07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 C İstanbul Karadeniz GÜRCİSTAN Ankara TÜRKİYE Diyarbakır KIBRIS SURİYE Beyrut Şam Amman ÜRDÜN Kerkük IRAK Bağdat Basra KUVEYT Medine Kızıldeniz SUDAN ERİTRE ETiYOPYA haberler Hazar Denizi ÖZBEKİSTAN KIRGIZİSTAN TEMMUZ CUMA ÖNCE ÇİN İstanbul Ankara Karadeniz GÜRCİSTAN Hazar Denizi ÖZBEKİSTAN KIRGIZİSTAN SONRA ÇİN ERMENİSTAN AZERBAYCAN Ağrı Dağı Baku Tebriz TÜRKMENİSTAN TACİKİSTAN LÜBNAN Akdeniz İSRAİL Tahran Kabil Herat AFGANİSTAN İRAN PAKİSTAN NEPAL İslamabad ERMENİSTAN AZERBAYCAN TÜRKİYE Baku TÜRKMENİSTAN Ağrı Dağı Diyarbakır ÖZGÜR KÜRDİSTAN Tebriz BÜYÜK LÜBNAN Kerkük SURİYE Tahran Beyrut Herat İSRAİL (1967 Şam SÜNNİ sınırları öncesi) IRAK Bağdat İRAN Amman (ŞehirDevlet) BATI ŞERİA (statüsü belirsiz) MISIR BÜYÜK ÜRDÜN Şİİ ARAP DEVLETİ KUVEYT Basra TACİKİSTAN SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ merikalı albayın Ortadoğu’yu, bu arada Türkiye’yi parçalama planı biraz şaşkınlık yaratmışa benziyor. Şaşkınlığın ‘‘bizim çekmecemizde de böyle planlar var’’ şeklinde bir efelenmeye yol açması da hayretle izlendi bu arada. Parçalama planları yeni değildir. Önceki iki yüzyılın kitabında geniş yer ve coğrafyada uygulama alanı bulmuş bir hikâyedir. Geçmişe çıplak gözle bakıp olup biteni görmek istemeyenler, araştırmacı Semra Eren Nijhar’ın İngiltere’de Lordlar Kamarası’nın arşivinde bulduğu 1916 tarihli bir broşürün ‘‘Türkiye’yi Nasıl Böleriz?’’ başlıklı bölümüne bir göz atsınlar. Olmadı yine aynı raflardaki 1914 tarihli ‘‘Türkiye’yi Parçalamak İçin 100 Plan’’ adlı kitabı incelesinler. ??? Emperyalizm pragmatiktir. Yerine ve zamanına göre stratejiler geliştirebilmek, seçilmiş dostlar ve düşmanlar edinebilmek onun yetenekleri arasındadır. Temel amacı ve yöntemi ise kapitalist özü nedeniyle değişmez. Sömürü alanını sürekli genişletmek, ekonomik ve politik egemenliğini pekiştirmek, gerektiğinde diğer emperyalist ülkelerle kanlı savaşlara girişmek onun doğası gereğidir. Klasik yöntemi parçalamaktır. Bu yöntemin başarısı tarih boyunca kanıtlanmıştır, ama inanmayanlar orta ve doğu Avrupa’nın, Ortadoğu’nun yakın tarihini de inceleyebilir, parçalanmış Sovyetler Birliği’ne, neredeyse köyler düzeyinde yeniden ‘‘dizayn’’ edilmiş Yugoslavya’ya bakabilirler. ??? Emperyalistlerin Türkiye ile ilgili düşünceleri de tarih boyunca değişmemiştir. Türkiye’yi parçalama çabaları Batılı kapitalistleri, politikacıları, siyaset bilimcileri, filozofları sürekli meşgul etmiştir. Türkiye’nin, mücadele çizgisini kısa sürede terk ettiği, Batı ile birlikte komünizme karşı cephe oluşturma temelinde kendini ‘‘korumaya’’ aldığı da herkesin malumudur. Ama bu türden bir korunmanın artık hükmü kalmamıştır, zamanı Parçalanma Üzerine Çeşitleme geçmiştir. ‘‘Stratejik önem’’ ‘‘vizyon’’ kâğıtlarına dönüşmüştür. Şimdi yeni istekler ve doğal olarak yeni tehditler söz konusudur. ??? ABD’nin bizim bölgemizle ilgili parçalama planının adı ‘‘Büyük ya da Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’’dir. Artık kendisine önadıyla seslenme onuruna kavuştuğumuz Condi, bu projeyi şöyle tanımlar: ‘‘Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasal ve ekonomik coğrafyasını değiştirmek.’’ Bu proje biliyorsunuz kanlı bir şekilde yürürlüktedir. Şimdi Irak ‘‘halledilecek’’, mümkünse üçe bölünmesi tamamlanacak, daha sonra İran’ın ‘‘doğal olmayan’’ birliğinin değiştirilmesi için kanlı ya da kansız, sabırlı ya da sabırsız bir eylem sürdürülecektir. Bu parçalama projesiyle aydınlarımızın ‘‘Sevr paranoyası!’’, ‘‘olacak şey mi canım!’’ havasında dalga geçmesi de doğrusu işe yaramaktadır. Bir yandan her zaman kullanıma uygun şoven milliyetçiliğin güçlenişini hep birlikte seyrediyor, emperyalistleri gerçekten ürkütebilecek yurtseverliği yerin dibine batırıyor, ‘‘yeni dünya düzeni’’ni ise göklere çıkartabiliyoruz. ??? İşte bazı aydınlarımızın kafasındaki parçalanma da böyle bir şeydir. Sorun onlara. Size Irak’taki kanlı kırıma, İsrail’in dengesiz bir güçle Filistin’e saldırmasına karşı olduklarını söyleyeceklerdir. Ama aynı zamanda küreselleşmenin erdemlerini sıralamakta, yeni dünya düzeni önünde yerlere eğilmekte de hiçbir sakınca görmeyeceklerdir. Aydınlarımızın kafasındaki şizofrenik parçalanmanın, bu aydın hastalığının tedavisi var mı? Ne yazık ki hayır. Arada kurtulanlar çıkabiliyor, mandacılıktan yurtseverliğe geçenler görülebiliyor, ama çoğunu kurtarmak ne yazık ki mümkün olamıyor. Yine de umudu kesmemeli. ‘‘Çıkmadık canda umut vardır’’ derlerdi eskiler. [email protected] Kabil İslamabad AFGANİSTAN PAKİSTAN NEPAL A MISIR Bender Abbas Basra Körfezi B.A.E. Karaçi Gvadar HİNDİSTAN Bender Abbas ÖZGÜR BELUCİSTAN Karaçi Gvadar HİNDİSTAN Riyad KATAR SUUDİ ARABİSTAN Mekke Basra Körfezi Medine Riyad KATAR KUTSAL İSLAM B.A.E. DEVLETİ Mekke BAĞIMSIZ SUUDİ TOPRAKLARI Kızıldeniz UMMAN Hint Okyanusu YEMEN SUDAN ERİTRE YEMEN Hint Okyanusu ETiYOPYA P eters, Kürtlerin bağımsız bir devlet sahibi olması gerektiğini vurguluyor ve bu ‘‘Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Batı yanlısı ülke olacaktır’’ diyor. İsrail’in 1967 sınırları öncesine çekilmesinin şart olduğunu vurgulayan Peters’e göre Mekke’nin Vahabilerin denetiminden alınıp, dünyadaki diğer Müslüman grupların ortak ve rotasyonlu yönetimine verilmesi bir ‘Süper Vatikan’ yaratacak. ABD SILAHLI KUVVETLER DERGİSI’NDE İSTİKRAR İÇIN SINIRLARIN DEĞİŞTİRİLMESİ ÖNGÖRÜLÜYOR ‘Ortadoğu yeniden çizilsin’ Baştarafı 1.Sayfada 2736 milyon arasında olduğu hesaplanan Kürtlerin bağımsız bir devlet sahibi olması gerektiğine özellikle vurgu yapıldıktan sonra, bu ‘‘Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Batı yanlısı ülke olacaktır’’ deniyor. ‘İŞGAL EDILMİŞ BÖLGE’ IRAK ÜÇ PARÇAYA BÖLÜNÜYOR Peters’e göre, Türkiye’deki Kürtlerin yaşam koşullarında son yıllarda az da olsa iyileşme gerçekleşmiş olsa da, son gelişmelerden sonra, ‘‘Türkiye’nin beşte birini oluşturan doğusunun işgal edilmiş bir bölge olarak görülmesi gerekiyor’’. Yazar, İsrail’in de 1967 sınırları öncesine çekilmesinin istikrarın sağlanması için mutlaka gerekli olduğunu vurguladıktan sonra, Suudi Arabistan’ın Mekke üzerinAmerikan Ordusu Harp Akademisi tarafından çıkarılan Parameters dergisinde strateji konularında yazılar yazan, New York Post gazetesi köşe yazarlarından, bu yıl bir analizi şubat ayında muhafazakâr The Weekly Standart’a kapak olan Peters, yazısına ek olarak Büyük Ortadoğu bölgesine ait, biri bugünkü diğeri de gelecekteki, olası ve olması gereken sınırları göstedeki yönetim tekelinin bir başka çok önemli sorun olduğuna dikkat çekiyor. Peters’a göre Mekke’nin Vahabilerin denetiminden alınıp, dünyadaki diğer Müslüman grupların ortak ve rotasyonlu yönetimine verilmesi bir ‘‘Süper Vatikan’’ yaratacak, çok yararlı bir tartışma ortamı oluşmasına olanak sağlayacak. ren iki harita sunuyor. Bu haritalarda, Irak’ın üçe bölündüğü, Türkiye, Suriye, Iran, Pakistan, Suudi Arabistan’ın büyük ölçüde toprak yitirdiği, buna karşılık, İran, Irak, Suriye, Türkiye’den kopan parçalar üzerinde büyük bir Kürt devletinin, Suudi Arabistan’da Mekke ve Medine’yi içine alan bir kutsal İslam devletinin, İran’da bağımsız bir Belucistan’ın oluştuğu, Afganistan’ın, Azarbeycan’ın Ürdün’ün, Yemen’in, diğer bir değişle Amerika’nın kimi yakın müttefiklerinin topraklarını genişlettiği görülüyor. Ralph Peters’in bu yazısının 1863’ten bu yana kesintisiz yayımlanan Army Forces Journal’da yer almış olması, Pentagon koridorlarında, nelerin tartışıldığına ve geleceğe ilişkin hangi öngörülerin ciddiye alındığına, hangi planların yapılmakta olduğuna ilişkin önemli ipuçları veriyor. Kaynak: Ralph Peters UMMAN ‘ÇARŞI’NIN NABZI’ ANKETİ Harita BOP’un son şekli ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde emekli Albay Ralp Peters’ın yazdığı makale ve bu makaleye ek olarak konulan harita, Büyük Ortadoğu Projesi’nin son şekli olarak değerlendirildi. Haritaya göre Ortadoğu dini ve etnik olarak bölünürken ABD, enerji kaynaklarını ve enerji hatlarının güzergâhını, kendi kurdurduğu Özgür Kürdistan ve Şii Arap devletlerine bırakıyor. ‘STRATEJİK ORTAK’ Cumhuriyet’e değerlendirme yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı emekli Büyükelçi Onur Öymen, ‘‘Böyle bir yazının ABD Silahlı Kuvvetleri’ne ait bir dergide çıkması talihsizliktir. Bir tesadüf eseri olarak yorumlamak mümkün değildir. Bunu gerçekten üzüntüyle karşılıyoruz. Bir taraftan ‘stratejik ortak’ diyeceksiniz, bir taraftan da sizin askeri birliklerinizin dergisinde, sizin stratejik ortağınızın toprak bütünlüğüne ilişkin makaleler yayımlanacak. Bunlar ciddiyetten uzak durumlar’’ dedi. Global Strateji Enstitüsü Koordinatörü emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, ‘‘Türkiye’ye müteveccih tehditler kapsamında Büyük Kürdistan’ın oluşturulması da bilinen hususlar. Buradaki hassasiyet, bunun bir Amerikan ve silahlı kuvvetler yanlısı bir dergi tarafından beyan edilmiş olması hoş bir konu değil’’ değerlendirmesini yaptı. Söz konusu haritada, Türkiye’nin uzun zamandan beri kendisine tehdit olarak gördüğü Büyük Kürdistan projesinin gerçekleştiğinin ve bunun bir Amerikan stratejisti tarafından ifade edildiğinin görüldüğüne işaret ederek ‘‘Bir taraftan Türkiye ile ABD arasındaki güven bunalımını aşmak için vizyon belgesi açıklanıyor, diğer taraftan ABD stratejistleri kendi düşünceleri doğrultusunda Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme kapsamında Türkiye’den büyük bir toprak parçası alınmasını da içeren yeniden bir harita çizilmesine doğru gidiliyor’’ diye konuştu. Kuloğlu, ABD’nin ‘‘Enerjiyi kontrol eden dünyayı kontrol eder’’ anlayışıyla hareket ettiğine dikkati çekerek, ‘‘Enerjiyi kontrol edebilmek için Azerbaycan’ı kontrol etmesi lazım, kendine müzahir bir Kürdistan ortaya çıkartmak lazım.’’ dedi. Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Köni de bu tür siyasi haritaların Teksas Üniversitesi’nde tutulduğunu, beş yıldır aynı haritaların bulunduğuna işaret ederek, 2002 yılında New Yorker’da çıkan bir yazıya atıfla ‘‘Ehud Barak, Amerikalılara, ‘İşgal ederek terörü önlemek, çatışmaları önlemek mümkün değildir’ demiş. ‘Hükümet sorunları çözemiyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) başkentin en işlek ticaret ve alışveriş merkezlerinde yaptırdığı ankete göre, her 100 kişiden 38’i ekonominin geleceğinden umutsuz. Her 3 yurttaştan 2’si AKP’nin ekonomik ve sosyal sorunları çözdüğüne inanmazken, 2006’nın en büyük sorunu işsizlik olarak görülüyor. ATO, ‘‘Tunalı Hilmi Caddesi, Armada, Karum, Ankamall, Galeria, Atakule, Kızılay, Ostim, Anafartalar İş Merkezleri, Ulus ve Sıhhiye’’ gibi başkentte ticaretin yoğun olduğu alanlarda faaliyet gösteren 1056 tüccar ve esnaf arasında ‘‘Çarşının Nabzı1 Ekonomik Görünüm’’ başlıklı bir anket gerçekleştirdi. Ankete katılanların yüzde 28’i, ‘‘Türkiye ekonomisinin geleceğine ilişkin umutlarınız ne yönde’’ sorusuna, ‘‘Kötü olacağını düşünüyorum’’; yüzde 10’u ise ‘‘Çok kötü olacağını düşünüyorum’’ yanıtını verdi. Anketten çıkan diğer sonuçlar şöyle: ? Her 3 kişiden 2’si uygulanmakta olan ekonomik programı başarısız buluyor. Programı başarılı bulanların oranı, yüzde 34. ? Yüzde 42’si ‘‘işsizliğin azalmaması’’nı, yüzde 25’i ‘‘iç ve dış borçların artması’’nı, yüzde 17’si ‘‘cari açığın büyümesi’’ni, yüzde 16’sı da ‘‘enflasyondaki düşüşün yeterli olmamasını’’ ekonomideki başarısızlıklar olarak görüyor. ? Ankete katılanlara göre 2006 yılının en büyük sorunları sırasıyla; işsizlik, döviz kuru dengesizliği ve cari açık. Çalışmayı değerlendiren ATO Başkanı Sinan Aygün ise ‘‘Nabız koldan ölçülür. Kol yerine burundan ölçmeye kalkarsanız olmaz. Ekonominin nabzı da çarşıda atıyor. Reel sektör yüksek tansiyon hastası. Hükümet hastayı muayene etmeden kâğıt üzerinde düşük tansiyon teşhisi koyup piyasalara tuzlu ayran içiriyor’’ dedi. tratejistler ve uzmanlar ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde yayımlanan yorum ve Türkiye’nin de parçalanmasını içeren haritanın ‘tesadüf eseri olmadığını’ vurguladılar. S ki yazıdır, genetik yapımızın dışarıdan uğradığı ‘‘saldırılar’’ karşısında genetiğimizin ikili sarmal yapısında ‘‘kırılmalar’’, ‘‘değişimler’’ olduğunu yazıp çizdik. Sahip olduğumuz genetik onarım mekanizmasının, ikili sarmal zincirdeki bozulmaları ‘‘makasla kesip’’ attığını, yerlerine ‘‘doğru şifreli’’ parçaların konduğunu, bu sayede genetiğimizin doğru ‘‘emirşifreler’’ göndermeyi sürdürerek hayatta kalmamıza yardımcı olduğunu belirttik. Bedene dışarıdan aşırı zararlı yüklemeler olunca, onarım mekanizmaları devre dışı kalabiliyor... Bir organizma olarak toplum, farklı mı çalışıyor? Toplum da çok boyutlu, çok girdiliçıktılı, çok karmaşık canlı bir organizma. ‘‘Sağlığı’’, var oluşu, geleceği, belirli bir yapı üzerinde kurulu. Hukuku, etik ve ahlakı, bunları belirleyen anayasası ve temel ilkeleri, sistemin esas genetik ‘‘belkemiğini’’ oluşturur. Hukuk, yasalar ve doğru uygulamaları, bu ‘‘biyolojik genetik yapıyı’’ ayakta tutar. Bu yapı da ‘‘onarım mekanizması’’ ile ‘‘ayakta’’ tutulmaya çalışılır. Hukuk ve yargı, yasama, yürütme, bu onarım mekanizmasının ana unsurları. Sadece ‘‘onarım’’ın mı? Bu üçlü sacayak, aynı zamanda, gelişimin, yani geleceğin de mekanizmaları... Sistemi çalışır durumda tutmaktan sorumlu olanların yanlışlıkları, toplumsal yapıyı bozar, ‘‘genetik’’te kırılmalara, bozulmalara yol açar. Bu yanlışlıkların sü İ CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Sepetinizde Ne Var? mek bize yetiyor! Toplumsal genetik yapıyı insan kurduğu için yönetilebilir niteliktedir. YasamaYürütmeYargı, dediğimiz gibi, yönetilebilirliğin ve onarım ve gelişim mekanizmasının da belkemiğidir. Bu ‘‘sistem’’, toplumsal yapının genetiğinde önemli kırılmaları, bozulmaları ve büyük kargaşalıkları önleyecek; daha da önemlisi, zaman boyutunda yapıyı daha sağlıklı kılacak, iyileştirecek ve geliştirecek, zorunlu evrimsel minik sıçramaları gerçekleştirecek, özetle sistemi ‘‘doğasına uygun’’ ve düzgün yönetecek. Üstelik, ortaya bir toplumsal ‘‘varlık tehlikesi’’ çıkartmayacak, tersine sürekli bir ‘‘gelecek güveni’’ inşa edecek... Şimdi ‘‘genetiğe yabancılığımızı’’ daha fazla zorlamadan, sözü bağlayalım: Toplumun temel ‘‘onarımgelişim’’ mekanizması, ‘‘kuruluş’’umuzun ve anayasamızın öngördüğü temel ilkeler çerçevesinde ‘‘toplumsal genetiği’’ düzgün yönetebiliyor mu? Bu ‘‘onarım mekanizması’’ ve uygulayıcı unsurları, sistemi geliştirici, iyileştiri reğenleşmesi, üstelik sistemin temellerinde önemli değişikliklerin zorlanması, toplumu büyük kargaşalıklarla karşı karşıya bırakır... Çok doğal olarak!.. İnsan genetiği ile ‘‘toplumsal genetik’’ (*), bu anlamda birbiriyle çok örtüşüyor.. Genetik yapılar, zaman boyutunda gelişme ve uyum sağlamak zorundalar. Bu zorunluluk, genetik yapıların, kontrol edilemeyecek derecede çok girdiliçıktılı ve etkileşimlere sonuna kadar açık niteliklerinden kaynaklanır. Doğada genetik gelişme, dışa çok açıktır. Milyonlarca, yüz binlerce yıllık döngülerde, uzaysal takvim ölçülerinde gelişmeler belirleyicidir. Atmosfer veya çevre koşullarında büyük değişiklikler, bir meteor çarpması, Güneş’in ‘‘pilinin’’ bitmesi, dünyamızda genetik yapıyı yönetir (veya yok eder)... Toplumsal yapının varlığını ve gelişmesini şüphesiz dünyevi ve insani boyutlarda düşünebiliriz. 510 yıllık; 2550100 yıllık süreçleri başarıyla yönetebil ci yönde mi davranıyor? Yoksa, onarım mekanizmasının asli unsurları arasında, bu organizmanın sağlıklı ve gelişmeye açık yürüyüşünü engelleyiciler mi var?.. ‘‘Onarım mekanizması’’nı ve toplumsal sistemi insan kurdu. Bu yapı, insan ve akıl işidir. Sağlıklı gelişmesi de insan kavrayışının, daha büyük bir başarıyla toplumsal organizmayı geleceğe taşıyacak bir keskinliğe ulaşmasıyla mümkün olabilir. Fakat bunun önkoşulu, ‘‘onarıcı ve taşıyıcı’’ların sepetlerinde, insan akıl ve kültür birikimi olmasıdır. Onarımcı ve yöneticinin sepetinde ne var? Neyi taşıyor, geçmişten geleceğe yol alırken, hangi birikimin sürdürücüsü? Dünyayı doğru kavrayışımız ve algılayışımızın, uygarlığın gelişme çizgisinin temelinde, geliştirdiğimiz ‘‘bilimsel düşünme yöntemi’’ yatar... Bu yöntemi ilke edinmeyen bir ‘‘onarım ve yönetim’’, ‘‘toplumsal organizma’’yı geleceğe güvenle mi taşır, yoksa parçalar, dağıtır ve kargaşaya mı sürükler? Ülkemizde onarım mekanizmasında uzun zamandır bozukluklar, yozlaşmalar, çürümeler var, hiç iyi çalışmıyor; üstelik bugün organizma, temel genetik yapısına müthiş saldırılarla karşı karşıya.. Onarım mekanizmasının onarılmaya ihtiyacı var! (*) Burada geçmişten gelen ve toplumun mayasında var olan genetik kaynaklardan bahsetmiyoruz! ABD ile nükleer enerji anlaşması ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye ile ABD arasında 2000 yılında imzalanan ‘‘Nükleer Enerjinin Barışçıl Kullanımına İlişkin İşbirliği Anlaşması’’ Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Anlaşmada yer alan şartların Türkiye açısından oldukça ağır olması dikkat çekiyor. Anlaşma, Türkiye’ye ABD’den sadece ‘‘düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum’’ transfer edilebilmesi konusunda sınırlama getirirken bu madde sadece ABD ile Türkiye’nin anlaşacağı tesislerde depolanabilecek. Nükleer enerji askeri konularda kesinlikle kullanılamayacak. Resmi Gazete’de onayı yer alan anlaşma ile Türkiye ve ABD, dünya çapında nükleer silahların yayılmasının önlenmesine ilişkin tedbirlerin kuvvetlendirilmesi konusundaki desteklerini teyit ediyor. Anlaşmanın ‘‘işbirliğinin kapsamı’’ bölümünde, tarafların barışçıl amaçlarla nükleer araştırma ve geliştirmede işbirliği yapabileceği belirtilerek işbirliğinin eğitim, personel değişimi, toplantılar, ortak çalışma ve projelere katılımlar, teknoloji ve bilgi transferini içerdiği belirtiliyor. ‘‘Gizlilik derecesi taşıyan verilerin transfer edilmeyeceğine’’ dair bir hüküm de içeren anlaşma, ‘‘hassas nükleer teknolojinin’’ transfer edilmemesini de öngörüyor. Anlaşma, Türkiye’ye transfer edilecek uranyumun küçük miktarda ve düşük düzeyde zenginleştirilmiş olmasını şart koşuyor. Hassas nükleer tesis ve bunların başlıca bileşenleri ise bu anlaşmada bir değişiklik yapılmadıkça transfer edilmeyecek. Anlaşma, ABD’den transfer edilen nükleer malzemelerin askeri amaçlarla kullanılmasını da yasaklıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle