03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 NİSAN 2006 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Cesur Başkan, Erdoğan’a Karşı rınç’ın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle TBMM’nin geleneksel oturumunda yaptığı konuşmayı, bazı gazeteler başlıklarında isimlendirmeyi yeğlemişler. Onlardan birisine göre, Meclis Başkanı’nın konuşması ‘‘demokrasi manifestosu’’ imiş; bir başkasına göre de ‘‘muhtıra’’ ya da ‘‘zirveyi sarsan’’ bir konuşma. Başkanın kendisi, bilinçaltını açığa çıkartmayı tercih ederek ‘‘cesur açıklama’’dan söz ediyor! İster, canlı yayında izlemiş; isterseniz gazetelerden okumuş olun. Söz konusu konuşma, bir ölçüde bilgisizlik de kokan, ama AKP’nin ünlü çatlak plağını bir ulusal bayram gününde, ‘‘hazirun’’a zorla dinletmeye yöneliktir. Öyle demokrasi manifestosu, ya da muhtırası yakıştırmalarını hak eden sözler değildir. Ve ‘‘o çatı’’ altında ilk kez de söylenmemektedir. Dolayısıyla sahibinin sesince bu konuşma için ‘‘cesur açıklama denebilir’’ yakıştırması, baştan da belirttiğim gibi, Sayın Arınç’ın sadece bir evhamıdır. Anlaşılan, başkan o protokol görevini yerine getirmek için masa başına oturduğu zaman, ‘‘ne yapayım da 24 Nisan günü gündeminde ilk sırayı alayım’’ diye düşünmüş ve daha doğrusu on birinci cumhurbaşkanının seçim borsasına, adını şimdiden sürmek istemiştir. A Kör Milliyetçilik Değil Sosyalist Tavır... S BU YIL, KADINLARDA BALIK ETİ MODA... GENEL LİSEDEN İMAM HATİBE GEÇİŞE OLANAK SAĞLAYAN DÜZENLEME DURDURULDU Yargıdan AKP’ye ikinci darbe ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay, ‘‘Ortaöğretimden ayrılan, mezun olan ve yükseköğretimden ayrılan veya mezun olanlara’’ mesleki açıköğretim lisesine geçiş olanağı tanıyan yönetmeliğin, bazı hükümlerinin yürütmesini durdurdu. Buna göre genel liseyi bitiren ya da mezun olan herhangi biri mesleki açıköğretim lisesine geçemeyecek. Danıştay daha önce de imam hatip liselerinden açık liseye geçişi öngören yönetmeliği iptal etmişti. Yönetmelikten faydalanmak için yaklaşık 1000 kişinin başvuruda bulunduğu öğrenildi. YÖK’ün Mesleki Açıköğretim Lisesi Yönetmeliği’nin bazı hükümlerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açtığı davanın ilk aşaması sonuçlandı. Bu kapsamda yönetmeliğin bazı maddelerinin yürürlüğü oybirliği ile durduruldu. Anayasa ve Milli Eğitim Temel Yasası birlikte değerlendirildiğinde, milli eğitim sisteminin, örgün eğitimde, yönlendirme esasına dayalı kademeli geçişi öngören bir modelle örgütlendiğinin anlaşıldığı vurgulanan kararda, bu örgütlenmenin, eğitimin amacı ve temel ilkelerinin doğal bir sonucu olduğuna işaret edildi. ‘PUAN HESAPLAMASINDA HAKSIZLIK OLUR’ Bir eğitim kurumundan yararlanabilme hakkının, bir önceki öğretim basamağını tamamlama koşuluna bağlı kılındığına dikkat çekilen kararda, bu sürecin işleyiş şeklinin, fırsat ve imkân eşitliğinin sağlanması bakımından önem arz ettiği vurgulandı. Farklı okul türleri arasında nakillerin sadece 9. sınıfta yapılabileceğinin Talim ve Terbiye Kurulu tarafından belirlendiği anımsatılan kararda, bu durumun üniversite sınavına girişteki ‘‘ortaöğretim başarı puanı’’nın hesaplanması konusunda haksızlık yaratacağı ifade edildi. ‘BİR AYIRIM OLACAKTI’ Genel liseler ile meslek liselerinin uygulanan programlar nedeniyle birbirinden ayrıldığı vurgulanan kararda, ‘‘Özellikle mesleki eğitimin milli eğitim sistemindeki yerinin ve işlerliğinin arttırılmasını hedefleyen eğitim politikası doğrultusunda, ülkenin gelişen ekonomik ve toplumsal gereksinimlerinin karşılanması ve eğitim düzeyinin yükseltilmesi amacı karşısında, dava konusu yapılan yönerge ve bireysel işlemlerde; genel ilkeler içeren yönerge ve genelgenin ilgilisi olan öğrencilerin bulunduğu öğrenim evresine göre farklı sonuçlar doğurması gerektiği, öğrencilerin öğrenim düzeylerine göre bir ayrıma gidilmemiş olmasının öğrenim hakkının eşit dağılımını engelleyeceği, farklı özellikteki öğrencilerin aynı konumda değerlendirilmesinin anayasal eşitlik kuralı ile çelişeceği belirlenmiştir. Böylece, genel veya meslek/teknik liselerinden oluşan ve öğretim sürecinin ikinci kademesini oluşturan ortaöğretim kurumlarına başlama ve devam etme hususunda yargı kararları ile de istikrar kazanmış bir sistem yerleşmiştir.’’ GİZLİ YA DA DERİN ANAYASAYMIŞ Bülent Arınç gibi 3 dönemdir parlamentoda bulunan ve mesleği avukatlık olan bir deneyimli kişi, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin hazırlanmasında asıl sorumluluğun ve görevin yürütme erkinde olduğunu ve bu nedenle de Genelkurmay Başkanlığı ile Dış ve İçişleri bakanlıklarının devreye girmelerinin doğal karşılanması gerektiğini bilmez mi? O zaman, hemen her ülkede, iç ve dış tehditleri göğüslemek amacıyla bir el kitabı olarak hazırlanmakta olan bu tür bir çalışma için parlamentonun devre dışı kalmasından şikâyetçi olmaktadır? Hele, kimi gazete ya da televizyonların, böyle bir çalışma için ‘‘gizli anayasa, derin anayasa, kırmızı kitap’’ türünden yakıştırmalarını ciddiye alarak o ‘‘cesur açıklama’’ diye sözünü ettiği şikâyetini Meclis tutanaklarına yansıtmaya kalkmaktadır? Başkan, bu yakıştırmaların sahiplerinden de ‘‘Bazı çevreler’’ diye söz ederek bilinçli bir saptırmaya kalkışıyor. Oysa o yakıştırmalar, haberlerine biraz giz ve renk katmak isteyen bizim meslektaşlarımızın ürünüdür. Sadece kendisi değil; dileyen her milletvekili, mesela Başbakanlık ya da içişleri, dışişleri ve savunma bakanlıkları bütçeleri görüşülürken gerekiyorsa gizli oturum da isteyerek, bu derin anayasa için bilgi edinme imkânını kullanabilir. Ama Arınç’ın amacı, üzüm yemek yerine bekçiyi dövmeye kalkışmak olduğu için, nedense o cesur açıklama diye nitelendirdiği işportaya düşmüş sözleri yinelemektedir. Açıklamasında yeni olan tek öğe, başkent saunalarında odaklanan bir mafya çetesinde, bu belgeyle ilgili bilgilerin de bulunduğunu içeren polis bültenini, Meclis tutanaklarına geçirmesi olmuştur. Ki, öylece mafyanın AKP iktidarı döneminde başkentte bürokrasiyle bazı politikacılarla da nasıl birlikte kir ve ter atma imtiyazını kazandığı da, hem de TBMM’nin kuruluşunun 86. yıldönümünde en yetkili ağızdan tutanaklara geçerek, tarihçiler için ölümsüz bir kaynak haline gelmiştir. Arınç’ın, ‘‘görev süresinin bitmesine uzun bir zaman varken yeni cumurbaşkanının kim olacağı ve nasıl seçileceğinin tartışılmasını’’ Sayın Cumhurbaşkanı’na karşı bir nezaketsizlik olarak değerlendirmesi de anlamsızdır. Çünkü cumhurbaşkanları, sadece bir dönem için seçilebilmektedir ve Sayın Sezer’in de son görev yılıdır. Sayın Sezer’e karşı asıl nezaketsizliği de önceki gün özel gündemi izlemek amacıyla parlamentoya geldiği zaman, yerlerinden kalkmayarak ve alkışlamadan özellikle kaçınarak yapanlar, Arınç’ın partili arkadaşlarıdır. Yeni cumhurbaşkanının bu Meclis tarafından seçilmesinin, ülkede nasıl bir bunalım yaratacağının somut örneklerinin başında, AKP’nin seçimlerde aldığı oyu hiçe sayarak bugün 357 sandalyeye sahip olma gerçeğinin yanı sıra 2007 Nisanı’ndan sonra o kırık plaktaki arzuları gerçekleştirmek için girişeceği bilinen operasyon planlarını önleme çabası yatıyor Sayın Arınç. Ki siz de önceki günkü konuşmanızda o planların ipuçlarını vermekle yetinmediniz. Milletvekili arkadaşlarınıza olduğu kadar, camianıza da bu görevi Erdoğan’dan daha iyi yapabileceğiniz mesajını vermek istediniz. AKP hükümetinin, imam hatiplilerin ÖSS’de katsayı engeline takılmalarını önlemek amacıyla bulduğu formüller birer birer yargıdan dönüyor. Danıştay daha önce de imam hatip liselerinden açık liseye geçişi öngören yönetmeliği iptal etmişti. onunda olacağı buydu. Yıllardır konuşulup tartışılan, yazılıp çizilen ‘‘kamusal alan ve laiklik’’, TBMM Başkanı Bülent Arınç tarafından, 23 Nisan özel oturumunda açık seçik gündeme getirildi: ‘‘Kamusal alan ve laikliği tartışalım!’’ Türkiye laik demokratik Cumhuriyet’in 82. yılında neden tartışacak laikliği ve demokrasiyi? Arınç’a göre laiklik farklı yorumlanıyormuş da onun için!.. Meclis Başkanı konuşmasında hızını alamıyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e yükleniyor, kurumların saltanatından söz ediyor... Bülent Arınç, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in, onun Meclisi’nin ‘‘Osmanlı’nın devamı olduğunu’’ söylüyor... Laik demokratik Cumhuriyet’in işlevinden habersiz bir Meclis başkanı, hilafete karşı olan ‘‘Ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ anlayışını içine sindiremiyor... Baştan söyledim, olacağı buydu... AKP’li Meclis başkanı laik demokratik Cumhuriyet’e kafa tutuyor; sıkmabaşı özgürlüğün simgesi ve dini inancı olarak gösteriyor... Benim aymaz aydınlarım, bakalım Arınç’ın konuşmasını nasıl değerlendirecekler? Aslında biliyorum nasıl değerlendireceklerini! Arınç’ın konuşmasına alkış tutacaklar. Hele ‘‘kurumların saltanatı’’ sözünü ‘‘Oh be.. Çankaya’ya, askerlere nasıl kafa tuttu’’ diye değerlendirecekler. 1980 öncesi İran’daki solcular, sosyalistler gibi bizimkiler... Tehlikenin farkında değiller!.. Tarikat kuşatması altındaki Türkiye’de AKP iktidarıyla birlikte ‘‘Ilımlı İslam’’a doğru adım adım gidiyorlar... ??? Tüm bu olumsuzluklar karşısında ‘‘Vatan elden gidiyor’’ ya da ‘‘Yandık.. din pazarlamacıları her yerde örgütleniyor’’ diye panikleyenlerden, kurtuluşu ‘‘Asker gelsin iş bitsin’’ şeklinde görenlerden değilim... Siyasi misyonum yok, salt gazeteciyim... Olup bitenleri okurlara yansıtmak benim görevim!.. Ama biliyorum ki oyun fazla sürmeyecek. Emperyalizmin ağababalarının, Soros fonundan ‘‘ham yapanların’’, ‘‘din pazarlamacılarının’’ yedikleri, içtikleri boğazlarında kalacak... Bu ülkede Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler tüm kışkırtmalara karşın ‘‘ulusal egemenliği’’ koruyup kollayacaklar, dindarlar da ibadetlerini yapacaklar... Cumhuriyet’in Başyazarı İlhan Selçuk’un dün yazdığı gibi tehlikenin büyüklüğüne karşın, tam bu coğrafyada çağdaş, demokratik, özgürlükçü güç bu gözdağını göğüsleyecek niteliktedir... Bir hafta arayla iki kez Ege’ye geldim. Bursa’dan Manisa’ya, İzmir’den Denizli’ye uzandım. Bafa Gölü kıyısında Serçin Köyü’ndeki balıkçılarla konuştum... Pazar günü İzmir TÜYAP Fuarı’ndaydım. Cumhuriyet Kitap Kulübü standında çocuklar, gençler, orta yaşlılar el ele, yürek yüreğeydi. Hepsi demokrasiden, özgürlükten yana bir tavır sergiliyordu. Onlar barışın, kardeşliğin bahar çiçekleri gibiydi. Mutlu oldum!.. Yine Gediz ve Söke Ovası’nda köylüler olup bitenlerin, yani tehlikenin farkındaydı. Kurtuluşun reçetesinin ‘‘Sosyalist tavır’’ olduğunu söylerlerken ‘‘kör milliyetçiliğin’’, bir başka deyişle ‘‘ırkçılığın’’ mücadele biçimi olamayacağının altını çiziyorlardı... ??? Ege bana iyi geliyor... Yarımada’da İyonya Denizi’nin maviliklerinde kayboluyorum. Alaçatı’da soluklanıp oradan Çeşme’ye, dağ yolundan Karaburun’a inerken Suat Taşer’i, Şükran Kurdakul’u, Necati Cumalı’yı anımsıyorum... Bilir misiniz.. ilk yıldızlar karanlık basmadan doğar buralarda, hafif çiçek kokuları gibi uçar içiniz... Türkülerin iki gözü iki çeşmedir Ege’de; boynu bükük, yaşmaklı bir hayal, bir korku, bir şüphe akar suyun sesinde... Unutulmaya kalkan bir treni anımsar yolcular, eski istasyona bakan penceresinden... Bilirim.. yalnızlık üşütür insanı... Uykuları kaçırır en ufak bir düşünce... Homeros’tan bu yana bir uyanış sergilenir Ege’de düşünceden ve özgürlükten yana... hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle