30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C Prof. Dr. Hakkı Keskin, Almanya’daki bütün Türklerin arasında ünlenmiş bir isim. Türkiye’deki pek çok çevrede de tanınıyor. Kendisini her zaman ‘‘sol Kemalist’’ olarak tanımlayan Keskin, 40 yılı aşkın süredir Almanya’da yaşıyor ve Almanya’daki Türklerin eşit hakları için savaşım veriyor. Son Alman seçimlerinde Sol Parti’den milletvekili seçilen Keskin, aynı zamanda partinin AB Genişleme Sorumlusu. Keskin hafta içinde İstanbul’da temaslar yaptı. Öncelikle de Cumhuriyet’i ve beni ziyaret etti: ‘TÜRKLERİN ALMANYA’DA KALICI OLDUKLARIN ANLADIM’ Siz Almanya’da yaşayan bir Türk olarak Türk toplumu ile Türkiye arasındaki bağları güçlendirmek için çok önemli çalışmalar yaptınız. Daha sonra da koşulların değişmeye başladığını fark ettiniz. O dönemi ve neler yaptığınızı anlatır mısınız? KESKİN Ben Türkiye’den Almanya’ya dönünce, 1980 darbesinden sonra Almanya’daki Türklerin Almanya’da kalıcı olduklarını anladım. Bizim artık Türkiye eksenli, sanki orada Türkiye için çalışma yapmamızın hiçbir anlamı kalmamıştı. Türkiye kocaman bir ülkeydi ve bize gereksinimi yoktu. Dolayısıyla biz Almanya’daki sorunlarımızı ana gündemimize taşıyarak oradaki insanlarımıza yardımcı olalım, kararına vardık. Biz o doğrultuda düşünürken bir vatandaşımız ırkçı neoNaziler tarafından Hamburg’da öldürüldü. Aslında bu, neoNaziler tarafından Almanya’da öldürülen ikinci Türktü. Haberi, bir toplantı sırasında aldık. Ben toplantıda bulunan arkadaşlarıma, ‘‘Biz bu olay karşısında artık kayıtsız kalamayız. Buna çok büyük bir tepki gösterelim’’ dedim. Böylece Almanya’da dağınık, kaba kuvvet yanlısı olmayan bütün Türk derneklerini bir çatı altında toplanmaya ça haftanın konuğu HAZİRAN CHP VE DSP CUMA İttifak mesajları TÜREY KÖSE Prof. Dr. Hakkı Keskin, Almanya’daki 50 bin insanımız Türk vatandaşlığını almaktan mahrum bırakıldı diye konuşuyor. ANKARA AKP iktidarına karşı seçim işbirliği arayışları sürerken CHP ile DSP arasında karşılıklı sıcak mesajlar verilmeye başlanması dikkati çekti. CHP lideri Deniz Baykal, ‘‘DSP ciddi, saygın bir parti, üyeleri vatansever kişiler. İşbirliğinden memnuniyet duyarız’’ açıklamasını yaptı. DSP lideri Zeki Sezer de, ‘‘CHP’siz bir işbirliği eksik olur’’ dedi. Sezer, birkaç gün içinde işbirliğiyle ilgili bir çağrı yapacak. Bülent Ecevit’in hastalanmadan önce başlattığı dağınıklığı gidermeye dönük arayışları eşi Rahşan Ecevit sürdürüyor. DSP lideri Sezer de bu doğrultuda bazı girişimlerde bulunmaya hazırlanıyor. Bu arada CHP ile DSP arasındaki sıcak mesajlar da dikkat çekici boyutlara ulaştı. Baykal, önceki gün Star TV’de katıldığı programda ‘‘DSP ciddi, sol, sosyal demokrat çizgide saygın bir partidir. Üyeleri vatansever kişilerdir. Onlarla işbirliğinden memnuniyet duyarız. Sayın Ecevit şimdi büyük bir mücadele veriyor, kendisine şifa diliyoruz. Onun bir girişimi olmuştu. DSP Genel Başkanı da saygıdeğer bir kişidir. Onların takdiridir. Ne karar vereceklerini bilemiyoruz. Biz dışlayıcı bir yaklaşım içinde değiliz’’ dedi. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU AB’DE MUHAFAZAKÂRLARIN ‘İMTİYAZLI ORTAKLIK’ DEDİKLERİ ASLINDA ‘İMTİYAZLI DIŞLAMA’DIR Keskin: AB Türkiye’ye ikiyüzlü , Yeşil Parti’yle iktidara geldi ve yedi yıllık iktidar döneminde ne yazık ki sosyal demokrat olarak yapacağının tam tersini yaptı. Örneğin, çifte vatandaşlık konusunda ağırlaştırıcı koşullar getirdiler. Irkçılığa karşı yasayı çıkarmadılar. Bu dönem de çıkmasını bekliyoruz, ama çıkar mı, bilmiyorum.” ‘SPD ğırma kararı aldık. Bir anlamda Almanya’daki ırkçılığa karşı eşit haklar alabilmek için direnişe geçecektik. Daha sonra bir çatı altında Türkiye Göçmenler Birliği Hamburg Örgütü’nü kurduk. IRKÇILIĞA KARŞI MÜCADELE Sağ ve sol dernekleri de bir araya topladınız, anladığım kadarıyla... KESKİN Evet. Amaç, Almanya’daki Türklerin haklı çıkarlarını savunmak, eşit haklar elde etmeleri ve ırkçılığa karşı mücadele vermek, kendi kültürel kimliğimizin gerektirdiği bazı çalışmaları yapmaktı. Bu model ilgi gördü ve giderek Almanya’nın öbür eyaletlerinde benzer örgütlenmelere gidildi. Bundan on yıl önce de Almanya Türk Toplumu’nu kurduk. Bu, Almanya çapında ülkenin en ciddi siyasi ve göç politikasıyla ilgili çalışma yapan bir örgüt. Ama şunu da belirteyim... Bu örgütün içinde aşırı sağ ve Milli Görüş yok. Almanya Türk Toplumu giderek Almanya’da kamuoyunun önemli adresi haline geldi. Türkler, ya bancılarla ilgili bir olay olduğunda başvuru yeri bu örgüttür. Siz sol kökenden gelen bir kişisiniz. Uzun yıllar da SPD’nin üyesi, milletvekili oldunuz. Ama sonradan SPD’den ayrıldınız. Neden? KESKİN Ne yazık ki sosyal demokrat olan bizim SPD, parlamentoda kararlar almamıza rağmen bunların hiçbirisine uymadı. Bunun üzerine ben hiçbir parlamenterin yapmadığını yaparak partimle ilgili 10 sayfalık ciddi bir eleştiri yazısı yazdım. Bu yazıda neden bir daha SPD’den aday olmayacağımı anlattım. Bu, Alman medyasında çok geniş olarak yer aldı. Daha sonra SPD, Yeşil Parti’yle iktidara geldi ve yedi yıllık iktidar döneminde ne yazık ki sosyal demokrat olarak yapacağının tam tersini yaptı. Örneğin, çifte vatandaşlık konusunda ağırlaştırıcı koşullar getirdiler. Irkçılığa karşı yasayı çıkarmadılar. Bu dönem de çıkmasını bekliyoruz, ama çıkar mı, bilmiyorum. Oysa Avrupa Komisyonu’nun bu konuda kararı var. Ayrıca 2000 yılına kadar Türk vatandaşlığından çıkıp Alman vatandaşı olduktan sonra yeniden Türk vatandaşlığı geri alınabiliyordu. Ama yasayı da değiştirdiler. Çifte vatandaşlığı kaldırdılar. Dolayısıyla Alman vatandaşlığına geçen 50 bin insanımız Türk vatandaşlığını almaktan mahrum bırakıldı. Bunu değiştirtmek için çok çalıştım. Başaramayınca bu benim için bardağı taşıran son damla oldu ve SPD’den istifa ettim. Yeni Sol Parti oluşumunda bana milletvekili adaylığı teklif edilince de kabul ettim. Böylece de son seçimlerde Alman Parlamentosu’na seçildim. Siz Türk kökenli bir Alman milletvekili olarak Türkiye’nin AB macerasını, hele de son Lüksemburg toplantısında Kıbrıs Rum kesiminin tavrı üzerine, nasıl değerlendiriyorsunuz? KESKİN Ben ilke olarak Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyorum, istiyorum, savunuyorum, bunun uğraşısını veriyorum. Ama eşit koşullarda olması gerekir. Türkiye’yle AB arasında yapılan anlaşmalarda, Türkiye’nin önüne sürülen koşullarda eşit davranılmadığı çok açıktır. Örneğin, ucu açık görüşmeler, deniyor. Bu, daha önce hiçbir aday ülkeye uygulanmayan bir koşul. Ucu açık, yani müzakere edeceğiz, ama sonuç ne olur, onu bilemeyiz. Kesin bir tarih verilmiyor. Artı, en önemli noktalardan birisi, AB’nin Türkiye’yi hazmetme kapasitesi telaffuz edildi. Bu, öbür hiçbir aday ülke için gündeme getirilmezken Türkiye için telaffuz ediliyor. TÜRKİYE İÇİN UZUN BİR SÜREÇ Yani Türkiye öne sürülen bütün koşulları yerine getirse bile, AB’den, sizi hazmedemiyoruz, yanıtı mı alabilir? KESKİN Evet. On yıl sonra bize, ‘‘Seksen milyonluk Türkiye hazmedilecek gibi değil. Kusura bakmayın. Biz AB olarak sizinle tam üyelik değil, imtiyazlı ortaklık kuralım’’ diyebilirler. Biliyorsunuz, bunu Alman Hıristiyan Birlik Partileri önermişti. Ben bu ayıp kavrama imtiyazlı dışlama politikası diyorum. Artı, bundan daha da tehlikelisi, referandum olayıdır. Yani Fransa’nın Türkiye’nin üyeliğini referanduma sunmayı anayasasına sokmasıdır. Kıbrıs Rum kesimi de aynı şeyi yapabilir. Türkiye için uzun bir süreç olacaktır. Pazartesi günü Lüksemburg’da olanları izledik. Bunlar, 35 konuda tekrar tekrar gündeme gelecek. Çelebi: Sol iktidar amaç olmalı ANKARA (ANKA) DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, sağ partilerin içinde olacağı ittifaktan yana olmadıklarını belirtirken öncelikli amacın, sosyal demokrasiyi iktidara taşımak olması gerektiğini vurguladı. Türkiye’de ‘‘solun, sosyal demokrasinin çağdaş ve evrensel değerlerine sahip’’ bir sol iktidara ihtiyaç duyulduğunun altını çizen Çelebi, 10 Aralık Platformu olarak “sağsol ittifakı” aramadıklarını söyledi. Çelebi ‘‘Sol, koalisyonlar yaparak abandone olmuş durumda. Bir daha bunu yaşamamalı. Katılımcı demokrasiyi temel alan bir yapılanmayı amaçlıyoruz’’ dedi. Sezer, Cumhuriyet’in sorularını yanıtlarken ‘‘Teşekkür ederim, sayın Baykal partimizle, şahsımla ilgili güzel şeyler söylemiş. Çok sağduyulu, kararlı bir süreç götürmeye çalışıyorum’’ diye konuştu. Sezer, dağınıklığı giderme arayışları konusunda şunları söyledi: ‘‘Bizim önerimiz, ortak bir başbakan adayı çıkması. Bu, Sayın Ecevit’in önerdiği gibi Yılmaz Büyükerşen olabilir. Ancak biz önkoşullu olmak istemiyoruz. Herkes niyetini ortaya koysun. Seçim işbirliği olmadı diyelim, 34 parti bir araya geldi, ön koalisyon anlaşması yaptı. Seçimden sonra şu şu partiler bir araya gelip koalisyon kurmaya karar verdik, diye bir formül olabilir. Bu formül içinde yer alacak partilerin birisinin başbakan adayını diğerleri kabul etmeyecektir. Partilerin genel başkanları arasında uzlaşma olamayabileceği düşünülerek herkesin kabul edebileceği bir ismin başbakan adaylığı uygun bir yoldur. Bu, DSP açısından bir özveridir.’’ PROF. DR. HAKKI KESKİN 1943’te Trabzon’un Maçka ilçesine bağlı Hamsiköy’de doğdu. Ailesi Erzincan’ın Tercan ilçesine bağlı bir köye göç ettiği için ilk, orta ve lise eğitimini Erzincan’da yaptı. Yükseköğrenim için Almanya’ya gitti. Berlin Hür Üniversitesi’nde siyasal bilgiler öğrenimi gördü. Aynı üniversitede siyasal bilgiler ve ekonomi doktorasını aldı. Almanya Türk Öğrenci Federasyonu Başkanlığı yaptı. İki kez Türk vatandaşlığından çıkarıldı. İkisinde de vatandaşlığını geri aldı. 197779 arası DPT’de danışman olarak görev aldı. Daha sonra Almanya’ya geri döndü. Türk göçmen örgütlerinin katılımıyla kurulan Almanya Türk Toplumu’nun başkanlığını yürüttü. 199397 arası Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) listesinden Hamburg Eyalet Parlamentosu’nda milletvekili olarak görev yaptı. Daha sonra SPD’den ayrıldı. 2005 Ekim genel seçimlerinde eski Alman Maliye Bakanı Oscar Lafontaine’in de yer aldığı PDSSol partiden milletvekili seçildi. Aynı zamanda PDSSol partinin Meclis Grubu Avrupa Birliği Genişleme Sorumlusu ve Avrupa Birliği Komisyonu üyesi. SANSÜRLÜ SERGİYE TEPKİ ‘Uluslararası ilişkilerde sözlü anlaşma olmaz’ AB’nin Türkiye’den uymasını istediği kriterler sadece demokratikleşme, adil düzen, adalet sistemini düzeltme ve insan haklarına saygıyla sınırlı kalmıyor ki... Hiç durmadan bir Kıbrıs konusunu da dayatıp durmuyorlar mı? KESKİN Bizim tabii ki kırmızı çizgilerimizin olması gerekir. Bütün bu dışlayıcı koşullara karşın en sonunda yine dışlayıcı birtakım uygulamalarla bir çeşit AB üyeliği gibi bir şey teklif edilirse tabii ki ona Türkiye’nin ‘‘Hayır’’ demesi lazımdır. dar AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Rehn, Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün basın toplantısını izledim. Rehn ve Plassnik, ‘‘Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmeli’’ diyorlar. Yani Türkiye Kıbrıs’ı (Rum kesimi) tanımalı, ona limanlarını, havalimanlarını açmalı, ilişkilerini normalleştirmeli. Türkiye, AB’nin üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (Rum kesimi) tanımak zorunda. Bunu da kabul ediyorum. Ancak Kıbrıs’ın bir gerçeği var; Kıbrıs’ta iki toplum ve iki ayrı devlet bulunuyor. AB, bunun bir tarafını tanıdı, onu üye aldı. İyi de AB’nin KKTC’ye hiç yükümlülüğü yok mu? Ambargolar kaldırılmayacak mıydı? KESKİN Ambargo kalkacak, izolasyon sona erdirilecek, ilişkiler normalleştirilecek, yardımdan Kuzey Kıbrıs gerekli payını alacak, denmiyor muydu? Öte yandan basın toplantısında Dışişleri Bakanı Gül, Annan Planı’nı Rum tarafının reddettiğini, ama Türk tarafının kabul ettiğini söyleyerek ‘‘Bize verdiğiniz sözler var’’ dedi. Söz nedir? Sözlü söz mü? Bakın, bu verilen sözlerin anlaşmada yazılı olarak yer alması gerekir. Araştırdım, Türkiye’yle AB arasında Kıbrıs konusuyla ilgili yapılan yazılı bir anlaşma olup olmadığına baktım. AB’nin bu konuda Türkiye’den istediği birtakım şeylere karşılık anlaşmayla Türkiye de AB’den yazılı olarak kendi yükümlülüklerini yerine getirmesini istemeliydi. Ben bu durumu kıyasıya eleştiriyorum. Böyle anlaşma yapılmaz. Anlaşma sözlü olur mu? Sizin için askeri, stratejik, siyasi, onursal boyutları olan bir konuda çok ciddi bir adım atıyorsunuz. Ama yazılı bir anlaşma yapmıyorsunuz. AB KENDİ İLKELERİNE HEP TERS DÜŞMÜŞTÜR Peki, bölünmüş, sorunlu bir ülkeyi tam üye yapmak AB’nin kriterlerine ters değil mi? KESKİN Bu en büyük hata. AB kendi temel ilkelerinde şöyle diyor: ‘‘Herhangi bir aday ülkenin çözülmemiş sorunları varsa o sorunlar çözülmeden üye olamaz.’’ Ama öte yandan AB kendi ilkelerine ters düşerek Rum kesimini tek taraflı olarak bünyesine aldı. O zaman benim medyada Verheugen’le çok ciddi bir tartışmam da oldu. Bu hatayı yaptılar. Onlar hâlâ yasadışı hava ve deniz limanları olarak kabul edilmiyor mu? KESKİN Türkiye herhangi bir devlet değil. Yedi yüz yıllık devlet deneyimi olan bir ülke. Ama bugün, böyle bir anlaşma için, ‘‘Söz verdiniz’’ deniyor. Öteki taraf basın toplantısında böyle bir bağlantı kurmuyor bile. ‘‘Kuzey Kıbrıs’a biz yardım yaparız, yapmayız. Bunu sizin yapmanız gerekenle bağlantılı görmeyin’’ demeye getiriyor. Orada çok büyük noksanlık var. Çok büyük hata yapıldığı kanısındayım. Bu hata düzeltilmelidir. Yoksa Türkiye daha çok yıllar uğraşır, durur. Üstelik onurumuzla da oynanmış olur. Bu durum Türkiye’de AB’ye karşı tepkiyi arttıracaktır. Eğer bu istenmiyorsa bu sorun çözülmelidir. Yani siz burada Türkiye’nin ciddi olarak bir eksikliği olduğunu mu düşünüyorsunuz? KESKİN Yüzde yüz öyle. Eğer Abdullah Gül’ün söylediği gibi bir anlaşma varsa o zaman Türkiye bunu ortaya çıkarsın. ‘‘Siz bunun gereğini yapın’’ desin. Herhalde yok ki sadece verilen sözden bahsediliyor. Uluslararası ilişkilerde anlaşmalar sözlü söz vermelere dayanmaz. Ankara uyardı! MAHMUT GÜRER ANKARA Ankara, Viyana’da AB Dönem Başkanı Avusturya’nın Başbakanı Wolfgang Schüssel tarafından açılan ve KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer’in fotoğrafının kâğıtla kapatıldığı sergi konusunda, ‘‘organizatör bazında’’ uyarıyla yetindi. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, serginin AB ile bağlantısı olmayan özel bir etkinlik olduğunu belirtirken, engellemenin Rumlar tarafından gerçekleştirildiğini saptadıklarını bildirdi. Edinilen bilgilere göre Ankara, 8 Mayıs’ta AB Dönem Başkanı Avusturya Başbakanı Schüssel tarafından açılan ‘‘Avrupa Birliği’nin İktidar Sahipleri’’ adlı fotoğraf sergisini basından öğrendi. ‘ÖZEL GİRİŞİM’ Bu olayın ardından Ankara, girişimde bulunma kararı aldı. Avusturya’ya durumun ne olduğu sorulurken, ülkenin dışişleri bakanlığı konuyla ilgilerinin bulunmadığını belirtti ve suçlu olarak sergiyi düzenleyen organizatör firmayı gösterdi. Bunun üzerine Ankara da Viyana Büyükelçiliği Kültür Ataşeliği aracılığıyla, bu eyleme son verilmesini istedi. Dışişleri Bakanlığı kaynakları ise serginin Avusturya Devleti tarafından değil, özel bir girişim tarafından düzenlendiğini belirtti. ürkiye her üye gibi bütün eşit haklara sahip, eşit koşullarda, bütün karar organlarında tüm yetkilerini kullanabilecekse tabii ki AB üyeliği kabul edilebilir. T KIBRIS GERÇEĞİNİ KİMSE GÖZ ARDI EDEMEZ Türkiye her üye gibi bütün eşit haklara sahip, eşit koşullarda, bütün karar organlarında tüm yetkilerini kullanabilecekse tabii ki AB üyeliği kabul edilebilir. Kıbrıs gibi bununla çok doğrudan bağlantısı olmayan, ama yanlış ve eksik anlaşmalar sonucu şu anda yaşadığımız sorunla bizi karşı karşıya bırakan bir meselenin de çözülmesi gerekir. Peki, bu koşullar altında Kıbrıs meselesi nasıl çözülebilir? KESKİN Pazartesi geç saatlere ka
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle