30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ CUMA araştırma PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM AB’YE ÜYE OLAN FINLANDİYA BIRLİĞİ ALTI AY BOYUNCA YÖNETECEK Hem Doğulu hem Batılı FİNLANDİYA NORVEÇ Salut hoşça kal Serge C 9 30 Kuzey Kutup çizgisinin üzerinde yer alan Rovaniemi kentinde yılın 6 ayı hiç batmayan güneş, gece yarısı deniz çizgisinde saatlerce izlenebiliyor. DANİMARKA 338 bin kilometrekarelik bir toprak parçasında 5 milyon kişinin yaşadığı Finlandiya’da kilometrekareye 17 kişi düşüyor. Finlilerin yüzde 67’si kentlerde yaşıyor. Nüfusun yüzde 92’si Fince, yüzde 6’sı İsveççe konuşuyor. Finlandiya’nın yerlileri sayılan Sami dili de resmi diller arasında sayılıyor. AB ülkeleri arasında en yüksek üniversite mezunu oranı yüzde 33.2 ile Finlandiya’da bulunuyor. Finlilerin yüzde 84’ü Lüteryen, yüzde 1’i Ortodoks. Dünyanın en kısa çalışma saatlerinin bulunduğu Finlandiya’da haftalık çalışma süresi ortalama 37.5 saat olarak belirlenmiş. Finlandiya’da kadınlar aylık ortalama 2.241 Avro kazanırken, erkekler 2.777 Avro kazanıyorlar. Sağlık merkezinde en fazla tedavi masrafı 22 Avro. Finlandiya’nın ikliminde 80 derecelik sıcaklık değişikliklerinin yanı sıra güneş yılda 50 gün doğmuyor. Finlandiya’nın Laponya bölgesinde yerel etnik azınlıklardan 4 bin 500 kadar Sami ve 10 bin kadar Roman yaşıyor. İSVİÇRE FİNLANDİYA RUSYA ESTONYA BALTIK DENİZİ LİTVANYA ELÇİN POYRAZLAR H ELSİNKİ Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinde kritik bir dönemde birliğin dönem başkanlığı görevini yürütecek olan Finlandiya pek çok kişi için gizemini koruyan bir ülke. Avrupa’nın kuzeyinde coğrafya ve iklimin getirdiği farklılıkların şekillendirdiği Finlandiya hakkında Nokia’dan öte ne biliyoruz? 1980’lerde başlayan bilgi ve iletişim teknolojilerindeki atılımı bugün en önemli ekonomik sektörlerinden birine dönüştürmeyi başaran Finlandiya, tarihi, siyasi ve sosyoekonomik yapısı ile Avrupa’nın diğer ülkelerinden ayrılıyor. İskandinav ülkeleri için söylenen ‘‘ideal yaşamı yakalamış’’ ülkeler arasında sayılan Finlandiya, AB ülkeleri arasında da ‘‘başarılı’’ sınıfına giren üyelerden. Coğrafya ve tarihin etkileriyle şekillenen bugünün Finlandiyası hızla küreselleşen dünyada çevre, enerji ve iletişim teknolojileri konularına yoğunlaşıyor. AB’ye ‘‘gereklilik’’ olduğu için değil ‘‘bir seçenek’’ olduğu için üye olan Finlandiya, gelecek 6 ay kendinden fazlasıyla söz ettirecek.. İsveç ve Rusya, Finlandiya’nın tarihini şekillendiren iki büyük ülke olmuş. 600 yıl İsveç yönetiminde kalan Finlandiya, 1809’da Rus İmparatorluğu’un yönetimi altına girer. Finlandiya’ya verilen özerk Dükalık statüsü Rus İmparatorluğu’nun çöktüğü 1917’ye kadar sürer. Finlandiya aynı yıl bağımsızlığını ilan eder. Avrupa ile Baltık bölgesi arasında güç dengelerinin değişiminden fazlasıyla etkilenen Finlandiya, bağımsızlığının ardından iç savaşa sürüklenir. Bolşevik destekli kızıllar (sosyalistler) ve beyazlar (sosyalist olmayanlar) arasında başlayan üç aylık iç savaşta kızıllar kaybeder ve Finlandiya Cumhuriyeti’nin ilk anayasası kabul edilir. İkinci Dünya Savaşı’nın başında Sovyetler Birliği Finlandiya’ya tekrar saldırır. Kış Savaşı adı verilen bu savaşta Almanya’nın desteğini alan Finlandiya, 1944 yılında Sovyetler Birliği ile barış antlaşması imzalar. Finlandiya ve Ruslar arasındaki gergin ilişkiler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya ile imzalanan Dostluk Antlaşması ile normalleşir. Rusların tehdidi ve saldırılarını ya şayan özellikle yaşlı kuşak Finler bugün hâlâ Ruslardan ‘‘hoşlanmadıklarını’’ gizlemiyorlar. AVRUPALI FİNLANDİYA! 1950’li yıllarda başlayan ‘‘dünyaya açılma’’ politikası Finlandiya’yı AB üyeliğine kadar taşır. Dış politikada ‘‘tarafsızlık’’ ilkesine uyan ve pek çok uluslararası kuruluşa üye olan Finlandiya’nın AB üyelik tercihini iki önemli gelişme tetikler. Komşusu ve yakın siyasi ortağı İsveç’in 1991 ylında AB’ye üyelik başvurusu ve Sovyetler Birliği’nin dağılması. AB sınırlarıyla İsveç ile arasına mesafe gireceği endişesinin yanı sıra Finlandiya 70 yıl sonra Rusya ile tekrar sınır komşusu olur. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle yeni dengelerin getirdiği siyasi ortamda seçim yapmak durumunda kalan Finlandiya 1992’de AB üyelik başvurusunda bulunur. 1994’te AB üyeliğinin halkoylamasına sunulduğu Finlandiya’da birliğe üyelik yüzde 57’lik bir oranla destek bulur. Tarih bir kez daha önemini gösterir ve Finlerin çoğu AB üyeliğini güvenlik nedenlerinden dolayı kabul eder. Finlandiya, Avusturya ve İsveç’le birlikte 1995 yılında AB üyesi olur. Finlerin Avrupalı kimliğine yönelik net bir çıkarım yapılamasa da Doğu ve Batı arasındaki bir alanda kimliğini arayan bir Finlandiya’dan söz etmek daha doğru olur. Avrupa’nın tarihi devinimlerinden olduğu kadar ulusal kültürünün ve dilinin Rus yönetimi altında şekillenmesi bu ülkeyi Avrupa’da ayrıcalıklı bir yere koyuyor. Türkler gibi Finler de kendilerini hem Doğulu hem de Batılı hissediyorlar. Örneğin, Helsinki’de tanıştığınız bir Finli ‘‘AB üyeliğiyle Finlandiya’nın da Avrupalı olduğu kabul edilmiş oldu’’ gibi şaşırtıcı bir açıklama yapabilir. Sosyal devlet üst düzeyde Finlandiya’da kültürel anlamda kadının imajı, toplumsal yaşamdaki önemli yeri ve tarihsel süreçle bire bir ilişkili. Avrupa’da ilk defa seçme ve seçilme hakkına 1906’da Finli kadınların kavuşması, kadınların eğitim ve çalışma yaşamlarında erkeklerle eşit haklara sahip olmalarının yolunu açmış. Geleneksel kız okullarıyla yüzyılın başından bu yana tüm kız çocuklarının eğitim alabildikleri Finlandiya’da kadınlar erkeklerle siyasi ve kültürel anlamda eşit düzeyde toplumun parçaları haline gelmişler. 1960’larda erkekle kadının rollerine yönelik tartışmaların yapıldığı Finlandiya’da kadının kocasına ekonomik bağımlılığını ortadan kaldıran, eğitimine destek veren ve iş yaşamına girmesini teşvik eden sosyal devlet modeli (Nordik model) kadın ve ailenin statüsü üzerinde büyük değişikliklere neden olmuş. Fin toplumunun hızla ilerlediği o dönemde hükümet ‘‘kadınların en yakın dostu’’ olmuş. Bugün 2554 yaşları arasındaki kadınların yüzde 85’inin çalıştığı Finlandiya’da bu tür ilerici politikalara karşın kadınların gelirleri erkeklerinkinden daha düşük. 188 BİNDEN FAZLA GÖL VAR Coğrafi konumundan olsa gerek Finlandiya’nın göz kamaştıran güzellikte bir doğa dokusu var. Çoğunun ormanlarla kaplı olduğu Finlandiya topraklarında 188 binden fazla göl bulunuyor. Yüz yıl öncesine kadar Finlerin çoğu tarımla uğraşırken bugün nüfus yoğunluğu kentlerde bulunuyor. Kentleşmenin getirdiği yeni yaşam tarzı yine de Finleri tutkunu oldukları doğadan koparamamış. Neredeyse her ailenin bir göl kıyısında ahşap kulübesi var. Finlerin vazgeçemeyecekleri başka bir tutku ise sauna. Geleneksel olarak yazlık evlerde bulunan saunalara bugün kent içindeki evlerde bile rastlanabiliyor. Hafta sonlarını saunada terleyerek ve sonra buz gibi bir gölde yüzerek geçirmek Finler için olağan bir eğlence. GECE YARISI GÜNEŞİ Finlandiya’da görmeye değer manzaralardan biri de ‘‘gece yarısı güneşi’’. Kuzey Kutup çizgisinin üzerinde yer alan Rovaniemi kentinde yılın 6 ayı hiç batmayan güneşi, gece yarısı deniz çizgisinde saatlerce izleyebilirsiniz. Birkaç saat sonra tekrar yükselen güneşe karşı pencerelere konan koyu renkli perdeler bile fayda etmiyor. 6 ay sonra güneşi hiç görmeyecek olan bu kentin sakinleri güneşin bu ritminden hiç de şikâyetçi değiller. Finlandiya’nın turizmine büyük katkı sağlayan unsurlardan biri de Noel Baba’nın Kuzey Kutup çizgisinin üzerinde bulunan bir köyde yaşaması. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden uçaklarla Noel Baba’yı ziyarete gelenler bu köydeki ofisinde onu görebilir, hatta birlikte resim bile çektirebilirler. Oradaki yetkililere bu uygulamanın ne zamandır yapıldığını sormaya gerek yok, çünkü şakayla karışık ‘‘Noel Baba 400 yıldır burada yaşıyor’’ yanıtını alırsınız. Helsinki’de senato binası. Ekonomide yeni mucizelerin peşinde Cep telefonu üreticisi Nokia’nın Finlandiya için ekonomik bir mucize olduğunu söylemek abartıya kaçmaz. 1980’li yılların sonunda bilgi ve iletişim teknolojilerinde atılım yapan Finlandiya bugün bu alanda dünyadaki lider üreticilerin arasında yer alıyor. Yüksek teknoloji sektöründeki başarısının bu alandaki araştırma ve geliştirmeye yoğunlaşmasına bağlı olan Finlandiya’nın ekonomik politikası ‘‘bilgi sermayesini’’ arttırabilmek. Finlerin göğsünü kabartan Nokia’nın başarı öyküsünde ise öngörü ve şans faktörleri öne çıkmış. 1865 yılında Nokia Nehri’nin yanında kurulan bu şirket ilk başta kâğıt, kablo ve plastik üreticisi olarak ticarete atılır. 1980’lerin başında bilgisayar ve televizyon üretiminin ardından cep telefonu pazarına girmeye karar verir. O yıllarda risk taşıyan bu pazar iletişim teknolojilerinin on yıl sonraki atılımıyla Nokia için bir altın madenine dönüşür. Nokia bu alandaki istikrarını koruyarak uluslararası cep telefonu piyasasında lider koltuğuna oturur. ‘YEŞİL ALTIN’ Finlandiya’nın hızlı endüstriyel gelişimini sağlayan başka bir sektör ise kâğıt ve kâğıt ürünlerinin üretimini kapsayan orman endüstrisi. ‘‘Yeşil altın’’ olarak tanımlanan orman endüstrisi ülkenin yüzde 68’inin ormanlarla kaplı olmasından ötürü kaçınılmaz bir ekonomik saha olmuş. Helsinki Limanı. İntihar oranı yüksek Haziran tarihli günlük sol liberal Liberation gazetesinin kapağında hüzünlü bir başlık okunuyordu: ‘‘Salut hoşça kal Serge... Serge July kurduğu ve 33 yıl yönettiği gazeteden ayrıldı.’’ İlk sayfaya yayılmış manşetin yanında Serge July, gazete merkezinin bir köşesinde çekilmiş, duvara dayalı, elleri cebinde endişeli bir pozla kameraya bakıyordu. July’nin yavrusu saydığı gazeteden ayrılmak zorunda kalması aslında Fransız gündelik basınının günden güne artan sorunlarının bir başka dışavurumuydu. July kaleme aldığı son başyazıda, gazetenin ana ortağı Edouard de Rothschild’in, Liberation’un yaşamını sürdürebilmesi için kendisinin gazeteyi terk etmesi istediğini açıklıyordu... Gazetenin aynı günkü baskısında, ‘‘Citizen July / Yurttaş July’’ (*) lakabıyla da anılan, gazetenin tarihi patronu, kurucusu, başyazarı Serge July’e 7 sayfa ayrılmıştı. July hakkında uzun bir yazı hazırlayan gazetenin köşe yazarlarından ve ilk yoldaşlardan Sorj Chalandon satırlarına şöyle başlıyordu: ‘‘Bin yıl önceydi. 1987’de Beranger Sokağı’ndaki, eski otoparktan çevirme yeni binamıza taşındığımızın ilk günüydü. Dar, küçücük bakımsız mekanlardan; ferah, modern, duvardan duvar yapay halı kaplı lüks bürolu, güzel Paris manzaralı geniş bir taraçadan Cumhuriyet Meydanı’na da bakan bir mekana yerleşmiştik. Serge taraçaya çıkıp, heyecanla şu sözleri haykırdı. ‘Telefon idaresi 1789’la biten numarayı bile verdi. Şu mekan!.. Cumhuriyet meydanı!.. 1789!..’ Düşünebiliyor musunuz, nerelerden nerelere geldik ?’’ Yazar, makalesinde uzun uzun 1973’den beri gazete ve Serge July’nin geçirdiği aşamaları anlatıyor ve işletme, pazarlama, zamanlama, belki ruhunu satma gibi tartışılabilir konuların ötesinde, günümüz ekonomik gerçeğinin başkaldırının, bağımsızlığın sembolü bu gazete ve mücadelesini getirdiği acı konumu dönüm noktalarıyla sergilemeye çalışıyordu. Mali çıkmazlar 2005 yılında bizzat July’yi, gazetenin yüzde 38,8’ini 20 milyon Avro karşılığında Fransa’nın en güçlü iş adamlarından Edouard de Rothschild’e satmaya itiyordu. Nereden, nereye gelinmişti?.. ??? Ama gerek Fransız gündelik basındaki düzenli tiraj ve satış düşüşü, gerekse Liberation’un sürekli okur kaybetmesi gazeteyi yeniden 10 15 milyon Avroluk acil bir ihtiyaçla karşı karşıya bırakmıştı. 2005’te alınan teşvik ve tazminat önlemleriyle 56 kişinin işine gönüllü olarak son verilirken, ana ortak Rothschild yeni sermaye şırınga etmek için, bu kez July’nin kellesini istemişti. Ya gazete bitecekti, ya July gidecekti? Sermayenin yüzde 18,ƒ 45’ini elinde tutan, bağlayıcı azınlık ve şimdilik gazetenin bağımsızlığının tek garantisi kabul edilen ‘‘Gazete Çalışanları Örgütü’’nün de onayıyla, Serge July’den boşalan yönetim kurulu başkanlığına geçici kaydıyla Liberation gazetecilerinden Vittorio de Filippis, genel müdürlüğe ise Rothschild’in seçtiği Philippe Clerget atandı... ??? Özellikle bedava gündelik gazetelerin piyasaya sürüldüğü son iki yılda Le Parisien gazetesi hariç, ulusal gündelik basındaki satışların düşüşü hızlanmıştır. Fransız yazılı basını 2005 itibariyle bir önceki yıla oranla yüzde 2.14 gerilerken, ülke ölçeğinde dağıtılan gündelik basının yıllık kayıp oranı yüzde 1.95 (2003’e oranla 2004’te yüzde 1.17), bölgesel gündeliklerin düşüşüyse yüzde 1.49’dur. Ay nı yıl genel satışlar içindeki gündeliklerin pazar payının yüzde 11.9, dergilerin ise yüzde 44.8 olduğunu belirtelim. Yeri gelmişken Fransızların AB’nin en az gündelik gazete okuyan halklarından biri, fakat öte yandan dünyanın en çok dergi tüketen halkı olduğunun da altını çizelim. Fransız basınına has bir başka özgünlük ise, Fransa’nın en çok satan gazetesi unvanının, gündelik ortalama 760 bin 767 (2005) adetle uzun yıllardır bir bölge gazetesi, Ouestƒ France’a ait oluşudur. Ulusal çapta en çok satan ise, tek gündelik spor gazetesi L’Equipe’tir (341 bin 52 adet). İki referans gazetesi Le Figaro (325 bin 289 adet), Le Monde (320 bin 704 adet) satışla düzenli okur kaybı eğilimini sürdürmektedir. Bu süreçten tek karlı çıkan gazete Le Parisien’in ulusal baskısının satışı 339 bin 556’yı bulurken, bölgeler000 baskılarıyla günde ortalama 510 bine yaklaşmaktadır. ??? 2001’de gündelik ortalama satışları 171 bin 551’e kadar yükselen, fakat o tarihten sonra sürekli eriyerek 137 bine düşen Liberation veya bir başka muhalif ve siyasi görüş gazetesi l’Humanite veya muhtemelen son şans aşamasına tam bir bulvar gazetesi görüntüsüyle giren Franceƒ Soir önümüzdeki aylar ve yıllarda yaşar mı bilemiyoruz. 1904’te tarihi sosyalist lider Jean Jaures’in kurduğu yaklaşık 80 yıl Fransız Komünist Partisi’nin merkezi yayın organı olarak yaşamış olan L’Humanite ortalama 50 binin üstüne çıkmakta çok zorlanırken, son bir umutla genel bir dayanışma seferberliği açtı. Geleceği belirsiz bir durumda. Bir başka fikir ve inanç gazetesi Katolik La Croix şimdilik yandaşlarının büyük yardımıyla sağladığı yaklaşık 95 bin adetlik satışla krize direniyor izlenimi veriyor. Bu arada haftada beş gün yayınlanan ‘‘Metro’’ ve ‘‘20 Minutes’’ isimli (ki bunlara son günlerde akşamları dağıtılan ‘‘France Direct’’ de eklendi) iki bedava gazetenin resmi verilerle yılda 378 milyon adet dağıtıldığını eklersek belki tablonun vahameti biraz daha iyi ortaya çıkar... ??? Gazetesinin tüm çalışanlarına son yazısında ‘‘Orkestra şefi sıfatıyla hepinize ‘Elveda’ diyorum’’ diye seslenen Serge July’nin sözleri, acaba tümüyle tarihe gömülecek bir anlayışın son çığlıkları mı? Havacılık sanayi devi Dassault’nun satın aldığı Le Figaro, kendisi bir Avrupa basın tekeli görüntüsüne bürünen ve gittikçe Hachette grubunun ağına düşme olasılığından söz edilen Le Monde ve son olarak Rothschild finans ailesine katılan Liberation kaçınılmaz bir gidişatın sıradan aktörleri mi? Kötümser gözlemciler, Le Monde, Le Figaro, Liberation gibi büyük gazetelerin mali ve endüstri grupların eline geçmesine bağımsız gazeteciliğin çöküşü gözüyle bakıyorlar. Geçmişte eşi görülmemiş bir dönem yaşandığından hiç kimsenin kuşkusu yok. Umut olsa olsa bu gazetelerin gerçek neferleri gazetecilerin meslek ahlak, onurlarına sahip çıkması ve örgütlü kalmalarında yatıyor. Zira ufukta okurların gazeteleri sahiplenmesi beklenen için ‘‘Godot’’ veya ‘‘Toplumsal/ƒ Siyasal İdeal’’den haber yok... (*) Ünlü sinemacı, oyuncu ve yönetmen Orson Welles’in 1941 yılında gerçekleştirdiği bütün zamanların en iyi filmlerinden, ‘‘Citizen Kane’’ başlıklı eserine atfen. Welles, başrolünü oynadığı bu filmi 20’nci yüzyılın en büyük basınyayın krallarından Amerikalı işadamı William Randolph Hearst’ün hayat hikayesinden esinlenerek çevirmişti. S osyal ve ekonomik başarılarına karşın Finlandiya, ülkedeki intihar oranıyla dünya sıralamasının başında geliyor. 2003 verilerine göre intihar oranı yüzde 20 civarında. Finlandiya’da bilimsel araştırmalara konu olan intihar eğilimine, zihinsel bozuklukların ve alkolün neden olduHelsinki’de ğu yönünde sonuçlar Ruslardan ortaya konmuş. Finlandiya’da alkol fiyatkalma ları çok yüksek olsa da bir bina. bar ve kafe sayısı azımsanamayacak kadar fazla. Bu yılki Eurovision şarkı yarışmasını kazanan Finlandiya aslında rock müziği dalında hayli iddialı. Her zaman ‘‘canavar’’ olmasalar da HIM, The Rasmus ve Nightwish gibi gruplar uluslararası hardrock müzik dünyasında tanınıyor. Eruygur ADD Başkanı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Yönetim Kurulu, 9. olağan genel kurulu sonrası görev dağılımını yaptı. Buna göre ADD Genel Başkanlığı’na Şener Eruygur seçilirken Genel Başkan Yardımcılığı görevlerine ise Nur Serter ve Ali Ercan getirildi. ADD Genel Yönetim Kurulu dünkü toplantıda görev dağılımı yaptı. Yapılan seçim sonucunda ADD Genel Başkanlığı’na Eruygur getirildi. ADD Genel Başkan Yardımcısı görevine ise Serter ile Ercan seçilirken ADD Genel Sekreterliği görevine Hüseyin Emre Altınışık getirildi. ADD Genel Sekreter Yardımcılığı görevine ise İzzet Polat Ararat, Mehmet Kaynak ve İlker Taşyürek seçildi. Genel Saymanlığa Celal Akpınarlı seçilirken Genel Sayman Yardımcılı’na Ali Asker Koç getirildi. TÜM TOPLUM KUCAKLANACAK ADD’nin Kemalist ideolojinin gereklerini yerine getirmeye devam edeceğini belirten Altınışık, Eruygur başkanlığında ADD’nin tüm toplumu kucaklayarak daha güçlü bir şekilde tam bağımsız Türkiye mücadelesini sürdüreceğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle