08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Kurtlar vadisi ortalığı karıştırdı Avrupa milletvekili Cem Özdemir Kurtlar Vadisi’nin ırkçı bir zihniyete hizmet ettiğini savundu. Filmin Amerikalıları ve Yahudileri kana susamış iğrenç yaratıklar olarak gösterdiğine dikkat çekti. Özdemir, Jyllands Posten gazetesinin Muhammed karikatürlerini kültürler arasındaki uçurumu derinleştirmek amacıyla yayınladığını ve bu provokasyon düşüncesinin Kurtlar Vadisi için de geçerli olduğunu ileri sürdü. Cem Özdemir geçmişte Türk diplomatlarının birçok Yahudi’yi Nazi zulmünden kurtardığını, Osmanlıların İspanya’dan kaçan Yahudilere kucak açtığını, Türkiye’nin İsrail’i tanıyan ilk Müslüman devlet olduğunu anımsatarak bu filmi beğenen Türk hükümeti temsilcilerine serzenişte bulundu. ‘TEK YANLI YAYIN YAPILDI’ Süddeutsche Zeitung, Frankfurter Rundschau, Frankfurter Allgemeine ve Stern’in kültür ve sanat sayfalarında, “Kurtlar Vadisi”, olayları tek yanlı bir mercekten yansıttığı gerekçesiyle eleştirildi. Özellikle Amerikan askerlerinin düğün evini basıp çoluk çocuk demeden katliam yaptıkları, Ebu Garib hapishanesinde tutuklulara aşağılama amacıyla işkenceler ettikleri ve Yahudi doktorun insanların böbreklerini çıkarıp Tel Aviv, Londra, New York adresli kutulara koyduğu sahneler, filmde işlenen AmerikanHıristiyanYahudi düşmanlığına birer kanıt olarak gösterildi. Ayrıca Türk seyircilerinin davranışları da yine bu yazılara konu oldu. Kimi sinemalarda gençlerin tekbir getirdiklerine değinildi. Filmin olumsuz görüşlerle basına yansımasından sonra tartışmaya politikacılar da katıldı. Başta Bavyera Başbakanı Edmund Stoiber ve Baden Württemberg İçişleri Bakanı Heribert Rech olmak üzere birçok CDU ve CSU’lu politikacı, sinema işletmelerinden Kurtlar Vadisi’nin derhal programdan çıkarılmasını talep ettiler. FİLM GİŞE REKORU KIRDI UCI Grubu bu çağrıya uymazken ülkenin diğer büyük sinema salonları zinciri Cinemaxx yalnızca 70 kopyayla kısa süre içinde 300 seyirciye ulaşan bu filmi tüm gişe başarısına rağmen gösterimden aldı. Bunun üzerine tartışma yön değiştirerek ifade özgürlüğü eksenine kaydı. Bu kararın öncesinde FDP’nin Avrupa Parlamentosu milletvekili Silvana KochMerin muhafazakar politikacıların filmi yasaklama yönündeki taleplerini sert bir dille eleştirdi. “Bence Stoiber, tıpkı ifade ve basın özgürlüğüne saldıran Arap hükümetleri gibi davranıyor” diye konuşan KochMerin, “Kurtlar Vadisi”ni de şöyle savundu: “Bu filmi sineye çekmeliyiz. Danimarka’daki karikatürler gibi filmi her ne kadar çirkin bulsak da ifade özgürlüğüne saygı duymak zorundayız.” SPD Meclis Grup Başkanı Franz Maget, Edmund Stoiber’in görüşüne karşı çıkarak bunun bir sansür olduğunu, tam tersine çeşitli kültürler ve dinler arasında bir diyaloga gereksinim duyulduğunu belirtti. Yahudi Merkez Konseyi İkinci Başkanı Charlotte Knobloch yine sinema işletmelerine seslenerek Kurtlar Vadisi’nin gösterimden kaldırılmasını istedi. Knobloch, “Bu filmi gösterenler Yahudi nefretini körükleyenleri destekliyor” diye konuştu. ALMAN BASINI KARŞI ÇIKTI Alman basını genelde sansür taleplerine karşı çıktı. Freiburg’da yayınlanan Badische Zeitung, “Türk filmi Kurtlar Vadisi Amerikan askerlerini kötü, islamcıları iyi gösteriyormuş, bunun için yasaklanmalı mı yani” diye sorarak sansür isteklerini küçümsedi. Karlsruhe’de yayınlanan Badische Neueste Nachrichten gazetesinde bu konuyla ilgili şu satırlar yer aldı: “Hiç kimse Vietnamlıları ve Rusları kötü gösteriyor diye Ramboyu afişlerden indirmiyor. Bu yöndeki bir karar kendi kültürümüze bir darbe olur.” Tartışmalar sürerken Almanya Rejisörler Birliği “bir filmin iyi ya da kötü, Amerikan veya Yahudi karşıtı oluşunun sansür tartışmasıyla bir ilgisi yoktur” şeklinde bir açıklamada bulunarak, filmin gösterilmesinden yana görüş bildirdi. Bu arada AKP’nin Bülent Arınç, Ali Çoşkun gibi önde gelen isimlerinin filmi övmesi, Alman politikacılar tarafından hoşnutsuzlukla karşılandı. Bu tutumun AB’ye girme isteğiyle bir çelişki olduğuna dikkat çekildi. C avrupa LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL 3 MART 2006 CUMA En Büyük Karikatürcü Bush!.. falan değildir gözümde. Hastalıklı düşüncelerine dini de, milliyeti de kılıf yapanları hedeflemesi gereken karikatür sanatı nasıl gidip de ‘‘medeniyetler arası çatışma’’ların teorisini yapan Huntington gibi birinin malzemesi olabilir? Danimarkalı karikatüristin yaptığı gerçekten karikatürse, bu ‘‘şaşırtıcı sanat’’ artık saf değiştirmiş durumda demektir. Bir dinin peygamberini başında bomba taşıyan bir terörist gibi sergilemenin yaratıcılıkla ilgisi yoktur. Çünkü bu benzetmeyi sanatçı duyarlılığı olmayanlar da yapabiliyorlar. İngiltere’nin faşist partisi BNP’nin lideri pekala İslamiyet’in ilkel olduğunu söyleyebiliyor. Bush, 11 Eylül saldırısını ‘‘uygarlığımıza yapılmış bir saldırı’’ cümleleriyle değerlendirirken, saldırganın kendisinden çok dinini hedefleyerek Danimarkalı densizle benzeşmiş oluyor. Demek ki karikatüristi, faşisti, başkanı aynı ‘‘kıymet hükmü’’nde birleşebiliyorlar. Karikatür gibi bir sanat, mazlum çoğunluk durumundaki İslam coğrafyasına, Huntington’un eliyle inen, önyargılı, şoven bir sopa haline gelebiliyor. İslam dünyası, kendi adına yola çıkan saldırgandan şikayete fırsat bırakılmadan, dininin en büyüğüne yapılan hakareti göğüslemeye çalışıyor. Dramı budur. İslam dünyasının mazlum olduğunu durup dururken söylemiyorum. Tüm İslam coğrafyasının ‘‘medeniyetler çatışması’’ tezleri ışığında her türden bombardıman altında olduğu ortada. Saddam’a yapılan, Esad’a da yapılması beklenen o bombalamaların, elbette ki zulümlerinden kurtulunması gereken şahsiyetler bahane edilerek gerçekleştirilmesinin ‘‘mazlum’’ durumuna düşürdüğü bir çoğunluk var. Irak’ta başına bomba yiyen o çoğunluğun mensubu birey, her gün emperyal güçlerin bombalanma tehdidi altında yaşarken, peygamberini sarığında bomba taşıyan bir intihar eylemcisi gibi gösteren karikatüristi anlamamakta haklıdır. Çünkü o Müslüman birey, bomba deyince Danimarkalı aptalın anladığını anlamıyor. Onun bomba diye bildiği üzerinde İncil’den sözlerin de yazıldığı bombardıman uçaklarından atılanlardır. Danimarkalı aptal, o bombardıman uçağını göremiyor, ama İslam peygamberinin sarığında bomba arıyor. Karikatür sanatının en yeteneksiz, en beceriksiz, en faşist bireyleri bu Danimarkalı karikatürcülermiş belli ki. Bunlar karikatürün malzemesi olabilecek adamlar sadece. Ortadoğu coğrafyasını, Müslüman halkları Batı’dan uzaklaştırma projesinin ucuz piyonları. Karikatür sanatının hakkını verip köşelerinde oturmaları daha iyi olmaz mıydı? Dünyayı karıştırma işini Bush ne güzel beceriyordu oysa. H FİKRET DOĞAN Alman medyası, Kurtlar Vadisi’ne büyük ilgi göstererek sayfalarında ve ekranlarında geniş yer ayırdı. M ANNHEİM Nice Türk filmi geldi geçti Alman sinemalarından, ama hiçbiri “Kurtlar Vadisi” kadar iz bırakmadı. Kamuoyunu oluşturan yediden yetmişe herkes film hakkında bir görüş açıklama gereğini duydu. Alman medyası, Kurtlar Vadisi’ne büyük ilgi göstererek sayfalarında ve ekranlarında geniş yer ayırdı. Yalnızca filmin kendisi değil, filmle ilgili yorumlar da enine boyuna tartışıldı. Böylece AmerikanYahudi karşıtlığı, kültür savaşı, ifade ve basın özgürlüğü gibi kavramlar içe içe girdi. “SpiegelOnline” adına filmi izleyen Krize denk düşen film TAM’dan kültür atağı ESSEN (Cumhuriyet) Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Vakfı, bu yıldan itibaren etkinliklerine üç yeni ana başlıkta ağırlık verme kararı aldı. Kültür, spor ve teknoloji transferi konularındaki yeni atılımın, geçmiş birikimin üzerinde yükseleceğine dikkat çekildi. TAM Diröktörü Prof. Dr. Faruk Şen, şu açıklamayı yaptı: “Kültür çalışmaları çerçevesinde ‘TAM Kültür Ayları” düzenliyoruz. ‘TAM Kültür Ayları’, 6 Mart 2006’da Almanya’da yaşayan ünlü Türk ressam Mehmet Güler’in resim sergisiyle başlıyor. Türk sinemasının Almanya’da daha iyi tanıtılması amacıyla, Essen’in tarihi Lichtburg Sineması’nda sinema günleri gerçekleştireceğiz. Yurtdışında en çok tanınan yazarlarımızdan Yaşar Kemal’in de, TAM’ın davetlisi olarak Almanya’ya geleceğini kaydeden Faruk Şen, Yaşar Kemal’in Essen’deki TAM Kültür Ayları kapsamında düzenlenecek bir okuma gününe katılacağını, söyledi. 70 ’li yıllarda Hong Kong kaynaklı vurdulu kırdılı filmlerde istisnasız bütün Japonlar ve beyazlar yüzlerine tükürmeye değmez rezil heriflerdi. Eski Amerikan filmleri de kızılderililerin ne ayyaşlığını bırakırdı ne de gözü dönmüşlüğünü. James Bond ve Rambo filmlerinde de düşman hep ötekidir. Ama hiç kimsenin aklına bu filmleri yasaklamak düşüncesi gelmedi. Herkes eğlencelik film deyip geçti gitti. Doğrusu da budur zaten. Kurtlar Vadisi’nin bu kadar gürültü koparmasının nedeni, ka rikatür krizine denk düşmesidir. Bu nedenle Alman medyası bu filmin üzerine mal bulmuş Mağribi gibi atladı. Bir de Türklerin neden filme bu kadar ilgi gösterdiğini çözebilmiş değiller. Onlar sanıyor ki, Irak’taki aktüel durum filmi cazip kılıyor. Oysa filmin konusu Mars’da da geçseydi, millet gene kuzu kuzu seyretmeye gidecekti. İnsanlar böyle çoluk çocuk sinema kapılarını aşındırıyorsa bunun nedeni dizinin çok seviliyor olmasıdır. Yoksa hiç kimse bu filme “Amerikan karşıtı” diye gitmiyor. Z orunlu bir ‘‘dinlence’’ aralığında okuduğum kitaplardan söz etmek istiyorum bugün. Kimi kitaplar okudum, okurken hafakanlar bastı. Kimi kitaplar ‘‘şecaat arz ederken sirkatini söylüyordu’’. Kimileri Talat Aydemir’i nasıl tepelediklerini, 12 Eylül’e nasıl heyecanla hazırlandıklarını, işkenceleri nasıl ‘‘yapmadıklarını’’ anlatıyordu. Ama ben onlardan değil, beni işten, yazıdan bir süre uzak tutan zorunlu dinlencemde heyecanlandıran, sıkıntılarımı azaltan, geçen zamanı güzelleştiren iki kitaptan söz açacağım size. ??? Birbirini tamamlayan iki kitap: Ece Temelkuran’ın ‘‘Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita’’ adlı kitabıyla, kadim arkadaşım Masis Kürkçügil’in ‘‘Hugo Chavez ve Devrimde Devrim’’ adlı çalışması. VENEZÜELLA TÜRKİYE’YE BENZER Mİ? Temelkuran’ın kitabı, Venezüella’da olup biteni ruhunuzda hissetmenizi sağlıyor. O tuhaf ve sanki sabırların birden SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ Teşekkürler Sinyorita!.. aşk. O insanların diline, gözlerine, kaşlarına, bakışlarına bürünür ve farklı bir aşk olur sonunda. TOPLUMSAL BİR AŞK GEREK BİZE Ece Temelkuran’a ‘‘Biz dünyanın geri kalanı gibi insanları masumlar ve suçlular diye ikiye ayırmıyoruz. Biz burada devrim yapıyoruz Sinyorita’’ diyen Yüzbaşı Rangel’in dile getirdiği, işte o farklı aşktır. İki kişilik yetmez, toplumsal bir aşk gerek bize Bize derin bir aşk lazım. ??? B bire tükenmesiyle başlamış devrimi duyduğunuzu hissediyorsunuz. Ece Temelkuran, yalnızca olanı biteni anlatmakla kalmıyor, güzel tanıklarıyla sizi Venezüella’ya götürüyor. Sonra siz düşünmeye başlıyorsunuz: Türkiye Venezüella’ya benziyor mu? Yanıt, kesin bir ‘‘Hayır!’’. Sonra bir kere daha soruyorsunuz; Venezüella Türkiye’ye benzer mi? ‘‘Evet, evet, benzer!’’ Neyi benzer? Olamayacak denileni oldurmaktaki tevekküle bulanmış isyanı benzer. Neyi benzemez? Hiçbir ülke ötekine, hiçbir devrim diğerine benzemez. Ama unutmamalı; insanlar, kadınlar ve erkekler birbirinden farklıdır, değişiktir, ama aşk aynıdır. Büyük ve belalı bir soyutlamadır u iki kitabı birlikte okuyun. Sonra dönüp ülkemize bakın. Bizim sorunlarımız, o uzak ülkeden farklıdır, ama aynı zamanda yoksullar yoksuldur, işbirlikçiler işbirlikçi, her fırsatta darbe deneyen, suikast planlayan, Venezüella petrollerine aç kurtlar gibi bakan ABD, aynı ABD’dir; Irak’ta yaptığını orada da yapabilse çok mutlu olacaktır. BİZİM İŞİMİZ DE ZOR Bizim ülkemizin başında da işbirlikçilerin ve Ortadoğu’yu kasıp kavurmaya niyetli, işinin önemli bir kısmını çoktan becermiş ABD yok mu? Bizi borca mahkum eden IMF yok mu? Venezüellalıların işi zordu. Büyük bir kararlılıkla büyük adımlar attılar. Bizim işimiz de zor. Bizde şimdilik eksik olan, çok boyutlu sefaletimizin farkına varabilmek ve kararlılıktır. Başka türlü hiçbir şey yapılamayacağını Hugo Chavez kanıtladı. Son bir söz Ece’ye: ‘‘Teşekkürler Sinyorita!’’ eposta: [email protected] er tür kötülüğün, keyfi tutumun, yolsuzluğun, şarlatanlığın bayrakla üstünün örtülmeye çalışıldığı dönemlerde, Demirel’in Adalet Partisi, yandaşlarını düzenlediği ‘‘Bayrağa Saygı’’ mitingine çağırırken aklınca etkileyici olduğunu sandığı şu sloganı kullanmıştı, hiç unutmam: ‘‘Bayrağını al da gel.’’ Dönemin muhalefet partisinin bayrakla yapmaya çalıştığı, elbette bayrak teması üzerine kurulu ‘‘milli’’ heyecanı kendine yontmaktı. İktidar partisi CHP’ye muhalif olan kimilerinin, ülke içi güçler mücadelesinin araçlarından biri olarak bayrağın kullanılmış olmasına akıl erdiremediklerini, Adalet Partisi’nin bu ‘‘fırsatçı’’ yaklaşımına hoş bakmadıklarını anımsarım. Hatırladıklarım arasında dönemin en güçlü muhalif yayınlarından, dünyanın dördüncü büyük mizah dergisi efsanevi ‘‘Gırgır’’ın kapağı da vardır. Elinde bayrağı ile mitinge koşarak giden karikatürdeki AP yandaşı, kendisini kayıtsız gözlerle izleyen adama ‘‘ Sen neden bayrağını alıp gelmiyorsun?’’ diye sorduğunda aldığı yanıt şudur: ‘‘Neden geleyim? Ben bayrağa bir saygısızlık yapmadım ki!’’ Bayrağı muhalefetinin sıradan bir parçası haline indirgemiş faydacı bir zihniyete, ancak saygısızların kendini bayrakla affettirmeye çalışacakları mesajını veren müthiş bir karikatürdü bu. 19. yüzyılın büyük şairi Charles Baudelaire’in ‘‘şaşırtıcı bir sanat türü’’ olarak yorumladığı karikatür budur zaten. Dilden anlamayanların beyinlerine iki, bilemediniz üç çizgiyle kazıyıverir demek istediğini. Baudelaire’den söz edişim boşuna değil. ‘‘Şaşırtıcı’’ bulduğu bu sanat üzerine de kalem oynatmış büyük bir entelektüeldi o. ‘‘Ciddi ya da ciddilikten uzak tüm politik ve dinsel olaylarla ilişkileri içinde yazılacak bir genel karikatür tarihi, görkemli ve önemli bir şey olacaktır’’ der. Doğrudur. Karikatürün politikayı da dini de hedeflememesi ya da içermemesi elbette düşünülemez. Bunu yaparken, politikayı da dini de çoğunluk üzerinde birer ‘‘tahakküm’’ unsuru olarak görmek durumundadır. Her çizgi, ‘‘tahakküme’’ itirazdır bu anlamda. Özellikle, eğer din, çoğunluk üzerinde yaşama geçirilmek istenen kimi politikaların basamağı haline getirilmişse, karikatürün dini değil elbette ama, bunu yapanı/yapanları hedeflemesi kaçınılmazdır. Karikatür, ortaya koyduğu eserler ile iktidarın işine yarar mı? Günümüz iktidarının ‘‘medeniyetler çatışması’’ tezi üzerine oturtulmuş dıştalayıcı politikalar olduğuna inanan bir karikatürist, bu iktidarın işine yarayacak bir ürün ortaya koyar mı? Bu soruların bence yanıtı ‘‘hayır’’ olduğu içindir ki, Danimarkalı densizlerin yaptığı karikatür ATGB’de Genel Kurul hazırlıkları FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) Merkezi Frankfurt’ta bulunan Avrupa Türk Gazeteciler Birliği’nin (ATGB) dördüncü genel kurulunun, 2 Nisan 2006 pazar günü, Frankfurt Türk Kültür Merkezi salonunda gerçekleştirileceğini bildirildi. ATGB Başkanı Gürsel Köksal, genel kurula, Türkiye’den, tanınmış gazeteciyazar Altan Öymen’in de ‘‘onur konuğu’’ olarak katılması için çalışmaların sürdürüldüğünü kaydetti. ATGB, çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşayan, bu ülkelerde ya da Türkiye’de Türkçe ya da diğer dillerde yayınlanan basın yayın organları için çalışan 100’e yakın basın emekçisinin katılımı ve desteğiyle, 2002 yılında kurulmuştu. S onra Masis’in kitabını okudum. O da Venezüella’da olanı biteni, gördüklerini, incelediklerini nesnel bir gözle, ama umutla sarmalayarak yazmış. Altan Öymen
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle