23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 HİZBULLAH’IN YILLAR SONRA DEŞİFRE EDİLEN HARD DİSKLERİNDEN ÇARPICI BİLGİLER ÇIKTI C B haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ TEMMUZ CUMA MİT’e dinci sızma MAHMUT ORAL DİYARBAKIR ABD’de deşifresi yapılan Hizbullah disketlerinin çözümleri şeriatçı örgütün, devletin istihbarat birimlerine kadar nasıl sızdığını gözler önüne seriyor. Örgüt tarafından infaz edilen Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Sekreteri İbrahim Sarı’nın emniyet istihbaratına çalışmasına karşın Hizbullah’a da üniversite personeli hakkında bilgi verdiği ortaya çıktı. Sarı, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun kayınbiraderi Ahmet Göksu’nun da MİT çalışanı olduğunu açıkladı. Recep Buttanrı adlı bir kişinin de hem MİT hem de Hizbullah için muhbirlik yaptığı, istihbaratçıları deşifre ettiği belirlendi. Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun 17 Ocak 2000’de öldürüldüğü Beykoz opeistihbarat topladığı açıkça anlaşılıyor. Hizbullah tarafından kaçırıldıktan sonra öldürülen Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Sekreteri İbrahim Sarı’nın da örgüte ayrıntılı bilgi verdiği belirleniyor. Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın ‘‘Adı Hizbullah’a ait dokümanlarda geçiyor’’ dediği ve daha sonra kemikleri Diyarbakır’da örgüte ait Mardinkapı Savaş Mahallesi Küçüksavaş Sokak’taki 11 No’lu sorgu evinde bulunan Sarı’nın ifadeleri, bir çelişkiyi de ortaya koyuyor. Sarı sorgusunda Diyarbakır polisine çalışan sadık bir muhbir olduğu ve bu gücünü kullanarak üniversite veya günlük yaşam içinde sıkıntılarla karşılaşan çok sayıda kişiyi de muhbirliğe zorladığını söylüyor. Dicle Üniversitesi’nde çok sayıda kişi hakkında ayrıntılı bilgi veren Sarı’nın bazı kişiler hakkında anlattıkları şöyle: KİM KİMDİR? Abbas Hüseyinoğlu: Erganilidir. İmam hatip okulu mezunudur. Öğretmenlik yapmıştır. Sonra Siirt Öğrenci Yurdu Müdürlüğü’nde çalışmıştır. Eski Rektör Prof. Sedat Arıtürk zamanında personel daire başkanlığına getirilmiştir. Siirt’te iken soruşturma geçirmiş, idari görev alamaz denilmesine rağmen personel daire başkanı olmuştur. Sonra burada da yolsuzluklara katılınca, DYP kanalıyla Milli Eğitim Müdürü olmuştur. Bu kadar yolsuzluklara bulaşmasına rağmen devletin en üst kademelerinde bulunması, Prof. Dr. Sedat Arıtürk’ün onu personel daire başkanı yapması nedeniyle açık açık MİT’tir. Abdullah Getiren: Sağlık Kültür Daire (SKS) Başkanı’dır. Aslen Sivereklidir. Diyarbakır’da doğup büyümüştür. YurtKur Bölge Müdürlüğü’nden üniversiteye geçmiştir. SKS üniversitenin beynidir. Tüm sosyal tesisler, kantinler, konukevi, öğrenci harçları buraya bağlıdır. Kendisi şu anda rektörün (Prof. Dr. Mehmet Özaydın) kasası gibidir. Emniyetin istihbaratıyla ilişkilidir. Ahmet (Ahmet Göksu, eski Diyarbakırspor Kulübü Başkanı): Abdülkadir Aksu’nun kayınbiraderi. Soyadını hatırlayamadım. Kendisi İhracatçılar Birliği Başkanı’dır. Diyarbakır’da yapılacak tüm ihracat mallarının onun kontrolünden ve mühründen geçmesi lazım. Bu nedenle geniş bir çevresi olduğu gibi Abdülkadir Aksu’dan da kaynaklanan bir çevresi vardır. Doç. Dr. Mehmet Emin Yılmaz’ın yanına o da çok gelir, ben de çok giderim. Yılmaz’ın ona defalarca kızdığını gördüm. ‘‘Bırak şu lüzumsuz işleri, kimsenin gizlisine saklısına karışma, MİT her zaman insanı kullanır, atar. İstihbaratçılarla gezme diyorum sana’’ türünden sözler söyler. Ahmet MİT’tir, buna ben tanık oldum. Ahmet Oğuz: Uzun süre imam hatip lisesi müdürlüğü yapmıştır. Müdürlüğü sırasında hakkında çok şeyler söylenmiştir. O dönemde en çok söylenen sözün, Ahmet Oğuz’un MİT olduğuydu. Candan Hamamcı: Orhan Hamamcı’nın eşidir. Fen edebiyat fakültesindedir. Eşi ise diş hekimliği fakültesindedir. Prof. Candan Hamamcı sarışın, beyaz tenlidir. Genellikle saçlarını dalgalı yaptırır. Çok açık giyinir. MİT ile ilişkisi olduğu söylenir. Derslerine başörtülü öğrencileri almamaktadır. Cemil Güzelsoy: Geçen yıl şu anda dekanlığın altında bulunan polislerin amiri olan Tuncay Komiser’le konuşurken ‘‘Hastaneyi ne yapıyorsunuz’’ dedim. ‘‘Bir probleminiz var mı? Mehmet Tuncay’dan iş çıkmaz’’ dedim. ‘‘Ayıp ediyorsun ağabey, Mehmet Tuncay ve Cemil Güzelsoy ve Başhemşire Medihe Tekin avcumuzun içindedir’’ dedi. MİT’ÇİLERİ DEŞİFRE Örgüt tarafından sorgulanan bir başka kişi olan Recep Buttanrı ise MİT çalışanlarıyla bağlantı kurarak örgüte bilgi sağlıyor. MİT binasına yakın bir pastanede çalışan ve muhbirlik yapan Buttanrı da Hizbullah tarafından sorgulanıyor. Buttanrı da Diyarbakır’da MİT binasında çalışan onlarca kişinin fiziki görünümünü, günlük yaşamda müdavimi oldukları mekânları, ailelerinde kaç kişi olduğunu, MİT binasının dışında çalışıp çalışmadığını detaylarıyla anlatıyor. Buttanrı anlatımlarında MİT lojmanlarına sık sık gidip rapor verdiğini de belirtirken çok sayıda tanıdığını da MİT ile çalışmaya teşvik ettiğini dile getiriyor. Temmuz’u Hatırlarken müştür. Hükümet cihetinde de ağızlar mühür... Her şey Sivas’ı unutturma üstüne! Kaybettiğimiz şair Metin Altıok’un kızı Zeynep, 2 Temmuz günlü Milliyet’te, bahis konusu unutturma gayretlerine isyan ediyor ve aydınlara sitem ediyordu: “Aydınlarımız, sanatçılarımız var. Bunca yıldır birkaç istisna dışında karanlık ve çaresiz bir yalnızlıkla baş başayım”. “Daha fazla yalnız kalamayız, artık daha fazlası olamaz” derken itirazlarla karşılaşmış; “Bu konuyu ısıtıp ısıtıp gündeme getirmeyin artık” diye söyleyen aydınlarla yüz yüze gelmiş. Oysa “Hesaplaşılmamış ve özrü bütün bir toplum tarafından paylaşılmamış bir tarih, eninde sonunda ayağa dolaşır. Bunu unutturmamak gerek” diyor Zeynep. Ve sözü burada “aydın” kavramına getiriyor; ve Metin Altıok’un çarpıcı fikirleriyle karşılaşıyoruz. Ona göre, “Aydın olmaya giden yol muhalif olmaktan geçer. Muhalefet ise tavır koyarak yapılır. Doğru adına, iyi ve güzel adına yanlışın, kötü ve çirkinin üstüne gitmeyen kişi aydın değildir.’’ Oysa, “Türk aydını kimi muhaliflerin başına gelenden ürkmüş ve nemelazımcı bir konuma düşmüştür. Bu konuma düşenler bir dereceye kadar bağışlanabilirler. Ama uzlaşmacı aydınlar, bu nasıl aydın olmaktır bilinmez her tür değere musallat bir kültür zararlısına dönmüşlerdir”. Bu tiplere karşı çıkmalıyız. Sivas olayı, Kubilay olayından sonra, Cumhuriyet’in 70. yılında tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir. Bu olayı hiç unutturmamak, hep hatırlatmak ise aydınların görevidir. Böyle yapmak, hiç de “yarayı kaşımak ya da intikam almak değil, ülkemizi karanlık bir geleceğe teslim etmemektir”. Metin Altıok’a göre, “aydın sorumluluğu ve etkinliği bir toplumun lokomotifidir”. Örneklerden de anlıyoruz ki, sözde aydınlarımızdan, durmadan köstekler ve aydınlığı gölgelemek geliyor. Oysa, Zeynep’e göre, güneş balçıkla sıvanmaz! “Bir yarım umuttur elimizde kalan, göğüslemek için karanlık yarınları...” Zeynep Altıok’un düşüncelerini bölüşmemek olur mu, sevgili okurlar? yılında, Nâzım Hik1993 met’i ölümünün 30. yılında anmak için, Strasbourg Türk Etütleri Enstitüsü’nde bir sempozyum düzenlemiştik. Onun ölüm gününe, 3 Haziran’a yakın bir tarihte, Türkiye’den, Fransa’dan ve Rusya’dan yığınla aydın bir araya gelmiştik. Büyük şairi tanıyıp dostluğunu tatmış olan, ressam Avni Arbaş ile yazar Radi Fish’ten, anılarını dinlerken aldığımız zevki anlatmak güçtür. Türkiye’den gelenlerden biri de Asım Bezirci idi; ve Nâzım Hikmet’in şiirinin unutamadığımız bir değerlendirilmesini dinlemiştik ondan. Toplantının sonunda, hepimiz, bir kez daha buluşmak vaadiyle ayrıldık. Bir ay doldu, dolmadı; 2 Temmuz’da Sivas’ta olan bitenler gelip bize ulaşıyordu: Sivas’ta, Pir Sultan Abdal Şenlikleri için toplanmış aydınlardan 35’i, kaldıkları Madımak Oteli’nde, bir şeriat güruhunun çıkarttıkları bir olayda, diri diri yakılmışlardı. Bahane, Aziz Nesin’in, Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” adlı kitabını yayımlamayı istemesi idi. Aslında, bahane bizzat bu şenlikti. Madımak Oteli katliamında kaybettiğimiz aydınların listesi de Nesimi Çimen, Metin Altıok, Behçet Aysan diye başlıyor ve devam ediyordu. Bir ay önce vedalaştığımız Asım Bezirci de vardı aralarında... Açılan, yüreklerimizde bugün de kanayan bir yara değildi yalnız; Cumhuriyet tarihinin en karanlık ve utanç dolu sayfalarından biriydi. Bugün de, söz konusu katliamın üzerinden 13 yıl geçmiş durumda ve acı da, utanç da eksilmeden... ? Olayın üstünden geçen onca yıl sonra, bilanço, dünü ve bugünü ile şöyle: Olay üzerine, 124 kişi hakkında dava açıldı; onlardan, sadece 33’ü, “içeride” cezasını çekiyor; 52’si bırakıldı, 8’i hiç yakalanmadı, çoğu hafif cezalarla kurtuldu. Özetle, Sivas sanıklarının dörtte üçü serbest. Sivas kurbanları anısına Madımak’ın “müze” olması isteniyor yıllardır; onun getireceği bir parça teselli bir yana atılmış, “kebap lokantası’’na dönüştürül eykoz operasyonunda ele geçirilen Hizbullah arşivinin çözümleri ancak yıllar sonra yapılabildi. ABD’li uzmanların yaptığı ve mahkemeye ulaşan deşifrelere göre, örgüt emniyet istihbaratı ve MİT çalışanları hakkında arşiv tuttu; ayrıca istihbarat birimleri içindeki elemanları aracılığıyla deşifre ettiği istihbaratçıları öldürdü. rasyonunda polisin eline geçmesin diye militanlar tarafından kurşun yağmuruna tutularak tahrip edilmek istenen 41 bilgisayardan 24’ünün hard diskinin çözümleri yıllar sonra yapılabildi. Örgütün askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ile siyasi kanat sorumlusu Edip Gümüş’ün de yargılandığı Hizbullah ana davası dosyasında yer alan hard diskler mahkeme kararıyla çözüm için Amerika’ya gönderildi. Disket çözümleri sonunda mahkemeye ulaştı. Cumhuriyet, Hizbullah’ın kaçırdığı kişiler veya kuşkulandığı militanların sorgu çözümlerinin yer aldığı belgeleri ele geçirdi. Onlarca kişinin sorgu çözümlerinin yer aldığı yüzlerce sayfalık belgelerde, örgütün neredeyse tüm Diyarbakır halkı hakkında AKP’de yine dinci söylem öne çıkıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP iktidarı, din eksenli siyasetinin dozajını her geçen gün arttırıyor. Bir süre önce cumhurbaşkanı tarifini ‘‘halkı kucaklayacak kişi’’ olarak yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, söylem değiştirerek ‘‘güçlü dinsel inançları bulunan kişilerin de bu koltuğa oturabileceğini’’ savunmaya başladı. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise Alevi RECEP TAYYİP ERDOĞAN yurttaşların hassasiyetlerini hiçe sayan demeçleriyle gündeme geldi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda bir süre önce kendi adayını tarif eden Başbakan Erdoğan, bu ismin, ülkesini temsilde, barışa, sevgiye, birlik ve beraberliğe zemin hazırlayacak, bu zemini iyi koordine edecek, lider özelliği olan bir insan olması gerektiğini söyledi. “BU DERS ANAYASAL ZORUNLULUK” Gündem yaratan tüm bu sözlerinin ardından Erdoğan, son olarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna ‘‘kendilerinden farklı düşünmeyen’’ bir ismin oturacağının mesajını verdi. Erdoğan, Reuters’e verdiği demeçte, güçlü dinsel inançları bulunduğu gerekçesiyle hiç kimsenin cumhurbaşkanı olmasının engellenmemesi gerektiğini söyledi. Erdoğan’la aynı gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Alevilerin zorunlu din dersine ilişkin itirazlarını kabul etmesini eleştiren Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Alevi yurttaşların hassasiyetlerini ‘‘hiçe sayan’’ bir yaklaşım ortaya koydu. Bu yurttaşların istemlerini sıradan bir dava ile aynı statüye koyan Çiçek, ‘‘AİHM dertlere deva, hastalara şifa, borçlulara eda mahkemesi haline getiriliyor. Kanserin çözümü de orada aranır hale getirildi’’ dedi. Hiçbir ayrım yapmadan ülke çocuklarına eğitim vermek zorunda olan Milli Eğitim Bakanlığı ise olayı bir adım daha ileri taşıdı. Bakan Çelik, AİHM’nin kararını eleştirirken ‘‘Bu ders anayasal zorunluluk. Kimsenin çocuğu adına itiraz lüksü yok’’ dedi. Bakanlık bürokratları ise yurttaşları adeta kamplara bölecek bir söylem geliştirerek ‘‘Alevilerden kendisini Müslüman olarak görmeyenlerin dilekçe vererek din kültürü ve ahlak bilgisi dersini alamayabileceklerini’’ söyledi. MEB’İ DİYANET DÜZELTİYOR Ülkenin milli eğitiminden sorumlu bakanlığın bu ve benzeri söylemleri, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nu da rahatsız etti. Bardakoğlu, ‘‘Hiç kimse Batı’nın tuzağına gelip Aleviliği İslam dışı göstermesin. Aksi halde Hz. Ali’ye bağlılığa yapılmış en büyük darbe olur. Alevilerin Müslüman olup olmadığının tartışılması, Müslümanlığa hakarettir’’ diyerek tepkisini dile getirdi. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ BAŞVURUSU AİHM Erbakan’ı haklı buldu STRASBOURG (AA) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), eski başbakanlardan Necmettin Erbakan’ın Türkiye hakkında yaptığı şikâyetle ilgili kararında, ifade özgürlüğü ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği görüşüne vardı. AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10. maddesi ve adil yargılanma hakkıyla ilgili 6. maddesinin 1. fıkrasını ihlal ettiğine hükmetti. Mahkeme, tanınan süre içinde Necmettin Erbakan’ın maddi tazminat talebinde bulunmadığı gerekçesiyle para cezasına gerek görmedi. Erbakan, 2000 yılında AİHM’ye yaptığı başvuruda, 25 Şubat 1994 tarihinde Bingöl’de yerel seçimlerden önce halka yaptığı konuşma nedeniyle 1998 yılında hakkında dava açılmasını gerekçe göstermişti. Diyarbakır DGM, bu davada Er M illi Eğitim Bakanlığı’nın bürokratları böyle buyurmuşlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açan Hasan Z.’nin de isterse bir dilekçe vererek ve Müslüman olmadığını söyleyerek çocuğunun din derslerinden muaf olabileceğini söylemeyi de ihmal etmemişler. Bürokratlar şöyle diyorlar: ‘‘Okullarımızda okuyan gayrimüslim öğrenciler, din kültürü ve ahlak bilgisi dersini okumak istemediklerine ilişkin dilekçe vermeleri halinde, bu dersten muaf oluyor. Alevi vatandaşımız da ‘Ben bu inancı taşımıyorum’ diye AİHM’ye başvurmuş. Çocuğunun bu dersi okumasını istemiyorsa dilekçeyle başvurması gerekecek. Kimliğinde İslam yazıyorsa kurtuluş yok, bu dersi zorunlu okumak durumunda.’’ AİHM’ye başvuran Hasan Z.’yi tanıyorum. Yıllar önce bir dilekçe ile valiliğe başvurmuş ve ‘‘SünniHanefi’’ propagandası yapan din kültürü ve ahlak bilgisi dersini çocuğunun almamasını istediğini belirtmişti.İstanbul Valiliği de bu dilekçeyi reddetmiş ve Hasan Z.’nin çocuğunun din dersini almasının zorunlu olduğunu bir anayasa emri olarak gördüğünü belirtmişti. Zaten Hasan Z. bütün yasal yolları tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmişti. İkinci ve daha vahim olanı, Milli Eğitim Bakanı bürokratının bu dersi almamak için Alevilerin SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR ‘‘Biz Müslüman değiliz’’ demesini istiyor. Ülkemizdeki Alevilerin ezici bir çoğunluğu kendisini Müslüman olarak tanımlıyor. Ancak onların inanç ve ibadete ilişkin yorum ve uygulamaları Sünnilerden farklı. Bürokrat, din dersinin SünniHanefi özelliğini düzeltmek ve devletin inançlar karşısında eşit mesafede olmasını sağlamakla yükümlüyken Alevi yurttaşa ‘‘Sen Müslüman olmadığını söyle’’ diyerek açıkça ayrımcılık yapmakta ve inanç özgürlüğüne aykırı davranmaktadır. Alevilerin Müslüman olup olmadığını belirlemek Milli Eğitim Bakanlığı bürokratının işi değildir. Milli Eğitim Bakanı’nın da işi değildir. Kimin Müslüman olup olmadığını belirleyecek herhangi bir resmi makam da yoktur ve olamaz. İnsanların neye nasıl inanacakları, nasıl ibadet edecekleri tamamen kendi tercihleridir. Burada tek sınır başkasının özgürlüğüne saygılı olmaktır. Sünni bağnazlığı içinde Alevileri Müslüman olarak kabul etmeyen bir gelenek bulunduğunu biliyoruz. ‘Müslüman Değilse Dilekçe Versin’ Onları, ‘‘kâfir’’ ‘‘zındık’’, “ahlaksız” gören bir anlayış Sünniler arasında geçmişte yaygındı. Bu tutucu, ilkel bakış açısı zaman içinde değişmesine rağmen varlığını sürdürüyor. Alevilerin son yıllarda kendi kimlikleriyle ortaya çıkmaları, haklarını, inançlarını kararlı bir şekilde savunmaları toplumun bakışında bir değişim sağladı. Türkiye’nin demokratikleşmesiyle, farklı din ve inançlara saygılı olmak, farklılıkları anlamak düşüncesi de öne çıkıyor. Alevilerin de kendi kimlikleriyle ortaya çıkıp bunu meşru hale getirme çabaları ülkemizin demokratikleşmesine hizmet ediyor. Zorunlu din dersleri bir askeri darbe ürünüdür. 12 Eylül’ün paşaları, solu ezmek ve engellemek amacıyla Sünni İslamcı anlayışı yaygınlaştırmaya çalıştılar. Köylere en çok cami 12 Eylül döneminde yapıldı. Zorunlu din dersleri zaten başından itibaren insan haklarına, inanç özgürlüğüne aykırı bir uygulama. Kafası yasaktan başka şeyi anlamakta güçlük çeken bürokratlar, ‘‘O zaman Müslüman değiliz diye dilekçe versinler’’ diyor. Aklınca onların Müslüman olmadığını söyleyerek bir aşağılama içine girmek istiyorlar. Neden din dersini almak istemeyen dilekçe versin? Doğrusu din dersini almak isteyenin dilekçe vermesidir. Çünkü böyle bir dilekçeyi vermek de çocuklar için kolay değildir. ‘‘Ben din dersini almak istemiyorum’’ ya da ‘‘Çocuğumun din dersini almasını istemiyorum’’ demek ailelere ve çocuklara sıkıntı yaratabilir. Kaldı ki dilekçe de verse anayasa emri denerek talep reddediliyor. Tabii işin üçüncü boyutu da bu din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin içeriği. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bunun din dersi olmadığını, kültür dersi olduğunu iddia ediyor. Bu derslerde sure ezberleyemediği için ikmale kalan öğrenciler biliyorum. Sınıflarda namaz kıldırıldığını biliyorum. Böyle bir eğitimi çocuğuna aldırmak isteyen bir dilekçe versin ve talep etsin. Onun dışında zorunlu olarak bunu çocuklara yaptırmaya kalkmak laikliğe de, inanç özgürlüğüne de aykırıdır. AKP’liler bu tür gerekçelerin arkasına sığınmak yerine inanç özgürlüğünün önünü açacak değişikliklere kafa yorsalar, bu dersin içeriğinin değişmesi için gayrete gelseler daha iyi ederler. Yoksa, AB yolculuğunda bu sürücü anlayışıyla arabayı kullanmak mümkün değildir. bakan’ı bir yıl hapis ve para cezasına çarptırmıştı. Erbakan, AİHM’ye yaptığı başvuruda, mahkumiyet kararının ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu belirtmiş ve DGM’de askeri yargıç bulunduğu gerekçesiyle davanın bağımsız bir mahkemede görülmediğini ileri sürmüştü. Türkiye’de dini kimlik öne çıkıyor Dış Haberler Servisi Türkiye’de halkın yüzde 51’i kendini ‘‘Önce Müslüman’’ olarak tanımlarken yüzde 19’u ‘‘Önce Türk’üm’’ diyor. ABD’deki Pew Küresel Tutumlar Projesi kuruluşunun Londra’da düzenlenen 7 Temmuz saldırılarının 1. yılında yayımladığı ‘‘Avrupa’daki Müslümanlar’’ başlıklı araştırmada Türkiye ile ilgili çarpıcı bir sonuç çıktı. Araştırmaya göre, Türkiye’de kendini ‘‘önce Müslüman’’ olarak kabul edenlerin oranı, geçen yıla göre 8 puan artarak yüzde 51 oldu. Ankete katılanların yüzde 19’u aynı soruya ‘‘Önce Türk’üm’’ yanıtı verirken, yüzde 30’u ise iki kimliği de eşit olarak kabul ettiğini söyledi. Pew’un araştırmasına katılan Türklerin yüzde 46’sı Türkiye’de İslami aşırılıkların artmasından kaygı duyduklarını kaydederken, yüzde 39’u bu konuda bir endişesi olmadığını belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle