29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 ÜRETİCİLER ABD’NİN DIŞ POLİTİKALARINI, TÜKETİCİLER İSE OPEC’İ SUÇLUYOR C u ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 28 NİSAN 2006 CUMA Petrolde bitmeyen kavga! OPEC, ‘‘Günlük 28 milyon varillik üretimi arttırmaya gerek yok’’ derken, Çin başta olmak üzere Hindistan ve ABD gibi ülkelerin artan talebi, ham petrolün fiyatına her gün yeni rekorlar kırdırıyor. NECDET ÇALIŞKAN luslararası piyasada üst üste rekorlar kıran petrol fiyatları 75 doları da geçerken; geçen günlerde Katar’ın başkenti Doha’da biraraya gelen üretici ve tüketici ülkeler birbirlerini suçlamakla yetindi. AB Komisyonu’nun enerjiden sorumlu üyesi Andris Piebalgs, petrol endüstrisinin, üretim ve sonrası aşamalarda yeterli yatırımı yapmayarak bugünkü yüksek fiyatlarda rol oynadığını dile getirirken; Cezayir Petrol Bakanı Şekip Halil yaşananları ‘‘kısırdöngüye’’ benzeterek, ‘‘Bir taraf (garanti stok) derken diğer taraf (garanti talep) diyor’’ dedi. OPEC delegeleri ise ABD’nin dış politikasının bugünkü rekor fiyatlardan sorumlu olduğuna dikkat çektiler. Uluslararası piyasalarda geçen hafta 75.17 doları gören petrol fiyatlarındaki hareketliliğin temel nedenleri ise şöyle sıralanıyor: İran: Uluslararası baskılara karşın nükleer İyi Polis, Kötü Polis ilişkin değerlerin yeri yoktur. Hukukun geçerlilik ilkesi, kamu alanına inançların, alt kimliklerin taşınamamasıdır. Rejimi demokrasi olan ülkelerde ortaya çıkan tartışmaların tümü, bireye tanınan özgürlüklerle kamu düzeninin karıştırılmaması üzerinedir. Kimi demokrasilerde aydınlanma, yerleşik demokratik düzene öylesine sağlam temeller üzerine oturmuştur ki bireyin dinine, ırkına ait kimliğiyle kamu alanında bulunmasının rejim, demokrasi açısından tehdit oluşturması söz konusu değildir. Örneğin okullarda hacını boynuna takmış gençlerin dolaşmaları, kimi AB ülkelerinde bugünlerde kültürler çatışması konusu olunca yasaklanma gereği duyulmuştur. Aynı şekilde AB ülkelerinde türbana arka arkaya gelen kamu alanı yasaklamalarının gerçekten tırmanan kültürler, dinler çatışması ile doğrudan ilişkisi vardır. ??? Bir başka somut örnekle, kimi giysilerde kullanılan renkler, tek tip ılımlı İslamın simgesi türban ya da tarikatlara göre giyilen çarşaf biçimleri, iktidarı ele geçirme, baskı aracı niteliği taşıdıklarında tehdit oluşturmaktadırlar. Yine belleklerimizi tazelemekte yarar var. AKP, Erdoğan hükümeti kadrolarının ilk söylemlerinde bir tek kamu alanı yorumlaması öne çıkarılıyordu. AB’nin insan hakları, demokrasi, kriterlerinin Türkiye’de geçerli olması isteniyordu. Türkiye ve AB içindeki gelişmeler derinleştikçe, kamu alanı tartışmasının kendileri için tuzak olduğunu söylemeye başladılar. Kamu alanı yorumunun çok değişken olduğu savıyla, önce iç hukukumuzdaki yargı kararlarına itiraz edip durdular. Sonra istedikleri gibi kararlar çıkmayınca AB hukukuna, kriterlerine sarılamayacaklarını gördüler. Arınç’ın Türkiye’yi çekmek istediği yeni tartışma alanı, işte tam da evrensel hukuk, insan hakları, demokrasi, kamu alanı, laiklik yorumuyla amaçlarına ulaşamayacaklarını görmelerinden kaynaklanıyor. Mezhepler, ırklar ekseninde örgütlenme, siyasallaşma, sandıktan çıkma ile demokrasi arasında en küçük bir ilişki yokken varmış gibi bir pazarlama gündeme geliyor... İran rejimi, iktidarı, ABD’nin kukla Irak yönetimi de sandıktan çıkmadılar mı? Bu iktidarlar ve rejimleri demokrasi, laiklik, insan hakları, özgürlükleri çerçevesinde kutsamak, kabul etmek olanağı var mı? S programdan taviz vermemesi. Suudi Arabistan: Artan sabotaj girişimleri nedeniyle düşen üretim. Venezüella: Devlet Başkanı Hugo Chavez’in ABD’ye karşı yürüttüğü muhalif çizginin uluslararası piyasalarda yarattığı endişe. Irak: 3 yıldır işgal altında olan ülkede bir türlü sağlanamayan istikrar ve petrol üretim bölgelerindeki güvenliğin yetersizliği. Nijerya: Çatışmalar nedeniyle kesintiye uğrayan üretim, günlük bazda yılbaşından bu yana 300 bin varilden fazla düştü. ‘Altında yeni rekorlar kaçınılmaz’ Petrol fiyatlarındaki hareketlilikle birlikte uluslararası piyasalarda artan tedirginlik, altına olan talebin de fırlamasına neden oldu. Dünyanın önde gelen gelen merkez bankalarının da altın rezervlerini arttırmasıyla geçen hafta 644 dolara kadar çıkan altının ons fiyatı, ardından gelen kâr satışlarıyla 614 dolar seviyesine geriledi. Yatırımcıların özellikle İran’daki gelişmeleri dikkatle takip ettiğini belirten Goldaş Kuyumculuk Yönetim Kurulu üyesi Çetin Binatlı, ‘‘ABD bazlı büyük emeklilik ve sigorta fonlarının son 6 ayda emtia piyasalarına olan ve devam eden yatırımları da altın fiyatlarında artışın başlıca nedenlerinden birini oluşturdu. Gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyonist baskı, ABD’deki bütçe açığı ve petrol fiyatlarındaki yükseliş de altın fiyatlarındaki artışın diğer nedenlerini oluşturuyor’’ diye konuştu. ‘‘Kesinlikle yeni rekorlar beklenmeli’’ diyen Çetin Binatlı, şunları söyledi: ‘‘Fiyatların 2 yıl içerisinde 1980 yılındaki tarihi seviye olan ons başına 850 dolar seviyesini test edeceğini öngörüyoruz. Yatırımcılara önerimiz mutlaka yatırımlarını çeşitlendirmeleri. Altına olan yatırımlarının toplam portföylerinin yüzde 25’i civarında olması gerektiğini düşünüyoruz.’’ Çetin Binatlı SAVUNMA SANAYİİ Malezya çıkarması KUALA LUMPUR (AA) Türk Savunma Sanayii, Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da başlayan ve 27 Nisan’a kadar sürecek olan Malezya Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’na ilk kez 31 firma ile katılıyor. Asya’nın en büyük savunma ve güvenlik fuarı olan DSA 2006’ya, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve sektör temsilcileri de katılıyor. Fuarda Türkiye’den, ASELSAN, Aydın Yazılım, Alp Havacılık, BMC, Coşkunöz, FNSS, Gate Elektronik, Global, Güvenli Yaşam, Girsan, HAVELSAN, Likom, MKE, Milsoft, Meteksan, Mikes, Otokar, Roketsan, Sarsılmaz, Savronik, Selex, STM, TÜBİTAK UEKAE, THY Teknik, Target, TAI, Tisaş, Vestel, Yüksek Teknoloji, YoncaOnuk ve TSKGV firmaları var. Fuarda 2 bin metrekarelik yer ayrılan Türkiye, en geniş alanı kaplayan ülke de olacak. 50 ülkeden 500’ü aşkın firmanın katılması beklenen fuarı, 20 bin kişinin ziyaret edeceği tahmin ediliyor. Rahmi Koç Aydın Doğan Semahat Sevim Arsel orgulamada konuşturulmak istenen sanık üzerinde çok etkili olduğu bilinen bu yöntem, AKP iktidarınca kitleleri, kamuoyunu, şeriatın ılımlı İslam uygulamasına alıştırmada bugüne kadar başarılı bir biçimde kullanıldı. Başbakan Erdoğan, Meclis Başkanı Arınç, kilit bakanlar rolleri paslaşa paslaşa, gerektiğinde geri adım görüntüsünde manevralarla yol alıp durmaktalar. İsterseniz şöyle bir serinkanlı iktidarları süreci içinde geldiğimiz tartışma noktasına bir bakalım. Anayasanın laiklik ilkesi sanki hiç tartışılmıyor, kabul görüyor, ancak yorumunda algılama ve buna paralel de uygulama farklılıkları var gibiydi. En son Başbakan Erdoğan’ın, hastalık bahane, 23 Nisan’da ortalıktan kaybolması sürecinde, Meclis Başkanı Arınç’ın açtığı tartışma kriterlerine hele birbakın... ‘‘Bir tek sandığı, ondaki oy ağırlığını bile değil, Meclis çoğunluğunu yakalamış olmasının tek demokrasi kriteri, iradesi olarak algılanmasını isteyen, dayatan bir yaklaşım. Bir adım ileri Meclis çoğunluğu ile anayasa ve demokrasinin tüm kriterlerinin kaldırılabilmesini öngörme... Padişahlıkta, diktatörlüklerde, şeriat hukukuyla yönetilen ülkelerde de görünen bir meclis iradesini yok sayma. Devletin yönetim biçiminin adının cumhuriyet olduğu pek çok şeriatla yönetilen ülkenin varlığını, gerçeğini atlama... Laikliğin olmazsa olmaz ilkesinin, dini kuralların, şeriat hukukunun devlet yönetimi, kamu alanı, kimliği için geçerli olamayacağını, dini inançların ancak özel yaşam alanında düzenleyici, kamu alanında asla ölçü olamayacağını saklama...’’ ??? Meclis Başkanı’nın tartışmaya açmaya çalıştığı Meclis iradesi, çoğunluğu söz konusu olduğunda sadece anayasal düzenin değil, evrensel hukuk ve insan hakları düzeninin de ayaklar altına alınabileceği. Hem de insan hakları, özgürlüklerin savunulduğu gibi bir paravana arkasından... Öncelikle diktatörlükler, faşist ve şeriat düzenlerinde de sadece Meclislerin değil, hukuk düzenlerinin de olduğunu atlamayalım. Gerçek demokrasi, insan hakları, hukuk düzeninde, laik devlette, şeriat hukukunun yeri yoktur. Öyle olduğu içindir ki kamu alanı, özel yaşam alanı ayrımı çok önemlidir. Kamu alanında inanç alanına Seda Sayan Mehmet Ali Erbil Cem Yılmaz Turgay Ciner ATO’NUN RAPORU TÜRKIYE’NİN VERGI LİDERLERİ Ekonomi Servisi Mart ayında verilen gelir vergisi beyannameleri sonucunda, ülkenin en çok gelir vergisi ödeyecek ilk 100 ismi belirlendi. Aydın Doğan 10.3 milyon YTL gelir vergisi ile listenin başında yer aldı. Doğan, böylece İstanbul’dan sonra Türkiye’nin de gelir vergisi rekort meni oldu. Rahmi Koç 9.1 milyon YTL, Semahat Sevim Arsel de 6.9 milyon YTL vergi ile Doğan’ı izledi. Rekortmenler listesine sanat dünyasından da 3 isim girdi. 2.5 milyon YTL vergi tahakkuk ettirilen Mehmet Ali Erbil listede 27’nci sırada yer alırken Cem Yılmaz 1.4 milyon YTL vergi ile 63’üncü, Seda Sayan (Aysel Gürsaçar) da 1.1 milyon YTL vergi ile 91’inci oldu. Türk bankaları ‘yabancılaşıyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Ticaret Odası (ATO), Türk bankacılık sektöründeki yabancı payının 28.3’e ulaştığına dikkat çekerek, Türkiye’de bankacılık sektörünün yabancıların eline geçmekte olduğunu belirtti. ATO’nun ‘‘Paranın Yabancı Damatları’’ raporuna göre sektördeki yabancı payının, borsada satın aldıkları hisselerle birlikte, yüzde 50’yi bulacağı hesaplanıyor, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ise ‘‘Önlem alınmazsa yabancı payı yüzde 90’a çıkar’’ uyarısında bulunuyor. TÜRK BANKALARINA İLGİ Yabancı bankaların Türk bankalarına ilgisinin 2005 yılında arttığı belirtilen raporda, Fransız BNP Paribas’ın, TEB Mali Yatırımlar’ın yüzde 42 hissesini 182 milyon dolara satın aldığı, Dışbank’ın yüzde 89.3’ünün Fortis’e satıldığı, Yapı Kredi Bankası’nın yüzde 57.4’ünün UniCreditoKoç ortaklığı olan Koç Finansal Hizmetler’e devredildiği anımsatıldı. Doğuş Holding’in de, Garanti Bankası’nın yüzde 25.5 hissesini ve 182 adet kurucu payını toplam 1 milyar 805 milyon 500 bin dolara General Electric Capital Corporation’a sattığı kaydedilen raporda, son olarak Finansbank’ın yüzde 46’sının 2 milyar 760 milyon dolara Yunanlılara devredildiği ifade edildi. AKBANK, YABANCI SERMAYE ORTAKLIĞINA GÖZ KIRPIYOR Rapora göre Türkiye’nin en büyük ve en köklü özel sektör bankalarından biri olan Akbank, çoğunluk hisseleri elinde kalmak kaydıyla yabancı sermaye ortaklığına göz kırpıyor. Akbank’ın talipleri arasında HSBC ve Citibank’ın adı geçiyor. Denizbank’ın talipleri arasında ise Societe Generale, İntesa, Dexia Bank ve Standart Bank bulunuyor. Yüzde 52 hissesi için ortak arayan Şekerbank’la EFG Eurobank, Standart Bank, Banca IMI, Societe Generale, Banque Populaire, Atlantique ve Dubai Şeyhi El Maktum ilgileniyor.Stratejik ortaklığa açık olduğunu ancak çoğunluk hisselerini elinde tutacağını açıklayan Oyakbank’ın taliplileri ise Societe Generale ve Dexia Bank. Tekfenbank ve Alternatifbank’ın Alpha Bank ile temasları sürüyor. DÜNYA BANKASI’NA GÖRE EKONOMI HIZLA BÜYÜDÜ AMA.. Yoksulluk daha çok ‘büyüdü’ apora göre Türkiye’de günde 1 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı 2002’de yüzde 2’nin altındayken 2003’te yüzde 3.4’e çıktı. R Ekonomi Servisi Dünya Bankası’na göre Türkiye ekonomisi yüksek performans göstermeye devam ediyor, ama başta ‘‘yüksek cari açık’’ olmak üzere bir dizi risk unsuru da varlığını sürdürüyor. Bu arada, gelir dağılımına ilişkin göstergeler bozulurken ‘‘yoksulluk oranları’’ da artıyor. Dünya Bankası tarafından yayımlanan, yıllık ‘‘Dünya Kalkınma Göstergeleri’’ raporunun Türkiye ile ilgili bölümünde, özetle şu değerlendirmelere yer veriliyor: ? Dünya ekonomisi genel olarak 2000 yılından bu yana yılda ortalama yüzde 4.8 büyüdü. Aynı dönemde Türkiye, yıllık ortalama yüzde 8’lik büyüme hızıyla dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer aldı. ? Bu hızlı büyüme, tesadüflerin değil, büyüme ağırlıklı bir ekonomik programı başlatan siyasi otoritenin bilinçli kararlarının sonucudur. ? Bu tempoda, Türkiye’nin dış borçlarının gayri safi yurtiçi hasılasına (GSYİH) oranı önemli ölçüde azaldı, IMF’ye olan borçlar da hatırı sayılır ölçüde geriledi. IMF’ye borçlar 2003’te GSYİH’nin yüzde 10.1’i kadardı, 2004’te yüzde 7.1’ine çekildi. ? Toplam dış borçlar da rakamsal olarak 2003’te 145 milyar 662 milyon, 2004’te 161 milyar 595 milyon ve 2005’te 170 milyar 62 milyon dolar olurken bunun GSYİH’ye oranı sırasıyla yüzde 61.1’den, önce 53.6’ya ardından da 46.9’a düştü. ? Ancak bazı riskler de varlığını sürdürüyor. Cari işlemler açığı önceki yıllara oranla büyüyor. ? Ekonomideki büyüme henüz istihdama da yansıyabilmiş değil. 2005 sonunda yüzde 10.3 olan işsizlik oranı 2002 sonundaki yüzde 10.6’lık orana yakın seyrediyor. ? Bu arada yoksulluk oranları da artıyor. Türkiye’de günde 1 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı 2002 yılında yüzde 2’nin altındayken 2003 yılında yüzde 3.4’e, günde 2 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı da yine aynı yıllar için yüzde 10.3’ten yüzde 18.7’ye çıkmış bulunuyor. ? Aynı dönemlerde gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçen Gini Endeksi’nin de 40’tan 43.6’ya yükselmiş olması gelir dağılımındaki eşitsizliğin arttığını gösteriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle