yaptığı ‘‘Drug Addiction Working Group’’ aracılığıyla atandı. Daha önce parlamentoda uyuşturucu konulu bir konferans veren Sırrı, önümüzdeki ekim ayında Lordlar Kamarası’nda da bir konuşma yapacak. Meslek yaşamına önce fizyoloji okuyarak başlayan Dr. Sırrı daha sonra Medical Research üzerine ihtisas yaptı. Master tezinin uyuşturucu üzerine tamamlayan Dr. Sırrı uzun süre St. Anne’s Hospital’da psikiyatr olarak görev yaptı. Türkçe konuşanlar dahil yabancılara uyuşturucu konusunda yardımcı olan Dr. Sırrı’ya kendi kurduğu klinikte uyuşturucu bağımlılarını tedavi etme izni verildi. İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir tedavi biçimi olan söz konusu tedavi konusundaki tek yetkili konumundaki Sırrı, genel olarak uygulanan tedavi yönteminin yanlışlığı konusunda ilgili birimleri ikna ederek yeni bir tedavi yöntemi geliştirdi. Daha önce tedavilerde kan alınmazken Sırrı’nın yönteminde kan alma uygulaması da başladı. C’DE DEĞİL, B’DE OLMALI Hafif uyuşturucuların serbest bırakılması tartışmalarının sürdüğü bir sırada 24 Temmuz 2006’da davet edildiği İngiltere Parlamentosu’nda bir konuşma yaparak konuyla ilgili bilgi veren Dr. Teoman Sırrı, özellikle esrara ilişkin olarak belirlenen tehlike derecelendirmesini de değiştirdi. Dr. Sırrı, uzun süreden beri uyuşturucularda en ağır cezayı gerektiren A’dan sonraki B derecesinde değerlendirilen esrarı en hafif derece olan C’ye indiren karara karşı mücadele veriyor. Esrarın sigara niyetine içildiği için yaygınlığının çok olduğunu belirten Sırrı bu yaygınlığın özellikle çocuklar için tehlikeli olduğuna dikkat çekiyor. Sırrı’nın esrar konusundaki görüşleri şunlar: ‘‘Esrar sigara içine sarılarak içildiğinden hem sigaranın zararı hem de uyuşturucunun zararı birlikte alınmış olunuyor. Esrarın en önemli zararlarından biri kan damarlarını bozmasıdır. Beyne, kalbe, cinsel organa yeterince kan gitmez. Kan dolaşımı azalır. Esrarın içerisinde ‘Tetra hydro cannabanol’ adlı bir madde vardır. Bu madde beyindeki kimyasalı etkiler. Genç yaşta alındığında da çok daha zararlı olur. Bağlıları sık sık akciğerlerinden rahatsızlanırlar. Katranı yüzde 50 oranında olduğu için esrar kanserojen bir maddedir aynı zamanda. İçinde çok yüksek miktarda bulunan ‘Benzpyrene’ maddesi kansere yol açar.’’ Dr. Teoman Sırrı çocuklarını esrar kullandığından kuşku duyan ailelerin, çocuklarındaki değişimleri gözlemeleri gerektiğini belirterek uykusuzluk çeken, davranış bozuklukları gösteren çocukların muhtemelen esrar kullanmış olabileceklerini kaydetti. Dr. Sırrı, esrar içtikten sekiz gün sonra bile içenin idrarından kullandığının belli olduğunu söyleyerek aileleri gerekli testleri yapmaları konusunda uyardı. AĞIR CEZALARI VAR Esrar taşıyanların ve içenlerin 2 yıl, satanların da 14 yıl hapis cezasıyla cezalandırıldıklarını anımsatarak, esrar başta olmak üzere her türlü uyuşturucudan uzak durulması gerektiğini ifade eden Sırrı, yeni atandığı hükümet danışmanlığı görevinden maaş alması durumunda bu parayı uyuşturucu konusunda çalışan yardım merkezlerine vereceğini de belirtti. ale Roche Paris’te St Denis Üniversitesi’nde ve dans okullarında oryantal dersleri verdi. Bir dönem Monaco Kraliyet ailesine dans eğitmenliği yaptı. Avrupa’daki spor salonlarından zayıflama merkezlerine kadar sağlık amaçlı yeni bir oluşum başlattı: Gymoryantal. Aynı zamanda bedensel ve görme engellilerle yaptığı çalışmalarını Metin Sabancı Bedensel Özürlüler Eğitim Merkezi’nde sürdürüyor. Geçen bahar, Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nın “Hayatı paylaşalım” şenliği için de tekerlekli sandalyede dans koreografisi hazırladı... Bir süreliğine İstanbul’da bulunan Lale Roche’la dans ve nefes üzerine konuştuk. Sekiz bin yıl öncesinden günümüze ulaşan oryantal dansı sağlık amaçlı kullanmaya nasıl karar verdiniz? Oryantal bizim genlerimizde olan kültürün bir parçası. 1920’lerden itibaren Mısır’da, Kahire’de doğallığından uzaklaştırılıp gece kulüplerinde turist eğlendirmek amacıyla kullanılmış, amacından saptırılmış. Oysa nefesin ve dansın bedene sağladığı inanılmaz faydalar var. 2001’de New York Colombia Üniversitesi’nden Profesör Dr. Micheal Gerson, insan bedeninde iki beyin olduğunu kanıtladı. NeroGastro Entroloji adı verilen bilim dalına göre, biri başımızda (zihinsel) diğeri karnımızda (duygusal) olan iki beyin uyumlu çalıştığı zaman birçok hastalık, kilo ve cinsellik problemleri engellenebiliyor. Bunun için birinci kural nefes çalışması. Doğru nefes çalışması nedir, nasıl uygulanır? Küçük bir makine düşünün, makinenin her tarafına yağ gitmezse, o bölgeler bir şekilde paslanır. Oksijen de vücudun yağıdır. Kendimizi de bir makine gibi düşünürsek, doğru solunumla oksijeni bütün vücudumuza yaymadığımız zaman bir süre sonra belli bölgelerde rahatsızlıklar görülecektir. Doğru karın solunumu ile öfkemiz de azalır. GYM ORYANTAL Bu dansın bedensel ve ruhsal katkılarını yaşamımızda nasıl hissederiz? Biz derslere gülmeyle başlıyoruz. Çünkü gülmeyi unuttuk, dokunmayı, birbirimize karşı sorumlu oldu Dr. Teoman Sırrı, toplumsal çalışmalarından ötürü İngiltere Kraliçesi tarafından MBE unvanıyla ödüllendirilmişti. ğumuzu unuttuk. Eğer bu iki beynin uyumu gelişmemiş ise dağınık, konsantrasyon eksikliği çeken, düşüncelerimizi gerçekleştirme enerjisi olmayan, hayatın bize sunduklarını sürekli hayal kırıklığı olarak yaşayan bir kişiye dönüşürüz.. Üst beden ve karın bölgemize uygulayıp alışkanlık kazandırdığımız bu çalışmalar kilitli olan beden noktalarımızı açmamıza yararlı, yitirdiğimiz doğallığımızı, farkındalığımızı yeniden kazanmamıza yardımcı olur. Yaklaşık bütün çalışmalarda yakılan kalori 600700’dür, ama bu dansta doğru kas ve nefes çalışması ile 800 kaloriye kadar yakabiliyoruz. Avrupa’da gymoryantal bakış açısı nedir? Bu dansın yaş sınırı var mı? Özellikle genç kızlığa adım atarken vücudumuzda oluşan değişimleri gizleme, utanma gibi duygusal eğilimlerle bloke oluruz. Bu da bedenimizde doğal olmayan birtakım duruşlar yaratmamıza neden olur. Bu duruşlar zamanla kimimizden eksilir, kimimizde ev sahibi olarak bedene yerleşir. Dolayısıyla yedi sekiz yaşları, başlamak için ideal. Orta yaşlarda ise yoğun ve stresli yaşam temposunda daha enerjik canlı ve zinde kalabilmek için ayrılan keyifli bir çalışma. Monaco’da orta yaşın üstünde birçok öğrencim var. Bedenlerini yeniden keşfettikleri için çok mutlu oluyorlar. Dansın her alanına sanat gözüyle bakan Avrupa bu derslerin tedavi edici ve eğitici olduğunu anlamış durumda. Bedensel ve görme engelli çocuklarla çalışmaya nasıl karar verdiniz? Aslında onları görmüyoruz, ama birlikte yaşıyoruz. Yanı başımızdalar ve en çok ihtiyaçları olan şey sevgi. Birlikte yaşadığımız bu dünyada bizim de onlara ihtiyacımız var. Beden engelli çocukların içindeki yaşama coşkusunu yakalamak, dans edebildiklerini görmek onlara bir şeyler katmak ve çoğalmak, işte bu beni çok mutlu ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle