30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 BİRÇOK TESİS KAPANDI C ekonomi BİN KİŞİ İŞSİZ KALDI HAZİRAN CUMA Özelleştirme vurdu AYŞE SAYIN ANKARA Türkiye’de 20 yılda yapılan 85 özelleştirme uygulamasında elde edilen gelirin, özelleştirme sonrasında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilen iki bankanın oluşturduğu kamu zararının yaklaşık 2 milyar altında kaldığı ortaya çıktı. Özelleştirmeler nedeniyle 19 bin kişi işsiz kalırken, 49 işletmenin kapısına da ‘‘kilit’’ vuruldu. Eski Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanvekili Süleyman Yaşar tarafından hazırlanan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a da sunulan ‘‘Türkiye’de Kullanılan Özelleştirme Yöntemlerinin Analizi’’ başlıklı doktora tezinde çarpıcı sonuç ve değerlendirmeler yer aldı. Halen Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi olan Yaşar çalışmasında, Türkiye’de 19842004 yılları arasında yapılan özelleştirmeleri, uygulanan ihale yöntemleri ve istihdama yönelik etkilerine ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler yer aldı. Doktora tezinde, Türkiye’nin 20 yıllık özelleştirme ‘‘macerası’’nın artı ve eksileri özetle şöyle sıralandı: ? Özelleştirme İdaresi Başkanlığı verilerine göre, 19842004 yılları arasında kamu payı yüzde 50’nin üzerinde olan 85 şirkette (SEKA, Sümer Holding ve Et ve Balık Kurumu’nun bazı varlıkları mevcut olmakla birlikte) kamu payları tamamen özelleştirildi. Bu şirketlerde özelleştirme öncesi çalışan sayısı 60 bin 242 iken, satış sonrası 44 bin 83’e indi. Özelleştirme nedeniyle bu kuruluşlarda 16 bin 159 kişi, işletme hakkı verilen tesislerde 324 kişi, özelleştirilen bankalardan iki tanesinin TMSF’ye devri sonucunda 2 bin 625 kişi olmak üzere toplam 19 bin 108 kişi işini kaybetti. Buna karşın yapişletdevret ve yapişlet yöntemlerine göre kurulan tesislerde ve lisans satışlarıyla kurulan tesislerde toplam 17 bin 718 kişiye yeni istihdam sağlandı. ? Özelleştirme uygulamaları sonucunda, özelleştirilen ORÜS Orman Ürünleri AŞ’nin 20 işletmesinden 16, Et ve Balık Kurumu’nun 15 işletmesinden 10, ve Süt Endüstrisi Kurumu’nun 30 işletmesinden 23 tanesinin faaliyetleri durdurulup, üretim yapmamaları bölgesel istihdamı ve emek piyasasını olumsuz etkiledi. ? Özelleştirilen 85 şirket, özelleştirme sonrasında 1 milyar 819 milyon dolarlık yatırım yapmasına karşın sadece 13’ünde istihdam artışı yaşanırken, 14 şirkette istihdam değişmedi. c Özelleştirilmeleri sonrasında, sahiplerince mali durumları zayıflatılan iki bankadan Sümerbank’ın devlete faizli fon maliyeti 4 milyar 429 milyon, Etibank’ın ise 2 milyar 118 milyon dolar olmak üzere, her iki bankanın toplam faizli fon maliyetleri 6 milyar 547 dolara ulaşmıştır. Özelleştirilen 85 şirketin özelleştirme bedelleri toplamı ise 4 milyar 669 milyon dolardır. Sadece bu iki bankanın Hazine’ye verdiği zarar, özelleştirme gelirinden 1 milyar 877 milyon dolar daha fazladır. ? Toplam 138 özelleştirme uygulamasında en çok kullanılan ihale yöntemi, 119 adet ile ‘‘pazarlık yöntemi’’ oldu. Pazarlık usulü ile özelleştirilen ORÜS, EBK, SEK’e ait toplam 49 işletmenin kapatılması, ÖİB’in belirlediği kriterlerin etkin olarak uygulanmadığını göstermektedir. ? Devlet şirketinde çalışan işçi ve yöneticilerin işlerini kaybetmemek için yöresel politikacılarla işbirliği içinde yaptıkları özelleştirme karşıtı lobi çalışmaları, kaynak israf eden ve vergi gelirleriyle finanse olan devlet şirketlerinin özelleştirilmesini geciktirerek kamu maliyesine ağır yük olmaktadır. İzmit SEKA fabrikasında işçiler, fabrikanın İzmit Belediyesi’ne devredilip kapatılmasına karşı çıkmışlar ve fabrikanın çalıştırılması gerektiğini sendika ile birlikte ileri sürmüşlerdir. Fakat kendilerine belediyede iş garantisi sağlanınca, fabrikanın üretiminin durdurulup, fabrika arazisinin park olarak kullanımına karşı en küçük bir direnç göstermemişlerdir. İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER ‘Sahte Kabadayı’ kasında bu da var mıydı bilinmez, ancak AB cephesinde bir yıl içinde yüzde yüz değişmiş söylemin altını çizmek isterim. ??? Türkiye’nin üyelik görüşmelerinin anlaşma pazarlıkları öncesinde, AB’nin Türkiye’nin üyeliğinden yana olsun olmasın, tüm sözcülerinin ortak söyleminde üyelik önkoşulu sadece ve sadece Kopenhag kriterleri idi. Kıbrıs sorununun öneminin altı çiziliyor, ancak Kopenhag kriterleri, koşullar arasında yeri olmadığı açıklamaları yapılıyordu. Çünkü AB’nin kendi yanlışı, ihtilaflı durumunu bile bile üye aldığı Kıbrıs’ı, üyelik görüşme koşulu olarak dayatma lüksü, hakkı yoktu. Şimdi tartışmanın söz konusu olmadığı, oylanıp açılıp, yine oylanıp hemen kapanacak bir madde görüşmesinde, Kıbrıs karşımıza çıkıyor. Üstelik hükümetin taahhüdüne göre bile yıl sonuna kadar zaman varken, limanlarımızı açmamış olmamız bir suçmuş gibi, ilgisiz konunun oylamasına gerekçe yapılıyor. Sözde AB’nin kilit ülkeleri, apaçık bu çamura yatma tablosunda, Türk hükümeti diretince, Kıbrıs yönetimini ikna ediyorlar; sorun, sayısız kez yinelenecek görüşmelerin başka oylamalarına aktarılmış oluyor. Üstüne üstlük, Güney Kıbrıs yönetiminin vetosunu kaldırma karşılığında, bütün AB sözcülerinin açıklamaları ve kararlarında, Kıbrıs konusunda çocuklar gibi azarlanıyor, kınanıyoruz. AB siyasi liderleri, bu saldırgan, haksız üsluplarında çok rahatlar. Ayıplı durumlarını bizim hükümete kapattırmanın rahatlığındalar. Nasılsa Türk hükümeti, AB görüşmelerinin başlaması, takvimin işletilmesi uğruna, Kopenhag kriteri olamayacak Kıbrıs dayatmasını kabul etmiş konumda. Şimdi Türk hükümetinin kendi sözü ile kendini bağlamış olması, taahhüdü gerçeği var. Bu saatten sonra, AB siyasilerinin resmi belgelere girmemiş, tabii ki en azından ilkesizlik, hafiflik anlamında bir ikinci ayıpları olan, referandum sonrası KKTC’ye taahhütlerini yerine getirmemiş olmaları eleştirilerine kulak astıkları yok. AB aile fotoğrafında yer almak üzere uçağı bekletmek, Türkiye’nin AB karşısında direnmesinin ölçütü olabilir mi? Ölçü olsa olsa, direnilen konular, kırmızı çizgilerden ödün verip vermeme üzerinden olabilir. ‘‘Başbakan Erdoğan’ın, iç politikada alışkanlık haline getirdiği kabadayı üslubu ile çıkışında ne kadar direneceğini hep birlikte yaşayarak görüp izleyeceğiz’’ diyeceğim, ama diyemiyorum. İzlemekle yetinip haklı çıkmak, bize, ülkemize çok pahalıya mal oluyor. B Ö zelleştirme uygulamaları sonucunda özelleştirilen ORÜS Orman Ürünleri AŞ’nin 16, EBK’nin 10, SEK’in de 23 işletmesinin faaliyeti durduruldu. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a da sunulan Süleyman Yaşar’ın özelleştirme konusundaki doktora tezinde Türkiye’de son 20 yılda yapılan özelleştirme nedeniyle istihdam daralırken, özelleştirilen birçok işletmenin de amacına uygun olarak kullanılmayarak kapısına kilit vurulduğuna dikkat çekildi. ETİ ALÜMİNYUM Satışın faturasını çalışanlar ödüyor MURAT KIŞLALI ANKARA Seydişehir Eti Alüminyum’u değerinin çok altında bir fiyata alan ve aldıktan sonra bile, işten çıkardığı işçilerin tazminatını devlete yıkmaya çalışan CeKa firmasının, şimdi de Hakİş’e bağlı Çelikİş sendikası ile beraber hareket ederek, şirkette kalan işçilerin haklarını ellerinden almaya çalıştığı ortaya çıktı. 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası’nın ‘‘toplu iş sözleşmesinin uygulandığı işyerlerinde işverenin değişmesi toplu iş sözleşmesini sona erdirmez’’ hükmüne karşın, Seydişehir Eti Alüminyum ile Çelikİş Sendikası, aralarında anlaşarak, yürürlük süresi 31 Aralık 2006’da bitecek olan Toplu İş Sözleşmesi’ni iptal etti. Sendika ile yeni yönetim iptal ettikleri sözleşme yerine, 1 Mart 2006’dan 31 Aralık 2006’ya kadar 67 madde, bir geçici madde ve iki ekten oluşan bir protokol imzaladı. İmzalanan protokol sonucunda, şirkette çalışan işçilerin önceki sözleşme ile elde ettikleri birçok sosyal hak ve ücret zamları ortadan kaldırıldı. İtalyan Bakan Bonino, hükümet kurulduktan sonra ilk ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirdi. (AA) TOBB’U ZİYARET EDEN İTALYAN BAKAN, ORTAK MÜCADELE ÖNERDİ Çin’e karşı güçbirliği yapalım Ekonomi Servisi İtalya Uluslararası Ticaret ve Avrupa Politikalarından Sorumlu Bakanı Emma Bonino, Güney Kıbrıs Rum yönetimi ve limanlar konusunda yaşanan sıkıntıyı aşmak için herkesin kararlı olması gerektiğini belirterek ‘‘Birbirimizi durdurmamalıyız, yolumuza devam etmemiz gerekir’’ dedi. Bonino ve beraberindeki heyet, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve yönetim kurulu üyeleri ile çalışma toplantısında bir araya geldi. Bakan Bonino, ilk ziyaretini Türkiye’ye yaptığını ifade ederek bunun Türkiye ile ilişkilere verilen önemin göstergesi olduğunu söyledi. Çin’in dünya ticaretinde yarattığı ‘tehdide’ değinen Bonino, ‘‘Güçlerimizi birleştirerek Çin’e karşı mücadele etmeliyiz, ama düşman olarak görmeksizin. İşbirliği bizi daha güçlü hale getirecektir’’ dedi. Yeni hükümetin genel olarak ticari ilişkilerin geliştirilmesine ağırlık verdiğini kaydeden Bonino, iki ülkenin birbiri için ne kadar önemli olduğunu ve ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini ortaya koyduğunu kaydetti. Bonino, 2 ülkenin, teknolojik yatırımlara ve yeni alanlara yönelmesi ve enerjide işbirliği yapması gerektiğini açıkladı. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, iki ülke arasındaki ticaret ve yatırım ilişkisinin giderek arttığına, ayrıca İtalya’nın Türkiye’de en fazla yabancı sermayeye sahip 7. ülke olduğuna dikkati çekti. aşlığı DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’in açıklamasından aldım. Başbakan Erdoğan’ın ‘‘sahte kabadayı’’ üslubundaki çıkışı ile kimseyi kandıramayacağını, Kıbrıs ve AB ilişkilerinde Türkiye’yi içine soktuğu kıskacın içinden çıkılamayacağını anlatıyor. Kimi medya yorumcularına göre ise Başbakan’ın AB’ye, özellikle Kıbrıs konusu üzerinden çıkışları, erken seçim işareti. Erdoğan hükümeti sonbaharda bir seçime, kendi taahhüdü nedeniyle Türkiye limanlarını koşulsuz Güney Kıbrıs bayrağına açmak zorunda kalmadan, gitmek istiyor. Halkımızın söylenene inanmayan, ancak başını taşlara çarptığında olup biteni algılayan özellikleri nedeniyle, Erdoğan hükümetinin zamanında vermemesi gereken ödünlerin ağırlığı umursanmamıştı. Çoğunluk, AB ile üyelik görüşmelerinin neler pahasına başladığına aldırmadan sevindirik olmayı yeğlemiş, Erdoğan hükümeti, Başbakan Erdoğan büyük bir başarıya(!) imza atmış havalarında, gösterilerle karşılanmışlardı. Şimdi o zaman verilen ödünlerin yükümlülüklerini yerine getirme zamanı. AB’nin üyelik koşulu olması gereken Kopenhag kriterlerinin nasıl olup da KKTC’yi harcamak, Güney Kıbrıs’ın tek devlet olarak tanınması kriterlerine dönüştürülmesine boyun eğildiğinin hesabını verme zamanı. Türkiye’yi AB’ye üye almayı kendi ‘‘hazmetme kapasitelerine’’ uygun görmeyen, AB kararlarında belirleyici ülkeler, AB kirterlerine aykırı olduğunu bile bile ihtilaflı ülke konumunda olan Güney Kıbrıs’ı üye alma ayıbının kapatılmasını Türkiye’den istiyorlar. Fransız Başkan, Erdoğan’a ait sözlerin gerçekliğine bile inanmayan bir üslupta, yıl sonuna kadar Türkiye’nin taahhütlerini yerine getirmek zorunda olduğunu hatırlatıyor. AB Dönem Başkanı Avusturya, Türkiye ile müzakerelerin çok zor olduğu savıyla imtiyazlı ortaklık seçeneğini anımsatıyor. AB liderlerinden gelen tehditler karşısında dönüşü olmayan adımların atılmasından korkan, referandum aşamasında uçup gidenlerin, ‘‘Yes be annem’’ kampanyalarının başını çekmiş KKTC Cumhurbaşkanı Talat bile, can havliyle, ‘‘Limanlar açılmasın’’ uyarısını yapıyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı, dostluk rüzgârları estirilen Türkiye ziyaretinin ardından, Türk Dışişleri Bakanı ile çok önemli uzlaşmalara vardıklarının altını çiziyor. AB üyeliği içinde tek Kıbrıs önerisi ile görüşme masasına oturulabileceğinden sözü açıyor. Gül ile çok uzlaşmış fotoğraf karelerinin ar [email protected] Türkiye’ye inancımız devam ediyor Ekonomi Servisi Boeing’in Avrupa, Rusya ve Orta Asya Satış Başkan Yardımcısı Marlin Dailey, Türkiye ekonomisinin gayet iyi gittiğini, büyümenin devam edeceğini söyledi. Dailey düzenlediği basın toplantısında, Türkiye piyasasının kendileri için en heyecan verici piyasalardan biri olduğunu kaydederek Türk havacılık sektörünün büyüme hızına dikkati çekti. Türkiye’de Boeing’in konumunun çok iyi olduğunu belirten Dailey, buradaki başarılarının kendilerini çok heyecanlandırdığını söyledi. Dailey, Türk havacılık sektörünün Türk ekonomisinin itici gücü olduğunu ifade ederek ‘‘Onun için Türkiye’ye olan inancımız devam ediyor. İleride de bugünkü trendin süreceğini düşünüyoruz’’ dedi. Türkiye pazarının büyüme hızının Avrupa’dan çok daha hızlı olduğunu da belirten Dailey, Türkiye’den şu ana kadar 2425 adet 737 siparişi aldıklarını kaydetti. Genel Başkanı Deniz NOT CHP Baykal, Mustafa Balbay ile yaptığı söyleşide; ‘‘Soldaki tüm partiler kendilerine göre çalışma içindeler... Birlikte yürünecekse, hangi ilkeler etrafında olacak, temel konulara nasıl bakıyoruz, bunları netleştirmemiz gerekiyor... Sol, Türkiye için neyin tehdit olduğunu çok iyi algılamalı ve gereğini yapmalı. Bugün bizim dışımızda temel duyarlılıkları bizim gibi olan kişi ve kurumlar var... Bu duyarlılıkların etrafında bir dayanışma oluşmalı... Daha net açalım; sol partilerle birlikte hareket edildi. Bugün barajı aşması olanaksız partilerden kişileri biz Meclis’e taşıdık. Sonra ne olacak? Herkes yine kendi yerine gidecekse, çözüm mü?.. Ben ilkeli bir beraberliğe evet diyorum. Solu saygınlaştıracak, ortak kaygıları taşıyacak bir birlik olmalı bu... Bu zeytin dalıyla olmaz. Türkiye gerçekleriyle olur. O önerilerin içinde de temiz, inandırıcı insanlar var. Ama önümüzü net görmeliyiz. Önümüzdeki dönem yüzde yarım oyun bile çok önemli olduğunun ayırdındayım. Ama o yüzde yarımı almak için yüzde 20’yi tartışmalı hale getiremem, feda edemem. Bu büyük açılımı öne çıkarmak ve kişisel hırslarımızı törpülemek durumundayız’’ dedi. Bu yaklaşıma katılmamak mümkün değil. Temel konularda uzlaşanlar bir DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL Solda Büyük Açılım sol bölündüğü için iktidar olamıyor denilmektedir. Gerçekten öyle mi, sol bölündüğü için mi iktidar olamamaktadır? Sol partilerin toplam oyları yüzde 40’lar düzeyinde olsa ve ekonomiksosyal çözümleri benzer olan partiler arasında dağılsa, bu savın tutarlılığından bahsedilebilir. Oysa sol partilerin yüzde 20’ler dolayında sürünen toplam oy oranları, sorunun solun bölünmüşlüğü olmadığını ortaya koymaktadır. Bazı sol partilerin yüzde 1’ler dolayında kalan oy oranları, bırakın sol oyları bölmeyi, kendi örgütünün bile oyunu alamadığının göstergesi olmaktadır. Kaldı ki, sorun bölünmüşlükse bu sorunu kronikleştirecek formüllerden nasıl kalıcı çözüm beklenilebilir. Bu nedenle de sol bölündüğü için iktidar olamıyor savıyla arayışlara ve yeni oluşumlara karşı olmak tutarlı görünmemektedir. ??? Sol açısından temel sorun, sol oyla partide birleşmeyi beceremiyorlarsa, seçimler sırasında geçici olarak yamandıkları gövdeye nasıl güç kazandıracaklar? Toplum, yarın kopacağını kesin olarak bildiği dalların gölgesine nasıl güvenecek? Hele zeytin ağacına aşılanacak dallar zeytin dalı değil de başka ağaçların dalıysa, bu garip ağaç nasıl benimsenecek? Ancak bu yaklaşım solun bütünleşebileceği savını olasılık dışı bırakmamaktadır. Nitekim Sayın Baykal da ‘‘büyük açılımı öne çıkarmak ve kişisel hırsları törpülemek’’ten bahsetmektedir. Bu söylemden ne anlaşılmalı? Büyük açılım nasıl gerçekleşecek? ??? Solun açılımıyla neyin amaçlandığını sorgulamadan önce solun bölünmüşlüğünün sonuçlarını yeniden değerlendirmek gerekmektedir. Bugün solun temel sorununun solun bölünmüşlüğü olduğu ileri sürülmekte, rın çoğaltılamaması, sol oyların toplam oy oranı içerisindeki payının giderek azalmasıdır. Daha açık anlatımla sorun, sol partilerin taban yaratamaması, tabanlarını genişletememeleridir. Sol partilerin taban yaratamamaları ve büyümemelerinin önemli bir nedeni partiye katılanlarla parti arasında ‘‘aidiyet’’ ilişkisinin kurulamaması, partilerin oligarşik yönetiminin buna olanak tanımamasıdır. Partilere katılanlar partinin karar sürecine katkıda bulunamamakta, kararların alınmasında belirleyici olamamaktadır. Üyelerle parti arasındaki bağ bu nedenle güçlenememekte, katılım sürekli düşmektedir. Katılımın zayıflığından ötürü de geniş halk kitlelerinin talepleri parti programlarına yansımamakta, kitleler sorunlarını çözecek partiyi aramaktan vazgeçmemektedir. Bu nedenle de CHP liderinin öne çıkarmaktan bahsettiği ‘‘büyük açılım’’ın ayrıntıları büyük önem kazanmaktadır. Büyük açılımın arayışları durdurup durdurmayacağını ise tasarım ortaya konurken ‘‘törpülenecek kişisel hırslar’’ yanında, yeni ekonomik ve sosyal çözümlerin içlerinin doldurulması belirleyecek. Bu konuda zamanla yarışıldığı da unutulmamalı. temizel?cumhuriyet.com.tr Türk şirketinin başarısı TekfenTML Ortak Girişim Grubu’nun kazandığı proje 2006 Ağustosu’nda start alacak ve 5 yıl sürecek. 511 milyon dolarlık kontrat bedeli olan projede 1600 Türk personel çalışacak. Ekonomi Servisi TekfenTML Ortak Girişimi Grubu, Libya’da Al KufraTazerbo Su İletim Sistemi Projesi’ni kazandı. Proje bugüne kadar Libya’da Türk firmalarının kazandığı en büyük ihale olma özelliğini taşıyor. Libya Çölü’nün güneydoğusunda bulunan Kufra bölgesinden çıkarılan suyun, BingaziTripoli sahil şeridine taşınmasını içeren projenin, Al KufraTazerbo arasındaki bölümünün inşasına ilişkin anlaşma, 6 Haziran 2006 tarihinde Libya’nın Tripoli kentinde imzalandı. Libya Çölü’nün güneydoğusunda bulunan Kufra bölgesinden çıkarılan suyun, 4 metre dış çaplı olan borularla, 383 km. uzaklıktaki Tazerbo’ya taşınmasını sağlayacak proje, 511 milyon dolarlık kontrat bedeliyle, Türk firmalarının Libya’da kazandığı en büyük ihale olma özelliğini taşıyor. Ağustos 2006’da yapımına başlanacak ve 5 yıl sürecek projede 1600 Türk personel çalışacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle