Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 DÜNYANIN EN MUTLU ÜLKESİ BİLE BİZE VİZE UYGULUYOR C dünyadan LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL AĞUSTOS CUMA Vanuatu’nun mutlu insanları Hyde Park Bizi Bekliyor temsilci göndermiş bir iki Müslüman örgütü saymazsak, Müslüman katılımcılar yoktu gösterilerde. Ne bir Türk, ne bir Kürt ne de Kıbrıslı bir Türk bu muazzam antifaşist, antisiyonist gösteride yer almıştı. Ayrım buradadır. Marks’ın heyecanlarına tanık olduğu için ‘‘devrim’’ yaptıklarını varsaydıkları insanlar, her zaman kortejin içindekilerdir. Demirel’in ‘‘yolları bile aşındırmayacak kadar’’ etkisiz gördükleri de aslında kendisine karşı protesto yürüyüşü yapanlar değil, örneğin Trafalgar’daki gösterilere bile katılmayan türden insanlar olmalıdır. Katılmamak kendi gücünden haberdar olmamak, kendini önemsememek demek bir anlamda. Türk, Kürt, Kıbrıslı Türk kendini önemsemiyor. Masum insanların başına yağan bombaları, önleyemese bile, bir protesto yürüyüşünde yer almamak aynı zamanda ‘‘vatandaş’’ olmamak da demektir. Türk, Kürt, Kıbrıslı Türk kendini vatandaş da saymıyor. Yürüyüşte açılan pankartlardan biri ‘‘benim vergimle sivilleri vurmayın’’ pankartı idi. Bu pankartı yazan, hiçbir politik bilinci olmasa bile en azından vergilerinin nerede kullanıldığını sorgulayan bir vatandaş demek ki. Yaşadıkları ülkede birer emek üreticisi durumunda olanların, suya sabuna dokunmaya niyetleri olmasa bile vergilerinin olsun hesabını sormaları gerekmez mi? Bir Türk’ün, Kürt’ün, Kıbrıslı Türk’ün milliyetlerinden önce kendilerini belirlemelerindeki en önemli ölçüleri ‘‘emek dünyasındaki’’ yerleridir bana göre. ‘‘Bu, Arap’ın meselesidir’’ diyenler varsa eğer, diyenlerin Araplarla aynı emek dünyasında yaşadığımızı unutmuş olmaları kabullenilecek bir şey midir? Yıllar önce yine İsrail’in bir saldırısını protesto eden İslamcı kesimlerin İstanbul’daki bir gösterilerinde açılan, ‘‘Allahım ebabil kuşlarını gönder zalimin üstüne’’ sloganı yazılı pankartı hiç unutmadım. İnananları üzmek istemem ama ödediği vergilerin nerelerde kullandığını sorgulayan pankart, allahtan ebabil kuşları göndermesi istenen pankarttan daha somut bir talebi dile getiriyordu. İnananlar açısından bakıldığında, eğer ebabil kuşlarını göndermeye niyeti varsa Allah’ın, bunu o gösteride açılan pankarttaki sloganı okuyarak yapmayacağına inanması gerekir Müslüman’ın. Pratik bir dindar olsaydım Allah’a işini anımsatan bir işgüzarlık sayardım bunu. 5 Ağustos cumartesi günü Hyde Park Speaker Corner’da büyük bir gösteri yapıldı. İsrail faşizmine, siyonist barbarlığa, Amerikan alçaklığına karşı ‘‘yüründü’’. Yürüyüşün sonunda evlerine dönenler, günlüklerine ‘‘devrim bugün Hyde Park’da başladı’’ diye yazdılar belki de. kemalerdemol@yahoo.co. uk H ünyanın en mutlu ülkesi’ seçilen Vanuatu’da ‘bungee jumping’ geleneği hâlâ sürüyor. Kendilerini sarmaşıklara bağlayıp yüksek bir tepeden aşağı bırakamayanlar erkek sınıfına alınmıyorlar. İşin bizi ilgilendiren yanına gelince... Bu insanlar bile bize vize uyguluyor. ‘D Vanuatu’da deprem Büyük Okyanus’taki ada devletlerinden Vanuatu’nun yakınında Richter ölçeğine göre 6.7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. ABD Jeolojik Araştırma kurumu yetkilileri, yerel saatle 09.18’te (TSİ 01.18) meydana gelen depremin merkez üssünün Vanuatu’nun başkenti Port Vila’nın 220 kilometre kuzeyinde, yeryüzünün 150 kilometre altında olduğunu belirttiler. hasılası 8.7 milyon dolar. En yüksek tepesi 6 metre olan adalar, okyanus sularının her yıl biraz daha yükselmesi nedeniyle suya gömülme tehlikesi içinde. Bu nedenle adalılar bir süreden beri göç hazırlığında...’’ İşte bu ülke de bize vize koyanlardan. Şeytan diyor ki, göç hazırlıkları yapan Tuvalu halkını ülkemize davet edelim. YabanVanuatu Pasifik’te bir doğa harikası. Ve solda görülen Vanuatu cılık çekmesinler diye tümünü Marmara Adaları’na yerparası ülkenin yerlileri için çok da anlam ifade etmiyor. leştirelim. Kalabalık olur diye kimsenin korkmasına gerek yok. Bir için ‘‘azgelişmiş’’ deniyorsa ara mutluluk getirAncak çoğunun şöyle bir şey olmaz, hele Büyükada’ya bile o kadar da değil. Her mez’’ sözünün zenhesabı var: yerleştirsek kimsenin ruhu biTürk turistinin cebinde bir ginler tarafından faKendilerinden daha az gele duymaz. Vanuatulunun kişi başına kirleri yatıştırmak için kullalişmiş olduğumuzu düşünüBunlar Ada düşen milli gelinıldığından hep kuşkulanmıyorlar ve o ülkelere çalışmacaddelerinde ri kadar döviz, şımdır. Ne var ki, bu ölçüde ya gideceğimizi varsayıyorkendilerine özher işadamımılar. Yalan da değil... Niyetiyaygın bir söylentinin doğru gü el işlerini zın portföyünde miz biraz öyle... olma olasılığı (yani yanılma üretip satsalar ise ülkenizin gayOysa ansiklopedilere baolasılığım) da yüksek. (ki birçok Afriri safi milli hasılakarsanız, Vanuatu hakkında Hafta içinde New Econoka ülkesi vatansı kadar ‘‘batık şu bilgileri okuyorsunuz: mics Foundation (NEF) adlı daşı böyle geçiniyor) Tuvakredi’’ bulunur. ‘‘Vanuatu Cumhuriyeti veciddi bir kuruluş tarafından lu’daki yıllık gelirlerinden daBislama dilini bilseydim, siya Yeni Hebritler.. Büyük Okyayımlanan ‘‘Mutlu Gezegen ha çok kazanırlar. ze şunu sorardım: yanus’un güneybatısında 13 Indeksi’’ne göre ‘‘dünyanın 20. yüzyılın başına kadar Bizim size ne kötülüğübüyük ve pek çok küçük en mutlu ülkesi’’ Pasifik Okölen yakınlarının güçlerini elmüz dokunabilir Manitular?.. adadan oluşan ülke.. Toplam yanusu’nda bir ada devleti de etmek için insan eti yiyen yüzölçümü 12 km2. (Benim olan Vanuatu çıktı. bu insanlar, İngilizce de biliBETERİN BETERİ: notum: İstanbul’un yüz ölçüBiz 98. sırada (orta dereceyorlar. mü 5712 km2), tahmini nüfuTUVALU de mutlu) çıktık. Bizden çok Alırız karşımıza deriz ki: su 200 bin, gayri safi milli hadaha zengin AB ülkeleri, hatYahu yamyam kardeşler. sıla 167 milyon dolar, kişi baVanuatu’dan beteri var: Tuta G8’ler mutluluk açısından Neden bize vize koydunuz? şına düşen milli gelir 1000 valu bizden daha alt sıralara yerBirkaç Türk gelirse ülkenin dolar. Bislama dilinde konuYine ansiklopediden alıntıleşti. batacağından mı korktunuz? şuyorlar.’’ 200 bin kişi nedir lıyorum: ‘‘Tuvalu veya Ellice Korkunun ecele faydası yok ki? Sıradan bir pazar günü BİZ SİZE NE YAPTIK? Adaları. 9 adadan oluşan ülki! İşte ülkeniz bizler olmadan Marmara Denizi’ndeki adakenin tahmini nüfusu 11.000 da batmak üzere lara en az bu kadar insan giVanuatu sonradan batıya civarı (Benim notum: İstanBakalım ne diyecekler, hiç der. da sıçrayan ‘‘bungee jumbul’un tahmini nüfusu 1215 olmazsa merakımızı gideririz. Sevgili Vanuatulular, bizim ping’’ atlayışının yaratıcısı milyon). Yıllık gayri safi milli olan ülke. Bu gelenek hâlâ sürüyor ve sarmaşıklarla bacaklarından bağlı gençler, yüksek bir kulenin tepesinden kendilerini aşağıya bırakma cesaretini göstermeden, erkekler sınıfına kabul edilmiyorlar. Bütün bunlardan bize ne? Ne kadar ilkel olurlarsa ol‘‘İzin’’ anlamına gelen vizenin geçmişi sanılAB ülkeleri her fırsatta Türkiye’nin AB’ye sunlar, mutlular ya, diye düdığı kadar eski değil. 1967 yılına kadar Sov girmek üzere olduğunu yineliyor. Ve AB’ye girşünmek mümkün. Ve ben de yet bloku dışında vize uygulayan ülke yok. memizin önünde bazı formaliteler dışında enaslında bu mutlu insanları Onlar da salt bize değil, herkese uyguluyor gel kalmadığı söyleniyor. mutlulukları ile baş başa bılar. 1967’de patlak veren Kıbrıs bunalımı ile Öyleyse niye bize hâlâ vize uygulanıyor?. rakmak niyetindeyim. Sovyet bloku dışında Yunanistan’la karşılıklı Yoksa Avrupalı dostlarımız ‘‘Türkler nasıl olYalnız bir gerçek var ki, üzevizeleşiyoruz. 1975 yılında Türklerin yoğun gö sa AB’ye girdiler, artık almasak da olur’’ diye rinde durmadan geçemiyoçü sonucu ilk kez İsveç de vize uygulaması mi düşünüyorlar? rum: Vanuatu’nun bize vize başlatıyor. Sonra arkası geliyor ve bugünkü Lafı şuraya getireceğim. koyduğu gerçeği... korkunç durum ortaya çıkıyor. 184 ülkenin AB ülkelerinin bu vize politikası bütün dünZaten bize vize koymayan 136’sı bize vize uyguluyor. Geriye kalan 48 ül yaya kötü örnek oluyor. Vanuatu ve Tuvalu öryok. Dünyada toplam 184 ülke zaten kimseye vize uygulamıyor. neklerinde olduğu gibi, şaşırtıcı uygulamalake var ve bunlardan 136’sı Derken bizim AB serüvenimiz başlıyor. ra yol açıyor. bize vize uyguluyor. ‘P AB’nin tutumu yde Park’da yapılan sosyalist bir gösteriden sonra büyük Karl Marks’ın, günlüğüne ‘‘Devrim Hyde Park’da başladı’’ diye yazdığı söylenir. Toplanmış kalabalığı, o kalabalığın coşkusunu gören tarihin bu en büyük devrimcisi heyecanlanmış besbelli ki. Kitlelerin, tepkilerini bir araya gelerek, yürüyerek ortaya koymaları en azından ‘‘vicdanın, aklın harekete geçmesi’’ olarak anlaşılmalıdır. Bu açıdan, hiçbir şeyi değiştiremese bile buna benzer her ‘‘vicdan ayaklanması’’nı küçük çapta bir devrim kabul etmekte Marks haklıdır. Sosyalist literatürde ‘‘zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayan’’lar olarak tanımlanan kesimlerin bir adı da ‘‘baldırıçıplaklar’’dır. Bu ‘‘baldırıçıplaklar’’a Marks’ın yüklediği devrimci anlamın her yerde karşımıza çıkmadığı malum. Ezilmişlerin, haklıların yürüyüşlerinden bile ‘‘devrim’’ sonucu çıkaran Marks’ı bir yana bırakıp bizim Süleyman Demirel’i anımsayalım. Kendisine karşı yapılan protesto yürüyüşlerini küçümsemek için sarf ettiği ‘‘yollar yürümekle aşınmaz’’ vecizesini, onun demokratlığına yorumlayanlar bile çıktı biliyorsunuz. Oysa Demirel, ‘‘istediğiniz kadar yürüyün, beni etkilemez’’ anlamında sarf etmişti o meşhur cümleyi. Gerçekten de Demirel’lerin temsilcisi olduğu siyasal rejimlerde, yürüyen yığınların etkisi ‘‘yolları bile aşındırmayacak’’ kadar güçsüzdür. Marks, yürüyüşlerine tanıklık ettiği ayaklanmış vicdanları ‘‘devrimci’’ saymakta ne kadar isabetliyse, Demirel de ‘‘yolları aşındırmayacaklarına’’ inandığı kitleleri küçümserken o kadar yanılgı içindeydi. Oysa Marks’ın da, Demirel’in de zamanlarında ‘‘yürümek’’, onlarca eylemden sadece bir tanesiydi. Bu vicdan ‘‘ayaklanmaları’’, en barışçıl, en pasif, en masum eylemler olarak yer aldı insanlığın mücadele tarihinde. Bununla yetinmeyen, eylemliliklerini bambaşka biçimlerde, bazen savunulan kavganın amacına ters düşercesine kullananlar da oldu elbette. Ama yürümek, ‘‘vicdan sahibinin’’ en temel eylemi oldu her zaman. O kortejlerin içinde olmak, dışında olanlarla aradaki kesin farkı da belirledi. Kol kola yürüyor olmanın, yürüyende büyük bir vicdan ailesine ait olduğu duygusunu hissettirmek gibi bir etkisi var. Ortak çarpan kalpler nefreti yenebilirler. Bu ortaklıkta yer almayan, yani ‘‘kortejin dışında’’ kalanlar bu büyük ortak lezzeti kaçırmışlardır ne yazık ki. Geçtiğimiz Pazar günü Trafalgar Meydanı’nda, katılımcılarının çoğunluğunu İngiliz barış yanlılarının oluşturduğu bir gösteri vardı. Konuşmacılar yıllarını Filistin halkının mücadelesine adamış, Yahudi düşmanı olma tuzağına düşmeden siyonist karşıtı olmuş kişilerden oluşuyordu. Resmi Rumların Avrupa ordusu manevrası BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Fransa Cumhurbaşkanı Jaques Chirac ile Kıbrıs Rum Kesimi lideri Tasos Papadopulos arasında 2005 yılı Kasım ayında varılan gizli mutabakat uyarınca Andreas Papandreu Baf Hava Üssü’nün Fransa’nın kullanımına verilmesinin, Rumların uluslararası hukuka aykırı olarak sahip çıktığı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, 1960 Kuruluş ve İttifak Anlaşması’na da aykırı olduğu belirtildi. Halen geçerli olan Garanti ve İttifak Anlaşması’na göre Kıbrıs’ta, İngiliz üslerinin dışında garantör olarak sadece Türkiye ve Yunanistan asker bulundurabiliyor.Konuya ilişkin bilgi veren kaynaklar, İngiltere’nin Kıbrıs’taki üslerinin ‘‘egemen üsler’’ olduğunu, bu üslerde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik hakkı bulunmadığına işaret ettiler. Aynı kaynaklar, ‘‘Rumlar, mademki, 1963 yılında Türkleri dışarı atarak gasp ettikleri ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ sıfatına sahip çıkıyor, o zaman Fransa’ya askeri üs verme gibi bir hakları da bulunmuyor. Rumlar hem uluslararası hukuka hem de uluslararası antlaşmalara aykırı olarak sahip çıktıkları ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni inkâr etmiş olurlar’’ değerlendirmesini yaptılar. Aynı kaynaklar, Rumların Fransa’ya üs vermesinin ardında, Avrupa ordusuna zemin bulma çabaları da olduğunu dile getirdiler. NATO’da Rumların Türkiye’nin vetosuyla karşı karşıya olduğuna işaret eden aynı kaynaklar, Rumların Fransa ile anlaşma yaparak, Türkiye engelini aşmaya çalıştığını belirttiler. Rumların, AB’de Fransa’yı arkasına alarak, Türkiye’yi sıkıştırma yoluna gidebileceği dile getirilirken, Fransa’nın da Lübnan özelinde Ortadoğu’ya olan ilgisi nedeniyle Rumlar ile işbirliği içine girdiği belirtildi. Rum Kesimi’ndeki Politis gazetesinin ‘‘Müzakere sürecinde Rum yönetiminin Türkiye’ye karşı izleyeceği politikalarda Fransa’nın güçlü desteğini sağlamış oluyor’’ yazması dikkat çekti. Adadan gelen bilgiler, Rum Kesimi ile Fransa arasında henüz resmi bir anlaşma olmamasına karşın Fransız uçaklarının Baf’a gelerek Lübnan’daki gelişmeleri izlemeye aldığını gösteriyor. 1960 ANLAŞMASI GEÇERLİ 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla geçerlilik kazanan Garanti ve İttifak Anlaşması adada Türkiye 650 ve Yunanistan’ın 950 mevcudu olan birer askeri kontenjan bulundurmasını öngörüyor. H alide Edib, Sinekli Bakkal’ın İngilizce yayımlanışından yaklaşık otuz beş yıl sonra, bir kez daha bir İstanbul rüyası görmek ister. Ama dönem artık Sultan Hamid dönemi değil, İstanbul’da 1950 sonrasıdır.. Geçen zamanda eski mimari hemen hemen bütün semtlerde değişmiştir. Cumbalı, kafesli, teneke kaplı yoksul ahşap evler çökkündür. “Hilton karikatürü” apartmanlar sağda solda yükselmektedir. Romancı, bu görünüm ortasında, Laleli civarında bir sokağın masalını söylemeye çalışır: Romana ad veren, Akile Hanım Sokağı. Ne var ki bu sokak da geçmiş zaman töresinin hâlâ soluk almaya çalıştığı Laleli’de ‘yenilik’ peşine düşmüştür: “Laleli civarında, oldukça kısa fakat genişçe, orta yeri gayet dikkatle yapılmış, beton bir sokak. Bu, anacaddeye muvazi olan sokakların galiba üçüncüsüdür. Bir tarafta Aksaray’a giden dik ve arızalı bir iniş vardır. Öbür tarafı Beyazıd’a çıkar. Birkaçı sokaktan geçen, yer yer anacaddeden inen sarp yokuşlar görürsünüz.” Laleli’de beton sokaktan hoşnut ka YAZI ODASI SELİM İLERİ İstanbul’da Amerikan Rüyası( ) olup çıkarlar... Romanın kişilerinden Nermin’i Washington’da Miss Melon eğitmiştir. Nermin buraların romanını yazmak ister. Genç, olağanüstü yakışıklı, “yüksek mimarmühendis” Sadi Arslan, İstanbul’daki Teknik Üniversite’yi bitirdikten sonra, “Almanya, Fransa, İngiltere, hatta Amerika’da etütler” yapmıştır. Evet, “hatta Amerika’da”... Eski büyükelçilerden Samim Akyürek, İngiltere ve Fransa’nın kültür yaşamı egemenliğinde artık eskimiş, dahası, emekliye ayrılmış iki ulus olduğunu belirtir. Dünya kültür yaşamında başı çeken, şimdi Amerika’dır. Nermin, geceleri uyumadan önce, mutlaka “malum Amerikan cep kitaplarından birini” okur. Yine Nermin, çevresindeki aile dramlarını izleyerek, Amerika’dan fırlayıp çıkagelmiş ‘rock and roll’ dansı lıp kalmadığını romancı açıklamaz. Yalnız 1950’lerin, Demokrat Parti’yle yaygınlık edinmiş ‘kayırmacılık’ anlayışına işaret eder: “Yamrı yumru arka sokaklar arasında bu sokağın beton olması, dümdüz ve muntazam görünüşü herkesin dikkatini oraya çeker ve merak uyandırır. O civarlılar bunu şöyle bir düzme veyahut doğru bir rivayetle izah ederler: Güya, orada oturanlardan biri mevki sahibi olan bir şahsın yakın dostu imiş.” Akile Hanım Sokağı’nın kalabalık kadrosu, Laleli’yle Emirgân arasında mekik dokurken, İstanbul’u ve bütün Türkiye’yi sarıp sarmalayan Amerikanlaşma tutkusunun kölesi olmuş kişilerdir. Beton sokakta oynayan çocuklar, Birleşmiş Milletler’i çağrıştırır Halide Edib’e. Değişik toplumsal kesimlerden gelen çocuklar, yoksulu zengini, bu sokakta “Birleşmiş Çocuklar” nı yorumlar: “Bugün, bütün dünyada her ferdin ve cemiyetlerin, hatta milletlerin bir ‘Sallanma ve Yuvarlanma’ buhranı içinde olduğuna inanıyorum. Tevekkeli değil, bunu oyun havalarına bile sokmuşlar!” Akile Hanım Sokağı’nda Amerika’dan gelmiş roman kişileri arasında Dick, bir yandan harap, yıprak Aksaray’a bayılır, bir yandan da yeni İstanbul’u sever. Bu kentte eskiyle yeninin bir arada var olabilmesi Dick için şaşırtıcı ve büyüleyicidir. Nermin, eniştesinin Laleli’deki eski zaman evine geldiğinde, enişte Samim Akyürek’ten şunu öğrenecektir: “Ben bu eski eve modern banyolu bir hamam yaptırttım. (...) Eski bir sandık odasıydı.” Zavallı sandık odası ortadan kalkarken, “modern banyo” evlerde saltanat kurmaya başlar. Yıl 1955’tir, aylardan eylül. Çünkü Nermin o yılın o ayında Ankara’dan İstanbul’a gelir. İstanbul’da gerçekten bir şeyler değişmektedir... Öneriler: Kitap / Akile Hanım Sokağı, Halide Edib Adıvar, Özgür Yayınları, 2001.