08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEMMUZ CUMA spor NEYMİŞ İTALYA’NIN DÜNYA KUPASI’NI KAZANMASININ ŞİKE DAVASINI NASIL ETKİLEYECEĞİ MERAK KONUSU C 19 Zafer af getirir mi? VİTALE MEDİNA MİLANO Fransa’yı penaltılarla deviren İtalya Dünya Kupası’nı 4. kez kazanıp 4. yıldızı takarken, ülkede büyük sevinç yaşandı. 24 yıl sonra şampiyon olup kupaya uzanan İtalyanlar, sabahın erken saatlerine kadar eğlendiler. Milano’da bazı taraftarlar kendilerini Tevere Nehri’ne ve şehir meydanındaki havuzlara attı. Bu İtalya’daki kupa sevincinin bir yönüydü. Ancak İtalya, zafer sarhoşluğundan uyandıktan sonra çok önemli bir olayı anımsadı. O da “Şike dosyasıydı. Birgün önce çılgınca alkışlanan İtalyanları şimdi belki de ağır cezalar bekliyor. JUVENTUSLULAR ENDİŞELİ Önceki akşamki final maçında sahaya çıkan İtalyan ilk 11’inde Juventus’ta forma giyen 8 futbolcunun geleceği bugün belli olacak. İşte Çizme’deki bu bayram havası Serie A’nın baş aktörlerinden başta Juventus olmak üzere, Milan, Fiorentina ve Lazio takımlarına ‘şampiyonluk affı’ getirir mi? İtalya bugün bu soruya yanıt verecek. Halen zafer sarhoşluğu içindeki İtalya’da tüm sorunlar ikincil plana itilmiş durumda. Yargılamada, esas mahkemesi niteliği taşıyan ilk aşama neticesinde belirlenen cezalar, büyük bir olasılıkla bugün açıklanacak. Cezaya çarptırılan kulüp ve zanlılar kararı temyiz edebilecekler, ancak davanın, temyiz aşaması da dahil olmak üzere en geç 20 Temmuz’da sonuçlandırılması hedefleniyor. Bazı siyasiler, geçtiğimiz günlerde, İtalya’nın Dünya Şampiyonu olmayı başarması durumunda, şike skandalı için bir af çıkarılmasını da önermişlerdi, ancak bu tür öneriler, devletin üst düzey yetkilileri de dahil olmak üzere, genelde eleştiri konusu yapılarak kabul görmemişti. Yapılan yorumlarda, “Af, İtalya’nın şampiyonluğuna leke getirir” görüşü ağır basıyor. Yine de otoriteler, kazanılan dünya şampiyonluğu nedeniyle cezanın yarı yarıya azaltılacağı görüşündeler. ABDÜLKADİR YÜCELMAN Bitti mi? Bitmedi mi? BERLİN WM SIRASINDA İLGİNÇ BİR TURNUVAYA DAHA EV SAHİPLİĞİ YAPTI Futbolun ruhu özgürleştirildi TUNCAY KULAOĞLU BERLİN Dünya Futbol Şampiyonası’nın son haftasında Berlin çok farklı bir futbol etkinliğine de ev sahipliği yaptı. 29 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen 1. Dünya Sokak Futbolu Şampiyonası kapsamında 22 ülkeden başkente gelen gençler, Kreuzberg semtinde kurulan halı sahada, dünya çapında bir sanayi dalı haline gelen futbolun günümüzde artık adınTEPKİLİ AÇILIŞ Ancak 24 takımdan oluşan şampiyona daha başlamadan büyük bir skandala sahne oldu. “Dünya bize misafir” sloganıyla reklam yapan resmi Alman merciler, turnuvada yer alan Nijerya ve Ganalı genç futbolculara vize vermedi. Vizelerden sorumlu büyükelçiliklerin bağlı bulunduğu Dışişleri Bakanı FrankWalter Steienmeier’in turnuvanın açılışına katılımı ise başlı başına başka bir rezalete dönüştü. FIFA Başkanı Sepp Blatter ve Berlin Belediye Başkanı Klaus Wowereit ile kürsüden açılış konuşması yapmak isteyen Steienmeier Kreuzbergli futbolseverler tarafından yuhalandı. FIFA ve KreuzbergFriedrichshain belediyesinin de resmen desteklediği şampiyona böylece resmi makamların “Almanya’ya girerlerse geri dönmeyeceklerine inandığımız” şeklinde gerekçelendirdikleri “misafirperverlikleri” sayesinde iki takım eksikle başladı. Türkiye’den vize alma başarısını gösteren Sokak Ligi oyuncularının ise aslında pek deplasmana çıktıkları söylenemezdi. Kreuzberg’de Türkiye kökenli seyircilerin ciddi bir desteğini alan ve British Council koordinasyonunda faaliyet gösteren Türkiye Sokak Ligi takımı, “gelişimi risk altında olan” gençlerden Gaziantep ve Diyarbakırlı oyunculardan oluşuyor. Diğer birçok ülkeden turnuvaya katılan gençler de benzer zor koşullardan geliyorlar. Örneğin Polonya takımını oluşturan evsizbarksız gençler Avrupa çapında katıldıkları turnuvalarda birçok başarıya imza atmışlar. İsrail ve Filistin şampiyonaya tek bir takımla katılırken, oyuncuların sahaya iki ulusun bayraklarıyla çıkması etkinliğin sporseverlerden en çok alkış toplayan doruk noktalarından birini oluşturdu. Hakemlerin olmadığı, ön turun tek devreli sekiz, eleme ve final turlarının ise onar dakikadan iki devreli oynandığı, kızların yer aldığı karma takımların da mevcut olduğu karşılaşmalar, yorumcular tarafından sahaya çıkan ülkelerin dilinde canlı olarak sunuldu. FUTBOL, TOPLUM İÇİN ARAÇ Streetfootballworld Festivali olarak da anılan şampiyona, futbolu çocukların ve gençlerin gelişiminde bir araç olarak ön plana çıkarırken, katılımcı kuruluşların çalışmalarının tanıtılması ve futbolun kişisel ve sosyal gelişime yönelik bir araç olarak kullanılmasını teşvik etmeyi amaçlıyor. Örneğin İngiltere’den turnuvaya katılan futbolcular, çeşitli suçlardan hapis yatmış ya da uyuşturucu bağımlılığından kurtulmuş gençlerden oluşuyor. Şampiyona boyunca dünya çapında tanınmış sporcular da Kreuzberg’e konuk oldu. Boris Becker, uluslararası boks yıldızları Ukraynalı Kliçko kardeşler, atletizmin efsane ismi Edwin Moses ve futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük forvetlerinden Bobby Charlton’un oluşturdukları “All Stars” ekibinin gençlere karşı yaptığı gösteri maçı ise etkinliğin unutulmaz anlarından biriydi. “Fair Play” anlayışı hemen hemen bütün karşılaşmalara damgasını vurdu. Hakemlerin olmadığı bir turnuvada başka türlüsü de mümkün değildi zaten. Faul yapan oyuncunun hemen oyunu durdurup topu rakip takıma vermesi, kızların attıkları gollerin çift sayılması, 15 metre eninde 25 boyundaki halı sahadaki karşılaşmalara ayrı bir renk katıyordu kuşkusuz. Gerçi maçlar finale doğru yaklaştıkça sertleşmeye başladı, ancak sokak futbolu da olsa sonunda bir kupa olan bir Dünya Şampiyonası’nda seyirciler bunu da hoş gördü. Karşılaşmaları DJ’lerin müzikleri eşliğinde anlatan ve aralarında Güney Amerika’nın en tanınmış futbol yorumcularından biri olan Luis Fernando Ramirez’in de bulunduğu yorumcular, oyunun ateşlendiği bu anlarda futbolcuları yatıştırmasını bildi. talya 2006 Dünya Futbol Şampiyonu oldu ama.. ne kupayı kazanan ne de kupayı penaltı atışlarında yitiren Fransa finale yakışır bir oyun oynadılar. Aslında her iki takımın finale gelmesi de bana göre sürprizdi. İtalya da Fransa da benim tahminlerimde yarı finale kalan dört takım arasında yoktu. Yani bu şampiyonada sıfır tutturdum. Aslında şampiyonanın daha grup maçlarında başlayan hakem oyunları, haksız penaltılar, hak edilmeyen galibiyetlerle nedense bu şampiyonaya pek de ısınamadım. İtalya’nın da Fransa’nın da finale nasıl geldiklerini bir düşünürsek final yolunda ortaya koydukları futbolun kalitesini söylemeye gerek yok. Hele övgülerimi finalden sonraya sakladığım Zidane’ın hatası asla ve asla unutulacak ve de affedilecek gibi değil... Zidane’ı, tıkır tıkır çalışan beyinsel mekanizmanın futbolu nasıl yönlendirdiğine örnek göstereceğim sırada, deneyimli bir futbol ustasının nasıl olup da kendini bu denli kaybetmesine akıl erdiremedim. Olay bitmişti, Zidane’ın Materazzi’yi bırakıp giderken birden dönüp kafa atmasının nedeni mutlaka aydınlığa kavuşacaktır. Ben öyle sanıyorum ki Materazzi küfürü basmış, İtalya’da futbol oynayan Zidane da İtalyanca küfürü hazmedememişti. Ne olursa olsun Zidane’nın yaptığı doğru değildi. Buna rağmen FIFA’nın Altın Top Ödülü’nü Zidane’a vermesi, fairplay’in tanımını yeniden gündeme getireceğe benzer. Gelelim İtalya’nın şampiyon olmasından sonra İtalya başsav İ cısı tarafından sürdürülen davanın ne olacağına... Verilen bilgilere göre şike ve rüşvet sorgulaması sonunda Juventus, belki de Milan küme düşürülecek. Ancak şampiyona sırasında, İtalya şampiyon olursa bu kulüplere af gelir diye bir söylenti çıkmış, İtalya Adalet Bakanı da bunu yalanlamıştı. İtalya şampiyon olunca bu konu gündeme oturdu. İtalya ulusal takımında 5 Juventuslu futbolcu oynuyor. İtalyan Başsavcı Borelli’nin iddianamesi bu futbolculara ceza getirecek mi, getirmeyecek mi? Peki ya Fransa takımında oynayan 3 Juventuslu için ne düşünülecek?.. İtalya’da oynayanlara af, Fransa’da oynayan Juventuslulara nasihat mı?.. İtalya futbolundaki şike ve rüşvet olaylarını aydınlatmak amacı ile dava açtığında Başsavcı Borelli İtalyan medyasında tartışma konusu olmuş, kimileri Borelli’nin İtalya futbolunu çirkinleştiren bu olaya ışık tutacağını ileri sürmüş.. kimi medya da bir zamanlar Berlusconi hakkında dava açtığı için başsavcıyı şöhret meraklısı olmakla suçlamıştı. Bugün varılan noktada Borelli yine tartışma konusu olacak ve büyük olasılıkla da karar ne olursa olsun şike ve rüşvet batağındaki futboldan çıkan ve de FIFA Başkanı Sepp Blatter’in hakemleri ile finale kadar yükselen İtalya futbolu, analiz ve sentezlerle derin eleştirilere uğrayacak. Şampiyona öncesinde İtalya Ulusal Futbol Takımı’nın Teknik Direktörü Lippi’nin çocuklarına güvenmeyen İtalya kamuoyu, şampiyonluğun hevesi ve heyecanı geçer geçmez İtalya futbolunu mutlaka sorgulayacaktır. THIRIEZ’DEN ŞOK KARAR Tigana’ya Irkçılık davası PARİS (Cumhuriyet) Fransa Futbol Federasyonu Başkanı Frederic Thiriez, Beşiktaş Teknik Direktörü Jean Tigana aleyhine iftira ve hakaret suçundan dava açacağını açıkladı. Thiriez, basına yaptığı açıklamada, Tigana’nın açıklamalarını ‘öfkeyle’ karşıladığını belirtti ve avukatına gerekli hukuki işlemleri başlatması için talimat verdiğini söyledi. Tigana, ‘‘France Football’’ dergisinde dün yayımlanan demecinde, 2004 yılında ulusal takım teknik direktörlüğüne getirilmediği için hem eski futbol federasyonu başkanı Claude Simonet’yi hem de şu andaki başkan Thiriez’i sert bir biçimde suçlamıştı. Tigana, Simonet’nin, kendisini ‘siyah olduğu’ için ulusal takımın başına getirmediğini iddia etmiş ve şu andaki başkan Thiriez’in ise İngiliz kulübü Fulham ile ilgili devam eden davasında ‘önyargıyla hareket ederek’ bu görevi kendisine vermekten kaçındığını iddia etmişti. Fransız futbol dünyasına küs olduğunu ve hâlâ bir özür beklediğini belirten Tigana, ulusal takıma teknik direktör seçerken, teknik adam özelliklerinin ve kapasitesinin dikkate alınmamasını eleştirmişti. Eski futbol federasyonu başkanının, etrafındakilerle sohbetlerinde ‘milli takımda çok fazla siyahi oyuncu’ var şeklinde konuşmalar yapmasının kendisini çok incittiğini kaydeden Tigana, özellikle Fransa’da banliyölerdeki olaylardan sonra, entegrasyon sorununa da dikkat çekmek için bu açıklamaları yapmak zorunda kaldığını söyledi. dan pek söz edilmeyen amatör ruhunu hem kendileri yaşadılar hem de binlerce sporsevere yaşattılar. 1994 yılında ABD’de yapılan Dünya Kupası’nda kendi kalesine attığı golle takımının turnuvadan elenmesine neden olan ve ülkesine dönüşünde fanatik bir taraftar tarafından öldürülen Andres Escobar anısına “Futbol por la Paz” (Barış için Futbol) belgisiyle düzenlenen Dünya Sokak Futbolu Şampiyonası’na katılan takımlar, dünyanın çeşitli ülkelerindeki gençlik projelerinden oluşuyor. Yenildik ama çok alkışlandık K reuzberg’de boş duran bir okulda kalan takımlar arasında tabii ki Almanya’dan da iki ekip vardı. Potsdam’dan katılan “Strassenfussball für Toleranz” (hoşgörü için sokak futbolu) ekibi resmen Almanya’yı temsil ederken, Kreuzberg ve Friedrichshain ilçelerinin temsilcisi olarak FX United turnuvaya ev sahipliği yaptı. Türkiye Sokak Ligi ekibi, yaptığı karşılaşmaların tümünü kaybederken, seyircilerden buna rağmen alkış toplamasını bildi. Kenya ve Senegal arasında yapılan yarı final maçında seyircilerin “Kadınlar sahaya!” sloganından sonra her iki takım da ikinci yarıyı birer kız oyuncu ile oynadı. AFRİKA’NIN FİNAL DAMGASI Final maçı ise Güney Afrika’nın “KickAIDS” ekibi ile Kenya’dan “Mathare Youth Sports Association” (MYSA) arasında gerçekleştirildi. Normal süresi 22 biten karşılaşmayı, penaltı atışları sonunda 43 kazanan MYSA, turnuvaya Nairobi’den katılan ve adını dünya çapında duyurmuş bir gençlik projesi. Ülkenin 16 büyük varoşunda 17 bin gence futbolun yanı sıra, kültürel ve eğitim faaliyetleri de sunan MYSA, bugüne kadar iki kez Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kurum. Gök Mavi Kupa F enerbahçe bu yıl transferde de şampiyon değil! Yadırganacak bir durum. Başkan Aziz Yıldırım, kendi yarattığı sorunlardan vakit bulup transfer yapamadı. Parasızlıktan filan değil. Denizde kum Fenerbahçe’de para! Bence; yeni transferlere hiç de gerek yok. Kadroda bulunan futbolcular yeterli. Gereksiz yere oyuncu almak, onları yedek kulübesinde bekletmekten başka bir işe yaramıyor. Trilyonlar da uçup gidiyor. Ne var ki bazı komisyoncular, yönetimi transfere zorluyor. Çünkü çıkarları var. Birkaç yıldır aynı terane. Sol kanada ve santrfora 1’er oyuncu kaçınılmaz. Bu yıl Roberto Carlos gündemde. Emekliliğe yakın. Belki başka emekliler de sokulur devreye. Artık alıştık bunlara. Türkiye bir cennet, gelenler Lale Devri yaşıyor. Bana göre; Fenerbahçe’nin ne sol kanat oyuncusuna ne de santrfora ihtiyacı var. Huzura, sükunete ihtiyacı var. Öncelikle, haklı olsun veya olmasın Yıldırım bireysel egemenlik savaşından vazgeçmeli. Veya tüfek yapmalıdır. 910 cephede savaşa girmek akıl kârı değil. Kimseye de bir şey kazandırmaz. Üstelik Yıldırım kulüp içinde de bir savaşım içindedir. Yanında olduğunu zannettiği kimseler onun GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR karşısındadır. Ancak, yürekleri yoktur bunu açıkça söylemeye. Geçen yıl yaratılan savaşın ceremesini çektik. Fenerbahçe şampiyonluğu kaybetti. Tartışması ise hâlâ sürüyor. Geçen cumartesi Fenerbahçe’nin divan toplantısındaydım. Üyeler Yıldırım’ı bir kahraman gibi alkışladı. Her konuşmacı, ‘‘Seni başımızdan Allah ayırmasın’’ diye sözler sarf etti. Böyle bir ortamda Yıldırım’ın yanlışlarını söyleyebilecek bir kimse mikrofona nasıl çıkabilirdi? Konuşmacıların çoğu, Fenerbahçe’nin böyle bir savaş içinde olmasından mutlu görünüyor. Hatta onu büsbütün savaşa kışkırtıyorlar. Ben bu toplantıda mikrofona çıkamadım. Don Kişot’un değirmenlere hücumu geldi aklıma. Kime ne söyleyecektim ki! Üstelik de menfi insanlar diye suçlanıyoruz. Malum ya, F Bahçe’nin Yılı Barış Yılı Olmalı müspet olmak yalaka olmak demektir bizde. Ali Şen’i hepimiz tanırız. Mücadeleci bir ruha sahiptir. Bileğine de kuvvetlidir. Muhallebi çocuğu değildir. O da tüm rakip takımlarla bir egemenlik savaşına girdi, sonra da yenilgiden kurtulamadı. Kendisini destekleyecek adam da bulamadı kulüpte ve F.Bahçe’yi terk etti, gitti. Şen’den sonra geldi Yıldırım. Tip olarak Ali Şen karakterinde değil. Başkan olduğu sıralarda önce arkadaşı olan sonra da dışlayan Köksal Özbek, ben ve başkan Yıldırım bir sohbet içindeydik. Konuşmalar sırasında ben Yıldırım’a, ‘‘Sayın Başkan sen şanslısın, çünkü kavgacı Ali Şen’den sonra geldin. F. Bahçe’ye barış getirirsen toplumda büyük ilgi görürsün’’ demiştim. O zaman yeniydi. Belki de sözümüze değer vermişti. Ama artık, kral. Onunla böyle şeyleri konuşmak olası mı? Ne eski futbolcu tanıyor, ne yakın arkadaş. Makyavel bir kisveye büründü. Ama bu yanlış bir yol. Nicelerini gördük. Tanrı’nın oğulları gibi dolaşıyorlardı, yere düştüler. Şunu da hatırlatmak gerekir, İkinci Dünya Savaşı’nda dünyanın en büyük ulusu olduğunu söyleyen Almanya, çok cephede savaşa girdiği için sonu hüsran oldu ve o günkü benmerkeziyetçi felsefesi de sona erdi. Bu yıl F.Bahçe’nin 100. yılı. Çok önemli. Sarı Lacivertlilerin dünya kulübü olduğunu kanıtlaması için güzel bir fırsat. 100. yılı organize edecek bir komite kurdular. Başına da Ender Alkaya diye bir Fenerbahçeliyi getirdiler. Tam isabet. Hızla çalışıyorlar. Bunun dışında 100. yılı şampiyonlukla da yaldızlamak için döneminin en büyük futbolcularından Zico’yu getirdiler. Bütün Fenerbahçelilerin şimdiden kalpleri umutlarla dolu. Ama tabii çok önemli bir yıl. Bana göre ondan da önemlisi F.Bahçe’nin 100. yılı, kulüp tarihine bir barış yılı olarak geçmelidir. Başkan bu yolda kollarını sıvamalıdır. Savaşı kazanmak da bir anlamda kaybetmek demektir. Savaş taktisyenleri böyle söylüyor. Bunu hepimiz bilmeliyiz. FİKRET DOĞAN BERLİN Bereket versin golle başladı final... Sonuçta 2 takım da birer savunma ustası. 41 kilitle örüyorlar savunma duvarını. Finale giden yolda Fransa, biri penaltıdan olmak üzere sadece 2 gol yemişti. İtalya bu konuda daha da cimri. Buffon sadece 1 kez gafil avlandı, o da takım arkadaşı Zaccardo tarafından. Ama Materazzi hesapları bozdu. Önce 7. dakikada Malouda’yı düşürüp penaltıya yol açtı. Sonrasında kule gibi yükselip Gök Mavilileri beraberliğe taşıdı. Materazzi her kornerde Thuram Gallas ikilisine üstünlük sağlayarak maçın en tehlikeli adamına dönüştü. İlk yarıda futbol oynamaya çalışan takım İtalya’ydı. Fransa ikinci bölümde her zamanki pasif görüntüsünden sıyrılarak saldırmaya başladı. Zidane’ın araya attığı paslarla İtalya defansını fena hırpalıyordu artık. Lippi buna bir dur demek amacıyla sahada boş boş gezinen Totti’yi çıkararak De Rossi’yi oyuna aldı. İtalya’nın orta sahası artık daha sertti. Uzatmalarda ise Zidane, Materazzi’nin göğsüne kafa attı. Efsane futbolcuya hiç yakışmadı bu. Turnuva başından beri herkes onu emekli etmeye çalışıyordu. Sonuçta o kendi kendisini emekli etti!.. Hem de ‘yüz kızartıcı’ bir darvanışla... Futbolun adaleti yok... Fransa savunma oyunuyla dünyanın devlerini eledi. Ancak hücum üstünlüğünü elinde tuttuğu maçı kaybetti. İtalya’nın penaltı karnesi kırıklarla doluydu. 90, 94 ve 98’de hep penaltılarla kaybetmişlerdi. Ama bu kez şeytanın bacağını kırdılar. Çünkü hep son saniyelerde maç kazandıran Grosso ismindeki ‘şans meleği’ yine sahnedeydi. Kupa, turnuvanın en iyi oyuncusu Cannavaro’nun ellerinde yükseldi. Dünya Kupası’nda en uzun gecenin rengi ‘gök mavisi’ydi...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle