Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEMMUZ CUMA bilim/vaziyet İNSAN VÜCUDU HER YILDA BİR KENDİNİ YENİLER Yağmur Ekim C Zübükler kadar cılız kalır. Bunu, aradan yıllar geçince daha iyi anlayacağız. Hiçbir kovuşturma, soruşturma, hiçbir iftira; inandığı aydın olma görevini yerine getirme sorumluluğunu engelleyemedi! O, bütün yaşamı boyunca topluma borçlu olduğu inancındaydı. İşte, yoktan var ettiği Nesin Vakfı’nı bunun için kurdu. Bugün, o vakıfta bir okulu dolduracak kadar, yüze yakın çocuk barınıyor. Aziz Dedelerinin, Aziz Babalarının kendilerine sağladığı olanaklarla eğitimlerini en iyi şekilde sürdürüyorlar. İşte, Aziz Nesin’in topluma borç ödeme anlayışının, somut göstergesi. Bugün kaç zengin, hangi milliyetçi, hangi vatansever onun yaptığını 17 Organlarımız kaç yaşında REYHAN OKSAY Babacan: ‘‘Şirketler dövizde kumar oynamasın.’’ Sadece hükümet oynasın! B ilim dünyasında yaygın olan görüşe göre insan vücudu her yedi yılda bir kendini tümüyle yeniler. Biyologlar kesin bir rakam belirtmekten kaçınsalar da pek çoğu hücrelerin zaman içinde eskiyip yenilendiğini kabul eder. Bazı dokularda –deri ve kan bu yenilenmenin kaç yılda bir olduğu bilinir. Örneğin nakil yapılan kanın ne kadar dayandığına bakarak bu süre belirlenebilir. Şaşırtıcı olan, diğer çoğu hücre tipinin ne sıklıkla yenilendiğini bilmiyor olmamız. Daha doğrusu birkaç ay öncesine kadar bu konuda hiçbir şey bilmiyorduk. Fareler üzerinde yapılan araştırmalara göre bazı hücreler diğerlerinden daha sık yenileniyor. Ancak bu bulguların insanlarda da geçerli olup olmadığı konusunda kimse kesin bir şey söyleyemiyor. YETİŞKİN BİR HÜCRENİN YAŞINI HESAPLAMAK İsveç, Stockholm’deki Karolinska Enstitüsü’nden nörolog Jonas Frisen, yetişkin bir hücrenin yaşını belirlemek için çok farklı bir yol izledi. Frisen ve ekibi, yıllardır bilim insanlarının ve sokaktaki insanların aklını kurcalayan soruları yanıtlamak için bu teknikten yararlanıyor. Hücrelerin devri, tüm vücudunuzun yenilenmiş olduğu anlamına mı geliyor? Eğer öyleyse, yaşamınız boyunca kaç tane vücut eskitmiş oluyorsunuz? Oldukça uzun bir yaşam sürdürdüğünüzü varsayarsak, "orijinal" vücudunuzdan geriye bir şey kalmış olabilir mi? Hücre yenilenmesinin hızı ile ilgili sorular, ilk defa 100 yıl önce ortaya atıldı. Bu soruların o dönemde gündeme gelmesinin nedeni, bilim adamlarının nöronlarımızın pek çoğunun embriyo evresinde oluştuğunu ve yaşam boyu varlıklarını sürdürdüğünü ortaya çıkartmasıdır. O tarihten sonra insanlar beyin korteksinin dikkat ve karar verme gibi işlevlerin yapıldığı yerde yeni hücre üretip üretmediğini merak etmeye başladı. 1960’lı yıllarda nörologlar kemirgenlerin ve kedilerin yeni hücreler üretebildiğini keşfettiler. Daha sonra 1999 yılında Science isimli saygın bilim dergisinde yer alan bir yazı, maymunların serebral kortekslerinde yeni hücre gelişimlerine rastlandığı iddiasıyla büyük sansasyon yarattı. Ancak bu konuda çok sayıdaki araştırma yapılmasına karşın bu sonuçlar hiçbir zaman tekrarlanmadı. Tarihsel gelişime bir göz atarsak, hücrelerin yaşam süreleri sıçan ve fareler üzerinde yapılan deneylerden elde edildi. Bu yöntemde hayvanlara yiyeceklerinin içinde veya enjeksiyon ile radyoaktif nükleotid’ler –DNA’nın yapı taşlarıverilir. Buradaki varsayım şuydu: Hücre yenilenmesi sürekliliği olan bir süreç ise, yeni hücreler sıçanların DNA’larındaki işaretli nüleotid’lerle birleşir. Ölüm sonrasında yapılan testler, daha sonra, çeşitli dokularda ne kadar işaretli DNA olduğunu ortaya çıkarttı. Bu deneyler, kemirgenlerdeki hücre devri konusuna ışık tutsa da, aynı bulguların insanlarda da geçerli olup olmadığı hakkında bilgi vermez. İnsanlar aylarla değil yıllarla ölçülebilen uzunlukta bir yaşam sürdürdüğü için, hücrelerin yenilenmesi daha büyük önem kazanır. İnsanlara radyoaktif genetik materyal tahmin edilebilecek nedenlere bağlı olarak verilemez. Başka yöntemlerin peşine düşen diğer bilim adamları, telomerlerin uzunluğunu ölçmek gibi bir yönteme başvurdu. Telomerler, kromozomların sonundaki DNA parçalarıdır ve hücrenin her bölünüşünde biraz daha kısalır. Frisen, "Bu aşamada en kötüsü, kök hücre gibi bazı hücrelerin telomer’lerini uzatıyormuş gibi görünmesi. Hücrelerin yaşını özellikle beyindeki hücrelerin hesaplarken bu büyük sorun yaratıyor" diyor. KARBON14 İLE YAŞ SAPTAMA Bu konuda herhangi bir ilerleme kaydedilmeyince Frisen başka yollara başvurması gerektiğine karar verdi. "Bu aşamada aklıma Mısır papirüsleri geldi. Bunların yaşı karbon ölçümü ile saptanabildiğine göre bizim de bu yöntemden yararlanabileceğimizi düşündüm." Karbon ile yaş tahmini, bir organik malzeme örneğindeki karbon14 miktarını ölçmeye dayanır. Nadir görülen ve zayıf radyoaktif karbon izotopları şeklinde olan karbon14’ler, kozmik ışınların ürettiği nötronların nitrojen çekirdeğine çarpması sonucu bir protonu açığa çıkartması ile atmosferde sürekli olarak üretilir. Karbon 14 zaman içinde, 5730 yıllık bir yarıömür ile yeniden nitrojene çözünür. Ancak karbon14 çözünmeden önce fotosentez sırasında bitkiler tarafından emilir ve şekere dönüştürülür. Hayvanlar bu bitkileri yer ve bu şekilde bütün canlılar az miktarda karbon14 içerebilir. Vücudumuzdaki her bir trilyon karbon atomunun biri karbon12 değil, karbon14’tür. Ancak ölüm durumunda organizma karbon14 alımını durdurur ve vücutta kalanlar da zaman içinde çözünür gider. Yavaş çözünme, arkeolojik örneklerde karbon ile yaş saptanmasını olanaklı hale getirir. Bir zamanlar canlı olan bir cismin içindeki karbon14’ün karbon12’ye oranını hesaplayarak cismin ne zaman öldüğünü tahmin edebilirsiniz. Arkeolojik radyokarbon tarih saptaması ancak 30100 yıllık bir hata payı ile doğru sonuç verir. Z ÜBÜKLERE ‘‘gözünüz aydın’’ diyor Ali Kaya: ‘‘Aziz Nesin yok artık; Zübükler gözünüz aydın olsun.’’ Sivas’ta yakarak öldürememişlerdi; Aziz Nesin 1995’in 6 Temmuz’unda kendi rızasıyla aramızdan ayrıldı. Ali Kaya’dan Aziz Nesin için: ‘‘110 kitap, 2 binden çok kısa öykü, sayılamayacak kadar gazetedergi yazıları, 72 dile çevrilmiş yapıtlarıyla tam bir kültür elçisi! Batı’da olsaydı, daha sağlığında anıtları dikilir; parklara, salonlara, okullara adı verilir ve en büyük madalyalarla ödüllendirilirdi. Peki... Ünü sınırlarımızı aşmış, dünyanın öte ucunda bile okunan böylesi birine bizim düzenimiz ne verdi? Baskı, zulüm, yasak, kelepçe, tutuklamalar, mahpus damları, geçim sıkıntısı, acılar, mutsuzluklar! Bütün bunların hepsi, onun büyüklüğünün ve kalıcılığının yanında birer fiske yapabildi ki? O, ‘çocukları’ için kurduğu kendi cennetinin, bilinmeyen bir köşesinde gizemler içinde yatıyor. Ama asıl yattığı yer sevenlerinin yüreğidir. Kitaplarının sayfaları, satırlarıdır. Bir Nâzım, bir Nesin... Büyüklükleriyle her dile, her çağa, her ulusa en büyük onuru verebilen yeteneklerdi. Bu onur, dünya halkları arasında, Türkçe’nin de onurudur! Zübük romanı, çağdaş edebiyatımızın en başarılı yapıtlarındandır. Yazılmasının üzerinden 40 yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına karşın, oradaki ‘zübük’ tiplemesi; bugünkü politika arenasında nereye koysan ‘köşetaşı’ gibi oturur yerine. 110 kitapla, 80 yıl haykırdığı düşüncelerinden ürken zübükler! Dobra dobra söz tufanından kurtuldunuz artık. Gerçekleri suratınıza çarpan biri olmayacak, haydi gözünüz aydın!’’ Şeriatçı ŞERİATÇI, İslam peygamberinin karikatürünün çizilmesine, eşkalinin resmedilmesine tahammül edemiyor. Çılgına dönüyor. Katliam yapıyor; ölüyor, öldürüyor. Şeriatçı, bu tür davranışları putlaştırma olarak değerlendiriyor ve İslam’ı koruma güdüsüyle çevresini yakıp yıkıyor. Ama aynı şeriatçı, İslam’a yönelik çok daha büyük tehditleri algılayamıyor ve kaderine razı oluyor. Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanan yorumu Cumhuriyet geçen gün manşetine taşıdı. Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetler Dergisi öyle sıradan bir dergi değil. Bu dergide bir şeyler yazılıyor ve çiziliyorsa Amerika Birleşik Devletleri bir şeylerin hesabını yapıyor ve birilerine bunu yazdırıyor demektir. Dergide Ortadoğu’nun haritası yeniden çizilmiş. Türkiye’den İran’a, Irak’tan Pakistan’a kadar sınırlar değiştirilmiş. Böyle bir değişiklik ancak ‘‘3. Dünya Savaşı’’ ile yapılabilir ama adamlar yapmış! Yeniden çizilen Ortadoğu haritasında bir de ‘‘Kutsal İslam Devleti’’ kurulmuş. ‘‘Kutsal İslam Devleti’’; Mekke ve Medine’yi kapsıyor. Kutsal Topraklar, Suudi Arabistan’dan ayrılmış. Washington’da yapılan hesaba göre Mekke ve Medine yeni bir devletin toprakları oluyor ve devletin başına hiç kuşkusuz bir ‘‘Müslüman’’ın geçmesi planlanıyor. Ama bütün bunları bir ‘‘George’’ ya da ‘‘Abraham’’ veya ‘‘Peters’’ hazırlıyor! Şeytanın bile aklına gelmeyecek bir planla ‘‘Kutsal İslam Devleti’’nin temeli Washington’da atılıyor! Şeriatçı kaderine razı oluyor. Şeriatçıda ulus bilinci yoktur. Şeriatçı ümmetçidir. Amerika Birleşik Devletleri oyununu buna göre oynuyor; ümmetçileri yeni bir ‘‘kutsal devlet’’in çatısı altında toplayabileceğini umuyor. Haksız mı? Değil. İslam peygamberinin karikatürüne tepki gösteren şeriatçı Washington’un ‘‘Kutsal İslam Devleti’’ni İslama en büyük hakaret olarak algılayamıyor. Amerika, Ortadoğu ile birlikte İslamı da kendine göre şekillendirirken ılımlı İslam modelinin yerini artık başka modeller alıyor. 21. yüzyılda şeriatçılar bir de bakacak ki Amerika, halife atıyor! Arbede Şevket Çorbacıoğlu: ‘‘Gazetelerde bir haber hayli dikkat çekici: AB artık ABD’ye sıcak bakıyor. Belli ki bir bilinenli küresel denklem kurulmuş: AB artı ABD eşittir ARBD’’ Düşünce Reşit Çağın: ‘‘Vatandaşı, gazeteciyi, karikatüristi, milletvekilini azarlayan, ihraç eden, mahkemeye veren birinin ifade özgürlüğünden dem vurması size ne kadar inandırıcı geliyor?’’ Buluş Akif Kökçe: ‘’Cumhurbaşkanını halk seçsin önerisinden bile çok daha parlak bir buluş: Her parti kendi Cumhurbaşkanını seçsin!‘‘ Nükleer denemelerin etkisi SESSİZ SEDASIZ (!) Kucak Zehra Top: ‘‘Cumhurbaşkanı olacak kişinin herkesi kucaklaması gerektiğini söyleyen Başbakan bugüne kadar kucağını imam hatipliler ve türbanlılara niye doldurdu!’’ F "Kaç yaşındasınız?" Bu insanların en sık karşılaştığı sorulardan biri. Doğum yaşı ile beden yaşı birbirinden farklı. Son yapılan bir araştırmaya göre vücudunuzun ortalama yaşı 15.5. Doğduğunuzdan bu yana dünya üzerinde bir hacim kapladığınızı düşünseniz bile vücudunuzun büyük bir kısmı daha genç. risen yakın tarihimizdeki bir olay sayesinde karbon14’ü farklı yollarla kullanabileceğini fark etti. 1955 ile 1963 yılları arasında yeryüzünde yapılan nükleer silah denemeleri atmosfere büyük miktarda karbon14 salınmasına yol açtı. 1963 yılında bu denemelerin en fazla olduğu dönemde karbon14’ün atmosferdeki düzeyi normal geri plan düzeyinin tam iki katına çıktı. Bu çıkış, Friser’in beklediği "Evreka" anını doğurdu. Friser’e göre hücre içindeki moleküllerin pek çoğu sabit bir akım içinde iken, DNA durduğu yerden kıpırdamaz. Dolayısıyla yaşayan bir hücrenin DNA’sındaki karbon14 düzeyi, doğduğu anda atmosferde bulunan düzey ile doğru orantılıdır. Hücrelerin DNA’larındaki karbon14 düzeyleri de aynı doğrultuda hareket etti. Frisen haklıysa bilim adamları ilk kez vücudun değişik bölgelerindeki hücrelerin ortalama yaşını hesaplama şansını elde edebileceklerdi. 1963’teki kısmi bomba deneylerine getirilen yasak ile ilgili antlaşmadan sonra atmosferdeki karbon14 tutarlı bir şekilde inişe geçti ve 11 yıl içinde okyanuslar ve biyosfer tarafından emilerek yarılandı. Bu durumda Frisen, 1955 ile 1990 arasında doğan herhangi bir hücrenin DNA’sının yeterli miktarda ilave karbon14 içerdiğini ve buna bağlı olarak artı veya eksi bir yıllık bir yanılma payı ile güvenilir bir tarih elde edebileceğine inanıyordu. Soğuk Savaş döneminde sağ olan insanların kadavralarından alınan vücut dokularını inceleyen Frisen ve ekibi, ilk kez bir insanın birden fazla yaşı olduğu ortaya çıkarttılar. 30’lu yaşlarının sonlarındaki insanların kaburga kaslarından aldığı örnekleri inceleyen Fri sen, bu dokulardaki hücrelerin ortalama yaşlarının 15.1, bağırsakları oluşturan hücrelerin ise ortalama 15.9 olduğunu tespit etti. AMAÇ, BEYİN HÜCRELERİNİN YAŞI Bu organların ve dokuların yaşlarını teker teker inceleyen Frisen, nihai amacının beyin hücrelerinin ne sıklıkla yenilendiğini ortaya çıkartmak olduğunu belirtiyor: "Ben bir nöroloğum. Kuşkusuz vücut hücrelerimizin ne sıklıkta yenilendiğini merak ediyorum. Ancak benim tutkum beynin çeşitli alanlarını inceleyerek tüm yaşantımız boyunca beynin yeni hücreler üretip üretmediğimizi keşfetmek." Hayvan deneylerinden elde edilen standart görüşe göre beyin bir kez oluştuğu zaman iki bölgenin dışında yeni nöronlar oluşmaz. Frisen önce yeni yöntemini görsel korteksten alınan hücrelere uyguladı. Ancak hareketlerin eşgüdümünden sorumlu beyincik bölgesindeki hücreler ortalama olarak kişinin yaşından 2.9 yıl daha gençti. Bu da bölgenin bebeklik döneminde geliştiği fikri ile uyum sağlıyordu. "Korteksin geri kalanının da haritasını çıkarttık. Şimdi sıra hipokampusa geldi" diye konuşan Frisen, "Şu ana kadar kortekste yeni hücrelerin oluştuğu doğrultusunda bulgulara rastlamadık. Burada yeni sinir hücresi oluşumu varmış gibi duruyor" diyor. TEDAVİDE HÜCRE YENİLENMESİ Bilim adamı beyindeki hücre yenilenmesini ortaya çıkartarak depresyon ve Alzheimer gibi hastalıklara da ışık tutmayı amaçlıyor. New York’taki Columbia Üniversitesi’nden Rene Hen, hipokampustaki hücrelerin yeterli miktarda yeni hücre üretmemeleri durumunda farelerin depresyona yakalandıklarını ortaya koymuştu. Alzheimer da hipokampus’taki nörojenez eksikliği ile ilgilendirildiği gibi, Parkinson da hücre yenilenmesi ile dengelenmeyen hücre ölümlerinin bir sonucudur. Sağlıklı insanların yeni yağ hücrelerini hangi sıklıkla ürettiğini araştıran bilim adamları, elde ettikleri bilgilerin ışığı altında, obeziteyi tedavi etmeyi planlıyor. Benzer şekilde karaciğer hücrelerindeki yenilenmenin kanser gibi anormalliklerle ilgili olup olmadığı araştırılıyor. VÜCUDUMUZ DAHA GENÇ Bütün bunlardan vücudumuzun büyük bir kısmının sizden daha genç olduğu sonucu çıkıyor. Ancak bu da önemli bir paradoksa yol açıyor: Örneğin cildiniz sizden daha genç ise yaşlandığınız zaman niçin daha diri ve düzgün bir cilde sahip olmuyorsunuz? Bütün bunların yanıtı mitokondriyal DNA’da yatıyor. Mitokondriyal DNA, çekirdekteki DNA’dan daha hızlı bir şekilde mutasyonları biriktiriyor. Doğar doğmaz mitokondriya etkilenmeye başlıyor. Ve hücreler sizin yaşınızın üçte biri yaşında olsa bile, mitokondriyanız sizinle aynı yaşta. Örneğin deride mitokondriyal mutasyonlar kolajen kaybından sorumlu olduğu için zamanla cilt diriliğini koruyamıyor ve kırışıklıklar başlıyor. Ancak bu bağlamda iyi haberler de var. Belki de kısa bir süre sonra insanlar "Kaç yaşındasınız?" sorusuna yanıt vermekte zorlanacaklar. Kaynak: New Scientist, 17 Haziran 2006 Dalgacı Akif Kökçe: ‘‘Borsayı dalgalandıran çete yakalanmış. Dövizdeki dalgalı kur sistemini borsaya uygulamışlar!’’ Kâzım Karabekir Paşa B üyük Millet Meclisi reisi Kâzım Paşa hazretleri, refikaları hanımefendi ile birlikte Ankara’dan şehrimize gelmiştir. Meclis reisi, Haydarpaşa İstasyonu’nda, İstanbul valisi Süleyman Sami, vali muavini Hüsnü beylerle, Kolordu kumandanı Şükrü Naili Paşa, Merkez kumandanı Şakir Bey, Halk Fırkası ve Tayyare Cemiyeti erkânı, şehremini Muhiddin Bey ve askeri amirler ve yüksek memurlar tarafından hararetle istikbal edilmiştir (karşılanmıştır). İstikbal merasiminde bir müfreze asker ve jandarma, belediye zabıta memurları ile İstanbul, Galatasaray, Kabataş ve Kadıköy liseleri talebeleri de bulunmuş ve rasimei selamı (selam törenini) ifa etmişlerdir. Kâzım Paşa, trenden indikten sonra istikbale gelenlerin birer birer ellerini sıkmış ve her biri ile ayrı ayrı görüşmüştür. Paşa, şehremanetinin “İstanbul” motoruna binerek biraderini ziyaret için Büyükada’ya geçmiştir. Meclis reisi paşa hazretleri, kendilerini karşılayan eni kanunların husule getirdiği ictimai inkılab, Türk tarihinin en muazzam hadisesidir.” Kâzım Paşa hazretleri gazetemiz hakkında teveccühkâr (yakınlık belirten) beyanatta da bulunmuşlardır. bir muharririmize aşağıdaki beyanatta bulunmuşlardır; “Bize daima ehemmiyetli ve “Y sıhhatli havadisler veren ve memleket için pek nafi (faydalı) neşriyatta bulunan “Cumhuriyet” muhabiri ile ilk olarak karşılaştığımdan dolayı çok memnun kaldım. İstanbul’a, geçen seneye nisbetle daha iyi şerait tahtında (koşullar altında) gelmek arzusundaydım. Biliyorsunuz ki, bir senedir İstanbul'a gelmemiştim. Fakat bu seyahatim arzu ettiğim şekilde olamadı. İstanbul’a gelmekten maksadım, hasta bulunan biraderimi ziyaret içindir. Seyahat müddetim devamlı olmayacaktır. Burada ne kadar kalacağımı şimdiden kestiremem... Millet Meclisi’nin bu seneki mesaisi, milletin teceddüd (yenileşme) ve terakki (ilerleme) sahasında bütün arzu ve hislerini tatmin edebilecek mahiyettedir. Yeni kanunların husule getirdiği (yarattığı) ictimai inkılab, Türk tarihinin en muazzam bir hadisesidir.” 15 Haziran 1926