30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ CUMA dizi UZUN BİR GEÇMİŞİ OLMAYAN BAŞKENTTE TÜRK NÜFUSUN ÇOĞUNLUĞU NEDENİYLE YABANCILIK ÇEKILMİYOR C 11 Türkçe konuşulan tek şehir: Tahran Ülkede ulaşım çok ucuz G irişimcilerin çoğunlukla Azeri, memurlarınsa Farsi oldukları belirtiliyor. Nitekim Tahran bir Türk şehri gibi. Türkçeyle Tahran’da gezebiliyorsunuz. Tahran nüfusunun yarısının Türk olduğu söyleniyor. Bu tip sayılarda abartmalar yapılır, ama gerçekten çok Türke rastlanıyor. 3700 esnafın bulunduğu büyük kapalı çarşıda (Bazaar) konuştuğumuz esnafların çoğu Azeriydi ve Türkiye’den gelenlere yakınlık gösteriyorlardı. Tahran, tarihsel bir kent değil. 1795’te Kaçar Hanedanı başkent yaptıktan sonra büyümüş. Ondan önce küçük bir kasaba. 1966’da nüfusu bir milyon olan Tahran, bugün 12 milyon (belki daha fazla). Bizim İstanbul gibi hızlı bir büyüme göstermiş. Eni (doğubatı) 70 kilometreyi bulmuş. Kuzeygüney genişliği de sanırım 40 kilometreden az değil. Kuzeydeki Elbruz Dağları’nın eteğindeki ovaya yayılmış. Kuzeyinde, dağın eteklerinde hava daha temiz, güneye aşağıya doğru inildikçe, çukur olduğundan hava kirliliği yoğunlaşıyor. O nedenle kuzeyi, zenginlerin semtleri kaplıyor. Şahların üçdört sarayından ikisi Sadabad ve Niavaran da o bölgede. GECEKONDU YOK Bu denli hızlı büyümesine karşın ne teleferikle (Tochal Telecabin) çıktığımız dağdan ne de uçaktan baktığımızda gecekondu gördük. Yoksulluk görüntüleri diğer kentlerde daha çok göze çarpıyor. Tahran’ın güneyi kilometrelerce uzanan, tek katlı, köhne dükkânların, ticarethanelerin dizildiği küçük esnaf yoğun caddelerden oluşuyor. Yürüdük, yürüdük, yorgunluktan tükendik, ahran nüfusunun yarısının Türk olduğu iddia ediliyor. Kentte nereye giderseniz gidin mutlaka Türkçe konuşan biriyle karşılaşırsınız. Tahran’ın esnafı ve şoförleri kendinizi Türkiye’de hissetmenizi sağlıyor. Şeriat ile yönetilen İran’da, özellikle de başkent Tahran’da meydanlara bakan bina duvarlarına propaganda afişleri asılıyor. T B enzin fiyatları Türkiye’nin 20’de biri olduğundan (2 dolara karşı 10 sent), bu, ulaşıma ve yaşantıya ucuzluk olarak yansıyor. Yurtiçi uçak fiyatları, bizdeki kentler arası otobüs fiyatları gibi. Otobüs fiyatları ise İstanbul’un dolmuş fiyatları gibi. Kent içi taksi de genellikle ucuz. Birkaç kişi olunca, kentler arası taksiyle gitmek mümkün. Biz zamanımız az olduğundan, TahranTebriz, TebrizTahran, Tahranİsfahan, İsfahan Şiraz ve ŞirazTahran arasında beş kez uçağa bindik, toplam 134 dolar verdik. Uzaklıkların her biri 400800 km. arasıydı. Benzin ucuz olunca araba kullanımı da çok yaygınlaşmış. 1960’larda üretimine başlanan ve iki yıl önce üretimi durdurulan Ford Taunus’un Peykan modeli eski, pek köhne, döküntü arabalarla her yer kaynıyor, ülke trafiğinde herhalde milyonlarcası var ki, berbat bir benzin kokusu caddeler ve kaldırımlarda sürekli hissediliyor, benzinin kalitesi rafinajı ile ilgili bir sorun da olmalı. ESKİ ARABALAR EGZOZ KİRLİLIĞİ YARATIYOR söz konusu dükkânları görmekten usandık ama, yorgunluk ve sussuzluğu giderecek bir tane pastane, kahvehane göremedik. Ayaklarımız şişti, belimiz ağrıdı, akşam yemek yiyeceğimiz tren istasyonu yakınında bulunan Azeri Kafe civarında küçük bir parka kendimizi zor attık. Azeri Kafe otantik bir yer. Pek güzeldi. Yemekleri de çok uygun fiyatlıydı: Üç kişi 7500 Tümen. Resmi para birimi riyal. Halk bir de riyalin onda biri anlamına gelen tümeni kullanıyor. 10.000 riyal=1.000 tümen, 1000 Tümen=1.1 dolar. Yani 1.000 tümen=1.5 YTL. Üç kişilik yemek 1112 lira civarındaydı. Ünlü Azeri yemeği Abguşt yedik (ab, su; guşt, et; yani etsuyu ). Nohutla etin ezilmesinden çıkan su önce lavaş ekmekle karıştırılıp çorba olarak içiliyor. Sonra ezme yemek olarak yeniyor. Yanında ayran, yeşillik, hurma da verildi. 12 çay içtik. Hepsi o fiyata. Yemek fiyatları genelde ucuz. Bir başka ünlü yemek, çelo kebap. Bizim AdanaUrfa kebap gibi. Ekmek getirmiyorlar ama bizim lokantalarda getirilenin üç katı kadar pilavı geniş ve düz bir tabakta getiriyorlar. Az yağlı pişirilmiş, yanına tereyağı koyuyorlar, karıştırıp yağı pilava yediriyorsun. Kebabın yanında her kentte pilav bu şekilde geliyor. Pilavın üstünde safran var diyorlar, her gün milyonlarca tabak yenen pilava o kadar safran bitkisini nereden bulacaklar? Bizim Kars’ta Azerilerin bozbaş adını verdikleri etli nohut yemeğine sarı kök bitkisi (yani zerdeçal) koyarlar, yemek sapsarı olur. Pilavın üstündeki de o olsa gerek. Bazı kahvelerde çay yanında ‘‘kıtlama’’ içilsin diye getirdikleri sarı şekerin sarı rengini veren bitki olabilir pilavdaki sarılığın nedeni. ESNAFLAR BİZE BENZİYOR Dışarıda sebze yemeği bulmak güç. Sanki Türkiye’deyiz, her yerde kebap, ev yemeği, sebze nerede yiyeceğiz? Esnaf Türkiye’deki gibi. Çok iyi, dürüst, yardımsever olanlarını da, kazıkçı ve kaba olanlarını da görmek mümkün. Tahran taksicileri de uyanık, yüksek fiyatlar istiyorlar. (İsmet Bey’in şirketinin yakınındaki durakta çalışan Azeri genç taksici Muhammed’i kastetmiyorum tabii.) Taksimetre yok. Birçok şeyde olduğu gibi, takside de pazarlıkla fiyat belirleniyor. Tahran’da trafik çok berbat olduğu için, o bahaneyle 1015 kilometreye 35.000 Tümen’i verdiğimiz çok oldu. Örneğin teleferikten döndükten sonra, dağın eteğinden merkezdeki Meydanı Azadi’ye 5.000 Tümen’in altında gelmeyi kabul etmediler. Oysa aynı paraya, Tebriz’de taksicimiz Davut bizi şehir içinde ve dışında 33.5 saat gezdirdi. Saati 1.500 Tümen’den anlaştık. Bizim TOFAŞ’ın 1970’lerde ürettiği ‘‘kuş serisi’’nden trafikte kalan en eskilerini düşünelim, Peykan’lar da öyle işte. Zehirleneceğimi düşündüm, her gün yoğurt yedim. Yoğurt her lokantada sarmısaklı getiriliyordu. Hazır, küçük paket yoğurt bile sarmısaklı. Buna ayrıca memnun oldum. Peykan’lar taksicilik ve dolmuşçuluk da yapıyor. Bunlara da çok bindik, içi motorun sıcağından yanıyor, SİYASETİN KALBİNİN ATTIĞI BAŞKENT TAHRAN ÜLKE SANAYİSİNİN YARISINA EV SAHİPLİĞİ YAPIYOR İran’ın ekonomi ve politika merkezi T Kuzeydeki Elbruz Dağları’nın eteğindeki ovaya yayılmış Tahran’da dağın eteklerinde hava daha temiz, güneye, aşağıya doğru inildikçe, çukur olduğundan hava kirliliği yoğunlaşıyor. O nedenle kuzeyi, zenginlerin semtleri kaplıyor. Şahların üçdört sarayından ikisi Sadabad ve Niavaran da o bölgede. ahran ülkenin kalbi. Politik açıdan çok önemli. Öğrenci çok. Ülke sanayisinin yarısı Tahran’da. 140 km. kuzeydeki Gezvin’den akşamüzeri gelirken bu 140 km. boyunca otoyolun iki yanında derinliğine sanayi yayılmıştı, ışıklar hiç sönmedi. Bizim İstanbulİzmit gibi, TahranGezvin arası da büyük bir sanayi bölgesi olmuş. Ülkenin karayolları ağı gelişmiş. Tahran’dan, Hazar Denizi’nin güney batısındaki Reşt’e kadar olan yol çorak, Orta Anadolu gibi. Reşt yolunda Mencil’de rüzgâr santralları gördük, 40’tan fazla türbin vardı. Reşt yakınındaki Benderi Enzeli (bender=liman), Hazar kıyısı ülkelerle ticaret yapılan en önemli liman. Enzeli, bizim kıyı ilçelerinin eski halinde bir yer. Tahran’da yaygın otoyol sistemleri bulunuyor. benzin bidonunda gider gibi benzin kokusu içinde yolculuk yapıyorsunuz. Peykan’ların yanı sıra Tahran trafiğinde motosiklet orduları da Peykan orduları gibi gürültü ve hava kirliliği yaratarak koşuşturuyorlar. Diğer kentlerde motosiklet Tahran kadar çok değil. Trafiğin sıkışık olması da motosikletli sayısını arttırmış olmalı. Her deliğe giriyorlar; ters yöne, kaldırıma, arabaların arasına vb. Tahran trafiği gerçekten büyük dert, bizim İstanbul gibi. Tıkanma noktaları çok. İki hatlı bir metro var, yeni hatlar da yapılıyormuş. Türkiye gibi, metronun trafik sorununun tek çözümü olduğunu geç fark etmişler. Renault İran’dan çekilmiş. Peugeot ve Kia üretim yapıyor. Bunların yeni arabalarından da trafikte çok görülüyor. ÇILGIN ŞOFÖRLER BİZDEN FAZLA Trafikteki kural tanımazlık bizi en çok şaşırtan olguydu. Kural tanımazlık, İran’da Türkiye’dekinden daha ileri. Bizden arabayla giden birisinin kaza yapması kaçınılmaz gibi gibi geliyor bana. Belki de alışılır. Biz de serüvenci sürüşte az sabıkalı millet değiliz. İran’da hem şehir içi hem şehirler arası trafikte tehlikeli, kurallara aykırı bir sürüş tarzı var. Şehirler arası yollarda, ‘‘S’’ çizerek, slalom yaparak gidenler mi ararsınız, meydanlara hızla dalan, yan yollardan aniden çıkan mı ararsınız? Nasıl olsa fren var. Basıyor frene duruyor, kurala ne gerek var! Buna karşılık kaza pek yok. Çarpışmalarda ise insanlar pek sakin. Bizdeki gibi, köpüren, elkol hareketi yapan, küfreden sürücüleri ara ki bulasın! Arabalar toslaştı, arkadan çarpıştı mı, gülerek iniyor, konuşuyor, önemli bir şey yoksa işlerine gidiyorlar. Buna iki kere tanık oldum. Ayrıca Muhammed’e sordum, izlenimimiz doğru. Gel de bu İran milletini takdir etme. Şeditlikle (şiddet) sorun çözmede sabıkası bizden kabarık bir millet var mı acaba? Bu ‘‘huy bozukluğu’’nu Doğu ülkelerine özgü sanırdım, İran’ı görünce geri adım attım. Trafiği, toplu taşım araçları lehine düzenlemek için, bizde bir zaman uygulanıp sonra kaldırılan ‘‘tercihli otobüs yollları’’ Tahran’da var, yalnızca otobüsler kullanabiliyor, ama kaçamak yapıp ortalığı birbirine katan araçlar da görülüyor. KALDIRIM DÜZENLEMESİ İLGİNÇ Hızlı büyüyen bir kent olduğu için yeni inşaat çok. 45 katlı binalar çoğunlukta. Tahran’da ve diğer kentlerde yeni inşaatların iskeleti, taşıyıcı sistemi çoğunlukla çelik konstrüksiyon. Depreme karşı bir önlem. Bütün ülkede caddeyle kaldırım arasında, kaldırım taşlarıyla caddeden ayrılmış, açıkta bir su kanalı var, yarım ila bir metre genişliğinde, 3040 cm. derinliğinde. İlginç! Gece suyu kesip gündüz veriyorlar. Kanallar küçük dereler gibi akıyor. Atılan çöpler de suyla birlikte akıp gidiyorlar. Bu düzenlemenin sırrına eremedim. Tahran 200 yıllık yeni bir kent olduğu için diğer kentler gibi güzel denemez. Artık kentin içinde sayılan geniş çevre yolları, uzun ve çok şeritli caddeleri var. İran kentlerinin bizim kentlere belirgin bir üstünlüğü varsa o da meydanları, heykelleri, geniş caddeleri. Meydanlar, bütün kentlerde dikkati çekiyor. Tahran meydanlarının arası 2 km. civarında. Meydanların hepsi büyük değil, bazıları bizim caddelerin kesiştiği kavşaklar gibi küçük. Meydan, cadde adları ya 1978 sonrası İslam devriminin kişi ve kavramları (Cumhuru İslami, Meydanı Azadi, Veli Asrbeklenen mehdiyi anlatıyor sanırım , Şuheda, Engılap inkılap , Cihat, İmam Humeyni ) ya da ülke tarihinin büyük şairleri, bilginleri, felsefecileri (her kentte en önemli yerlerde adı görülen Şehname’nin yazarı Ferdosi Firdevsi, Hafız, Şirazi, Sadi, Razi, Hayyam vd.). İran’ı, büyük şair ve bilginlerine gösterdikleri vefa ve minnet duygusu dolayısıyla takdir etmemek mümkün değil. Bizde de böyle olmasını dileriz. SÜRECEK Tarihsel kimliksizlik dikkat çekiyor T ahran çok büyük ve tarihsel bir kent olmadığı için Ankara gibi yeni kentlerin sevimsizliği üzerinde, beton yığını bir kent. Üstüne bir de İstanbul büyüklüğünün zorluğunu ekleyin. Kentçilik açısından önemli yönü, gene de yetmeyen geniş caddeleri, meydanları, planlı görünümü. Mimari açıdan önemli yanı ise son iki yüzyıllık şahların sarayları, başka birkaç yapı ve cami de var tabii. Bu saraylar şimdi müze. Sadabad, Niavaran, Gülistan, Baharistan saraylarından Baharistan şimdi kütüphane. Gülistan büyük bir saray külliyatı. İçinde 12 küçük müze var. Biz açık olan beşini gezdik. Baharistan ve Niavaran küçük. Sadabad ise yaklaşık 1.000 dönümlük bir ormanlık alan içinde 18 yazlık köşkün bulunduğu bir yer. Köşklerin hepsi müze. Biz üç tanesini seçip gezdik. Önemli müzeler daha çok Gülistan Sarayı’nda ve kent merkezinde. Kent merkezi müzelerle kaynıyor. Sadabad’daki Şahın köşkü 5 dönüme kurulmuş, iki katlı bir yapı. Önündeki Şah Pehlevi’nin heykelinden sadece 1.5 adam boyundaki çizmeleri bırakılmış. Saray ibretlik olsun diye sanırım, Şah’ın özel eşyalarıyla birlikte müze yapılmış. 100150 metrekarelik, tek parça ipek halılar, ipek koltuk ve perdeler, yemek ve yatak odaları, Avrupa yemek takımları, Avrupa ressamlarının tabloları vb. Gene de ne son şahın yazlığı olan Sadabad ne de çalışma yeri olan Niavaran çok lüks yerler. İç donanım pahalı ama binalar, bizdeki zengin köşklerinden, yalılarından daha iddialı değil. ATATÜRK’ÜN İZLERİ Sadabad Köşkü’nün bizim için önemli olan bir yanı, 1937’de Atatürk’ün girişimleriyle kurulan ortak güvenlik ve dostluk paktı olan ‘‘Sadabad Paktı’’nın, Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında bu sarayda imzalanmış olması. İmzalar, 150200 metrekare büyüklüğünde ve 56 metre yüksekliğinde tavanı olan kabul salonunda atılmış olmalı. Sadabad, sad=uğurlu ve abad=yer yani ‘‘uğurlu yer’’ anlamında bir kelime. Lale Devri’nde Haliç’te de 3. Ahmet’in yaptırdığı bir Sadabad Kasrı vardı. Lale Devri bir yeniçeri ayaklanmasıyla sona erdirilmiş, 3. Ahmet de tahttan indirilmişti. Aslında birçok reformun yapıldığı, Batı’nın yakalanmaya çalışıldığı bir ‘‘Osmanlı Rönesansı’’ olan Lale Devri’nin (bu ad sonradan verilmiştir) sona ermesi hayırlı sonuçlar vermemişti. Sadabad Kasrı ve çevresindeki yapılar 1. Dünya Savaşı’nda zarar görmüştü. 1943’te hangi aklıevvel yöneticinin fikriyse, çevresindeki yapılarla birlikte yıktırılmış. Hem İstanbul’daki hem Tahran’daki Sadabad’lar, sözcüğün anlamının tersine, yaptıran padişah ve şahlara uğurlu gelmedi. Bundan sonra ‘‘Sadabad’’ adıyla köşk, saray yaptıracaklara duyurulur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle