Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 SOSYOLOG SEMRA EREN NIJHAR YÜZLERCE YILLIK ARŞİVDE ARAŞTIRMA YAPIYOR C araştırma ATİNA’DAN MURAT İLEM TEMMUZ CUMA Lordlar Kamarası’nda imaj izi MUSTAFA K. ERDEMOL LONDRA İngiltere politik sisteminde yaşamsal önemi tartışılmayan bir kurum Lordlar Kamarası. Hükümetin hazırladığı kimi yasaların ancak buradan geçerek yürürlüğe girdiği düşünülürse Kamara’nın rolü konusunda bir fikrimiz olur. Başbakan’ın önerisi, Kraliçe’nin de onayıyla Lord ünvanı verilen kişilerden oluşan bu birim, parlamenter krallığın ayrıcalıklı kesimini oluşturuyor. Halkın seçmediği, tamamen yönetim ile krallığın belirlediği bu ayrıcalıklı kişiler ülkenin kaderinde etkili olabilecek kararlara imza atıyorlar. Kamara’daki Lord ya da Baroness’ler doğuştan aristokrat olmak zorunda değiller. James Callaghan, Margaret Thatcher gibi halk içinden gelen eski başbakanlar politik yaşamlarının sonunsında tanıştığı bazı lordların, Kamara’nın arşivlerinden de yararlanabileceğini söylemeleri üzerine bu olanağı değerlendirmeye karar vermiş. Bazılarını bizimle paylaştığı çok ilginç gözlemleri var. Tam bin yıllık bir devlet kurumunun arşivleri ona açılmış durumda. Semra ErenNijhar, yine göçmenlik konusu çerçevesinde Türk imajının izini sürüyor. ‘‘Neden Lordlar Kamarası’nda böyle bir araştırma yapıyorsunuz?’’ sorusuna Nijhar’ın verdiği yanıt, ‘‘Bin yıllık bir arşivin bulunduğu böyle bir kurumda çalışma isteği’’ oluyor. Nijhar, ‘‘Burası aynı zamanda önyargıların da oluşmasına katkıda bulunmuş bir kurum. Arşivlerinde mutlaka ulaşılması gereken bilgiler var’’ diyor. Arşiv araştırmasının yanı sıra lordlardan da Türkiye ile Türklere ilişkin görüşler alıyor. Ne düşünüyorlar, hakkımızda ne biliyorlar gibi sorular soruyor onlara Nijhar. ‘‘Nasıl bir imajımız var peki?’’ dediğimizde, ‘‘Birbirinden farklı bir kaç imaj var. Ama maalesef bunların çoğu olumlu değil’’ diye karşılık veriyor. ‘‘Özellikle İstanbul’un fethi ile pekişen, 600 yılı kapsayan bir önyargı var Türklere karşı. Bunun aşılması elbette zor. Görüşlerine başvurduğum lordlardan bazıları çok kibar bir biçimde bu konuda görüş belirtmek istemediklerini söylediler. Bazıları ise örneğin Türkiye’deki kimi gelişmelerin Batı’dan bile önce varolduğunu duyduklarında şaşırıyorlar’’ diyor Semra Eren Nijhar. Türkiye’deki özellikle vatandaşlık olgusuyla ilgili düzenlemeleri öğrendiklerinde, yani Türk tanımının ırk temeline dayanmayan ortak bir kimliği ifade ettiğini duyduklarında artıyormuş bu şaşkınlıkları. Türkiye’ye karşı samimi dostluk duyguları içinde olan, hatta Türkiye lehine çalışmalar yapan lorldların var olduğunu da öğreniyoruz Semra ErenNijhar’dan: ‘‘Arşivleri inceledikçe gördüm ki, İtalya’da, Almanya’da, Romanya’da Türklerle ilgili imajlar birbirinden farklı. Adı geçen toplumlarla ilişkileri farklı olmuş Türklerin. İmaj farklılıkları buradan geliyor. Maalesef hepsindeki ortak nokta olumsuz olmaları. 1430 YIL ÖNCE KURULAN TARİKAT Olabildiğince objektif yaklaşsam da, bazı belgelerdeki ifadeleri ya da iddiaları görünce ‘yok bu kadar da değil’ dediğim de oluyor.’’ Semra ErenNijhar, içeriğini tümüyle açıklamadığı çok eski bir bilgiden de sözediyor. 1430 yılında kurulmuş Toison’or adlı bir tarikatla ilgili. Katolikliğin yaşaması için İslam’ın karşısında olunmak gerektiği anlatılıyormuş kitapta. İslam’dan kasıt da genellikle Türkler. İstanbul’un fethi çok olumsuz bir etki bırakmış Hıristiyan dünya üzerinde.‘‘ Barbaros sözcüğünün ‘‘’’Yunanca konuşmayan’’ anlamına geldiğini söyleyen Semra ErenNijhar zamanla bu tanımın Ortaçağ’da Hıristiyan olmayan ‘‘hayvana yakın’’ toplumları tanımladığını belirtiyor. Fatih Sultan Mehmed ile Türklerin bu kategoride yer aldıklarını söylemeye gerek yok. Bugün bile ‘‘’’despot’’un Doğu’yu, ‘‘özgürlük’’ün Batı’yı tanımlayan kavramlar olması o dönemden kalma ErenNijhar’a göre: ‘‘Lordlar Kamarası kendine özgü bir dünya. Lordların aristokrasiden kaynaklanan bir üstünlükleri var. Lordların dokunulmazlıklarını Kamara’da anında farkedersiniz. Onların bulundukları odalara, kafelere giremezsiniz. Bu anlamda kimi ayrıcalıkları var. Bunun yanı sıra herkes hoşgörülü. Kimse kimseye müdahalede bulunmuyor.’’ Semra ErenNijhar, üniversitede çalışmak ile Kamara’da çalışmak arasında bir fark olduğundan sözediyor: ‘‘Üniversiteler kaynak açısından zengin kurumlar ama Lordlar Kamarası’nda olmak aynı zamanda Parlamentoda olmak demek. Parlamento’nun arşivi de tüm İngiltere ile ilgili verilerle dolu.’’ TÜRKİYE NASIL BÖLÜNÜR? Nijhar’ın araştırmaları sırasında karşılaştığı ilginç belgeler de var. Bunlardan birinin 1916 tarihli eski Alman harfleriyle yazılmış bir broşür olduğunu belirtiyor. Broşürdeki bölümlerden biri ‘‘Türkiye’yi Nasıl Böleriz?’’ başlığını taşıyor. Aynı broşürde adı geçen bir de kitap var. Paris’te 1914 yılında Romanyalı bir diplomat tarafından yayınlanan bir kitap bu. ‘‘Türkiye’yi Parçalamak İçin Yüz Plan’’ adını taşıyormuş. Almanların Türkler hakkındaki 500 yıllık önyargılarını içeren Margaret Spohn’un yazdığı ‘‘Her Şey Türk İşi’’ adlı bir kitabın varolduğunu da söylüyor Nijhar. KARŞILARINDA KEMALİZMİ BULDULAR ‘‘Bu planlardan gerçekleşebilenler hangisi’’ diye sorduğumuzda Semra ErenNijhar’dan kesin bir yanıt alıyoruz: ‘‘Hiç biri gerçekleşemedi. Çünkü karşılarına Kuvvayı Milliye ve Mustafa Kemal çıktı’’. Genç sosyologa göre, Türkiye’yi bölme hesabı yapanlar Mustafa Kemal önderliğindeki milli kurtuluş ruhunu hesaba katamadılar. Batılıların tarih yazmada çok başarılı olduğunu söylüyor Nijhar. ‘‘Şu sıralar sömürgeciliğin tarihini yeniden yazmakla meşguller’’ diyor ve önde gelen neoconlardan Neill Ferguson örneğini veriyor: ‘‘Öyle bir sömürgecilik tarihi yazıyorlar ki, sömürgeciliğin sömürülen ülkeye yararı olmuştuır deniyor adeta. Hindistan’da 18961904 tarihleri arasındaki açlıkta 20 milyon insan öldü. Ama bunu tarihlerine yazmazlar nedense. Biz de kendi tarihimizi kendimiz yazmalıyız. Üzerimize yapıştırılmış bir imaj var. Bunu değiştirmekle yükümlüyüz. Kendi içimize kapalı kalmadan, bilgi ile tarihimizin sorumluluğunu taşımalıyız. Sürekli savunmacı bir tutumla yapılamaz bu.’’ Aslında bir imaj sorunundan çok bir imaj ‘‘olgusu’’ olduğunu söylüyor Semra ErenNijhar. Dolayısıyla ‘‘düzeltilmesi’’ gereken bir imajdan çok ‘‘yerine oturtulması gereken’’ bir imaj var: ‘‘Batılının ikiyüzlülüğü akıldan çıkarılmamalı. Batı Barbar dediği Atilla’nın Yönetim kitabını üniversitelerinde okutuyorsa, kendi yarattığı imaj olgusuna ters düşüyor. Bu böyle ise bizim neden kompleksimiz olsun. Barbarlıkla eleştirdiği Fatih Sultan Mehmed’e aynı zamanda hayranlık duyacak kadar karışık duyguları var batının. Bizim ne olduğumuza hala karar verebilmiş değiller ama önyargıları beslemekten de geri kalmıyorlar.’’ Semra ErenNijhar ‘‘çok kibar tartışıyorlar’’ dediği Lordlar Kamarsı toplantılarına da katılıyor zaman zaman. Kendisine henüz bitmemiş olan araştırması sırasında herhangi bir engel de çıkarılmıyor. Ama şu Lord Dokunulmazlığı yok muğ bazen çalışmalarını ‘‘sekteye’’ uğratabiliyor. Kamara’nın kütüphane sorumlusu, Nijhar’ın istediği kitabı, o kitabın bulunduğu rafın önündeki kanapede uyuyan Lord’u uyandıramayacağı için verememiş örneğin. ‘‘Kızamayacağım kadar insani, hoş bir aksaklıktı bu’’ diyor. İnanmayan lara! leri bekleniyor. Türkiye Cumhurbaşkanı, vatandaşların bürokrasiye karşı şikayetlerini inceleyecek olan kanun tasarısını veto etti. Türkiye’de ekonominin hızla kötüleşmesi üzerine yatırımcılar uzaklaşıyor. Samsun’da bir Fransız Papaz bıçaklı saldırıya uğradı. Cymar Market Research şirketinin kamuoyu araştırmasının göre, Kıbrıs Rumları tek devleti, Kıbrıs Türkleri de iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu destekliyorlar. Pontus Helenizmi 5. Kongresi (sözde soykırımla ilgili) perşembe günü yapılacak. Ethniki bankasının sermaye artışı çarşamba günü tamamlanıyor ve Türk Finansbank’a yol açılıyor. Kıbrıs’ta liderler iki yıldan sonra ilk kez olarak bugün BM Genel Sekreteri özel temsilcisi Michael Moller’in evinde gerçekleşecek. Başbakan Erdoğan, Figaro gazetesine verdiği mülakatta, Kıbrıs Türklerine izolasyon kalkmadığı takdirde herhangi bir hareket yapmak niyetinde olmadığını açıkladı. Hükümet, yaklaşan yerel seçimler ve siyasi bedel ödeme korkusuyla (Türkiye’ye karşı tavizden kaçınmak), açıklamış olduğu bir takım reformları dondurmak, dış politikada da bazı inisiyatifleri terk etmek zorunda kalıyor. Yunan politikasının hedeflerinde (Türkiye, Ege ve Kıbrıs konuları) bu dönem kabul edilmez bir bulanıklık hüküm sürüyor. Avrupa’nın Türkiye’ye açık mesajı, Yunanistan’ın ilk kez olarak Türkiye’den yükümlüklerini yerine getirmeyi istemesine yol açtı. İstanbul Rumlarının problemlerinin çözülmesinin istendiği, İstanbul’daki üç günlük ‘‘İstanbul’da buluşma: Bugün ve Yarın’’ konulu konferans dün sona erdi. TürkYunan ilişkilerinin Avrupa basını tarafından karşılanmasına ve Atina Lefkoşe ilişkilerine ilişkin geçen haftaki haberler, ulusal konular etrafında dolaşan belirsizliği ortaya koyuyor. Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan, ‘‘Sekiz Filistin Bakanın neden kaçırıldığını anlamakta zorluk çekiyorum,’’ dedi. Ben aynı şeyleri yıllardır okumaktan sıkıldım, siz eğer sıkılmazsanız, bir daha okuyun... (*) İzlenen gazeteler: Eleftherotipia, Eleftheros Tipos, Ta Nea, Ethnos, Imerisia, Apoyevmatini, Kathimerini, Avgi, To Vima. lmaz, olamaz’’ dediler... Biz de ‘‘Olur olur, bal gibi ‘‘O olur’’ şeklinde eski bir şarkının dizelerini tekrarlayıp durduk. Cumhuriyet okurları (CUMOK) 2630 Haziran tarihli ‘‘Cumhuriyet Hafta’’ gazetesinde yayınladığım ‘‘Barış ya da Paranoya’’ başlıklı yazımdaki ‘‘Yunan basınında beş günde Türkiye ve Kıbrıs ile ilgili 123 haber yer aldı’’ satırlarının şokunu yaşıyorlar. Mail kutum sizlerden gelen elektronik postalarla doldu taştı. Bazı okurlar ‘‘neler yazmış biz de bilelim’’ diyorlar. Bazıları ‘‘bu kadar da paranoya olamaz’’ diyor. Tepkiler karşısında 3 Temmuz tarihli gazeteleri elimize alıp, TürkiyeKıbrıs haberlerini ‘‘Cumok’çular’’ için oturup saydık. Bu köşedeki yazılarımız belli bir sınırı geçemeyeceği için çoğunu görmezden geldik, buna rağmen bir günde (dokuz gazete) 37 haber dikkatimizi çekti. İşte bir günlük Yunan basınında (*) yer alan bazı Türkiye ve Kıbrıs haberlerinin başlıkları: Dönem başkanı Finlandiya niyetlerini gösteriyor: Türkiye’ye fren, Rusya’ya gaz. Dönem Başkanı Finlandiya Dışişleri Bakanı Erki Tuomioja ve AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Oli Rehn, Türkiye liman ve havaalanlarını Kıbrıs’a açmadığı takdirde katılım müzakerelerinin ertelenebileceğini söylediler. Dönem Başkanı Finlandiya Dışişleri Bakanı Erki Tuomioja, Eleftherotipia gazetesine mülakatında, ‘‘katılım prosedürünü tamamlamak için Türkiye’nin yardıma ihtiyacı olduğunu’’ ifade etti. Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini ifade etti. Türkiye ile ilişkilerimiz TV dizilerinde göründüğünden daha karmaşık. Türkiye’de Erdoğan muhalifleri ile ekonominin kötüye gitmesi, bu ülkeyi problemli hale getirdi. PASOK milletvekili Papandoniu, Türkiye’nin yaz ortasında sıcak bir olay arzu etmesinin olasılık dışı olmadığını ifade etti. ABD ‘‘Council on Foreign Relations’’ komisyonu, Bush’u Türkiye ile iyi ilişkileri tekrar sağlamaya teşvik ediyor. AnkaraWashington ilişkileri kritik virajda. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 5 Temmuz’da Washington’da Condoleezza Rice ile görüşecek. Yaşar Yakış’tan sonra,ƒ TBMM Başkanı’nın ve Avrupa Komisyonu gözlemcisinin de Batı Trakya’yı yakında ziyaret etme ‘‘L ordlar Kamarası kendine özgü bir dünya. Lordların aristokrasiden kaynaklanan bir üstünlükleri var. Dokunulmazlıkla rını Kamara’da anında fark edersiniz. Onların bulundukları odalara, kafelere giremezsiniz. Bu anlamda kimi ayrıcalıkları var. Bunun yanı sıra herkes hoşgörülü. Kimse kimseye müdahalede bulunmuyor. da Kamara’ya seçildiler. Eski sendika lideri Feather, ünlü muhafazakar sanayici Weinstock da Lord Kamarası’nın üyeleri oldular. Lordlar Kamarası’na , Krallık’ın kurucu kilisesi olmasından ötürü daha çok Anglikan mezhebine mensupların alınması bir gelenekti. Kilise ile devlet arasındaki bağ bunu gerekli kılmıştır denir. Ama son yıllarda farklı dinlerden kadın ya da erkekler de Lord ya da Baroness olarak Kamara’da yer alıyorlar. Kamara’nın lideri yani Lord Chancellor, ingiliz politikasında kelimenin tam anlamıyla eşsiz bir yer işgal ediyor. Hatta dünya politikasında bile ‘‘eşsiz’’ sayılabilir. Çünkü İngiliz devlet yönetiminde önemli olan üç birimin aynı anda üyesi olan tek kişi. En kıdemli yargıç olmanın yanısıra Lordlar Kamarası başkanı, Kabine Bakanı, hükümette de en kıdemli hukukçu. SEMBOLİK DEĞİL Kamara’nın dışarıdan bir gözle bakıldığında sembolik sanılması ciddi bir yanılgı. İşlevi açısından İngiliz politikasında çok önemli bir yeri var Lordlar Kamarası’nın. Hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Lordlar Kamarası’nda uzun süreden beri bir Türk sosyolog araştırma yapıyor. Semra Eren Nijhar, daha önce de Oxford Üniversitesi’nde yaptığı göçmenlik konulu araştırması için arşiv çalışmalarını Lordlar Kamarası’nda sürdürüyor. Bildiğimiz kadarıyla Kamara’da araştırma yapan ilk Türk bilimci Semra ErenNijhar. ‘‘Nerden çıktı Lordlar Kamarası’nda araştırma yapma fikri?’’ diye sorduk hemen. Aralarında Almanya ve Avusturya’nın da bulunduğu çeşitli Avrupa ülkeleri üniversitelerinde araştırmalar yapan Nijhar, Oxford Üniversitesi’ndeki çalışmaları sıra HAYVAN DENEYLERİ ETİK KURULLARI YÖNETMELİĞİ Hayvanlara hak ANKARA (AA) Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete’nde yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğe göre, kedi, köpek gibi evcil türlerin sokakta başıboş olanları deneylerde kullanılamayacak. Yönetmelik, kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlarda deney amacıyla yararlanılacak hayvanların kullanımından önce alınması gereken izinleri, bu amaçla Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu ile hayvan deneyleri yerel etik kurullarının oluşturulması, bu kurulların çalışma usul ve esasları, görevleri, eğitim, denetim ve yükümlülüklerini kapsıyor. Yönetmeliğe göre, deney hayvanları, şu amaçlar için kullanılabilecek: 4İnsanlar, hayvanlar, bitkilerdeki hastalık, sağlıksızlık veya diğer anormallikleri ya da bunların etkilerinden kaçınılması, önlenmesi, teşhisi, tedavisi ve söz konusu canlılardaki davranışsal özelliklerin değerlendirilmesi, tespiti, düzenlenmesi veya değiştirilmesi amacıyla; ilaçların, aşıların, gıdaların diğer madde veya ürünlerin geliştirme, imalat, kalite, etkinlik ve güvenlik testlerinin yapılması. ? İnsan, hayvan ve bitkilerde fizyolojik mekanizmaların belirlenmesi, düzenlenmesi veya değiştirilmesi. ? Doğal çevrenin insan veya hayvanların sağlık ya da refahı yararına korunması. ? Eğitim, öğretim. ? Adli soruşturma. ? İnsan, hayvan veya bitkilerdeki davranışsal özelliklerin değerlendirilmesi, tespiti, düzenlenmesi ya da değiştirilmesi. ? Bilimsel araştırma. HADMEK 18 ÜYEDEN OLUŞACAK Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu (HADMEK) 18 üyeden oluşacak. Bu üyelerden en az 6’sı deney hayvanlarında ‘‘in vivo deneyleri’’ konusunda en az 2 yıl deneyimli ve halen hayvan deneyleri yapan elemanlardan seçilecek. Üyelerden en az birinin tıbbi deontoloji veya veteriner deontoloji dalından olması tercih edilecek. HADMEK, deney hayvanlarının kullanılmasına dair etik ilkeleri belirlemenin yanı sıra yerel etik kurullarının bu yönetmelik hükümlerine uygun şekilde kurulup kurulmadığını denetleyecek. Yönetmeliğe göre, kedi, köpek gibi evcil türlerin sokakta başıboş olanları deneylerde kullanılamayacak. Canlı hayvanlarda yapılacak deneysel çalışmaların veteriner hekim tarafından ya da ehil kişilerin denetiminde yapılması sağlanacak. Deney için en uygun hayvan ve yöntemin seçilmesi ve bilimsel sonucu verebilecek en az sayıda hayvan kullanılması amaçlanacak. Deney hayvanlarına gereksiz acı ve ağrı verecek deneyler uygun bir anestezi yöntemi altında uygulanacak ve araştırmalarda uygun ağrı kesici ve anestezi kullanılacak. Semra ErenNijhar 1993 de Berlin University of Applied Studies’de Sosyal Pedagoji eğitimi gördü. İngiltere’de Oxford ve Brunel üniversitelerinde sosyoloji ve siyasal bilim dallarında lisansüstü eğitimi aldı. Aralarında Oxford Üniversitesi’nin de bulunduğu pek çok önde gelen eğitim kurumunda, uzun yıllar araştırmacı sosyolog olarak çalıştı, yönetim danışmanlığı yaptı. AB ülkelerinde, özellikle Almanya ve İngiltere’de sosyal politika oluşturulması ’’ çalışmalarında ve sosyal araştırma alanlarında yoğunlaşan Eren Nijhar, stratejik değerlendirme ve göç politikaları konularında Avrupa’nın önde gelen uzmanlarından biri olarak kabul ediliyor. Son on altı yıl içinde katıldığı uluslararası konferanslarda genellikle Avrupa’da yaşayan Türkleri konu alan bildirimlerde bulunan ErenNijhar, 2001 yılından beri, kendi kurduğu ‘‘Suncut Consulting’’ araştırma ve danışmanlık şirketinin direktörü olarak çalışıyor. Evli ve bir çocuk annesi olan Semra ErenNijhar 2005 yılından beri de Lordlar Kamarası’nda araştırmacı olarak görev yapıyor. Bin tanrılı uygarlık için sergi Serginin açılış kokteyline katılan fotoğraf sanatçısı Mehmet Ünal, yayıncı Erhan Eren ve halk müziği sanatçısı Hasan Yükselir, ev sahipleri Mustafa Baklan ve Tarık Gölezlioğlu’ndan sergi hakkında bilgi alırken, bu tür yaratıcı girişimlerin Türkiye’nin yurtdışında tanıtılmasında büyük önem taşıdığına ve daha sık gerçekleştirilmesi gerektiğine dikkat çektiler. ÖMER AKTAŞ MANNHEİM Samsun ili Kazım Özdemir İlköğretim Okulu öğrencilerinin, “imitasyon” olarak hazırladıkları Hitit yapıtları, “Bin Tanrılı Halk Hititler” başlığı altında, Baktat ve Eğitim Köprüsü işbirliği ile Almanya’nın Mannheim kentinde sergilendi. Eğitim Köprüsü Yönetim Kurulu Baş kanı Mustafa Baklan tarafından 30 Haziran günü açılışı yapılan ve bir hafta süren sergi ilgiyle karşılandı. Mustafa Baklan konu ile ilgili olarak, “Baktat’ın kökeni de Anadolu uygarlıklarına dayanır. Özellikle ilköğretim öğrencilerinin göz nuru ve emekleri ile ortaya koydukları ‘Hitit eserleri’ni Almanya’ya getirmiş olmak bizler için gurur kaynağıdır” dedi. Hitit Güneşi, Kanatlı Cin, Savaş Arabası gibi motiflerin de içinde bulunduğu yapıtların, uzmanların gözetiminde üretildiği kaydedildi. Çalışma, içinde bulunduğumuz yıl Sabancı Üniversitesi tarafından düzenlenen proje yarışmasında 575 başvuru arasından birincilik ödülüne layık görülmüştü.