03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 NİSAN 2006 CUMA dünya’dan EKONOMİYE BAKIŞ ERGİN YILDIZOĞLU ABD’Lİ BAKAN, 16 SAATLİK ZIYARETİNİN 6 SAATİNDE SEZER, ERDOĞAN VE GÜL’LE GÖRÜŞTÜ C 11 Ortak vizyon ‘belge’ olacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice’ın kritik Ankara ziyaretinden, ‘‘Stratejik Ortak Vizyon Belgesi’’ hazırlanması kararı çıktı. Rice, ‘‘Ankara, Tahran’ın etki alanına girmesin’’ kaygısıyla geldiği Ankara’da ilk olarak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile görüştü. Yaklaşık 55 dakika süren baş başa görüşmenin ardından yapılan heyetler arası toplantıdan sonra iki bakan basın mensuplarının karşısına çıktı. İlk sözü alan Gül, iki ülke arasında ‘‘Stratejik Ortak Vizyon Belgesi’’ hazırlanması üzerinde mutabakata vardıklarını açıkladı. Türkiye ve ABD’nin ortak vizyonlar, ortak hedefleri ve ortak çalışmaları olduğunu belirten Gül, ‘‘Bunları daha da güçlendirmeye, kuvvetlendirmeye karar verdik. Bu ilişkilerimiz aslında sağlam temeller üzerine oturmaktadır, çünkü ortak değerleri paylaşıyoruz. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ekonomisi... Bunun bütün bölgemizde, bütün dünyada gerçekleşmesini, barış ve güvenlik açısından önemli görüyoruz ve bu bakımdan çok yakın işbirliği içindeyiz. Bu amaçla, çok daha yakın çalışmanın gereğine inandık ve TürkAmerikan stratejik ortaklığını geleceğe taşıyacak bir vizyon belgesinin hazırlanması konusunda da mutabakata vardık’’ dedi. İki ülke çevresinde birçok olayın cereyan ettiğini ifade eden Gül, bunlarla ilgili daha yakın istişarede bulunmak için böyle bir ihtiyaca gerek duyduklarını söyledi. Terör konusuna değinen Gül, ‘‘Kendilerinden çok daha fazla işbirliği ve beklentimiz olduğunu da paylaştık’’ dedi. Gül, terörle mücadelede uluslararası dayanışmanın önemine dikkat çekerek bu konuda Irak’taki koalisyon güçleri ve Irak hükümetinden büyük beklentileri bulunduğunu söyledi. Gül, ‘‘Bizim yaptığımız, sınırlarımızı daha iyi kontrol etmektir. Eğer Irak hükümeti kendi güvenlik güçlerini kurar, kendi sınırlarına hâkim olur, kendi toprakları üzerinde yarın kendilerine de tehdit olacak olan teröristlerle mücadele ederse bizim o zaman yapacak hiçbir şeyimiz yoktur’’ diye konuştu. Gül’ün ardından konuşan Rice da Türkiye’nin demokrasi ve İslam arasında herhangi bir çatışmanın bulunmadığının en iyi örneği olduğunu belirtti. Rice, ‘‘Türkiye ile ABD arasında stratejik ortaklığı geleceğe taşıyacak ortak bir vizyon geliştirmek konusunda mutabakata vardık. Bu anlamda bir mekanizma geliştirerek, sürekli ve daha sık görüşmeye, iki tarafı ilgilendiren ve ortak çıkarlarımızın bulunduğu konularda daha fazla yoğunlaşmaya karar verdik’’ diye konuştu. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Rice arasındaki görüşmede ise, Irak’taki durum, terörle mücadele, Ortadoğu barış süreci, ikili ilişkilerin düzeyi, İran ile ilgili gelişmeler ve Kıbrıs gibi konular ele alındı. Tarafların bütün bu başlıklarla ilgili genel anlayışlarını ortaya koyduğunu, görüşmede detaya girilmediği ifade edildi. Nereye Gidiyoruz? P etrol 75 dolar; İsveç Merkez Bankası, rezervleri içinde doların payını azalttı; Rus Maliye Bakanı, ‘‘Dolar dünyanın tek mutlak rezerv parası değildir’’ diyor. Rumsfeld, Pentagon’la ‘‘savaş halinde’’; Başkan’ın başarı indeksi yüzde 30’un altında; Wall Street Journal silah şirketlerinin bu yıl da büyük kârlar yaptığını yazıyor... Gündemde İran savaşı... Yunan mitolojisinde, tanrıların karşısında bir Hubris (kendini beğenmiş umarsızlık), her zaman bir Nemesis (cezalandırıcı) yaratır. Belli ki küreselleşmeci sermayenin Hubris’i de kendi Nemesis’ini yaratıyor. İNSAN YEME MAKİNESİ ‘‘Biriktir, biriktir... dini imanı budur’’ sermaye denen, kendi kendine genişleyen ilişkinin. Kapitalistin elinden bir şey gelmez. Ya sermayenin uşağı olur ya da ‘‘cennetten’’ kovulur. Ne trajedi! Sermaye sürekli birikir; doğa, insan ne bulursa burgacına çeker, çalıştırır, tüketir, birikir... Ta ki elinde çalıştırabileceğinden fazla makine, para birikene kadar. O zaman sermaye ‘‘toplum ve çalıştırdığı insanlar karşısında sorumluluk’’ maskesini çıkarıp atar. Salt çevresini değil, hemcinsini de yemeye başlar, zayıf düşen hemcinsini yiyen vahşi kurt sürüleri gibi. Kâr oranı düşük sermayeler yalanıp yutulur, piyasa paylarına el konur. Ayakta kalanlar, kalmaya devam edebilmek için işçilerine yüklenirler. Örneğin General Motors ve Ford, 60 bin işçi çıkaracaklarını açıkladıklarında, kimse bu insanlara, ailelerine ne olacak diye sormaz. Bu katliamı yapanların hisse senetleri borsada yükselir. Ama çalışan insan ve toplum karşısındaki bu Hubris’i, kendini, giderek daralan talep, yayılan toplumsal çürüme olarak gösteren Nemesis izler: Kriz derinleşir! Dahası, sermaye ister, devlet toplumsal harcamaları kısar, sosyal ve sağlık sigortalarını tasfiye eder, özelleştirir. Çünkü ‘‘yeterli kaynağı yoktur’’. Aklına, sermayeye toplumsal sorumluluğunu anımsatıp vergi istemek gelmez de kamunun kaynaklarını sermayeye aktarmaya devam eder. Bu Hubris, devletin karşısına, ‘‘Gittikçe büyüyen yaşlı nüfusa kim bakacak’’, ‘‘Eğitilemeyen, iş piyasasına sokulamayan gençleri kim zapt edecek’’ sorunuyla başlayan bir Nemesis çıkarır: Toplumsal hareket. ‘YARIN BAŞKA BİR GÜNDÜ’ Terry Gillian’ın Brazil filminde, ‘‘küçük adam’’ Sam, yaşadığı faşizan toplumun gerçeğini hep yadsır; geceleri kendi rüya âlemindeki ‘‘yaşamıyla’’ yetinir. Filmin son sahnesinde Sam da işkenceye alınmıştır, fonda ‘‘Tomorrow is an other day’’ (Yarın başka bir gündür) şarkısının ‘‘was an other daybaşka bir gündü’’ olarak değişmiş versiyonu çalmaktadır. Sermayenin dünyasını yadsıyan çağdaş ‘‘Sam’’ler, küreselleşmeci rüyalarda yaşıyorlardı: Sınıf çelişkileri tarihte kaldı, ulusdevlet bitiyor, serbest piyasa demokrasi ve refah demektir... Şimdi, ‘‘yarın’’, dün bekledikleri gibi olmayacak gibi görünüyor. Mart sonunda Fransa’da 3 milyon öğrenci, işçi, işten atmayı kolaylaştıran yeni yasaya karşı, irili ufaklı 150 kentte büyük gösteriler gerçekleştirdi. Nisanın ilk haftasında bu kez 280 kentte sokaklar yine göstericilerle doldu. Hükümet yasayı geri çekti. Bu bir çılgınlıktı, sermayenin 20 yıllık nakaratını, belli ki halk ezberleyememişti. İlginçtir, Fransız medyasından ziyade ABD ve İngiliz ERDAL’IN FİRARIYLA İLGİLİ RAPORDA, İÇİŞLERİ VE ADALET BAKANLARI ELEŞTİRİLDİ Belçika hükümeti zorda ELÇİN POYRAZLAR BRÜKSEL Belçika’da işlediği suçlarından ötürü 4 yıl hapis cezası alan, Sabancı suikastı sanıklarından Fehriye Erdal’ın izini kaybettirmesini araştıran bağımsız komitelerin raporunda, Adalet Bakanı Laurette Onkelinx ve İçişleri Bakanı Patrick Dewael sorumlu tutuldu. Erdal’ın firarında sorumluları araştıran komitelerin raporunun açıklanmasının geciktirilmesini eleştiren muhalefet partileri, iki bakanın istifasını istiyor. İçişleri Bakanlığı’na bağlı federal polisi ve Adalet Bakanlığı’na bağlı Belçika İstihbarat Servisi’ni denetlemekle yükümlü ‘‘Komite P’’ ve ‘‘Komite R’’nin hazırladıkları raporda, Adalet ve İçişleri bakanlarının istifalarını gerektirecek ağır eleştiriler yer aldı. Bakanların, firarın ardından Erdal’ın önceden tutuklanmasını sağlayacak yasal temel ve olanak bulunmadığı yönündeki savunmalarının çürütüldüğü raporda, hükümet ‘‘ihmalkârlıkla’’ suçlanıyor. Bakanların Erdal’ın mahkeme kararından önce tutuklanmasını sağlayabileceklerinin belirtildiği raporda, tutuklanması için yasal olanaklar sıralanıyor. Raporda, polis ve istihbaratın uyarılarına rağmen bakanların firar girişimine karşı önlem almadıklarına işaret ediliyor. DHKPC’YE ESNEK DAVRANDILAR Raporda bakanların polis ve istihbarat birimleri tarafından ‘‘en az 8 kez’’ uyarıldığı da yer alıyor. Yasadışı örgüt DHKPC’ye karşı hükümetin gevşek bir tutum içinde olduğu belirtilen raporda, 6 yıl boyunca Erdal’ın ve örgütün durumlarına ilişkin yasal olanakların ciddi bir şekilde incelenmediği belirtiliyor. İstihbarat ve polis arasındaki iletişimsizliğin vurgulandığı rapora göre, İstihbarat Servisi, Fehriye Erdal’ın izlenmesi görevinin federal polise aktarılması konusunda defalarca uyarıda bulundu. İstihbarat, Erdal’ın kaçması durumunda ancak polisin tutuklayabileceğini, kendisinin yasal yetkisi olamayacağını belirtti. Raporda, Adalet Bakanlığı’nın yaptığı bu önerinin İçişleri Bakanlığı’nca yanıtsız bırakıldığı iletildi. Raporun açıklanacağı önceki günkü basın toplantısının son anda iptal edilmesinin yankıları sürüyor. İki bakana ‘‘zaman kazandırma’’ olarak görülen bu gecikmeye muhalefet büyük tepki gösterdi. İki bakanın da 26 Nisan’da savunma yapmaları bekleniyor. medyası söylemediğini bırakmadı: Sokaklardakiler cahildi, hatta muhafazakâr serseriler, hayalciler, makine kırıcılardı. Neoliberalizmin bu iki kalesi, çanların kimin için çaldığını biliyordu, bu telaş bundandı. Gerçekten de aynı günlerde bu iki ülke, modern tarihlerinin en büyük grev ve protestolarına şahit oldu. İngiltere’de, emeklilik yaşını yükselten yeni yasaya karşı özel ve kamu sektöründen yaklaşık 1.5 milyon işçi sokağa çıktı. Bu 1920’lerden bu yana en büyük hareketti. Grev bölgelerinde kamu taşımacılığı durdu. Greve çıkamayanlar, örneğin öğretmenler, 1980’lerden bu yana ilk kez yaygın destek eylemleri gerçekleştirdiler. Sanayi atıkları, küresel serbest piyasa projesi sayesinde tüm gezegeni yok olma noktasına sürüklerken küreselleşmenin bir başka ‘‘atığı’’, dağıttığı toplumsal dokulardan dökülen emekçi kesimlerin göç dalgası, kıyılarına vurdukları gelişmiş ülkeleri sarsmaya başladı. NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) balayı bitip de ABD’den gelen sermaye, Çin’den gelen rekabete dayanamayıp Meksika’yı terk etmeye başlayınca, yine açıkta kalan, artık köye de dönemeyen emekçiler yollara döküldüler, ABD’ye doğru göç hızlandı. ABD hükümeti panik halinde bunlara karşı yasa çıkarıyor, sınır boylarında, ırkçı, faşizan, paramiliter güçler güvenliği eline alıyor... Derken, son göçmenlik yasasıyla bıçak kemiğe dayandı, sosyal güvenlikten yoksun, köle gibi çalıştırılan göçmen işçiler isyan etmeye başladılar. HER YERDE İSYAN VAR Latin Amerika malum, ama esas önemli olan Chavez, Morales, Kirshner gibi liderler değil, onları iktidara taşıyan kitlesel tepki. Küresel serbest piyasa projesine ‘‘Yeter artık!’’ diyen kızgınlık. Irak’ta işgale direniş. Türkiye’de, Güneydoğu’da sokaklara dökülen işsiz Kürt gençliği... Dükkânlara saldırdıklarında... Kürt sorununun, etnik kimliğin tepkisinin ötesine geçmeye başladıklarının ilk işaretleri... Yoksa, bölgede yerel sermaye, eşraf, belediyelere çöreklenmiş seçkinler de şimdi kendi Nemesis’iyle mi karşı karşıya? Fransa’da isyan, kasımda azınlık/göçmen gettolarında patlamıştı. Martta öğrenciler, işçiler, sendikal hareket ve sol sokaklara döküldü. İngiltere’de işçi sınıfı, 1920’lerden bu yana en büyük grev hareketiyle geri döndü. Almanya’da benzer bir konjonktür gelişiyor. ABD’de göçmenlik yasasına karşı, toplumda da destek bulmaya başlayan direniş, 1960’larin sivil haklar hareketini anımsatıyor. Çin’den gelen haberler, hızla gelişen serbest piyasa ekonomisinin kırları ateşe vermeye başladığını gösteriyor. Bir taraftan Irak’ta, Afganistan’da sömürgeciye direniş, gündeme gelmeye başlayan İran savaşı olasılığı, diğer taraftan dünyanın her yerinde polislik yapmaya hazırlanan NATO, atom bombası kullanabileceklerini açıklayan ABD, Fransa... ‘‘Bu adamı kullanın, delikten (Hangi delikten, nereye? E. Y.) atıp ziyan etmeyin’’ diyen bir danışman... Bir Amerikan Kongresi üyesinin, Recep Tayyip Erdoğan’a gönderdiği mektuptaki ‘‘Türkiye’nin büyük dış politika kararlarında ABD’nin yanında olacağına’’ ilişkin sözleri, bölgeye kaydırılan asker sayısının 200 bini geçtiğine ilişkin haberler... ‘‘AKP’nin Nemesis’i ne olacak’’ sorusu... ‘‘küresel yönetişim’’ derken küresel militarizme doğru... Fehriye Erdal ATİNA, FIR’DAN SONRA DENİZ TRAFİĞİNİ DE DENETİMİ ALTINA ALMAK İSTİYOR Ege’ye Yunan kıskacı BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Atina yönetimi, ‘‘Türkiye’yi Ege’de kıskaca alma politikasına’’ bir halka daha ekledi. Yunanistan, Ege üzerindeki Uçuş Bilgi Bölgesi (FIR) ile kontrolü altında tuttuğu sivil hava trafiğinin ardından, Ege’deki ‘‘deniz trafiğini’’ de denetleyebilmek için harekete geçti. Yunanistan, Ege denizini kuzeyden güneye denetim altına alacak ve Türk limanlarına yönelik bütün deniz trafiğini kontrol edecek, 9 Gemi Trafik Sistemi’nden oluşan bir ağ kuruyor. Sistem 2007 sonunda faaliyete geçecek. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre Avrupa Deniz Emniyeti Ajansı’nın, 2122 Kasım 2005’te Brüksel’de yaptığı top Y unanistan, AB’nin verdiği destek ile kuzeyden güneye bütün Ege’yi ve Türk limanlarını kontrol altında tutacak sistemi 2007 yılı sonuna kadar çalışır duruma getirecek. lantıda, AB ülkelerinin 2007 sonuna kadar otomatik tanımlama sistemlerini hizmete sokmaları üzerinde görüş birliğine varıldı. Üye devletlerin, 2008 sonuna kadar da gemi trafik izleme ve bilgi sistemlerini hizmete sokması ve birbirleriyle iletişim yapabilecek yapıya kavuşturulması kararı alındı. ANADOLU KIYILARINA ABLUKA Bu kararları fırsat olarak gören Atina harekete geçti. Yunanistan, Limni, Midilli, Sakız, Sisam, İstanköy ve Rodos’taki merkezleri de içerecek olan ve 9 Gemi Trafik Sistemi’nden (VTS) oluşacak bir ‘‘izleme, kontrol ve denetim’’ ağının ku rulması için düğmeye bastı. Atina, bu ağın 2007 sonunda faaliyete geçeceğini de AB’ye bildirdi. 9 merkezli ağın 6 merkezi, Anadolu kıyılarını adeta abluka altına alacak. Sistemin, kuzeyden güneye Anadolu sahillerini bir dizi halinde kapatan adalarda olması nedeniyle Yunanistan, Türkiye’nin Ege sahillerindeki limanlarını ve yaklaşma sularını tümüyle kontrol edebilir duruma gelecek. Yunanistan, bu proje ile özellikle karasularını 6 milin üzerinde genişletip açık deniz alanlarını daraltacak ve egemenlik alanlarının genişlemesi ölçüsünde, ‘‘trafik ayrım düzenleri oluşturarak’’ çok büyük ölçüde askeri deniz trafiğini de izleyebilecek. Bush hastalanır. Doktoru onu muayeneye başlar. Lütfen ağzınızı açın ve aaaa deyin! Nasıl yani, hepsini birden mi? MOSKOVA GÜNLÜĞÜ HAKAN AKSAY [email protected] Herkes Savaşa Hazır ri işlerde İnsanlar önemli gördüklean konuad sır rol yaparlar, ufak ve vranırlar. larda ise oldukları gibi da s de SebastianRoch Nicola Chamfort zirvesine ev sahipliği yapacak olan Putin, bu tablosunun bozulmasını, Rusya’daki demokratik özgürlükler konusunun gündeme gelmesini ve Dünya Ticaret Örgütü’ne giriş yolunun iyice çetrefilleşmesini istemiyor. Çin ise uygun bir anda Tayvan sorununu çözmek için ABD’nin nabzını yokluyor. İRAN: İran yönetimi, savaştan çekinmek şöyle dursun, onu istiyor gibi. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad siyasi muhalefeti ve etnik azınlıkları bastırarak ülkesinin bütünlüğünü sağlama, hatta bölgesel bir lider olma heyecanını yaşıyor. Doğalgazda dünyanın ikinci, petrolde dördüncü ülkesi olarak enerji piyasalarını sarsacağı hesaplarını yapan İranlı lider, bir taraftan da ABD ve başka ülkelerde terör eylemleri gerçekleştirme imkânlarının El Kaide’den daha fazla olduğunu ima ediyor. Şu anda 40 bin intikam eylemcisinin hazır bekletildiği haberi yayılıyor. Tahran, İran’ın Irak’tan çok daha güçlü olduğuna vurgu yaparak kendisinin savaşı kaybetmesine ihtimal bile vermiyor. Yavaşlayın Biraz!.. ir okurun internetten B gönderdiği ileti: ‘‘Tanrım, beni yavaşlat! Aklımı sakinleştir, kalbimi dinlendir. Günün karmaşası içinde, bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver. Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka. Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret. Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim. Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır. Ve hepsinden önemlisi: Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için ‘cesaret’, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için ‘sabır’, ikisi arasındaki farkı bilmek için ‘akıl’ ve beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak ‘dostlar’ ver!’’ Ve bir küçük not eklenmiş: ‘‘Bu metin milattan yaklaşık 2000 yıl önce Hititler’e ait kalıntılar içerisinde bulunan bir duvar yazısına aittir.’’ rtık herkes savaşa hazır gibi. İran üzerine Rusya, ABD, Çin ve Avrupa Troykası (İngiltere, Almanya, Fransa) temsilcilerinin ‘‘sonuçsuz’’ biten Moskova toplantısından çıkan resmi görevlilerin bakışlarında garip bir ‘‘netlik’’ vardı. Hesaplar kitaplar tamamlanmış gibiydi. Şimdi gündemde konuyla ilgili BMÖ Güvenlik Konseyi’nin 28 Nisan toplantısı var ve sonra... ABD: A harın kan dökmek için uygun bir mevsim olduğu’’ kanısından hareketle, savaşın nisan sonu mayıs başı başlayabileceğini düşünenler az değil. AVRUPA: Avrupa genel olarak ABD’yi destekliyor görünse de Batı cephesi içindeki çatlaklar büyüyor. Fransa ve Almanya’nın Amerikan yayılmasıyla ilgili kaygıları artarken Washington’un en yakın dostu Londra’nın ‘‘Bu sefer savaşta yokum’’ açıklaması ilginçti. Popülaritesi iyice düşen Blair’in yeni darbelere dayanması zor olacak. Diğer yandan olası terör eylemleri, Avrupa’nın kâbusu. Bu kâbusu Türkiye’nin de paylaşması gerektiği, ayrıca ABD’nin İran’ın onlarca nükleer tesisini vuracağı koşullarda herhangi bir ‘‘kaza’’nın, bütün komşuları tehdit edeceği açık. RUSYA VE ÇİN: Rusya ve Çin, İran konusunda yaptırımlara karşı çıkıyor. Ama Tahran’ın nükleer silah üretimine onlar da karşı ve Batı’yla ilişkilerini koparmak yerine ‘‘pazarlık edip anlaşma’’ya daha yatkın görünüyorlar. G8 Görev süresini ‘‘tarihe geçerek’’ tamamlama amacındaki Bush, Ortadoğu planlarını gerçekleştirmek için İran engelini ortadan kaldırmaya kararlı. Bu, zaten Afganistan ve Irak operasyonlarının ‘‘mantıksal devamı’’. Çünkü bu operasyonlar sonucu İran’ın bölgedeki ağırlığı arttı. Afganistan’ın batısında ve Irak’ın güneyinde İran, ABD’den daha etkili. Bölgede bir türlü kesin başarıya ulaşamayan askeri çevrelerden İsrail’e kadar bir dizi baskı unsuru İran’ı hedef gösteriyor. Popülaritesi azalan Cumhuriyetçiler açısından sonbahardaki Kongre seçimlerinden önce yeni bir savaşın ‘‘dengeleri değiştirebileceği’’ beklentisi var. Tıpkı Irak saldırısında olduğu gibi ‘‘ba
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle