04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 ‘YENİ ORTADOĞU’ VE HARİTALAR ÇERÇEVESİNDEKİ TEHLİKE: C Y strateji ATİNA’DAN MURAT İLEM AĞUSTOS CUMA ‘Mızrak ucu’ rolü eni bir Ortadoğu’nun zamanı geldi" diyen Rice, İsrail saldırganlığı üzerinden Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) karanlık yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Rice, Güvenlik Baş Danışmanı iken de BOP’un içeriğini "Fas’tan Çin sınırına 22 ülkenin siyasi coğrafyalarının değişeceğini" açıklayarak dile getirmişti. Bu sözler; haritası çizilerek açıklanmamıştı ama, son günlerde ortaya çıkan Emekli Albay Ralph Peters’ın haritasından çok daha önce söylenmişti ve üstelik söyleyen de Peters’a göre çok daha önemli biriydi. BOP’tan Türkiye’nin payına düşen ise; bir başka ülkenin çıkarları için yapılandırılmış bir projeye "eş başkanlık" yaparak, bölgenin yeniden düzenlenmesinde ABD çıkarları uğruna "mızrak ucu" rolüne soyunmaktı. Bu yaklaşım biçimi Irak işgalinin başlangıcında da sahnedeydi. Ülkenin geleceğini ABD’nin çıkarlarına bağlamak isteyenlerin çırpınışına tanıklık ediliyordu. Tezkere reddedilmişti. Türkiye ABD’nin çıkarları için Mehmetçiği Irak çöllerine göndermeyecekti. Ama bu durumu bir felakete dönüştürme çabaları yoğunlaşmıştı. TürkAmerikan rinde çırpınanların özel bir tasarım ürünü olduklarını görmek gerekmektedir. ABD çıkarlarının nasıl korunması gerektiği üzerine kafa yoran ABD’li Profesör Joseph Nye, ABD’nin bazı ülke ve toplumlar için "ayartma ve cezbetme kabiliyetini" unutmaması gerektiğini ve bu kabiliyetinin de "ikna etmek veya tartışarak harekete geçirmek" olmadığını, "ayartma ve cezbetmenin karşındakini gönüllü itaatkarlığa veya taklide sevk etmek olduğunu" anımsatarak, ABD’yi yönetenlere bir tavsiyede bulunuyor: "İstediğimiz şeyi başkalarının da istemesini sağlamalıyız." Prof. Nye’a göre; ABD’nin hedef aldığı bazı ülkeler için kullanabileceği bu yol, yani yumuşak gücü şu denklemle yaşama geçirmelidir: "Eğer istediğim şeyi istemeni sağlayabilirsem,o zaman yapmak istemediklerini yapmaya zorlamama gerek kalmaz.." Acaba ABD, öncelikle hangi ülkeler için bu yolu benimsemektedir? Her ülkeyi askeri işgal yoluyla bağımlı kılamayacağına göre Avrasya coğrafyasında hedef seçilen bazı ülkelerde beyinleri işgal edebilmenin yolu benimsenmiştir. Bunun için adına "aydın" denilen bir öncü kadroya işlev yüklenmiştir. Bu kadro; ülkesine, toprağına, değerlerine, tarihine ve kültürüne yabancılaşmış niteliğiyle başkalarının uzantısı rolüne soyunarak, dışarının çıkarlarının yılmaz savunuculuğuna girişmiştir. Amaç ülkenin geniş halk kitlelerinin tıpkı kendisinin yaptığı gibi dışarının isteklerine boyun eğmesini sağlamaktır. Türkiye bugün bu süreci yaşamaktadır. Emperyalizmin kutsallık zırhına sardığı kavramlar ülkenin çözülmesinin ,değerlerinin zedelenmesi ve geleceğinin ipotek altına alınmasının aracı kılınmıştır. Irak işgali bu çabayı yoğunlaştırmıştır . Çünkü işgal, Anadolu halkına tehdidin kimler tarafından hangi yolu benimseyerek büyüdüğünü göstermiştir. ABD (ve AB) temsilcileri Türkiye’de yükselen milli/ulusal duyarlılıktan rahatsızlık duymaktadır. Her fırsatta bu duyarlılığı dağıtması için Türkiye’yi yönetenlere çağrılar yapmaktadırlar. Bazıları da bu dalganın aşılması için adeta Kuvvayi İnzibatiye rolüne soyunarak, ABD topraklarından fetvalar vermektedir. Ortak amaç; Türkiye’nin başı dik, onurlu, bağımsız ve özgür yaşamasını ortadan kaldıracak bir atmosferi Türkiye’ye yaymaya çalışmaktır. Aslında Irak işgalinin veri ve ders yüklü atmosferi tüm bu gerçekleri olanca çıplaklığıyla tüm bölge halklarına taşımaktadır. Bölgede Irak işgalinin açtığı sayfa; saldırganlık yoluyla ekonomipolitik çıkarlara dayalı hamleleri yerleşik kılmaktır. Önce "düşmanını yarat" sonra "saldırıyı meşru kıl ve işgal et." Bu yöntem Soğuk Savaş sonrasının "jeopolitik boşluklarını", ABD’nin egemenlik coğrafyasına dönüştürme çabasına yöneliktir. Midilli’nin Sardalyesi! yum (askeri tatbikatların yapılmaması ya da ertelenmesi ) istemleri ise geçtiğimiz yıllara kadar kontrollü karşılık bulmuş, kısıtlı günler için Türkiye Ege’de tatbikat yapmayacağını taahhüt etmişti. Geçen yıl bir aya çıkartılan moratoryum sürecinde Yunanistan’ın Ege’deki turizm gelirleri hemen artmış, yabancı turistler adalara akın etmişlerdi. Karamanlis’in hırslı, azimli ve sabırlı politikaları sonucu Türkiye bu yıl bir kez daha ‘‘kündeye’’ getirilerek moratoryumun süresi iki aya çıkartıldı. Aslında Yunanistan’ın hedefi tüm yaz sezonu, yani üç aylık bir süreç. Ege’nin adaları bir aydan bu yana turist kaynıyor. Turizm şirketlerine göre doluluk oranları bir ay daha katlanarak sürecek. Ancak, aynı turistler bir taraftan Yunanistan’a para akıtırken, diğer taraftan tatil yaptıkları adaların bir çoğunun duvarlarını, direklerini, önemli noktalarını süsleyen (!) PKK’nın ünlü sloganı ‘‘Türkiye’ye gitmeyin, savaş var, ölürsünüz’’ afişlerini de okumadan edemiyorlar. Asanlar belli, astıranlar belli!. Üstelik afişlemeyi yapan terör örgütü militanlarının bazı durumlarda adalardaki belediye araçlarını da kullandıkları edinilen bilgiler arasında. Şu komşunun yaptığına bak!.. Bir taraftan Türkiye’ye Ege’de tatbikatları ertelettirip kasalarını doldur. Diğer taraftan hem gelirlerini katla, hem de sana bu imkanı sağlayan ülke aleyhine elinden geleni yap. Öte yandan, bizimkiler ne yapıyor, diye sorarsanız; Askeri moratoryumun uzamasına onay veren Özkök Paşa emekli olmadan önce Yunanistan Genelkurmay Başkanı’nı Ankara’da ağırladı. Gül ortada yok, başbakanımız ise ısrarla ve h?l? dostu Karamanlis’in Türkiye’yi ziyaret etmesi için çağrı üstüne çağrı yapıyor. Gördünüz mü yaptıklarını!.. [email protected] Y Bölgesel kompozisyonda Türkiye’ye sorunlu bölgelerde görev yapacak ‘mızrak ucu’ rolü uygun görülüyor. Tekil yapısını korumak için Irak’ın kuzeyine harekâtı engellenen Türk Ordusu, Lübnan’a tampon barış gücü olarak davet ediliyor. Bu sözlerin Türkiye için ne anlam taşıdığı Bayan Rice’a doğrudan sorulmamıştı ama Türkiye’de BOP için özel bir dil kullanılıyordu. Israrla BOP’un bir demokrasi projesi olduğu dile getirilerek, ABD’nin ekonomipolitik çıkarlarına dayalı bir emperyalist proje gerçeği gizleniyordu. Shakespare’in; "şeytan bir günah işleteceği zaman işe önce günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar" sözleri, BOP’un "demokrasi" ve "insan hakları" kavramlarını ne amaçla kullandığını açıklar nitelikteydi. Nitekim Irak’ta sivil halkın üzerine "demokrasi" ve "insan hakları" misket bombaları olarak yağmış, "demokrasi" "düştüğü yeri yakmıştı". Irak, işgal kuvvetlerinin denetiminde kardeş kavgasıyla parçalanmaktaydı. Batı emperyalizmi çıkarlarını korurken, Irak’ta Müslümanlar birbirini katletmekteydi. ABD ve İngiltere’nin denetiminde olan bazı terör örgütleri, Irak direnişini kırmak ve iç savaşı körükleyerek, parçalanmayı, ufalanmayı, emperyalizmin elinde oyuncak olmayı ve 21. yüzyılın yeni modern köleliğini yaratmaya çalışıyordu. ilişkilerinin onarılması güç bir kriz yaşadığı özenle ve sıklıkla tekrarlanıyordu. ABD’nin kızgınlığının bedelinin ağır olacağı söyleniyordu. Irak’ın Kuzeyinde Türkiye aleyhine oluşan her gelişmede bu kızgınlık anımsatılıyordu. Bu krizin aşılması, bozulan ilişkilerin onarılması kaygısını taşıyanların ceplerinde daima "onarım planları" vardı. Ancak bu plan için adeta ABD’nin yeni saldırılarına ihtiyaç vardı. Nitekim ABD’nin ne zaman yeni saldırı planı konuşulmaya başlansa "onarım planı" devredeydi. Çünkü "onarım planı" ABD saldırganlığında taşeron rolüne soyunmaya dayalıydı. Yani yine Mehmetçik "mızrak ucu" yapılacaktı. BEYİNLERİN İŞGALİ Bugün de İsrail saldırısı sonrasında Türkiye’nin Lübnan’a asker yollanması istenmekte, yine ABDİsrail çıkarları uğruna Türk askeri ateşe atılmak istenmekte. Bu durumu benimseyenlerin ve bu konuda köşele unanlı meslektaşlara göre bu mevsimde Midilli adası ve çevresinde çıkan sardalye balıkları müthiş lezzetli olurmuş. At kömürü mangala, diz sardalyeleri üzerine, en fazla üç dakikada al üstünden, afiyetle ye. Eğer yolunuz Midilli’ye düşerse, sakın yanında ünlü ‘‘mini’’ rakısı olmadan sardalyalı sofraya oturmayın. Ufak bir de uyarı! Bardağa önce buzu atıp üzerine rakıyı katmayın. Anasonlar depreşir ve topak topak olur. Önce rakınızı koyun, ardından buzu atıp, bardak hafif buğulanıncaya kadar bekleyin. Rakının ardından kendi suyu ile haşlanmış, ya da yaklaşık üç saat ipte asılı bekletilip ardından mangalda hafif çevrilen ahtapot ile devam edin. Sıra sardalyeye geldiğinde hiç acele etmeyin. Şarap içer gibi, önce hafif sulu bırakılmış sardalyenin tadını ağzınızda hissedin, sonra çiğneyin. Göreceksiniz zenginlerin küçümsediği bu balık neymiş. ??? Geçtiğimiz günlerde Yunan basın organlarında küçük bir haber dikkatimi çekti. Yazıda Yunanistan Turizm Bakanı’nın Midilli adasında bizim turizm bakanımızı misafir edip, sardalye yedireceği belirtiliyordu. Aynı haberde iki bakanın daha sonra Türkiye’ye geçerek ikili anlaşmalara imza atabileceklerine yer veriliyordu. Yunan basınında haberin devamını bulamadım. Ancak bildiğim, komşumuzun onlarca yıl sonra bu yıl turizmden olan gelirlerini katlayacağı konusundaki veriler. Yunanistan’ın turizmden olan geliri GSMH’nın yaklaşık yüzde 30’udur. Her yıl ortalama 13 milyona yakın turist bu ülkeye (özellikle adalara) gelerek para bırakır. Ege Denizi dikkate alındığında, 1974’te başlayan süreç, ardından çeşitli zamanlardaki gerilimler ve son olarak Kardak krizi sonrasındaki gelişmeler, Yunan adalarındaki turizmi bitme noktasına getirmişti. Yunanlıların, son 4 yıldan bu yana Türkiye ile Ege’de morator Hiroşima’da hüzünlü tören Lübnan’dan Suriye ve İran’a ’nin İsrail’in giderek şidABD detlenen ve hiçbir insani ve hukuki değer tanımayan Lübnan saldırısına yönelik BM ateşkes kararının çıkmasını engellemesi sadece İsrail’in çıkarlarını koruyan ABD refleksiyle açıklanamaz. Bu tavır ABD’nin Afganistan ve Irak sonrası tamamlamak istediği BOP için yeni bir askeri ve siyasi iş iklimi yaratmaya dönüktür. Buna göre amaç; doğrudan İran ve Suriye’ye gerçekleştirilemeyen saldırılar yerine bu ülkelere sıçratılmaya çalışılacak uygun bir savaş ortamını Lübnan’da yapılandırmaktır. Böylelikle İsrail saldırısıyla, Suriye ve İran doğrudan taraf konumuna çekilerek, ABD tarafından müdahaleye açık hale getirilmiş olacaktır. Bu hesap; Irak’ta direnişi durduramayan ABD’nin, yarım kalan BOP’unu tamamlaya dönüktür. BOP’un nihai hedefi ise ülke sınırlarının yeniden düzenlenmesidir. ABD’nin yürütmeye çalıştığı yol, emperyalist kimlikli imparatorluk stratejisidir. Hegemon devlet stratejisinden imparatorluk stratejisine yönelen ABD’nin bu tercihi gönüllü değil, zorunlu bir tercihtir. Çünkü ABD ekonomisindeki hastalığı savaşlarla, işgallerle aşmaya çalışmakta, küresel egemenliğini kalıcılaştırmak, muhtemel rakiplerinin küresel güçlerini artırmalarını engellemek, verimli ve zengin mekanları ABD lehine özelleştirerek, geleceğe hükmetmek peşindedir. Bu amaç uğruna ülkelere saldırmak, işgal etmek gerekeceğinden gerçek amaç gizlenerek, yaşatılanları meşru kılmaya dönük araçlar kullanılmalıdır. Bunun için 11 Eylül saldırıları bulunmaz fırsat yaratmıştır. ABD’de bundan yararlanmasını bilmiştir. Saldırılar sonrası önce "küresel terör" kavramını ortaya atmış daha sonra İslam ile terörü birleştirerek bir medeniyetler çatışmasının olacağını söylemiştir. Prof. Huntington’un "Medeniyetler Çatışması" tezini öne çıkartarak, İslam coğrafyasında terör avcılığına soyunmuştur. Oysa Huntington’un tezinin en can alıcı yanı şu sözlerinde saklıdır: "SSCB çöktükten sonra, dünyada insanlar arası farklılıklar ideolojik, siyasal veya ekonomik olma özelliğini kaybetmiştir. Bugünkü dünyada insanlar arası farklılıklar artık esas olarak kültüreldir." Bu sözlerle Huntington, açıkça bir karartma peşindedir. Aslında yapılmak istenen Soğuk Savaş sonrası ABD emperyalizmine düşman yaratmaktır. Çünkü güç stratejisinde sıkça başvurulan bir yöntem olarak bir güç ayakta kalabilmek, sürekli diri ve uyanık olabilmek, egemenliğini sürdürebilmek için karşısında belli bir gücü olan bir karşıtlığa ihtiyaç duyar. EMPERYALİZMİN MİRASI Perdelenen amaçların doğrultusunda Avrasya’ya yayılması istenilen istikrarsızlık, bir başka açıdan da anlam taşımaktadır. Bir mekanın önce istikrarı bozulmalıdır ki, sonra "istikrar" için gidilebilsin.Buna göre "istikrarsızlık" aşılmalı, tüm dünya tek pazar yapılmalıdır ama bu pazarın parçaları küçük olmalıdır. Yeni haritalar çizilirken buna özen gösterilmelidir. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu’ya bırakılan miras gibi. Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Merkezli emperyalizm; uluslaşma sürecini engelleyecek etnik çelişkileri kalıcı, sınırları yapay, kendi çıkarlarına hizmet edecek devletler yaratmıştı. Sınırlar öylesine özenle çizilmişti ki, bir ülkeden doğan bir kaynak o ülkede sonlanmamasına dikkat edilerek, sürekli canlı tutulabilecek çelişki ve çekişme unsurları oluşturulmuştu. Bu günde yapılmak istenen aynısıdır. Yapay sınırlar, yeni egemenlik alanları, federatif modeller ve giderek ufalanmış, dağılmış yönetilmesi kolaylaşmış devletçikler. ABD’nin Avrasya egemenliği için yaratmak istediği yeni siyasal atlasta öncelikle yoğunlaştığı pafta Ortadoğu’dur. Bunun için hegemon devlet stratejinden, imparatorluk stratejine yönelmiştir. Hegemon devlet stratejinden farklı olarak imparatorluk stratejisinde ittifakları itaatkarlığa dönüştürmek, gerektiğinde ülkelerin sınırlarını zedelemek, harita değişiklerini öne çıkarmak, tampon coğrafyalar yaratmak esastır. Kukla yönetimler ve ülkeler yaratmak, bağımlı coğrafyaları mekansal ekonomipolitiğe göre üretmek ve böylece emperyalist hedefleri yerleşik kılmak önceliklidir. ABD’nin hem BM’yi hem de NATO’yu itaatkarlığın kulübüne dönüştürme çabası da uygulamak istediği imparatorluk stratejisinin bir parçasıdır. İsrail saldırganlığını kınayamayan, ateşkes kararını çıkaramayan BM’nin aslında uluslararası niteliği kalmamıştır. Küresel imparatorluğun çıkarlarına hizmet eden bir örgüt görüntüsündedir. Aynı şey çok daha fazlasıyla NATO içinde geçerlidir. Dünya bu haliyle bir felaketin eşiğindedir. Tüm değerlerini yitirmiş, güçlünün hukukuna kilitlenmiş bir tablonun, insanlığın ve dünyanın felaketi olacağı açıktır. YENİ JEOPOLİTİK HAT Rice’ın dile getirdiği "Yeni Ortadoğu"da böyle bir ortamın habercisidir. "Yeni Ortadoğu"; "demokrasi" ve "insan hakları" maskeli projelerin yörüngesinde pazarların denetimi ve doğal kaynakların sömürüsüdür. Üniter devletlerin "toprak bütünlüğü" tezinin çökertilmesidir. Milli devletleri dağıtılmış, ufalanmış, etnik çelişkiler yumağına dönüşmüş bir siyasi coğrafya yaratmaktır. Böylece emperyalizmin eskimeyen ve en temel başvuru yöntemi olan "parçala ve yönet" temeline dayalı emperyalizmin hizmetinde yeni yaşam alanları oluşturmaktır. ABD güdümünde bölgenin küçük parçalara bölünmesinin aracı olan İsrail’in vaat edilmiş topraklara dayalı "Büyük İsrail" hevesine imkan tanıyacak, jeopolitik ortamı yaratmaktır. Irak işgaliyle körüklenen mezhepsel ve etnik çelişkileri bu jeopolitik ortamın temel dayanağı kılmaktır. Öncelikle Irak’ın parçalanmasına dayalı olarak "Büyük İsrail" ideali içinde yapılandırılacak olan "Kürdistan" devletini kurmaktır. Türkiye için Rice’ın dile getirdiği "Yeni Ortadoğu" ise; Türkiye’yi sürekli ikilemler girdabına sürüklemektir. Ya "bölgeni bölerek büyüyeceksin" ya da "bölünerek küçüleceksin" ikilemiyle yüz yüze bırakmaktır. İkinciyle ölümü gösterip birinciyle sıtmaya razı etmektir. ABD egemenliğine dayalı "mızrak ucu" rolünü kabul ettirmektir. Irak’ın kuzeyine Türk Ordusunun PKK’yla mücadele için girmesini engellemek ama Lübnan’a ABDİsrail çıkarları için Asker gönderilmesini planlamaktır. Irak işgalinde başarılamayanı şimdi gerçekleştirmektir. Türkiye’yi PKK terörüyle terbiye etmeye çalışmak, buna göre "ithal tehdit algılamalarıyla" kendi güvenliğinden uzaklaştırmaktır. Ulusal bütünlüğünü zedelemek, Anadolu’nun harman yerini dağıtmak, özgüvenini yitirmiş ve sağa sola savrulan hedefsiz bir ülke ve toplum düzeyine düşürmektir. Mustafa Kemal Atatürk’ü unutan, bağımlılıktan kurtulamayan, horlanmayı kabullenen, iradesini yitirmiş bir görünüme tutsak etmektir. Türkiye’ye yönelen bu hesaplara karşı öncelikle yapılacak şey; bin defa ölmek yerine bir defa ölmeyi göze almak ve ölmeyeceğini görmektir. Dış Haberler Servisi Japonya’da, ABD’nin Hiroşima kentine attığı ilk atom bombasının 61. yıldönümünde kurbanlar dün törenlerle anıldı. Hiroşima’da yaklaşık 45 bin kişinin katıldığı törende, atom bombasının atıldığı an olan saat 08.15’te çan çalındı, kurbanlar anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu ve yüzlerce güvercin salıverildi. NÜKLEERLERİ KALDIRIN Hiroşima Belediye Başkanı Tadatoşi Akiba, Hiroşima Barış Parkı’ndaki törende yaptığı konuşmada, dünyada tüm nükleer silahların ortadan kaldırılması çağrısında bulunarak dünyada atom bombası saldırısına uğrayan tek ülke olan Japonya’nın bu konuda liderlik rolünü üstlenmesini istedi. ABD’nin 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya attığı atom bombası 140 binden fazla kişinin hemen veya birkaç ay içinde ölümüne yol açmıştı. ABD, 9 Ağustos’ta da Nagazaki’ye bomba atmış, burada da 80 bin kişi yaşamını yitirmişti. Dünya ülkeleriyle birlikte Türkiye’de de atom bombası kurbanları anıldı ve protestolar düzenlendi. TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu tarafından Galatasaray’da yapılan basın açıklamasında, ‘‘Türkiye’nin nükleerden arınmış bölge olması, dünyanın savaş ve nükleerden arınması’’ istendi. Nâzım Hikmet’in ‘Hiroşimalı Kız’ şiirinden esinlenilerek ‘‘Çocuklar ölmesin, şeker de yiyebilsinler diye’’ yurttaşlara şeker ikram edildi. Türkiye Yeşilleri Kadıköy Koordinasyonu üyeleri de Kadıköy İskele Meydanı’nda yaptığı açıklamada, ‘‘Türkiye’deki Yeşiller olarak barışın nükleer caydırıcılık teorisiyle değil, bölgesel ve küresel düzeyde sosyal, kültürel ve ekonomik işbirliğiyle sağlanabileceğini düşünüyoruz’’ denildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle