30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAZİRAN CUMA haberler AYDINLANMA TARTIŞMALI İDDİANAME İLE BAŞLAYAN ŞEMDİNLİ DAVASININ KARARI DA TARTIŞMALARA NEDEN OLDU Yargıtay’dan dönebilir ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihracına dayanak oluşturan tartışmalı iddianame ile başlayan Şemdinli davasında, astsubay Ali Kaya ile Özcan İldeniz’in 39 yıl 5’er ay hapis cezası tartışmaları daha da derinleştirdi. Sanık Kaya’nın rahatsızlığı gerekçesiyle katılmadığı getirmesi ve sunması dikkat çeken konular arasında yer alıyor. Şemdinli’deki keşfin taraflara resmi olarak bildirilmeden yapılması da kararı tartışmalı hale getiriyor. Şemdinli’de eski PKK hükümlüsü Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitabevi’nin 9 Kasım 2005’te bombalanması üzerine gözler bir anda bu ilçeye çevrilmişti. Van Ağır Ceza Mahkemesi yaklaşık 1.5 ay süren yargılama sonunda, astsubay Ali Kaya ile Özcan İldeniz hakkında, ‘‘çete kurmak, adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs ve yaralamaktan’’ toplam 39’ar yıl 5’er ay 10 gün ağır hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme, itirafçı Veysel Ateş hakkındaki kararı ise 3 Ağustos’ta verecek. Üyelerden Sinan Sivri, sanıklara ‘‘çete’’den değil, ‘‘devletin birliğini bozmaya yönelik’’ eylem olarak ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmesi yönünde oy kullandı. CEPTE GELEN GÖRÜŞ Soruşturmada olduğu gibi karar da tartışmalara neden oldu. Astsubaylardan Ali Kaya rahatsızlığı gerekçesiyle GATA’da bulunduğundan karar oturumuna katılmadı. Dolayısıyla Kaya’ya ‘‘son sözü’’ sorulmadı. Yerel mahkemenin kararının temyizini inceleyecek Yargıtay’ın içtihadına göre son sözün sorulmaması bozma gerekçesi yapılabiliyor. Ancak, Ali Kaya’nın katıldığı son bir duruşmada hakkındaki suçlamaların tamamını reddettiğine ilişkin tutanağa yansıyan sözlerinin ‘‘son söz’’ olarak değerlendirilip değerlendirilmemesi bozmaya dönük adımda etkili olacak. Duruşma savcısı Metin Dikeç, sanıkların savunmalarını yaptığı oturumda, savunmalarının tamamlanmasının ardından esas hakkındaki mütalaasını vereceğini belirterek cebinde getirdiği 12 sayfalık görüşünü mahkemeye sunmuştu. Oysa yasa ve uygulama açısından savcının sanıkların sorgu ve savunmalarını tamamlamasının ardından esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması gerekiyordu. KEŞİF SORUNU... Van Ağır Ceza Mahkemesi, Şemdinli Asliye Ceza Mahkemesi’ne talimat yazarak keşif yapılmasını istedi. Ancak bu keşif sanık ve müdahil taraflarına resmi olarak bildirilmedi. Oysa keşfin bildirilmesi, tanıkların dinlenmesi ve soru yöneltilmesinin sağlanması gerekiyordu. Hukukçular bu yönüyle de kararın tartışmalı olduğuna işaret ediyorlar. Sanık ve müdahil avukatları kararı temyiz edeceklerini açıkladılar. Temyiz istemini Yargıtay görüşecek. Yargıtay, yerel mahkemenin yargılamasını usul ve yasaya uygun bularak kararı onayabilir. İNFAZ YASASI NE DİYOR? Bu durumda sanık astsubaylar Kaya ve İldeniz’in 36 yıl 5’er aylık hapis cezaları kesinleşir. İnfaz Yasası uyarınca da sanıklar bu cezayı 26 yıl olarak çekerler. Yargıtay, yerel mahkemenin sanıklara ‘‘çeteden’’ ceza vermesini uygun bulmayarak, sanıkların durumunu iddianamedeki suçlama gibi ‘‘devletin birliğini bozmaya yönelik’’ eylem olarak değerlendirerek bu şekilde cezalandırılmalarına da karar verebilir. EMRE KONGAR TÜSİAD ve Çok Partili Düzende Cepheler C 5 S Van 3. Ağır Ceza Makemesi’nde görülen davanın duruşmasına 9 Kasım’da bombalanan Umut Kitabevi’nin sahibi Seferi Yılmaz da (ortada) katıldı. (Fotoğraf: AA) karar duruşmasında ‘‘son sözü’’ sorulmadan hüküm kurulmasının kararın Yargıtay tarafından bozulmasına gerekçe yapılabileceği belirtiliyor. Duruşma Savcısı Metin Dikeç’in sanıkların savunmalarının ardından hazırlaması gereken esas hakkındaki görüşünü önceden hazırlayarak cebinde duruşmaya UZMANLAR SOROS’UN İSTANBUL’DAKİ TEMASLARININ ‘DEMOKRASİ VE SİVİL TOPLUM’ AMAÇLI OLDUĞUNU SÖYLEDİ ‘AKP’ye akıl vermeye geldi’ İstanbul Haber Servisi Dünyaca ünlü borsa spekülatörü George Soros’un Türkiye’ye yaptığı gezi tartışmalara yol açtı. İstanbul’daki toplantısını basına kapalı gerçekleştiren Soros’un, Conrad Otel’deki basın buluşmasına katılacak kişileri de CHP’li Koç: Kadife Devrim Hazırlığı mı? ANKARA (AA) CHP Yozgat Milletvekili Emin Koç, Devlet Bakanı Ali Babacan’a, dünyanın en büyük spekülatörlerinden George Soros ile bir araya geldiğine dair basında yer alan haberleri anımsatarak, ‘‘Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye’deki amaçları arasında neler vardır? Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’da olduğu gibi Türkiye’de ‘kadife devrim’ planları olabilir mi?’’ diye sordu. Koç, Babacan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesinde şu sorulara yanıt istedi: Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye’de desteklediği projeler nelerdir? Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili sosyal sorunlara çare arayan projeler hazırladığı ileri sürülmektedir. Bu projeler nelerdir? Enstitü bu projelere maddi katkıda bulunmakta mı; bulunmuşsa ne kadardır? dünya çapında kurucusu olduğu Açık Toplum Enstitüsü belirledi. Cumhuriyet basın toplantısına davet edilmezken, enstitünün basın ve halkla ilişkiler işini yürüten Mese tanıtım şirketinin yöneticileri, Soros’un basın toplantısına katılacak kişilerin listesini, Açık Toplum Enstitüsü’nün verdiğini söylediler. Soros, düzenlediği basın toplantısında çeşitli ülkelerde kurduğu vakıflarla demokrasiyi desteklemeye çalıştığını belirterek ‘‘Devrimler, hükümetlerden memnun olunmadığı durumlarda ortaya çıkar’’ dedi. Soros, rolünün daha çok ‘‘renkli devrimlerde’’ olduğunu ifade ederken Soros’u yakından izleyen uzmanlar ve siyaset bilimciler, ‘‘ziyaretin amacının, hiç de demokrasi ve sivil toplum amaçlı olmadığını’’ belirttiler. SUÇLAMALARI KABUL ETMEDİ Uzmanlara göre, ‘‘Soros kötü giden ekonomi konusunda AKP’ye akıl hocalığı yapmak ve ABD ile AKP’nin arasını bulmak için’’ Türkiye’ye geldi. Sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışmanın önemli olduğunu anlatan Soros, Türkiye’de son 5 yılda 8 milyon dolar harcadıklarını belirterek ‘‘Toplamda bütün dünyadaki faaliyet lerde 400 milyon dolar harcıyorum. Çok para. Bu para ciddi etki yaratıyor. Yaptığım iş beni çok gururlandırıyor’’ dedi. Ukrayna’daki devrimin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i rahatsız ettiğini anlatan Soros, ‘‘Bu renkli devrimlerle suçlanmamın nedeni aslında Rus propagandasıdır. ‘Halk iyi yönetim ister’ düşüncesini kabul etmek yerine beni suçladılar. Bu suçlamalar yanlış ve yersizdir’’ dedi. Ermenistan’daki yolsuzluk sorununun Gürcistan’dakinden daha büyük olduğunun belirtilmesi üzerine Soros, Şevardnadze’nin yolsuzluğa karşı kampanyayı başlangıçta desteklediğini, ama bunu sürdürmediğini söyledi. Soros, ‘‘Ermenistan’da da isterdik. Ama bunu hükümetin istemesi lazımdı” diye konuştu. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik müzakerelerine başlamasının çok olumlu bir gelişme olduğunu belirterek ‘‘Kıbrıs konusu, müzakere sürecinin önünde engel olmamalı. Kıbrıs konusunda anlaşmaya varılana dek, belki müzakerelerin ticaret bölümüyle ilgili bölümünü askıya almak söz konusu olabilir’’ dedi. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlere ilişkin belirsizlik olduğunu, piyasaların ise belirsizliği çok fazla sevmediğini vurguladı. evgili okurlarım, bir milletin tüm kimliğini ya da bir toplumda egemen olan inancın tüm mensuplarını tek başına temsil etmek, pek çok politikacının rüyasıdır: Böylece yönetici olarak ne yaparsa yapsın, ya da ne yapmazsa yapmasın, milli ya da dini lider olduğu için her zaman çoğunluğu kazanacak, iktidarı sürekli olacaktır. ??? Ama gerçek bir demokraside böyle bir olanak yoktur, çünkü parti programlarını milli ya da dini kimlik olarak ilan edenler, bu kimliklere mensup olmayanlar, ya da aynı kimliği farklı yorumlayanlar açısından ‘‘demokratik’’ olamaz. Milli ya da dini kimlik üzerine kurulu programlar, sonuçta demokrasinin en büyük düşmanı olan totaliter bir ‘‘çoğunluk diktatörlüğünü’’ temsil eder. Tarih bize dini kimlikli yönetimlerin ‘‘şeriatçı’’, milli kimliklilerin ise ‘‘faşist’’ sapmaları uygulamaya koyduklarını acı derslerle öğretmiştir. Çünkü bu tür ‘‘totaliter’’ programlar, kendilerini anlatabilmek, taraftarlarını ikna edebilmek için, ‘‘ötekileri’’ tanımlamak, ‘‘düşmanlar’’ yaratmak zorundadır. Milli ve dini kimlikler açısından, ‘‘biz’’ ve ‘‘ötekiler’’ yaklaşımının, çok keskin düşmanlıklar yaratacağı, bunun ise sadece kan ve gözyaşına yol açacağı bilinen bir gerçektir. ??? İspanya’da Franco, Almanya’da Hitler, Sırbistan’da Miloseviç, İran’da Humeyni, bu tür uygulamaların temsilcileri olarak ilk akla gelenler. Bunların hepsinin arkasında ‘‘çoğunluğun desteği’’ olduğu bilinir. Ama hiçbiri demokratik değildir. ??? Türkiye, çok partili düzene geçeli beri üç kez, bu tür ‘‘totaliter eğilimli’’ cepheleşme denemesi ile karşı karşıya kalmıştır: Birinci deney, Demokrat Parti ’nin son döneminde, Menderes’in oy kaybını önlemek için icat ettiği ‘‘Vatan Cephesi’’dir. Çok partili demokrasinin ‘‘idam fermanı’’ olan, muhalefetin yok edilmesine yönelik ‘‘Tahkikat Komisyonu’’ , bu cepheleşme stratejisi üzerine kurulmuş ve sonunda 27 Mayıs askeri müdahalesi ile engellenmiştir. İkinci deney Süleyman Demirel’in Başbakanlığında oluşturulan ‘‘Birinci ve İkinci Milliyetçi Cephe’’ hükümetleridir. Benzer kesimlerden oy istedikleri için birbirlerinin siyasal rakibi olan ‘‘milli sağ’’, ‘‘dinci sağ’’ ve ‘‘liberal sağ’’, iktidar gücünü elde ederek kendi çıkarlarını geliştirmek için ‘‘Milliyetçi Cephe’’ adı altında koalisyon yapmış, bu cephe ise yol açtığı anarşi ve kargaşa ortamıyla 12 Eylül askeri darbesine neden olmuştur. Üçüncü deney günümüzde yaşanmaktadır: Recep Tayyip Erdoğan, AKP ’nin zaten yüzde 34 ile azınlıkta olan oylarının düşmesini engellemek ve Çankaya yolunu açmak için, toplumu ‘‘inananlarinanmayanlar’’ ya da ‘‘dindarlardindar olmayanlar (onun lisanında laikler veya laikçiler)’’ olarak cepheleştirme stratejisini benimsemiş görünüyor. Türkiye’deki çağdaş, demokratik ve laik Anadolu Müslümanlığı’na da uymayan bu ‘‘İslamcı’’ siyaset yaklaşımı, toplumu son derece tehlikeli noktalara sürüklemektedir. İlhan Selçuk ’un ‘‘ dindar Demirel’’ in, ‘‘ dinci Recep Tayyip Erdoğan’’nın oyununu bozmaya soyunduğunu belirtmesi, bu cepheleşmenin sakıncalarını önlemeye yönelik bir yaklaşımı işaret etmektedir. TÜSİAD’ın (bazı öteki sermaye kuruluşlarıyla birlikte) ekonomik konularda ve AB ile bütünleşme politikasında desteklediği AKP iktidarını, Cumhurbaşkanlığı, demokrasi, laiklik ve eğitim alanlarında, laik demokratik rejim ve uzlaşma çizgisinde uyarmaya çalışması da aynı kaygıdan, cepheleşme tehdidinin yarattığı tehlikeleri görmesinden kaynaklanmaktadır. KÖLN’DEKİ ETKİNLIĞE KATILIM BÜYÜKTÜ Aleviler ağıt yakmamakta kararlı KÖLN (Cumhuriyet) Köln’de gerçekleştirilen ‘‘Ağıttan Umuda’’ başlıklı etkinlikte bir araya gelen Alevi toplumunun, bundan böyle sadece ağıt yakmakla yetinmeyeceği, çağdaş bir toplum için üzerine düşen siyasi görevleri de yerine getireceği vurgulandı. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu himayesinde, Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu, Belçika Alevi Birlikleri Federasyonu, Danimarka Alevi Birlikleri Federasyonu, Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu, Hollanda Alevi Birlikleri Federasyonu, İsveç Alevi Birlikleri Federasyonu, İsviçre Alevi Birlikleri Federasyonu ve Norveç Alevi Birlikleri Federasyonu’nun desteğiyle düzenlenen etkinlikte, Alevi toplumunun önder isimleri, ilginç mesajlar verdi. AABF Genel Başkanı Turgut Öker, etkinlikte kısa bir konuşma yaptı. Öker, Alevilerin yaşadıkları ülkelerde siyasetten uzak durmalarının hiçbir yarar getirmediğini vurgularken, önümüzdeki dönemde Türkiye başta olmak üzere Alevilerin yaşadığı tüm ülkelerde siyaset alanında aktif olunması gerektiğinin de altını çizdi. Turgut Öker, ‘‘Alevi toplumu artık siyaset arenasındaki yerini almalı. Aleviler gelecekte daha aktif bir şekilde siyaset yapmalıdır. Ancak bu şekilde istemlerimizi gerçekleştirebiliriz. Örgütlülüğümüz sayesinde ulaştığımız bu gücü siyasi arenada da kullanmamız gerekmektedir’’ diye konuştu. Açılış konuşmasını Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Sekreteri Ali Ertan Toprak’ın yaptığı etkinlikte, bir senaryo eşliğinde sanatsal anlatım ile tarihten günümüze Alevi toplumu üzerindeki baskılar işlendi. Etkinliğe Alevi toplumunun temsilcileri dışında, Yeşiller Partisi Avrupa Parlamentosu milletvekili Cem Özdemir, PDS Federal Parlamento milletvekili Sevim Dağdelen, Köln Belediye Başkanı Fritz Schramma’yı temsilen Marlis Brederhorst, Yeşiller Partisi Eyalet Başkanı Arndt Klocke, Emek ve Toplumsal Adalet Partisi (WASG) Eyalet Başkanı Wolfgang Zimmerman, DİDF Genel Başkanı Hüseyin Avgan, Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen gibi birçok isim de katıldı. Türkçe sunumunu Mehpare Çelik’in, Almanca sunumunu da Renan Demirkan’ın yaptığı etkinlikte, genel sanat yönetmenliğini Necati Şahin üstlendi. Zafer Gündoğdu 160 kişilik koroyu, Mesut Gülşen de 160 kişilik semah grubunu yönetti. CHP Genel Başkanı Baykal, merkez sağ siyaseti, AKP’ye karşı, anayasayı savunma çizgisinde, partisine çağırdı.. CHP, bir adım önce de kendi solundaki parti ve kuruluşları ‘‘ilkeli’’ birliğe çağırmıştı. Baykal’ın bu girişimlerinin, Süleyman Demirel’in ‘‘merkezi toparlama’’ çabasının hemen arkasından geldiğini unutmayalım... Üniversitelerin yaptığı araştırmalara göre de, AKP merkez partisi olarak algılanmıyor ve ‘‘merkez’’ boş görünüyordu. AKP’nin seçmen tarafından bu ‘‘algılama’’sı gerçek gibi. Çünkü AKP ‘‘merkez’’ ile kavga eden, sağın ucuna doğru bir parti! Ama AKP, oy eğrisi aşağıya yönelse de, hâlâ ana oy potansiyelini koruyor. AKP ‘‘genel ekonomi politika’’ açısından seçmene, ‘‘biraz istikrarlı fiyat’’tan başka bir şey vermediği halde, peki neden? Burada hesaba, AKP’nin ‘‘özel ekonomi politika’’larını katmak gerekir. Yeşil kart ve sağlık uygulamalarını yaygınlaştırmasını, zorunlu tasarrufu temizleyerek bütün nemaların dağıtımını gerçekleştirmesini düşünmek gerekir. Evet, işsizlik konusunda AKP hiçbir şey yapamadı, ama devlet ve belediye olanaklarını bu amaçla kullanıyor ve iktidarda olmanın umudunu kit CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI lelere satıyor.. Bütün bunlar ne anlatıyor? ??? Türkiye yoksul bir ülke. Ücretler arasındaki uçurum, kapanmak bir yana, TÜİK hesaplarına göre bile derinleşiyor. AKP’nin ekonomide Türkiye yararına büyük bir dönüşümü gerçekleştirmek için düşünsel ve stratejik kapasitesi neredeyse sıfır.. Zaten öyle bir parti olamazlar. Fakat bütün bunlar şu aşamada ne kadar önemli, sandığa gidecek ve iktidarı belirleyecek seçmen açısından? Üst düzey siyaset, laiklik, anayasayı değiştirme istekleri, türban.. bütün bunların sandık sonuçlarına yansıma oranı nedir? Ortaya iki cephe çıksa, CHP ve merkez siyaset iktidara gelecek oy çoğunluğunu elde edebilir mi? CHP gibi bir siyasi parti bunları hesaplamak zorundadır. Bugünkü siyasi durumu veri kabul edip yarın seçim olsa, acaba seçme Merkez Niye Boş? nin tercihini ne belirler? Siyasi sloganlar mı, yoksa ekonomik gerçeklikler mi? Büyük bir siyasi kamplaşma ve kapışmanın sonucu ‘‘merkez’’ dolar ve AKP’nin çok yönlü tahribatının tamiri için bir iktidar fırsatı doğar.. Demirel’in ve CHP’nin hesapları bunun üzerine... Fakat hesabın gerçekleşme olasılığı nedir? Göründüğü kadar siyaset sadece varsayımlar üzerinde sürdürülüyor; oysa günümüzde doğru siyaset yapmanın ve beklentilere yakın sonuç almanın bilimsel yöntemleri çok gelişmiştir.. Bilimsel varsayımlara dayanmalıdır siyaset... Yoksa sandıkta hayal kırıklıkları yaşanır.. CHP tamamen bu hayal kırıklıklarının adresidir.. ??? Merkez niye boş gözüküyor? Yanıt aranması gereken en önemli soru bu değil mi? Muhtemel seçim kampanyasında, seçimler sonucunda, merkezin yine boş kalma olasılığı var mı yok mu? Şüphesiz ki var.. Sadece ‘‘siyaset’’, bu boşluğu dolduramaz. Hele Türkiye gibi, en büyük seçmen kitlesinin yoksullukla boğuştuğu ülkelerde!.. Varlığını sürdürme, ‘‘hayatta kalma’’ duygu ve düşüncesi, her şeye baskındır. İnsanlarımız ‘‘hayat garantisi’’nin ötesine geçemezlerse, yani maddi durumları, refahları düzelmez ve gelişmezse, büyük çoğunluk için ‘‘üstyapısal’’ ve ‘‘gelişmiş kültürel’’ sorunlar her zaman ikincil konumda kalabilir. Burada muhalefetin en önemli açmazı, kitlelere bir ekonomik çıkış sunamamasıdır. AKP’nin zaten yoktur.. AKP’nin finans politikaları ve ekonomi tartışmalarına hâkim ve yönlendirici olan ve ülkeye kalkınma ekonomi politikaları olarak yutturulan ‘‘bankacı’’ görüşlerin, Türkiye’yi daha kötüye götürdüğünü kısa sürede yeniden ve yeniden göreceğiz.. İlginç olan, muhalefetin de bu alanda koskoca bir sıfır olmasıdır. DYPMHPCHP ve bütün diğerlerinin, AKP’nin politikalarından başka bir ekonomi görüşü var mı? En azından, laf olarak parti programlarının kıyısında köşesinde olsa bile, seçmen algılamasında, hepsi birer sıfır durumunda değiller mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle