29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 HİKMET ÇETİNKAYA İki Marşın Öyküsü Lozan’ın da Öyküsüdür Feraye teknesi, Ege’nin Serçe koyunun lacivert suları üzerinde, nazlı nazlı salınıyor. Güneşin son şavkı vuruyor suya; biraz önce denizden çıkmış olan Ata Sakmar ile Yılmaz Türkeli, şamatası bol tavla partisine oturmuşlar yine, Temiz Üstün, bir yandan kurulanırken, öte yandan tarafları, kızdırıp kızıştırarak oyunun keyfine katılıyor. Eşi Nedret Hanım gibi kulağı çok iyi ve müzik yeteneği üstün olan Güray Koruyan ıslıkla bir parça çalıyor. Etraftan biri soruyor: Neydi bu parça? Bana tanıdık geldi. 33 yıl önce, hepimizin her gün, hemen her vesileyle televizyonda dinlediği ünlü ‘‘Ellinci Yıl Marşı’’... Anımsamakta bile güçlük çekiyor, zar zor çıkarıyoruz. Oysa Onuncu Yıl Marşı’nı neredeyse hepimiz baştan sona biliyoruz. Bir hafta sürecek, bir mavi yolculuktaydım dostlarla, birkaç gün sonra Lozan’ın 83. yılını kutlayacaktık. Birden düşündüm, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık belgesi, bir anlamda tapusu olan Lozan’ın niteliğini ve akıbetini bu iki marş karşısındaki tavrımız kadar iyi belirtecek başka hiçbir şey yoktu galiba. Gerçekten, bu iki marştan yeni olanını anımsamakta güçlük çekerken, 73 yıllık olanını çok iyi anımsıyorduk. Çünkü Cumhuriyetin ilk on yılı anımsanacak olaylarla dolu olduğu halde, geri kalan yıllarda ilk döneme oranla kayda değer fazla bir şey olmamıştı. ??? 83. yıldönümünü kutladığımız Lozan’ı iyi bilmek ve iyi anlamak için, imzaladığı dönemin koşullarını, Türkiye’nin bu anlaşmayla varmak istediği amacı ve o günkü esas gücünün ne olduğunu da doğru kavramak gerek. Hemen bir noktanın altını çizmek zorunlu. Bütün uluslararası anlaşmalar gibi, Lozan’a da zafer veya bozgun diye bakmamak gerek. Önemli olan verilen ödünlere karşılık, esas istediğimizi elde edip etmediğimizdir. Türkiye Lozan ile Misakı Milli sınırları konusunda tam istediğini alamadı. Musul, Kerkük gitti; Hatay ise daha sonra sınırlarımız içine katıldı. Azınlıklar bölümünde Patrikhane konusunda istenen sonuç elde edilemedi. Boğazlar üzerindeki egemenliğimiz Lozan ile değil, Montrö ile sağlandı. Kapitülasyonlar konusunda istediklerimizi elde ettik, ama altı yıl süreyle gümrüklerimize öyle sınırlamalar getirildi ki çok büyük güçlükler çektik ve sürenin bitiminde de zaten büyük 1929 bunalımı ile burun buruna geldik. Ama bütün bunlara karşın Lozan Antlaşması, tam bağımsız, demokratik ulus devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin can bulmasını sağladığı için olumluydu ve bu amaca yönelik olarak imzalandı. Bilanço yaparken Lozan’a böyle bakmakta yarar vardır, bu açıdan Lozan bizim için bir başarıdır. ??? Lozan müzakereleri sırasında, Türkiye bir kurtuluş savaşını kazanmış olmasına karşın ekonomik, sosyal, askeri ve diplomatik açılardan çok güç koşullar altındaydı. Hatta müzakere masasında, tarafların ellerindeki belgeler bile eşit değildi, Türkiye baş delegesi hem diplomat olarak, karşısındakilerden daha tecrübesizdi hem de elindeki belgeler karşılarındakiler kadar mükemmel değildi. Buna rağmen umulmayacak kadar büyük bir başarıyla götürdü görüşmeleri Türk heyeti. Bu kadar elverişsiz koşullarda, Türkiye’ye bağımsız bir ulus devletin kapısını açma gücünü veren neydi? Sorunun yanıtını, Kurtuluş Savaşı’nı yapan henüz oluşum halindeki ulusun ve bu oluşumun hazırlanmasında başrolü oynayan önder kadronun iradesinde aramak gerekir. 1923’te Türkiye halkı ve yönetici kadrosuyla birlikte, neye mal olursa olsun çağdaş, laik, demokratik, eğitimli tam bağımsız bir Cumhuriyeti yaratmanın sarsılmaz azmini taşımaktaydı. ‘‘Onuncu Yıl Marşı’’ bu azimle 10 yılda yaratılan mucizelerin marşıdır. ‘‘Ellinci Yıl Marşı’’ ise ilk yirmi yılın sonrasında otuz yıl boyunca kulağının üstüne yatan bir ülkenin marşı olduğu için pek anımsanmamaya mahkumdur. Evet bu iki marşın öyküsü Lozan’ın gücünün ve akıbetinin de marşıdır. Bir hatırlatma: Son zamanlarda, epostama düşen kimi mesajlardan Lozan ve Amerika konusunda, bir gerçeğin hâlâ iyi bilinmediğini anlıyorum. ABD Türkiye ile savaşmadığı için Lozan barış görüşmelerine yalnızca gözlemci olarak katıldı. Antlaşmayı imzalaması söz konusu değildi. ABD’nin imzalamadığı, daha doğrusu kongrede onaylamadığı Lozan Antlaşması ise Türkiye ile Washington arasında 6 Ağustos’ta imzalanan Dostluk ve Ticaret Antlaşması’dır. Bu husus Emre Kongar’ın bütün okurlarıma daha önce salık verdiğim, ‘‘Tarihimizle Yüzleşmek’’ adlı kitabında daha ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Fethullahçı Kavga Y LOZAN ZAFERİNİN 83. YILIDA.. SELÇUK: TARİKAT VE CEMAAT ÖRGÜTLENMELERİNE KARŞI CUMHURİYETÇİLER DE ÖRGÜTLENMELİ ‘En büyük tehlike irtica’ İstanbul Haber Servisi Gazetemiz imtiyaz sahibi, yazarımız İlhan Selçuk, Türkiye’de bugünlerde yaşanan en büyük içsel tehlikenin irtica ve gerici örgütlenmeler olduğunu vurgulayarak, ‘‘Buna karşı da savaşımın ana felsefesi, uygarlığı kabul edip emperyalizmi reddetmek olmalıdır. Tarikat ve cemaat örgütlenmelerine karşı Cumhuriyetçiler de örgütlenmelidir’’ dedi. KOOPC’nin Silivri ilçesinin Çantaköy Beldesi’nde kurulmakta olan Cumhuriyet Mahallesi’nde yer alan kır kahvesinde pazar günü düzenlenen geleneksel hafta sonu söyleşilerinin konuğu, gazetemiz imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk’tu. ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Parçalanacak mı?’’ konulu söyleşide konuşan İlhan Selçuk, ‘‘Bugün tartıştığımız parçalanma tehlikesinin temelinde Türkiye’deki dinci, irticai ve ayrılıkçı örgütlenmelerin büyük payı var. Buna karşı savaşta, yaşamı yeni baştan örgütlemek ve alabildiğine siyasallaşma ertelenemez bir görevdir’’ diye konuştu. Batı’nın burjuva devrimleri yolu ile kilise hukukunu kaldırdığını anımsatan Selçuk, Cumhuriyet yönetiminin kurulması ile de Türkiye’de cami hukukuna son verilerek ülkenin çağdaş hukuk temellerine dayalı bir sisteme geçtiğini söyledi. Selçuk, Anadolu toprağının dünyanın en zengin coğrafyası olduğuna dikkat çekerek, ‘‘Gerek yeraltı zenginlikleri, gerek tarihsel ve doğal güzellikleri, gerekse bölgedeki stratejik önemi nedeniyle yabancı güçlerin gözleri hep bu topraklar üzerinde olmuştur. Bizi Kurtuluş Savaşı’na götüren koşullar anımsanırsa bu saptamamızın ne denli doğru olduğu görülecektir’’ dedi. Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’ye dost elini uzatan ülkelerden biri olan Sovyetler Birliği ile Mustafa Kemal arasında kurulan tarihsel ittifaka vurgu yapan Selçuk, şöyle devam etti: ‘‘Bölgemizde yaşananlar, içimizdeki çekişmeler ne yazık ki bize ‘Türkiye yeniden bir parçalanmaya mı sürükleniyor’ sorusunu sorduruyor. Sovyetler parçalandı, Yugoslavya parçalandı, Irak parçalandı. Bu gelişmeleri çok iyi anlayıp, kökenlerine indikçe kendimize de ‘Acaba Türkiye de mi parçalanmaya gidiyor’ sorusunu sormamız gerekecek. Akıl ve bilimle baktığımız zaman Türkiye’nin bir parçalanmaya doğru gittiğini görmemek olası değil. Örgütlenmezsek laik, demokratik, devrimci kesimler birleşmezsek bilerek veya bilmeyerek bu kötü ve tehlikeli gidişe bizler de ortak oluruz.’’ Gazetemiz yazarlarından Dr. Erdal Atabek’in yönettiği söyleşiye yoğun katılım nedeniyle dinleyicilerin bir bölümü ayakta kaldı. İzleyicilerden, Beyazıt Kahraman, Nezahat Özbek, Özden Gönül, Öcal Ünsal, Gülay Baytaş, Abdullah Söyler, Mustafa Namık Döner, Ali Rıza Doğangül, Nedime Özbay, Ayşe Erdiner, Mete Çalışkan, Günnur Şen, Turgut Ekin, İbrahim Türkel’ in söyleşide söz alarak görüş ve önerilerde bulundular. Foruma dönüşen ve 3 saati aşan söyleşiye başta Cumhuriyet Mahallesi’ndeki konut sahipleri ve okurlarımız katıldı. ilan renkli ıllardır ABD’de yaşayan Fethullah Gülen Türkiye’ye dönecek mi? Türkiye’de, Orta Asya Cumhuriyetleri’nde, Rusya’da bazı Doğu Avrupa ülkelerinde, Kara Afrika’da, Uzak Asya’da yüzlerce okulu, fabrikaları, ABD’de ‘‘lokantalar zinciri’’, finans kurumları, gazeteleri, dergileri, radyoları, televizyonları bulunan Fethullah cephesinde önemli gelişmeler oluyor... Altın ve gümüş madenciliğinde ABD, İngiliz, Kanadalı, Avusturyalı şirketlerin taşeronluğunu da üstlenen Fethullahçılar, Fethullah Gülen’in son günlerde ‘‘unutkanlığı’’nın giderek arttığını, bu nedenle kendisinin ‘‘veliaht aradığını’’ söylüyorlar... Acaba bu veliaht kim olacak? Fethullahçılar kendi aralarında üç parçaya bölündüler... Yaşları 60’a yaklaşan, Fethullah Gülen’e ‘‘Kestanepazarı’’ ve ‘‘Hisarönü’’nde ‘‘Işık Evleri’’ projesini yürüten kesime, ABD’de ‘‘CIA kontrolünde’’ eğitim görmüş 3040 yaş arasındaki kuşak, ‘‘köylüler’’ diyerek büyük tepki gösteriyor... Genç, eğitimli ve İngilizce bilen ‘‘Işık Evleri’’nin genç kuşağı, ‘‘köylüler’’ diye alay ettikleri 60 yaş kuşağını ‘‘tarikat’’tan saf dışı etmek istiyorlar... Fethullahçılar arasında ‘‘şeyh’’lik mücadelesi acımasız biçimde sürerken Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş’ın manşetten verilen haberi, ‘‘tarikat içindeki mücadeleyi’’ su yüzüne çıkardı... Zaman gazetesinde Fethullah Gülen’in ‘‘Fethullahçı köylülere yakın olan’’ avukatı Orhan Erdemli’nin açıklaması yayımlandı: ‘‘Sabah’ın Gülen’le ilgili haberi gerçekleri yansıtmıyor...’’ ??? Önce şunu belirteyim... Sabah’ın Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş’ın haberi doğru... On yıllık vize süresi bitmek üzere olan Fethullah Gülen şeker, kalp hastalığının yanı sıra ‘‘unutkanlık’’la da cebelleşiyor. ABD, Fethullah Gülen’e hâlâ sıcak, onu destekliyor. Fethullah’a hâlâ çok yakın olan bir isimle konuştum... Söylediği şuydu: ‘‘Hocaefendi Türkiye’ye dönmek istemiyor. Sağlık durumu iyi değil. Geceleri uyuyamıyor. Çok sinirli. Öldürülme korkusu yaşıyor. Vize süresi de doluyor. O nedenle Green Card için başvurdu. Bekliyor. Sanırım başvurusu ya kabul edilecek ya da edilmeyecek...’’ Yanıt: ‘‘Elbet öyle. Vize sorunu ortadan kalkacak. ABD’ye rahatça girip çıkacak. Eğer ömrü yeterse ABD vatandaşı olacak.’’ Soru: ‘‘Cemaat ne yapacak o zaman? Bir tarikat şeyhi o. Üstelik nurcu?..’’ Gülüyor Fethullah Gülen’e çok yakın olan kişi... Diyor ki: ‘‘Gençlerin numarası. Hocaefendi’yi yönlendiriyorlar. Zaman gazetesinde bir grup var. İşte o kişi ve arkadaşları, ABD’de bazı Fethullahçı öğretim üyeleri. Gençler para musluğunu ele geçirmek istiyorlar. Fethullahçılar artık ne yeni Asya Grubu gibi ne de Yazıcılar gibi. Bol para var. CIA var...’’ Bu arada Gülen’in avukatı Orhan Erdemli’nin açıklamasını okuyorum: ‘‘... Söz konusu yazıda, ‘Gülen Green Card istedi, ABD vermedi’, ‘Amerika’dan Fethullah Gülen’e Green Card yok’ şeklinde başlıklar kullanılmıştır. Oysa, haberin içeriğinde ‘ABD yönetiminin başvuruyu reddetme eğiliminde olduğu’ şeklinde henüz sonuçlanmamış bir işlemden bahsedilmektedir. Bu durum da iddianın gerçek dışı olduğunu göstermektedir.’’ Erdemli’nin açıklamasında ortaya çıkan bir gerçek yok mu? Var!.. Gülen, Green Card için başvuru yapmış, ancak sonuçlanmamış... Beyaz Saray, Dışişleri ve İçişleri Green Card’a ‘‘Evet’’ dese de bakalım Pentagon ‘Evet’’ diyecek mi? ??? Fethullahçı cephede işler karışık... Gülen ABD vatandaşı olursa hiç şaşırmayın!.. Gülen, İncil’in üzerine elini koyup, ABD bayrağını öperse hiç şaşırmayın!.. Hocaefendi rahatsız. Hocaefendi unutkanlıkla mücadele ediyor, şekeri yükseliyor, kalbi zaman zaman tekliyor... Ben ne diyeyim? Ne olur Türkiye’ye dön. Seni seven müritlerin özlem içinde. Üstelik senin hastanelerin ve iyi doktorların da var... Haydi dön!.. Dön de bu kavga bitsin!.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 asirmen?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle