Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEMMUZ CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR ORTAKLIK BELGESİYLE ABD’NİN ‘DEMOKRATİKLEŞTİRME YÖNTEMLERİNE’ YEŞIL IŞIK Türkiye BOP ortağı BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün ABD ziyareti sırasında açıklanan Ortak Vizyon Belgesi’yle AKP, dış politikada kendisini ABD’ye teslim etti. Belge, Türkiye’nin dış politikadaki öncelikli konu başlıklarına ABD ‘‘gölgesi’’ düşürdü. Türkiye ve ABD’nin birlikte çaba harcamalarını gerekli kılan ortak sınamalar ve fırsatlarla karşı karşıya olduğu vurgulanan belgede ‘‘İstişare ve işbirliğine dönük ortak gündemimizin unsurlarını bu sınama ve fırsatlar şekillendirmektedir’’ denildi. Ancak, fırsat ve sınamalara açıklık getirilmedi. Ortak Vizyon Belgesi’nde yer alan maddelerin değerlendirmeleri şöyle: Geniş Ortadoğu’da barış ve istikrarın demokrasi yoluyla yaygınlaştırılması istenip BOP’a ilişkin politikalara Türkiye ortak ediliyor. Böylece, ABD’nin Ortadoğu ülkelerine ilişkin politikalarında Türkiye’nin, Washington yönetiminin dümen suyuna girmesinin yolu açılıyor. İsrailFilistin anlaşmazlığının iki devletli çözüm temelinde sonuçlandırılmasının gündeme taşındığı belgede, Türkiye’nin bugüne kadar izlediği “iki tarafa da eşit mesafede bulunma” politikası görmezden geliniyor. Birleşik Irak’ta istikrarın ve demokrasinin teşvik edilmesine vurgu yapılan belge ile ABD, Irak politikasında Türkiye’nin desteğini almış görünüyor. ABD’nin Irak’ta yaptığı uygulamalar dikkate alındığında, başta insan hakları ihlalleri olmak üzere, hukuka aykırı bütün faaliyetlerinde, “Türkiye, ABD’nin yanında” görüntüsü ortaya çıkıyor. İran’ın nükleer programına ilişkin diplomatik çabaların desteklenmesi istenilen belgede Türkiye, İran konusunda ABD’nin yanına çekilmek isteniyor. Kıbrıs sorununa BM gözetimi altında adil, kalıcı ve karşılıklı kabul edilebilecek bir çözüm sağlanmasının desteklenmesi ve bu bağlamda Kıbrıs Türklerinin üzerindeki izolasyonların kaldırılması gündeme getirilerek KKTC’nin varlığı yok sayılıyor. Belgede, referandum öncesi KKTC’ye verilen ancak tutulmayan sözlere hiç değinilmiyor. Enerji güvenliğinin, kaynak ve güzergâhların çeşitlendirilmesi istenen belgede, Türkiye enerji kaynaklarına ilişkin ABD politikalarına ortak ediliyor. Böylece Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerine yönelik olarak ABD, Türkiye üzerinden politika yürütme şansını yakalayabiliyor. Transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesi ve NATO’nun dönüşümü gündeme getirilip Türkiye’nin Batı kurumları dışında Avrasya coğrafyasına ilgi duymasının önü kesilmek isteniyor. PKK ve diğer terör örgütleri ile mücadele başlığı ile Türkiye, ABD’nin teröre ilişkin politikalarında öne çıkarılıyor. Ancak, ABD’nin Irak’ta PKK’ye karşı bugüne kadar neden harekete geçmediği sorusu yanıtsız kalıyor. Belgeyle, Türkiye, ABD’nin terörle mücadele adı altında yürüttüğü politikayı da benimsemiş duruma düşüyor. Belgede dinler ve kültürler içinde ve arasında anlayış, saygı ve hoşgörünün arttırılması istenerek AKP politikalarına el altından destek veriliyor. Tekelci Din Tacirleri C 5 B Ortak Vizyon Belgesi’nin tam metni t ürkAmerikan Stratejik ortaklığını ileri götürmek için ortak vizyon ve yapılandırılmış diyalog. I. Ortak Vizyon Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin belirleyici unsurları; güçlü dostluk bağları, ittifak, karşılıklı güven ve vizyon birliğidir. Bölgesel ve küresel hedeflerimiz bağlamında aynı değerler ve idealler bütününü paylaşıyoruz. Bunlar barış, demokrasi, öz gürlük ve refahın geliştirilmesidir. Bu nedenle, Türkiye ve ABD, birlikte çaba harcamalarını gerekli kılan ortak sınamalar ve fırsatlarla karşı karşıyadır. istişare ve işbirliğine dönük ortak gündemimizin unsurlarını bu sınama ve fırsatlar şekillendirmektedir. Ortak vizyonumuzu, etkin işbirliği ve yapılandırılmış diyalog yoluyla müşterek çabalara dönüştürmek hususunda anlaşmış bulunmaktayız. Türkiye ve ABD, aşağıda sunulanlar dahil olmak üzere bütün ortak ilgi alanlarında birlikte çalışmayı taahhüt ederler: Geniş Ortadoğu’da barış ve istikrarın demokrasi yoluyla yaygınlaştırılması. İsrailFilistin ihtilafının ikidevletli çözüm temelinde halli dahil, Arapİsrail ihtilafının kalıcı çözümüne yönelik uluslararası çabaların desteklenmesi. Birleşik bir Irak’ta istikrarın, demokrasinin ve refahın teşvik edilmesi. İran’ın nükleer programına ilişkin son P5+1 girişimi dahil diplomatik çabaların desteklenmesi. Karadeniz bölgesi, Kafkaslar, Orta Asya ve Afganistan’da istikrar, demokrasi ve refaha katkıda bulunulması. Kıbrıs sorununa BM gözetimi altında adil ve kalıcı, kapsamlı ve karşılıklı olarak kabul edilebilecek bir çözüm sağlanmasının desteklenmesi ve bu bağlamda Kıbrıs Türklerinin üzerindeki izolasyonun kaldırılması. Enerji güvenliğinin, kaynak ve güzergâhların Hazar havzasından olanları da dahil olmak üzere çeşitlendirilmesi suretiyle geliştirilmesi. Transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesi ve NATO’nun dönüşümü. PKK ve buna bağlı örgütlerle mücadele dahil olmak üzere terorizme karşı konulması. KİS yayılmasının önlenmesi. İnsan ticareti, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile mücadele edilmesi. Dinler ve kültürler içinde ve arasında anlayış, saygı ve hoşgörünün arttırılması. Uluslararası sınamalara ve ortak endişe kaynağı olan krizlere çözüm bulunmasında etkin çok taraflı çabaların birlikte teşvik edilmesi. ABD, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğini ve sürmekte olan üyelik sürecini kuvvetle destekler. Danışma ve işbirliğimiz, ekonomik ve ticari ilişkiler ve yatırımlar; savunma/askeri işbirliği; bilim ve teknoloji ile kamu diplomasisi çabaları ve değişimleri başta olmak üzere güçlendirilmiş ikili ilişkileri de kapsayacaktır. II. Yapılandırılmış Diyalog Türkiye ve ABD çeşitli düzeylerde birçok danışma kanalını kullanmakta olup stratejik ortaklığımızı daha etkin ve sonuca yönelik kılacak daha yapılandırılmış bir çerçeve geliştirmenin zamanı gelmiştir. Tesis edilmiş bulunan Yüksek Düzeyli Savunma Grubu (YDOSG), Ekonomik Ortaklık Konseyi (EOK) ile Ticaret ve Yatırım Çerçeve Anlaşması (TİFA) danışma mekanizmalarına ek olarak, birbirini destekleyici nitelikle dört kulvar öngörmekteyiz: a) Uzman Düzeyinde Danışmalar: Ortak ilgi alanlarına ilişkin olarak uygun görülecek sıklıkta düzenlenecektir. b) Siyaset Planlama Danışmaları: Siyaset Planlama Birimleri arasında düzenli toplantılar yapılarak, yaklaşımlar, yönelimler ve gelişmeler stratejik bir açıdan irdelenecek ve izlenecek politikalar ile kullanılacak imkânlar zımnında uygun görülecek şekilde önerilerde bulunulacaktır. c) GenişTabanlı Diyalog: İlişkilerimizin kapsamını geliştirmek ve çeşitlendirmek konusundaki kararlılığımız çerçevesinde, iş grupları, medya, sivil toplum, bilim adamları ve mühendisler, akademisyenler, düşünce kuruluşları, eğitmenler ve öğrenciler arasında ikili düzeydeki değişimleri etkin şekilde teşvik edeceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ABD Kongresi arasında diyalog fırsatlarını da özendireceğiz. d) Yüksek Düzeyli Gözden Geçirme: Kapsamlı ve zamanlı değerlendirmeler ve yönlendirmeler sağlamak amacıyla yılda en az bir kez müsteşar düzeyinde gözden geçirme çalışması yapacağız. Son olarak, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ve ABD Dışişleri Bakanı, bu ortak vizyon ve yapılandırılmış diyaloğu geliştirmek için düzenli temaslarını gerektikçe sürdüreceklerdir. unlar hem tüccar hem tekelci. Yani hem din ticareti yapıyorlar hem de tekelcilik. Böylece topluma iki yanlışı birden empoze ediyorlar. Bir yandan din ticareti. Öte yandan bu ticarette tekelcilik. ??? Yaptıkları din ticareti İslam üzerine kurulu: Bütün Müslümanları kendi arkalarında siyasal saf tutmaya, kendi partilerine oy vermeye çağıran bir ticaret bu. Siz oyları onlara verin, onlar size para, pul, mal, mülk, makam, mansıp, bu dünyada dirlik düzenlik, öbür dünyada cennet versinler. ??? Tekelcilikleri ise hem tek satıcı olmak istemelerinden, hem de dini sadece kendi anladıkları biçimde, yani baskıcı, hoşgörüsüz ve tek boyutlu, tek yorumla, totaliter bir anlayışla satışa sunduklarından. ??? Alışverişi sadece onlarla yapmak zorundasın. Başka kapıya gidersen, ne denli Müslüman olursan ol, ne denli dindar olursan ol, karşılık alamazsın. Sadece onların dükkânından alışveriş yapacaksın. Yoksa bedelini ödersin ama karşılığını alamazsın. ??? Onların dükkânına geldiğin zaman da sadece satış açısından değil, aynı zamanda inanç açısından da bir tekelcilikle karşılaşıyorsun: Sadece onların istediği biçimde giyineceksin. Sadece onların istediği biçimde oturup kalkacaksın. Dinini, inancını sadece onların istediği, sınırladığı, kısıtladığı ve izin verdiği ölçüde yaşayacaksın. Önemli olan senin inancın değil, onların kuralları. Kuralları onlar koyar. Evrensel ve ilahi kuralları istedikleri gibi eğip bükerler. İstediklerini empoze eder, istemediklerini görmezden gelirler. İstediklerine Müslüman, istemediklerine dinsiz derler. Sen onlara uymak zorundasın. ??? Son zamanlarda işi iyice azıttılar: ‘‘Benim kurallarıma uymuyorsan, dilekçe verip Müslüman olmadığını belirtmek zorundasın’’ diyorlar. Bunu özgürlük adına, anayasa adına istiyorlar. Özgürlük adına, anayasa adına, özgürlükleri ve anayasayı ayaklar altına alıyorlar. ??? Bu anlayış, bu ticaret, bu siyaset, bu tekelcilik, ne İslam dinine ve Müslümanlara ne de Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarına layık. Ama onların gözü kara. Ya onların dediklerini yapacaksın ya da dilekçe verip dinini, imanını, inancını inkâr edeceksin. Bir adım sonra sıra nereye gelecek? Vatandaşlığa mı? ‘‘Ya benim gibi, benim istediğim gibi yaşa veya bu ülkeyi terk et’’ mi diyecekler? ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org ‘Vizyon belgesi etkinliğimizi azaltır’ BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün ABD ziyareti sırasında açıklanan stratejik vizyon belgesine yönelik eleştiriler sürüyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Emekli Büyükelçi Onur Öymen, vizyon belgesiyle, Türkiye’nin ABD’ye kendisini bu kadar angaje etmesinin hem AB’de, hem de bölge ülkelerinde etkinliğini azaltacağını söyledi. Stratejik vizyon belgesini Cumhuriyet’e değerlendiren Öymen, AKP’ye, ‘‘Son olarak İsrail’in Gazze’ye saldırısı üzerine AB ülkeleri de dahil BM Güvenlik Konseyi ülkeleri bir kınama kararı almaya çalıştılar, ABD veto etti. “ABD’DEN Mİ YANASINIZ?” Şimdi siz bu masum Filistinlilerin canına mal olan bu saldırıların kınanmasından mı yanasınız AB ülkeleri gibi, yoksa bunu veto eden ABD’den mi yanasınız’’ sorusunu yöneltti. Bunun ortaya çıkarılması gerektiğine vurgu yapan ve hükümete, ‘‘Şimdi siz İsrail’in Filistine saldırısını destekliyor musunuz, desteklemiyor musunuz?’’ diye soran Öymen, ‘‘Destekliyorsanız, o zaman ABD’den yanasınız. Desteklemiyorsanız Avrupa’dan yanasınız’’ dedi. Öymen, bu çelişkileri basının yeterince yansıtmadığından yakındı ve ‘‘Bunlar yansıtmayınca da hükümet ortalığı boş buluyor’’ diye konuştu. Öymen hükümete yönelik sorularını şöyle sürdürdü: ‘‘Orada bir de ABD’nin önleyici strateji müdahalesi var. ABD’nin stratejisinin adı önleyici müdahale. Yani bir ülke size saldırmasa bile, o ülkeden bir saldırı tehdidi olduğunu düşünürseniz o ülkeye saldırabiliyor musunuz? Şimdi bunu siz tasvip ediyor musunuz? İran saldırmadan, İran bizim için bir tehdit oluşturuyor diyerek İran’a saldırsa, siz onu destekleyecek misiniz? ABD, Rum kesimini Kıbrıs Cumhuriyeti sayıyor, siz de sayıyor musunuz? Bu kadar farklılıklar varken, stratejik ortaklıktan nasıl bahsedersiniz?’’ Öymen, hükümetin bütün bu soruların cevabını bilmeden, sırf kamuoyuna şirin görünmek için, ‘‘ABD bizi destekliyor’’ dedirtmek için böyle belgeler çıkardığına vurgu yaparak ‘‘Metinde bizim öteden beri savunduğumuz unsurlar var, ama stratejik işbirliği dediğiniz zaman işin rengi değişiyor. Can alıcı noktası önleyici müdahale stratejisidir’’ dedi. Öymen, vizyon belgesine ilişkin eleştirilerini şöyle sürdürdü:‘‘Siz ABD ile kendinizi bu kadar bütünleştirirseniz, bölgedeki etkinliğinizi de azaltırsınız. AB’deki etkinliğinizi de azaltırsınız. Çünkü Türkiye’nin bölgeyle uzun yıllardan beri iyi ilişkiler kurmasının özünde bir taraftan Batı’yla, bir taraftan bölge ülkeleriyle karşılıklı itimada dayanan ilişkiler içinde olması yatıyordu. Şimdi siz kendinizi bu kadar özdeşleştirirseniz ABD ile, bölge ülkeleri size itimat ederler mi? Sizi hepsi ABD’nin truva atı gibi görürler. AB aynı şekilde. AB kendini bu kadar ABD’ye angaje etmiş bir ülkeyi içinde ister mi? İşte De Gaulle’ün İngiltere’yi iki kere veto etmesinin sebebi budur. ‘İngiltere’yi bir truva atı gibi görmek istemiyoruz’ dediler Avrupa’nın içinde.” ‘Yaklaşım BM’ye aykırı’ ANKARA (ANKA) Emekli Büyükelçi Onur Öymen, Türkiye’nin ABD ile birlikte hazırladığı Ortaklık Belgesi’nin Müzakere Çerçeve Belgesi’nin yedinci maddesiyle çelişebileceğini söyledi. Emekli Büyükelçi Nüzhet Kandemir de belgede yeni bir unsur olmadığını savundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Öymen, ABD’de mevcut yönetimin temel stratejik konseptinin ‘‘önleyici müdahale’’ olduğunu belirterek ‘‘bir saldırı gelmese de tehdit halinde müdahale hakkını saklı tutmak anlamına gelen’’ bu yaklaşımın BM’nin ilkelerine aykırı olduğunu bildirdi. ABD’nin Irak ve İran’da da bu stratejiyi izlediğini hatırlatan Öymen, ‘‘Şimdi biz de bu ilkeyi mi destekliyoruz’’ diye sordu. PKK ILE MÜCADELE KONUSU AÇIK DEĞİL Türkiye’yle AB ilişkileri açısından oldukça önemli olan Müzakere Çerçeve Belgesi’nin yedinci maddesinde Türkiye’nin üçüncü taraflarla yaptığı anlaşmalarda AB çizgisini benimsemesinin öngörüldüğünü belirten Öymen, AB ile ABD arasında bazı konularda ciddi anlaşmazlıklar olduğunu hatırlattı ve bu belgenin Müzakere Çerçeve Belgesi’nin yedinci maddesi ile çelişebileceği uyarısında bulundu. Öymen, İngiltere’nin, AB içinde ABD’nin sözcülüğünü yaptığı gerekçesiyle iki kez müzakerelerde veto edildiğini anımsattı. DYP Genel Başkan Yardımcısı Kandemir de belge ile ABD’nin istediği bazı taahhütleri aldığını, Türkiye’nin istediklerinin de es geçildiğini belirtti. Kandemir, belgede terör örgütü PKK ile mücadele konusunun açık olmadığını vurguladı. Emekli Büyükelçi Öymen S iz söyleseniz, ben söylesem kıyamet kopar. Kimileri havalara fırlar, ‘‘Vay sen ne demek istiyorsun’’ diye... Camilerle ilgili eleştiri yapmak tabudur ya, doğruyu söylemek bile günah sayılır. Bu kez gerçeği açıklayan bizzat Diyanet İşleri Başkanı. Başkan Ali Bardakoğlu’nun şu sözleri Türkiye’ye ayna tutuyor: ‘‘Cami yapıldığından ancak o cami için kadro istenildiğinde haberdar oluyoruz.’’ (Hürriyet, 11 Temmuz 2006). Bardakoğlu’nun bu sözleri aslında sır değil. Hemen herkes kentlerde, kasabalarda ve köylerde alıp başını giden cami yaptırma furyasının görgü tanığı. Bazı yerlerde iki cami yan yanadır. Küçük cemaatleri olan küçük köylerde bile en az iki cami vardır. Aklı başında bir vatandaşın, ‘‘Kardeşim ne gereği var ikinci caminin, elli metre yürüyüp mevcut camiye gitsek ne olur?’’ GENİŞ AÇI HİKMET BİLA Ali Bardakoğlu’ nun Uyarısı istenmeyebiliyor. Cami gelirine göre, kendi gönlünce bir hocaefendiyi istihdam ediyor. Böylece kendi yağıyla kavruluyor. Ama kullandığı yağ bütün çevreyi rahatsız ediyor. Bunların sona ermesi lazım.’’ ??? Cemevleri için bin bir güçlük çıkaranların, gereksinim olmadığı halde cami üstüne cami yapılmasına göz yumması, Türkiye’nin cevaplanması gereken en çarpıcı sorularından biridir. Hem de nasıl camiler? Ali Bardakoğlu’nun tanımıyla şöyle: ‘‘Birbirinin kopyası olan, içinde gereksiz mekânların olduğu, deme şansı yoktur, çünkü, hemen günahkâr damgası yiyeceğini bilir. ??? Çünkü bilir ki, en büyüğünden en küçüğüne din tacirleri, caminin arkasına saklanmayı iyi becerirler. Mantar gibi biten camilerin birçoğunun aynı zamanda belli kesimler için rant ve istihdam kaynağı olduğu da artık sır değil. Bakınız Bardakoğlu neler söylüyor: ‘‘Bazen de cami altına yapılan dükkânlar, berbere, kasaba, kebapçıya, kasetçiye, süpermarkete, kim çok para verirse ona veriliyor. Böylece caminin belli bir ekonomik gücü olursa, o zaman kadro da israfın dizboyu olduğu, ticari mekânların, marketlerin devreye girerek caminin ahengini, huzurunu bozduğu... mimari ucubeler...’’ Gerçekte Başkan’ın bu tanımı yapmasına gerek bile yok. Çevresine bakan herkes, bu ‘‘mimari’’nin örneklerinin yüzlercesini, binlercesini hemen görebiliyor. Cami demeye bin şahit ister türü camiler her yeri sarmış, sarmalıyor. Diyanet İşleri Başkanı’nın bütün bu sözleri, mantar gibi çoğalan ‘‘mimari ucubeler’’in sadece biriki yönüne işaret ediyor. Ama çok önemli bir noktaya parmak bastığı için de tarihsel ifadeler niteliği kazanıyor. Bakalım Diyanet İşler Başkanı’nın uyarısı, ‘‘dini bütün’’ yetkililerde nasıl bir etki yaratacak? ‘‘Ali Bardakoğlu’na vazife değil’’ mi diyecekler yoksa? Yoksası falan yok. Bardakoğlu çok ciddi bir uyarıda bulunuyor. hikmet.bila@ntv.com.tr Cemevleri için AİHM’ye başvuru İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Cemevlerinin tanınması ve din adamlarının devlet memuru sayılması istemiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapıldı. İzmir Limontepe Cemevi’nde görevli Hüseyin Sürmeli, ‘‘Alevilerin varlık haklarının tanınması, buna göre örgütlenilmesi, cemevlerinin Alevilere özgü ibadet yeri olarak kabulü ve kendisine kadro verilmesi’’ istemiyle 5 yıl önce ulusal yargıya başvurdu. Danıştay 12. Dairesi, son olarak başvuruyla ilgili dosyanın ayrı ayrı davalarda görülmesi kararını verdi. Kararın dava sürecini uzatmaktan öte anlamı olmayacağını savunan Sürmeli’nin avukatı Kemal Kırlangıç, bu nedenle AİHM’ye başvurduklarını söyledi. Kırlangıç, ‘‘AİHS’nin 6. maddesine göre makul sürede sonuçlandırılmaması, 13. maddeye göre etkili başvuru yolunun Türkiye’de olmaması, 14. maddedeki ayrımcılık yasağının Türkiye tarafından çiğnenmesi, 9. maddedeki inanç ve ibadet özgürlüğünün ihlal edilmesi nedeniyle AİHM’den sonuç alacağımız kanısındayız’’ dedi.