29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ CUMA haberler CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI TÖRE CİNAYETİNDE DANİMARKA MAHKEMESİNİN VERDİĞİ KARAR DÜNYAYA ÖRNEK C Ali Dibocular ve Tanrı leri dinlenmeyince kongre ve seçimler iptal ediliyor... Başbakan, bizzat neredeyse her kongrede boy gösteriyor ve kimi seçecekleri konusunda ‘‘seçmenlere’’ baskı yapıyor... Neden dersiniz bu kıyamet! Çok açık değil mi? AKP bir iktidar partisi.. Ali Dibo belediyeleri gırla... İktidar nimetleri üzerinde bir ‘‘Yağma Hasan’ın böreği’’ partileri düzenleniyor.. Peki ‘‘yerel’’ ile ‘‘merkez’’ niye çatışıyor? Börek, merkezi mi ele geçirilip dağıtılacak, yoksa yerel mi!? Şüphesiz, merkezi dağıtım, her zaman iyidir, yağlı tarafı örgütsel amaçlara ve emanet kasalara ayrılıp yerellere kırıntılar bırakılabilir. Bu sav, çatışmaya yeterince bir açıklama mı, bilmiyorum... ??? İlginçtir ki, en çok ‘‘ahrete’’ inananlar, en dinibütünler, para, malmülk konusunda yeryüzücülere taş çıkartacak performans (başarım) sergiliyor! Diyelim ki, iktidarda dinciler, milletin emanet kasalarını istedikleri gibi har vurup harman savurdu.. Öbür dünyada (eğer inanıyorlarsa; bundan derin şüphem var!) hesabını nasıl verecekler ve kendilerini savunacaklar? Mahkemei Kübra’da ne diyecekler? Mesela şöyle mi: ‘‘Yüce Tanrım! Bu devlet bizim devlet değildi, laiklerin devletiydi! Biz Tanrı aşkı yolunda harcamak için laiklerin kasalarından paralar aktardık.. Amacımız, Tanrı’nın egemenliğine, Kuran’ın egemenliğine dayanan, şeriatın geçerli olacağı bir devlet kurmaktı!..’’ Peki, hadi diyelim kasalara aktardıklarınızdan bir kısmını ‘‘cihat uğruna’’ harcadınız.. ya diğer kısmı? Kendinize, çocuklarınıza, eşinize, kendi her türlü nefsinizi köreltmek için harcadıklarınızı hangi çuvala sokacaksınız Tanrı karşısında!? İnsanın ruhu bir kez ‘‘takıyyemakıyye’’ satılmamış olsun... Bu ruhunu, Tanrı karşısında bile savunur hale gelir, eninde sonunda... Tabii, tanrısı varsa! Ruhları bütün dinsizlerden daha paracı ve maddeci dinci siyasetçilerin hali pür melalini izilyoruz. 5 Töreye Kopenhag kriteri MEHMET FARAÇ Danimarka’da bir töre cinayetinin ardından Pakistanlı bir ailenin tamamına tıpkı ‘‘organize örgüt’’lerde olduğu gibi ağır cezalar verilmesi, Türkiye’de benzer olaylara yönelik yargılamalar konusunda kapsamlı bir tartışma açılmasını zorunlu kılıyor. Doğuda töre cinayetleri için kararlar alan, azmettiren ve küçük tetikçileri kullanan aşiret meclisleri, yasal boşluklar ile yargı ve siyaseti çemberine alan feodal ilişkileri nedeniyle kendilerini soruşturmalardan çok kolay soyutluyor. Bir Avrupa ülkesi olan Danimarka ile Kopenhag Östre Landsret Mahkemesi’nin kararı töre yargılamalarıyla ilgili tüm dünyaya dersler verdi. Urfa’nın Kısas köyünde oturan 25 yaşındaki Rabia’yı öldüren ağabeyi ile 3 akrabası da 12 yıl 6’şar ay hapisle cezalandırılmıştı . AB’ye girmek için çırpınan Türkiye arasında bazı töre cinayetleri yargılamaları karşılaştırıldığında, üzerinde düşünülmesi gereken acı sonuçlar ortaya çıkıyor. Şu iki örneğin dikkatle irdelenmesi gerekiyor: 3 Mart 1994 günü Urfa’nın Beykapısı Mahallesi’nde Hacer Felhan adlı bir genç kız, ‘‘adı radyo isteklerinde anons edildiği’’ gerekçesiyle 1981 doğumlu kardeşi Muhammed tarafından domdom kurşunuyla katlediliyor. Küçük tetikçi ifadelerinde, ‘‘Ablamın öldürülmesi için babam, amcalarım Mustafa, İsmail, Adnan, dedem Ömer, akraba larımız Salih ve Halil Felhan karar verdi’’ diyor. Ancak Urfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 8 Nisan 1994’te verdiği kararda, Muhammed’in sözünü ettiği 7 sanığı, ‘‘suça iştirak ettiklerine dair mahkumiyetlerine yeterli delil bulunmadığından’’ beraat ettiriyor. Muhammed ise önce 24 yıl, sonra suç tarihinde 15 yaşından küçük olduğu göz önüne alınarak da 12 yıl hapisle cezalandırılıyor. Duruşmalardaki iyi hali nedeniyle cezası 10 yıla indirilen Muhammed, Elazığ’da 4 yıl hapis yattıktan sonra infaz yasası gereği 1998 yılında tahliye ediliyor. Mekanizma görüldü... Urfa’daki bir başka töre cinayetinde ise mahkeme, eylemin arkasındaki aile meclisi mekanizmasını kapsamlı olmasa da görüyor: Urfa’nın Kısas köyünde oturan 25 yaşındaki Rabia Oğuz, 25 Ağustos 1995’te sevdiğine kaçıyor, iki gün sonra ise polise sığınıyor. Genç kız, 29 Ağustos 1995’te köy meydanında üzerinden traktör geçirilerek katlediliyor. Önce ‘‘kaza’’ diye kapatılan olay, ihbar mektuplarının ardından yeniden soruşturuluyor ve olayın bir töre cinayeti olduğu anlaşılıyor. Urfa 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Mustafa Oğuz 4 yıl 2 ay, üç yakını ise 20’şer yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Ancak Yargıtay 1. Ceza Dairesi eksik soruşturma yapıldığı gerekçesiyle mahkemenin kararını bozuyor. Urfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 9 Temmuz 1997’deki duruşmada açıkladığı gerekçeli kararında, mağdurenin ağabeyi Mustafa Oğuz ile akrabaları İsmail ve Halil Konak ile İsmail Sevinç’i 12 yıl 6’şar ay hapisle cezalandırıyor. Sanıklar 2001 yılından bu yana özgür yaşıyor. DANİMARKA’DAN DERS... Kopenhag Östre Landsret Mahkemesi’nin bir kararı ise töre yargılamalarıyla ilgili aslında tüm dünyaya dersler veriyor. Eylül 2005’te ailesine haber vermeden Emal Khan adlı Afgan gençle evlenen Pakistanlı Ghazala Abbas iki gün sonra ağabeyi Akhtar Abbas tarafından sokak ortasında kurşunlanarak öldürülüyor. Kopenhag polisi olayın ardında azmettiriciler olduğunu saptıyor. Mahkeme ise Abbas’ı aile meclisinin verdiği kararın etkisinde kalarak cinayet işlediği gerekçesiyle 16 yıl hapse mahkum ediyor. Ancak bununla da yetinilmiyor ve yargı bu tür cinayetlerin ardındaki gerçek suçluları deşifre ediyor, aşiret meclisine ağır bir ders veriyor. Tetikçinin babası ömür boyu, uydurma barış randevusu veren yenge ile kardeşi 14’er yıl hapis ve sınır dışı, genç kızın izini bulan amca ile cinayeti planlayan dayı 16’şar yıl hapse çarptırılıyor. Genç kızı takip eden bir aile dostu ile tetikçinin arkadaşına 10’ar yıl, tetikçiyi olay yerine götüren taksiciye bile 8 yıl hapis cezası veriliyor. ÇAĞDIŞI KARARLAR... Kopenhag’daki bu karar, Ghazala’yı mezara götüren törenin kara bayrağını Avrupa’nın göbeğinde toprağa gömüyor, çağdışı kararlar alan mekanizmayı da demir parmaklıklar ardında çürümeye gönderiyor... Aslında Türkiye’deki töre ya da namus cinayetlerinin neredeyse tamamının arkasında böylesine kapsamlı karar meclisleri bulunuyor. Ancak onlar her defasında yargının pençesine aslında törenin mağduru da olan küçük çocukları vererek soruşturma dışı kalmayı başarıyor. Bağnazlığın, gericiliğin ve geri kalmışlığın yasalarına sığınarak genç kızları kendi adaletleriyle ölüme sürükleyen aşiret meclislerinin belki de artık ‘‘çete’’ suçlamasıyla yargılanması gerekiyor. Görülüyor ki, Kopenhag kriterlerinin yanı sıra Avrupa Birliği yolu da bunu zorunlu kılıyor. M ARSLAN GAZETEMIZE YÖNELIK EYLEMİN ARDINDAN ŞEYHİ ZİYARET ETMİŞ Saldırı öncesi şeyhi ziyaret İLHAN TAŞCI ANKARA Danıştay’a yönelik silahlı saldırının tetikçisi Alparslan Arslan’ın saldırıdan ‘‘Şeyh Salih Hoca’’ lakaplı Salih Kurter’i ziyaret ettiği anlaşıldı. Saldırıyı azmettirmekle suçlanan Kurter, Arslan’ın ziyaretini doğrularken ‘‘Aniden Ankara’ya gideceğini söyledi. Bana Ankara’ya niçin gittiğini söylemedi. Bu olayla (Danıştay saldırısı) ilgili gidip gitmediğini bilemem. Bana bir şey söylemedi. Ben de gidersen git dedim’’ diye konuştu. Danıştay saldırısının azmettiricisi olduğu belirtilen ve ‘‘anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs’’ suçlamasıyla tutuklanan ‘‘şeyh’’ Salih Kurter’in savcılıktaki ifadelerinden, Arslan’ın 17 Mayıs’ta Danıştay’a yönelik saldırıdan 2 gün önce 15 Mayıs’ta ‘‘şeyhi’’ ziyaret ettiği anlaşıldı. Salih Kurter, daha önceki ziyaretlerinden birinde Alparslan Arslan’ın ‘‘Ben Kuzey Irak’a gideceğim. Orada şehit olacağım’’ dediğini belirtirken ‘‘Ben de ona gitmemesini söyledim. ‘Saçmalama ne şehittir ne gazi, b.. yoluna gitti niyazi’ olursun dedim’’ diye konuştu. Kurter, daha sonraki görüşmelerinde Arslan’ın kendisine ‘‘Kusura bakmayın, kız arkadaşım vardı, ilişkim bittiği için moralim bozuktu’’ dediğini anlattı. Daha sonra Arslan ile uzun süre görüşmediklerini söyleyen Kurter, 15 Mayıs’ta Arslan’ın kendisini ziyaret ettiğini kabul etti. Kurter, ‘‘Aniden Ankara’ya gideceğini söyledi. Bana Ankara’ya niçin gittiğini söylemedi. Bu olayla (Danıştay saldırısı) ilgili gidip gitmediğini bilemem. Bana bir şey söylemedi. Ben de gidersen git dedim’’ açıklamasını yaptı. PİŞMANMIŞ Kurter, Danıştay saldırıyı gerçekleştirenin Arslan olduğunu basından öğrendiğini anlattı. Kurter, Arslan’ın iki kez kendisine 200 YTL ‘‘bağışta’’ bulunduğunu da söyledi. Kurter, ‘‘Alparslan Arslan’ın bu olayları yapacağını bilseydim ona doğru yolu bulması için telkinde bulunurdum. Ben hiçbir zaman Müslümanların kan dökmesini istemem. Ona bu yönde de telkin ve tavsiyede bulunmadım’’ diye konuştu. Kurter, hiçbir tarikatla bağlantısının olmadığını savunurken ‘‘Ben tarikatları sevmem onlar da beni sevmezler’’ dediği öğrenildi. Arslan’ın savcıya ‘‘etkin pişmanlıktan’’ yararlanmak istediğini söylediği belirtildi. Arslan’ın geçen pazartesi Savcı Şemsettin Özcan’a verdiği ek ifadede bu isteğini dile getirdiği ve avukat Süleyman Esen’in örgütün lideri olduğunu açıkladığı iddia edildi. Daha önce tutuklanan ‘‘Mardinli Ömer’’ takma adlı Aykut Metin, Danıştay saldırısında kullanılan silahı Arslan’a sağladığını kabul ederken silahları Kenan Özer adlı kişiden aldığını söyledi. Özer de dün tutuklanarak cezaevine konuldu. Böylece soruşturma çerçevesinde tutuklananların sayısı 9’a yükseldi. Özer’in saldırıda kullanılan silahları temin ederek Metin’e verdiği, Metin’in de Alparslan’a sattığı belirtildi. Gazetemize atılan el bombalarını temin ettiği savlanan avukat Esen iddiaları redderken ‘‘ Arslan ile üniversiteden tanışırız. Birlikte sık sık hocaya (Salih Kurter) giderdik. Ancak, Arslan’ın eylemi yapacağını bilmiyordum’’ dediği öğrenildi. esele iyice anlaşıldı. Partinin başkanı, Başbakanlık koltuğunda oturan zat, geçen yıl da benzer şeyler söylemiş, belediye ve hükümet uygulamalarıyla AKP’li kişi ve şirketlere kaynak aktarma haberlerini veren basın için, ‘‘Hortumlarını kestik, bu nedenle bağırıp çağırıyorlar..’’ demişti. Son olarak, İstanbul Belediyesi’nde 50 milyon YTL’lik ihalenin, şartnamede neredeyse noktası virgülüne kadar tarif edilmiş bir şirkete verildiği basına yansıdı. Şirketin sahiplerinin AKP çevresi, Kanal 7 diye bilinen televizyon yöneticileri olduğu anlaşıldı.. Üstüne üstlük, bu aynı ekibin, farklı şirketler kisvesi altında, üç yıldır İstanbulluların bütçesine dadanmış oldukları ortaya çıktı. Eh, 50 milyon YTL’lik bol sütlü, besin değerleri yüksek, zengin vitaminli memelerden, şehvetle dayadıkları dudaklarını ayıramamışlardır! Bu ‘‘insanlık hali’’dir! Belediye Başkanı da, ‘‘Yazıktır günahtır, süt içen canlıya yılan olsa dokunulmaz’’ diye düşünmüş, tanrısına sığınarak sütten kesememiştir ‘‘garibanları’’... Bu manzaralar ülkemizin sanki ‘‘insanlık hali’’ne dönüşmüş durumda!.. Ve ilginçtir, iktidarlaregemenler bize bu durumu ‘‘Türkiye’nin normali ve doğalı’’ olarak kabul ettirmeye çalışıyor, beyin ve düşüncelerimizde ‘‘rasyonalleştirmemizi’’ istiyorlar!.. Kim bunu kabul ederse koca bir yuh ona; bitmiş demektir! Başbakanlık koltuğundaki zat, İstanbul Belediyesi’nin ihale numaraları sergilenince, baktık kavalın aynı deliğinden zırt sesi verdi: Bu haberleri yayanlar hortumu kesilenlermiş!.. Mesele bitmiştir... Kayırma, yolsuzluk, ihale oyunlarıyla kendi yandaşlarını ve parti kasalarını besleme, demek ki yönetimin doğal biçimidir.. Erdoğan, bu demeçleriyle, olayların üzerini örtbas etmektedir... Yolsuzluk ve hortumlama konusunda eskiye yönelttiği bütün eleştirilerinde, zaten olmayan inandırıcılığını sıfıra indirmiş durumdadır. ??? AKP’nin il kongre seçimlerinde neredeyse ‘‘kan gövdeyi’’ götürüyor. Adayların arabaları yakılıp seçimlere girmemesi isteniyor... Genel merkezin, ‘‘Bunu seçin!’’ emir obursali?cumhuriyet.comtr. HAKİM VE SAVCININ YERİ DEĞİŞİYOR Van Başsavcısı da gidiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan adli yargı yaz kararnamesi taslağı ile 1600 hâkim ve savcının görev yerinin değiştirilmesi öngörülüyor. Taslakta Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın ile Şemdinli olaylarının ardından açılan davalarla gündeme gelen Van Cumhuriyet Başsavcısı Kemal Kaçan’ın görevden alınması önerildi. Taslağa son şeklini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu verecek. Şemdinli soruşturması nedeniyle Adalet Bakanlığı, Kaçan’ın soruşturmasına yer olmadığına karar vermiş, ancak HSYK yeni müfettişlerce inceleme yapılmasını istemişti. Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nce adli yargı yaz kararnamesi taslağı tamamlandı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na dün teslim edilen taslak, kurul tarafından incelenmeye başlandı. Adli yargıda görev yapan yaklaşık 1600 hâkim ve savcının görev yerinin değiştirilmesi öngörüldü. Kararname taslağındaki değişikliklerin büyük bölümünün, bulundukları yerde görev süresini dolduran hâkim ve savcıların yer değiştirmesine ilişkin olduğu öğrenildi. Kararname taslağı ayrıca mazeret ve disiplin nedeniyle de görev değişikliklerini düzenliyor. HSYK İNCELEME İSTEMİŞTİ Kararname taslağında, yaklaşık 1 yıldır gözlerin Van’a çevrilmesine neden olan soruşturmaların yürütüldüğü Van’ın Cumhuriyet Başsavcısı Kemal Kaçan’ın bu görevinden alınmasının önerildiği bildirildi. Van Cumhuriyet Başsavcılığı, ilk olarak Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’a yönelik ‘‘tarihi eser kaçakçılığı’’ ve ‘‘çete’’ suçlamalarıyla gündeme gelmişti. Aşkın bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılırken, Van bu kez de 9 Kasım’da Şemdinli’de meydana gelen olaylar nedeniyle ülke gündeminin odağına oturdu. Şemdinli’de Umut Kitabevi’ne bomba atılmasının ardından başlatılan soruşturmayı Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya üstlenmişti. Sarıkaya, olayla ilişkisi olmamasına karşın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt başta olmak üzere bölgedeki sıralı komutanların adlarına iddianamede yer vermişti. Savcı Ferhat Sarıkaya, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla meslekten ihraç edilmişti. Başsavcı Kaçan hakkında ise Adalet Bakanlığı soruşturmaya yer olmadığına karar vermişti. Ancak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Kemal Kaçan hakkında görevlendirilecek müfettişlerce yeniden inceleme yapılmasını istemişti. Şeyh Salih Kurter. CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’u ölüm yıldönümünde anmak amacıyla Meclis’te bir konuşma yaptı. Ve bir öneride bulundu: UNESCO’nun gelişmekte olan ülkelere örnek eğitim sistemi olarak önerdiği Köy Enstitüleri sistemini tanıtmak için ‘‘İsmail Hakkı Tonguç ve Köy Enstitüleri Araştırma Enstitüsü’’ kurulsun. ??? Birçokları için Köy Enstitüleri geçmişte kalmış, anlamını yitirmiş kurumlar. Acaba öyle mi? Bir doktorun yaşadığı olay bakınız neler anlatıyor: ‘‘Arabamız su kaynatmasa durmayacaktık. Yola çıkmadan önce arabaya bakım yaptırmış, hararet sorunu olduğunu söylememe rağmen arıza bulamamışlardı. Dağda su kaynattıktan sonra motorun soğumasını bekleyip ancak Savaştepe’ye kadar gidebilmiştik. Eşim ve kızımın da canı sıkkındı. GENİŞ AÇI HİKMET BİLA Zeytinin Teri bir evdi. Hanımının şikâyetlerini dinleyip muayene ettim. Çoğu yaşlılığa bağlı yakınmaları için tavsiyelerde bulunup iki de ilaç yazdım. Kadıncağızın yüzü güldü.’’ ??? Hüseyin Amca 39 yıllık öğretmenlikten sonra emekli olmuştur. Hüseyin Amca, Savaştepe Köy Enstitüsü’nün ilk mezunlarındandır. Peki bu tamircilik işi nereden çıkmıştır? Hüseyin Amca anlatır: ‘‘Siz bilmezsiniz Köy Enstitüsü mezunu olmanın ne demek olduğunu? Orada insana okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat yapmayı, yemek yapmayı, Günlerden pazardı ve her yer tatildi. Can sıkıntısı ve çaresizlik içinde söylenirken tamirci aradığımızı duyan birileri aracılığıyla tanıştık Hüseyin Amca’yla. Elinde küçük bir alet çantası vardı. Yardımcı olmak istediğini söyledi. Motora yaklaştı, sesini dinledi. Kontağı kapatıp tekrar açtı. Kalorifer sistemini devre dışı bırakıp geçici bile olsa su kaçağını önleyip sorunu çözdü, Hüseyin Amca. Teşekkür edip borcumu sordum. Arabanın camındaki tıp armasını gösterdi; ‘Doktor musun’ diye sordu. ‘Evet’ dedim. Eşi hastaydı. ‘Bir bakarsan sevinirim, hem bir çay içeriz’ dedi. Hep beraber, Hüseyin Amca’nın evine gittik. Tek katlı bahçeli şirin bozulanları tamir etmeyi, örgü örmeyi hatta az buçuk hekimlik yapmayı bile öğrettiler. Hayatı öğrendik ve öğretmen olup hayatı öğrettik çocuklara. Köy Enstitüleri’nde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi soru sormayı, aklını kullanmayı öğretiyorlardı.’’ Doktor ve ailesi ayrılırken Hüseyin Amca bir de ‘hurma zeytini’ni anlatır: ‘‘Ege’nin bazı yerlerinde olur. Ağaç aynı ağaçtır, ama her yıl kasım ayı sonu gibi denizden karaya esen rüzgârla zeytin ağaçlarına bir mantar bulaşır. Bu mantar zeytinin terini giderir, acısını dalında alır. Dalında olgunlaşır zeytinler. Toplandığında yemeğe hazırdır anlayacağın. Köy Enstitüleri de böyleydi. Dalında olgunlaşan zeytinler gibi insanları oldukları yerde yetiştirmeye, onların bilgilerini de diğer insanlara bulaştırmayı amaçlamıştı.’’ Bu anı Gazalcı’nın önerisini daha da anlamlı kılıyor. hikmet.bila?ntv.com.tr A dli yargı yaz kararnamesi taslağında, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın ile Şemdinli olaylarının ardından açılan davalarla gündeme gelen Van Cumhuriyet Başsavcısı Kemal Kaçan’ın görevden alınması önerildi. Taslağa son şeklini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu verecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle