23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Büyüme masalları Türkiye’deki acı tabloyu değiştiremedi. Her 5 kişiden 1’i yoksul, 100 kişiden 1’i aç C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 29 ARALIK 2006 CUMA Açlar ve yoksullar ülkesi T ürkiye İstatistik Kurumu’nun “Yoksulluk Çalışması”na göre, tam 623 bin Türk vatandaşı açlık sınırının altında. Bunlar günde bir ekmeğin ancak üçte birini yiyebiliyor. 14.6 milyon yurttaş, yani 5 kişiden 1’i, yoksulluk sınırının altında. Yanlış Adres Oyunları kültürel etkinlikler yapabilen öğrenci kulüpleri olabiliyor ancak. Onların da çoğunluğu mezun olacak gençlerin iş bulma kaygılarına yönelik ilişkilerde, işveren örgütleriyle işbirliği ağırlıklı toplantılar yapmanın peşindeler. Gençlik algılamasında sadece radikal gruplaşmaların ürünü baltalı çatışmalar, suç eylemleri, bir de kitle için siyasal, toplumsal yaşamın dışında kalma var. Bilimsel verilerle insanın en idealist yaşlarında olanlar, demokrasi, toplumsal yaşam çarklarında belirleyici olmayı unutun, katkıda bulunamaz, kendilerini ifade edemez konumdalar... Demokratik rejimlerin olmazsa olmaz kurumları, gerçek STK’leri olması gereken işçi sendikaları, demokratik kitleler açısından durum ne? Kayıtsızı daha çok, kayıtlısı birkaç milyonla sayılan işçilerimizin sendikaları, anlı şanlı özel sektörümüzün tamamında 250 bin civarında üyeyle temsil ediliyorlar. Toplu pazarlık düzeni kâğıt üstünde var. Zaten durmadan üye kaybeden işçi sendikalarımızın en büyükleri, moral değerler olarak da tükenmiş, ortalıkta gözükmüyorlar. En yaşamsal tartışmalarda bile sesleri solukları çıkmıyor. Yasalar gereği üyeleri korunduğu için sözde meslek örgütleri, odalar biraz daha üye temsil niteliği taşıyorlar. Ancak onların da doktorları, mühendismimarları, esnaf kitlelerini temsil edenlerini STK olarak ciddiye alan siyasi irade yok. Varsa yoksa mezhep, tarikat, Soros fonları ile beslenenler, bir de işveren örgütleri gözde. Herkes topu topu 250 bin sendikalı işçi çalıştıran en büyük işletmeleri temsil eden TÜSİAD’ın, çoğunluk işçisini kayıt dışı çalıştıran işveren meslek örgütleri sanayi, ticaret odalarının ne dediklerine kulaklarını açmış. Çünkü STK adına dikkate alınan, söz söyleyecek başkaca etkin, ayakta kurum yok. İktidar, muhalefet partileri ne yapıp ne yapmayacaklarını onlara soruyorlar. Ve günlerdir merakla beklenen TÜSİAD toplantısından Erdoğan Hükümeti gerek AB, gerekse seçime ilişkin politikalarında tam destek aldı. Şaka gibi Başbakan Erdoğan hiçbir sözü, STK etkinliği, iddiası olmayan işçi sendikası toplantısına katılmayı seçmişti. Halkımız, bu garip demokrasi pazarlaması, yanlış adres oyununa gerçekten ne diyor? Yutuyor mu? soner?cumhuriyet.com.tr A raştırmada 1 dolarlık gelir, Türkiye’deki satın alma gücü paritesine göre uyarlandı ve 83.04 Yeni Kuruş olarak hesaplandı. Giysi ve barınak dahil, 4 kişilik bir ailenin zar zor geçinebilmesi için ayda 487 YTL kazanabilmesi gerekiyor. 2 004’te 9.9 milyon olan göreli yoksulluk sınırında yaşayanların sayısı 2005’te 11.5 milyon kişiye çıktı. Göreli yoksulluk sınırındakilerin yüzde 16.1olan nüfusa oranı, kentlerde yüzde 9.8, kırsal kesimde yüzde 26.35 olarak belirlendi. oranları 12 kişilik ailede yüzde 8.44, 34 kişilik ailede yüzde 9.22, 56 kişilik ailede yüzde 22.41, 7 ve daha fazla ailede ise yüzde 44.08 oldu. Aynı dönemde, kentlerde bulunan hane sayısı 10 milyon 928 binden 11 milyon 308 bine çıkarken yoksul oranı ise yüzde 12.9’dan yüzde 8.91’e geriledi. 20042005 yılları karşılaştırmasında, kırsal bölgede bulunan hane sayısı ise 6 milyon 168 binden 6 milyon 241 bine çıkarken yoksul oranı ise yüzde 34.43’den yüzde 27.21’e geriledi. Türkiye’de 2005 yılında nüfus 71 milyon 611 bin, yoksul sayısı 14 milyon 681 bin olarak saptandı. Türkiye nüfusu içinde yoksul oranı 2004 yılında yüzde 25.6 iken bu oran 2005 yılında yüzde 20.5’e indi. Kentlerde fert bazında 2004 yılında yoksul oranı yüzde 16.54 iken bu oran 2005 yılında yüzde 12.83’e geriledi. Kırsal bölgede ise sırasıyla yüzde 39.97, yüzde 32.95 olarak belirlendi. Ekonomi Servisi Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ‘Yoksulluk Çalışması’ büyüme ve ihracat rakamlarının ardındaki yaldızı döktü, ülkenin çıplak gerçeğini gözler önüne serdi. TÜİK’e göre 2005 yılında yaklaşık 623 bin kişi (nüfusun yüzde 0.87’si) açlık sınırının, 14 milyon 681 bin kişi (nüfusun yüzde 20.5’i) ise yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İR EKMEĞİN ÜÇTE BİRİ İLE SÜRÜNENLER Uluslararası standartlara göre günde 2.15 doların altında yaşayanlar “aç”, 4.3 doların altında yaşayanlar “göreli yoksul” sayılıyorlar. TÜİK aç ve yoksulların hesabını yaparken, 2005’te 1 dolarlık satın alma gücü paritesini 83.04 kuruş üzerinden hesapladığı için, bu rakamlar gerçek dolar kurunun da altını gösteriyor. Bu durumda örneğin, Türkiye’deki açlar günde bir ekmeğin üçte B birinden azı ile karın doyurmaya çalışıyorlar. Bu hesapta giysi ve barınak yok. Hesaplara giysi ve barınak gibi asgari ihtiyaçları katınca, 4 kişilik bir ailenin zar zor geçinebilmesi için ayda 487 YTL kazanabilmeleri gerekiyor. Bu da 1 dolar 83 kuruş varsayımı ile hesaplanıyor ve her bir aile ferdine en fazla günde 178.5 Yeni Kuruş düşüyor. Bir başka deyişle 4 kişilik bir hanenin aylık açlık sınırı 190 YTL, aylık yoksulluk sınırı ise 487 YTL olarak belirlenmiş durumda. Verilere göre Türkiye genelinde 2002 yılında sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırı 1.35, 2003 ve 2004 yılında da yüzde 1.29’ar idi. Buna göre sınırı 2005 yılında yüzde 1.29’dan sadece yüzde 0.87’ye gerilemiş durumda. Ayrıca, kişi başı günlük harcaması satınalma gücü paritesine göre 1 doların altında kalarak yaşamlarını sürdürenlerin oranı yüzde 0.01 yani yaklaşık 10 bin kişi olarak hesaplandı. Kalanı günde 157 yeni kuruşla yaşamaya çalışan 623 bin aç insanı oluşturuyor. Verilere göre, sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırı altında yaşayanların sayısı, Türkiye genelinde 909 binden 623 bine inerken kentlerde 269 binden 284 bine çıktı. Kırsal bölgelerde bu sayı 640 binden 339 bine geriledi. Yoksulluk sınırı içinde yaşayan fertlerin sayısı ise Türkiye genelinde 2004 yılında 17 milyon 991 binden 2005 yılında 14 milyon 681 bine, kentlerde 7 milyon 146 binden 5 milyon 687 bine indi. Kırsal bölgelerde de 10 milyon 846 binden 8 milyon 994 bine düştü. ANELERİN YÜZDE 16’SI YOKSUL Çalışmaya göre hanehalkı büyüklüğü arttıkça, yoksulluk riski de artış gösteriyor. Türkiye genelinde 2005 yılında toplam hane içinde yoksul hane oranı yüzde 15.42 olarak belirlendi. Türkiye çapında, 2005 yılında yoksul H İş bulmaktan ümidini kesenler artıyor, Türkiye İstatistik Kurumu’na göre işsizlik azalıyor İşsizlik, artık ümitsizliğe dönüştü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türkiye genelinde işsiz sayısının bu yılın eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 107 bin kişi azalarak 2 milyon 316 bin kişiye düştüğünü açıkladı. Buna karşın “iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar” 268 bin kişi arttı. Resmi işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre 0.6 puanlık azalışla yüzde 9.1 seviyesinde gerçekleşti. Ancak iş aramayıp çalışmaya hazır olanlarla birlikte işsiz sayısı 4 milyon 79 binden 4 milyon 270 bine, işsizlik oranı da yüzde 18.08’den yüzde 18.46’ya çıktı. ESMİ RAKAMLARLA İŞSİZLİK TÜİK’in üçer aylık dönemler itibarıyla her ay açıkladığı Hanehalkı İşgücü Anketi’nin AğustosEylülEkim 2006 dönemini kapsayan “Eylül 2006’’ sonuçları açıklandı. Buna göre eylül döneminde Türkiye’de kurumsal olmayan sivil nüfus, geçen yılın aynı dönemine göre 976 bin kişilik artışla 72 milyon 803 bin kişiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus da 860 bin kişi artarak 51 milyon 851 bin kişiye çıktı. Bu yılın eylül döneminde istihdam edilenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 562 bin kişi artarak 23 milyon 128 bin kişiye ulaştı. Resmi oranlara göre, kentsel yerlerde işsizlik oranı 0.8 puanlık azalışla yüzde 11.6, kırsal yerlerde de 0.4 puanlık artışla yüzde 5.5 oldu. Bu dönemdeki işsizlerin 70.4’ü erkek nüfustan oluşuyorken işsizlerin yüzde 54.3’ü lise altı eğitimli durumda bulunuyor. Bunların yüzde 35.5’i bir yıl ve daha uzun süredir iş ararken, işsizler sıklıkla (yüzde 30.2) “eşdost’’ vasıtasıyla iş arıyor. İşsizlerin yüzde 77’si (1 milyon 783 bin kişi) daha önce bir işte çalışmış durumda. Bunların yüzde 51.5’i hizmetler, yüzde 25.1’i sanayi, yüzde 16.2’si inşaat ve yüzde 7.2’si ise tarım sektöründen gelenlerden oluştu. Bu dönemde istihdam edilenlerin yüzde 73.5’i erkek, yüzde 26.5’i kadın nüfustan oluşurken bunların yüzde 61.6’sı lise altı eğitimli durumda bulunuyor. İstihdam edilenlerin yüzde 56.2’si ücretli, maaşlı ve yevmiyeli, yüzde 28’i kendi hesabına ve işveren, yüzde 15.8’i ücretsiz aile işçisi konumunda. Bu arada istihdam edilenlerin yüzde 3’ünün ek bir işi bulunuyor. Çalışanların yüzde 4.6’sı, mevcut işini değiştirmek veya mevcut işine ek olarak bir iş arıyor. Çalışanların durumu kötüleşiyor Ekonomi Servisi TÜnelinde, 15 ve daha ? Çalışan ve yoksul konumda bulunanların İK’e göre Türkiye’de yukarı yaştaki istihtoplam nüfusa oranı: Yüzde 14.6. 2005 yılında, ücretli, madam edilen ve tarım aşlı olarak çalışan ve yoksektöründe çalışan ? Tarım sektöründeki yoksul çalışanların sul konumda bulunanlayoksulların nüfus oranı: Yüzde 11.73. rın nüfus içindeki payı, bir içindeki payı ? Sanayi sektöründeki yoksul çalışanların önceki yıla göre 0.94 pu2004’te yüzde oranı: Yüzde 8.25. an artarak yüzde 11.29’dan yüzde 13.66’dan yüzde 14.6’ya 11.73’e, sanayide ? Hizmet sektöründe çalışan yoksulların çıktı. yüzde 7.54’ten yüzoranı: Yüzde 13.54. Türkiye İstatistik Kude 8.25’e, hizmet rumu’nun (TÜİK), 2005 sektöründe yüzde Yoksulluk Çalışması sonuçlarına göre, kentlerde 15 ve da 13.32’den yüzde 13.54’e çıktı. ha yukarı yaşta istihdam altındaki fertler kapsamında, maVeriler, eğitim durumu yükseldikçe yoksul olma riskinin aşlı olarak çalışan ve yoksul konumda bulunanların nüfus de azaldığını ortaya koydu. Okuryazar olmayıp yoksul koiçindeki payı 2004’te yüzde 17.88 iken 2005’te yüzde numda olanların nüfus içindeki payı 2004’te yüzde 10.22 18.63’e, kırsal bölgelerde de yüzde 6.96’dan yüzde 8.05’e iken bu oran 2005’te yüzde 10.30’a çıktı. Aynı dönemde çıktı. yüksek okul, fakülte bitirenlerin nüfus içindeki payı yüzde Aynı dönemde, Türkiye genelinde ücretli ve maaşlı ola 4.77’den yüzde 4.47’ye geriledi. Okuryazar olmayanlarda rak çalışan fertlerin yoksulluk oranı, yüzde 10.35’ten yüz fert yoksulluk oranı ise 2004 yılında yüzde 45.11 iken 2005 de 6.57’ye, kentlerde yüzde 8.79’dan 4.92’ye, kırsal kesim yılında yüzde 37.81’e, yüksek okul, fakülte bitirenlerin yokde de yüzde 16.71’den yüzde 12.78’e geriledi. Türkiye ge sulluk oranı da yüzde 1.33’ten 2005’te yüzde 0.79’a indi. R oğunluk okurun bilmeye, anımsamaya yaşı tutmaz. 1960’lı yılların ilk yarısı. Dönemin İçişleri Bakanı Faruk Sükan Meclis’teki suçlaması ile ortalığı karıştırmıştı. Elinde posta havale mektubu belgesi fotokopisi “Rusya’dan Gelen Paralar’’ karalaması ile tartışmayı açmıştı. O tarihte tüm yükseköğrenim gençiliğinin demokratik seçimle içinde olduğu bir örgütü, TMTF vardı. Bugünün ölçüleri ile çok etkin, güçlü bir sivil toplum örgütü idi. Siyasi muhalefet gücü vardı. Sol çizgide iç ve dış iktidar güçlerini rahatsız ediyordu. Türkiye’nin ilk anlamlı uluslarararsı kültür etkinliğini de düzenlemeyi başarmış, ABD’nin Vietnam politikalarına karşı çıkıyor, ilk emperyalizm karşıtı, ulusalcısol çizgide düşünce oluşumlarında, sendikal hareket ve siyaset üzerinde etkin öncülük rolü yapıyordu. Kültür festivaline katılmış Rus bale, müzik gruplarının otel faturaları karşılığı gönderilen ücret çekleri, yanlışlıkla karşı binadaki sağcı gençlik örgütü MTTB’ye gitmiş, bu adres yanlışlığı kullanılarak örgütün karalanması eylemi iktidar, hükümetin sorumlu bakanı tarafından kamuoyu gündemine taşınmıştı. O tarihte Rusya’dan para gelmesi öyle kolay kolay aklanılabilecek bir suç, üzerinizden silinebilecek damga değildi. Sonuçta aklanmış olmak da çok bir anlam taşımıyordu... TÜSİAD’ın beklenen toplantısının, beklenen açıklamalarını, eşbaşkanların konuşmaları ile Erdoğan Hükümeti’nin rol alışını dinlerken neden aklıma geldi, ne alaka? Perşembe bu köşede yayımlanmış “Yanlış Adres’’ yazı başlığındaki sözcüklerin anlamından başkaca ilişki yok gibi... Şeytan dürttü ya.. Kimi ilişkilendirmeleri, demokrasi, değerler, kavramlar, algılamamızdaki sapmaların boyutlarını sorgulamanıza açmak için kurmak istiyorum; şekil üzerinde günümüz demokrasisi, sivil toplum örgütlenmeleri akıl almaz gelişme kaydetti, AB uyumu için sayısız yasal, anayasal değişiklik yaşandı, üstüne üstük komünist tehdit kalkınca, sol tabu olmaktan çıktı.. falan... Günümüzde yükseköğrenim gençliğinin tümünü kucaklayacak, hele de demokratik seçimle oluşmuş, toplumsal yaşamda etkinliği olan bir gençlik örgütünün varlığını unutun, algılaması yok. En hoşgörülü yükseköğrenim kurumlarında olsa olsa kimi Ç Robot deyip geçme Dış Haberler Servisi Gelecekte robotlara, geleneksel olarak insanların sahip oldukları hakların verileceği öne sürüldü. İngiliz hükümetine bağlı ve güçlü öngörülere sahip olduğu iddiası taşıyan bir komisyonun bilimkurgu romanlarını andıran bu iddiası Financial Times’ta yer aldı. “Bundan sonra, bilgisayarınıza kızıp klavyenize sertçe vurduğunuzda onun sizi dava edebileceği günlerin gelebileceğini düşünün. 50 yıl içinde kendimizi bir sonraki kuşak elektrik süpürgeleriyle yan yana oy verirken bulabiliriz” ifadeleriyle başlayan habere göre, 2056 döneminde robotlar insanların sahip olduğu haklara sahip olacak. Georgia Teknoloji Enstitüsü’nün Robot Bilimi ve Akıllı Makineler Merkezi Müdürü Henrik Christensen, “Bilinçli robotlar yaptığımızda haklara sahip olmak isteyeceklerdir” dedi. Bu fikrin bilimkurgu severleri şaşırtmayacağı belirtiliyor. 20. yüzyılın önde gelen bilimkurgu yazarlarından Isaac Asimov bu konuya geniş bir biçimde eğilmişti. Asimov’un, robotların gündelik yaşamda vazgeçilmez olduğu ve toplumla tümüyle bütünleştiği bir dönemi anlatan eserleri vardı. Onun sisteminde makineli yaşamı “3 robot kuralı” yönetir ve buna göre robotlar insanlara zarar vermez. “Normal bir köpeğe tekme atmamamız gerekirken bir robot köpeği tekmelememiz niye kabul edilir olsun” diyen uzmanlar, “doğru yönetildiğinde” bu hakları olan robotların yeni dünyasının artan bir emek üretkenliği ve zenginliği beraberinde getireceğini öne sürüyorlar. ’ın 22 Aralık 2006’da erken TÜSİAD BIÇAK seçim, cumhurbaşkanlığı ve Kıbrıs konularında yaptığı açıklama Türkiye’deki siyasal çatışmalara da ışık tutuyor. TÜSİAD özetle şöyle dedi: Seçimler erkene alınmasın, normal zamanında yapılsın. Cumhurbaşkanlığı için toplumsal uzlaşma sağlansın. Kıbrıs konusunda hükümetin verdiği ödünler destek görsün. Yeter ki görüşme süreci aksamasın. TÜSİAD’ın bu talepleri kime yarar sağlıyor? 1) Erken seçim yapılmazsa AKP Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkarma gücünü elde ediyor. 2) Bu olanağı elde ettiği ve gerçekleştirdiği için toplumsal uzlaşma sağlanmıyor. Hatta toplumsal uzlaşmanın önü kesiliyor, çatışmalar artıyor. 3) AKP normal seçimlere, “Cumhurbaşkanlığı’nı da ele geçirmiş olarak giriyor”. Bu da seçimler öncesinde, AKP’nin istediği düzenlemeleri yapmasına olanak sağlıyor. AKP Meclis’e daha güçlü bir konumda katılmış oluyor. 4) Bugün kamuoyu desteği azalan AKP, “yapay bir biçimde güçlü olanaklarla donatılmış oluyor”. 5) AKP’ye yapay olarak TÜSİAD SIRTI Erken Seçim AKP ve Sermaye Washington’un politikalarına karşı çıkmadı, destek verdi. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisinin Kıbrıs politikalarına destekte bulundu. Sermaye, din ve siyaset Sermayesiyaset bağlarının yeniden yapılandırılması Turgut Özal’la birlikte yeni bir zemine oturtuldu. ABD, IMF ve Dünya Bankası’nın birlikte hazırladıkları Washington Uzlaşması (1978), Türkiye’de sermayeyi siyasete egemen kılmak için öngörüldü ve uygulattırıldı.(*) 24 Ocak 1980 kararları ve 12 Eylül 1980 Amerikancı generaller darbesi bunun için yaptırıldı. Sosyal devleti yıkmak ve işleri piyasaya devretmek için 1982 Anayasası imal edildi. Ancak sermaye partileri eşyanın tabiatı gereği, zamanla halk tarafından tasfiye ediliyorlardı. ANAP ve DYP bu yüzden düştüler. Sermaye partilerinin İslamcı (ve Amerikancı) partilerle tak EROL MANİSALI desteği ile kazandırılan güç toplumdaki gerginliği daha da şiddetlendirecektir. Kıbrıs konusunda, “AKP’nin son girişimlerine destek veren” TÜSİAD açıklamasına gelince; bütün AKP dışı siyasal partilerin, kamuoyunun güvenini kazanmış sivil toplum örgütlerinin, Cumhurbaşkanı’nın ve TSK’nin karşı çıktığı hükümet önerilerine TÜSİAD’ın destek vermesinin anlamı nedir? Hükümetin Kıbrıs konusunda kaybettiği kamuoyunu telafi etmek mi? Yoksa Brüksel’in ve Washington’un istediği biçimde sorunu çözmek mi? Kıbrıs konusunda TÜSİAD 3 Kasım 2002’den itibaren şu tutum içinde oldu; Rauf Denktaş’a karşı tavır aldı, M. Ali Talat cephesini destekledi. Annan Planı’nın kabulü için her şeyi yaptı. Kıbrıs konusunda Brüksel’in ve viye edilmeleri gerekti. 28 Şubat süreci ile birlikte İslamcı siyasiler de ikiye parçalattırıldılar. Amerikancı (işbirlikçi) İslamcılar. Amerikan karşıtı olanlar. 2000’li yıllar kimi sermaye ve iş çevreleri ile yeni İslamcı siyasilerin işbirliği yılları oldu. ABD ve İngiltere buna “Ilımlı İslam Düzeni” adını taktılar. Bazen demokrasi, bazen de Cumhuriyet sözcükleri eklenerek cilalandı ve pazarlandı. Amerika’nın (ve Batı’nın) öngördüğü sermayeİslamcı ortaklığından beklenen neydi? 1) Türkiye’de Güney Amerika’da olduğu gibi ulusalcı, halkçı ve demokratik gelişmeler olmamalıydı. 2) Batı kapitalizminin yolu, “1978 Washington Uzlaşması çerçevesinde açılmalıydı. Türkiye ulusal tepki veremez hale getirilmeliydi”. 3) Özelleştirme, dışa açık serbest piyasa ve yabancılaşma uygulamaları egemen kılınmalıydı. Halkın büyük çoğunluğunun karşı çıkmasına rağmen bütün bunların yürütülmekte oluşu, demokrasinin önünün kesildiğinin kanıtıdır. (*) Hayatım Avrupa, Birinci Kitap, Truva Yay. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Türkiye’ye sosyal güvenlik uyarısı Ekonomi Servisi Uluslararası yatırım bankası Morgan Stanley, sosyal güvenlik reformunun yürürlüğe girmesindeki gecikmenin, orta vadede ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyerek, sosyo ekonomik koşulları kötüleştirebileceğini iddia etti. Morgan Stanley’nin sosyal güvenlik reformu konusundaki analizine göre, reformun gecikmesi ya da uygulamaya geçirilememesi, Türkiye’nin mevcut ekonomik potansiyelini olumsuz etkileyecek. Analizde, Türkiye’de 1990 yılında, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) temelinde yüzde 0.3 olan sosyal güvenlik finansman açığının, bu yıl, GSYH’nin yüzde 5’ine yükseldiği belirtildi. Analizde, Türkiye’nin demografik olarak, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi için halen avantaja sahip olduğu, ancak reformun uygulamasındaki gecikmenin, Türkiye’nin bu avantajını tersine çevirebileceği savunuldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle