07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ CUMA haberler YORUMLAR BAŞSAVCI DANIŞTAY SALDIRISINI ‘FAŞİST BARBARLIK’ OLARAK DEĞERLENDİRDİ C Kimlikmiş! ekonomisi ve artık onun dini konumuna ‘‘yükseltilmiş’’ demokrasinin de ilacıdır. Piyasayı tehdit etmeyecek her ‘‘çatışma’’nın, demokrasi içinde çözümü mümkündür: Herkes yarım akıllı Temel’in çözümüyle, ‘‘yeşul’’ bile ‘‘oldurulur’’, ama açık ve koyu ‘‘yeşuller’’ arasındaki somut eşitsizlik yine sürer. Falan ırk, filan millet, şu milliyet veya bu cinsin mensupları aşağılandıklarını, buna bir son verilmesini isterler, ama serbest piyasa mekanizmalarına ve modern dünyanın dinine bağlılık yeminlerini yinelerlerse, amaçlarına er ya da geç ulaşırlar. İsteyen, yoksullara, örneğin Yugoslavya’daki halklara, Irak ve Barzani Talabani Kürtlerine bir göz atabilir. Dokunulmaz sanılan birçok kırmızı çizgi kolayca ihlal edilebiliyor. Ama temeldeki o büyük eşitsizlik, dökülen bütün kanların ana nedeni, sermaye ile emek arasındaki kadim kavga, birinci kategori lehine devam ediyor. Kaybeden hep emektir. Sistemin merkezinde güçler dengesi genelde aynı kalıyor, ama bunu kenarda ve yoksullardaki kırmızı çizgilerin iptaliyle finanse edebiliyorlar. Kimlik vurgusu, bu haliyle, büyük bir yalana ortak olarak, güçler dengesinin sadece görünürdeki rengine itiraz etmenin, yani kadim bir riyanın diğer adıdır. Kendi başına gerçekten özgürleştirici hiçbir yanı yoktur. Biraz ağır konuşup, ‘‘Efendilerin attıkları kemikleri az bulanlara, ömür defterlerini kapamadan önce, onların bahçesinde ve onların çizdiği sınırlar içinde ‘muhalifçilik’ oynama özgürlüğü bu yolla bahşediliyor’’ bile diyebiliriz: Eşitsizlik oyununun sürmesi böylece garantiye alınıyor. ??? Bu çemberi kırmaya niyeti olmayanları ciddiye almak için bir neden mi var? İsteyen kendisine istediği kimliği beğensin ve aşağılık bir oyunun piyonu olarak terki hayat etsin... Mülkiye’deki sevgili hocamız Prof. Dr. Seha Meray’ın ölümünün üzerinden neredeyse üç on yıl geçmiş. ‘‘Su başlarını devler tutmuş’’ diye yazardı. Kitabı vardı. Su başlarını tutan gerçek devlere sesleri çıkmayanlar, o devlere uşaklığın ‘‘küresel kaçınılmazlığını’’ böyle kimlik türünden şike cilvelerle propaganda etmiyor mu? Değilse, bu kendilerine hatırlatıldığında, neden duymazlıktan geliyorlar o zaman? Efendisine ?şık uşakların zamanıdır yaşadığımız: Yeni ortaçağ. Eski ortaçağda kimliklere itiraz edenlere kanlı cezalar verilirdi. Şimdi üniversitelerde kürsü, gazetelerde köşe, parlamentolarda sorumluluk falan veriliyor. Kimlikmiş!?... cutsay?gmx.net 7 Kubilay olayı gibi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Danıştay’a yapılan saldırıyı “kara gün’’ olarak nitelendirirken hükümetin soruşturma sırasında kendini yargı yerine koyduğuna işaret etti. ‘‘Bu faşist barbarlık; unutulacak, geçiştirilecek, göz yumulacak sıradan bir olay değildir’’ diyen Ok, hedef gösterenlerin, kışkırtıcıların, düşünmeden, ölçüsüz ve sorumsuz öfkeli tepki verenlerin dersler çıkarması gerektiğini kaydetti. Ok, saldırının, yargının matem günü olarak anılmasını isterken Kubilay olayı gibi her yıl anılması ve unutturulmaması gerektiğine dikkat çekti. Yargıtay Başsavcısı Nuri Ok, Türkiye Baralor Birliği tarafından düzenlenen ‘‘Bir Adli Organ Olarak Savcılık’’ konulu uluslararası sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada, AKP iktidarının uygulama ve Danıştay saldırısı karşısındaki tutumunu sert dille eleştirdi. POLİTİK GÜÇ... Ok, yargıda siyasallaşma iddialarını haklı kılan izlenim ve gözlemlerin savcılık sisteminin, soruşturmanın tarafsızlığı yönünden sorgulanmasını gündeme getirdiğini belirtti. Başsavcı Nuri Ok, konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘‘Sadece son 1 yıl içinde ülke gündemini işgal eden sarsıcı olaylar, rektör soruşturması, Şemdinli olaylarıyla bağlantılı Van iddianamesi ve son olarak da Danıştay baskını soruşturması, sistemin dıştan özellikle siyasal etkiye açık yönünü gözler önüne sermiştir. Bir televizyon programında tanınmış bir stratejik araştırma uzmanının Danıştay baskını soruşturmasıyla ilgili olarak sarf ettiği ‘Hükümetin yargı gibi çalıştığı’ sözünün her şeyi ifade ettiğini düşünüyorum. Uzman, polisin özel amaçlarla haber servisi yaptığını, soruşturmanın gizliliğinin iradi olarak ihlal edildiğini belirterek savcının aciz kaldığını ifade ediyor. Tamamıyla doğru gözlemlere dayanan bu sözler sistemin tarafsızlık yönünden zaafına da işaret etmektedir. Eğer politik güç kimi olaylarda yargı gibi çalışıyorsa, yani soruşturmaları etkiliyor, yön ve yol veriyorsa nedenlerini önce sistemde, yani savcıların bağımlı ve teminatsız olmalarında, adli kolluğun kurulmamasında ve sayıları az da olsa mesleki formasyon eksikliği ve kişisel tutum zaafı içerisindeki yargı mensupları da dahil olmak üzere ülkemizde hukuk bilincinin gelişmemesinde aramak gerekir.’’ Danıştay’a yapılan saldırıyı ‘‘hem yargı hem Türkiye için kara gün’’ olarak niteleyen Ok, ‘‘Bu faşist barbarlık; unutulacak, geçiştirilecek, göz yumulacak sıradan bir olay değildir’’ dedi. Nuri Ok, ‘‘Bu katliam girişimi, hedeflerine şiddet yöntemleri uygulayarak hatta katliamları göze alarak ulaşmak isteyen radikal çevrelerin, kışkırtıldıklarında, özendirildiklerinde, himaye duygusu verildiğinde neler yapabileceklerine, nelere cüret edebileceklerine en yeni ve canlı örnektir’’ diye konuştu. Danıştay saldırısının ‘‘yargının matem günü’’ olarak anılmasını isteyen Ok, ‘‘Her yıl aynı tepki, aynı duygu, artan inanç ve tek yürekle Cumhuriyet ve demokrasinin gerçek sahibi ve koruyucusu halkımızla birlikte bir Kubilay olayı gibi anmak ve böylece uyarıcı ve caydırıcı olmak için unutturmamak bizlere düşen görevdir’’ dedi. OSMAN ÇUTSAY ‘Tarikatlar güldürmez ağlatır’ Heybeliada’daki Deniz Lisesi Komutanlığı’nın 233. yıl mezunları, törenle diplomalarını aldı. Törende mezunlara seslenen Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu, ‘‘Atatürk’ün rotasından en küçük bir sapmaya, mazisi çağdaşlaşma ve ilerleme olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir tahammülü olmadığını asla ve asla aklınızdan çıkarmayın. Unutmayın, şeyhler, şıhlar ve tarikatlar sizi ve milletimizi güldürmez, sadece ağlatır’’ dedi. Oramiral Karahanoğlu’nun konuşması törene katılanlar tarafından ayakta alkışlandı. Deniz Lisesi Marşı’nı okuyan öğrenciler, şapkalarını havaya fırlatarak mezuniyet sevinci yaşadı. Oramiral Karahanoğlu CHP ARALARINDA ZAPSU’NUN DA YER ALDIĞI KİŞİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU ‘El Kadı dosyası açılsın’ İLHAN TAŞCI 11 Eylül saldırılarının CHP, ardından teröre finansal destek sağlayanlar listesinde yer alan Yasin el Kadı dosyasının yeniden açılması için harekete geçti. CHP, El Kadı’nın yanı sıra, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Cüneyd Zapsu’nun da aralarında bulunduğu 8 kişi hakkında ‘‘kara paranın aklanması’’ yasasına muhalefet ve terörist organizasyonlara mali kaynak sağladıkları gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Konya Milletvekili Atilla Kart, TBMM’de düzenledikleri basın toplantısında bir süredir Cumhuriyet’in de ayrıntılarıyla kamoyuna duyurduğu 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren El Kaide örgütüyle bağlantılı olduğu gerekçesiyle BM Güvenlik Konseyi kararlarında adı terörü finanse edenler arasında yer alan El Kadı dosyasının yeniden açılmasını istedi. TERÖRÜN FİNANSMANI Kart ve Kılıçdaroğlu, El Kadı’nın Türkiye’de 8 şirketin ortağı olduğuna dikkat çekerek, bu şirketlerin bir veya birden fazlasında El Kadı’nı ortağı oldukları gerekçesiyle Erdoğan’ın Başdanışmanı Cüneyd Zapsu ile Abdülaziz Zapsu, Mustafa Latif Topbaş, Mehmet Fatih Saraç, İbrahim Halit Çizmeci, Gaye Zapsu ve Suudi Arabistan uyruklu Wa’el Julaidan hakkında Kartal Cumhuriyet Savcılığı’na iletilmek üzere Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunma kararı aldıklarını açıkladılar. Kart, yaklaşık 30 sayfadan oluşan ve ekleriyle birlikte 150 sayfayı bulan suç duyurusu başvurusunun bir örneğini de gelişmelerden ‘‘habersiz olduğunu’’ düşündükleri Dışişleri Bakanlığı’na ileteceklerini bildirdi. Atilla Kart, terörün finansmanını tespit ve kara para aklama suçuyla mücadele etmek amacıyla; BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması için son 6 yıldan bu yana Bakanlar Kurulu’nun bu yönde listeler hazırladığını anımsattı. BM Güvenlik Konseyi’nin 2001’deki kararında, El Kaide ve Usame bin Ladin ile bağlantılı olan, terorizmin finansmanına destek sağlayan kişi ve kuruluşların faaliyetlerinin engellenmesi için tüm ülkelerden, yayımlanan listelerde adı geçen kişiler hakkında önlem alınması istendiğine dikkat çeken Kart, AKP hükümeti döneminde bu konuyla ilgili 3 Bakanlar Kurulu kararı alınmasına rağmen, bunların ‘‘her nedense’’ Resmi Gazete’de yayımlanmadığına dikkat çekti. Kart, ‘‘Bu uygulama Zapsu’nun konumundan kaynaklanmaktadır. Öte yandan Maliye Bakanı’yla Al Baraka Türk Özel Finans Kurumu AŞ’nin hukuka aykırı olan ilişkileri de bu sürecin araştırılmasını engellemektedir’’ görüşüne yer verdi. HUKUK DIŞI İLİŞKİLER Kart, BİM Şirketi ortaklarıyla, Bakanlar Kurulu kararlarına göre bütün mal, hak ve alacakları dondurulan ve arananlar listesinde bulunan Yasin el Kadı ile BM’ce El Kaide üyeleri listesine dahil edilmesi önerilen Wa’il Julaidan arasında doğrudan ve dolaylı olarak şirket ilişkileri ve para hareketlerinin olduğunu söyledi. Zapsu’nun kurucusu ve ortağı olduğu şirketlerle Yasin el Kadı ve Julaidan arasındaki ilişkilerin illiyet bağını gösteren her türlü belgenin mevcut olduğuna dikkat çeken Kart, ‘‘Zapsu ailesinin, Al Baraka Türk ve benzeri yapılanmaların ve Maliye Bakanı’nın siyaset anlayışından kaynaklanan hukuk dışı ilişkilerin, kamuoyu gündemine ve yargıya taşınmasından duyulan endişelerle engelleme yapılmak isteniyor’’ dedi. steseler de istemeseler de gündeme gelecek ve mevcut sistemi silkeleyecek bir soru bu: Kimlikler. Burada ve orada. Zenginlerde ve yoksullarda... Bu soru sorulacak. Sorulduğunda da, toplumların birlikte yaşama kudretini çoktan ellerinden kaçırdığına tanık olacağız. Tabii, değişik dozlarda. Burada, Batı’da yani, dünyanın yoksullarından zenginlerine yapılan değer transferi nedeniyle ve onların sırtından, bu ‘‘kimlik’’ sorunu, yerleşik sistemi biraz daha geç sarsabilir. Ama dünyanın kenarında, yoksul coğrafyalarda, bunun ne denli yakıcı ve yıkıcı bir soru olduğuna yıllardır tanığız. Bundan sonra da çok sık tanık olacağız. Hatta Almanya’daki şu son tartışmalı ‘‘Uyum Zirvesi’’ bile bir göstergedir. Peki, ne oluyor? Bir soruyu mu yasaklamak istiyoruz yoksa? Yani, insanlara kimliğini falan hiç sormasak daha mı iyi? Örneğin, ‘‘Karadeniz uşağu Temel’’in Amerika’da belediye şoförlüğü yaparken bulduğu çözüm, bize yardımcı olur mu? Şöyle: Temel, siyahlarla beyazların birbirine girdiği yıllarda ABD’ye gitmiş, fıkra bu ya, belediye otobüsünde de şoförlük yapıyor. Irk ayrımcılığından da illallah demiş. Yine bir gün otobüsünde beyazlarla siyahlar birbirine girmeye hazırlanıyor; yok siyahlar arkadan binsin, yok beyazlar önden insin vs... Bu didişmelere iyice canı sıkılan Temel durdurmuş koca otobüsü, ‘‘İnun ulan aşağu’’ diye milleti indirmiş. Sonra toplamış yolcuları karşısına, ‘‘Ne bu be’’ demiş, ‘‘Sen siyah, ben beyaz... Yettu artık. Susun. Bundan sonra hepinuz yeşulsunuz... Hati şimdu pinun pakayum...’’ Yolcular başta korkup ses çıkarmamışlarsa da, yine didişmeye başlamışlar otobüse binerken, işte siyahlar önden, beyazlar önden falan diye, bakmış olacak gibi değil, hatırlatmış Temel: ‘‘Ama açık yeşuller önden, koyu yeşuller arkadan pinsun...’’ İyi. ??? Şu anda kimlik tartışmaları, ‘‘multikulti’’, terörizm ve din, göç hareketleri türünden birçok sorunla kızışan tartışmalara bulunan yanıt, Almanya ve Fransa başta olmak üzere, böyledir. Batı, eski eşitsizlikleri devam ettirecek ve nitel hiçbir değişim içermeyecek şekilde, insanların ve ülkelerin üzerine bir ‘‘kimlik heyulası’’ fırlatıp atmış bulunuyor. İyi de, tekrar soralım, ne oluyor? Galiba, şu: Bu ‘‘kimlik’’ tartışmaları, Türkiye’de, Fransa veya Almanya’da, gerçi çatışma düzeyine gelmiştir, ancak tamamen eşitsizlik (yasalar karşısında değil, maddisomut eşitsizlik) üzerine kurulmuş serbest piyasa İ Atilla Kart Kemal Kılıçdaroğlu CHP’li Kart ve Kılıçdaroğlu, El Kadı’nın Türkiye’deki şirketlerine ortak oldukları gerekçesiyle Erdoğan’ın Başdanışmanı Cüneyd Zapsu ile Abdülaziz Zapsu, Mustafa Latif Topbaş, Mehmet Fatih Saraç, İbrahim Halit Çizmeci, Gaye Zapsu ve Wa’el Julaidan hakkında suç duyurusunda bulunma kararı aldıklarını açıkladılar. Kaçar dosya üzerinde çalışıyor İLHAN TAŞCI ANKARA Maliye Bakanlığı’nın ‘‘terfi’’ görüntüsüyle müfettişlikten uzaklaştırılma girişimi yargı kararıyla önlenen Maliye Başmüfettişi Hamza Kaçar’ın El Kaide finansörü Yasin el Kadı soruşturmasını yaptığı dönemde, bunun dışında 87 konuyu daha araştırmak üzere görevlendirildiği anlaşıldı. Başmüfettiş Kaçar’a incelemesi için yalnızca Dışişleri İstihbarat ve Araştırma Genel Müdürlüğü’nden gelen 57 konu verildi. Kaçar, Genelkurmay Başkanlığı’nın istemi üzerine de 19 konuyu araştırmakla görevlendirildi. İLİŞKİLER AĞI... BM Güvenlik Konseyi kararı uyarınca uluslararası terörü finanse edenler listesine alınan ve Türkiye’de bağlantılarına ulaşılan Yasin el Kadı araştırmasını yapan Başmüfettiş Hamza Kaçar’a bu görev dışında değişik kurumlardan gelen 87 ayrı konuyu da araştırma görevi verildiği, resmi belgelere yansıdı. Yasin el Kadı’nın Türkiye’deki ilişkiler ağını ortaya çıkaran Hamza Kaçar, Maliye Bakanlığı’nca 6 Ocak 2004’te başmüfettişlikten alınarak Maliye Yüksek Eğitim Merkezi Başkan Yardımcılığı’na vekâleten atandı. Bakanlık, Teftiş Kurulu Başkanlığı’ndan Kaçar’ın vekâlet görevine başlayış tarihinin bildirilmesini istedi. Bunun üzerine Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tuncer de Kaçar’ın ‘‘ülkemizdeki ve uluslararası terör örgütlerinin mali kaynaklarının tespiti amacıyla Genelkurmay Başkanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Dışişleri Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Adalet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı’nın genel veya özel değişik etkinlikleriyle katılarak oluşturdukları çok gizli ve çok yönlü çalışma grupları arasında görev alan ve eşgüdüm sorumluluğunu üstlenen bir eleman’’ olduğuna işaret etti. Çalışmaların, FBI, CIA, MİT, Emniyet ve başsavcılıkların katılımını gerektiren görevler olduğu vurgulanan yazıda, ‘‘Çeşitli kurum ve kuruluşlardan Maliye Teftiş Kurulu’na intikal eden 87 adet görev talebinin Başmüfettiş Hamza Kaçar’a verildiği’’ kaydedildi. Kaçar’ın yeni görevine başlaması için bu dosyaları ilgili kişi ve kurumlara devredecek hale getirmesi gerektiği ve bunun da zaman alacağı belirtilen yazıda, devir işleminin ardından başkan yardımcılığı görevine başlamasının sağlanacağı vurgulandı. Bunun üzerine Maliye Bakanı Unakıtan da 29 Ocak 2004 tarihinde Kaçar’ın ‘‘en geç 10 Şubat 2004 tarihinde yeni görevine başlaması’’ talimatını verdi. T ürkiye’nin planlama kavramıyla tanışması 1930’lu yılların virgülüne kadar uygulanan sanayileşme planlarıyla başlar. Ekonomik ve toplumsal yaşamın bütününü kapsayan ‘‘beş yıllık’’ planlar ise 1960’lar ve sonrasında uygulanır. Ancak 1970’lı yıllarda, planların varlığına karşın yaşanan siyasal ve ekonomik çalkantılar, plan uygulamasını iyice zayıflatır. Piyasacılığın kutsallaştırıldığı; özelleştirme ve dışa açılmanın ekonomide tek kurtuluş yolu sayıldığı 1980’ler ve sonrasındaysa ekonomik planlama, kâğıt üzerinde bile, tamamıyla anlamsızlaşır. Meclis’te onaylanan Dokuzuncu Kalkınma Planı (20072013) kısaca IX. Planistikrar içinde büyüme ve daha hakça gelir paylaşımı gibi geleneksel olarak önceki planlarda da yer alan amaçlara ek olarak ‘‘küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen ve AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış’’ bir Türkiye öngörüyor. Bütüncül bir yöntemle hazırlanmış olması en olumlu yönü olan planda, teknik hazırlıklarının tamamlanmasından sonra ‘‘siyasetin’’, yani Başbakan’ın isteğiyle sayısal değişiklikler yapıldı. Planların birincil göster ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ge saydığı ekonominin yıllık büyüme oranı, Başbakan istediği için, yüzde 6.5’ten yüzde 7.0’ye çıkarılmıştır... Böylelikle 2013 yılı kişi başına geliri de 10 bin doların üzerine çıkacaktır. Üzerinde oynanan diğer çok önemli gösterge iş bulmanın artış oranıdır. Yıllık iş bulma artışı oranı siyasetçi tarafından yüzde 8 oranında arttırılarak yüzde 2.7’ye çıkarılmaktadır. Oysa, VIII. Plan 20012005 boyunca, iş bulma, yılda yalnızca yüzde 0.4 oranında artmıştır. Bu tür oynamaların, planın iç tutarlığını ya da yapısal uyumunu bozduğu unutulmamalıdır. IX. Plan, genel devlet harcamalarının ulusal gelir içindeki payının, 2006’da yüzde 45.1’den dokuz puan azaltarak 2013’te yüzde 36.1’e indirilmesini öngörüyor. Faiz dışı devlet harcamaları da aynı dönemde yüzde 36.9’dan 2013’te yüz Dokuzuncu Plan de 34.2’ye inecektir. Bu yaklaşım, uyum sağlanacağı vurgulanan AB üyelerindeki gelişmelere ters düşüyor. AB ortalaması olarak devletin ekonomideki yeri yıllara göre değişmekle birlikte ‘‘azalmıyor’’ ve yüzde 4550 dolayında bulunuyor. Oysa, yıllık büyüme hedefinin yüzde yediye çıkarılmasından da anlaşılacağı gibi, Türkiye ekonomik gelişmesini hızlandırmak ve özellikle iletişim, ulaşım, eğitim, araştırma geliştirme, sağlık ve enerji gibi sektörlerdeki temel altyapı eksiklerini hızla gidermek zorundadır. Ekonomide devlet yatırımlarını azaltarak ve küçülterek bu sektörler için öngörülen plan hedefleri gerçekleştirilemez; ekonominin büyümesinin temeli olan toplam verimlilik artışı sağlanamaz. IX. Plan ulusal üretimin bileşiminde tarımın payının, 2005’te yüzde 11.4’ten 2013’te yüzde 7.8’e düş mesini öngörüyor. Buna karşılık, tarımdaki işgücü, 2005’te yüzde 29.4’ten, hızla azalarak 2013’te yüzde 18.9 olacaktır. Tarım kesiminin önümüzdeki yedi yılda bu ölçüde ‘‘çözüleceğini’’ varsaymak hiç de gerçekçi değildir. Daha da önemlisi, tarımın ulusal üretim içindeki payı hızla azalıyor. Ancak, tarımda çalışan oranı aynı hızla azalmıyor. Böylece, gelir dağılımı, yıllardır, tarımın zararına oluyor; ülkenin kırsal kesimi, göreli olarak da mutlak anlamda da hızla yoksullaşıyor. Bu durumun, bölgesel gelişmeye özel bir önem vermeyen IX. Plan döneminde de sürdürüleceği görülüyor. O zaman da, ‘‘gelirini daha adil paylaşan’’ bir Türkiye öngörüsü, en azından tarımtarım dışı ayrımında, yine, gerçekleşmeyecek bir düş olarak kalacak gibi görünüyor. Değişik yönleri üzerine çok şey yazılabilecek olan IX. Plan, küresel dönüşümleri göz önüne alan, özellikle gelişmiş ülkeleri yakalamaya ve bu amaçla yenilikçiliğe vurgu yapan yeni bir bakış açısıyla hazırlanmıştır. Ekonomik ve toplumsal yapılarda dönüşümleri gerçekleştirmenin, başta siyasal istikrar ve kararlılık olmak üzere, çok önemli önkoşulları vardır. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle