03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 TERÖRLE MÜCADELE YASA TASARISI SAYISIZ ANTİDEMOKRATİK DÜZENLEME İÇERİYOR C A haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 28 NİSAN 2006 CUMA Savcı gazete kapatacak NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklik öngören tasarıda 1991 öncesi ‘‘olağanüstü hal’’ dönemini aratmayacak düzenlemelere yer verildi. Antidemokratik düzenlemeler içeren Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklik öngören tasarıda, en çok tartışılan ve uygulamaya geçilmesi durumunda Türkiye’yi Avrupa nezdinde zor durumda bırakacak düzenlemelere ağırlık verildi. Tartışmalı düzenlemelerden öne çıkanlar şöyle: GÖZALTI SÜRESİNE UZATMA: Somut olarak süre uzatılmıyor. Ancak fiili olarak gözaltı süresi uzatılabilecek. Cezaevindekiler, yetkili makamın izniyle, sorgulanmak amacıyla cezaevi dışına çıkarılıp tekrar tekrar sorgulanabilecek. Avukatla görüştürülmeyecek: Gözaltında tutulacak zanlı ilk 24 saat avukatıyla görüştürülmeyecek. Bu sürede ifadesi alınmayacak, gözaltına alındığı bir yakınına haber verilecek. ÖLDÜRME YETKİSİ: Kolluk kuvvetlerinin, terör örgütlerine karşı yapılan operasyonlarda ‘teslim ol’ çağrısına yanıt vermeyenlere karşı silah kullanma yetkisini düzenleyen ve Anayasa Mahkemesi’nce 1999 yılında iptal edilen hüküm, tasarıda yeniden düzenlendi. Buna göre, kolluk kuvvetleri, terör örgütlerine yönelik operasyonlarda emre itaat etmeyerek silah kullanmaya teşebbüs edenlere karşı, tehlikeyi etkisiz kılabilecek ölçü ve orantıda, duraksamadan silah kullanmaya yetkili olacak. POLİSE TUTUKLAMA KALKIYOR: Suç işleyen görevlilere, tutuklama yerine adli kontrol sistemi uygulanacak. Görevlinin bu dönemde karakola gidip imza atması yeterli sayılacak. Görevliler için adli kontroldeki 3 yıllık hapis cezası süresi kaldırılarak daha uzun süreli hapisler için de geçerli kılınıyor. SİLAHSIZA 22.5 YIL: Silah kullanmadan anayasal düzeni yıkma amacı taşıyan örgütü kuranlara verilecek ceza 10 yıldan 22.5 yıla çıkarılıyor. BELGELERE EL KONULACAK: Avukatların, terör örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, savcının istemi ve hâkim kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabilecek. GAZETELER KAPATILACAK: İşlenmiş suçu ve suçluyu öven, örgüt propagandası niteliğinde haberleri veren gazetelerin yayını, hâkim kararı ile ya da acil durumlarda savcı talimatıyla 15 günden 1 aya kadar durdurulabilecek. ÖRGÜT KURANA CEZA YOK: Terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar, TCY’nin 314’üncü maddesine göre cezalandırılacak. Ancak örgüt kuran, yöneten ve üyeler bir defalığına etkin pişmanlıktan yararlanabilecek ve hakkında ceza verilmeyebilecek. İzmir Yolunda... İşte, bu konuda mürekkep yalanmamıştır! Dinci bir basın vardır, dini siyasete alet ediyor. Bizzat AKP, iktidar olduğu günden beri bunu yapıyor. Türk anayasası ise bunu yasaklıyor; yapan, bir siyasal parti ise kapatılır. AKP’nin seyyiatının dosyaları bir deve yüküdür. Ama bir noktaya gelir deve taşımaz, kapının önünde çöker. Türkiye’de bütün Cumhuriyetçiler, bütün yurtseverler de ülkenin içinde bulunduğu ‘‘tehlikenin farkında’’dır. Dileriz, uyanış bütün bir halkı içine alsın! ? 17 Nisan’da, Köy Enstitüleri’ni bir kez daha hatırladık. Her yıl da, bu hatırlanışın kıvamı giderek koyulaşıyor görebildiğimiz kadarıyla. Cumhuriyetçi atılımın en önemli örneklerinden biriydi: Devrim, başlarda kentleri içine alıyordu; 1940’ta, Ayınlanma’nın ışıkları köylerde de tutuşmaya başladı. Görmeyenlere, olayı anlatmak ise mümkün değildir. Asıl önem ‘‘yöntem’’indeydi: Ezbere yer yoktu; yaparak, yaratarak yürüyordu. Sanatla, kültürle iç içeydi. Aydınlar, yalnız kentlerden değil, köylerden de çıkmaya başlıyordu. Ne var ki, 10 yıl sürdü bu mucize. Bastırıldı; ihanete uğradı. Sürseydi, bir başka Türkiye olacaktı. Şimdi yapılacak olan, o ‘‘yöntem’’i bütün bir eğitime yaymaktır. Eğitimi de, yeni baştan ‘‘inşa’’ etmektir. Bir gün olacağına da inanırım... ? Birkaç gün önce, bir aydını daha yitirdik. Alp Kuran öldü. 1950’lerde, Demokrat Parti iktidarına karşı, gerçek bir demokrasinin mücadelesini gençlik arasında örgütleyenlerden biriydi; 1960’larda da kavgasını sürdürdü. Yazıları ve kitapları yankı yapıyordu. Adı unutulmayacak. Nur içinde yatsın! ? Ölümlerle yaşam iç içedir. Bir mutluluğumuz oldu: Duygu Asena’nın 60. yaşını kutladık. Nice yıllara Duygu için... T İÇİŞLERİ BAKANLIĞI MÜFETTİŞLERİNİN ŞEMDİNLİ RAPORUNU CUMHURİYET ELE GEÇİRDİ Şemdinli’de yönetim zafiyeti AYŞE SAYIN ANKARA Şemdinli’de 9 Kasım’daki patlamaların ardından görevlendirilen İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı raporda, başta Emniyet Terörle Mücadele Daire Başkanı Selim Akyıldız, dönemin Hakkâri Valisi Erdoğan Gürbüz olmak üzere, il ve ilçedeki üst düzey kamu görevlilerinin olayları önlemede yetersiz kalarak, yönetim zafiyetine yol açtıkları vurgulandı. Şemdinli’deki patlamalardan 1 gün sonra görevlendirilen İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin 1128 Kasım tarihleri arasında Hakkâri ŞemdinliYüksekova’da yaptığı incelemeler sonucu hazırladığı raporu Cumhuriyet ele geçirdi. ‘‘Gizli’’ damgalı raporda, haklarında değerlendirme ya da ‘‘disiplin raporu’’ düzenleneceği belirtilen kamu görevlileriyle ilgili saptanan eksiklikler özetle şöyle: ? TERÖRLE MÜCADELE DAİRE BAŞKANI SELİM AKYILDIZ: Akyıldız başkanlığındaki heyetin (...) incelemeler yapmak üzere bulundukları ve heyetin brifing almakta olduğu, patlama sonrasında emniyet müdürlüğünün taşlanması sırasında da binada oldukları, hatta Veysel Ateş’in emniyete getirilmesinden sonra Akyıldız’ın Ateş’i gördüğü, cep telefonu ile konuşmasına engel olduğu ve elindeki cep telefonunu aldığı, (...) ilçedeki gelişmeler üzerine Akyıldız’ın Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner ile telefon irtibatı kurduğu, Aydıner’in talimatı üzerine ilçeye gelen ilk helikopterle Şemdinli’den ayrıldıkları, böyle bir ortamda terör konusunda uzman bir kişinin başkanlığındaki üst düzey heyetin kaçarcasına ilçeyi terk etmesinin uygun bir davranış olmadığı ve hiç olmazsa o gün ilçede kalarak emniyet görevlilerine moral desteği vermeleri gerektiği... ? VALİ ERDOĞAN GÜRBÜZ: İl genelinde son dönemde meydana gelen terör olayları konusunda etkili, caydırıcı tedbirler geliştiremediği, Şemdinli olayı ile ilgili olarak ilçede kaldığı üç gün içerisinde inisiyatifi ele alamadığı, bu nedenle Şemdinli’de devlet hâkimiyetinin tesis edilememesi, ilçede bulunmasına rağmen hükümet konağına gidip bu konularda yeterli tecrübesi olmayan ilçe kaymakamına destek vermesi, kontrolü ele alması gerektiği halde kriz merkezi oluşturmak suretiyle Taktik Alay’dan olayları izlemeyi ve yönlendirmeyi tercih ettiği, (...) bölgedeki askeri birliklerden EMASYA Direktifi çerçevesinde yardım istemekten kaçındığı, tüm bu hususlarda hatalı ve kusurlu davrandığı, bu konularla ilgili olarak hakkında ayrıca değerlendirme raporu düzenleneceği... ? HAKKÂRİ EMNİYET MÜDÜRÜ YAŞAR AĞDERE: Terör olayları konusunda etkili, caydırıcı tedbirler geliştirilmesi konusunda yeterli gayreti göstermediği, (...) istihbarata önem verilmesi gerektiği halde Şemdinli’de istihbarat birimi oluşturmadığı, olaylar sırasında kendisi ilçede olmasına rağmen emniyet müdürlüğüne gidip olaylara vaziyet etmek yerine Taktik Alay’dan olayları takip etmeyi yeterli gördüğü, bu konularda hatalı ve kusurlu davrandığı, bu nedenle hakkında ayrıca ‘‘değerlendirme raporu’’ düzenleneceği... ? ŞEMDİNLİ VE YÜKSEKOVA KAYMAKAMI: Şemdinli Kaymakamı Cihad Feshilan’ın, 9 Kasım patlamasının olduğu andan itibaren bilgi ve tecrübe yetersizliğine rağmen elinden gelen gayreti gösterdiği, halkın fiziki saldırı teşebbüsüne de maruz kalmasına rağmen itidalini koruduğu, (...) Şemdinli Kaymakamı için yapılan değerlendirmenin ana hatlarıyla 15 ve 17 Kasım 2005 tarihlerinde Yüksekova’da yaşanan olaylar nedeniyle Yüksekova Kaymakamı Aytaç Akgül için de geçerli olduğu değerlendirmesi yapıldı. ? ŞEMDİNLİ EMNİYET MÜDÜRÜ TACETTİN ASLAN: Olay mahallindeki ilk keşfe, yeterli güvenlik tedbiri alınmadan gidilmesi, polis noktasına zamanında takviye kuvvet gönderilmemesi, Veysel Ateş’le ilgili olarak Şemdinli Emniyet Müdürlüğü’nde birden fazla ifade alındığının anlaşılması, ilgilinin emniyete getirildiğinde usulüne uygun üst aramasından geçirilmemesi, bazı askeri kişilerin emniyette kendisiyle görüşmesi gibi hususlar bir araya getirildiğinde, ilgili adli merciler tarafından yapılacak işlemler saklı kalmak üzere Şemdinli Emniyet Müdürü Tacettin Aslan ve ve diğer görevliler hakkında ‘‘disiplin raporu’’ düzenlenmesi... Raporda, Hakkâri İl Jandarma Komutanı Albay Erhan Kubat’ın, Jandarma astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz’i ilgili yasalara aykırı olarak polis bölgesinde istihbarat çalışması yapmakla görevlendirdiği değerlendirmesine de yer verildi. ÜYAP Kitap Fuarı açıldı. İzmir’de. 30 Nisan’a kadar sürecek fuar, Ege’nin bu en aydın kentine, kitap ve sanatın aydınlığını götürecek bir kez daha. Binlerce İzmirli ile karşılaşmanın mutluluğu: Kitap imzalamaları esnasında, konferanslarda, söyleşilerde, dinletilerde... Ve nice anılarla dönmek... Heyecanlanmamanız mümkün mü? ? Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 12 Nisan’da Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmayı ve arkadan olanbiteni unutmamalı. Cumhurbaşkanı, yurtiçinde ve dışında olan önemli gelişmeleri dile getiriyor, dikkate değer saptamalar yapıyordu. Laiklik de onlar arasındaydı ve karşılaştığı tehlikeyi söyleyip uyarılarda bulunuyordu. Bu son nokta iktidarı ve çevresini çileden çıkardı. Oysa, bir görevini yerine getiriyordu Sezer. Nitekim şöyle diyordu: ‘‘Cumhurbaşkanı’nın, anayasa uygulamasını gözetme görev ve yetkisi ile ant içtiği öğeler birlikte değerlendirildiğinde, yansızlığının siyasal yansızlık olduğu, Atatürk ilke ve devrimleri ile laik Cumhuriyet söz konusu edildiğinde bu değerlerden yana tutum takınmak zorunda olduğu görülecektir.’’ Bir başka deyişle, Cumhurbaşkanı, devletin temel ilke ve yasaları söz konusu olduğunda, tarafsız değildir. AKP, bu ince noktanın farkında olmadı hiç; daha feci olanı, bizzat laik Cumhuriyeti asla anlayamadı. Nitekim, iktidar çevresindeki gazeteler, tam bir güruh ağzıyla Cumhurbaşkanı’na saldırırken, iktidar başındaki zat söze katıldı ve özetle şöyle dedi: ‘‘Siz dindarları siyasetten alıkoymak için böyle konuşuyorsanız, bu millet sizi affetmez. Çünkü, bu ülkede dindar insanların da siyaset yapma hakkı vardır. Kimse bize kalkıp da irtica dersi vermesin. Mürekkep yaladık. Bunu bize anlatmasınlar!’’ Tam bir safsata... Türkiye’de dindarlar siyaset yapamaz diye bir yasak yoktur. Yasaklanan, dini siyasete alet etmektir! Sarıkaya’ya AİHM yolu kapalı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türk yargıcı Rıza Türmen, Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihracını değerlendirirken ‘‘devletin, egemenlik yetkilerini kullanan görevlileri konusunda takdir yetkisi bulunduğunu’’ belirtti. Van Savcısı Ferhat Sarıkaya hakkında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun verdiği ihraç kararının sorulması üzerine Rıza Türmen, AİHM’nin daha önce verdiği ‘‘Pellegrin kararı’’nı anımsattı. Devletin egemenlik yetkilerini kullanırken kişilere ihtiyacı bulunduğunu, bu kişilerle ilgili devletin, egemenlik hakları otoritesi bakımından takdir yetkisi olması gerektiğini vurgulayan Türmen, Pellegrin davasının temelinin bu olduğunu söyledi. ÖCALAN DAVASI Terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın davasını da değerlendiren Türmen, AİHM’nin bu davada ‘‘savunma hakkı bakımından’’ sorunlar gördüğünü söyledi. Türmen, AİHM’nin, ‘‘Öcalan davasında savunma için yeterli olanak ve zaman sağlanamadığından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ‘mahkeme önünde hak arama özgürlüğü’nü tanıyan ‘Adil Yargılanma Hakkı’nın düzenlendiği 6. maddesinin ihlal edildiğine’’ karar verdiğini anlattı. ‘ÖZEL BİR DAVA’ AİHM’nin, bu davada, ‘‘yeniden yargılamaya gidilmelidir’’ demediğini vurgulayan Rıza Türmen, ‘‘AİHM, Öcalan konusunda bunu söylemedi, ‘ilke olarak yeniden yargılama bir yol, ama bunlar davanın özel koşullarına göre dikkate alınarak karar verilmeli’ dedi’’ diye konuştu. Bu davanın ‘‘özel bir dava’’ olduğunu söyleyen Türmen, ‘‘AİHM, Öcalan’ı yeniden yargılayın dedi mi, demedi mi? Bence bu konuda açık bir talep yoktu. Türkiye yeniden yargılamak isterse buna engel yok. Bence, Türk mahkemesi ‘yeniden yargılamaya gerek yok’ derse AİHM kararına aykırı bir görüş teşkil etmez’’ dedi. Savcı Ferhat Sarıkaya P rens Joachim , Prenses Aleksandra’yı başka bir kadınla aldatınca, Prenses Aleksandra, Joachim’i evden kovmuş ve boşamıştı. Danimarka halkı Aleksandra’yı çok seviyor ve destekliyordu. Boşanmayla birlikte Aleksandra’nın prenseslik unvanı da düşmüştü. Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da iki ilginç müze gezdim. Birincisi ‘‘Mumyalar Müzesi’’ ydi. Londra’daki müzeden esinlenerek kurulan müzede oradakine benzeyen mumyalar yapılmıştı. Mumya heykellerin çoğu, ünlülere benzemek konusunda çok da başarılı değildi. Atatürk’ün mumyası da az benziyordu. Sergiyi birlikte dolaştığımız arkadaşlardan dinledim Aleksandra ve Joachim’in öyküsünü. Danimarka, Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen para birimi dahil birçok noktada farklı davranmayı seçmişti. 4.5 milyonluk nüfusuyla küçük bir ülke olduğu için tam entegrasyondan korkuyordu, yok olup gideriz endişesi içindeydiler. ??? Gezdiğim ikinci müze ‘‘Erotizm Müzesi’’ydi. İnsanlığın ortaya çıkmasından bu yana cinselliğin nasıl SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Danimarka’da Kopenhag Kriterleri da, ‘‘Cezası çok ağır, bu şekilde bizi terbiye ettiler’’ cevabını verdi. Danimarka, küçük bir ülke olmasına rağmen, Türkiye’nin Avrupa Birliği yolculuğunda özel bir yere sahip. Bir zamanlar hiç dilimizden düşmeyen ‘‘Kopenhag Kriterleri’’ bunlardan birisi; ikincisi de Türkiye’nin AB’ye aday üyeliğiyle ilgili en kritik zirvelerden birisinin Kopenhag’da yapılmasıydı. Kıbrıs Rum kesimi bu zirvede üyeliğini teminat altına alırken Türkiye açısından yeni bir handikap da devreye girmiş oluyordu (Aralık 2002). ??? Danimarka ile sorunlu konulardan birisi de Roj TV’nin yayınlarıydı. Nevruz ve sonrasında Diyarbakır’da meydana gelen olaylar sırasında Roj TV’nin kışkırtıcılık yaptığı saptaması, Türklerin Danimarka’ya bir evrim geçirdiğini gösteren müzenin benim açımdan çarpıcı yanı; geçmiş anılarda Doğu’nun, Ortadoğu’nun ve Akdeniz’in cinsel zenginliğiydi. Avrupa içine kapanık, kuru bir cinsel hayat yaşarken Roma, Eski Yunan, Hindistan, Mezopotamya cinselliğin, sevişmenin bin bir örneğini deniyor, bunları tablolara, seramik kaplara, tabletlere resmediyor, yazıya döküyordu. ??? Yüzlerce yıl önce Doğu, Batı’dan her bakımdan üstündü. Ancak doğanın eşitsiz gelişme kanunları hükmünü yürütmüş, geride olan öne geçmişti. Bize şehri gezdiren Yılmaz, trafik kurallarına olağanüstü bir titizlik gösteriyordu. Mardin’den küçük yaşta Danimarka’ya gelen Yılmaz’a neden kurallara karşı bu kadar dikkatli olduğunu sorduğum öfkesini arttırıyordu. Danimarkalılar ise bu konuda sakin cevaplar veriyorlar, Türkiye’nin iddia ve şikâyetlerinin Roj TV’yi kapatmak için yeterli olmadığını söylüyorlar. Roj TV’nin ‘‘terörle ilişkisi’’nin kanıtlanması gerektiğini, sunulan belgelerin yeterli olmadığını iddia ediyorlar. Ne kadar samimi davranıyorlar, onu kestirmek kolay değil. ??? Danimarka, son aylarda en büyük krizi Hazreti Muhammed karikatürleri nedeniyle yaşamıştı. Hâlâ bu konu, gündemlerinin ön sırasında. Neden bu karikatürlerin yayımlanmasından 4 ay sonra tepkilerin patladığını da anlamadıklarını söylüyorlar. Müslüman ülkelerdeki şiddet gösterileri ve Danimarka mallarını boykot, bu ülkede ciddi kaygılar yaratmıştı. Bir süredir, Hazreti Muhammed’i tanıtan, onun yaşamını anlatan konferanslar düzenleniyor, Arap ülkeleri de bu konferanslara katılıyordu. Güneş batarken, kıyıda sessizce oturan ‘‘Denizkızı’’na baktım. O hâlâ denizcileri bekliyordu. oralcalislar?cumhuriyet.com.tr AİHM’den yargısız infaz cezası STRASBOURG (AA) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İstanbul’da 12 Temmuz 1991 tarihinde güvenlik güçleriyle girdikleri silahlı çatışmada öldürülen DevSol örgütünün 5 militanının yakınlarına Türkiye’nin maddi tazminat ödemesini kararlaştırdı. Silahlı çatışmada öldürülen İbrahim Erdoğan, Yücel Şimşek, İbrahim Ilcı, Cavit Özkaya ve Hasan Eliuygun’un akrabalarının açtığı davayı değerlendiren AİHM, ‘‘Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) yaşama hakkıyla ilgili 2. ve etkili başvuru hakkıyla ilgili 13. maddelerini ihlal ettiğine’’ hükmetti. Türkiye’nin iddialara ilişkin ‘‘etkili soruşturma yürütmediği’’ görüşüne varan AİHM, ölenlerin her birinin yakınlarına 33’er bin Avro maddi tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Türkiye, karar gereği, ayrıca mahkeme masrafı olarak toplam 12 bin Avro maddi tazminat ödeyecek. Ailelerin avukatları ‘‘güvenlik güçlerinin, tutuklamak için değil öldürmek için operasyon düzenlediğini’’ iddia etmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle