09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 İlk adımı Almanya’da atan Türk gıda ürünleri artık Avrupa’nın dört bir yanında C ekonomi EKONOMİYE BAKIŞ ERGİN YILDIZOĞLU 3 MART 2006 CUMA Avrupa’da doğan markalar E konomi Servisi Yarattıkları markalar gurbette doğan Türk gıda girişimcileri, büyük güçlüklerle var olma mücadelesi verdikleri Avrupa’yı, Türkiye’ye özgü lezzetlerle donattılar. İstanbul Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Karışık İşler, Pis Kokular... ziyaret etmekte olduğu Lübnan’da El Cezire’yi arayarak birlik çağrısı yapıyor, ‘‘Saldırganlar Sünni olamaz... Biz hem din hem de insanlıkta kardeşiz... Sünni camileri de korumaya aldık’’ diyordu. Sünni ve Şii dini liderlerin Kut kentinde düzenledikleri ABD işgalini suçlayan birlik gösterisini CNN verirken, BBC görmezden geliyordu. Lübnan kaynaklı Daily News’ün aktardığı, bölgede Sünni ve Şii liderliklerin iç savası engellemeye yönelik demeçlerine ilişkin haberlere ise iç savaş çığırtkanlığı yapan, İngiliz ve ABD medyasında pek rastlanmıyordu. Şii ve Sünni liderliklerin iç savaşı önleme çabalarının son derece sağlam bir zemini var. Şiilerin, özellikle de ABD’yle işbirliğini hep reddetmiş olan Sadr’ın cepheye katılmasını bekleyen Sünni direniş açısından, iç savaş tam bir felaket olur. Üç temel talebi (ABD’nin çekilmek için tarih vermesi, otonom bölgeler uygulamasının ertelenmesi, Kürtlerin Kerkük’ü yeniden Kürtleştirmesinin durması) direnişin temel talepleriyle örtüşen (Ahrari, The Asia Times, 24/02), Sadr açısından da Sünnilerle çatışmak anlamsız. Diğer taraftan, daha önce de aktarmıştım.. Irak’ta SünniŞii ayırımı aslında sunulmak istendiği kadar kesin değil. Bir aşiretin, bir ailenin üyelerinin Sünni ve Şiilerden oluşması sık görülen bir durum. Robert Fisk, bir Iraklı Sünni dostunun, ‘‘Niye hep iç savaş diyorsunuz, karım Şii, onu öldürmemi mi istiyorsunuz?’’ dediğini aktarıyor. Ama, sanırım en çarpıcı örnek Askeriye Türbesi’nin bakıcılığının yüzyıllardır, İmam Naki soyundan gelen Sünni bir aileye verilmiş olması (Salim Şahzad, age). Geriye Zerkavi (El Kaide) kalıyor. Böyle birinin var olduğunu kabul etsek bile, bir ‘‘uygarlıklar çatışmasında’’, Müslüman cephesi oluşturmayı amaçlayan birilerinin, bu cepheyi bölecek bir iç savaşı neden kışkırttığını, tüm Müslümanlar için son derecede kutsal bir türbeyi yıkmaya kalkmasını anlamak çok zor. Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi Direktörü Anhony Cordesman da bu soruya cevap ararken zorlanıyor ve ‘‘nihilizm’’ saptamasına sığınıyor. ‘FALSE FLAG’ (SAPTIRMA) ncak, türbeye yönelik saldırı nihilist bir intihar saldırısı değildi. Patlama, yüzleri maskeli, üniformalı, Irak İmar Bakanı’nın deyimiyle işinin uzmanı insanlar tarafından, 12 saat süren teknik bir operasyonla (AFP, 24/02) gerçekleştirilmiş. Bence, saldırı, İngilizlerin ‘‘false flag’’ (saptırma) operasyonu dedikleri, bir başkasını suçlamaya yönelik sabotaj türüne çok benziyor. İngilizlerin, İrlanda’da zaman zaman ‘‘false Flag’’ operasyonları düzenlediklerini gazeteler birçok kez aktardı (örnekleri için: Keefer, www.globalresearch. ca 25/09/05). Geçen eylülde iki İngiliz özel tim (SAS) görevlisi, Arap giysileri, peruklar, patlayıcı maddeler, uzaktan kumandalı fünyelerle yakalandığında, İngiltere, adamlarını, izleyenleri şaşkınlıklara düşüren bir telaş ve şiddetle kurtarmıştı. Robert Fisk ‘‘bu iki SAS Irak’ta ne yapıyordu?’’ diye sorarken (Independent), John Pilger olayı ‘‘Sinik bir savaşta, sinsi gelişmeler’’ başlığıyla yorumlamıştı (Newstatesmen). Keefer’in aktardığına göre bu tür ‘‘false flag’’ operasyonları salt İngilizlere has değil. Amerikalılar da Irak’ta zaman zaman, durdurdukları sürücülerin arabalarına, sürücüye fark ettirmeden, uzaktan kumandalı bombalar yerleştiriyorlarmış. Bir keresinde, bir Iraklıyı durdurup ehliyetini almışlar, sonra adama ehliyetini, karakola gidip oradan geri almasını istemişler. Sürücü yolda giderken arabada bir ağırlık fark edip durunca arabaya kocaman bir bomba gizlendiğini görmüş. Bunlar tabii söylenti... Dediğim gibi, karışık işler, pis kokular... G Birliği’nin yayımladığı Agromag dergisinin derlemesine göre, gıda sektörü, Türklerin Avrupa ülkelerinde yarattığı ekonomik potansiyelin öncü gücünü oluşturuyor. Sadece Almanya’da gıda ticareti yapan Türk işletmelerinin sayısı yaklaşık 29 bin. Almanya merkezli Türk gıda işletmeleri yıllık 11.2 milyar Avro’luk ciroları ve toplam 2.7 milyar Avro’luk yatırım hacimleriyle 129 bin kişiye istihdam yaratırken Avrupa Birliği genelinde gıda sektöründe faaliyet gösteren Türk işletme sayısı 38 bin 500’ü, bu firmaların yıllık cirosu ise 15.4 milyar Avro’yu buluyor. Tüm Avrupa’da 3.8 milyar Avro’luk yatırım gerçekleştiren Türk gıda işletmelerinde 181 bin kişi istihdam ediliyor. Sadece Almanya’daki Türk göçmenlerin 17 milyar Avro’luk bir hane gelirine sahip olmaları, Avrupa’daki Türklerin artık çok önemli bir ekonomik güce sahip olduğunun işareti. eçen çarşamba günü, Samarra kentinde, Iraklı Şiiler için en kutsal mekânlardan, Askeriye Türbesi’ne düzenlenen bombalı saldırının ardından Batı basınının sunduğu haber ve yorumlara benim aklım yatmadı. Saldırının zamanlaması da çok ilginçti. Yine burnuma pis kokular geliyor... ‘MÜKEMMEL VURUŞ’ Birkaç haftadır havada, insana ‘‘Bir şey olacak galiba’’ duygusu veren bir gerginlik var. ‘‘Karikatür kriziyle’’ başlayan gelişmeler adeta uygarlıklar çatışması tezini doğruluyordu. Bu sırada, Filistin’de, Hamas seçimleri kazandı. Bu kez ABD ve İsrail’de sinirler bozuldu. Üstelik İran’la nükleer pazarlıklar da iyi gitmiyor, Ahmedinejad gittikçe daha cüretkâr davranmaya başlıyordu. Ancak, Irak’taki tıkanma, özellikle Şiilerin de direnişe katılma tehlikesi, ABD’nin İran’a karşı elini kolunu bağlıyordu. Bu sırada kimi istihbarat uzmanları Nevruz ayında, Afganistan’dan Kudüs’e geniş çaplı yaygın bir ABD karşıtı saldırı dalgasının gündemde olduğunu ileri sürüyordu (Salim Şahzat, The Asia Times, 23/02) Yine aynı günlerde Batı basını, Irak’ta, ABD ve İngiltere’nin tercihlerinin aksine Caferi’nin, hem de Mukteda El Sadr’ın baskısıyla Başbakan seçilmesi, medyanın kullanmayı çok sevdiği bir deyimle bu ‘‘ateşli’’ (genç ve duygusal...) din adamının siyasi süreçleri belirleyecek kadar güçlendiğini gösteriyordu. Sadr’ın yıldızının yükselmeye başlaması ABD açısından hiç iyi bir işaret değildi. Sadr, ABD işgaline karşı daha ılımlı bir tutum benimseyen, İran kökenli Sistani’den farklı olarak Irak Şii hiyerarşisinin Irak/Arap bir aileye geçmesini isteyen bir kanattan geliyordu. Ayrıca, geçen aralık ayında Sadr milisleri, ABD ile işbirliği yapan Tahran merkezli ‘‘Irak’ta İslam Devrimi Yüce Konseyi’’ adlı grupla, Bağdat’ta ve Güneyde girdikleri kanlı çatışmaları kesin bir biçimde kazanarak Şii ittifakı içinde konumlarını pekiştirmişlerdi. Caferi’yi işte bu etki seçtirmişti (Ramadani, The Guardian, 24/02) Bu sırada, Güneyde Şii bölgelerinde İngiltere denetimi elinden kaçırıyor, Washington Post’un deyimiyle Basra’yı ‘‘milislere ve yerel yönetime kaybediyordu’’. Sadr’ın Basra’daki temsilcisi, ‘‘İngilizler halka karşı eylemlerini sürdürürlerse, Basra’yı onlara kitle mezarı yapacağız’’ diyordu (Finer, Washington Post, 26/02). Pentagon da geçen cuma, isyancılarla savaşacak çaptaki Iraklı taburların sayısının birden sıfıra düştüğünü açıklıyordu (Associated Press, 24/02) Askeriye Türbesi’ne yönelik saldırı bu ortamda gerçekleşti. Eğer bu saldırı, Batı medyasının beklediği gibi bir iç savaşa yol açarsa, ŞiiSünni çatışması, The New Republic’te Kaplan’ın (neocon) vurguladığı gibi, ABD’nin Irak’ta bir arabulucu olarak kalmaya devam etmesini kolaylaştıracak, Basra’da İngilizlerin üzerindeki basıncı azaltacak, Şiilerin de başı Sünnilerle belada olacağından, İran Batı’ya karşı başının çaresine bakmak zorunda kalacak. BATI MEDYASI VE HABERCİLİK Askeriye saldırısını verirken Batı medyası birçok gazetecilik kuralını ihlal etti. Birincisi, medya, saldırıyı kimse sahiplenmemiş olmasına karşın, istisnai olarak ‘‘büyük olasılıkla’’ ifadesini kullanarak, ama çoğunlukla hiç kullanmadan ‘‘Sünni isyancıları’’ suçladı. Geçmişte savaşa karşı tavır almış olan The Guardian’ın, bu kez ısrarla ‘‘Sünni isyancılar’’ ifadesini kullanması, çarpılmanın nerelere kadar yayıldığını gösteriyordu. Genelde İngiltere medyası, SünniŞii çatışmasını körükler bir yol izledi. Örneğin BBC’nin, ‘‘Mukteda El Sadr intikam çağrısı yaptı’’ (başka hiçbir yerde doğrulanmayan) haberi özellikle ibret vericiydi. Çünkü o sırada Sadr, Kaplan Döner: Dev kuruluş Almanya’nın en büyük döner üreticilerinden Remzi ve Mehmet Kaplan kardeşlerin kurduğu Kaplan Döner, tavuk döner ve döner kebapta çeşitli ödüllerin de sahibi. Hazırladığı 581 kiloluk dev dönerle Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye de aday. Kaplan Döner’in ünü kurulduğu yer olan Berlin’i çoktan aşmış. Tüm İskandinavya, Belçika, İtalya ve Fransa’ya döner satan Kaplan Döner, Berlin, Hollanda ve Hamburg’daki tesislerinde 270 kişi çalıştırıyor. AksarayAlmanya hattı 1971’de Aksaray’dan babasına biçerdöver almak amacıyla Almanya’ya giden ve orada kalıp gıdada tüm Avrupa’nın tanıdığı bir marka olan Efe Fırat’ı yaratan Ahmet Aktaş, en büyük iki hayalini, yani Türk gıda ürünlerini Avrupalı tüketiciye sevdirmeyi ve memleketi Aksaray’dan gıda maddesi ihracatı yapmayı başarmış. 1973’te ilk şirketini kuran Aktaş, bugün Bremen’de 150 çalışanıyla 50 milyon Avro ciro yapıyor. Kuru bakliyattan turşuya, reçelden et ürünlerine, baharattan zeytine kadar 1500’ü aşkın ürün satıyor. Karmez: Avrupa’da dönerin öncüsü 32 yıl önce Eskişehir’den Almanya’ya giden Hikmet Tütüncüoğlu 19 bin mark sermayesiyle et toptancılığına atıldı. Ardından 1983’te Karmez’i kurarak et toptancılığını daha profesyonel bir ortamda sürdürdükten sonra tamamen döner piyasasına girdi. Avrupa’da ilk hazır döneri üreten Karmez, bugün 21 çeşit döner üretiyor. Belçika’nın Anvers kentinde işe başlayan Karmez, Paris, Barcelona, Milano şubeleriyle tüm Avrupa’ya yayıldı. 500 çalışanıyla günde 3040 ton döner üretiyor. Yayla yoğurdu Avrupa’da Avrupalı tüketicilerin büyük beğenisini kazanan Yayla süzme yoğurdunun yaratıcısı Zekeriya Yasemin, et ve süt ürünleriyle sınırladığı ürün yelpazesinde önceliği nicelikten çok kaliteye vermiş. Mersin doğumlu Yasemin, çocuk yaşta Almanya’ya gitmiş ve 1970’te ticarete başlamış. Türkiye’den narenciye ürünleri getirmeye başlayan Yasemin, daha sonra 1500 çeşit ürünle Türklere hizmetle işini geliştirmiş. Bugün Almanya’nın birçok kentiyle İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Norveç, Polonya, Yunanistan ve Avusturya’da faaliyet gösteriyor. Kuyumculuktan lokumculuğa Günde 12 ton kapasiteyle lokum üreten ve tamamını başta Belçika ve İngiltere olmak üzere Avrupa’nın önde gelen zincir mağazalarında satan Cavit Sebahat, yakında çikolata kaplı lokumlarla pazarda yeni ürünüyle yerini alacak. Mardinli olan, Hollanda’da kuyumcu olarak işe başlayan Sebahat, daha sonra lokum işine girmiş. Bugün lokumun yanı sıra helva, toz içecekler, tahin ve reçelle tüm Avrupa pazarlarında. Avrupa’nın her yerinde Baktat 1972’de Çorum’dan gittiği Almanya’da dört kardeşiyle Baktat firmasını kuran Mustafa Baklan, Almanya’da satılan Türk gıda ürünlerinin yüzde 40’ında pay sahibi. Fabrikalarda işçi olarak çalışan, halde ustabaşılık yapan Baklan, Türkiye’den Almanya’ya mal götürerek başlamış ticarete. Almanya’nın yanı sıra Amerika’da New York’ta şubesi var. Biber salçası, bamya, turşu zeytin, makarna, çerez, reçel, kuru kayısı ve nohut dahil 1200 çeşit ürünü var. Hilmi Selçuk: İlk adım ondan Öz Kayseri Pastırmaları’nın sahibi Hilmi Selçuk, Almanya’da ticaret yapma izni alan ilk Türk. Bugün 70 yaşında olan Selçuk, Frankfurt’taki toptancı halinde dükkân açan ilk Türk olma unvanını da taşıyor. Selçuk Öz Kayseri Pastırmaları’nın yarışmalarda kazandığı iki altın madalyası var. A Londra’da başlayan macera Gama Food, İngiltere’de başladığı yolculuğa çeşitli ürünlerle bütün Avrupa’da devam ediyor. Sadece İngiltere’de ayda 20 ton lokum satan Gama Food, soslu zeytin, limon sasları, turşular, meya suları ve makarnadan oluşan ürün yelpazesiyle Rusya’ya kadar uzanıyor. C umhuriyet’in ‘‘Aydınlanma’’ toplantılarına katılmak, Cumhuriyet okurları, dostlarla buluşmak, düşünce ve değerleri paylaşarak moral güç almak ile sınırlı değil; yöreye özgün sorunlar ile birlikte, ülke çapındaki sorunların gerçek boyutları ile yüz yüze geliyorsunuz. İnsan yaşamına yansımalarına en çıplak haliyle tanık oluyorsunuz.. Turizmin, sanayinin ağırlık kazanamadığı Salihli’de işsizlik karabasanı çarpıyor. Sanki turizm ve de çok ciddi bir sanayinin var olduğu Denizli’de durum çok farklıymış gibi. Salihli’de tarımın eskisinden çok boyutlu bir yoksullaşma ve yoksunlaşmayı getirmesi ile patlayan işsizlik, çaresizlik, umutsuzluk var. Denizli’de artık kamuoyunun da öğrendiği tekstil krizi, geriye giden turizmin sorunları.. Öncelikle Anadolu kaplanlarında öncü kentin işverenlerinin alarm zillerini çalmaktan öte isyanları oynadıklarından söze girelim. Şu günlerde işveren örgütleri seslerini duyurmak üzere eylemdeler. Hiç değilse ekonomi haberlerinde ağırlıklı gündeme el koydular. Hükümetten bir dizi acil önlem istiyorlar. Aksi halde on binler, yüz binler, milyonlara ulaşacak yeni işsizlerden, fabrika kapatmalarından söz ediyorlar. İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Alarm Zaten tekstilde birkaç yıla yayılmış olarak işsiz kalanlar yüz binlerle sayılıyor. ??? Denizli özeline, bire bir olup bitene gelince; iflas etmiş işletmeler, kapanmış fabrikalar ya da üretim birimleri bir yana, halen üretimde olanlar için genel durum şöyle özetlenebilir: İhracatta da başarılı, kazançlı işletmecilik geçmişte kalmış. Kâr sınırları en başarılılar için bile diplerde. Böyle olunca teknoloji yenileme, yeni yatırımlar gündem dışı. Fabrikalar onca yatırım, işçileri ile kâr olmayınca öyle kolay kapatılamıyor. Günü kurtarmak, iflas etmemek üzere çırpınılıyor. Tabii giderek artan ithalatın baskısında ayakta kalmanın ilk önlemi, ana üretim birimlerinin bir bir kapanması oluyor. Ayrıca işsiz artıyor, şimdilik daha ağırlıklı olarak, gerçek ücretlerin düşmesi, aynı ücretle fazla çalıştırma, hatta asgari ücretten gösterip altında ödeme gündeme geliyor. Sadece hükümetten acil önlem için eyleme geçmiş işverenler değil, işi bilen, içindeki herkes, işletme kapatmak daha zor olduğu için sınırda kârla, hatta zararına üretimi sürdürme, dayanma sürecinin sonuna gelindiğini söylüyor. Aslında sanayinin geneli için geçerli, ancak Türkiye’nin, hele de Denizli’nin lokomotifi tekstil üretiminde krizin boyutları gerçekten de algılayabildiğimizin çok üzerinde. Oysa dünkü son haberlere kadar, hükümetin sayılan acil önlemlere ilişkin kılını kıpırdattığına ilişkin bilgi, ipucu yoktu. ??? Denizli’nin turizmi tekstilin gölgesinde, potansiyelini kullanabilmekten uzakta. Yine de Pamukkale, ören yerleri çekim merkezleri. Bırakınız yeni gelişme potansiyelini, güzelim işletmeler sinek avlıyor. Durum yılın ilk iki ayında yüzde 30 düşen turist sayısı ile anlaşılandan daha vahim. Yani kuş gribi, karikatür krizi kayıplarını, iptallerini ilerdeki aylarda göreceli, etkin kampanyalarla düzeltme şansı olabilir. Denizli’deki işletmeciler daha ciddi sorunlardan söz ediyorlar. Bilindiği üzere çoğunluk rezervasyonlar önceden. Geçen yıl 22.8 milyon turist, 15 milyar dolar dövizle cari açıkta en önemli, yararlı katkıyı yapan turizm sektörü, bu yıl gereksinim artmışken geriye gidişte. İşletmeciler 26 milyon turist, 20 milyar dolar getiri hedefinin şimdiden yok olduğunu açıklıyorlar. Şimdiden İspanya, İtalya dolmuş, bizden kayma olmuş. Asıl tehdit boş işletmelerin zarar bağlantılı öncelikli yatırım, sonra da bakım ve onarımdan caymaları, çok yıldızlı otellerin işletme kalitelerinin düşmesi ise geleceğe dönük en büyük tehdit. Türkiye bir dönem İspanya’nın yaşadığı, çok çabuk toparlandığı oteller enkazı yıllarını yaşayabilir. İşletmeciler, aslında hükümet ve ekonominin gidişi için de tehdit oluşturan turizmin sorunlarına bırakın çözüm üretmeyi, el atılmadığını anlatıp duruyorlar.. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle