09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

3 MART 2006 CUMA kültür ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Jerry Lee Lewis İstanbul’da farklı bir yere koydu. Gençlerin uzak durması gereken bir müzisyen olarak gösterilmesine neden oldu. Yine de bu onun müzikal yükselişinin hızını kesmedi. Çünkü piyanosunun başına geçtiğinde ona hayran kalmayan yoktu. O müzik için doğmuştu ve piyanosu onun yerine konuşuyordu. MÜZİKLE İÇ İÇE ve kısa zamanda uluslararası başarıya ulaştı. Ardından gelen “Great Balls Of Fire” rock’n roll dünyası için bir devrim niteliğindeydi. Şarkıyı dinleyenler çığlıklar eşliğinde kendilerinden geçiyorlardı. Jerry Lee de kendi ritmine kapılıp sandalyesini tekmelerken çalmaya ayakta devam ediyordu. Bazen piyanosunun üstüne çıkıyor bazen de hiç oturmadan çalıyordu. Sahnede piyanosunu ateşe verip çığlıklar arasında “Great Balls Of Fire” söylüyordu. Tek çalımlık piyanolarını konserler de yakmaya başlaması ise organizatörleri kara kara düşündürmeye başlamıştı. C Savaşa Karşı... 15 Y ALİ DENİZ USLU Rock’n roll’un uslanmaz çocuğu “The KillerKatil” lakaplı efsanevi piyanist Jerry Lee Lewis 6 Mart’ta İstanbul’da ilk kez konser verecek. Bir dönem “Great Balls Of Fire” ile dünyayı yerinden oynatan müzisyen için Elvis Presley, “Onun kadar iyi piyano çalabilseydim şarkı söylemeyi bırakırdım” demişti. R ock’n roll ve country söz konusu olduğunda ilk akla gelenler elbette ki Elvis Presley, Jerry Lee Lewis, Johnny Cash, Bob Dylan ve Neil Young. Bu müziği dünyaya duyuran birçok efsane şu an yaşamıyor, ama biri, belki de aralarındaki en çılgını, “The KillerKatil” lakaplı Jerry Lee Lewis hayatta. Üstelik 6 Mart günü Hilton Convention Center’da İstanbul’u sallayacak. Piyanonun ele avuca sığmayan dâhisi Lewis, bugün 70 yaşında. Eskiden olduğu gibi piyanosunu yakacak ve ayakları ile piyano çalacak kadar genç değil, ama hâlâ hızlı, heyecanlı ve de coşkulu. Jerry Lee piyanodaki yeteneği ile Elvis Presley’den çok daha ünlü olabilirdi, ama olmadı, olamadı. Çünkü sözünü esirgememesi ve aşk hayatındaki seçimleri onu müzik dünyasında Memphis, Nashville gibi Louisiana da rock’n roll kültürünün ortaya çıkışında önemli şehirlerin başında. Jerry Lee Lewis de 1935 Louisiana doğumlu. Müzikal yeteneği ile dikkat çeken Jerry Lee fakir bir çocukluk geçirdi, ama maddi durumu hiç iyi olmayan ailesi ona borç harç bir piyano aldı. Gençlik yıllarını kilise korolarında gospel müzik ile iç içe geçirdi. Gospel müzik ile rock’n roll arasında nasıl bir bağlantı var bilemiyorum, ama bu müzik birçok rock efsanesi için başlangıç olmuştu. Bir diğer efsane Elvis de bu müzik ile büyümüştü. Jerry Lee daha ileride dini eğitim veren Texas’taki Southwestern Bible Institute’e gitti, ama fazla barınamadı, çünkü dini şarkıların rock versiyonlarını çalmayı yeğliyordu. Bu, okul yönetiminin hiç hoşuna gitmedi ve okulla ilişkisi kesildi. Müzik yolculuğunda önemli bir adımı 1956 yılında Memphis Sun Stüdyosu’na giderek attı. Bu stüdyo Jerry Lee gibi Elvis Presley ve Johnny Cash’in de Renklendirmeler: ilk durağıydı. Sun StuKADER dios desteği ile çıkan ERGÜLER ilk parça “Whole Lotta Shakin Goin On” bir anda patladı İptal edilen konserler R ock’n roll o yıllarda en parlak dönemini yaşıyordu. Bilinmeyen bir gerçek su yüzüne çıktığında ise rüzgâr, Jerry Lee için tersten esmeye başlayacaktı. 1958 yılındaki İngiltere turnesi arifesinde, 13 yaşındaki kuzeni Myra Gale Brown ile evlendiği ortaya çıktı. İngiliz basını bu malzemeyi kaçırmadı, kraliçe de dahil tüm İngiltere’de Jerry Lee’ye karşı bir tepki doğdu. Bu olaylar sonrası tatsız geçen birkaç konser sonrasında turnenin böyle devam edemeyeceği belliydi. Jerry Lee de ruhsuz seyircilerle dolu bir konserini yarım bırakıp havaalanına gitti. İngiltere’den ayrılmadan önce de etrafını saran basın ordusunun İngiliz Kraliçesinin kendisi ve evliliği hakkındaki eleştirilerine dair sorularına, “o benim k...... öpsün” diye yanıt vererek tarihe geçti. Pek de düşünmeden söylediği bu söz, müzik hayatını neredeyse bitirmesine sebep olacaktı. Y İngilizler üstünde unutulmayacak bir hatıra bırakan Jerry Lee, Amerikan rüyasına geri dönmüştü. Tüm bu olanlar onun için büyük bir yıkım oldu. Çünkü üstündeki baskı dönemin diğer müzisyenlerine yaramıştı. Ama pes etmedi, kısa zaman sonra rock mabedi Memphis’teki Sun Stüdyolarında kayıtlara başladı. “Class Of 55” albümünü kendisi gibi dönemin diğer efsaneleri Roy Orbison, Johnny Cash, Carl Perkins ile tamamladı. erinde duramayan ve beladan uzak kalamayan Jerry Lee’nin çevresindekileri korkutan davranışlar sergilemeye başlaması 1976 yılına denk düştü. Doğum gününü kutlarken silahıyla bas gitaristi Butch Owens’ı vurdu. Şans Jerry ve Butch’tan yanaydı ve Butch bu olaydan kurtulmayı başardı, ama olaylar ardı ardına geldi. Elvis’in Graceland’deki evine davet edilen Jerry Lee kapıdaki görevlilere silahını gösterip “Elvis’i öldürmeye geldim” diyerek şaka yapması ortalığı karıştırdı. Olay sonradan açıklığa kavuşsa da Jerry Lee tehlikeli bir çizgide yürüyordu. Konserlere ve çılgın partilere alkol ve uyuşturucu eşlik etti. Tüm bu yaşananlara rağmen ona olan ilgi hiçbir dönemde azalmadı. Yoğun tepkilere karşın yaptıklarını şöhret sınırları içinde meşru görenlerin sayısı hiç de az değildi. Konserlerdeki performansı ise sürekli ayakta alkışlandı. Çünkü o Jerry Lee Lewis’di. Piyanodaki hakimiyeti izleyenleri ne olursa olsun büyülüyordu. Günümüze kadar da onlarca albüm, dev turneler ve şovlarla gelmeyi başardı. Jerry Lee Lewis yirminci yüzyıla adını yazdırmış gerçek bir efsane ve şimdi yirmi birinci yüzyılın başlarında da yaşına rağmen sahnelerde fırtına gibi. Jerry Lee’nin yeni albümü “The Pilgrim” de Mart ayı ortalarında raflarda yerini alacak. Jerry Lee ismini anmak bile heyecan vericiyken; onu İstanbul’da izleyecek olmak gerçekten harika. Öyle görünüyor ki Jerry Lee ile büyüyen “J.L.L” kuşağı ve şimdiki rock’n roll tutkunları için 6 Mart gecesi unutulmaz olacak. azımın başlığı bir sergiden alınma. Ünlü Avusturyalı şair ve yazar Ingeborg Bachmann’ı (19261973) konu alan ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık AŞ tarafından, İstanbul’daki Avusturya Kültür Ofisi’nin işbirliğiyle 9 Aralık 2005 9 Ocak 2006 tarihleri arasında, Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda düzenlenen sergi, beklenenin üzerinde bir ilgiyle karşılaştı. Sergi mekânında bir konuşma yapmak için davet edildiğimde, o gün havanın gerçekten kötü olmasına rağmen salonun tamamen dolu olması, bu ilginin canlı kanıtıydı. Gelenlerin çoğunun sadece dinlemekle yetinmeyip ilginç sorularla ve saptamalarla birer katılımcıya da dönüşmeleri, Bachmann’ın ülkemizde bayağı yerleşik bir okur kitlesinin bulunduğunu gösteriyordu. Öyle sanıyorum ki bu yoğun ilgi, yalnızca Bachmann’ın şiirinin ve düzyazılarının estetik yanıyla açıklanamaz. Bachmann, yukarıda sözünü ettiğim sergide de ağırlıklı olarak vurgulandığı gibi, neredeyse yaşamı boyunca hep ‘‘savaşa karşı’’ yazmış olan bir şair ve yazar. Ancak önemli ve belirleyici olan, bu savaştan ne anlaşıldığı, daha doğrusu hangi cephelerdeki savaşlara karşı çıkıldığı. Ingeborg Bachmann’ın şiirleriyle, öyküleriyle, denemeleriyle, radyo oyunlarıyla ve tamamlayabildiği tek romanı ‘‘Malina’’yla karşı çıktığı, sadece bildiğimiz, hani şu tanklarla, toplarla, tüfeklerle, bombalarla, süngülerle vb. gerçekleştirilen savaşlar değil; ya da ‘‘İkinci Dünya Savaşı’’, ‘‘Vietnam Savaşı’’ gibi adı konmuş savaşlar da değil. Karşımızdaki, ‘‘topyekun savaş’’ kavramına ‘‘topyekun barış’’ kavramıyla yanıt veren, gerektiğinde en yaygın ve alışılagelmiş savaşlarla, en bireysel düzlemdeki çatışmalar, en sıradan ya da günlük cinayetler arasında nedensonuç bağlantıları kurabilen, dahası, sıradan kötülükleri en yaygın ve en sıra dışı kötülüklerin başlıca kaynağı sayan bir şair ve yazar. Bu arada, dünya üzerindeki savaşların resmi bitiş tarihlerinin o savaşların gerçek anlamda bitişini de ifade ettiği yanılsamasına kendini asla kaptırmamış olan bir düşünür. 1971 yılında, Almanya’da kendisiyle yapılan bir söyleşi sırasında Bachmann, ‘‘İnsan toplumu, düşünülebilecek en büyük ci nayet alanı mıdır’’ sorusuna şöyle yanıt vermiş : ‘‘Evet, yoksa kuşku mu duyuyorsunuz bundan? Bu sözde uygar dünyada, görünüşte iyi davranan insanlar arasında gizliden gizliye bir savaşın egemen olduğundan, insanların birbirlerini ağır ağır öldürdüklerinden kuşkunuz mu var? Kimi zaman bunu herkes görebiliyor, ama kimi uzun zaman parçaları boyunca da herkes kendi küçük yaralarıyla huzurlu bir yaşam sürüyor...’’ Yazar, kendisi üzerine çekilen bir belgesel filmde de zamanımızda savaşlar ve barışlar konusunda şöyle bir saptamaya yer vermiş: ‘‘Savaş ve barış yok, hep savaş var!’’ Sahip bulunduğu toplumcu görüşleri hiçbir zaman ardında bireyin yitirilmesine yol açacak bir perdeye dönüştürmeyen Bachmann, İtalya’da yaşadığı sırada kaleme aldığı bir başka notta da şöyle demiş: ‘‘...faşizmin nerede başladığı üzerinde daha önce de düşünmüştüm. Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz. Üzerine her gazetede yazılabilecek terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar...’’ Yaşamı boyunca, söylemlerini her türlü sloganlaştırma girişiminden uzak tutarak, hep savaşa karşı yazmış olan Ingeborg Bachmann’a göre insan, insanca sesini ve sevme yeteneğini yitirmediği sürece, savaşın her türlüsünden uzak kalmayı başarabilir. Aksi takdirde ne olacağı, yazarın ‘‘Ağustos Böcekleri’’ adlı radyo oyununun son tiradında belirtilmiştir: ‘‘...Tam o sırada olan bir şey, bizi engelledi. Kurumuş gırtlaklardan bir çığlıktır yükseldi... Vahşi bir şarkı... Denize doğru yuvarlandı.. ve korkuyla birbirimize baktık. Çünkü ağustosböcekleri de bir zamanlar insandılar. Hep şarkı söyleyebilmek için yemeye, içmeye ve sevmeye son verdiler. Şarkılara kaçışları sırasında gittikçe daha kuruyup küçüldüler; şimdi özlemleriyle yitik, özlemleriyle büyülenmiş olarak şarkılar söyleyip duruyorlar ama aynı zamanda da lanetlenmiş olarak, sesleri insan sesi olmaktan çıktığı için.’’ İlkgençlik yıllarında kulakları Nazi marşlarıyla ve şarkılarıyla hırpalanan Bachmann, insan sesi’ni en iyi tanıyanlardandı... eposta: acem206hotmail.com ahmetcemal6superonline.com Topçuoğlu’nun fotoğrafları Kültür Servisi Sanatçı Nazif Topçuoğlu’nun 2005 yılının kasım ayında düzenlenen ‘Paris Photo Sanat Fuarı’nda beğeni kazanan işleri Avrupa’nın çeşitli kentlerinde sergilenecek. Topçuoğlu’nun fotoğrafları Hollanda’nın Utretch kentindeki Flatland Galeri’de 25 Şubat’ta sanatseverlere sunulacak. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Paris’teki BertinToublanc Galeri’nin düzenlediği sergide Nazif Topçuoğlu’nun yapıtları da yer alacak. Aralarında Sarah Lucas, Daniele Buetti, Erwin Olaf, Vanessa Beecroft, Constantino Ruiz Lopez, David LaChapelle gibi fotoğrafçıların yapıtlarının da bulunduğu ‘Bir Kadın ile Randevu’ başlıklı sergi 31 Mart’a kadar devam edecek. Sanatçı, 30 Mart’ta Moskova REKZİ KİTAPEVİ 1. Osmanlı’yı Yeniden Keşfet/ İlber Ortaylı/ TİMAŞ 2. Sır/ Nermin Bezmen/ Remzi Kitabevi 3. Gazi Paşa/ Attilâ İlhan/ İş Bankası Kültür Yay. 4. Atlantis/ David Gibbins/ Altın Kitaplar Yay. 5. Derin Devlet/Ömer L. MeteMahir Kaynak/TİMAŞ 6. Ladesçi/ Üstün Dökmen/ Sistem Yay. 7. Aşkı Yarın Yaşayacaksın/ Maeve Binchy/ Doğan Kitap 8. Kırk Ambar Sohbetleri/ İlber Ortaylı/ Aşina Kitaplar 9. Yedi Evin Sırları/ Alev Aksoy Croutier/ Remzi Kitabevi 10. Cevaplar Kitabı/ Carol Bolt/ Remzi Kitabevi BİLGİ KİTAPEVİ 1. Şu Çılgın Türkler/ Turgut Özak ÇOK SATAN KİTAPLAR man/ Bilgi Yay. 2. Yes Yerine Orrayt Demek Caiz midir Hocam?/ Metin Uca/ Epsilon Yay. 3. Gazi Paşa/ Attilâ İlhan/ İş Bankası Kültür Yay. 4. Sentez/ Mehmet Eymür/ Milenyum Yay. 5. Ladesçi/ Üstün Dökmen/ Sistem Yay. 6. Kontrgerilla Kıskacında Türkiye/ Suat Parlar/ Mephisto Yay. 7. Krizden Çıkış ve Çağdaş Sosyal Demokrasi/ Kemal DervişYusuf Işık/ Doğan Kitap 8. Şu Derin Devlet/ Hasan Taşkın/ Truva Yay. 9. Bir Millet Uyanıyor 7/ Abdullah Ağar/ Yöneten: Attilâ İlhan/ Bilgi Yay. 10. Ferrari’sini Satan Bilge/ Robin S. Sharma/ Goa DOST KİTAPEVİ 1. Ladesçi/ Üstün Dökmen/ Sistem Yay. 2. Gazi Paşa/ Attilâ İlhan/ İş Bankası Kültür Yay. 3. Şu Çılgın Türkler/ Turgut Özakman/ Bilgi Yay. 4. Ferrari’sini Satan Bilge/ Robin S. Sharma/ Goa 5. Krizden Çıkış ve Çağdaş Sosyal Demokrasi/ Kemal DervişSerhan AskerYusuf Işık/ Doğan Kitap 6. A.Ş.K. Neyin Kısaltması?/ Tuna Kiremitçi/ Doğan Kitap 7. Koza Kelebeği Bilmez/ Robin S. Sharma/ Goa 8. Sentez/ Mehmet Eymür/ Milenyum Yay. 9. Amat/ İhsan Oktay Anar/ İletişim Yay. 10. Atlantis/ David Gibbins/ Altın Kitaplar Yay. DR 1. Ladesçi/ Üstün Dökmen/ Sistem Yay. 2. Sır/ Nermin Bezmen/ Remzi Kitabevi 3. A.Ş.K. Neyin Kısaltması?/ Tuna Kiremitçi/ Doğan Kitap 4. Aşkı Yarın Yaşayacaksın/ Maeve Binchy/ Doğan Kitap 5. Ferrari’sini Satan Bilge/ Robin S. Sharma/ Goa 6. Gazi Paşa/ Attilâ İlhan/ İş Bankası Kültür Yay. 7. Şu Çılgın Türkler/ Turgut Özakman/ Bilgi Yay. 8. Yusufçuk Gece Gelir/Melissa P./OkuyanUs Yay 9. Atlantis/ David Gibbins/ Altın Kitaplar Yay. 10. Sudoku/ Okan ArıkanS.Çeçen/ Graffo Yay. Fotoğraf Müzesi’nde başlayacak olan Rusya Fotoğraf Bienali’nde yapıtlarını sergiledikten sonra 2124 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek Art Brussels Sanat Fuarı’na katılacak. Sanatçı son olarak 37 Mayıs tarihlerinde ‘DPhoto San Sebastian’da fotoğraflarını izleyiciye sunacak. Ertaş, TBMM Ödülü’ne aday KIRŞEHİR (AA) Kırşehir Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Çopuroğlu, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli halk ozanlarının başında gelen Neşet Ertaş’ın, TBMM Üstün Hizmet Ödülü için TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu’na aday gösterilmesi ve kurulun başvuruyu prensipte kabul etmesinin kendilerini sevindirdiğini ifade etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle