Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 GENELKURMAY GÖREV VE YETKİLERİ AÇISINDAN SİYASİ OTORİTEYE KARŞI SORUMLUDUR C dizi LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL HAZİRAN CUMA TSK gücünü hukuktan alır D emokratik Cumhuriyetin ilkelerini ve değerler sistemini, kurucusu büyük Atatürk’ün fikirleri ve eylemlerinde buluyoruz. Bu değer ve ilkelerden kimileri vazgeçilmez nitelikte olup anayasamızda değiştirilmeyecek hükümler olarak yer almıştır (Devlet biçiminin cumhuriyet oluşu, Atatürk milliyetçiliği Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir demokratik, laik, sosyal hukuk devleti nitelikleri, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü üniter ve ulus devleti Dilinin Türkçe oluşu, bayrağı, milli marşı, başkentinin Ankara oluşu gibi). Antiemperyalist bir ulusal Kurtuluş Savaşı ve Lozan diplomatik utkusu üzerine kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti ve ulusunun bağımsızlığı ve özgürlüğü temel ilkelerindendir. Yakın tarihin bilinci ulusal güvenliğin en esaslı unsurlarından birinin ulusal gücün ekonomi sektörünün güçlendirilmesi olduğunu ve bu itibarla özellikle stratejik sektörlerde ulusal ekonomi, teknoloji ve finansın güçlendirilerek korunması gereğini hatırlatır. Dünya Vatandaşına Soru bu tür devlet biçiminin yok olması gerektiğini vurguluyordu. Beklenen ‘‘sol dalga’’ya önemli bir teorik dayanaktı bu. Utanma duygusu vicdanla beraber varolan bir duygudur. Globalizasyonu, sermayenin değil de halkların buluşması gibi anlayan köksüz ‘‘aydın’’, Fukuyama’nın, en son yazdığı kitapta, bir önceki kitabı olan Tarihin Sonu ve Son İnsan’da dile getirdiği görüşleri reddeddiğini duymak istemedi. Fukuyama, yanıldığını kabul etmekle kalmadı, ABD Başkanı danışmanlığı dahil, Amerikan resmi kurumlarındaki tüm görevlerinden ayrıldı. ??? William Allen White, Albert J. Beveridge, David Starr Jordan gibi 1800’lü yılların sonunda doğup, 1900’lü yıllarda ölmüş kimi Amerikan düşünür ya da politikacıları ülkelerinde ırkçılığın teorisini yaptılar. White adını taşıyanı ‘‘dünyada, dünya fatihleri olarak ilerlemek Anglosaksonların kaderidir’’ deyişiyle bilinir. Bulun bu adamın fotoğrafını, dikkatlice bakın, Bush’un yüzünü görürsünüz. Jordan adlı olanı ise, sanki övünülecek bir şeymişçesine ırkçılığa akademik saygınlık kazandırmış adam olarak değerlendirilir. Amerikan kültürünün melezleşmesine karşı olduğu da bilinmez değildir. O bunu dün dile getiriyordu. Günümüzde bunu tekrarlayan Huntington değil midir? Son yayınlanan kitabında ‘‘bir Amerikan kültürünün oluşmasına siyahların ve Koreli göçmenlerin engel olduğunu’’ açıkça söylemek gibi Bush çağına uygun bir tutumu vardır. Dünü ile bugünü olan aynı olan ender ülkelerden biridir ABD. Aynı soruya Sovyetler’den arta kalan ülke halkları ne yanıt verirlerdi sizce? Bir süre önce, Bush’u görülmemiş biçimde karşılayan Gürcistan halkı örneğin? Sovyet sonrası devletlerin, bir zamanlar ‘‘Dinsiz Sovyetler’e karşı aynen böyle diyorlardı imanın kalesi olan ABD’nin yanındayız’’ diyen gerici Arap devletlerinden bir farkı yoktur bugün. Gürcistanlının hayranlıkla bağrına bastığı Bush’un ülkesinde 10 milyon kişi yoksulluk sınırın altında yaşıyor. Gürcistan yoksulu, sınıfdaşı Amerikan yoksulunu elbette düşünecek değil. Yeraltı yerüstü zenginlikleri elinden gitmeye başladığı an, belki Amerikan yoksulunun farkına varabilir. Ezip geçen, kendi çıkarlarına göre biçimlendirilmiş bir demokrasiyi (!) başka ülkelere dayatma hakkını kendinde gören, insan olsaydı ancak ‘‘küstah’’ sıfatıyla değerlendirilebilecek, kendi sınırlarını gümrük duvarlarıyla korumaya çalışan bir ülkedir ABD. Fransız Akademisi’nin sorusunun üzerinden 200 yıldan biraz fazla zaman geçti. İnsanlığın, yanıtı bu kadar uzun süren bir sorusu olmuş muydu daha önce? kemalerdemol?yahoo.com.uk A skerin Türk demokrasisinin, sivil yönetimin önünde bir gölge teşkil ettiği savı genelde gerçeklerle örtüşmüyor. Asker, Türk devriminin, Cumhuriyetimizin ilke ve değerlerinin, anayasamızın ve bu temeller üzerinde yükselen Türk demokrasisinin, ulusal istencin güvenine ve desteğine sahip en büyük koruyucusu ve kollayıcısıdır. Rejime gölge değil, rejimin ve ulusal güvenliğin teminatıdır. Rejimi ve ulusal güvenliği mevcudiyetiyle güçlendirmektedir. MGK Genel Sekreteri asker de olabilir, sivil de. Yeter ki bu önemli konumda konulara vâkıf, Cumhuriyetimizin ve anayasamızın ilke ve değerlerine yatkın ve inançlı biri olsun. I L REJİMİ ETKİLEYEN ETMENLER Çok partili demokratik rejim sürecinde Cumhuriyetin değer ve ilkeleri siyasal gruplar arasında asgari müşterekler olarak lafzına ve ruhuna uygun ve doğru olarak ve samimiyetle paylaşılıyor, siyasal iktidarlarca ulusun ve devletin yaşamında ulusal politikalar, stratejiler, bu temel ilkelere göre oluşturuluyorsa demokratik düzenin etkinlikle gelişerek ve güçlenerek hiçbir müdahaleye maruz kalmaksızın en sağlıklı şekilde sürdürülebileceğini düşünüyoruz. Bu durum Cumhuriyet rejiminin ulusun ve devletin güvenlik içinde bekasını sağlayarak büyük Atatürk’ün işaret ettiği Türk’ün dinamik idealine doğru yol alınmasıdır. Korunması ve kollanması istenen durum budur. Bu da yeterli olamamaktadır. Demokratik rejimi etkileyen karmaşık etmenler vardır. Yakın tarihin ışığında; ekonominin bunalım dönemlerinde alınan önlemler, Türkiye’nin bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik konumda üzerinde oynanan çok yönlü oyunlar, bağımsızlığına, bütünlüğüne, istikrarına ve yaşamsal ulusal çıkarlarına kasteden talepler, sosyal uyanış ve bu uyanışı bastırmaya dönük örgütlenmelerin ve eylemlerin neden olduğu kutuplaşmalar, anarşi, terör, yolsuzluklar, ülke bütünlüğüne kastedebilecek etnik ve dini bölücü ve irticai hareketler olarak tanımlayabiliriz bu etmenleri. MGK Genel Sekreteri asker de olabilir, sivil de. Yeter ki bu önemli konumda konulara vâkıf, Cumhuriyetimizin ve anayasamızın ilke ve değerlerine yatkın ve inançlı biri olsun. Bu kurulun yasalarla üzerine verilmiş görevleri yerine getirecek, asıl çalışmayı yapan karargâhının uygun kadrolarla bilinçli ve etkin çalışmasını önemli buluyoruz. L SİYASAL ÇÖZÜMÜN TÜKENDİĞİ AN Siyasal güç, devletin yönetiminde anayasal bir zorunluluk olan Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin niteliklerini ve değerlerini sürdürmede zaaf gösteriyorsa ya da sürdürme kararlılığında olmadığının açık ve kesin emareleri görülüyorsa ve de demokrasiyi etkileyen etmenlerin ortaya çıkardığı durum ve sorunlara ulusal uzlaşma içinde akılcı, ulus yararına doğru çözümler getiremiyorsa ülke bir bunalım dönemine girmekte, siyasal çözümün tükendiği noktada TSK tarihsel mirasına ve ulusunun beklenti ve eğilimleriyle uyumlu olarak ülkenin ve rejimin esenliğe çıkmasına yardımcı olmaktadır. (Yaşadığımız koşullarda Cumhuriyetimizin kazanımlarına, ulus devletimize yönelik somut ve ciddi girişim eylem ve taleplerin yarattığı tehdit ve tehlikelere tanık olunduğu bir gerçektir. Ülkenin ve rejimin esenliği için herkesin geçmişi değerlendirip ondan ders almasının yaşamsal önemine dikkati çekiyoruz.) U ? Ordu demokrasiye gölge değil lusal güvenlik tümcesi ve kavramı İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı’da (ABD’de) geliştirilerek yayılmıştır. Bir ulusun, bir devletin varlığını güvenlik içinde sonsuza dek kalkınarak, gelişerek sürdürmesini olanaklı kılan koşulları yaratacak, önlemleri alacak politikaların, stratejilerin, planların hazırlanıp bunların uygulanması ve uygulamanın izlenmesi faaliyetlerini içerir. Bu itibarla ulusal güvenlik, ulusların güvenliği (ile ilgili olmak kaydı ile) açısından ekonomik, mali, politik, sosyokültürel, askeri ve teknolojik tüm temel güç unsurlarını, bunların arasındaki dengeleri, uyumu, zafiyetleri ve ulusa yönelen tehditleri kapsayan geniş bir alana yayılmıştır. Sonuç olarak; ulusal güvenlik siyasetini, ulusun geleceğini belirler. Olası krizleri yönetir ve eşgüdümü sağlar. Dünyanın özellikle önemli coğrafi konumlarında yer alan ve bölgelerinde etkin olan devletlerde ulusal güvenlikle ilgili örgütler mevcuttur. Bu itibarla AB’ye yabancı bir anlayışın eseri değildir. Türkiye 19501960 döneminde demokratik rejimin yozlaştırıldığı, iktidarın diktatörlüğe kayma eğilimi sonrası bu kurumu ilk kez 1961 Anayasası’na koydu. Hükümetle silahlı kuvvetler liderliğini cumhurbaşkanı başkanlığında bir araya getirmekle, ülkenin temel güvenlik sorunlarının çözümünde, güvenlik politika ve stratejilerinin belirlenmesinde geniş bir platformda etkin çalışma ve eşgüdüm olanağı sağlandı, bu örgütlenme modeliyle. Bu açık bir rejimin güvenli ortamının yaratılması idi. İletişim, eşgüdüm, fikir ve bilgilerin alışveriş ortamının mevcudiyeti çağımızın doğal ve bilimsel bir gereksinimi değil mi? MGK GENEL SEKRETERLİĞİ Hemen ifade etmek gerekir ki demokrasilerde bu konularla ilgili birimin başında aktif ya da emekli asker de, diplomat da, akademisyen de olabilir. Yeter ki konuya vâkıf elyak biri olsun. Örneğin ABD’ye bakalım. Kissinger, Brzezinski, Brent Scowcroft, Colin Powell, Walter Rostow gibi diplomat, asker ve akademisyenler Ulusal Güvenlik Konseyi Başdanışmanlığı yapmışlardır. Bundan da mühimi, asıl çalışmaları yapan kurmay heyetidir ki bu heyet ağırlıklı olarak asker ve akademisyenlerden oluşur. Çalışmalarında ilgili sektörlerin görüşlerinden yararlanılır ve eşgüdüm sağlanır. Siyasetçi onların çalışmalarından uygun hareket tarzını seçer. Bizde durum bundan farklı mı idi? Üstelik Türkiye koşullarında bu konularda öğretim ve eğitim görmüş, bu konularda düşünmüş ve görev yaparak deneyim kazanmış olan askerlerin, sırf asker oldukları için dışlanma eğilimleri uygun olur mu idi? MGK Genel Sekreteri bir sivil (diplomat) oldu diye sevinenler aklı, sağduyuyu temsil eden demokrat kişiler midir? Kanımızca MGK Genel Sekreteri asker de olabilir, sivil de. Yeter ki bu önemli konumda konulara vâkıf, Cumhuriyetimizin ve anayasamızın ilke ve değerlerine yatkın ve inançlı biri olsun. Bu kurulun yasalarla üzerine verilmiş görevleri yerine getirecek, asıl çalışmayı yapan karargâhının uygun kadrolarla bilinçli ve etkin çalışmasını önemli buluyoruz. SONUÇ Askerin Türk demokrasisinin, sivil yönetiminin önünde bir gölge teşkil ettiği savı genelde gerçeklerle örtüşmüyor. Asker, Türk devriminin, Cumhuriyetimizin ilke ve değerlerinin, anayasamızın ve bu temeller üzerinde yükselen Türk demokrasisinin, ulusal istencin güvenine ve desteğine sahip en büyük koruyucusu ve kollayıcısıdır. Rejime gölge değil, rejimin ve ulusal güvenliğin teminatıdır. Rejimi ve ulusal güvenliği, mevcudiyetiyle güçlendirmektedir. Bu Türkiye’nin gerçeğidir. Son 60 yıllık Türk demokrasisini, yönetimlerini, geçirdiği buhranları tarafsız bir bakışla gözlemleyip değerlendirdiğimizde, bu gerçeği algılamak olanaklıdır. Kanımızca, gelişmekte olan süreçten gelişmişliğe uzanan yolda alınacak mesafelere göre bu role gereksinim giderek azalacaktır. Tarihi mirası içinde halkının ordusu olan asker, üniter, ulusal ve çağdaş Atatürk Cumhuriyeti’ni ve anayasal rejimi yozlaştırma, bir karşıdevrim hevesinde olanlara karşı ulusuyla, yurtsever aydınlarıyla, gençleriyle bir bütün olarak; demokrasinin, aydınlanmanın, çağdaşlığın, laik ve sosyal hukuk devletinin, bilimin, aklın ve özgür düşüncenin, ülkenin bölünmez bütünlüğünün, ulusal çıkar ve yararlarının, Atatürk ulusçuluğunun (milliyetçiliğinin), ulusal ekonomi ve kültür değerlerinin, erdemin, adaletin savunucusu olmaya devam edecektir. Bu değerlere gerçekten sahip çıkan yönetimlere en büyük ve güçlü destek askerden gelecek ve Türkiye Cumhuriyeti ve Türk ulusu büyük Atatürk’ün dinamik ideal olarak gösterdiği çağdaş uygarlığı aşma ve kalkınmış, gönenç sahibi olma hedefine o zaman emin adımlarla yürüyecektir. B İ T T İ L L AKIL HOCALARININ UNUTTUĞU Korunan ve kollanan ve restore edilen Cumhuriyetin temel ilkeleri (bozulan) anayasal düzen ve ulusal istenci esas alan Türk demokrasisidir. Bu bunalım dönemlerini gelişmiş Batı demokrasileri de zaman zaman yaşamışlardır. Bize bugün akıl hocalığı yapanların ülkelerinde de buhran dönemlerinde yönetimlere askerin etkisi her zaman olmuştur. Örneğin 1933 Nazi Almanyası öncesi Alman Cumhuriyeti’nin yönetiminde askerin doğrudan etkisi yadsınabilir mi? Fransa Cezayir’den ayrılmadan önce askeri liderlik De Gaulle iktidarı öncesi ön plana çıkmamış mıydı? Sosyal demokrasiyi özümseyen Avusturya’da aşırı sağcı, Nazi hayranı Heider’in seçimleri kazandığı halde başbakan olmasını örgütlü sivil güçler, AB kamuoyu ve yönetimlerinin eğilimleri engellemedi mi? İşgal altındaki Irak’ı ABD askeri liderliği yönetmiyor mu? TSK her durumda pozitif hukuka dayanmaya ve onun müesseselerini örgütlemeye öncelik vermiş ve duyarlılık göstermiştir. Demokratik düzeni, anayasal rejimi koruyup kollamış ve hiçbir zaman ülke siyasetinde kalıcı rol oynama özlem ve hevesi içinde olmamış sivil güçlerle beraber kurucu olma rolünü oynamıştır. raklıların, Somalililerin, içişlerine sık sık karışılan eski Sovyet cumhuriyetlerinin ABD nefretinin nedeni aklı başında herkesin malumu; tamam da, 1787 yılının Fransa’sı ne diye, keşfedileli henüz üç yüz küsur yıl olmuş ABD’yi tehlikeli görüyordu? Feodalizmi yaşamamış olmanın nimetlerinden, ilerleyen yüzyıllarda bir çok ülkeyi perişan ederek yararlanmış olan ABD’den, İspanya dururken Fransa niye yakınıyordu? İspanya’nın ticari çıkarları için keşif gezilerine çıkan Colomb adlı maceraperestin keşfettiği, kimi tarihçi ya da coğrafyacılara göre bu zattan çok daha önce başkalarınca bulunmuş olduğu belirtilen ABD’den asıl yakınması gereken, sömürge alanlarını bu ülkeyle paylaşmaya niyeti olmayan İspanya olmalıydı. Tabii, ABD keşfedilir edilmez bölge ülkeleri için sorun olmuş değil. Kendi ticaret sınıfının palazlanması, dış pazar araması gibi aşamalardan sonra baş gösteren bir Amerikan tehlikesinden söz ediyorum. Sözünü ettiğim 1787 yılında, Fransız Akademisi, öğrencilerine tartışma konusu olarak şu soruyu sorar: ‘‘Amerika’nın Keşfi İnsanlığa Yararlı Olmuş mudur?’’ Bu soruya Fransız öğrencilerin yanıtlarının ne olduğunu bilmiyorum. ??? Bize sorulsaydı ne cevap verirdik? En azından kendi adıma, dünyanın başına ördüğü bu kadar çoraba bakıp, keşfedilmemesi keşfedilmesinden daha iyi olurdu diye yanıtlardım soruyu. Buna kimi itirazlar da gelirdi elbette. Örneğin ABD’nin iki yüzü olduğu, bu yüzlerden birinin sivil toplumculuğa, özgürlüklere dayandığı ileri sürülebilirdi. Aynı kanıda olmamı gerektirecek mantıklı bir neden göremiyorum ben. ABD bugün neyse dün de pek farklı değildi. ABD’de köleliliği kaldıran Başkan Lincoln’ün su katılmamış bir ırkçı olduğunu herkes bilir. Siyahlara da kimi hakların verilmesi gerektiğini söyleyenlere ‘‘ne yani, bu yaratıklarla aynı haklara sahip mi olacağız?’’ diye hayretle karşılık verdiği kayıtlıdır. Bir dönem aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerin ‘‘aydın’’ çevrelerinde çokça dile getirilen bir görüş vardı. ABD’de Clinton’un, İngiltere’de Blair’in varlığını esas alarak ‘‘Dünyaya ABDİngiltere eksenli sol bir dalga yayılıyor’’ teranesine inanmıştı bu çevreler. ‘‘Sol dalga’’nın yayılacağı ülkelerden biri olan İngiltere’de, etrafındaki Danışmanlar’ın Blair yönetimine ‘‘İngiltere 1800’lü yıllardaki emperyalist politikalarına geri dönmelidir’’ tavsiyesinde bulunduğu ortaya çıktığında bile, hala o ‘‘sol dalga’’dan umutlu şaşkın insan kümeleriydi bunlar. Ardından, tarihin, dolayısıyla ideolojinin bittiği, kesin zaferin liberalizmin olduğunu iddia eden Francis Fukuyama’nın tezleri geldi. Fukuyama, ulus devletlerin sonunu ilan ediyor, globalizasyona engel ULUSAL İSMET KÜNTAY TİYATRO ÖDÜLLERİ Onur Ödülü Macide Tanır’a Kültür Servisi Bu yıl 31. kez verilecek olan Ulusal İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri belirlendi. Ödüller 20062007 tiyatro döneminin ilk yerli oyununun galasında, oyun başlamadan yarım saat önce düzenlenecek bir törenle kazananlara sunulacak. Hayati Asılyazıcı, Erbil Göktaş, Üstün Akmen, Doğan Koloğlu ve Nadide Küntay’dan oluşan Ulusal İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri Seçici Kurulu, ‘En İyi Oyun Ödülü’ne Tiyatro Ayna yapımı, Mahmut Gökgöz’ün yönettiği, Melisa Gürpınar’ın ‘Zaman Adında Bir Kadın’ adlı oyununu değer gördü. Trabzon DT yapımı, Sermet Çağan’ın ‘Ayak Bacak Fabrikası’ oyunundaki yönetimiyle O. Coşkun Irmak’a ‘En İyi Yönetmen Ödülü’, İstanbul BBŞT yapımı, Burçin Oraloğlu’nun yönettiği, Güngör Dilmen’in ‘Bağdat Hatun’ oyunundaki rolüyle Aslı Seçkin’e ‘En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ verildi. ‘En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü İstanbul DT yapımı, Melih Cevdet Anday’ın ‘Ölümsüzler’ oyunundaki rolüyle Adnan Biricik aldı. ‘En İyi Dekor Ödülü’, Kocaeli BBŞT yapımı, Murat Karasu’nun yönettiği, M. Cevdet Anday’ın ‘İçerdekiler’ oyunundaki dekor tasarımıyla Efter Tunç’a verilirken ‘En İyi Kostüm Ödülü’ne İstanbul BBŞT yapımı, Turan Oflazoğlu’nun yazıp Engin Uludağ’ın yönettiği ‘IV. Murat’taki kostüm tasarımıyla Nilgün Gürkan değer görüldü. ‘En İyi Müzik Ödülü’nü, Trabzon DT yapımı, Sermet Çağan’ın yazıp O. Coşkun Irmak’ın yönettiği ‘Ayak Bacak Fabrikası’ oyunundaki müziğiyle Tunay Uzuner; ‘En İyi Işık Ödülü’nü, Tiyatro Ayna yapımı, Mahmut Gökgöz’ün yönettiği, Melisa Gürpınar’ın ‘Zaman Adında Bir Kadın’ adlı oyunundaki ışık tasarımıyla Yüksel Aymaz kazandı. ‘İsmet Küntay Özendirme Ödülü’ne, Yeditepe Oyuncuları yapımı, Turgut Özakman’ın ‘Paramparça’ oyunundaki rolüyle Mine Bıçakçı değer görüldü. ‘İsmet Küntay Özel Ödülü’ İstanbul DT yapımı, Emin Olcay’ın yönettiği ‘Tek Kişilik Düet’teki oyunuyla Ayşen İnci’ye; ‘İsmet Küntay Onur Ödülü’ ise Macide Tanır’a verildi. L TSK SİYASİ OTORİTEYE KARŞI SORUMLU TSK, tüm Cumhuriyet tarihinde sivil güçlerin siyasi kontrolü altında görev yapmıştır. Genelkurmay başkanı görev ve yetkilerinden başbakana sorumludur. Batılıların sandığı gibi başına buyruk bir makam değildir Genelkurmay Başkanlığı orunu. En önemli kontrol aracı olan silahlı kuvvetlerin bütçe ve programlarına onay vermek hükümetin ve TBMM’nin yetkisindedir. Harcamaların programbütçeye göre yapılıp yapılmadığının önkontrol yetkisi Sayıştay’a aittir. Şüphesiz Cumhuriyetimiz kuruluş esaslarıyla çağdaş bir devlet olagelmiştir. Hal böyle iken söylenmek istenen nedir? Türkiye, Genelkurmay Başkanlığı’nın MSB’ye bağlı olduğu 19481961 dönemini de yaşadı. Demokratik bir düzende iktidar olanların TSK’yi ve komutanlarını günlük siyasete nasıl alet ettiklerini gördü. Silahlı kuvvetlerin toplumdaki itibarını ve yüksek olması gereken moralini korumada gerekli özenin gösterilmediğini yaşadı. Bu itibarla 1960’tan sonra yapılan düzenleme, demokrasinin temel kurallarını ihlal etmemektedir. Bu bizim bir iç meselemiz, tarihsel gerçeklerimizle ve demokratik kalitelerle bağdaşan uygun bir düzenlemedir. Kimse bu konuları derinlemesine bilmeden, Türkiye gerçeklerine nüfuz etmeden konuşmasın ve de konuşanlara da uygun platformlarda, gereken dozajda, ama zamanında ve akılcı tepki gösterelim. Aydınlatmaya çalışalım. Yanıtlayalım. Bu bir hesap verme değil, bir kabullen