28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 BİRLİĞİN GENEL KURUL KARARI ALMASINA YOL AÇAN ÇEKIŞME C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ AĞUSTOS CUMA Fındık nereden nereye? sürdü. Son Bakanlar Kurulu kararının istifada son darbeyi oluşturduğu belirtildi. Bir üye şunları anlattı: ‘‘Hükümet FİSKOBİRLİK’in bütün kredi yollarını tıkadı. Mali yapısını kötü göstererek kredi almasını engelledi. Tabii birlik de kaynak bulamadığı için borçlarını ödeyemedi. Bu durum fiyatların düşmesine neden oldu. Başbakan’ın sürekli olarak bizim üzerimize gelmesi, fiyatları dibe vurdurttu. Bakanlar Kurulu 2005 yılı fındık borçlarını tamamen birliğin üzerine bıraktı. Böylece bizimle üreticiyi karşı karşıya getirdi. Bizim bunu ödeyecek paramız olsa zaten öderdik. Bu durum birlik için yıkımdır. Bu nedenle istifa kararı aldık.’’Yönetimin genel kurul kararında, hükümetin baskılarının yanı sıra üreticilerin de giderek daha büyük ölçüde tepki vermesinin etkisi olduğu belirtildi.Geçen sezona 7 YTL civarında bir fiyatla başladı FİSKOBİRLİK. Bu fiyat, bazı tüccar ve ihracatçıları ve AKP hükümetini kızdırdı.Birlik, fiyatları bu düzeyde tutmak için ne kadar çaba harcadıysa da AKP ve yabancı lobilerin ortaklığındaki tüccar kesiminin baskıları ağır geldi. Fiyatlar giderek düşmeye başladı. Bu sırada gerçekleştirilen birlik kongresi ise bu iki kesim arasında hesaplaşmaya dönüştü.2006 Ocak ayındaki bu hesaplaşmadan, üretici desteğindeki Salih Erdem ve ekibi büyük bir zaferle, AKP desteğindeki grup ise hezimetle çıktı. Bu kongre, birlikle hükümet arasındaki iplerin tamamen kopmasına neden oldu. KREDİ UMUTLARI BOŞA ÇIKTI AKP’nin desteklediği listenin FİSKOBİRLİK kongresinde ağır bir yenilgiye uğramasının ardından birliğe yönelik baskılar arttı. Hükümet uzun süre Hazine’nin üstlendiği borçları ödeme konusunda sorun çıkardı. Ardından özerkleştirme programı ile birlikte Devlet Fiyat ve İstikrar Fonu’ndan (DFİF) desteklenme kararı alınmasına karşın hükümet, birliği bu kaynaktan destekleme konusunda engeller çıkardı.Diğer 6 birliğe bu fondan kaynak sağlanmasına karşın FİSKOBİRLİK için fon kullandırılmadı. Bu kaynakların kullandırılmamasında Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanlarından kabuklu meyve ihracatçısı Cüneyd Zapsu’nun etkili olduğu sık sık dile getirildi. Muhalefet partilerinin yoğun baskısı ve üreticinin tepkisi üzerine birliğin Hazine borçları sıfırlandı. Ancak bu kez de birliğin kredi almak için başvuruda bulunduğu bankalardan olumsuz yanıtlar geldi. Hükümet, AKP kaynakları ile bazı tüccar ve ihracatçıların FİSKOBİRLİK’e yönelik ağır eleştirileri, birliğin durumunun çok kötü olduğu yolundaki spekülasyonlar, birliğin üretici borçlarını ödeyemeyeceği iddiaları bu olumsuz yanıtta etkili oldu. Bu baskı ve spekülatif ortamda yeni kaynak bulamayan FİSKOBİRLİK, üreticiye olan borçlarının bir kısmını ödeyemedi. Doğaldır ki bu durum fiyatların 5 YTL düzeylerine kadar düşmesi sonucunu doğurdu. DARBE ERDOĞAN’DAN Gerekli destekler sağlanmayan, kredisiz bırakılan ve istifaya zorlanan FİSKOBİRLİK yönetiminin hükümetle giriştiği inatlaşma, Başbakan Erdoğan’ın bölge ziyareti ile daha da netlik kazandı. Haziran ayı ortasında Giresun ve Trabzon’u ziyaret eden Başbakan Erdoğan’ın, FİSKOBİRLİK yönetimini hortumculukla, becerisizlikle suçlaması, FİSKOBİRLİK’e el koymaktan söz etmesi piyasaları allak bullak etti. Fındık fiyatları 3 YTL civarına kadar geriledi. Böylece geçen eylül ayından bu yana süren fiyat savaşını hükümet kazanmış, iç ve dış fındık lobileri ciddi kârlar yapmış, birlik tam anlamıyla köşeye sıkıştırılmıştı. Başbakan her sözcüğü, üreticinin biraz daha yoksullaşmasına, ürününün bir hiç fiyatına düşmesine neden oldu. Ordu’da gerçekleştirilen ve 100 bine yakın üreticinin katıldığı büyük üretici mitinginde tepkilerden hükümetin yanı sıra FİSKOBİRLİK de nasibini aldı. Bu büyük hareketin ardından toplanan Bakanlar Kurulu, 200 trilyonun üzerinde bulunan 2005 yılı üretici alacakları konusunda FİSKOBİRLİK’i sorumlu tuttu ve bu ödemelere kesinlikle karışmayacağını açıkladı. Yeni sezon içinse önümüzdeki günlerde bir politika belirleyeceğini duyurdu. İşte bu karar FİSKOBİRLİK yönetiminin yeni bir değerlendirme yapmasına yol açtı. Durumu iyice kötüleştirilen ve kredi olanaklarından mahrum bırakılan FİSKOBİRLİK böyle bir kaynağı nereden bulacaktı? Böylece birlik yönetimi hükümetin baskısına dayanamayarak genel kurul kararı aldı. Duygu Asena’yı Uğurlarken lunuyordu; ‘‘muhafazakârlıkla uyutup liberallikle soymak’’ da çok geçmeden gerçekleşti. Böyle bir iktidarın, kadın hareketimizin, 1980’lerle gerçekleştirdiği değişimi daha ilerilere götürmesi; onun ilerici ve geleceğe açık yürüyüşüne omuz vermesi düşünülebilir mi? Türbanla oyalanıyor ve oyalandırıyor... Ayrıca hatırlatmalı: Ülkemiz, kahredici çelişkiler içinde. Kabaran yoksul kitleye, gitgide çoğalan işsiz milyonlar eklenmiştir. Ekonominin sürekli büyüdüğü haberleri bu insanları doyurmuyor. Bir de, aşırı nüfus artışı ve köylerden kentlere akan denetimsiz göç korkutuyor. Böyle bir ortamda, yükün ağırlığını taşıyacak olanlar kadınların omuzları değil midir? Tarım kesimindeki kadınların derdine, kentlerde başkaları ekleniyor. Son bir konu, erkeklerin kadınlarla iktidarı eşitçe paylaşmalarına gelince... Batı’da, kadınların siyasal haklarını elde etmeleri, ilk aşamada, seçme ve seçilme açısından eşitsizliğin kaldırılması olarak başladı ve 20. yüzyılın ilk yarısında başarıyla noktalandı. Ne var ki, Batı’da bile, kadınlar eğitim, meslek seçimi ve çalışma olanakları açısından daha iyi koşullara sahip olsalar da; siyasal yaşamda, İskandinav ülkelerinin dışında ‘‘temsil edilmeme’’ gibi bir olay vardır ve onu aşma konusu tartışılıyor; engelin giderilmesi ise, başta demokrasinin yeniden kurulmasından ve eğitimden geçiyor. Batı ise, ‘‘cinslere eşit temsil’’ olanaklarını arıyor ve ‘‘kota uygulaması’’ da, bulduklarından biridir. Türkiye de bu tartışmaların içindedir. Kadınsız demokrasi olmaz! Ya aile içi şiddet, töre cinayetleri? İşte kadın sorununda gelip durduğumuz nokta! ? Türkiye’de, olumlu önlemlerin hayata yansıması için, bir ‘‘zihniyet değişimi’’nin hızlanmasından başka çare yoktur. Bu zihniyet değişimi de kendi kendine gerçekleşecek değildir; yolları asıl açacak olan, kadınların bilinçlenmesidir; ve tavizsiz, dimdik durmalarıdır. Türkiye’de kadınlar, Duygu Asena’ya borçlu olduklarının bilinciyle de yürüyecekler... AHMET ŞEFİK / ERDOĞAN ERİŞEN GİRESUN Fındık piyasası için hükümetle FİSKOBİRLİK (Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği) arasındaki savaş, hükümetin piyasaya müdahalesi ve FİSKOBİRLİK yönetiminin genel kurul kararı ile sonuçlandı. 12 Eylül’de olağanüstü kararı alan FİSKOBİRLİK yönetimi, seçimlere katılmayacağını açıkladı. Genel kurul kararına, Bakanlar Kurulu’nun 2005 ürünü fındık alacakları konusunda sadece FİSKOBİRLİK’i sorumlu gösteren kararının neden olduğu öne sürüldü. Birlik yönetim kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi:‘‘Birliğimiz yönetim kurulu 31 Temmuz ve 1 Ağustos tarihlerinde yaptığı toplantıda, fındıkta yaşanan son gelişmeleri değerlendirerek olağanüstü genel kurula gidilmesi kararı almıştır. FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu, olağanüstü genel kurulun 12 Eylül 2006 tarihinde toplanmasını karara bağlamıştır. Ayrıca Genel Müdürvekili Nihat Yılmaz, asli görevi olan genel müdür yardımcılığına döndürülürken Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Başer genel müdürlüğe vekâleten atanmıştır.’’ FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu’nun istifa ve olağanüstü genel kurul kararına hükümetin baskısının neden olduğu belirtiliyor. Daha sonra geniş açıklamalar yapmak üzere şimdilik isimlerini açıklamak istemeyen yönetim kurulu üyeleri, hükümetin birliği güçsüz duruma düşürdüğünü ve kredi alamaz, borçlarını ödeyemez duruma getirdiğini öne O rdu’da polisin tavrının tartışmalara yol açtığı miting 10 saat sürmüş ve miting sırasında çıkan çatışmada çok sayıda yurttaş da yaralanmıştı. En pahalı tüketen ülkeyiz ZEYNEP ŞAHİN ANKARA Dünyanın en pahalı benzinini tüketen, sanayi elektriğine en fazla parayı ödeyen Türkiye, doğalgazı en yüksek ücretten satın alan ülkeler arasında yer alıyor. ADSL bağlantısı için Avrupa ülkelerinin iki katı ücret ödeyen Türkiye, haberleşmeye ödediği bedellerle de listenin en başında. Birbiri ardına gelen zamlar, vergiler ve uluslararası anlaşmalardaki açmazlar, Türkiye’nin çeşitli kalemlerde pek çok ülkeyi geride bırakarak ‘‘en pahalı tüketen ülke’’ konumuna gelmesine neden oluyor. Veriler, 4 kişilik bir ailenin yıllık doğalgaz ve elektrik tüketiminin 1157.4 YTL olduğunu gösteriyor. Ücretlilerin aylık doğalgaz ve elektrik giderlerinin maaşlarına oranı ise asgari ücretlide yüzde 25.4, en düşük işçi emeklisinde yüzde 19.8, 9. derecede çalışan memurda yüzde 14.4, en düşük maaş alan memur emeklisinde yüzde 15.9’a ulaşıyor. Türkiye’nin dünya çapında pahalılıkta en tepedeki yerini kimseye bırakmadığını gösteren Türkiye İstatistik Kurumu, IMF, Türkİş, Tüketici Hakları Derneği, Elektrik Mühendisleri Odası ve HaberSen verileri şöyle: Gıda: Türkiye’de 4 kişilik ailenin açlık sınırı 573 YTL’ye dayandı. Asgari ücret ise net 380 YTL. Uzmanlar bu durumun sağlıklı beslenmeyi engellediğini dile getirirken, asgari ücretin yüzde 30’u kadarının gıdaya harcandığını belirtiyor. Avrupa ya da OECD ülkelerinde bin Avro civarındaki asgari ücretin, gıdaya ulaşmayı daha kolay ve ucuz hale getirdiği belirtiliyor. Kamu çalışanlarının yüzde 32’si ise açlık sınırının altında yaşıyor. ÖDEMELER Kira: Sağlıklı bir konutun fiyatının ortalama 300 YTL olarak ifade edildiği Türkiye’de, memurların yüzde 38’si kirada oturuyor. Asgari ücretle geçinen bir ailenin iyi bir konutta oturması olanaksız halde. Elektrik: Türkiye’de bir aile, aylık gelirinin yüzde 10’u kadarını elektrik tüketimine harcıyor. OECD ülkelerinde bu oran yüzde bire kadar düşüyor. Türkiye’de 4 kişilik bir aile, ayda 150 kwh elektrik tüketiyor. Tüm vergiler dahil 4 kişilik ailenin aylık elektrik gideri 23.75, yıllık elektrik gideri ise 285 YTL. Kişi başı milli gelire göre Türkiye, dünyanın en pahalı elektriğini kullanıyor. Türk sanayisinde kullanılan bir kwh elektriğin bedeli 8.05 sent iken, ABD’de bu rakam 4.27 sent. Doğalgaz: Türkiye, sınır komşusu olmasına karşın İran’ın en pahalı doğalgaz sattığı ülke. Son bir buçuk yılda yüzde 38.5 zam gören doğalgazın, 4 kişilik bir aileye aylık maliyeti 72.70, yıllık maliyeti ise 872.4 YTL. Dünyanın 4. büyük doğalgaz ihraç eden ülkesi Norveç, elektrik enerjisinin yüzde 99.5’ini hidroelektrik santrallarından karşılarken, Avrupa’nın 2. büyük hidroelektrik potansiyeline sahip Türkiye’deki elektriğin yüzde 45’i doğalgazdan üretiliyor. Al ya da öde sisteminin ise ekonomiye getirdiği yük ve pazarlık şansı bırakmaması nedeniyle eksilerle dolu olduğu vurgulanıyor. Haberleşme: Hem telefon ücretlendirmesi hem de ADSL’de Türkiye en pahalı ülke konumunda. Akaryakıt: Son bir yılda benzin başta olmak üzere çeşitli akaryakıt türlerine yapılan zamlar yüzde 50’ye yaklaştı. IMF’nin Dünyanın Ekonomik Görünümü Raporu’na da yansıyan verilere göre Türkiye, dünyada en pahalı benzinin satıldığı ülke. En fazla akaryakıt vergisi de yine Türkiye’de alınıyor. Ortalama 2 dolara mal edilen bir galon benzin, Türkiye’de 7 dolara ABD’de de 2.3 dolara satılıyor. da. Duygu Asena’nın ölümüyle ilk söylediklerim de şunlar oldu: ‘‘Duygu Asena, kadınların hakları ve özgürleşmesi davasında, altını çizdiği doğruların yanı sıra, özellikle üslubuyla yaşadı. Bir öncü oldu. Kadınların baskılardan kurtarılması ve kendi kimliklerine kavuşmasında, onun tavizsiz, dimdik duruşu unutulmaz. Kavganın bundan sonrasında, kadınlar, Duygu Asena’ya borçlu olduklarının bilinciyle yürüyecekler.’’ Gerçekten, mücadelesinde tavizsiz, dimdik durdu Duygu. Ve, en önde koştu yarışı... Bağrından doğduğu çığır da, nereden nereye varmıştır? ? Bir genel hatırlatma ile, Batı’da ‘‘Kadınların Devrimi’’ne, özellikle kadın erkek eşitliği gerçeğine, gecikerek de olsa Türkiye de katılmıştır; ve bu, Batı’daki ‘‘Aydınlanma’’nın akılcı ve laik devrimin, sonunda Türkiye’ye ulaşmasının bir sonucudur. Bu süreçte, kesin ve radikal adımları atan da, bağımsız, laik ve demokratik Cumhuriyet olmuştur. Söz konusu uyanışı yaşayan, bütün Müslüman dünyada tek ülke de bizimkidir. Ve Cumhuriyet, herkesten çok kadınlarındır. Ne var ki Türkiye’de, yarım yüzyılı aşan bir süredir, laik ve demokratik devrime karşı güçler, başta da İslamcılar, kadınerkek eşitliğine direniyor; ‘‘kadın sorunu’’nun çözümünü yokuşa sürüyorlar. Böyle bir ortamda, Cumhuriyet Aydınlanması’nın kadınların davasına açtığı ufukları, özellikle de Medenî Yasa Devrimi’ni, Batılı toplumlarda eşitlik doğrultusunda atılan adımları da göz önünde tutarak ve onlarla zenginleştirerek, her zaman savunmalıyız! Öte yandan, ülkemizde, kadın özgürlük hareketinde, 1980’lerle başlayan ve Avrupa’daki rüzgârlara duyarlı değişimin getirdiği zenginliğe de sahip çıkmalı! Bu arada, korkulan da başa geldi: 2002 Kasımı’nda, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidara geçti. ‘‘Muhafazakâr’’ adı altında dinci/şeriatçı bir ideoloji; liberalizm adı altında da, ulusal birikimi tasfiye ve bireyci kazanç bu A yrılıp gidenin ardından ilk sözler, içten olduğu gibi çoğu halde doğrudurlar Farklı kültürlerin buluşması GÖKÇE UYGUN ŞIRNAK/MARDİN Toplum Gönüllüleri Vakfı’na (TOG) üye, farklı kentlerden üniversite öğrencileri, yürüttükleri projeyle yaz tatillerinde Doğu’daki öğrencilere çeşitli konularda kurslar veriyor. Türkiye’deki farklı kültürlerden insanları bir araya getirerek önyargıları yıkmayı hedefleyen TOG’lu gençler hem öğreniyor, hem öğretiyor. TOG, bu yaz döneminde Şırnak, Mardin, Van ve Edirne’de dönemsel eğitime destek projeleri uyguluyor. Bu kapsamda Türkiye’nin çeşitli kentlerindeki farklı üniversitelerden gönüllü gençler, yaz tatillerini projelerin yürütüldüğü illerde geçiriyor. Bu kentlerdeki çeşitli yaş grubundan öğrencilere OKS ve ÖSS’ye hazırlık İngilizce, ebru, spor, tiyatro, bilgisayar gibi konularda dersler veriyorlar. ‘‘Batı’nın Doğu’ya önyargılı bakışı’’ndan rahatsız olan çocuklar, ‘‘Şırnak gelişmemiş bir yer. Buraya gelen doktor ve öğretmenler hemen gitmek istiyor. Biz kötü insanlar değiliz, bizi dışlamayın diyorlar’’ diyor. Gelecekte Şırnak Belediye Başkanı olup kentine hizmet etmeyi hedefleyen 13 yaşındaki Evin Uğur da Şırnak’ın kaderinin artık değişmesini istiyor. Projenin yürütüldüğü kentlerden olan Mardin’de de çocukların TOG’lu gençlere ilgisi büyük. Yaz tatillerinde sokakta oynamak ya da televizyon izlemek yerine kurslara katılmayı tercih eden Mardinli çocuklar, kendilerine bir birey gibi davranan ve bir şeyler öğreten TOG’lu gençleri çok seviyor. 13 yaşındaki Mardinli İlhan Evirgen, abi ve ablalarına olan sevgisini, ‘‘Onlar benim için annebaba gibi. Bizi hiç azarlamadan, çok şey öğretiyorlar. Her yaz gelmelerini istiyorum’’ sözleriyle dile getiriyor. TOG üyesi, İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencisi Hasan Can Sandal ise proje kapsamında Mardin’e gelen gönüllü gençlerden.‘‘İstanbul’dan ayrılacağım son gün ailem Mardin’e gitmemi istememişti. Ama ben onları dinlemedim ve geldim. İyi ki de gelmişim. Daha önce hiç tanımadığım çocukların bana adımla hitap etmesi, abi demesi çok önemli. Onlara bir şeyler öğretebilmek çok mutluluk verici.’’ Projeler hakkkında bilgi veren TOG Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Betil, Toplum Gönüllüsü gençlerin kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak; farklı kimlik, inanç ve düşünceden gelen gençlerin projeler etrafında birleşerek, farkılılıklarını koruyarak ekip çalışması yapabilmelerini sağlamak ve yetişkinlere Türkiye’nin en büyük gücü olan gençlerin yapabileceklerini göstermeyi amaçladıklarını söylüyor. T ers yönden gelip motosikletliye çarpan otomobil sürücüsü, kafası kızınca bıçağını da çekip çarptığı motosiklet sürücüsünü bıçaklamış. Anadolu Ajansı’nın haberi Karaman’dan. Ağır yaralanan motosikletli hastaneye kaldırılırken kimliği belirlenemeyen otomobil sürücüsü ise kaçmış. Sabah gazetesinin üçüncü sayfasında yer alan bu küçük haber, aslında ülkemizdeki bir ruh halini yansıtıyor. Dünyanın her yerinde kaza olur. Otomobil sürücüleri de ters yola girebilir. Kaza nedeniyle iki taraf kavga da edebilir. Ama hem suçlu hem güçlü olmak özel bir durum. Kurallara uyup uymamak bir uygarlık göstergesidir. Türkiye’den Batı ülkelerine doğru yolculuk yaptıkça onların kurallara bizden daha fazla uyduklarına tanık oluruz. Doğu’ya doğru gittiğimizdeyse kurallara uymama artar.İran, Suriye, Mısır gezilerimde şaşkına dönmüştüm. Avrupa’dan döndüğümde kızdığım yurdum insanlarını, bu ülkelerin halini görünce aradığımı itiraf etmeliyim. Kurallara uymamanın zenginlikle, altyapıyla, eğitim düzeyiyle ilgisi olduğunu biliyorum. Zaten yoksul Doğu, zengin Batı karşısında ne yazık ki hep geriden geliyor. SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Ters Yöne Gir ve Bıçakla öldürmeyi hiçbir şekilde haklı görmemeliyiz. Dine dayalı devlet kurma hayallerini, teokratik devlet özlemlerini desteklememeliyiz. Ancak insaf edelim, İsrail’in yaptıkları dayanılır şeyler mi? Bu güce dayalı zorbalığın, terörün Batı’nın gözleri önünde ve onların desteğiyle yapıldığını biliyoruz, herkes biliyor. Ters yola girip motosikletliyi suçlu bulup yaralayan zorba ile İsrail devletinin Lübnan’da yaptıkları arasında ne fark var? İsrail, Hizbullah’ı tamamen yok edebilir mi? Bazı yorumculara göre edebilir, bazılarına göre ise edemeyebilir. İsrail, egemenliği altındaki topraklarda ‘‘intihar bombacıları’’nı durdurabildi mi? Hamas’ın büyüyüp gelişmesine engel olabildi mi? Hizbullah’ı da ortadan kaldıramayacağı gün gibi aşikârO zaman İsrail bunu neden yapıyor? Neden Lübnan’ın altyapısını bombalıyor? Lübnan’ın altyapısıyla Kuvvetli olan dövüp gidiyor. Ortadoğu’da da bu kural işliyor. Zengin Batı, yoksul Doğu’yu bombalıyor, eziyor, dövüyor. Bu kez kuralları asıl yok sayanlar yoksullar değil, zenginler. İsrail, egemen bir devlet olan Lübnan’ı bir aya yakın zamandır bombalıyor. Üstelik bombaların hedefi çoğunlukla siviller. Onları öldürüyorlar. ‘‘Hizbullah terörist mi, değil mi’’ diye sordu bir arkadaşım. Hizbullah’ın geçmişte sivilleri hedef alan terör eylemleri yaptığı bir gerçek. Dini ideolojiye dayalı olduğu da bir başka gerçek. Ancak son İsrail saldırısındaki durum tam da motosiklet sürücüsüyle otomobil sürücüsü arasındaki farka benziyor. Sivilleri İsrail öldürüyor, Hizbullah ise gücü yettiğince füzelerle İsrail’e direnmeye çalışıyor. İsrail’in yaptığı terör yanında Hizbullah’ınki masum kalıyor. Tabii ki sivilleri öldürmeyi, intihar bombacıları yoluyla masum sivilleri Hizbullah’ın ne alakası bulunuyor ki? Lübnan halkının suyunu, elektriğini kesip turizmini baltalamak Hizbullah’a nasıl zarar verir ki? Hizbullah, yoksul İslami kesimlerden destek alıyor. Son yıllarda zenginleşen Lübnan içinde Hizbullah da daha yumuşak ve şiddet dışı siyasetlere yönelmişti. Çünkü toplum şiddeti istemiyordu. Şimdi İsrail saldırısıyla çaresiz duruma düşen, yerinden yurdundan edilen bir milyon insan, şiddete daha yatkın hale gelmeyecek mi?Bizim bildiğimiz bu gerçeği, saldırıyı planlayan İsrail yönetimi bilmiyor mu? O zaman hesap savaş üzerine kurulmuş. Şiddetin yaygınlaştırılması üzerine kurulmuş. Böylece Lübnan ekonomisi çökertilecek, çaresiz yığınlar içinde şiddet ve terör eğilimi artacak. Buradan ‘‘İslamcı terör’’ adı verilen yeni örgütler yaratılmış olacak. Bunu önlemek için de Batılı devletler önlem almak amacıyla bölgeye asker sevk edecek. Silah üretimi artacak, silahlı örgüt sayısı çoğalacak. Dünya korkular içine sokulacak ve de barış umudu gerilerde kalacak. Amaç bu mu?Bu koşullarda Hizbullah’a, Hamas’a terörist desen ne yazar, demesen ne yazar Ters yöne gir ve bıçakla...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle