23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ CUMA ekonomi PARİS’TEN GIDA SEKTÖRÜNÜN ÖNDE GELEN İSİMLERİNDEN BAKLAN KISMEN KARAMSAR DEĞİL ‘AB’ye girebiliriz’ ÖMER AKTAŞ MANNHEIM Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizden bilinçli bir tarım politikası izleyerek çıkabileceği vurgulandı. İklim şartları ve coğrafi konumu iyi değerlendirilirse, 21’inci yüzyılda Türkiye’nin öneminin çok artacağını belirten Mustafa Baklan, ‘‘Bunun önündeki tek engel, tarım sektörünün devlet tarafından yeterince ciddiye alınmamasıdır’’ dedi. 20 yıldır Türkiye’den yaptığı gıda ürünleri ithalatıyla Avrupa’nın sayılı Türk işadamları arasına giren Baktat Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Baklan, Avrupa Birliği sürecinde Türk tarımını bekleyen sürprizleri ve görevleri Cumhuriyet Hafta’ya değerlendirdi. CUMHURİYET Türk tarımını AB sürecinde ne gibi sürprizler bekliyor? Türkiye’deki tarımsal gelir veya üretim, sizce AB ile birlikte artacak mı? MUSTAFA BAKLAN Avrupa Birliği’ne üye olmak isteyen bir Türkiye nasıl diğer konularda AB normlarını uygulamak durumunda ise, tarımda da bu koşulları yerine getirmek zorunda. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan tek sağlıklı çıkış, tarım sektöründen hareketle olacaktır. Mevcut Türk sanayiinin globalleşme ile de birlikte tamamen dışa bağımlı bir yapısı olduğunu görüyoruz. Bu sanayi yapısının Türkiye olarak bize sağladığı tek olanak istihdamla sınırlıdır. Buradaki istihdamın da verimliliğinden ve sağlamlığından maalesef söz edemeyiz. Sanayisi gelişmiş bir AB, Türkiye’yi önceleri ‘‘bahçesi’’ olarak görmek istiyordu. Ama bizim gözümüz sanayide olduğu için ‘‘Avrupalılar bizi hamal yapacak’’ diye algılıyorduk bu daveti. Son 1015 yılda Avrupa gibi çevre bilinci yüksek bir toplumda sanayi atıkları sorun oldu. Bu, zaten sınırlı tarım alanlarını da tehdit eder duruma geldi. Böylece Avrupa’daki sanayi, yatırımlarını üçüncü dünya ülkelerine yönlendirdi. Bizim ülkemiz de bu uygulamadan üzerine düşen payı aldı. Bundan 20 sene önce çocuklarımızın rahatlıkla içine girip yüzdüğü ve balık tuttuğu bazı dereler sanayi atıkları ile dolarak, etrafını tehdit eder olmuş. Nereye gidiyor bu zehirli su? Tarım alanlarına ve bölge denizlerine elbette. Hem tarımı, hem doğal hayatı yok eder bir durumdayız açıkçası. Avrupalı sadece kendi tarım alanlarını kurtarmak, kendi yaşam alanlarını korumak için sanayisini bizim gibi ülkelere yönlendirdi. Ekolojik dengenin bozulduğu bir Türkiye’de bir yandan tarımın yeri daralıyor, bir yandan da nüfus ve bu duruma bağlı olarak açlık giderek artıyor. Bir de önümüzdeki yıllarda beklenen bir kuraklık söz konusu. Durum böyleyken, konumu ve verimliliği ile aslında büyük bir güç arz eden Türkiye tarımı, gelecekte AB için vazgeçilmez bir unsur olabilir. Ancak bunun için daha fazla gecikmeden, bugünden tedbirler alınmalıdır. ‘TEKNOLOJİK TARIMA YÖNELMELİYİZ’ CUMHURİYET Neler yapılabilir? BAKLAN Teknolojik tarıma yönelmeliyiz. Tarım arazilerimiz modern usullerle ve biyolojik yapısı korunarak işlenmelidir. O zaman AB’nin vazgeçemeyeceği bir öneme kavuşuruz. Asıl tehdit altında olan, Avrupa tarımıdır. Önümüzdeki yüzyılda Avrupa’nın en büyük ihtiyacı sağlıklı tarım ürünleri olacak. Avrupa tarım arazilerinin verimliliği yüzyıllardır gübre ile işlenmesinden dolayı düşmeye yüz tuttu. Tartıştıkları tek ileriye dönük çözüm, tarım arazilerinin üzerini bir metre kalınlığında verimli toprak tabakası ile örtme fikri ki, böyle bir maliyetin altından kalkılamaz. İşte tam burada ülkemizin önemi ortaya çıkıyor. Yapılması gereken tek şey, Avrupa normlarını uygulamaya sokmak olacaktır. Bilimsel ve bilinçli bir tarım, Türkiye’nin hızla içine yuvarlandığı fakirliğin önüne geçer ve Türkiye’yi bölgede ve dünyada söz sahibi bir ülke haline getirir. Burada iş devlete ve özel sektöre olmak üzere iki ana unsura düşüyor. Bunu söylerken devletten tarım yapmasını beklemiyor değiliz. Yalnızca denetim mekanizmasını olması gerektiği şekilde yürütsün ve komşu ülkeler ile tarımda işbirliği yoluna gidilsin, yeter. Biyolojik gübre şu anda bizim çiftçimizin maliyetini göze alamadığı bir ürünken, bazı komşu ülkelerin ellerinde bundan fazlası ile mevcut. Gümrük indirimi ya da başka bir yolla bu ürünün çiftçimize ulaşması sağlansın. Türkiye’de olmayan ürünleri ülkeye getirmek istediğinizde bir takım yasaklarla karşılaşıyorsunuz. O ürünü Türkiye’de üretmek istediğimizde gerekli olan gübreyi yurtdışından getirmek gerekiyor, bu sefer de kısıtlamalarla karşı karşıya kalıyoruz. Türk tarımında yüzde 40’a yakın bir istihdam söz konusu. Avrupa’da ise bu rakam yüzde hum, kaliteli ekim, kaliteli gübre ve hepsinden önemlisi de kaliteli denetim olması gerek. Bunun için de bazı kanunların çıkarılması, var olanların üzerinde gerekli değişikliklerin yapılması lazım. Türkiye’de çiftçi desteklenmiyor. Bu yetmezmiş gibi mazotun da en pahalı olduğu ülke Türkiye. Gübre yine ülkemizde çok pahalı. Üstüne üstlük, zaman zaman gazetelere ve televizyon ekranlarına konu olduğu gibi denetim mekanizmasının hali içler acısı. Bütün bunlar bir yana bilimsel ve modern üretimden henüz çok uzaktayız. ‘PUL BİBERİ DÜNYAYA TANITAN BİZ OLDUK’ Bu eksikler nedeniyle üreticimiz yanlış yatırım yapıyor. Aynı şartlara sahip olan Yunan, Hollanda, İtalya ve İspanya üreticisi 30 hatta 40 kat fazla ürün alıyor bizden. Bunun nedeni denetimin gerektiği ciddiyetle yapılması ve uygulanan ücret politikasının güvenilir olmasıdır. Emeğinin karşılığını alan insan, üretimde de verimli oluyor. Sonuçta hem GSMH artar, hem de dünya üzerinde de güçlü bir Türkiye ortaya çıkmış olur. Güney Anadolu’da petrol kadar kıymetli ve dünyanın başka bir yerinde olmayan pul biberi var. Pul biberi dünyaya tanıtan biz olduk. Bölge coğrafyasının aldığı güneşte yetişen biberlerlerin kabukları dünyada başka hiçbir yerde elde edilemez. Tamamen ciddiyetsizlik ve bilinçsizlik nedeniyle, ‘‘afrotoksin’’ denilen küf oranı denetlenmediğinden üreticinin, dolayısıyla ülkenin milyonlarca avroluk malı gümrük kapılarında çöp oldu. Bir de AB’nin bu ürün üzerindeki yasakları arttırıldı. Sonuç olarak şimdi Çin, Hindistan ve İspanya bu biberlerin benzerlerini üretme yoluna gidiyor. Yalnızca Alkemizin ikliminde o ince kabuklu biberler yetişmesine karşın, denetim eksikliğinden elimizdeki dünya pazarından olduk. Elbette devletin ‘‘yeterince biber satılıyor mu’’ diye işin arkasında durması gerekmiyor, ama ihracat yapabilmek için de bir kalite sertifikası şart. Tarımda devletin üzerine düşen görev budur. Türkiye’de binlerce işsiz ziraat ve kimya mühendisimiz var. Okuldan mezun olan genç mühendisler iş bulamadıkları için başka alanlara yöneliyor. Ama biz de onların eksikliklerinden elimizdeki ürünü satamaz duruma geliyoruz. Her köye bir mühendis memur tayin edilerek onların bilinçli tarım yapması sağlanmalıdır. O memurun maaşını o bölgenin üreticisi bile karşılar. Önemli olan, bunun insanlara faydalı olduğunu göstermektir. Bunun yollarını açmak, örneklerini göstermektir. Seçilecek pilot bölgelerde bu tür yenilikler uygulamaya konulsa, üretimin arttığını gören komşu köyler hemen bu yeniliği edinme yoluna gidecektir. Çağımızda uydudan toprakların verim oranlarını tespit etmek mümkünken biz hâlâ babadan kalma yöntemlerle tarım yapıyoruz. Çiftçimiz ekeceği ürünü bir önceki senenin taban yapan mahsulü ne ise ona göre belirliyor. ‘‘Geçen sene soğan ektik elimizde kaldı, nohut da çok yüksek fiyattan gitti. En iyisi bu sene nohut ekelim’’ diye yola çıkıyorlar, sonra herkes nohut ektiği için bu sene de nohut ellerinde kalıyor. Dünya pazarlarında yeri olmayan bizimki gibi ülkelerin ekim konusunda da bir üst kapasitesi vardır. Bu aşıldığı zaman ürün elde kalır. Tarlada kalan, kamyonlarla derelere dökülen mahsulün akıbeti aslında, tohum henüz tarlaya ekildiğinde kaçınılmaz oluyor. Üretici, ne ekmesi gerektiği konusunda devlet tarafından yapılan bir plana göre yönlendirilmeli. O ürün hakkında bilinçlendirilmeli. Piyasalar o ürünün hasadına hazır hale getirilmeli. UĞUR HÜKÜM Ben Sarkozy: Türkiye’ye Hayır! pektifi bana tamamıyla ters geliyor... Ülkenin yüzde 98’i Avrupa’da değil. 20 sene sonra Birliğin en kalabalık ülkesi olacaklar. Üstüne üstlük çoğunluğu Müslüman kültüründen...’’ Tabii ki Sarkozy, ‘‘Avrupa Hıristiyan’dır’’ veya ‘‘Türkiye, bir kısmı yüzyıla yaklaşan bir takım Avrupa kurumlarının kurucusu, parçası veya üyesi falan değildir’’, demek istemiyor, haşa... ‘‘Türkiye’yi kabul edersek, Fransa’da, Avrupa’da kendi memleketlerinde gibi yaşayan veya biz onlara gittiğimizde kendimizi evimizde hissettiğimiz İsraillileri, daha da ötesinde yarım yüzyıl Fransa olan Cezayir, Fas ve Tunus’u nasıl reddedebiliriz?..’’ Şimdi lütfen, ‘‘çarpıtıyorsun’’ demeyin! Siz kasıtlı olarak öyle görüyorsanız, günahı sizin boynunuza! Adam, ‘‘bu ülkeler bugün Asya, Ortadoğu ve Afrika’dadır’’, filan demiyor. Hatta, ‘‘benim için tarih 50 seneliktir, öncesini iplemem’’, diyen var mı? Üstelik bir taşla iki gönül avlıyor, hem Yahudiler hem Araplara ne denli şefkat ve yakınlıkla (!) baktığını kanıtlıyor. ‘‘Hiçbir Avrupalı devlet başkanı ve hükümet, Fransızlar ve Hollandalıların AB Anayasası reddi sürecinde, kanıtlanmış etken (!) ‘Türk sorunu’na karşı çıkamıyor...’’ Sarkozy kuşkusuz kamuoyu araştırmalarını ipleyecek tıynette (!) bir adam değildir. Örneğin, 2005 Anayasa referandumunda Fransızlar için Türkiye’nin katılımı sorununun 5’inci sırada geldiğini, Fransızların büyük çoğunluğunun liberal, antisosyal bir gelişmeye karşı olduğu safsatasını kim takar? O işini bilir... ‘‘Avrupa 1963’te, çok farklı bir jeopolitik bağlamda verilen sözlerin bugün geçerliliğinin kalmadığını söyleyebilecek güçte gözükmüyor...’’ Şimdi elinizi vicdanınıza koyup düşünün, Sarkozy bir an olsun, ‘‘Geçmiş anlaşmalar, resmi yükümlülükler beni hiç ırgalamaz, Türkler tarihleri boyu ‘ücretli asker’ olmuştur, komünist ülkeler yıkıldı, artık AB havucunu tutmamıza gerek yoktur’’, diyor mu? Ya şuna ne dersiniz? ‘‘Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın Fransız makamlarının Nazi rejimi zamanında Yahudi karşıtı siyasete karışmasını teslim etmesine karşın Türkiye’den, Ermenistan nezdinde belleğini tazeleme zorunluluğunu talep etme cesaretini gösterememesini anlamıyorum...’’ Sarkozy geçen yıl Fas’ta resmi bir ziyaret sırasında yaptığı bir konuşmada, ‘‘Bana okulda Türkiye’nin Avrupa’da olduğu öğretilmemişti ki...’’, demiş. Bakmayın siz onun özgeçmişindeki diplomaların bolluğuna, anlaşılan ilkokulu bile bitirememiş... ugur.hukum?İrfi.fr C 9 S 14’lerde. Demek ki, AB’ye üye bir Türkiye, tarım sübvansiyonlarından en çok yararlanan ülke olacaktır. Avrupalının beklentisi ve dayatması, tarım alanındaki işçi sayımızı aşağı çekmemiz yönündedir şu an. Burada çok dikkatli olunması gerekmektedir. Sayıyı aşağı çekmek için zaten tam kapasitesiyle kullanamadığımız tarım arazilerimizi iyice atıl durumda bırakmamalıyız. Türkiye’de yıllardır yakınılan ama bir çözüm arayışına gidilmeyen bir sorun, tarım arazilerinin mirasla devri sırasında giderek bölünerek küçülmesidir. Devlet, bu durumdaki çiftçilerimize önayak olmalı, örneğin yedi kardeşten birinin sınırları kaldırılmış geniş arazilerde üretimi devralmasını sağlamalıdır. CUMHURİYET AB’ye üye olmuş bir Türkiye’nin tarım sektörü hiç mi olumsuz etkilenmeyecek? Böyle bir tehlike yok mu? BAKLAN Ben böyle bir tehlike görmüyorum. Bilinçli yapılan bir tarımla Türkiye bütün sıkıntılarından kurtulacaktır. Ülkemizin dörtte üçü denizlerle çevrilidir. Örneğin, bu alanın yarısından fazlasında zeytin üretimi mümkündür. Kayısıyı dünyada herkes tanımayabilir, ama zeytinyağının dünyada girmediği ev yoktur. Yapılması gereken şey, bu bilinçle, arazilerimizin verimli şekilde kullanmasını sağlamaktır. CUMHURİYET Ankara’da, ne gibi reformlar, yenilikler yapılırsa, Türkiye tarımı AB ile ilişkilerinden kârlı çıkar? Bu alanda atılana adımlar var mı, yapılanları nasıl karşılıyorsunuz? BAKLAN Ankara’nın önündeki görev çok büyük. Türkiye tarımdan para kazanacaksa, bir kaliteyi tutturması gerekir. Bunun için kaliteli to arkozy de yazdı. 280 sayfalık ‘‘Temoignage’’ (Tanıklık) başlıklı siyasi denemesinde iki sayfa da Türkiye’ye ayırdı ve ‘‘Bu ülkeyi niçin AB içinde görmediğini’’ açıkladı... Buralarda epeydir siyaset adamları (ve de kadınları) arasında kitap yazmak pek moda. Her ne kadar bir kısmı kendi yazmayıp, ‘‘köle kalemler’’ kullansa da, kitap yazmak neredeyse her politikacı için kariyer basamaklarında yükselmenin ön koşulu, sınıf geçme tezi gibi vazgeçilmez bir unsur haline geldi. Aşırı solundan aşırı sağına herkes yazıyor, yazdırıyor basıyor, bastırıyor. Herkes aynı promosyon olanaklarına sahip olamasa da, ‘‘Ben de varım’’, diyebiliyor. Hele bir de gündeminizde cumhurbaşkanı olmak gibi bir madde varsa, eliniz mahkum. Kendinizi her konuda fikir beyan etmek zorunda hissediyorsunuz. Böyle bir devirde toplumsal proje üretmek her siyasi babayiğidin harcı olamayacağına göre de, biraz atalara yağ, biraz vatandaşlara bal; biraz rakip dostlara karabiber, biraz saygıdeğer düşmanlara kırmızı biber; çok biraz küreselleşmenin erdemleri, az biraz korumacılığın faydaları; biraz hanımın kaçamaklarına anlayış, biraz kaçak göçmenlere kadife kaplı demir yumruk. İşte size, ‘‘çok star’’, pardon ‘‘çok satar’’ bol baharatlı bir ‘‘mönü’’nün kolay yutulur tariflerinden örnekler.... ??? Bugünkü iktidar partisi, ‘‘Degaulle’’cü geleneğin kâğıt üstünde mirasçısı UMP hareketi Genel başkanı, İçişleri bakanı ve 2007’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağ cenahın banko (aday) adayı Nicolas Sarkozy, 18 Aralık 2004’te genç ve yeni parti üyeleriyle yaptığı bir sohbet toplantısında ‘‘Türkiye Avrupa’daymış da, bizim mi haberimiz yokmuş?’’, benzeri bir espri çıkarıp gençlerle eğleniyordu. En ılımlı ve olumlu anlarında Türkiye’ye ‘‘stratejik ortaklık’’ bahşeden kişilik, her fırsatta Türkiye’ye olan muhalefetini reklam spotlarına has bir kısalık, çarpıcılık ve de sığlıkla vurgulamaktan geri kalmadı. Doğaldır ki her on sözcüğünden biri ‘‘Ben’’ olan bir ‘‘eser’’ yazınca da, Türkiye konusunu da biraz daha ‘‘bilimsel’’ ve ‘‘derinlemesine’’ ele alması gerekecekti. Çömezlerine konuştuğu gibi tekerlemeyle işin altında kalkamazdı. Onun gibi kendini 21’inci yüzyılın Napoleon’u gören; Fransa’nın kaderi, kendi kaderiyle çitişmiş bir lider sıfatıyla Türkiye konusuna İKİ sayfa hasretti. Tek kitabın her sözcüğünden dünya yaratmaya alışık ‘‘reaya’’ya yeterde artar bile! ??? ‘‘Türkiye’nin AB’ye girme pers ‘Türkiye’de laboratuvarlar oluşturulmalı’ CUMHURİYET Türk gıda ürünlerinin AB pazarına ihracında ne gibi yeni sıkıntılar yaşıyorsunuz? Ne gibi somut zorluklarınız var ve bunlar sizce nasıl giderilebilir? BAKLAN Yaklaşık 20 yıldır Türkiye’den buraya gıda ihraç ediyoruz. Karşılaştığımız güçlükler büyük oranda üreticiden kaynaklanıyor. Bunların arasında eski mahsulü yeni ile karıştırma, kalibrasyon ve sınıflandırma yapılmaması, katkı maddesi kullanım yanlışlıkları, başta gelen sorunlardır. Fındığı naylon çuvallara koyup gönderiyorlar. Bu sefer nem oranı denetimde engel teşkil ediyor. Üreticiye, teliz çuval kullanması gerektiğini aktarıyoruz. Onay alındığında kendilerine bir sene zaman tanınıyor, buna rağmen ürünün sevkıyatı yine naylon çuvallarla yapılıyor. Bunun ardından alınan fındığın yüzde 10’luk bölümü denetime tabi tutuluyor. Bu da fiyatlara yansıyor. Üstelik standartlara uygun olmayan ürün artık geri de gönderilmiyor. Çünkü, geri gönderdikleri ürünün başka ihracatçılar aracılığıyla tekrar geri getirildiği ile sık karşılaşmışlar geçmişte. Oysa izin verilmeyen ürünler, insan sağlığına zararlı ürünlerdir. Bunu başka bir yolla tekrar sokmaya çalışmak son derece sakıncalıdır. Öngörülenden fazla afrotoksin ve kükürt içeren ürünleri geri göndermiyor, orada imha yoluna gidiyorlar. Bibere getirilen kota için altı ay mahkeme kapılarında beklediğimiz oldu. Avrupa’daki denetim mekanizmaları, Türkiye’de muhatap bulamamaktan şikayetçi. Türkiye’de laboratuarlar oluşturulmalı, çıkan ürünler parti bazında, palet bazında kontrole tabi tutulmalıdır. Türkiye’deki bir üniversite ile konu hakkında görüşmelerimiz olmuştu. Denetimi yapmalarını kendilerinden rica ettiğimizde konuştuğumuz rektör bile bu işe cesaret edemedi. Önceki dönemlerde bu yöndeki çalışmalarını sağlıklı olarak yürütemediklerini, ‘‘köylü kurnazlıkları’’ ile karşı karşıya kaldıklarını anlattı. Rektör, üreticinin evinin bahçesinde katkı maddesi kullanmadan yetiştirdiği domates ve biberi kontrole getirip, ona aldığı sertifikayı tarlada ürettiği üründe kullandığına şahit olduklarını anlatmıştı. Türkiye’den ihraç ettiğimiz ürünler üzerinde, Avrupa pazarlarında satılana dek ihracatçının yükümlülüğü söz konusudur. Türk ihracatçı ve ithalatçıların arasında yaşanan önemli sorunlar da mevcut. Vaat edilen, gönderildiği öne sürülen kalitede mallar çoğu zaman bize ulaşanlar olmuyor. Bu sefer ödemede sorun yaşanıyor. Biber, antepfıstığı, kayısı, incir, fındık gibi ülkemizde üretilen ürünlerin dünyada başka benzeri yok. Bu ürünleri pazara ulaşıncaya kadar karantina altına alır gibi muhafaza edip kalitesini korumazsak elimizdeki ürünü satma yollarımız bir bir kapanacak. “SEKTÖR DEVLET TARAFINDAN İHMAL EDİLDİ” CUMHURİYET Türk tarım sektöründe ne gibi ‘‘acil önlemler’’ alınması gerekiyor? BAKLAN Avrupalılar kendilerinde olmayan ürünü istiyor. Örneğin Almanya bir patates ülkesidir. Konuya sadece Türkiye penceresinden bakmamak lazım. Üretim sahası olan bir yere Türkiye’den aynı ürünü getirmeye kalkarsak, hem buradakinin piyasasını düşürürüz, hem de o ürünü getiren para kazanamaz. Bir zarar söz konusu olur iki taraf için de. Bu yüzden Türkiye’nin bölgesel olarak Avrupa ile bir koordinasyon içinde çalışması gerekiyor. İspanya portakal ülkesidir. Türkiye’den portakal getirdiğimiz de İspanyol sektörünü kendimize rakip yaratıyoruz. Türk kirazı, zeytin, zeytinyağı gibi iddialı olduğumuz ürünlere ağırlık vermeliyiz. Sektör devlet tarafından ihmal edildi. Gümrük Birliği aşamasında büyük sıkıntılar yaşadık. Bazı tarım ürünlerine kademeli olarak vergi uygulandı. Türkiye’den gelen işlenmemiş tarım ürününün Avrupa’da eşdeğeri varsa gümrüğe tabi tutuluyor. Bu hüküm, Gümrük Birliği yasalarında mevcut iken, Avrupa’ya işlenmiş olarak getirdiğimiz helva, bulgur gibi ürünlere bizden hâlâ vergi alınıyor. Bu sefer fiyatlarımız yüksek kalıyor, pazarlama şansımız kalmıyor. Tarım bakanlığımızın Brüksel ile konuyu ivedilikle çözmelidir. Ülkemizin bu tür uygulama yanlışlıkları yüzünden milli değerleri kayboluyor. Mavi ‘organik’le büyüyecek NECDET ÇALIŞKAN BERLİN Berlin’de düzenlenen ve dünyaca ünlü markaların koleksiyonlarının tanıtıldığı moda fuarı Bread & Butter’da ‘‘2006 İlkbaharYaz Koleksiyonu’’nu tanıtan Mavi Jeans’in Üst Yöneticisi (CEO) Ersin Akarlılar, dünya denim ve spor giyim pazarında iki önemli bölge olan Batı Avrupa ile Kuzey Amerika’yı hedef pazar olarak seçtiklerini söyledi. ‘‘Bu pazarların içinde olmamız ve aynı ligde güreşmemiz gerekiyor. Yoksa uzun vadeli bir marka olamayız’’ diye konuşan Akarlılar, ‘‘Ciromuzu 5 yıl içinde 250300 milyon dolara çıkarmayı hedefliyoruz’’ dedi. 2005’te 138 milyon dolarlık ciroya ulaştıklarını belirten Mavi Jeans Genel Müdürü Nurettin Kantarelli de, Türkiye pazarında yüzde 60’lık bir paya sahip olduklarını, cirolarının da yüzde 40’ından fazla bir oranını ihracattan elde ettiklerini belirterek ‘‘2006 yılının ilk yarısında 65 milyon dolarlık ciro ile hedefler gerçekleşti. 2006 yılı sonu hedefimiz 146 miyon dolar’’ dedi. Mavi Jeans, Berlin’de düzenlenen ve dünyaca ünlü markaların koleksiyonlarının tanıtıldığı moda fuarı Bread & Butter’da, yüzde 100 organik Ege pamuğundan ürettiği ‘‘Mavi Organic’’ koleksiyonunu da tanıttı. Mavi Jeans’in 15. yıl özel projeleri hakkında da bilgi veren Kantarelli, ünlü modacı Rıfat Özbek’in Mavi için özel bir koleksiyon tasarladığını ve eylül ayında bir defile ile tanıtılacağını kaydetti. Türklerin ayak profili çıkarılacak Türkiye tarihinde ilk kez ırka ve yaşam bölgesine dayalı fiziksel farklılık, bilimsel bir araştırmayla açıklanacak. Doğu’dan Batı’ya, Karadeniz’den İç Anadolu’ya geçerken büyüyen ayak numaraları, farklılaşan ayak problemleri, 1980 sonrası doğanların tamamen farklı ayak yapıları ve bölgeye göre değişim gösteren kemik yapıları ile Türkiye’nin gerçekleri bilimsel olarak ortaya konmuş olacak. Araştırmanın Doğu ve İç Anadolu’yu içeren ayağı dün başladı. 15 Eylül’e kadar ‘‘Polaris Mobil Araştırma Merkezi’’ 10 ili gezecek. Polaris, 5 yılda tamamlanacak bu araştırma için 5 milyon dolarlık ArGe bütçesi ayırdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle