28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 ERUYGUR ATATÜRK KARŞITLARININ GÜÇ KAZANDIĞINI SÖYLEDİ: C haberler DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT TEMMUZ CUMA El ve gönül birliği şart FIRAT KOZOK ANKARA Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) yeni genel başkanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, Türkiye’de son dönemde ‘‘karanlık düşüncelerin güç kazandığını’’ belirterek ‘‘Bu aşamada tüm yurt ve ulussevenler, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünden yana olanlar, Türkiye Cumhuriyeti ve ulusal varlığımızı sonsuza dek yaşatmak isteyenler birleşmek, el ve gönül birliği, işbirliği yapmak zorundadırlar’’ dedi. Eruygur, ana hedeflerinin, derneğin halen 115 bin olan üye sayısını bir yıl içinde 5 milyona çıkarmak olduğunu vurguladı. Orgeneral Şener Eruygur ile, ADD’nin hedeflerini, projelerini ve güncel konuları konuştuk. ADD’nin kuruluşunda ortaya konulan hedefleri ve amaçları göz önünde bulundurduğumuzda, dernek bugün hangi noktada? ŞENER ERUYGUR ADD 19 Mayıs 1989 tarihinde kurulmuştur. Dernek tüzüğünün 4 ve 5. maddeleri derneğin amaçlarını ve bu amaçlara ulaşmak için yapılması gereken çalışmaları açıklamaktadır. Özet olarak belirtmek gerekirse, derneğin ana amacı, Atatürkçü düşünce sistemini, Türkiye’nin bugününe ve geleceğine egemen kılacak, yolunu aydınlatacak bir konuma getirmek olarak ifade edilebilir. Derneğin bu amaçları gerçekleştirmek için, başta üniversiteler ve diğer bilim kuruluşları olmak üzere toplumun tüm kesimleriyle etkili iletişim kurması, bütünleşmesi gerekmektedir. Henüz 1989’da kuruluş aşamasında, Atatürkçü düşünce sistemine yönelik saldırılardan söz açılmakta ve bu saldırılara karşı mücadele verilmesi gereği, dernek tüzüğünde belirtilmektedir. 17 yıl sonra bugün ülkemiz, o gün belirtilen sorunların daha büyümüş, ağırlaşmış koşulları ile karşı kar Sanal kimlik taşıyan danışman Başbakanlık şeref kapısından protokol polislerinin selamları arasında girip çıkan Bay Zapsu’nun, bu gerçek olmayan kimliğinden bizzat Erdoğan’ın zerre kadar rahatsız olmayışı dikkat çekici değil midir? Zapsu bu tür ilişkileri ilk kez de kurmuyor ki.. KKTC’nin birinci Cumhurbaşkanı Denktaş’ı geçirdiği ağır kalp ameliyatından sonra Newyork’ta yattığı hastanede ziyaret ederek, Rum önerilerini kabul etmesi için bastırırken de Zapsu’nun kullandığı kimlik neydi? Ya da yine KKTC’nin eski Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nu Kopenhag’daki çalışma odasında adeta köşeye sıkıştırırcasına uçuk önerilere direnmemesi için baskı altında tutan da, AKP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi mi, yoksa Türk Başbakanı’nın temsilcisi miydi? ??? Sahte polis, sahte yüzbaşı kimliklerine heves eden, sonra da karakollarda üstlendikleri bu mesleklere girmeyi çocukluk düşleri olarak anlatarak kendilerini savunanları çok gördük. Ama Başbakan danışmanı olmadığı halde, bu tanıtımdan hoşlandığı aşikâr bir kişi, ender olarak çıkıyor kamuoyunun önüne. Cüneyd Zapsu’nun bu tür sanal bir kartvizit ile iç ve dış kamuoyunda tanınmakta oluşunu, kendi isteği dışında bir yakıştırma olarak değerlendirmek, elbette olası değildir. Başkaları bu tür yakıştırma yapmış olsalar bile, kendisinin AKP Merkez Karar ve Yürütme Kurulu’nun onca üyesinden birisi olduğunu, o arada Genel Başkan’a da danışmanlık yaptığını açıklaması için üç yıl beklemesi, öncelikle Başbakan’ın dikkatini çekmiş olmalıydı. İçeride ve dışarıda bir dizi alım satım işi ile uğraş veren bir adamın, diyelim ki başkaları da yakıştırmış olsa, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın danışmanı kimliğini titizlikle benimsemesinin, o bir dizi iş için gizemli bir maymuncuk olarak algılanmadığını düşünmez misiniz? Sıradan bir vatandaş, kendisini Başbakanlık Danışmanı olarak tanıtmaya kalkışsa, soluğu önce karakolda, sonra da mahkemede alır... Karanlık güçlere karşı mücadelede başarının ancak Atatürk gibi hareket etmekle sağlanacağını anlatan Eruygur “Mücadelede başarı yurt, ulus sevgisinin, sorumluluk duygusunun, cesaret, özgüven, kararlılıkla bütünleşmiş görkemli birlikteliğini aklın ve bilimin yol göstericiliğinde eyleme dönüştürmekle mümkün olabilir” dedi. şıya bulunmaktadır. Günümüzde, ADD’nin daha etkili görev yapması gereği açık olarak görülmektedir. Çünkü Atatürkçü düşünce karşıtı güçler bugün önemli kazanımlar edinmişlerdir. Öyle ki, dış işbirlikçileri ile birlikte, Atatürkçülüğün Türkiye’nin önünü tıkadığını söyleyebilecek cesareti bile bulmuşlardır. Gelinen noktada denilebilir ki, karanlık güçlere karşı mücadelede başarı ancak Atatürk gibi hareket etmek; yani yurt, ulus sevgisinin, sorumluluk duygusunun, cesaret, özgüven, kararlılıkla bütünleşmiş görkemli birlikteliğini aklın ve bilimin yol göstericiliğinde eyleme dönüştürmekle mümkün olabilir. Bu ifadelerimle, daha önceki yönetimleri eleştirmeye yönelik bir amaç taşımamaktayım. ADD’nin kurucularını ve daha önceki tüm yöneticilerini saygı ve minnetle anıyorum. Atatürkçülerin kendi içinde hizipleşme, enerji ve zamanlarını boşa harcama lüksleri yoktur. Bugün olan olmuş ve karanlık düşünceler güç kazanmışlardır. Bu aşamada tüm yurt ve ulussevenler, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünden yana olanlar, Türkiye Cumhuriyeti ve ulusal varlığımızı sonsuza dek yaşatmak isteyenler birleşmek, el ve gönül birliği, işbirliği yapmak zorundadırlar. ‘YENI UFUKLAR’ Sizin dernek içerisinde bütünleşmeye yönelik nasıl bir projeniz var? ERUYGUR Bir önceki sorunuza verdiğim yanıtta da ifade etmeye çalıştığım gibi, ADD’nin eski yönetimlerini eleştirme gibi düşüncemiz olmayacaktır. Bir seçim dönemi sona ermiş ve ADD’nin önünde yeni bir ufuk açılmış bulunmaktadır. Amaç, Türkiye Cumhuriyeti’ni Atatürkçü çizgide yaşatmaktır. Tüm ADD üyeleri, toplumumuzla bütünleşerek bu soylu amaç istikametinde birlikte yürüyeceklerdir! T ERUYGUR: YILLARDIR UYGULANAN TESLİMİYETÇİ POLITİKALAR TÜRKİYE’Yİ GERİLETTİ ‘Tek neden AKP iktidarı değil’ AKP iktidarının gerek iç ve dış siyasette gerekse ekonomideki uygulamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz, yaşanan tablo karşısında ulusalcı/Atatürkçü düşüncenin güncelliğini yorumlar mısınız? ERUYGUR AKP iktidarının iç ve dış siyasetteki ve ekonomideki uygulamalarının, kendine özgü bir politika anlayışı olarak yorumlamasının yanlış olacağını değerlendiriyorum. Karşı karşıya kaldığımız sorun, Atatürkçü düşünce sisteminin uygulanmasına ilişkin bağımsızlık, özgüven ve Türk ulusunun gücüne ve görkemine olan inanç sisteminin terk edilmesinden kaynaklanan bir sorundur. Sömürü düzenine karşı ulusal Kurtuluş Savaşı’nı veren özgün, soylu duygular, yerini teslimiyetçi bir yönetim anlayışına terk etmiş ve siyasal iktidarlar bu çarpık anlayışın esiri haline getirilmişlerdir. Dolayısıyla uygulanan politikaları, bir siyasal partinin özgür iradesiyle uygulanan bir yol olduğu kolaycılığı ile açıklamak yanlış olur. AKP iktidarı tek başına neden değil, Atatürkçü politikaların terkinin bir sonucu olarak görülmelidir. Günümüzde uluslararası alanda egemen hale gelen neoliberal, küreselleşmeci yönetim anlayışı, tüm pervasızlığı içinde devletlerin politik seçeneklerini şekillendirmekte ve uluslararası egemen güçlerin çıkarına olan kültürel, sosyal ve ekonomik yönetim anlayışları çağdaşlaşma, demokratikleşme görüntüsü verdirilerek tüm gelişmekte olan ülkelere ve bu bağlamda Türkiye’ye dayatılmaktadır. Bu nedenle, karşı karşıya bulunduğumuz sorun, yeni egemenlere karşı direnme yöntemlerinin araştırılması şeklinde tanımlanmalıdır. ATATÜRK HER ZAMAN ÇAĞDAŞTIR Başka bir anlatımla, sorun, uluslararası alandaki egemen güç/güçlere karşı ulusal çıkarlarımızın korunması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk ulusunun sonsuza dek yaşatılması için neler yapmak gerektiğini belirleme sorunudur. Bu tablo içinde ulusalcı/ Atatürkçü düşüncenin günün koşullarında nasıl uygulanacağı ve güncelliğinin nasıl sağlanabileceği sorusu birçok kişi tarafından da dile getirilmektedir. Atatürkçü düşünce sisteminin çağa uyum diye bir sorunu bulunmamaktadır. Aklı ve bilimi yol gösterici olarak gören bir yaklaşım tarzının çağa uyum mekanizması kendi içinde vardır. Atatürkçü Düşünce Derneği, tüzüğünde öngörülen bir dinamizmle üniversitelerimiz, tüm diğer bilimsel kurumlarımızla iletişim ve işbirliği içinde günün koşullarına uygun seçenekleri geliştirip halkımızın, siyasal partilerimizin kullanımına ve tartışmasına sunacaktır. ADD’nin yeni ‘Başka bir önemli konu da, AB’yi bir baskı aracı olarak kullanarak Türkiye’nin demokratikleşme sorunlarının çözümlenebileceği yanılgısıdır. Böyle bir anlayış ulusal onura, bağımsızlık tutkusuna indirilmiş bir darbe olarak yorumlanmalıdır’. zenimiz de, iç ve dış politika da Atatürkçü düşünce sistemini temel alan uygulamaları öngörmektedir. ADD’nin önümüzdeki dönem en önemli hedefi ne olacak, özellikle gençlere yönelik bir projeniz var mı? ERUYGUR ADD’nin çalışmalarını yönlendiren en önemli belge, tüzüğüdür. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde en önemli hedefimiz tüzüğümüzün 5. maddesinde öngörülen çalışmaların ivedilikle başlatılması olacaktır. Gençlere yönelik olanlar en öncelikli projelerimizi teşkil edecektir. Bu kapsamda kadın erkek genç üyelerimizin sayısının arttırılması için çaba gösterecek ve onların Atatürkçü düşünce etrafında bütünleşmeleri için üniversitelerimizle işbirliği içinde özel programlar hazırlayacağız. Atatürk’ün 21. yüzyıldaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? ERUYGUR Bundan önceki sorularınıza verdiğim yanıtlarda ifade etmeye çalıştım. Atatürkçü düşünce sistemi, akıl ve bilimi öne alması nedeniyle dinamik ve her zaman güncel kalacak bir düşünce tarzıdır. Öncelikle ezilen, sömürülen ülkelerin ve ulusların bağımsızlık ve mutluluk özlemlerine, çağdaşlaşmalarına yönelik formülleri içerdiği için her yüzyılın ideolojisi olarak hak ettiği yeri alacaktır. ek bir gün içerisinde, Ankara’daki dört büyükelçi ile arka arkaya görüşerek tüm dünyanın dikkatlerinin Ortadoğu olayları üzerinde odaklandığı bir anda tepkileri üzerine toplamasaydı; Cüneyd Zapsu’nun Başbakan’ın Özel Danışmanı olduğu masalına hepimiz inanmayı sürdürecektik. O arada onca yoğun görevleri arasında kendisine randevu vermekte ayak sürümeyen İsrail, İngiltere, Almanya ve Amerikan büyükelçileri de... Ciddi devletlerde diplomasi, oyunun kurallarına harfi harfine uyarak yürütülür. Yürütme görevini de, o devletlerin dışişleri bakanlıkları yapar. Devlet başkanları ve başbakanların bir başka ülkenin resmi temsilcisi ile görüşmesi sırasında, bir dışişleri diplomatının hazır bulundurulması, bu yüzdendir. Yabancı devletin temsilcisi, görüştüğü kişinin görevini de yazarak konuşulanları anlatan bir yazıyı hemen kendi ülkesinin dışişleri bakanlığına bu nedenle iletir. Acaba, aldıkları çağrıya hızla uyarak Bay Zapsu ile ardı ardına görüşen İsrail, Almanya, İngiltere ve Amerike büyükelçileri, çalışma bürolarına döner dönmez kendi ülkelerine gönderdikleri kriptolarda, ziyaret ettikleri kişinin kimliği hakkında ne yazmışlardır? ??? Bay Zapsu ile buluşmaları iç ve dış dünya kamuoyuna yansıtan yerli ve yabancı medya, kendisinden Başbakan Erdoğan’ın özel danışmanı olarak söz ettiği için, sözü edilen diplomatları da buluşma yerine koşar adımlarla getiren güç, böylesine sıcak günlerde alacakları mesajın sahibinin kendilerine verecekleri bilginin önemidir. Şayet medya üstünde durmasaydı ve bir muhalefet milletvekili ortalarda, tıpkı zücaciye mağazasına girmiş bir fil gibi, kıra döke dolaşan bu kişinin devletin ajanları arasında bulunmadığını belgeleştiren resmi yazıyı bir başbakan yardımcısından almış olmasaydı, Cüneyd Zapsu’nun o gizemli kartviziti ya da kimliği hâlâ geçerliliğini koruyacaktı. GREEN CARD ‘Gülen’in başvurusu reddedildi’ ABD’nin, oturma izni isteyen Gülen’in başvurusunu, sponsor olan ve cemaate yakınlığıyla bilinen vakıf konusunda tereddüt nedeniyle geri çevirdiği ileri sürüldü. İstanbul Haber Servisi ‘‘Sağlık sorunları’’ nedeniyle 9 yıldır ABD’de bulunan Fethullah Gülen’in, oturma izni sağlayan Green Card (Yeşil Kart) başvurusunda bulunduğu, ancak ABD yönetiminin vermediği bildirildi. Sabah gazetesinin Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş’ın haberine göre, Fethullah Gülen, birkaç ay önce Green Card için ABD yönetimine başvurdu. Başvuru Beyaz Saray, Pentagon, İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları tarafından ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutuldu. Değerlendirme sahipleri Gülen’in başvurusuna sponsor olan ve cemaate yakınlığıyla bilinen vakıf konusunda tereddüde düşünce, başvurunun reddedilmesi eğilimine girdi. Aydıntaşbaş’a bilgi veren kaynaklar, “Şahsı, vaazları ve yazıları konusunda hiçbir sıkıntımız yok. Buna karşın vakfı tanımadıklarını, talebin bu yüzden kabul edilmesinin zor olduğunu söylediler’’ görüşünü dile getirdi. Haberde, halen Pennsylvania eyaletinde yaşayan Gülen’in Türkiye’ye dönme arzusunda olduğu da ifade edildi. Aydıntaşbaş’ın haberinde, ‘‘Gülen’in devlet içinde laiklik hassasiyeti olan bazı çevreler tarafından sakıncalı veya devleti ele geçirmeye çabaladığı gerekçesiyle rejime yönelik tehdit’’ diye algılandığı kaydedildi. Bu arada, Gülen’in avukatı Orhan Erdemli, yaptığı açıklamada, ‘‘herhangi bir cemaatin ruhani lideri olmadığını ve hiçbir müridinin bulunmadığını’’ ileri sürdü. Gülen’in ABD’de Green Card’a başvurduğu iddialarını yalanlayan Erdemli, ‘‘Müvekkilimin Türkiye’ye gelmesinde hukuki hiçbir sorun bulunmamaktadır. Nitekim, müvekkilim temmuz ayında Türkiye’ye gelmek için hazırlık yapmış, ancak doktorların kendisine verdiği yeni randevular nedeniyle bu yolculuk gerçekleşmemiştir’’ dedi. kadrosu Bilim ve Danışma Kurulu’nun çok değerli üyeleri ve görev bekleyen tüm Atatürkçüler, bu seçenekleri geliştirmek için çalışmanın özlem ve heyecanı içindedir. Türkiye’nin AB üyelik sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? ERUYGUR Türkiye AB ilişkilerinin gerçek yüzü, 17 Aralık 2004 AB zirvesi sonuç belgesi ve bu kararlar doğrultusunda hazırlanan 3 Ekim 2005 tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi ile açıklığa kavuşmuş bulunmaktadır. İç politika gereksinimlerini temel kaygı olarak gören bir anlayışla yürütülen TürkiyeAB ilişkileri, devletimizi 3 Ekim 2005 belgesini imzalamaya sürüklemiştir. Tüm dayatmaları kabule hazır görüntüsü veren Türkiye, bu tutumu ile AB’ye Sevr’i anımsatmış ve Lozan Antlaşması’nın tadilini öngören dayatmaların birer birer önümüze konulmasına neden olmuştur. AB ile müzakerelerde yapılan yanlışlıklar, TürkiyeAB ilişkilerini eşitler arası müzakere zemininden çoktan uzaklaşmıştır. Küçücük bir Gü ney Kıbrıs’ın, deniz ve havalimanlarını açması, azınlık politikasını gözden geçirmesi için koca Türkiye’yi tehdit etmesi, AB yetkililerinin Türkiye’nin dışiç politikalarını denetim altında tutma çabaları başka türlü nasıl açıklanabilir? Türkiye’nin Lozan’daki kazanımlarını geri vermesini sağlamaya, Lozan Antlaşması’nı Sevr’in zamana uyarlanmış bir versiyonu haline getirmeye yönelik dayatmaları ‘‘Medeniyet Projesi’’ şeklinde algılamak da mümkün değildir. ‘OSMANLI’NIN SONU YIKIM OLDU’ Başka bir önemli konu da, AB’yi bir baskı aracı olarak kullanarak Türkiye’nin demokratikleşme sorunlarının çözümlenebileceği yanılgısıdır. Osmanlı İmparatorluğu ‘‘itaat et, ver kurtul’’ politikasını uygulamış, sonu yıkım olmuştur. Atatürkçü düşüncenin politikalarımıza egemen olması, Türkiye’yi karanlıklar içinde bocalayan bir Ortadoğu ülkesi olmaya değil, aydınlığa, çağdaşlığa götürür. Anayasal dü Karanlığın seçeneği Atatürk’ün aydınlık yoludur ERUYGUR Türkiye’nin en önemli sorunu temsilde adaleti sağlayamamış, yurttaş iradesini TBMM’ye yansıtamamış bir siyasal yapıdan kaynaklanmaktadır. Örgütlü bir azınlık, seçim sisteminin çelişkilerinden yararlanarak yönetime tek başına egemen bir konuma gelmiştir. Bu çerçevede fayda olarak öne sürülen yönetimde istikrar, toplumda yaygınlaşan gelecek endişesi nedeniyle önemini yitirmiştir. Bu sıkıntılı durumdan kurtulmak için muhalefet içinde ittifak arayışlarını olumsuz olarak yorumlamak uygun olamaz. Ancak görünen odur ki siyasal partilerimiz bu bağlamda ‘‘gelin bize katılın’’ anlayışını sürdürüyorlar. Bu görüş halkımızın bugüne kadar egemen olan siyaset yapma tarzının değiştirilmesi isteğinin henüz algılanmamış olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin içine sürüklendiği bunalımlı durumdan herkesin ve mevcut siyaset yapma anlayışının da sorumlu olduğunun bilincine varılması halinde ittifaka yönelik zemin de hazırlanmış olacaktır. Çok gerekli olan bu ittifakın çatısı, Atatürkçü düşünce sisteminin iç ve dış politikaya egemen kılacak, seçmeni sadece seçim malzemesi görmeyecek, gerçek demokrasiye, çağdaşlaşmaya yönelik yeni bir anlayış çatısı olmalıdır. Türk ulusu bu yeni siyaset anlayışının ve mutlu olmanın özlemi içindedir. İttifak arayışları bu ulusal özlemin gerçekleştirilmesi doğrultusunda sürdürülmelidir. Karanlığın seçeneği Atatürk’ün aydınlık yoludur. ‘Kmer Kasabı’ Ta Mok öldü Dış Haberler Servisi Kamboçya’da yüz binlerce kişinin ölümünden sorumlu olan Kızıl Kmer örgütünün eski komutanlarından ‘‘Kasap’’ lakaplı Ta Mok öldü. 1926’da doğan Ta Mok’un, yüksek tansiyon ve verem nedeniyle tedavi gördüğü askeri hastanede öldüğü belirtildi. Kızıl Kmerlerin son dönemindeki en etkili iki komutanından birisi olan Ta Mok, 1999 yılından bu yana gözaltında tutuluyordu.Ta Mok, insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle yargılanacaktı. İktidara 1975 yılında, ‘‘düşsel tarım ülkesi’’ yaratmak için gelen Kızıl Kmerler döneminde, kesin olmayan rakamlara göre 1 milyon 700 bin Kamboçyalı, zorla çalıştırıldıkları kamplarda açlık ve hastalıktan ya da işkence ve idam edilerek öldürüldü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle