04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 MEDYANIN EN ÖNEMLİ SİLAHI OLAN CİNSELLİK HEP BAŞROLDE C inceleme SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ AĞUSTOS CUMA Reytingi en yüksek konu NİHAN İNAL / GÜNGÖR AKTAŞ Cinsellik, artık günümüzde medya dünyasının en önemli silahı. Filmlerde, kliplerde, reklamlarda, defilelerde, dizilerde hep başrolde gördüğümüz cinsellik, aslında madalyonun bir yüzü. Çünkü medyada ‘‘Her zaman satar’’ söylemiyle neredeyse ‘‘gözümüze sokulan’’ cinsellik, hâlâ tabu olmaya devam ediyor. Televizyon ile kurulan ‘‘içlidışlı ilişkiler’’ nedeniyle cinsellikle ilgili birçok tabu yıkılmış gibi algılansa da Türkiye’de hâlâ ‘‘namus’’ cinayetleri işleniyor. Şanslı bir azınlık özgürce seçimlerini yapabilirken, evlenmeden cinsel ilişkide bulunmanın bedelini hayatları ile ödeyenlerin sayısı azımsanacak gibi değil. Medyanın yarattığı sanal dünya ile gerçek dünya arasındaki bu uçurum, özellikle gençlerin yaşamla olan bağında ciddi sorunlar yaratıyor. Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Politika Bölümü Öğretim Üyesi Sosyolog Dr. Dilek Cindoğdu, ‘‘Cinsellikle ilgili bizi rahatsız eden görüntüler, aslında cinselliği sevgi ve bağlılık temelinde doyumlu bir biçimde yaşamadaki eksikliklerimizden kaynaklanıyor’’ dedi. NEDEN DEĞİL SONUÇ Cinselliğin hem kadın için hem de erkek için insan olmamızdan kaynaklanan doğal bir hak olduğunu anımsatan Cindoğlu, ‘‘Bize, bu hakkı kadınların ve erkeklerin kiminle, nasıl yaşayacağının yalnızca kendi sorumluluklarında olduğu bir dünya gerekiyor’’ ifadesini kullandı. Cindoğlu, medyadaki cinselliğin bir neden değil, sonuç olduğuna dikkat çekerek, toplumsal süreçlerin cinselliğin nasıl, ne zaman ve kimlerle yaşanılacağını kurallara bağladığını ifade etti. Kuralların ve baskıların artmasıyla, baskılara direnişin de arttığını dile getiren Cindoğlu, şunları söyledi: ‘‘Cinsellik, kadın ve erkeğin yaşamında ön plana çıkarsa, kadın ve erkek için de yakınlığın, bağlılığın ve sevginin olduğu anlamlı ilişkilerde cinselliğin yaşanması söz konusu olursa, üremeden önce hazzın hem kadının hem de erkeğin insanlık hakkı ‘pleasure is a birth right’ olduğu bilgisi içselleşebilirse, medyada, televizyonda, sokakta gördüklerimizi görmeyeceğimizi düşünüyorum.’’ ‘TABULARI YIKIYORUZ’ Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cem Pekman, 1970’lerden sonra özellikle 1980’lere doğru neoliberal hareketle beraber özel sektörün cinsel öğeleri ticari mal olarak kullanmaya başladığını ifade etti. Pekman, Türkiye’de 12 Eylül döneminde cinsel öğelerin insanların depolitize edilmesi için de kullanıldığını söyleyerek, 90’larda özel televizyonların, ‘‘Tabuları yıkıyoruz’’ sloganıyla ortaya çıkıp yasasız dönemin de serbestliğiyle birlikte cinsel içerikli yayınlardan büyük rant elde ettiğini anlattı. Cinselliğin bu kadar göz önüne çıkmasının doğru olmadığını da ifade eden Pekman, ‘‘İnsanlar izlediklerinden etkileniyor, bugün çok küçük yaşlarda bile ben onunla çıkıyorum, sen onunla çıkıyorsun muhabbetleri yapılıyor. İzlenilenlerden öğrenilen durumlar var, ‘Onlar yaşıyor, biz de yaşayalım’ özentisi oluyor. Cinsellik, topluma daha çok bir öykünme hareketi olarak yansıyor’’ dedi. Pekman, cinselliğin kullanımının yeni bir şey olmadığını dile getirerek, ‘‘Cinsellik ilk çekilen filmlerde de var, mağara resimlerinde dahi cinsel öğelere rastlıyoruz, ancak bugün kitle iletişim araçlarının etkisiyle yaygınlaşıyor. Özellikle internetle birlikte işin suyu çıkmış durumda’’ dedi. ‘İLGİLENMEDEN EDEMİYORUZ’ Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı ve Acıbadem Sağlık Grubu Cinsel İşlev Bozuklukları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Ferruh Şimşek, cinselliğin; insanların hiç vazgeçemeyecekleri, hayatın içinde doğal bir dürtü olduğunu söyleyerek, ‘‘Cinsellikle ilgili ne yazılsa, ne film çekilse okunuyor ve izleniyor’’ dedi. Cinselliğe eleştirel gözle bakınca az ya da çok, yoğun veya hafif erotizmin görüldüğünü söyleyen Şimşek, ‘‘Cinsellik insanların ilgilenmeden edemediği bir şey’’ diye konuştu. Cinselliğin istismar edilmemesi gerektiğini anımsatan Şimşek, iletişim araçlarıyla çocuklara yönelen istismarların akıl almaz derecede arttığına dikkat çekti. ARTIK SIRADAN... Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nilüfer Narlı da geçmişte cinsellikle ilgili tabu sanılan birçok konunun artık rahatça konuşulabildiğini vurgulayarak, ‘‘Tabu olan cinsellik artık sıradanlaştı ve normalleşti. Cinsellik insanların ilgisini çekiyor ve artık bu konu günlük hayatın bir parçası olarak algılanıyor’’ dedi. Yapımcı Abdullah Oğuz ise film içinde gerekli ise cinselliğin olmasını normal karşıladığını, ancak bunun promosyon malzemesi haline getirilmemesi gerektiğini söyledi. Oğuz, Türk sinemasında bir dönem Yeşilçam’a damgasını vuran bir seks furyası dönemi olduğunu anımsatarak, ‘‘O dönemle karşılaştırıldığında şu an Türk sinemasındaki filmler son derece masum kalıyor’’ yorumunu yaptı. Genç oyuncuların ‘‘Sinema için her şeyi yaparım, soyunu ‘Çağdaş Ahlaksızlık’ Lübnan’da, Filistin’de dünyanın gözü önünde gerçekleşen zorbalığa Batı’nın itirazının olmamasını tuhaf karşılayanları şaşırtan paradokslara da değinmekte yarar var. Bir zamanlar zulme uğramış ırkın şimdi zalimleşmesi, ‘‘yeni bir Ortadoğu’’dan söz eden, elleri kanlı ‘‘piyanist’’in bir siyah olması, sözünü ettiğimiz buharlaşmanın ve postmodern ideolojinin egemenliğinin çarpıcı görüntüleri olarak algılanabilir. Aydınlarımızın bu tuhaf görüntüyü kolayca hazmetmelerini anlayışla karşılayabiliriz. Onların ortalıkta dolaşan haritalara gülüp geçmeleri de doğaldır. Onların her şeyin iç içe geçtiği ve parçalanmanın mutlak bir yasa olarak sunulduğu bu dünyada, akıllarını başlarına toplamaları zordur. Bel bağladıkları Batı’nın, yürekten inandıkları ‘‘Batılı’’ değerlere ihanet ediyor olması, onları zaman zaman şaşırtsa da, şaşkınlıkları güçlü ve yasa tanımaz kahramanların ortalığı kırıp geçirdiği bir iki Hollywood filmiyle geçip gitmektedir. Ve hayat gerçekten de o filmlere benzemeye başlamıştır. ??? Son günlerde gazete köşelerinde liberalizm, sosyalizm ve ahlak konusunda pek ‘‘âlimane’’ laflar edenlerin gittikçe yoğunlaşan ve her yeri sarmış olan ahlaksızlık konusunda fazla fikirlerinin olmadığı anlaşılıyor. Bugün ahlak, uluslararası tekellerin sınır tanımayan, kendi hukukunu bile yerle bir eden ahlaksızlığına ödünsüz karşı çıkmaktır. Emperyalistle her türlü düşünsel işbirliğine son vermeden, bin dereden su getirip ona haklılıklar bahşetmekten vazgeçmeden ahlaklı olmak mümkün değildir. Sosyalizme gelince, siz kafanızı fazla yormayın, nasıl katı olan her şey buharlaşıyorsa, sonunda buhar olan her şey de katılaşacaktır. Çünkü insan, akıp giden ve sürekli değişen zaman içinde kendine, emeğine ve geleceğine sahip çıkmaktan vazgeçemez. guray.oz?cumhuriyet.com.tr Simge oldu! 1950’lerin Hollywood’unun en gözde, en çok para kazandıran yıldızı Marilyn Monroe, kıpır kıpır haliyle, dudaklarını büzmesiyle, dolgun vücut çizgileriyle bütün erkeklerin düşlerini süslüyordu... Beklenmedik ölümüyle ikon haline gelen sarışın oyuncu, tüm kuşaklar için cinselliğin ve güzelliğin simgesi oldu... M rum bile’’ şeklindeki açıklamalarına dikkat çeken Oğuz, ‘‘Yeni jenerasyonda birçok oyuncu bu tür sahnelerin promosyon malzemesi olarak kullanılacağını biliyor ve yapımcılara basın yoluyla mesaj gönderiyor. Bu da biraz tuhaf ve komik’’ dedi. Gerekli olmadığı halde, sadece gişe kaygısıyla içine cinsellik içeren sahnelerin yerleştirildiği filmlerin de bulunduğunu anımsatan Oğuz, buna karşı olduğunu söyledi. utlak zaferine her zamandan daha fazla inanan kapitalizm, bizden kemiksiz, kolayca eğilip bükülebilen, sık sık ve kolayca fikir değiştirebilen insanlar olmamızı istiyor. Sermaye, kendi koyduğu kuralların sürekliliğine de inanmıyor. Bu nedenle ideolojisini, her şeyin mümkün olduğu, parçalanmanın ve dağılmanın, rasgele bir araya gelmenin ve belkemiksizleşmenin ideolojisi olan postmodernizmle boyamıştır. Sistemli olan hiçbir şeyden hoşlanmıyor. Katı olan hiçbir şeyi sevmiyor. Kendi koyduğu savaş kurallarını havaya uçurmasının, savaşı sivilleri öldürerek kazanmanın doğallığına bizi inandırmak istemesinin nedeni budur. Buna ‘‘yeni ve çağdaş hukuk’’ adını vermeye hazırlanıyor. Hiçbir yasanın geçerli olmadığı Guantanamo, Ebu Garib bunun içindir. Lübnan’da çocukların üstüne yağan bombaların anlamı budur. Bunun için, bir zamanlar zulme uğramış bir ulusun temsilcisi Olmert, Avrupa ülkelerinden gelen, laf olsun diye söylenmiş itirazlara bile razı değildir. Bunun için, ‘‘Siz Kosova’da on bin sivili katlettiniz, Lübnan’da daha bin kişi bile ölmedi’’ diyebiliyor. ??? Bizim ülkemizde de birbiriyle bağdaşmaz işlerin bir arada görülmesinin nedeni budur. Kadını bir yandan karanlığa kapatmanın, öte yandan cinsel teşhirin en doğal malı haline getirmenin, yani erkeğin ve dişiliğin kölesi yapmanın özgürlük gibi tanıtılabiliyor olması bundandır. Postmodern rüzgâra kapılmış aydınlarımızın sokaklarda türban savunuculuğuna soyunmaları, biraz zamana uymak, güce tapınmaktansa, biraz da katı olan her şeyin buharlaşmasındandır. Son yıllarda aydınımızın belkemiği, omuriliği çok zarar gördü. Sesinin çıkması gereken yerde çıkmamasının, utançla susması gereken yerdeyse çatlak ve tiz bir çığlığa dönüşmesinin nedeni budur. ??? Haberlerde kadınlar ilk sırada nkara Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi Mine Gencal Bek’in, British Council’in desteğiyle, ‘‘Medya ve Toplumsal Katılım’’ projesinin ilk ayağını oluşturan ve Türkiye’de yayımlanan 4 büyük gazetede 10 ay içinde yayımlanan 18 bin 310 haberde yaptığı araştırmaya göre, cinsellik içerikli haberler, diğer tüm haberlerlerden 15 kat daha fazla. Araştırmaya göre cinsellikle ilgili haberlerde de kadın ilk sırada. 10 ay içinde yayımlanan cinsellik içerikli haberlerin 126’sı kadınlara ait. Erkeklerin yer aldığı cinsel içerikli haber sayısı ise aynı dönemde sadece 29. Araştırma kapsamında OcakEkim 2005 tarihleri arasında Sabah, Hürriyet, Akşam ve Vatan gazetelerinde çıkan 18 bin 310 haber incelendi. Bu incelemenin sonucunda şu veriler ortaya çıktı: Tarihe idam fermanı OKTAY EKİNCİ nadolu’yu çağlar boyu yurt edinmiş bir ulusun ‘‘muhafazakâr’’ hükümeti, aynı yurdun ‘‘tarihsel başkent’’lerinden birini sulara gömmenin ‘‘tören’’ini yapıyor... Asıl görevi, Hasankeyf’in bir insanlık mirası olarak da ‘‘muhafaza’’ edilmesi için gereken her şeyi yapmak iken, bunun yerine ‘‘40 yıl öncenin’’ çağdışı bir projesiyle ‘‘tarihin idamı’’nı başlatıyor... Oysa Hasankeyf, tarihkültür ve uygarlık değerleriyle, ‘‘UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’’nde de çoktan yerini alması gereken bir başkent... Gelin görün ki bilim ve kültür dünyamız yıllardır bunu savunmasına ve talep etmesine karşın, siyaset ve bürokrasi dünyamız kıllarını bile kıpırdatmadı... Örneğin ‘‘Diyarbakır Koruma Kurulu’’ bürokrasisi bile siyasi baskılara hep boyun eğerek Hasankeyf gibi eşsiz bir SİT’i sular altında bırakacak baraj projesini ‘‘gündemine’’ dahi almadı; belki de ‘‘alamadı’’... Düşünün, 1960’ların modası geçmiş ve ilkel bir baraj projesi tarihi yok etmeye hazırlanıyor, aynı tarih nedeniyle var olan Koruma Kurulu, bunu sorgulamak bir yana, ‘‘görüşme konusu’’ bile yapmıyor!.. Koskoca DSİ’nin, koskoca mühendisleri de Hasankeyf’i kurtararak alternatif baraj projeleri üzerinde kafa yormak yerine, geri kalmış kafalarda kültür bilincinin ‘‘sıfır’’ olduğu bir dönemin tasarımını uygulamaya hazırlanıyorlar... Aynı DSİ’den basına yapılan açıklamaya göre baraj inşaatının süreceği 7 yıl içinde Hasankeyf’in ‘‘gözden çıkartılan’’ tarihi dokusundaki eski A ? Haberlerin 13 bin 776’sının kadınlarla ilgili olduğu belirlendi. ? Kadınları, 2 bin 874 haberle çocuklar, bin 366 haberle kültürel gruplar ve azınlıklar, 173 haberle engelliler, 121 haberle cinsel tercihi farklı olanlar izliyor. ? Kadınlar, ‘‘ünlüler’’ kategorisinde de erkekleri geçiyor ve ünlülerle ilgili haberler birinci sayfada yer alıyor. ? Kadın haberlerinde, yüzde 40.3 oranla 1835 yaş arası kadınlar ilk sırada yer alıyor. Bunu yüzde 26.8 ile 3655 yaş arası orta yaşlı kadınlar izliyor. ? Habere konu olan erkeklerin ise yüzde 27.7’si 3655 yaş grubunda, yüzde 16.8’i de 1835 yaş arası grubunda. ? Eşcinsellik kavramı, haberlerde kullanılma sıralamasında yüzde 42.1 ile ilk sırada. Bunu yüzde 16.5 ile lezbiyenler, yüzde 15.7 ile travestiler, yüz A anıtsal yapılar ‘‘taşınacak’’mış!.. Sadece bizim değil, dünyadaki tarih, arkeoloji, mimarlık ve sanat tarihi uzmanları da bu açıklamaya gülmekle kalmıyorlar; böylesi bilim dışı bir söylemle açıkça ‘‘yanıltılmasına’’ da kızıyorlar... Hasankeyf’i asla dikkate almayan Ilısu Barajı projesinin bugünkü temel atma töreni, tarihe ne yazık ki ‘‘Anadolu’nun idam töreni’’ olarak geçiyor... Bunun hesabını yine tarih elbette ki soracak; er ya da geç... Alkor: Gelenekler belirleyici oluyor Oyuncu Selda Alkor, cinselliğin ve kadının ticari amaçla kullanılmasının hoş olmadığını vurgulayarak, ‘‘Cinselliğin Türk sinemasında ne kadar olacağını Türk örf ve âdetleri belirler. Türk sineması dünya sinemasına yaklaştıkça cinsellik boyutunu, Türkiye’nin şartlarına uydurarak kendisi belirleyecek’’ dedi. Evgar: Bu bir geçiş dönemi Oyuncu Demet Evgar insan yaşamında çok doğal bir yeri olan cinselliğin, bastırılmış, saklı kalmış bir duruma geldiğini vurgulayarak, ‘‘Cinsellik, insan hayatında önemsediğimiz her şey kadar önemsenmeli ama nasıl önemseneceği bilinmeli’’ yorumunu yaptı. Evgar, cinselliğin bu kadar göz önüne çıkmasını bir geçiş dönemi olarak gördüğünü vurguladı. Şarkılar Hasankeyf için DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi Komitesi, Ilısu Baraj Projesi’nin durdurulması için Batman’ın Hasankeyf ilçesinde çadır kuracak. Ilısu Barajı’nın temeli Başbakan tarafından atıldı. Ancak bölgedeki çevre örgütlerinin tepkisi büyüyor. Girişim üyeleri ve aktivistler Diyarbakır’dan kaldırılan otobüslerle Hasankeyf’e ulaştı. Çadırda sabahlayan grup üyeleri, etkinliklere katıldı, birçok müzik grubu sabahın ilk ışıklarına kadar Hasankeyf için şarkılarını seslendirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle